Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER mez, yazüamaz. "Karaciğer, incebağırsak, k a h n b a ğ ı r s a k " terimlerinde de çeşitli nedenlerle kalıplaşma vardır, ayrı ayrı yazılamaz. Aslında yeni harflerin alınmasında bu tür birleşik sözcüklerin sağlayacağı yararlar da dikkate alınmıştır. Şimdi bu büyük yararlardan vazgeçilmektedir. Latin kökenli alfabe kullanan uluslar, birleşik sözcükierle dillerini zenginleştirmişlerdir. Almancada olduğu gibi, İngilizcede de küçük ara çizgileri iie birleşik sözcük yapma evresi uygulanmakladır. Osmanlıcada ise, birleşik sözcük kurma olanağı hemen hemen yok gibiydi. Oysa Türk dilindeki birleşik sözcükier kırk yüzyıl öncesinden beri vardı. Kas kral adlarından, Karahardaş = Karakardaş; Karaindaş (Kara In Mağarasından gelen); Ulambörüiaş = Kurdoğlu; Kastilliaş = Kasdilli gibi. 1985 İmlâ Kılavuzu'nda yukanda açıklanan bir yargı ile "Türkçede birleşik sözcük yok gibi" denilmektedir. 1985 kılavuzundaki, toplum içinde kullanüan yaygın birleşik sözcüklerden birkaç çarpıcı örnek vermekte yarar vardır: "llkokul" birleşiği ayn ayn "ilk okul" biçiminde yazılacak, ancak "ilkbahar" sözcüğü bitişik kalacaktır. Böylece Türk dili, şöyle bir tümce kurma yeteneğinden de yoksun bırakılâcaktır: "Bu mahallede yapılan ilk okul, bir sanat okuludur" gibi. Kaldıki, ortaokul, yüksekokul, ilköğretim, ortaöğretim gibi birleşik sözcüklerin de ayrılması istenmektedir. Bunlar gibi "soyadı, soykmmı, içguveyi, anneanne, babaanne, işbirlikçi, işadamı, içişleri, dışişleri, içyağı, tereyağı, karnıyarık, karnıbahar, karnıkara" gibi sözcükier de parçalarına ayrılmıştır. Butün bu tür birleşik sözcüklerin, bitişik yazılmaiarı için ayrı ayrı belirli nedenleri vardır. "Karnıyarık" sözcüğündeki " k a n n " sözcüğü gerçekten patlıcanın karnı sarulmıştır. Oysa bu da bir toplum benzetmesi, toplum buluşudur. Patlıcanın ortasıru " k a n n " gibi düşünmüşler, öyle adlandırmışlardır. Aynı bicimde kabağın da karnı yarılarak içi doldurulur, buna karnıyarık denemez. Ne ise bu kargaşadan "imambayıldı" kendini kurtarmış, bitişik yazılmıştır. Ancak "şişkebabı, şişköfte" de ayn ayrı yazılacaktır. Yaygın biçimde çok kolay kullanılan "altyapı" birleşik sözcüğü de bu tırpandan kurtulamamıştır. Oysa altyapı sözcüğü, yalnızca "yapı altı" anlamıru vermez, kentier için de "altyapı" birleşik sözcüğü kolaylıkla kullanılmakta, bir kentin "kanalizasyon ve benzeri tesislerinin tümünü" anlatmaktadır. Bunca kapsamlı birleşik sözcük kolay kolay kurulamaz, parçalanıp, ayn yazılması da bir yarar sağlamaz; sözcüğün böylece aynlması, kullanımdan düşmesi, yerine yabancı bir terimin yerleşmesi demektir. 1985 lmlâ Kılavuzu'nun birleşik sözcükleri ayırma tutkusundan " e v " sözcüğü ile kurulan birleşik sözcükier de nasibini almıştır. Bundan böyle "doğumevi, dikimevi, yayınevi" gibi birleşik sözcükier de ayn ayn yazılacak. Oysa bunlardaki " e v " sözcüğü de bilinen " e v " anlamında kullanılmamıştır, burada da bir benzetme bir kalıplaşma vardır: "Doğumevi" ya da "dikimevi, yayınevi" kimsenin " e v i " değildir. Bu tutuma göre "gözaltı" hukuk terimi de "göz altı" biçiminde ayn yazılacaktır ve Türkçe, "göz altı morluklan" gibi bir anlatımdan da böylece yoksun bırakılmış olacaktır. Aslında terimlerin büyük çoğunluğu birleşik sözcük biçimindedir, bu tutumla hepsi sözlüklerin madde başlarından inecekler, darmadağın olacaklar, kullanılmaz duruma geleceklerdir. Şunu belirtelim: Bilindiği gibi, Türk dilinin ve bütün dillerin gelişmesi için başlıca iki yöntem vardır: Biri terkip denen sözcükleri birleştirme yöntemi, öteki de teşkil denen, köklerle eklerin birleştirilmesiyle sözcükier türetme yöntemidir. Yukarıda görüldüğü gibi Türkçe için bu iki yöntem de işleyemez duruma getirildiğine göre, Türkçe gelişemeyecek, zenginleşemeyecek, yabancı sözcükier olabildiğince Türkçeye doluşacaklar; bunlar arasında, Türkçe çok kez olduğu gibi sıkıştp kalacaktır. Bu tür olaylar, yüzyıllar boyu Türk devletlerinde yaşanmıştır. Kas Türkçesi, Akadcanın baskısı ile ezilmiş, Türkçe de Kaslar da yitip gitmiştir. Aynı çağlarda Türkçe konuşmayıp eski Farsçayı, Hintçeyi konuşan, yazan Kus (Kuş) Türk kavmi de yok olmuştur. Yine Farsça konuşan, yazan, Sürye, Anadolu Selçuklulan da yıkılmaktan kunulamamışlardır. YAYGIN YENİ TERİMLER DEĞtŞİYOR Terimlerin önemli bir bölümü birleşik sözcük biçiminde kurulmuştur. Bunlann da çoğunun parçalanması amaçlanmaktadır. Terimler, yabancı dillerden alınacak, Osmanlıların tıp, matematik, kimya terimlerinde yaptığı biçimde olduğu gibi kullanılacaktır. Osmanlılann da bu emekJeri yok olmustur. Bugün, Arapça "müvellidülhumuza" yerine, Fransızca "oksijen", "müvellidülma" yerine "hidroj e n " denilmektedir. Doğudan, Batıdan gelen bu yabancı terimler de birleşik sözcük biçiminde kurulmuştur. Aynca bu kılavuzda, terimlerde de bin yıl öncesine gidildiği görülmektedir. "fşlem, gözlem" gibi Türk dili kurallanna uygun olarak kurulmuş bulunan "eylem" dilbilgisi terimi bırakılmış, "fiil" terimi alınmıştır. (Bkz. 1985 lmlâ Kılavuzu, s.: 11) Bu duruma göre Türkçe " ö z n e " terimi yerine "fail", "tümleç" yerine "mefu l " denecek ve böylece de 1969 ve 1972 yıllannda eski Türk Dil Kurumu'nca yayımlanmış olan Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü de yeni bir kondu yazarlığa kurban gitmiş olacakur. Kitapuki Türkçe madde başlan, açıklamalarda gösterilen, Osmanhca sözcüklerle yer değiştirecek; Osmanhca, madde başı olacak, Türkçe sözcükier de madde içlerine alınacak ya da hiç aiınmayacak, atılacak, hazır, sağlam tanımlar bir iki sözcükle değiştirilecektir. Böyle bir kondu yazarlığa, yataklık değilse de yastıklık edecek, destek olacak bir kuruluş elbet bulunacak; herhangi bir kondu yazar da bu işi sahiplenecek ve yeni "Dilbilgisi Terimleri Sözfiiğü" yayımlanıverecektir. Sonra da, özgün bilim yapacak gençlere örnek diye bunlar gösterilecek! Düzeltme imi (işareti) sorunu ile Atatürk'ün çok önem verdiği sayılar (rakamlar) konusuna, yazım'a gösterdiği özene bir başka yazımda değineceğim. Bir Yazarlık Kıyımı Yeni Türk Dil Kurumu'nun Imla Kılavuzu, yayımından sonra, üç ay içinde, dört bir yandan gelen eleştirHerle delik deşik edilmiş, herkesi ilgilendiren yazım gibi bir konuda gelişigüzel yayımlar yapılamayacağı bir kez daha anlaşılmıştır. Türk bilim dünyasının sanıldığı gibi sağır, dilsiz, kalemsiz olmadığı, suskun kalmadığı da görülmüştür. PENCERE 26 NİSAN 1986 Amerika Niçin Saldınyor? İsrail, Yaser Arafat'ı öldürmek için FKÖ liderinin Tunus'taki karargâhına saldırmıştı. Akdeniz'i aşan uçaklar, hedefi bombaladılar. Arafat o sırada karargâhırtda bulunmuyordu; bir rastlantıyla kurtuldu. ABD, Kaddafi'yi öldürmek için NATO Başkomutanı General Rogers'ın yaptığı planı uyguladı. Amerikan uçakları İngiltere1 den kalktılar, Akdeniz'i aştılar, Libya Devlet Başkanı'nın evini bombaladılar. O dakikalarda Kaddafi evinde olsaydı ölmüştü. Eskiden liderlere, cumhurbaşkanlanna, krallara suikastleri anarşistler, nihilistler, teröristler yaparlardı. Birinci Dünya Savaşı'na yol açan suikast bunlardan en ünlüsüdür. Avusturya Macaristan imparatorluğu Veliahtı Arşidük Ferdinand'ı, Saraybosna'da bir Sırp öldürmüştü. Emperyalistlerin büyük paylaşım savaşı bu kibrit aleviyle parladı. Ancak dünya değişti; liderlere ve devlet başkanlarına suikastın biçimi de değişti; artık tabanca veya bomba yerine uçak ve füze kullanılıyor. Suikastı yapan da anarşist, terörıst, nihılist bir kişi değil, koskoca bir devlettir. Bilimsel ve teknolojik devrimin olanaklarını emperyalistler böyle kullanıyorlar. • Ne var ki VVashington, yaptığı iş yetmemiş gibi dünyaya ilan ediyor: Gerekirse İran'ı da bombalarım, Suriye'yi de... Tunus, Libya, İran, Suriye ve benzerleri... İslam ülkeleridir bunlar. Amerika'nın ne alıp veremediği var İslam ülkeleriyle? Taa Atlas Okyanusu'nun ötesindeki VVashington'un İslam dünyasındaki derdi nedir? Bu soruya yanıt verebilmek için yeni çıkan, "Siyonizm ve Filistin Trajedisi" adlı kitaptan (Yann )fyyıntarı, Refik Kara, 500 TL) biraz alıntı yapmak yararlı olacaktır. Kapitalist dünya doruklannda Siyonist sermayesi en büyük ağırlığı taşımaktadır. Belli başlı Amerikan şirketlerinin hisselerinin yüzde 23'ü bankacılık ve yatırım alanında iş yapan altı Yahudi grubun elindedir. Bu altı grubun temsilcileri ABD'deki 1000'den fazla şirketteki yönetici koltuklarının yüzde 15'ini işgal ediyor. Siyonist mali sermayesinin savaş endüstrisi içindeki etkinli ği de gün geçtikçe artıyor. ABD'de Lehman Brothers grubu, Pentagon'a savaş gereçleri, elektronik araç ve uçak sağlayan şirketlerin arkasındadır. Amerika'da silah yapımcısı ve satıcısı olan 165 şirketin içinde 158i Siyonist ağının içinde yer alıyor. Amerikan Yahudi Komitesi'nin önderlerinden Lazard Kardeşler, toplam üretiminin yüzde 90'ını Pentagon için yapan Lockheed Aircraft Corporation'ı denetim altında tutuyor. Kıtalararası balistik füzeler, Cruise füzeleri, nükleer denizaltılar ve uçaklar yapan General Dynamics Corpöration'un en üst yönetimi Siyonistlerin elindedir. • iletişim araçları da Siyonizmin avucundadır. Birleşik Amerika'da Siyonist basın, toplam 4 milyon tirajlı 140 gazeteden oluşuyor. ABD'de süreli yayınlann yüzde 70'i ile, televizyon yayınlannın yüzde 80'i Siyonist denetim altındadır. Fılm ve radyo kesiminde durum benzeşiyor. Başkanlık seçimlerinde Yahudi sermayesi yüzde 40 cumhurıyetçilere, yüzde 60 demokratlara yatınm yapıyor. İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde Siyonist sermaye güçlü. Güney Afrika Cumhuriyeti'ni Siyonist Oppenheimer imparatorluğu elinde tutuyor. Bu kuruluşun ABD, İngiltere, Kanada'da kolları büyük. Dünya elmas pıyasasının yüzde 80'i, altın üretiminin yüzde 32'si ve Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki stratejik hammadde üretiminin tümü Oppenheimer denetiminde bulunuyor. Lafı uzatmayalım; işte bu örgütlenmedir Arafat'a, Kaddafiye ve Ortadoğu'daki İslam dünyasına düşmanlığın ve saldırının kökeninde yatan... Prof. Dr. VECİHİ HATİPOĞLU Başkasının arsasında ev yapar gibi, başkasının kırk yıllık emeğinin ürünü olan bir kitaptaki bütün doğruJarı, gerçekleri çarpıtarak, yadsıyarak, üstelik kitabın tek bir yanlışını göstermeden, yuvarlak sözlerle, "tutarsızlıkJa" suçlayıp, karalamak, yazarının adını bile anmaya gerek duymadan, yıllarca beğenilmiş kitabın yozlaştırılmış bir nüshasını, yeni yazılmış bir kitap gibi, bilim, eğitim, yayım dünyasına sunmak, meslekdaşlıktan beklenmeyen bir "kondu türü" yazarlık örneği olabilir. 1985 yılı sonunda, Yeni Türk Dil Kurumu'nca yayımlanan, Prof. Dr. Hasan Eren'in benimsediği tmlâ Kılavuzu'nun, böyle bir tutuma benzetilmesi yersiz değildir. (Bkz. Imlâ Kılavuzu. Hazırlayan: Prof. Dr. Hasan Eren, Türk Dil Kurumu Yayınlan No: 525). Doğrulann dışında doğru olamayacağı için, "inkârcı" bir alışkanlıkla yola çıkanlar, yanlışlara düşmekten kendilerini kurtaramazlar. Eski T. Dil Kurumu'nun, Yeni Imlâ Kılavuzu, 1965 yılından 1985 yılına değin, hiçbir eleştiri aimadan, Milli Eğitim Bakanlığı'nca da kabul edilerek; istikrarla, aralıksız, yirmi yıl kullanılmış; milyonlarca satılmış, Türk Dil Kurumu'na da etkinlik kazandırmıştır. Yeni Yazım (Imlâ) Kılavuzu, temelde 1963 yıhnda yayımladığım Türk dilinin çok önemli konuları üzerindeki araştırmalarıma dayaruyordu. (Bkz. Vecihi Hatiboğlu, Kelime Grupları ve Kuralları, Türk Dili Araştırmalan Yılhğı. 1963, s. 203244). Bu araştırmamda, "Birleşik Kelimeler ve Kurallannı, Terimler. Devimler, Atasözleri ve Kurallannı" öraekleriyle incelemiştim. Şimdi de birleşik sözciikler için şöyle denilmektedir: "Dflimizde birieşik keüme değeri kazanmamış birçok kelime birieştirmesi vardır." (Bkz. 1985 Imlâ Kılavuzu, Sayfa: 17). Bu görüş, bu yadsıma, aynntılan ile açıklanacagp gibi, büyük ölçüde, Türk dilinin gelişmesini önlemek, zenginleşmesini engellemek, yabancı sözcüklere, kapılan ardına kadar açmak demektir. Kılavuz kitap olarak ortaya sürülen yapıtın, çok tutarlı, çelişmeyen, sağlam bilgi ve kurallarla donatılması, örnek bir kitap olması gerekir. Yeni Turk Dil Kurumu'nun tmlâ Kılavuzu, yayımından sonra, üç ay içinde, dört bir yandan gelen eleştirilerle delik deşik edilmiş, herkesi ilgilendiren yazım gibi bir konuda gelişigüzel yayımlar yapılamayacağı bir kez daha anlaşılmıştır. Türk bilim dünyasının sanıldığı gibi sağır, dilsiz, kalemsiz olmadığı, suskun kalmadığı da görülmüştür. Bu tür eleştiriler arasında Osmanlıca, Türkçe bilgini olarak tanınmış bulunan Sayın Ömer Asım Aksoy'un bu sütunlarda çıkan çok değerli, aynntılı eleştirileri dikkatle incelenmelidir. (Bkz. Ömer Asım Aksoy, Dağdan Bir Aslan Dogurması Beklenirdi; Cumhuriyet Gazetesi, 4, 6, 12, 16, mart tarihli sayılan). Görulüyor ki, 1965'teki Yeni Yazım Kılavuzu'nun öncülüğünde vaktiyle sessizce sağlanan yazım birliği, 1985 lmlâ Kılavuzu ile çalkantılara süruklenerek kargaşalara yol açılmış, özellikle Türk dilinin önemli bir gelişme aracı olan birleşik sözcük yaratma yöntemine yıkıcı bir darbe vurulmuş, yerleşmiş olan birleşik sözcükier de parçalanmış, "imlâda gelenek, istikrar" diye diye Türk dilinin yazım düzeni, hiç için sallantıya alınmıs , sözcükier, okul kitapları battal olmuş, yazanlara masraf kapıları açılmış ve yazımımız yazboz tahtasına dönüşmüştür. Şimdi artık herkes bu kargaşada istediği gibi keyfince yazmakta, bu sorun da böylece oluruna bırakılmış bulunmaktadır. BtRLEŞİK SÖZCÜKLER SORUNU 1985 İmlâ Kılavuzu, birleşik sözcükier konusunda önyargılıdır. Bir iki birleşik sözcük dışında, bütün birleşik sözcükleri parçalayacak, parçalarını da sozlflklerden çıkarmış olacak, elinizdeki sözlüklerde bulunan birleşik sözcük maddeleri de atılacaktır. 1985 lmlâ Kılavuzu'nun, "Birleşik kelime degeri kazanmamış birçok kelime birleştirmesi vardır" sözu, çok tehlikeli, sonuçlan hesap edilememiş bir sitedür. Böyle bir düşünceyle, Türkdili yapısına aykırı bir kararla, yola çıkınca, sayısız tutarsızlıklar sergilenmiştir, çelişkilerin arkası kesilmemiştir, basılı kaynaklarda bu durumun ürünleri de zamanla sürüp gidecektir. 1985 Kılavuzu, "akciğer, karaciğer, incebağırsak, kalınbağırsak, körbağırsak" gibi birleşik sözcüklerin, parçaianmasını, iki ayrı sözcük olarak yazılmasını önermektedir. Halkın ince bir buluşla yarattığı "körbağırs a k " birleşik sözcüğündeki " k ö r " sözcüğü gerçekten, bağırsağın kör olduğu anlamında yorumlanmış, kılavuzda " k ö r bağırsak" biçiminde ayrı ayrı yazılması gerektiği gösterilmiştir. (Bkz. 1985 lmlâ Kılavuzu, sayfa: 161). Akciğer birleşik sözcüğündeki kalıplaşma da dikkatlerden kaçmış, bu ciğere " a k " yerine "beyaz" getirilemeyeceği, "beyaz ciğer" gibi "ak ciğer" biçiminde ayrı ayn yazılamayacağı, kalıplaşmanın zorla da olsa, bozulamayacağı düşünülmemiştir. Nitekim "Akdeniz" yerine de "Beyaz deniz" denile OKT4Y AKBAL EVET/HAYIR Aydın'ın Ardından. OKURLARDAN PTT parayı ahyor, telefonu bağlamıyor 20 martta gazetenizin son sayfasında Ulaşttrma Bakanı Veysel Atasoy'a atfen "telefon müjdesi" başlıkh bir haber verdiniz. Bu haberi okuyunca elimde olmayarak gülümsedim. Çünkü, temmuz 1985 tarihinde telefon vereceğiz diye PTT Başmüdürlüğü ile mukavele yaparak 41 bin 950 lira ödedim. Numarayı da almama karşm bugüne kadar telefonum bağlanmadı. Sorduğumuzda, "koşullu şebeke" olduğunu söylüyorlar. Oysaki, 1971 tarihinden bu yana sırada beklemekteyiz. Parayı vermeseydik kuşkusuz sıramız da yanacaktı. Bizler Kuçükyalı santralı alanına giren Altıntepe'den tdealtepe'ye dek binlerce kişiyiz. PTT'ye gidip soruyoruz, ses çıkmıyor. Ama sizin gazetenizde bakanın ağzmdan telefon müjdesi çıkıyor. Ve bizi bir düşünce ahyor; demek ki yine bir sürü insanın parası alınacak ve aylarca bekletilecek. Gazete olarak durumu inceleyin, bakanın ağzmdan "müjde" yazmaym. PTT'nin vatandaşları sömürerek böylece milyonlarca lira topladığının hangi hukuk ve adaletle bağdaşabileceğini Sayın Bakan Atasoy'a sorun. Adımı sakın yazmayın, zira bir yıldır verilmeyen telefonlarımız hiç verilmez o zaman. Kuçükyalı ldealtepe'de oturanlar tSTANBUL üç boyutlu perspektifleri çizilmiyor, çözüm gibi görünen olgulann tek yönden görüntüleri ile yetinilerek, çözüm olduğu kanıstna vanbyor. Bu genel uygulamanm sonucu olacak ki, "ekonomimizi iyileştirerek" paramızın ilk başta dışarda aranan para haline getirmek şeklindeki akılcı çözüm bir türlü akıllara gelmiyor. Hatta Türk Lirası'nın dışarda aranan para haline geldiği şeklindeki masallar dahi anlatılıyor, hem de ülke içindeki Türk Lirası'ndan kaçısa rağmen. Eğer Türk Lirası sıkmtısı çekileceği an çözüm olarak görülüp beklenirse, sanırım bu şartlarda sonsuza kadar beklenir, hatta paramız dolaşımdan bile kalkabilir. Çünkü yabancı paraya her gün, hatta her saat rağbetin artmasi, Türk Lirası'ndan kaçış demektir. Yabancı paranın değişim aracı olarak kullanılması da yasal olduğuna gore, Türk Lirası'nın sonu düşündürücüdür. MEHMET CERİT .. Dört yıldır aramızdaydı. Hep canlı, hareketli, coşkulu. Şöyle karşılıklı oturup konuşmaya vakıt bulamazdık. Oysa 1970'lerde hemen her öğle birlikte olurduk, Cengiz Tuncer, Galip Üstün, Hilmi Yavuz, Aydın Emeç... 'E' yayınlarını kurmuşlardı Cengiz'te birlikta Vilayet'in karşısında küçük bir odaları vardı. Biz de 'MeydanLarousse'dan çıkardık Galip Üstün, Hilmi Yavuz'la; Babıali'nin bir lokantasında oturur soyleşilere dalardık. 12 Mart 1971 önceleriydi. Her gün bir şeyler bekleniyordu. Aydın da, Cengiz de bu tür tepeden inme işlere karşıydılar. Öyledir böyledir diye sürer giderdi konuşmalar... Aydın Emeç, birbiri ardına güzel çeviriler kazandırdı yazın dünyamıza. vasilikos, Kosinski, Calvino, Kundera, Kazancakis vb. yapıtları birbirini izledi. 'E' yayınları satış rekorları kırdı. Yayıncılığımızda 'çoksatar'lığın öncüsü oldu. Bu birbirinden değerli ve ilgi çekici romanları seçmek, çevirmek Emeç'in üstün başarısıydı. Cengiz'le Aydın, birbirini tamamlayan iki iş arkadaşı, iki dosttu. Yaşı bizlerden küçük olduğu halde anlaşabildiğimiz, her konuda uygarca tartışabiidiğimiz bir arkadaştı Aydın Emeç... Derken 'E' yayınlarının işleri bozuldu. Aydın Emeç 'Hür' yayınlann yöneticisi oldu. Daha sonra 'Adam' yayınlarında görev aldı. Çok geçmeden de gazetemizin Kültür Bölümü yöneticisi olarak aramıza katıldı. 'Cumhuriyet' gibi aydın okurlara seslenen bir gazetenin Kültür ve Sanat sorumlusu olmak güç istir. Bütün sanat dallarına eşit ağırlık vermek; yayınları özenle izlemek; yeni yayınlardan gereği gibi sözetmek, onları tanıtmak, sinema, tiyatro. resim, heykel, opera gibi değişik konulardaki çalışmaları günü gününe izleyerek yansıtmak kolay iş değildir. Ama Aydın Emeç, bu güç yükün altından kalkmasını bildi. Hep güleryüzlü, dost yaklaşımıyla doğruyanlış tüm eleştirileri yanıtlamakta başarı gösterdi. Sabah erkenden gazetedeyim. Kimseler yok. Odasına bir göz attım. Bıraktığı her şey olduğu gibi duruyor. Şimdi geldi gelecek! Sandalyesine oturup gündelik çalışmasına başlayacak... Şu ölüm denen olguya inanmak güç. Hiçbir zaman inanamadım sevilen bir dostun büsbütün aramızdan ayrılmasının gerçeğine... Sanki yolculuğa çıkmış da bir gün geri dönecekmiş gibi geldi bana... Necatigil'ler, Tütengil'ler, Ziya Osman'lar, Orhan Veli'ler, Sait Faik'ler... Oysa 'iki kapılı bir volda.gidiyorum gündüz gece' dediği gibi Veysel'in, geriye dönüşü olmayan bir yol bu, uzar gider hep... En güç yazı, sevilen bir arkadaşın ardından yazıianıdır. Üstelik de hemen yazmanız gerekir duygularınızı. Daha acının dernliğine varmadan, yitip gıden kişinin aramızdaki sıcaklığı daha capcanlı iken... Insan inanamaz bir iki gün öncesine kadar gördüğü, konuştuğu, elini sıktığı, dertleştıği bir kişinin, bir anda aydınlıktan karanlığa geçtiğine... Aydın Emeç, çok gençti daha... 46 yaşındaydı. En verimli çağında bu dünyadan çekip gitmek... Sağlıklı, mutlu, düzenli bir dostun bir gece sabaha karşı bir yürek bunalımı sonucu ölmesi... Dostum Aydın Emeç artık yok. Sevilen her dostun ardından bu yaşam, bu dünya, güzelliğinden bir şeyler yitirir. Aydın'ın ölümü de bizler için, onu sevenler için öyle oldu. Ailesine, dostlanna, sevenlerine, okurlarına başsağlığı dilerim. Çankayu'da içler acısı gecekondu yuşamı Çankaya'da oturan bir vatandaş olarak, Piyade Portakal Çiçeği sokakları arasında gecekondularm •'fi bulunduğu vadideki görüntü, • insaru bir belediyenin varhğmdan şüphe ettiriyor. Ortadan boydan boya açıkta akan kanalizasyon, (çöp arabalarının girmesi imkânsız olduğundan) biriken çöpler, hemen yakınındaki ilkokula o pisllğin içinden her gün giden çocuklar. Bunlar da yetmezmiş gibi, modern binalarla çevrelenmiş bu vadi, bir kısım apartmanlann açıkta akıttıkları kanalizasyonlan ile ve attıklan çöpleriyle dayanümaz, içler acısı boyutlara ulaşıyor. Koku ve sinekten durulmayan, kolera ve tifoya adeta bir davetiye çıkaran bu yer, yalnız pembe kaldınmlarla ve direklere dikilen saksüarla belediyecilik olunmayacağının açık bir kanıtıdır. HÜLYA SARAL ÇANKAYAANKARA Dövize önlem Bilindiği gibi döviz, yabancı paradır, para ise ekonominin göstergesidir. Yani yabancı para, ait olduğu ekonominin gücünü gösterir. Yabancı paralara karşı önlem arayan yetkililer, acaba yabancı ekonomilerin gücünü mü değiştirebilecekler?.. 14 mart tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında "Dövize Önlem Aranıyor" başlıkh yavda yer alan bir paragrafıa, "Türk Lirası sıkmtısının en had safhaya ulaştığı zaman piyasaya döviz satarak girileceği" yine bir yetkili tarafından bir çözüm olarak bildiriliyor. Ancak çözümler getirilirken. Yayınevimizin kurucularından, değerli dost, iyi insan yitirmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Ailesine, yakınlanna ve sevenlerine başsağlığı dileriz. e Yayınlan Sevgili dostumuz, kardeşimiz AYDEV EMEÇ'İ Gelin Dostlar İSMET ve MURAT ile birlikte olalım FOLKTUR İSMET ARALP Tarik: 26 Ntaao 1916 (Bagüo) Saal: 18.00 20.00 Avni Memedoğlu RESİM DERSLERİ VERİYOfl Altı Yol Halit Ağa Cad 2 Dikici İşhanı Kadıköy Başvuru AYDEV EMEÇ'i yitirmenin acısı içindeyiz. Tüm sevenlerine başsağlığı dileriz. Yer: FRANS1Z KÜLTÜR MERKEZİ ANKARA MURAT KURAN PazartesıÇarşamba Cuma Saat 13 ten sonra Telefon 337 54 68 EVRENSEL KtTABEVİ MURAT KURAN'ımız (19631985) • Insanlık sevgısi • Yurt sevgısi ile doluydu. Bolu'daki çok yönlü ihmal sonucu trafik kazasında 22 yasında aramızdan aynldı. Sonsuz keder, acı ve özlem ile anıyoruz. AİLESİ ANMA Fîzik Tedavi RomatizmaJ HastabklarRehabilitasyon Mütehassısı. Spor Hekimligi Elektro Akupunktur Hidroterepie (Gatvanik banyolar Sualtı masajlan) Almanya'dan dönüp hastalannı kabule başlamıştır. Muayh: Vali Konağı Cad. sonu, Çam Apt. 161 Şırvanlı oto parkı yanı. Nişantası Tlf: 131 26 43 DR. GULÇIN GUREL BAŞSAĞLIĞI Fransız Kültür Merkezi Müdüru Guy Poittevin, Kültür Sorumlusu JeanPaul Micouleau ve personeli, Muayene: 1530 1930 7Wavi 09.001930 AYDEV EMEÇ'in ölümü dolayısiyle gazeteniz ve çalışanlara en derin taziyetlerini sunar. SHP SOSYAL DEMOKJRAT HALKÇIPARTİ îstanbul İl Başkanlığı TARTIŞMALI TOPLANTI NEVİN ve SİNAN Nisanlandılar. Birlikte daha güzel bir yaşama attıklan bu ilk adımda mutluluklannı paylaşınz. 25.4.1986 PerihanAli EDEOĞLU İSMET ARALP Tartısmayı YOneten: Ayla AKBAL, SHP Îstanbul I] Kadın Sorunlan Komitesı Başkanı Açış Konuşması: Ismet ERDEMLİ, ŞHP Îstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi . Konuşmacılar: Şükran KETENCİ, Sendikacı ve Yazzı Dr. Rana BEŞE, Çocuk Hastalıklan Uzmanı Cevriye BAYSAL, Emekçi Tevfık ÇAVDAR, SHP Genel Başkan Yardımcılarından Hikmet ÇETtN Eski Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı YERİ: Ipek Düğün Salonu, Küçükköy Merkezi, Îstanbul Cad. No. 8 Gaziosnıanpasa ZAMANI: 27 Nisan 1986, Pazar günü, Saat: 11.00 Duzenleyen: SHP tstanbul İl ve Gariosmanpasa tlçe örgütleri HAYAT PAHALILIĞI VEKADIN İSMET'imizi kaybedeli bir yıl oldu. Acısına dayanmak mümkün değil. Sevgi ve hasretle anıyoruz. TEŞEKKUR Eşim Ayşe Selma Ceylanh'yı 11 yıldan beri büyük ve yakın ilgiyle tedavi eden ve 15 Nisan 1986 Salı günü de Glokom ameliyatını başarıyla yapan Sayın İLAN ASLİYE 1. HUKUK HAKİMLİĞİNDEN E. 1984/172 K. 1985/1065 Fatma Toran tarafından davablar Hanife Taygun ve arkadasları aleyhine açılan ferağa icbar davasınm yapılan duruşması sonunda: Anıalya KırkgözYeniköy 429 sayılı parselde 3/12 şer paya sahip Emir Hüseyin ve Fatma Yetkinin bu paylarının iptali ile 6/12 pay olarak davacı Veli kızı Fatma Toran adjna KAY1T VE TESCİLİNE, 2800 lira yargılama gideri ile 13.000 lira vekalet ücretinin davaklardan alırup davacıya verilmesine 24.12.1985 gününde karar verilmiş olmakla işbu karar özetinin davalılardan Ali Gülseven (Çetin)'e tebliği yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 19631985 Ailesi Prof. Dr. DEM İR BAŞAR'A ameliyat hemşireleri ve yardımcı personele, îstanbul Üniversitesi Çapa Hastanesi Göz Servisi'nin hekimlerine en içten teşekkürlerimi sunmayı görev ve borç bilirim. SATILIK veya KİRALIK TAKAS DAİRE AnkaraEmck Mahallesinde, iki oda, bir saion, kömür kalonferli, merkezi sistem ve telefonlu bir daire, tstanbul'dan bir daire ile takas edilecektir. Ank. Tel: 23 30 58 31 69 94 Anestezi uzmanı Sayın Dr. ÖZDEN ASLAN'A NURİ CEYLANLI