25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER zorunluk, meyvelerini kısa bir sürede vermiş ve 1980'den once her yıl 1525 arasında ağır talassemik yenidoğan topluma katıhrken, bu tarihten sonraki yülarda bu sayının 23 arasına düştüğü saptanmıştır ki, bu olağanüstü başarıh bir sonuçtur. Ayrıca KKTC Sağhk Bakanlığı, ağır talassemik hastalann kan gereksinimi ile çok pahah DESFERAL ilacını parasız karşılamaktadır.Anavatanda bu konuda çok iyi yetiştirilen bir çocuk uzmanı talassemik hastalann her türlü tıbbî tedavisini yapmaktadır.Yeni bir talassemi merkezi yapım halindedir. Yine gerçekleşmesi çok zor ve beceri isteyen bir yöntem olan doğum oncesi tanı (prenatal tanı) başarı ile uygulanmaktadır. Bu yöntem ile ilgili uzmanlar, Dünya Sağlık örgütü'nün yardımı ile Ingiltere'de yetiştirilmiş ve 1984'ten beri bu yöntem Lefkoşe Devlet Hastanesi'nde uygulanmaktadır. Hatta son yıllarda güney illerimizden, bazı gebeler bu uniteye gelerek tanı için incelenmiştir (*). Bu yöntemle doğacak çocuğun anne tarafındaki plasentasından alınan kan orneği ince bir yöntemle araştınlmakta ve çocuk ağır talassemi veya orak hiicre kansızlığı bulgularını taşıyorsa gebeliğe son verilmektedir. Ülkemizde gerek talassemi ve gerekse orak hücre hastalığı ile ilgili değişik sorunlar vardır.Talassemi, genel olarak ülkemizde bu kalıtsal kan hastalığı oranı duşüktur, °To2 gibi. Buna karşın Türkiyede bu oranın O7o 511 arasında olduğu odaklar vardır. Örneğin KıbnsGirit, Rodos, Midilli gibi Akdeniz, Ege adaları, BatıTrakya, Bulgaristan, Selanik göçmenleri ve Antalya, Manavgat ve Kumluca halkı gibi. Türkiyede her sene topluma kaç ağır talassemilinin katıldığını bilmiyoruz. Bunun 100150 olması olanakhdır. Ülkemizde talassemi; orak hücre hastalığı ve benzeri durumlar bih'msel olarak çok iyi incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar Batı ulkeleri tıp dergilerinde dikkat çekecek biçimde ve sayıda yayımlanmıştır. Öte yandan, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) talassemi ve orak hücre hastalığını da içeren bir "kalıtsal hastahklar program üniti" kurmuştur. Bu birimin (unitin) başkanlanndan biri, Dr.E. Kuhef 1981 yılında Ankara'da toplanan " İ l k Ulusal Genetik Sempozyumuna" katıhnış ve ülkemizdeki talassemi ve benzeri hastahklarla ilgili sorunlar için, bizlerle görüşmüş ve bununla ileili bir rapor istemiştir. Yazı, Dünya Sağhk Örgütü'ne gönderihniştir. Fakat buna karşın Sağlık BakanhğYnın Dünya Sağlık örgütü'ndeki temsilcileri bu sorunlarla hiç ilgilenmedikleri için, ülkemizin talassemi ve orak hücre hastahklan ile düşünülen savaşında Dünya Sağlık Örgütü'nün elle tutulur hiçbir katkısı olmamıştır. Benim anladığıma göre, başta Akdeniz ulkeleri olmak üzere bu hastalıklann sık bulunduğu bütün ülkelere, Dünya Sağhk Örgütü cömertçe davranmıştır. Hiçbir şey istemediğimiz için, bunun tek istisnası ülkemizdir. Oysa en son olarak ben ve arkadaşlanm, 4 Ocak 1983 tarihinde bu sorunlann çözümü iie ilgili yazıyı Sağlık Bakanhgı'na verdik. Yine bu yıllarda, arkadaşlanmla, yukarda arüattığımız tatsız durumların etkisi ile Sağlık Bakanlığı'nın büyük güvencesine sahip ve özellikle Bakanlığın uluslararası kurumlardaki temsilcilerinin atanmasında buyük etki ve manevi danışmanı olan Sayın Prof. Dr. 1. Doğramacı'ya çıkmaza giren talassemi sorununu anlatmaya karar verdik ve Sayın Doğramacf yı hasta yatağında ziyaret ederek sorunu bildirmiştik. Saym Doğramacı anlatılan konuya hiç dokunmamış, buna karşın İstanbulAnkara ve Hacettepe Tıp Fakülteleri talassemi gruplarına, bu konu ile ilgili araştırma yapmak koşulu ile Hacettepe fonundşfh toplam 1 milyon lira hibe etmiştir. Burada Sayın Doğramacı'yı ziyaret nedeninin bu "sürpriz"' hibeyi almak için olmadığını vurgulamak isteriz. KKTC'de Sağhk Vıılavısı Bizden Çok 1leri Prof. Dr. MUZAFFER AKSOY Kan hastalıklarının bazılan kalıtsal olup anne ve babadan ya da he ikisinden çocuğa geçer. Eğer yalnız bir ebeveynden kalıtsal bozukluk gelirse, bu insan, hastalığın taşıyıasıdır. Görünürde normal olup çoğu kez buunla ilgili hiçbir sağhk sorunu yoktur. Çocuğa her iki ebeveynden bu kalıtsal bozukluk geçerse, onda ömürboyu süren ağır bir kan hastalığı oluşur. Bu tip kalıtsal kan hastalıklanndan en sık gözüken ve ağırlanndan ikisi, bütün dünyayı ve özellikle yurdumuzu da kapsayan Akdeniz ülkelerinde bulunan milyonlarca insanı ilgilendiren talassemi ve orak hiicre hastalığıdır. Her ikisüıde de kanın normalden daha hızlı yıkılması sonucu, ağır kansızhk ve dalakkaraciğer büyümesi erken çocukluk yaşlanndan itibaren meydana çıkar. Talassemi'de hastalar sık kan alırlar ve parçalanan kandan açığa çıkan demir, kalp, karaciğer v.b. uzuvlarda toplanarak onların bozulmasına neden olur. Hastaları yaşatabilmek ancak çok sık kan vermek ve yaşamsal önemde uzuvlarda toplanıp da, dokulara zararlı olan demiri atmak için Desferal gibi çok pahalı ilaçlann bütün ömur boyu cilt altından verilmesi ile sağlanır. Orak hiicre hastalığında ise, ağır ya da orta güçte kansızlıkla beraberce "değişik" hemoglobinin neden olduğu kılcal damarlardaki tıkanma, dokulann bozulması ve sonuçta sayısız sağlık sorunu vardır. Kalıtsal bozukluğun her iki ebeveynden çocuğa geçtiği, bilimsel teriıni ile homozigot durumlarda kalıcı, ağır, tedavisi çok masraflı hastalık tablosu bütün ömür boyu sürer. Bu tabloyu bugün için gidermek olanağı yoktur. Son zamanlarda, kemik iliği nakli çok erken yaşlarda ve uygun \erici kardeşlenn bulunması koşulu ile uygulanmaya başlamıştır. Kolaylıkla anlaşüacağı gibi tedavisi bu kadar verimsiz olan bu kalıtsal hastalığın onlenmesi için en iyi çare onun oluşumunu önlemektir. Bu konu ile ilgili sağlık sorunlarını tartışmadan önce, talassemi ve orak hücre kansızlığının iki ayrı Türk toplumundaki durumlanna kısaca dokunmak istiyoruz. Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti (KKTC): Talassemi bu Türk toplumunda çok önemli bir sağhk sonınudur. Gerçeklesen incelemeler, Kıbns Türklerinde yaklaşık r o 1517 oranında talassemi taşıyıcısı olduğunu göstermiştir. Bu yüzden 1980'e kadar her yıl 2530 yenidoğan ağır talassemili (homozigot. Tıbbî terimi ile Cooley kansızlığı) topluma katılmaktaydı. 1978 yılında yazar ve arkadaşları Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBtTAK) tıp grubu aracıhğı ile KKTC Sağhk Bakanlığına gönderdikleri ortak bir yazı ile, bu sağlık sorununun Kıbns Türk halkı için önemli bir tehlike olduğunu bildirerek, onlenmesi için tedbirler ahnmasını istemişlerdir. Bu satırlann yazarı, 1979'da Kıbns'ta tatilde bulunduğu gunlerde "Kıbns Taleasemiyalan Koruma" Derneği Başkanı Dr. Nuray Yeşiladah'nın aracıhğı ile Devlet Başkanı Sayuı Rauf Denktaş ile iki kez konusarak, bu sorunu çözmek için somut önerilerde bulunmuştur. Bir yıl sonra tekrar Kıbnsı ziyaret ettiği zaman, gerekli yasal önlemlerin uygulamaya kcnulduğunu, sevinç ve biraz da hayret içinde öğrenmişti. Şöyle ki: çıkanlan ilgili yasaya göre evlenecek KKTC vatandaşlarının evlenme izni alabilmeleri için talassemi incelemesini yansıtan bir tıbbî belgeyi getirmelerigerekmektedir. Talassemi tanısı için gerekli testleri gerçekleştirecek laboratuvar, Lefkoşe Devlet hastanesinde kurulmuş ve ilgili uzmanlar Dunya Saf'ık Örgütü'nün yardımı ile tngiitere'de eğitilmiş. Kısaca, yasal zorunluğa uyularak talassemi incelemesi her iki evlenme adayında gerçekleştiriliyor ve her iki adayın da talassemik olması durumunda kendilerine, doğacak çocuklardan bazılarının ağır bir kan hastalığı gösterebilecekleri anlatılıyor. Bundan sonraki karar, adaylara kalıyor. 1982'de ben ve arkadaşlanm Sağlık Bakanhğının kurduğu bir talassemi heyeti ile Kıbrıs'a gittik ve orada talassemi konusunda incelemelerde bulunduk. KKTC Sağlık Bakanhğı müsteşan Dr. Ayten Berkalp, Kıbns Talassemileri Koruma Derneği Başkanı Emirzade Arıtkan ve öbür yetkililerle temas edilmiş, bu konuda alınan önlemler ve yapılması gerekenler tartışılarak somut karar lar aünmıştır. 1983'te TÜBİTAK tıp grubunun desteklediği tngilizce bir talassemi sempozyumunu Girne'de düzenledim. Bu kan hastahğıyla ilgili çeşitli konular bu toplantıda tebliğ olunmuş ve tartışılmıştır. Ertesi yıl toplantının kitapçığı basılarak tıp dünyasına sunulmuştur. Burada bu toplantıya katılan unlü Amerikal bilgin Prof. Dr.T.H.J. Huisman'ın öneri ve bilgilerinden çok yararlanıldığını belirtmek isterim. Kısa bir süre önce, KKTC Sağlık Bakanhğının davetlisi olarak Kıbrıs'a gitıim ve başta devlet başkanı, başbakan, sağhk bakanı ve müsteşan ile bu konularda konuşmuş, duzenlenen toplantılara katılarak alınan parlak sonuçları izlemiştim. Evlenme adaylan için alınan yasal ÜLKEMİZDE ORAK HÜCRE HASTALIĞI SORUNU Bu kalıtsal kan hastalığı genelde çok düşük oranda, "VoO.5 civannda bulunmuştur: 1953 yılından beri yapılan incelemeler bu sonucu vermiştir. Buna rağmen bazı bölgelerde bu kalıtsal bozukluğun %1015'e kadar çıktığı saptanmıştır. Örneğin Çukurova, Adana, TarsusMersin, Hatay ve daha duşük oranda olmak üzere Antalya, Manavgat ve BatıTrakya Turk göçmenleri gibi. Bu gerçekler tarafımdan 1955'ten sonra Sağlık Bakanlığına yazı ile bildirilmiş ve talassemide olduğu gibi bu bölgelerde evlenecek çiftlerin basit ve çok kolay bir testle (oraklaşma testi) incelenerek, eğer her iki aday da taşıyıcı ise uyanlması, bununla ilgili yasal önlemin ahnmasını önermiştim. Son olarak, tekiifimle 1984 ekiminde AdanaTıp Fakültesi'nde düzenlenen ve TÜBlTAK'ın desteklediği sempozyumda, orak hücre hastalığı ile ilgili bir açık oturum yapılmıştır. Bu toplantıya bu konu ile ilgili bilim adamlarımızın dışında Prof.Dr.H.T.J. Huisman ve Sağlık BakanlığVnı temsilen uzman bir arkadaş da katılmıştır. Bu açık oturumda saptanan gerekçe ve önlemleri kapsayan rapor, Bakanhk temsilcisi ve TÜBlTAK Genel Sekreterliği araahğı ile Sağlık Bakanlığı'na sunulmuştur. Uzülürek belirtmek isterim ki şimdiye dek bu konuda Sağhk BakanhğYndan hiçbir karar veya girişim duyulmamıştır. Ülkenin bir sağlık sorununun çözumü için bu kadar çok bilimsel çaba ve uyarma ve buna karşı resmi sağlık sorumlulannın hayret verici vurdumduymazlığı! Ama her gün orak hücreli veya ağır talassemili çocuklar doğuyor ve topluma katıhyor. Kendileri kadar aileleri ve yurdun her yerindeki sağhk kuruluşları caresizlikten kıvranıyor. '. Prenatal ünrtesl ülkemizde TÜBİTAK taradndan Hacettepede kurulmuştur. PENCERE 14 EYLÜL 1986 Süleyman Beyin İşi Zor... Süleyman Beyin ayakta kalma savaşımını biraz şaşkınlık, biraz da beğeniyle izliyorum. Demirel'in işi zor... Turgut Beyin ki kolay. Neden? Çünkü iç ve dış büyük sermaye, ANAP'ı kurmuş, beslemiş, iktidara getirmiştir. 12 Eylül, ANAP'ın arkasında. Bugün en büyük beş holdingin başındakilere sorsanız, söyleyecekleri söz, yapacaklan yorum bırbirine eştir: ANAP'ın bir seçim dönemi daha iktidarda kalması gerekiyor; 1988 seçimlerini de ANAP kazanmalı... ABD'nin Türkiye'ye dönük bakışı da böyle. "12 Eylül'ün güvenilir partisi" iç ve dış dayanaklarını sağlamıştır... Para desen, dentzde kum, ANAP'ta para. Holdınglerın verdiği milyonlar ve bütçe dışında kurulan fonlar, işbitirici kadroların elinde en büyük silahtır. Napotyon ne demişti: Para, para, para... Para ANAP'tadır. * İçerde büyük holdingler, 12 Eylülcüler, işbitiriciler; dışarda IMF kadomanları, ABD'li dostlarımız, CIA uzmanları, Türkiye'de "vesayet demokrasisi"r\öen ve "ANAP istikran"nüar\ yana olduklarına göre, Süleyman Demirel'in adı üzerine bir çarpı işareti konmuş mudur? Büyük sermayenin sırtında yumurta küfesi yok. Bir süre şu lideri destekler; lider yıprandı mı bir kenara iter; daha önce hazırladığı seçeneğini piyasaya sürer. Önemli olan, iktidarda büyük sermayeden yana bir partinin, kadronun, liderın bulunmasıdır. Türkiye'de bu iş Amerika'nın gözetimı altında yapılıyor. 27 Mayıs'la birlikte Demokrat Parti liderleri ve kadrolarının tasfiyesiyle boşalan yerleri, yine Amerika'nın gözetimi attında AP dotdurmamış mıydı? O gunlerde Süleyman Demirel kırk yaşını yeni bitirmişti; halk Demirel'i hiç tanımıyordu. Ne var ki büyük sermaye kesiminden gelen destekle Amerika1 dan esen rüzgar bir yönde buluşunca, AP genç liderine, Türkiye yeni başbakanına, Süleyman Bey de sıyasal yaşamdaki büyük ününe kavuştu; halk Demirel'i daha sonra tanıdı. Ama halkın tanıması yetiyor mu? Kimileri DYP'nin Samsun çıkarmasına bakıyorlar, meydanlara yollara sığmayan kalabalığı göstererek Süleyman Beyin geleceğinin parlak olduğunu sanıyorlar... * 1980'lerde Türkiye, ekonomisini tam anlamında dışa bağladı. Gerçekte daha önce de bağımlı bir ekonomi düzeni kurulmuştu. Doğal kaynaklarımız üzerine yükselen ve ulusal planlamaya dayanan bir ekonomik gelişmenin zorunluğunu anlatmaya çalışan bütün kadrolar devlerten uzaklaştırılmış, ulusal muhalefetin sesi kısılmış, 1960'larda yükselen bütün umutlar Süleyman Demirel'in uzun süren başbakanlığı döneminde yıkılmıştır 1970'lerde ekonomik düzen içinde emrü komuta zinciri Ankara'dan Amerika'ya uzanmakta, İMF'de kilitlenmekteydi. Böyle bağımlı ekonomilerde çok partili rejimlerin politikacıları, dış ve iç büyük sermayenin isteklerine uymak zorundadıriar. Kim daha uyumlu ise onun yıldızı partar... Süleyman Demirel bugün Türkiye'nin sanayileşmeyi bir yana bıraktığını söylüyor ki doğrudur; artık dışa bağımlı sanayileşmeöe bile atıhm yok. Ne var ki bu karan veren Türkiye'nin dışındaki büyük karar organıdır. ANAP'ın yaptığı, o karar organının siyasetini uygulamaktan öteye bir anlam taşımıyor. Turgut özal'ın siyaset dünyasında yıldızı bu yüzden parladı Şimdi Süleyman Beyin ayakta kalma savaşını neden şaşkınlık ve beğeniyle izliyorum? Demirel'in işi zor. Eğer iç ve dış büyük sermaye eski AP liderini defterden silmişse, yeniden dirilmesi doğrusu büyük başarı degeri taşır. OKTff AKBAL EVET/HAYIR Celâl Sılay Vardı. .. "Zincirierle çekiyor işçiler Güneşi yatağtmın başına Ben nasıl çıkarım bu kirli yüzle Güneşin karşısına." Bu şiir kimin diye sorsak genç yazınseverlere, acaba bilirler mi? Hic sanmam. Çünku bu dizeleri yazan kişi birçok önemli antolojide yok! 7 Eylül 1974'te ölmüştü. Baktım, kimse bu yıldönümünde onu anımsamadı. Oysa yaşadığı gunlerde pek çok övgü almıştı. Şiirleri defterierde yazılırdı, genç kızların ezberindeydi. Sanat çevrelerinin gözbebeği bir şairdi... Celâl Sılay'dan söz ediyorum. 1914'te Bursa'da doğan, 1974'te 60 yaşında Şişli'de bir apartman odasında tek başına ölen, öldüğü de ancak bir kaç gün geçtikten sonra anlaşılan şair Celâl Sılay'dan... Gazetecilikle yaşamını kazanırdı, muhabirlik, sanat yazarlığı, köşe yazarlığı... Ama herşeyden önce şairdi. Hele birkaç şiiri 1940'larda şiirseverlerin dilinden düşmeyen bir şair... "İhtimal ki bu evin bir odasında Yatağında bir kız uyumaktadır Hararetini yorganlar duyar o kızın Kendisini ben duyarım." Şair, kendini insanlığın temsilcisi sayar. İnsan olmanın özünü kişıliğinde topladığı sanısıyla yazar. Doğaya karşı, Tanrı'ya karşı, çevresine karşı, kendine karşı sorumluluk duyar. Kimse ondan bunu istememiştir, ama o şairliği gereği bu görevi üstlendiğinin bilincindedir. Kuşkular. korkular, bekleyişler, sorular birbirlni izler onun gizli evreninde. Celal Sılay'ın şiir kitaplarının adları bile onun iç evrenindeki bunalımları, çalkantıları yansıtmaya yeter: 'Merhamet Şiirleri', 'Boşlukta Duran Taş] 'Zaman ile Yanş', 'Adamca', 'Acaba'... Ben Sılay'ı 1940'lardan bu yana tanırım. Her türlü sanat topluluklarının, arkadaşlıklannın dışında kalmıştı. Bunu belki de özellikle istiyordu. Tek' olmak onda bir tutkuydu. Kimseye benzememek, kendi şiirlerinin çerçevesı içinde yaşamak, yazmak... Yaşam sıkıntısı çekiyordu. Gazetecilikten kazandıkları yetmiyordu. Zaten gazetelerde çalıştığı süreler hep kesintiliydi. Bir bakıyordunuz orda, bir bakıyorsunuz işsiz kalmış. Kendi olanaklarıyla birçok dergi çıkardı. Sayıları sınırlıydı onu sevenlerin... Ama bu az sayıdaki insanlar onu çok severlerdi. Parasal yardımlarını esirgemezlerdi. Dergilerinin yayımlanmasında, kitaplarının basılmasında bu dostların yardımlarından destekahrdı. 'İşte', 'Eşi', 'DoğuBatı', 'Yfen; İnsan' Sılay'ın yayımladığı dergilerden birkaçıdır. ilk kitabını 18 yaşındayken bastırdı: "Çöl Yolculan.' Bunu 'Dört Kapı', 'Hayat ve Merhaleler", 'Lacivert Işıklar', 'Ebedi Renkler", 'Hüsran Filizleri' izledi. 1940'larda başlayan 'yeni kuşak' eylemine katıldığında ardında yedi yapıt bırakıyordu. Ama bu yedı şiir kitabını bir daha yayımlatmadı. Sildi hepsini. 'Merhamet Şiirleri'dir Sılay'ın ilk gerçek yapıtı... Son yıllarda hemen her akşamüstü Divan Pastahanesi'nde görülürdü. Dostlanyla orda buluşurdu. Hep coşkulu, hep ateşli... Bağırarak konuşur. hakkının yendiğini soyler dururdu. Unutulmaktan yakınırdı. Şiire onunla başlayanlar ön yerlere gelmişlerdi, kendisini anımsayan yoktu. Kırgındı, öfkeliydi. Ne var ki her zaman kırgındı bir şeylere, öfkeüydi birtakım kişilere... Doğrusu Celal Sılay'ı şiir seçkilerine almamak büyük bir haksızlıktır. Sılay'ın yapıtlan konusunda işe yarar bir eleştiri, bir inceleme de yapılmamıştır. Onun kendine vergi şairliği betirtilememiştir. Aşka büyük yer verdi yaşamı boyunca. Hep sevmek, sevilmek, bunları yazmak, duyurmak istedi: 'İçimde bir kere görsen güzelliğini Gark olursun nurdan bir âleme Bulmak için kendini bulmak için Bana gelirsin" diyordu sevdiğine... 7 Eylül 1974'te 'Acaba', 'Sonra' diye diye çekti gitti aramızdan. Geriye dizeler dizeler kaldı. Bir de, yanıt alamadığı sorular: 'Gece örtülüyor üstüme Uyutmak için zannederim Kim yaşatıyor beni hâlâ Cevap isterim?' OKURLARDAN Tabelaların tutarsız ifadeleri Sokaklarda bilhassa ticari tabelalarda mana ve anlayışı tutarsız, bozuk ifadeler kullanılmaktadır. Sıradan vatandaş ve yeni yetişen okul çocuklarını şaşırtan bu yazılar en büyük ve her bakımdan gelişmiş caddelerimizde de görülmekte Türkçe ve Türk kültürünü olumsuz olarak etkilemektedir. Zannımca bu görev mahalli belediyelerindir. Tabela yazıhrken Belediye Basın ve Yayın Bürosu'na danışılmah ve eskiden yazılmış uygunsuz tabelalar düzeltilmelidir. Kelime manalarına değinmeden sadece birkaç örnek vermekle yetineceğim: "Taze Balık Calerisi", "Kuru Yemiş Galerisi", "Bostancı Et ve Gıda Sitesi" ve son olarak yeni açılart "Bostancı Kadıköy Belediyesi Sabit Pazan " gibi. Burada Sabit yerine Yerel sözcüğü çok daha uygun olurdu. Dr. KEMALETTtN ÇAĞATAY BOSTANCI / İSTANBUL Nemrut Dağı'na yol yapılsın!.. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin şirin ilçelerinden biri olan Kâhta, yeryüzünün 8. harikalanndan biri olarak kabul edilen "Nemrut Dağı" yakınlarmda bulunmaktadır. Bu yıl bir turizrn şirketi aracıyla, Fransız turistlerle beraber gitmis olduğum bu turda Nemrut Dağt'na uğradık. Fakat bu güzel ve eşsiz yer yaklaşık 2000 metre kadar yüksekte bir dağın tepesinde olduğundan, turist otobüsümüzün buraya çıkması olanaksızdu Bu yüzden Kâhta ilçesine uğrayıp, minibüs kiraladık. tlçe ile Nemrut Dağı arasında yaklaşık 6070 km. kadar yol var. Ama bu kadar yola karşılık, yolun bozuk, asfaltsız ve üstelik son derece kötü çaku taşlanyla dolu olması bir saatlik yolun iki buçuk üç saatte ahnmasını sağhyor. Bir de bu kadar yolu geri dönmek insana eziyet gibi geliyor. Yeryüzünün neredeyse 8. harikası olarak kabul edilen bu bölgeye yol yapılması sanınm bundan sonra burayı ziyaret edecek yerli ve yabancı turistlerin bölgeyi daha iyi bir gözle görmelerini sağlayacaktır. AHMET KEMAL ŞENPOLAT BOSTANCI İSTANBUL Köyiimüze çeşme gerek Uzaklık kavramı bugün öylesine değişti ki, eskiden çok uzak sayüan mesafeler bugün böyle olmasa gerek. Ne yazık ki yasadığımız olaylar, birçok yerde, halen geçerti olduğunu göstermekte. Malatya'mn Arguvan ilçesine bağlı Alhasuşağı Köyü'nün Bellikler mezrası, 20 haneden oluşan, geçimini hayvanaak ve bunun yanında çiftçiükle sağlamaya çalışanlann sorunu ise, köy çeşmesL 1983 sonbahannda Malatya Sular Idaresi'nden gelen dört görevlinin karan şu oldu: tlktl bir şekilde yapılan sağlığa elverissiz olan çeşme yapümah idL Yapılması için köylüden istenen, çeşmenin kazüıp, Sular Idaresine haber verilmesi için tanınan süre oldu. tmece yöntemi ile kazüan çeşmenin yapımı için yapılan başvurulardan hiçbir sonuç ahnamaymca, artık basvurunun yararsız olduğu kanısı ile beklemekteler. Birçok köyün uğrak yeri olan, bu çeşmenin bugün sağhk açısmdan tehlike taşuhğı aa bir gerçek. Geçun derdinin her gün daha büyük boyutlara varmasu bu denli tehh'keleri ikinci plana iterken, sorumhılann gerekeni yapması kaçmılmaz. Vmudumuz daha fazla bir tehlike ohtşmadan çeşmenin yapumasıdır. RIZA PARLAK DÜNYAYA CÖKEN KÂBUS Başbakanlık raporu: "Terör bir yılda 138 eylemde 490 kişinin canını aldı" • NATO raporu: "Gelecekte daha da azgınlaşacak" • FKÖ Türkiye Temsilcisi Ebu Firas, terör ve Filistin sorunu üstüne N o k t a ' y l a konuştu • Müebbetlik bir terörist "fitili ateşleyen" ruh halini anlatıyor Mesut Yılmaz'ın aile şirketinin işgal ettiği Hazine arazisini açıklıyoruz Marmaris'teki 40 milyarlık hayali ihracat nasıl ortaya çıktı? Kıbns'ta casuslar cirit atıyor Çaresizlikten kobay olmaya gönüllü Necdet Yıldınmer: "Her gün ölmektense bir kere ölüm daha iyi..." Aydınlar arasında yeni bir moda: "Burç tutkusu" TV dizisinde sürpriz rol değişimi: Ayşegül Aldinç gitti, Selma Güneri geldi Yeni sezona hazırlanan kitaplar EMOKRAS KUSU L H A 1 1 1 C EMA "7Û/IA Sesiyle Uyanmak"tan sonra 12EYLQLGQNL0GD Bütün Kitapçılarda... 12 Eylül Günlüğü 'nün 2. cildi çıktı. TEŞEKKÜR Çok Değerli Varlığınuz Sevgili Arkadaşımız Can Dostumuz Değerli Bilim Adamı REMZIUÇUNCU Ani olarak aramızdan ayrıhşı nedeniyle bizzat gelen, telefon, telgraf ve teleksle bizleri arayarak acuııuı paylaşan, başta akrabalanmız ve büyük PepsiCola ailesi olmak üzere tüm dostlanmıza ve FnıkoTamek/Koııektaş Kuruluşlarına teşekkürü bir borç biliriz. Prof. Dr. PAMUK TELEFI, USTUPU, PARÇA BEZ, HATALI BEZ VE HURDA MALZEME SATILACAKTIR 22.9.1986 Pazartesi günü saat 10.00'da yukanda yazüı mallar açık pazarlık suretiyle şartnamemiz esaslan dahilinde müessesemizde satılacaktır. Bu satışa an şartname ve listeler müessesemizden temin edüebılir. Müessesemiz satışı yapıp yapmamakta veya dilediğine yapmakta serbesttir. SÜMERBANK KAYSERİ PAMUKLU SANAYti MÜESSESESİ Basuı: 27598 MURAT SARICA'yı ölümünün 3. yılında sevgiyle anıyoruz bosfor turizm ISTANBULAMSTERDAM Bütün Avrupa şehirleriyle bağlantılı muntazam otobüs seferleri. Istanbul: Mele Cadoes. No 18 TaksımTel '43 25 25 Ankara. Adem Yavuz Sokak No 3/1 Kızılay Tel 34 47 40 DOSTLARI ADINA AYDIN AYBAY ERGUN ÖZMAN 19391986 Sevgilerle yüklü vüreğin durdu. Seni artık yüreklerimiz taşıyacak. Güneşli güzel günlere, sonsuza... Unutulmayacaksın! AİLESİ, DOSTLARI AİLESİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear