Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER lann kalır. Onu Hades'ten Herakles kurtanr. Demek Herakles de gidip gelenlerden. Theseus, bir başka anlatıma göre, öldükten sonra inmiş Hades'e, fakat orada çok sıkılmış, "Dünyada ufak bir işim var, gidip o işimi göreyim, gene gelirim" diye kandırmış yeraltı tannsını, çıkmış yeryüzüne, denizlerden, ağaçlardan, kuşlardan, aydınlıktan öylesine hoşlanmış ki, keyif sürmeye başlamış. Tanrılar, düzen bozulacak diye, yaka paça tutup atmışlar onu Hades'e. tkinci masal Orpheus'un başından geçenleri anlatır. Bilindiği gibi, Orpheus, gelmiş geçmiş en büyük ozan diye tanınır. İlkçağda Orfizm denilen mistik bir akım doğmuştu. Elindeki lir ile türkülerini söylerken vahşi hayvanlan bile buyülermiş Orpheus. Onun Hades'e Lnmesi, ölmüş eşi Eurydike'yi oradan kurtarmak amacına yöneliktir. Ama bir talihsizlikten ötürü yaıım kalır bu girişim. Büyüleyici ezgileri ile yeraltı karanhklanna iner ozanımız, kandınr tannlan, sevgili karısını alıp götürecektir; ama şu koşulla, arkasından gelen kadına ta yeryüzüne çıkıncaya kadar dönüp bakmayacaktır. Bu heyecanlı sahneyi Vergilius şöyle anlatıyor: Artık Orpheus bütün belalardan kurtulmuş geri dönüyordu, Ve kendisine geri verilen Eurydike, gelmekteyken, Prosperina'nın koştuğu şarta ayarak Kocasının ardından yürüye yürüye Havanın daha yüksek katlarına doğru, Orpheus birden bir çılgınlık etti, boş bulundu, Ölüm tannlan bağışlamasını bilseler Bağışlanır bir çılgınlıktı bu: Eurydike ışığın altına tam çıktı çıkacakken, Unutup duruverdi, gönlüne yenildi. Döndü bakfı arkasına. İşte bir anda bütün çabalar oracıkta uçtu gitti. Üçüncü gidipgelme ise Odysseus'un başından geçer. Çok etkilemiştir beni bu masal. Evine dönebilmek için denizlerde bin bir sıkıntı, felaket içinde dönüp dolaşan Odysseus'u, büyücü Kirke, büici Teiresias'ı bulsun da tthaka'ya dönüş yolunu öğrensin diye ölüler ülkesine yollar. BUindiği gibi Odysseus, ünlü Troya savaşından sonra on yıl denizler ortasında, yabancı ülkelerde kalmış, acılar çekmiştir. Hades'te yalnızca Teiresias'ı değil, eski savaş arkadaşlarını görür. Örneğin Akhilleus'u. Akhilleus, ona ağIayarak, "Burada kral olmaktansa, dünyada köle olmak yeğdir" der. Acıklı bir oyküdur. Hades'e gidip gelmesinden ötürü Odysseus'a "iki ölümlü" adı takılmıştır. Bütün bu masallardan, dunyamızın Hades'ten çok daha güzel olduğu, hatta tek güzel olduğu ortaya çıkmaktadır. Dünyamızın güzel olduğunu ben de onaylayabih'rim; ama ondan başka bir dünya tanımadığım için, bu yargımı neye dayandıracağımı bilemiyorum. Yazırruza Isa ile girmiştik, sonra da Şeyh Bedreddin'i anmıştık. Gene onlarla bitirelim. Ölümsüzlüğe inanmayan Şe>h Bedreddin, gene Varidat'ta bir düşünü şöyle anlatıyor: "Sekizyüz (hicri) yılında bir cuma gecesinde mânâ aleminde yeşil elbiseye bürünmüş, iki adam gördiim, bunlar İsa'nın ölü cesedini iki elteriyle tutup bana gösteriyorlar ve o suretle, ölmüş bulunduğunu anlatmak istiyorlardı." Büyük bir din bilgini idi Şeyh Bedreddin. 22 AĞUSTOS 1986 MELİH CEVDET ANDAY 15 Ağustos 1986 tarihli, burada çıkan yazımda, Ingiliz romancısı D.H.Lawrence'in "Ölen Adara" adlı uzun öyküsüne dayanarak, İsa'nın ölüp dırilmediğini, mezara ölmeden konduğu için sabaha karşı kendine geldiğini ve geçirdiği büyük felaketten sonra bir daha peygamberliğe kalkışmayacağını söylediğini konu edinmiştim. Bir okur, gönderdiği mektupta, İsa'nın öldükten sonra dirilip göğe uçtuğuna Müslümanların da inandıklannı soyledikten sonra, bana "Mahşer güniine de mi inanmıyorsunuz?" diye soruyor. Bilindiği gibi, mahşer günü, bütün ölülerin dirileceği gundür. Bütün ölüler dirildikten sonra İsa peygamberin dirilip göğe uçtuğuna neden inanılmasın! Hadi D.H. Lawrence'in şaka ettiğjni söyleyip geçelim, ama mahşer günü bütün ölülerin dirileceğine ilişkin elimizde kesin bir bilgi var mı? Sonra açılan mezarlardan, ölülerin sadece kemiklerinin kalmış olduğunu göriiyoruz; bu kemikler yeniden ete İki Dün\ a Üstüne mi bürünecekler, bürüneceklerse nasıl? Pitekantrepüs Erectüs ya da Pirimatlar insan yerine konacak mı, konmayacak mı? Bilindiği gibi, insanın başlangıcı karışık bir sorundur. Dahası, kemiği bile kalmamış olanlar vardır. Evet, biliyorum, öldükten sonra dirilme masalı, insanoğlunun ölüme başkaldırmasını simgeler, bu bakımdan yüreklilik içeren bir masaldır, yok olmayı akhmız almıyor. Ama bir de şu var: Öldükten sonra dirilineceğine ilişkin âyetler ya da hadisler yanlış yorumlanmış olmasın? Bakın Şeyh Bedreddin Varidat adlı yapıtımn bir yerinde şöyle diyor: "Bu beden için kalım olmadığı gibi, sona erdikten sonra cüzleri için de eski şekli iizere bileşim yoktur. Gerçi Kuran'da ölülerin dirileceğine ilişkin bazı işaretler geçer. Fakat onlardaki mânâ başkadır. Vokluğa kanşan örgelerin birieşmesi ve evvelki halini bulması değildir. Bu, imkânsızdır."; başka bir yerinde de şöyle: "Avamın zanneylediği iizere, cesetlerin haşri, yani gövdelerinin tekrar dirilip mahşere çıkması olanaksızdır. Meger ki bir zaman gelsin de. dünyada insan cinsinden hiç bir kimse kalmasın. Ondan sonra anasız, babasız, topraktan bir insan dogsun ve yine tenasül başlasın." (Çev: Bezmi Nusret Kaygusuz) Yahya Kemal'in, gidenlerden hiçbir haber alınamadığına ilişkin şiiri ne güzeldir! Bakın, mitolojilerde öteki dünyaya gidip dönen kahramanlardan söz edilir. Bunlardan birkaçını, mitolojilerin en düzenlilerinden biri olan eski Yunan Mitoloji'sinden aktaracağım: Herakles örneği üzerine uydurulmuş bir Atinalı kahraman olan Theseus, ölüler ülkesi Hades'e iner. Hades, hem ölüler ülkesinin hem de o ülkeye egemen olan tannnın adıdır. Theseus'un amacı, ölüler kraliçesı Persephone"yi kaçırıp yeryüzüne getirmektir. Ölüler dünyasında Hades'Ie ve Persephone ile yemek yerken oturduğu iskemleye mıh Sıcak Bir Gecede... Kimi insan havaya hiç akjırmaz, kimisi sıcaktan soğuktan aşın etkilenir. Aynca yaş dönüşümüne giren bayan ve baylann özel durumlan gozönüne alınmalı. Ruhsal bunalımı haftfletmek çabasıyla ikide bir oflayıp puflamak için havadan daha iyi gerekçe bulunur mu? Önce bir ürperme sarıyor insanı, ardından bir ter boşanıyor. Kör olası havalara ne oldu: Çernobil yüzünden boyle oldu, diyoriar. Komünistler iklimde istikrarı bozdular... Kimi insan ise serinkanlıdır, sıcağı soğuğu doğal karşılamasını bilir; sıradan mantığın mekanizmasını "şakırt" diye kuruverir: Kış kışltğını yapacak, yaz yazlığını... Ama yaprak kımıldamıyor kardeşim!.. • İki gün önce yine yaprak kımıldamıyordu. Melih Cevdet ve İbrahim Çamlı ile biriikte deniz üzerinde bir meyhanedeyiz. Bebek Camisi'nin tepedeki koruların koyu yeşili altına sığınmış kubbesi denize yansıyor. Boğaz bir içim su. İstanbul dile geliyor: Soyle ayna!.. Bu dünyada benden güzeli var mı? Yok. Güneş ortalıktan el ayak gibi çekilince gökte bir yıldız belirdi, Melih parmağını uzattı: Zühre!.. Meyhaneden çıkınca ne görelim? Ay testekehek. Ay ışığı havadaki olağanüstü yoğunluğu delmeye çalışryor. PENCERE ARADA BİR NECDET SEMİZOĞLU htanbul Barosu avukatlarından Dikensiz Yargı Bahçesi Yargının bağımsızlığı ve yargıçların güvence altında bulundurulması, kuşkusuz insan haklannın sağlıklı biçimde korunması yönünde içtenlikle savunulacak ilkelerin başında gelir. "Berlin'de yargıçlar var!" diyerek kralın karşısına dikilebilen değirmenci gibi yurttaşların varlığı. ancak bu ilkelerin dokunulmazlığıyla sağlanabilir. Ne var ki, bu ilkeler yargıçların kendi başlarına buyruk kesilebilecekleri biçimde yorumlanamaz elbet. Adalete saygınItk kavramı, yargıçların yargıladıkları ve sorguladıkları kişilerle savunmanlara gönülden saygılı davranmaları gereğini de içermektedir. Yargıçlar, önlerine gelen kişilerin sabırlarını sınavdan geçiren, onları hiçleyen bir konumda olmayacakları gibi, bulundukları görev katının saygınlığına gölge düşürecek davranışlardan da öncelikle ve özenle sakınmak zorundadırlar. Sözünü ettiğimiz ilkeleri pekiştirebilmenin şaşmaz bir ge• regidir bu. Oysa meslek yaşantımızda, kimi yakışıksız olaylara tanıklık ' etmekle büyük acılar içinde kaldığımız çok olmuştur. Yargıçlar gördük, basit bir havale işlemi için odalarına giren savunmanların selamlarını işıtmezlikten gelerek, onları umursamazlıkla karşılarlar. Duruşmaya başlama saatleri, tutanaklardayazdıklarını kesinlikle tutmaz. Davadaki yandaşlara diledikleri gibi söylenmekte sakınca görmezler. Çeşitli el kol hareketleri, "yahu'Mar... (Duruşma sırasında sigara içen yargıç biliriz.) Hele hele hak aramak, özgürlüğünü savunmak ya da bir kamu görevini yerine getirmek amacıyla (örneğin tanıklar) karşılannda yer alanlara rahatlıkla "sen" diye hitap etmeler... Kı• ncı, üzücü, yaralayıcı sözier... Yadsınmaz bir gerçek var: Mahkemelerin ellerindeki dosya sayısı, aşın denecek ölçüleri bile aşmaktadır. Günde otuz kırk ' davaya bakmak, neredeyse doğal. Bu ağır yük altında ezilmemek, sinirlerin bir gemi halatı örneği gerilmesini önleyebilmek kolay değildir. Neylersiniz ki, öfkeye kapılarak sindirme yöntemine başvurmanın iler tutar yanı da yoktur. Yargıçhk bir erdemlilik. bir bilgelik katıdır çünkü. Dayasını yitirip, bundan hoşnutluk duyacak kimse düşlene^ mez. İşte duruşmalar sırasında sinirlilikle hareket etmiş olan • yargıç için asıl açmaz da bu kertede gösterir kendini. Varılan yargı ne denli dogru olursa olsun, davasını yitiren kişi yine de ikircimlkJir, kaygılıdır, tedirgindir. Meslek yaşantımızda, bu durumdaki kişilerin, yargıçları kirietecek ağır suçlamalarını engelleyebilmenin, deveye hendek atlatmaktan bile çetin olduğunu sık sık gözlemişizdir. Kaldı ki, yargılama töresine aykırılıklaryüzünden, büyük yanlışlıklar yapıldığı da az görülmüş şeylerden değildir. Bunlardan bir bölümünün, Yargrtay bozmalarıyla düzeltilebildiği düşünülse de, örneğin bir sanığa yöneltilmek istenen soruların duruşma sırasında engellenmesi ve bu olayın tutanaklara gecirilmemiş olmasından ötürü Yargrtay denetimi dışında bırakılmasıyia bir haksızlığın, adaletsizliğin temelini oluşturduğu da acılı bir gerçektir. Savunmanların kimi sözlerinin tutanaklara geçirilmeksizin bu türden redde uğratılması, uygulamalı hukukun baş soruniarı arasındadır. Bu konuda çok bunalan bir üstadımızın bundan yirmi beş otuz yıl öncesi, Samsun'daki bir duruşma sırasında söylediği şu sözleri, uyarıcı bir örnek olarak, belleğimde olanca saygınhğıyla yaşamaktadır: "Sayın yargıç, çok rica ediyorum, sözlerimi tutanaklara geçirip öyle reddediniz. Biz sizin hükmünüzden değil, zaptınızdan korkarız!" Kimi yargıçlarımızda, savunmanlara karşı olumsuz davraiışlar, hani neredeyse bir huy niteliğine bürünmüştür. Yersiz /ararsız uzun konuşmalanyla. zamanları kısıtlı olan yargıçları jereğinden çok fazla yoran savunmanların bulunmadığı sa/ında değiliz. Ama onların tümünü, laf cambazlığına çıkmış jöstericiler olarak tanımlamak da anlamsızdır. Gerçeğin eksiksiz saptanabilmesi amacıyla, avukatların yeterince konusabilmelerindeki yarar bir yana, kimi zaman, uzunca konuşnalarında bile, yargıya güç katan, inanırlık, saygınlık kazanJıran olumlu bir yan vardır. Davasını yitiren kişinin içinde beirebilecek kuşkuların giderilmesi, varılan karar karşısında önüiü ilikleyebilmesi, ancak yargıçların gösterecekleri anlayış ve loşgörüyle olanaklıdır. Bu bakımdan, savunmanları televizyon îeyircisinin kafasında yanlış bir simge olarak yer eden Petoçelli öykünmecesi olarak bellemek, onları yargılamada bir lyak bagı saymakla eş değerdedir. Savunmanlar, sorumluluk yüklenmiş görevliler olarak, üstendikleri davalarda az ya da yeterince araştırma, çalışma ya»rak, karşılıklı görüşler iletirler. Sayıları milyonları bulan Yarjıtay bozmalarının yüz binlercesinde savunmanların pay saıibi oldukları unutulmamalıdır. Ellerindeki dosya sayısı yargıçannkinden çok daha az olan savunmanların, her an hesap /ermekle yükümlü oldukları müvekkillerinin sürekli ilgi ve bas(ilarıyla da olsa, izledikleri davalarda daha fazıa incelemeye ırsat bulabilecekleri, zaman zaman özgün görüşler üretebiecekleri çok tutarsız bir varsayım olmasa gerek. Yargıçlar, yılda kaç kez denetimden geçer? Belki bir kere )ile değil. Ama savunmanlar, herduruşmada, yargıçların, karşı andakilerin, müvekkillerinin ve çevrenin aralıksız denetimi altnda olup, bunun getirdıği sinirsel gerilimi, evlerinde ocaklaında bile yaşamak zorundadırlar. Bu bakımdan, adaletin yeme getirilmesinde yadsınmaz bir yeri olan savunmanların, yarjıçlardan anlayış, hoşgörü ve saygı beklemeleri, aşırı bir diek sayılmamalıdır. lyi insan, iyi dost, arkadaşımız Doç. Dr. dün Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 22 ağustos cuma günü (bugün) Kadıköy Söğütlüçeşme Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra Çamlıca Çakaldağı Mezarbğı'na defnedilecektir. Tanrı rahmet eyleye. Saat 10.30'da Milliyet gazetesi, daha sonra Gazeteciler Cemiyeti önünde tören yapılacaktır. AtLESİ Çelenk göndermek isteyenlerin, Türk Eğitim Vakfı'na bağışta bulunmaları rica olunur. NAMIK SEVİK tstanbul eşrafından merhum Rıdvan Sevik ile merhume Mukerrem Umaç'ın oğulları, Perihan Güven'in kardeşi, Ahmet ve Ercan Güven'in dayıları, Mehmet Ali Güven'in kayınbiraderi, Türkiye Spor Yazarlan Deraeği kurucu ve genel başkanlanndan Milliyet Spor Sorumlu Müdürü, gazeteci VEFAT HALUK ÖZKAN SÛZLER Naam Hikınet Ahmet Arit • Sabahatfrı Ali HOseyin Haydaı Kemai Ûzer Haluk Ozkaı MÛZIKLER HAUJKÛZKAN DUZENLEME ERGUOeR YOLDAŞ VİRA BİSMİLLAH GENEL DAĞITIM: Taç Plak ve Kasetçilik 8 mm. ve 16 mm. FİLMLERİNİZİ VİDEO'ya çektirip, anılarınızı koruyabilirsiniz. TLF.: 158 57 86 Ad KAYBIMIZ Üyemiz, Türkiye Spor Yazarlan Derneği kurucusu ve başkanlanndan, Milliyet Gazetesi Spor Sorumlu Müdürü, Basın Şeref kartı sahibi incekum ALANYA Kulübünüz incekum'da Şahane bir tatil Geleneksel konukseverliğimiz ve dostça hızmet anlayışımız iie Her turlü eğlence ve spor olanağı Club NAMIK SEVİK 21 Ağustos 1986 Perşembe günü vefat etmiştir. 1950 yılında gazeteciliğe başlayan Sevik, 36 yıl süre ile Türk basını ile Türk sporuna değerli katkılarda bulurunuş ve emek vermiştir. Vefatı basın camiasında büyük üzüntü yaratan Namık Sevik'in cenazesi 22 Ağustos 1986 Cuma günü saat 10.30'da Milliyet Gazetesi, daha sonra da Gazeteciler Cemiyeti önünde yapılacak törenleri takiben öğle namazında Kadıköy Söğütlüçeşrae Camü'nden kaldınlarak Çambca'daki Çakaldağı MezarlığYnda toprağa verilecektir. Sevik'e tanndan mağfıret, ailesine, TSYD ve Milliyet Gazetesi ile üyelerimize başsağlığı dileriz. Fıyatlara yemek ve ŞARAP dahıldir. Yabancı hocalardan wınd surf ve tenıs derslerı harıç olmak uzere sunulan tüm hızmetler ücretsizdir. Eve getdim. Güzel bir huyum var: Kafayı vurdum mu uyurum. Ama ne zaman uyanınm? Bazan on, bazan beş, bazan iki saat sonra. Bu kez saat dört buçukta uyandım. Ay yine gökte asılı duruyor. Erbil Tusalp'ın kitabını elime aldım: "1000 Tanık 12 Eylül Tutanaklan, Dost Yayınevi." Kimi yemek insanın midesine, kimi kitap insanın yüreğine oturur. Erbil'in kitabını kaç gündür bir alıp bir bırakıyorum. Oflayıp pufluyonjm. Okurken bir ürperme geliyor, ardından bir ter boşanıyor. Ay ışığı sıcağın buğusunu pencerenin camına yapıştırıyor. Kitabın kapağından üç çift göz insana bakıyor, sonra bu gözler çoğalıyor, binlerce, on binlerce gözyaşadığımız toplumun suratını çiçekbozuğuna çeviriyor. Elimş kırmızı bir kalem alıyorum. Okuduğum sayfalarda kimi satırlarm altını gelişigüzel çiziyorum: "Dörderli gruplar halinde suçu kabul edin, ne siz üzülün ne de biz..." "Kapı açılmca YSE yazılı bir kâğıt ilişti gözüme... YSE >b/ Su Elektrik Müdüriüğü değil... Gözaltındakilere Vfeme* Su • Ekmek vermenin yasak olduğunu belirten sorgucu kısaltmasıydı..." " Vfen/den elektrik verdiler, bir süre bildiğimiz tabutta yatırdılar, artık istesem de konuşamayacak duruma geldim..." "Her iki santğm yabancı sermayenin Türkiye'ye girişine k olduklan anlaşıldtğmdan..." (Savcı iddianamesi) "Soylemezsen gözünün önünde kızına tecavüz edeceğiz "önce sanık çarmıha nasıl geriliyor, onu anlatayım..." "Düşündüm ki yıllardan beri savunduğumuz kadın erke eşitliği bizim ülkede işkencehanelerde sağlanıyor..." "Dört buçuk yaşımızdaki kızımız kendince şöyle bir ayrım yapıyor, hapishanede suçlular yatar, cezaevinde suçsuzla "Hamile olduğum için çok sık tuvalet ihtiyacı duyuyordum elektrik verilmesi nedeniyle kanamam arttı.." "Birsabah tuvalette karşılaştım, kolu alçılıydı. Sordum. gün önce kırdılar dedi." "Hümanizm, Marksizmin bir hilesidir"^ (Savcı iddianames • "Bin Tanık"ı okurken zaman zaman Ah, ağlamak ayıp olmasaydı' diye düşündüm. Koskoca bir mahpushanede hep biriikte yaşadığımıza inanmaya başladım. Meydanlarımız büyük bir hapishanenin avlusu, sokaklarımız koridoru muydu? Biz buralarda yürürken volta mı atıyorduk? Birden ürperdim, sonra ofladım, pufladım Pencereye yaklaştım. Yaprak kımıldamıyordu. Saat kaçtı? Hava ne kadar sıcaktı? Sonra düşündüm ki: Yaz yazlığını yapacaktı, kış kışlığını; işkenceci alcaklığını, insan da insanlığını... Başka biçimde yaşamak olanaksızdı. Tarihinin bu vaktinde Türkiye'de insan gibi yaşayabilmek çok zoriaştırılmıştı; ama insan gibi yaşamaktan gayrı secenegimiz var mı? GAZETECtLER CEMİYETt BAŞSAĞUĞI Çok değerli insan, sporumuzun mümtaz siması, komitemizin üyesi, Milliyet Gazetesi Spor Servisi Sorumlu Müdürü, spor dünyamızın yeri doldurulmaz kişisi NAMIK SEVİK'i kaybetmenin UzüntüsU içindeyiz. Merhuma Tann'dan rahmet; kederli ailesi, Milliyet Gazetesi, Türk basın ailesi ve komitemiz üyelerine başsağlığı dileriz. AMİMASYON PfiOBRAMURI • AEROBİK ÇOCUK KULÛBÜ • BASNETBOL AÇIKBÛFE •VOLEYBOL WINDSURF • MİttİFUTBOL SU KAYAÖ •SUTOPÜ OKÇULUK • HENTBOL YELKEN • MASATENİSİ TENİS • DOKTOR JİMNASTİK •ÖZELSH0W PROGRAMLARI Nadir Nadi MERKEZ BÜRO: Soysal Sitesi İşhanı Kat 4, No: 404409ANKARA TEL: 31 18 19 31 69 69 Tlx: 46945 tiatr. Fax 314682 Nufus kâğıdımı, ilkokul diplomamı ve askerlik cuzdanımı ve kimliğimi kaybettim. Hukümsuzdur. BAHA TTİN ÖZDlLEK TÜRKİYE MİLLİ OLİMPİYAT KOMtTESt Alanya Tel: (3231) 1420 1421 Tlx: 56605 inkmtr CLUB İNCEKUM Ben Atatürkçü Değilim SATILIK Silivri Basınkent'te yazlık daire Tel: 5245290 saat 10.0011.00 Pasomu yitirdim. Geçersizdir. SÜNN/YE KARABULUT 7. basısı çıktı 840 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan, Türkocağı Cad. 39/41 Cağaloğluİstanbul Sevgili arkadaşımız HALİL ALPAY'ı bir iş kazasında kaybettik. Tüm sevenlere ve dağcı arkadaşlara başsağlığı dileriz. ANADOLU DAĞCILAR BİRLİĞİ İLAN tLLER BANKASI'NDAN 1 Bankamızca iç piyasadan 30 adet kanal temizleme makinesi satın alınacaktır. 2 Bu işe ait şartnameler bankamız merkezinde veya tstanbul/Kartal Maltepe'de Depo ve Ikmal Müdürlüğümüzde görülerek 20.000. TL. bedel karşılığında temin edilebilir. 3 Teklifler en geç 25.9.1986 günü saat 12.00'ye kadar bankamızda bulundurulacak ve aynı gün saat 15.30'da Satınalma Komisyonunda açılacaktır. H. CUMHUR KERİMOĞLU'nu yitirdik. Dostlar sağolsun. ARKADAŞLARI English Fost bir ALMAŞ HOLDİNG kuruluşudur 4 Bankaraız 2886 sayılı Devlet Ihale Kanunu ile bu kanunun ek ve değişikliklerine tabi değildir.