23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER natmamız gerekir. Bu bilgilerin yelpazesi, ÖZGÜRLÜKTÜR. Bu konuda da bir örnek sunalım. Günumüzün ünlü fotoğraf ustalarının kitaplarına baktığımızda, şaşırtıcı kimi tablolar goruyoruz. Tüm ustalar, cinsel sapmanın hemen her türlüsüne, kitaplarında yer vermişler. İlk önce insan şaşınyor. Bu çarpıklıkların, sanatsal boyutlarda ve estetik biçimde yer alması, insana bunların özendirici ve olabilir mesajını veriyor. Eğer bu resimler, tek bir usta tarafından çekilmiş olsaydı, bu onun kişisel zaafı ile de yorumlanabilirdi. Oysa tüm sanatçılar çarpık olmadıklanna göre, bu ilgiler nereden kaynaklanıyor? Bunun tek bir yanıtı var: Çağdaş toplumlarda sanatçı, bilim adamı, düşünur, yazarçizer, insan adına ne varsa, doğrusuyla yanlışıyla, bunu çekinmeden işleyebiliyorlar. Bunları gozler onüne sermekle kendilerini görevli, sorumlu tutuyorlar. İşte bu çıkış noktası, pozitif bilimin temel öğesini oluşturuyor. İnsan, doğa, sosyoloji, ekonomi, tarih ne varsa, araştıncı hiçbir engel tanımadan, bunları her yönuyle ortaya koyuyor. Seçim, yargı okuyucuya. seyirciye, yani öteki insanlara kalıyor. Bir araştırmacının, sanatçının erdem koruma gibi bir kaygısı olmuyor. Çünkü bu onun görevi değil. İşte böyle geniş bir özgürlükler yelpazesi içinde gelişen beyinler, uzayı avuçlarının içine alabiliyor, kanserle savaşıyor, deniz diplerinin gizlerini, atomun özelliklerini ortaya çıkanyor. Ahlak adına, bilime, özgur düşünceye, sanata yasaklar koyarak engellemeye çalışanlar, aslında beyinlere ihanet edip, onları çürütüyorlar Tarih hep bu kavga ve çabalarla doludur. Beyin gerçeğini günumüzün politikacılan da artık oğrendiklerinden, ise buradan başlıyorlar. Yine bir örnekle demek istediklerimizi somutlaştıralım. Geçenlerde ortaokul ikinci sınıfa giden oğlum, televizyonda duyduğu müstahsil sözcuğünün, ne anlama geldiğini sordu. (Oğlumu Cumhuriyet okurlan, "Emek'in Gozyaşları" makalemden tanırlar. Kolej sınav serüvenini yazdığımda, pek çok kişi bundan duygulanmıştı). Geçen yıl sınıfımn birincisi oğlum, müstahsil sözcüğunu kezlerce duymasına karşın neden bilmiyordu? Çünkü beyninde ona gore bir kavram odağı yoktu. Çünku sözcük bizim değildi. Bu sozcüğü oğlum bilmediği gibi, anam da bilmiyordu. Biraz daha dairemizi genişletirsek, köydeki teyzem de teyzemin gelinleri, torunları, komşuları da bilmiyorlardı. Onlann da beyinlerinde bu kavram odağı yoktu. Bu bir yana, öteki kavram odaklarıyla bağlantı çağrışımlarına da olanak yoktu. Oysa müstahsil yerine, üretici ya da yetiştirici denilseydi, bunun anlamını herkes kolayca kavrayabilecekti. Çünkü üretmek, üremek gibi sözcükler, günlük konuşnu dilinde sık sık kullanılıyor. Yetiştirmek sözcüğü için de bu geçerli. Bir çocuk yetiştirmek, şarkılarda turkulerde, "Annem beni yetiştirdi, bu yerlere yolladı" dizelerinde, her yerde bu sozcükler, oteki kavram odaklarıyla bağlantı içindeler. Ve bunlar halkın malı. Anahtar sözcüğün, yani müstahsilin beyinde kavram odağı olmayınca, ondan sonra gelen sözcükler ve tumcelerle bağlantısı kopuyor, ne denildiği, ne demek istenildiği anlaşılmıyordu. SONUÇ Atatürk diye diye, Ataturk'e ihanet edenler, ondan yana görünup onun mirasını yok edenler, bugünku rahatları için geleceğin beyinlerini işte boyle böyle çürütüyorlar. Yasaklar koyarak, duşünce ozgürlüğunü kısıılayarak, sanatsal uretimlere el uzatarak, sözcukleri bizden olmayan köklerle değiştirerek, beyinlerdeki binlerce, milyonlarca kavram odaklarını yok edip çürütüyorlar. Boşuna mıydı, Kuran'ın Türkçeye çevrilmeme çabaları. Tanrı buyruğunun, kendi dilimizden öğrenilmesinden neden korkuluyordu? Boşuna mıydı Osmanlı'nın dilini, halktan ayırması. Boşuna mı, burokrasinin, burjuvanın kimi çabaları. Bir gizemli dokunulmazlığın bü^sünde, Doğu masallarının göz alıcı dekorlannda saltanat sürenler için, en rahat yollar bunlar. Başımızı çevirip gerilere, tarihin derinliklerine baktığımızda, böylelerinin çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Ne yazık ki, beynimiz adına, utanç verici şeyler düşünmenin utancını yine bizler yaşıyoruz da, onlann kıh bile kıpırdamıyor. 22 OCAK 1987 Beyni Çürütnıe Geniş bir özgürlükler yelpazjesi içinde gelişen beyinler, uzayı avuçlarının içine alabiliyor, kanserle savaşıyor, deniz diplerinin gizlerini, atomun özelliklerini'Ortaya çıkanyor. Ahlak adına, bilime, özgür düşünceye, sanata yasaklar koyarak engellemeye çahşanlar, aslında beyinlere ihanet edip, onları çürütüyorlar. Tarih hep bu kavga ve çabalarla doludur. PENCERE î'Yemio Ederim ki Irtica İran'dan Gelmez Dr. HAYDAR DÜMEN Artık her şeyin, beyinde başlayıp, beyinde bittiği biliniyor. Sevgi de, nefret de, yaratıcüık da, tümü beyinde. Insanlık adına ne varsa, oradan kaynaklanıyor. O, yaratıcı gücü nedeniyle, tanrısal nitelikte. Tüm hainlikler, tüm kötülükler de ondan çıktığına göre, insan olmakla hayvan olmak arasındaki aynmın, tek sonımlusu. Kan pompası bir et parçasına, yüzyıllardır bel bağlayanlar bu et parçasının içindeki kas liflerinde "Allah" sözcüğünü bulduklannı söyleyenler ve onlann gerisindeki kitleler de, beyni bilip tanıyorlar. Bu nedenle, yeni hedef, beyinlere yönelik. Onu nasıl programlayacaklannın hesapları yapılıyor durmadan. BEYNtN KOŞUTLUCU, KARŞITLlCl Bilimle beynin koşutluğu ya da karşıtlığını anlayabilmek için, bir iki örnekle onu tanımaya çalışalım. Bir sözcuk alaüm: Diyelim ki, bu sözcük PtYANO olsun. Bu sözcüğü öğrendiğimizde, beynimizde onunla ilgili bir kavram odağı oiuşur. Görevli hücre gnıplan bu bilgiyi tutarlar. Piyanoyu gördüğümüzde, bu merkezle görme merkezi arasında, sesini duyduğumuzda, yine bu merkezle, duyma merkezi arasında bağlar (konneksiyonlar) kunılur. Piyanonun çeşitleriyle bu bağlar çoğalır. Ses zenginliğiyle, beyinde yeni kavram odakları, bunlara bağlı yeni bilgiler oiuşur. Besteciler, yorumcular, onlara değgin bilgiler, yaşamımızdaki anılarla pekişerek, beyinde karmaşık bir bilgi kompleksine dönüşür. Kimi soyut bilgiler de, temeldeki bu somut bilgiler üzerine oturduğundan, onlar da somutlaşır ve belleğimizde, kalıcı bir özellik kazanır. Daha sonra, bu alanda varsa, kendi yeteneklerimiz harekete geçerek, piyano artı bir, yani piyano artı biz oluruz. Hiç piyano görrnemiş biri için, piyanonun kendisi ve sesi, onda hiçbir bilgi üretmez. Gorme merkezinde böyle bir iz olmadığından, piyanoyu gördüğünde, bu onun için, kara bir sandıktan başka bir şey değildir. Kuşkusuz besteci, yonımculan konusunda da tam anlamıyla bir boşluk içindedir. Bu durumda, beyni geliştirmek ya da çürutmek için iki yol vardır. Biri be>inleri, bilimin, tekniğin, sanatın koşutunda, nedensonuç ilişkilerinin diyalektiğinde, üretime yatkın bilgilerle donatmak, öteki, onu tek yönlü programlayıp, nedensonuç ilişkilerini metafizik, fatalist bağlantılarla kısıtlamaktır. Biri beyni yeniden var etmeye, öteki çürütmeye yöneliktir. Tek bir sözcüğun, beyinde yüzlerce bağlantılı bir örgüt ağı içinde olduğunu düşünürsek, beyni çok geli?miş bir bilgisayara benzetmek, onu anlamanın en iyi yoludur'. Gelişmiş bir bilgisayardan söz ederken, geçerli olan kural neyse beyin için de odur. Yani bilgisayanmızı programlarken, onu tek yonlü programlarsak, alacağımız yanıtlar, tek yonlu olacağından, bilgisayanmız bize ihanet eder. ÖZGÜR DONATILMIŞ BEYİN İyi bir bilgisayar programlanmasında, onu nasıl geniş bir bilgi alanı içinde programlıyorsak, beynimizi de, geniş bir bilgiler alanı, yani yelpazesi içinde do EVET/HAYIR OKTfly AKBAL OKURLARDAN Kütüphanelere çekidüzen verelim Bilineceği gibi her yıl mart ayının son pazartesi günü başlayan hafta "Kütüphane Haftası" olarak değerlendirilmektedir. Hafta boyunca konuşma, açıkoturum, sergi, dinleti gibi çeşitli etkinlikler yapümaktadır. Geçen yıl düıenlenen hafta süresince, kütüphanelerin yaygınlaştınlması için kimi düşüncelerin beürginleştiği ve bunun eyleme dönüştürüleceği konusunda kimi kıpırtılar gözlenmişti. Jipkı Sayın Cumhurbaşkanı tarafından başlatüan "kendi okulunu kendin yap" kampanyası örneksenerek, "kendi kütüphaneni kendin yap", ya da "bir kütüphane aç, bir hapishane kapat" türünden bir kampanya düfünülüyordu. Ancak düşünceler, eylem çağrılanna karşın ortada kaldı, gerçekleşmedu Şimdilerde, konuya ilişkin yeni kıpırdanmalar görülmektedir. Bu yıl düzenlenecek "kütüphane haftası"nda sanıyorum, bu kıpırtılar daha da büyüyecek ve çoğalacaktır. Devletin olanaklanna halkın katkısım sağlayarak bu tür bir çaüşmaya girişilmesi kuşkusuz yararlıdır. Ancak, söz konusu kütüphane olunca, konunun uzun süre düşünülmesi zorunhtdur. Çünkü, ülkenin neresinde bir okul açarsamz açın, gidecek bir öğrenci ve görevlendireceğiniz bir öğretmen bulabilirsiniz, Ama kütüphaneye gidecek bir tek okuyucu ve orada görevlendireceğiniz bir kütüphaneci bulmak öylesine kolay olmayacaktır. Kütüphane olayı bir eğitim ve alışkanlık olayıdar. Zorlayıcı değildir. tstanbuVun göbeğinde bir işadamı tarafından yaptınlan "Atatürk Kitaplığı"nın aaklı durumu ortada iken bir kampanyanın getireceği yararı ya da zararı bir iyice düşünmek gerekmektedir. Halk ve çocuk kütüphanelerinin sayısı arttırılmalı, eski ve yeni açılan okullardaki eğitim ve öğretim kütüphanelerle desteklenmelidir. Bu düşüncenin, açılacak bir kampanya ile daha hızlı ve daha kısa sürede gerçekleşmesi kuşkusuzdur. Ancak, önemli olan, hızlı bir biçimde değil, akılcı ve bilinçli bir biçimde kütüphane sayısıru arttırmak ya da ülke çapında kütüphaneleri yaygınlaştırmaktır. Yurdumuzda, halk ve çocuk kütüphanelerinin gelişim ve kullamm biçimleri çok ilginçtir. Kampanyadan önce, kütüphanelerin gereksindiği kütüphaneci, derme, yapı, bütçe üzerinde ve onlardan daha çok da gelişim ve okuyucu konusu üzerinde önemle durmak, bu konulan irdelemek gerekmektedir. Yakın zamana değin başkent Ankara'nın Ayaş ve Çubuk ilçelerinde kütüphane bulunmazken, bu üçelere bağlı Gökler köyü ve Akyurt kasabasında kütüphane bulunmakta idL Bir diğer çarpıcı örnek, tstanbuVun Yalova ilçesinde çocuk kütüphanesinin bulunması, ama yetişkinlere etkinttk götürecek bir halk kütüphanesinin bulunmaması idL Bu tür çarpıcı çelişkiler çoğaltılabilir. Bunlann kimisi de giderilmiş olabilir. Örnek bir de olsa bin de olsa, giderilmiş de olsa gelişigüzel gelişmenin göstergesi olmaktan kurtulamazlar. Okuyucunun bu özeUiğinin, kütüphanelerin gelişim politikasına yansıtılması nüfus, öğrenci sayısı ve okuüaşma durumu yoğun ama kütüphanesi az olan ya da hiç olmayan yörelere öncelik verilmesi herhalde yararü olacaktır. Ulusumuzun yol göstericisi Atatürk'ün isteği de budur. "Uygulamaya dayanan ve yaygın bir eğitim öğretim için ülkenin önemli merkezlerinde çağdaş kitaplıklar kurmak gerekmektedir." Büyük önderin bu buyruğunu tam anlamıyla gerçekleştirdiğimiz söylenemez, Atatürk'ün bu buyruğu, halk ve çocuk kütüphanelerinin okuyucu özelliği ile birleştirilerek, kütüphanelerin yaygınlaştınlması ve geliştirilmesi konusunda hazırlanacak tasanma yansıtılmalıdır. Açılacak kampanya, hazırlanacak tasanmı zorlayıcı, yönlendirici, giderek bozucu nitelikte değil, destekleyici biçimde olmahdır. SözgelimL geçen yıl içinde Ankara'nm Gaziosmanpaşa semtinde bağışlanan yapı ve araba, Çemisgezek ilçesinde kurulacak kütüphane için kaynak olarak kullanılabilmelidir. Gelisi güzel yapılacak bağışlar bu yıktmı daha da arttıracaktır. Aslında en güzett, böyle bir kampanyayı, şimdilik, kütüphaneleri yaygınlaştırmak için değil, etkinleştirmek için düşünmek, eldeki kütüphanelere bir çekidüzen vermek için kulummaktır. O. ÜSTÜN YILDIRIM (Bilim Uzmanı) "İrtica Diye Bir Şey..." "Türkiye'de Müslümanlann tabii vatandaş olma hakkı uzun süre ellerinden alınmıştır. Bence mesele bundan ibaret." Böyle diyor İsmet Özel. Yazınla yakından ilgilenenler İsmet özel'i şair olarak tanırlar. "Evet Isyan" kitabıyia sol çevrelerde epey ün kazanmıştı 1970'lerde. Sonra ne olduysa oldu, Özel birden soldan saga döndü, toplumsal gerçekçi görünümden, mistik bir şair niteliğine geçiverdi... 'Hidayete ermek' denir bu hızlı geçişe, atlayışa!.. Nedense Necip Fazıl'ı anımsarım Özel'in bir şiirini, bir yazısını okuyunca... Necip Fazıl'ı yirmi yaş eşiğinde tanımıştım. Sevdiğim bir şairdi. 19431945 arasında bir yazın ve sanat dergisi olan 'Büyük Doğu' da benim de birçok yazım çıkmıştır. Göztepe semtinde de komşuluk ettik. Sabahlan tramvayla, vapurla kente geçerdik, o dergisine, ben de derslerime giderdim. Sık sık yönetim yerinde buluşurduk. öykücü olarak tanınmamda Necip Fazıl'ın dergisinin önemli etkisi olmuştur. Özdemir Asaf, Bedri Rahmi, Sait Faik, Burhan Belge, ZahirGüvemli vb. kişiler de 'Büyük Doğu'da yazarlardı. Necip Fazıl'ın dergJsi yirmi bini askın bir satış yapıyordu. Ama gerçek yüzünü göstermiyordu, ya da daha sanattan gerici politikacılığa geçıp geçmemenin bunalımları içindeydi. Kendisi de anlatmıştı, başkalanndan da dinlemiştim 1943 genel secimlerinde Erzurum'da yedeksubaylığını yapıyordu. CHP Genel Sekreteri Memduh Şevket Esendal, Meclisi gençleştirmek isteğindeydi. Tek partinin göstereceği aday listesine pek çok genç aydın, yazar, profesörle birlikte Necip Fazıl'ın da adını yazmıştı. Hatta şair, subay giysisi ile Erzurum'dan Ankara'ya, parti merkezine kadar gelerek adaylığı benimsediğini de göstermişti. Ama Necip Fazıl, CHP listesine giremedi, dolayısıyla da milletvekili olamadı. Nedeni, Cumhurbaşkanı İnönü'nün ünlü şairin adını aday listesinden çıkarmasıydı. Hep düşünmüşümdür, Necip Fazıl 1943'te CHP'den milletvekili seçilseydi, 'Büyük Doğu' dergisi gide gide gencılığin, Atatürk karşıtlığının bayraktarlığını yapan bir zararlı organ haline gelir miydi? Yoksa ünlü şair 1930'lardaki gibi "Hakimiyeti Milliye" gazetesinde CHP politikasını, Atatürk devrimciliğini savunan yazılar yazmaya, Mecliste de bu polrtikayı sürdürmeye çalışan bir ilerici kimliğinde kalır mıydı? İsmet Özel'i birfcaç yıl önce İzmir Fuan'ndaki Cumhuriyet Kitap Kulübu'nde gördüm. Anday'la birlikteydik. O da yanımızdaydı. Nazik, saygılı bir kişi, doğrusu ya iyi bir şair... Böyle bir aydının, bu denli bir geri dönme, bu denli çağdışılığa düşmesi, hele "Müslümanlar tabii vatandaş sayılmıyordu" gibi gerçek dışı sözler söylemesi çözümlenmesi zor bir olay değil midir? Necip Fazıl'ın geri dönüşünü, yukanda anlattığım olay gibi durumlara bağlamak az çok olasıdır. Ama özel'in 'Evet isyan' türündeki şiirleri yazan solcu şair kişiliğinden kopup, tam ters bir anlayışın adamı olmasını nasıl açıklamalı? Geçen gün bir sağcı gazetede, "Irtica Elden Gidiyor" kitabıyla ilgili uzun bir konuşması çıktı. Orada söylediklerinden birkaç alıntı yapmakta yarar var, bakın neler diyor: "Bir kere irtica diye bir şey gercekten var mı? Onu sormak lazım... İrtica vehmi yaratmak gerekiyor ki birtakım insanlar bundan yararlanabilsin..." "Şimdi bir kere en azından toplumda ikinci sınıf insan olmadıklannın tescilini istiyorlar..." Özel, üniversite öğrenimi görmüş olanlann başörtüsü takmalarını doğal karşılıyor. Sözde bu gençlere deniyormuş ki: Siz fakülte bitirdiniz, dininizi bırakabilirsiniz. Böyle bir şey var mı? Kim, kimin Müslümanlığını elinden almaya kalkışıyor? Özlenen, istenen, dinsel konulann güncel politikada, yurt yönetiminde araç olarak kullanılmamasıdır. Siyasalda okumuş, yabancı dil öğrenimi yapmış, eski solcu şair Özel, bunu nasıl bilmez, nasıl anlamaz? Bu denli ters yorumlarla okuriarı yanıltmaya nasıl kalkışır? Necip Fazıl gibi İsmet Özel de büyük bir yanılgının sanatımızdaki kurbanlarıdır. Şair, edebiyatçı niteliklerini bir yana bırakarak çağdışı akımların, tutumların insanı olmak onlara ne kazandırdı, bunu bilmek güç! Ama kaybettirdikleri ortada!.. "Türkiye'de Müslümanlann tabii vatandaş olma hakkı alınmıştır" savına kim inanabilir? Bu hakkı kim almış Müslümanlann elinden; nasıl, nezaman?.. Kim karışmışcamilerdeki, evlerdeki ibadete? Kim önlemiş dinsel inançları? Böyle bir durum hiçbir zaman olmadı Türkiye'de... Ama Necip Fazıllar, İsmet Özeller 'olmadık' bir durumu 'olmuş' gibi göstererek tutucu yığınları yanıltmaktan bir türlü vazgeçmiyorlar. Bu gidişle de vazgeçmeyecekler. tş istiyorum 12 yıl ilkokul öğretmenliği yapmış bir TC vatandaşı olarak 1983 yılı nisan ayından itibaren Kastamonu Iş ve Işçi Bulma Kurumu'na "eski hükümlü" olarak kayıtlıyım ve S yıldvr işsizim. Suçum ise; 1981 yılında Kastamonu Asliye Ceza Mahkemesi'nin 1981/272399 esas sayılı karan ile gıyabımda, savunmasız 1630 sayılı Dernekler Kanunu'na muhalefetten bir yıl hapis cezasına mahkum edilmem. Eski hükümlülerin ıslah edilerek topluma kazandırılmasmdan söz edilirken, ilgililere, sağduyu sahibi yöneticilere, idarecilere seslenmek istiyorum. Bu devlete, bu ülkeye 12 yıl hizmet etmiş, bir yıl hapis cezasına mahkum ettirilerek, şimdilik 5 yıl, belki de ömür boyu açlığa mahkum edilen bir vatandaşın, eski hükümlüler yönetmeliğine göre bir kamu kuruluşunda ya da özel sektörde büro elemanı, profesyonel ehliyetli şoför olarak ya da başka bir görevde iş bulup çalışabilmesi için ne yapması gerekir? Doğal bir vatandaşlık hakkı olarak, ekmek parası kazanmak için iş istiyorum. HÜSEYİN TEROĞLU Öğretmen Evleri, tnönü Mah. No: 7 KASTAMONU İnsanlık tarihi bir bütündür. "İnsanın insanlaşması" diyebiliriz bu sürece; ya da "uygarlık tarihi" diye adlandırabiliriz. Son üç yüzyıl içinde bu gelişimin başını "Batı" çekmektedir. "Aklın özgürlüğüne kavuşması, bilimin dinsel bağnazlığın sultasından kurtulması, sanayi devrimi" Batıda gerçekleşmiştir. "Uyanış ÇagY'ndan sonra "Aydınlanma Çağı" Batıda yaşanmıştır. İnsan haklarını güvenceye alan siyasal düzenler Batıda kurulabilmiştir. "Şark" bu gelişmenin dışında kalmıştır; "Hıristyan Ortaçağı" çoktan aşılmıştır; ama "islam Ortaçağı" burnumuzun dibinde sürmektedir. Bu tarihsel gerçekliği Türk aydını çok geç görmüştür. Mustafa Kemal, "Türkiye'de Aydınlanma Çağı"n\n yaşanmasındaki tarihsel zorunluğu en keskin çızgileriyle saptayan Türk aydını olarak fikirde ideolojisını saptamış; eylemde savaş koşullarından yararlanarak yürürlüğe koymustur. Bugün Türkiye'de izlenen siyasal çatışmalar Batıda çoktan aşılmıştır Ülkemizde "aydınlıkkaranlık" çelişkisi gündemdedir. Ne yazık ki, çok partili rejim başından beri bu raya oturtulmuş; Atatürk'ün aydınlanma hareketine karşıt güçlere dayanmıştır. Amerika iç politikamızda güçlü bir "taraf konumundadır ve ülkemizde başından beri "karanlık" güçlerin işbirligiyle VVashington'a bağımlı kapitalizmi geliştirmeye çalıştırmaktadır. Madalyonun bir yüzü budur. Ya öteki yüzü?.. * Tarih gelgit'li, dolambaçlı, sarmallı gelişme ve değişmeler içinde yaşanır. Kırk yıldan beri "dini siyasete alet ederek" seçim sandığından başan kazanmasını bilen büyük sermaye, bugün Türkiye'de çok bılinmeyenli bir denklem karşısındadır. Ortadoğu'da son yıllarda büyük bir atak yapan "Islam radikalizmi"nir\ arrtiamerikan renge bürünmesi, ekonomik sömürgeciliğin rahat koşuliarını bozmuştur. • Çünkü ekonomik sömürgecilik, az gelişmiş (ya da sanayileşmemiş) bir İslam toplumunda en gerici sınıf ve kurumiarın işbirliğinde kolayca yürüyebilmekteydi. İran'da yaşanan değişik bir olgu bu tabloyu altüst etmiştir. İran'da Şii devrimi"n\n Amerika'yı "en büyük şeytan" diye adlandırması, Suudi şeriatçılığına dayanan Ortadoğu sömürü düzeninde VVashington'u büyük açmazlara sürüklemiştir. 1979'dan bu yana İslamın bir yüzü Amerikancı, öteki yüzü antiamerıkancıdır. • 12 Eylül yönetimi, Türkiye'yi buldozer gücüyle harmanlamış, iktidarı IMF'nin pek güvendiği Özal'a devretmişti. VVashington1 un hesabına göre, "sözde liberal" ekonomi programı başarıya ulaşacak, ANAP'ın şemsiyesi attında yaşayan Islamcı kesim, Türkiye'deki sömürü rejiminin oy deposu işlevini sürdürecekti. öyle görünüyor ki, hesap tutmamış; ekonomideki basansızlık "altematifsiz" düzende muhalefeti pompalamıştır. 12 Eylül'ün sola koyduğu yasaklar yüzünden muhalefet patlaması sağın irtica rengine bürünerek sokaklara dökülmuştür. Ancak Türkiye'de dışa bağımlı büyük sermaye sınıfımn kırk yıldan beri tepe tepe kullandığı irtica, artık dış ve iç doruk noktalarında tedirginlik yaratmaktadır. "iran'dan yansıyan antiamerikan islamcı akımların ülkemizde etkinleşmesi, tabloyu altüst edebilir mi?" sorusu Türkiye'deki büyük sermaye çevrelerinde rahatsızlık ve kuşku yaratıyor. • Turgut Özal, iktidannı yürütmek için İran'la ilişkilerini sürdürmek zorundadır. Bu alanda herhangi bir aksaklık ANAP'ın sonu demektir. özal, bunun içindir ki ANAP Meclis grubunda iç ve dış sermaye çevrelerine güvence vermeye çalışıyor: Yaminle söylüyorum, irtica iran'dan gelmez." Bilmem ki artık büyük sermaye rahat eder mi? İran'dan gelmezse sorun yok; Suudi Arabistan'dan gelen Amerikancı irticayı bağnmıza basanz. T.C. MESUDİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN İLAN Mesudiye ilçesi Çardaklı kövü 64 kutuk sıra numarasında kayıtlı Ali oğlu 1329 doğumlu Veli Vehbi Özkan'ın Velı olan ismi Ali Vehpi olarak mahkememizin 19.1.1987 gun ve 1987/8 esas 1987/1 karar sayılı ılamı ile degiştirilmiştir. Keyfiyet ilan olunur. Basın: 597 Evinizde bir profesyonel: itör dizayn 87 model! Telefunken teknolojisinin en son ürünü: Telefunken 4 sistem!.. Televizyon yayınlarını, gerçek renkleriyle, kusursuz görüntüsüyle ulaştıran bir profesyonel! Şık, monitör görünümüyle evinize yakışır bir televizyon! İster 1. kanalı, ister 2. kanalıjsterseniz uygun bir antenle dünya yayınlarını izleyin... Profesyonel bir televizyon seyretmenin keyfini çıkarın! • 56 ekran. • Pal/Secam/ NTSC I 3 s8, NTSC ıl 4 43 • Oîomai^ renK Kontroıu • Otomatık ınce ayar. • Otomatık sınyal guçlendırme • .Otomatık voltaj regülatoru • Koruyucu cam (Tupün kırlenmesını ve zedelenmesını önler, gözlerinızı dınlendırir.) ÇU^UROVA KİMYA ENDUSTRİŞİ A.Ş.'DEN BEDELSİZ HISSE SENEDİ DAĞITIMI HAKKINDA DUYURU 5 Mart 1986 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında şirketimiz sermayesi 1.850.0OO.O0O. TL.'den 2.500.000.000. TL'ye yükseltilmiştir. Bu nedenle, mevcut ortaklanmıza yeniden değerlendirme fonundan karşılanmak üzere 650.000.000. TL'si tutarında bedelsiz hisse senedi dağıtılacaktır. Sayın ortaklanmızdan 26 Ocak 1987 tarihinden itibaren saü ve perşembe günleri 10.00 12.00 saatleri arasında ellerindekı hisse senetleriyle birlikte "Büyukdere Caddesi No: 14/1 Şişlilstanbul" adresindeki şirketimiz bölge ve satış bürosuna başvurarak, bedelsiz hisse senetlerini almalarını rica ederız. Şimdi 43.800 lira peşin, 43.800 lira taksitle. (16 ay.)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear