22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 16 ŞUBAT 1986 O^etle Şalvara kedi atan bir işkence ustası SUNUŞ Bu yazı dizisi yaşamöyküm olmayacak. Yaşantımı, ilişkilerimi, sanat alanında düşüncelehmi değerli bir arkadaşıma ses alıcıyla bıraktım. tşe yararsa, ben sağken ya da ölümümden sonra nasıl olursa öyle yapar. Bu yazılanmda, çocukluğumun dumanlı günlerinden başlayarak gücüm yettiğince resimler çizeceğim. 1 Geçen gun bir adam gördüm Bir şeyden korkar gibiydi. Kim korkuttu seni adam dedim Herif yüzüme bakıp güldü. Geçen gün bir adam gördüm. Bir ozamn çizdiği portreler İçi Sevda Dohı Yolculuk CAHİT KÜLEBİ Niksar Idmanyurdu marşı Geçenlerde bir halkbılim incelemesinde, halk ozanlarımız arasında Feryadi olarak tsmail Hakkı Bey'in adına da rastladım. Şaşırmadım desem gerçek olmaz. Ben de ondan söz edeceğim ama, bir ozan olarak değil, bir kişi olarak. Çünkü tsmail Hakkı Bey'in ozanlıkla ilişkisi bir tek şiir ve bir tek besteden ibaretti. Şu türküden başka bir parça çaldığını anımsamıyorum: "Anne benim babam yok mu, nerde kaldı gelmedi? / Gözlerimden akan yaşı el uzatıp silmedi. / Ben büyüdüm, beni görüp muradma ermedi. / Anne benim babam yok mu nerde kaldı gelmedi" Niksar tdman Yurdu yöneticileri, oyunlar sahneler, eğlence geceleri düzenlerlerdi. Üstattan rica etmişler, bizim tdman Yurdu için de bir mars besteletmişlerdi. Marş şöyle başlardı: "Güzel Niksar tdman Yurdu kahramanlar yatağı. " Bu marşın bestesi de yukandaki şarkmın ezgisinin aynıydı... Çahsma ve Sosyal Güventtk Bakanı Mustafa Kalemli, yazılı bir açıklama yaparak, işçi emeklilerinin de aylıklan kesilmeden çalışabilmelerine olanak sağlayan yasa taslağı üzerindeki çalışmalann son aşamaya geldiğini bildirdi. tsçi emeklilerinin aylıklan kesilmeden yeniden sigortalı olarak çalışabileceklerini söyleyen Kalemli, "Ancak bunlardan, sadece is kazalan ve meslek hastalıklanyla, analık sigortaları primleri alınacaktır" dedi. Kalemli, "Yenidüzenlemeyleaskerlik süresinin borçlanma yoluyla sigortalı hizmete eklenebilmesi için başvuru yapıldığı sırada sigortalı bir işte çalışma sartı kaldınlmakta ve olen sigortalının askerlik borçlanmasının, hak sahiplerince yapıbnası imkânı getiribnekıedir" dedi. Emekli işçiler yeniden çalışa bilecekler ile'de çok küçüktüm. Anlataeaklarımdan çoğu aile içi konuşmalardan, birkaçı ise çarpıcılığı ile bir anlık saptamalardan oluşuyor. SokakJar bomboştu. HükUmet daireleri, dükkânlar, işyerleri kapanmış, herkes evine çekilmişti. Babam gecelik entarisiyle makarta oturuyordu. Camdan bakarken, zayıf, kısa boylu, telaşla yürüyen birine seslendi. "Ne o Mehmet hayrola, ne yapıyorsun?" Adam, yürumesini sürdürürken, "Beyim, devlete yaptıgımız hizmetlerin bir faydasıaı görmedik. Bundan sonrasına AUah kcrim, inşallata hayırlısı neyse o olur" diye yanıtladı. Bu telaşlı, çelimsiz herif, Kedki Mchmet Efendi adlı eski bir jandarma onbaşısıydı. Kurtuluş Savaşı sırasında, şeriat adına Zile isyanını başlatmıştı. İşkence, günümüzde en çok sözü edilen konulardan biri. Ne acı rastlantı ki, çocukluk anılarıma da bir işkence ustasını anlatarak baslıyorum. Cumhuriyet'te "tnsan Haklan Dosyası'nı, "Abdiilhamid'in tşkenceleri"ni, "Bir Öldiirme Öyküsü" gibi yanları okuyoruz. Bu konularla benim altmış yıllık anım birbirine karışıyor. Kedici Mehmet, hem de alay ederek kendi eliyle işkence yapan "Ulu Hakan Abdülhamid Han"dan hiç de geri kalmıyor. Kamyonet içinde adam öldürdükten sonra, şimdilerde elini koİunu sallayarak gezenlerden de hiç geri değil. Her ne kadar dostumuz Amerikalılar işkence araç ve yöntemierinde dünyaya çok şey öğrettilerse de, bizim Kedici'nin yöntemi bugün de ilginçliğini koruyor. Kedici Mebmet, karakol komutanlığı sırasında şu yöntemi kullanarak ün salmıştı. Sanık, ya da sanıklarla ilişkisi olan kadmiarın şalvarına bir kedi koyuyor. Değnekle veryansın ediyor. Kedi, can havliyle kadının en duyarlı yerlerini paramparca edince, bu durumda Mebmet Efeodi'nin istediği yolda, gel de ifade verme. Cop sokmak, elektrik akımı vermek, ırza geçmek söylencelerinden hiç de etkisiz bir yöntem değil. Daha efendice. Işte bu Kedici Mehmet, Zile isyanına önderlik etti. Sokak savaşlan yapıldı. Evimizin çatısına sığınmıştık. Annem başından yaralandı. Daha sonra, babamJa, Zile Müftüsü isyancılara nasihatçı olarak gönderildiler. Bir sonuç aldılar mı, bilmiyorum. O sıralarda babam bir ara ka>Tnakama vekalet ediyordu. Bir gün babamın odasında telefonla oynarken, gökgürültüsü gibi nal sesi duyuldu. Hükümet konağına dikey, iki yanında sıra sıra ağaçlı yoldan dörtnal at süren askerleri gördüm. İstiklal Mahkemesi geliyor dediler. Birkaç gün sonra da yolun iki yanındaki ağaçlara suçluları astılar. Sandığıma göre, asılanlar arasında, Aynacı Ogullan adıyla çevrede yapmadık kötülük bırakmayanlar da vardı. Evden bırakmadılar. Dallarda sallanan çetecileri goremedim. z MÇR, doğal gaz hattına karşı Mlüiyetçi Çalışma Partisi Başkanı Ali Koç, bugün basına yaptığı açıklamada Sovyetler Birliği ile yapılan gaz anlaşmasına karşı çıkarak, "Tabii gazın tehdit aracı olarak kuuanılmasmdan millet adına karkuyoruı" dedi. NİKSAR DA BABASIYLA Yıl 1929. Cahit Külebi, Niksar'da ilkokul sondayken babası Necati Erencan 'la. / Bir ara, kime rastladımsa hepsi AdaJet'ten söz ediyor, gidip gitmediğimi soruyorlardı. Magazinlerin kapağında boydan boya resimleri vardı. Alfred de tutturdu. Bir Türkün Adalet'i seyretmeyişini akıllan almıyordu. O sırada Amerika'dan gelen büyük bir gösteri grubunun başyıldızı olarak Scala'da sahneye çıkıyormuş. tster istemez bir gece Alfred'le Scala'ya gittim. Meydan, New York'un 47. caddesi kadar aydınlıktı. Scala'nın gösterişli kapısının iki yanına Adalet'in dev siyahbeyaz fotoğraflarını koymuşlardı. Alfred, kırmızı plakalı ve 3 No'lu bir araba gösterdi. "Bak, Hess ya da Dr. Göbbels de gelmiş" dedi. Adalet'i görebilmek için saatlerce gösterileri izledik. En son o çıktı. Niksar'daki Adalet'ten biraz daha esmerdi. Belki saçını boyatırken koyulaştırmıştı. Kalçalan biraz daha kısraklaşmıştı. Sandığım gibi oryantal dans etmedi. Takır takır step yaptı. Salon alkıştan yıkılıyordu, ama Niksar'daki o sade ve sıcak kız değildi artık. Şimdi, yıl 1985. Bir hafta sonu gazetesinde Adalet'in o şaşırtıcı yaşamöyküsü ve fotoğrafları yayımlanıyor. Îstanbul düşkünlerevinde. Yatağa çalı gibi bacaklannı sarkıtarak oturmuş. Sırtında sirk soytanlarınınkine benzeyen yakası uzun yıldız çizgileriyle süslü, çok kısa etekli bir giysi var. O şaşırtıcı yükselişten sonra düştüğü bu durum inanılır şey değil. Gördüğüm üç Adalet de aynı kadın mıydı diye kuşku duyuyorum. Yaşantı her zaman acıyla sona eriyor diye aanıyorum. mail Usta'nın oğlu, namludaki bir halkaya bağlanan ipi çekerek topu dükkanın önüne çıkardı. Altı ayhk bir kuzu kadardı. Pırıl pınl karaya boyanmıştı. Güzel bir oyuncağa benziyordu. Namlusuna kâğıt paçavra ile barutu sıkı sıkıya doldurdular. Eskiden alay edenler dahil herkes büyük bir heyecan içinde bekliyordu. tsmail Usta eiinde yanan bir çıra parçası ile dukkândan çıktı. Namludaki deliğe tutunca büyük bir gümbürtü duyuldu. Kâğıt ve bez parçalan yola dağıldı. Top sapasağlam duruyordu. Bir süre sonra Ismail Usta ağır bir sayrılık geçirdi. Sonunda öldü. Mezarhkta yeri hazırlandı. Herkes acındı. Ne var ki, yıkanıp da taşınacağı sala uzatılınca, hoca efendi, bakmış ustarun çenesi titriyor. Bizim hanın altındaki bir dükkânda bürosu bulunan hükümet tabibini çağırmışlar. Doktor yoklamış, dinlemiş ki Usta'nın kalbi çalışıyor. Kaldınp yatağına götürmüşler. Usta az daha diri diri gömülecekti. Biz Çamlıberden ayrıldığımızda hâlâ yaşıyordu. Bununla birlikte, yine de ölüp de hortlamış gözüyle baktılar. Yaptığı topun ise son yıllara değin kulla yer yerinden oynadı. O sırada 1314 yaşındaydım. Babam genellikle gelen nazik bayanları kırmayıp bilet alırdı. Kimi geceler ise, bu coşkulu dönem sırasında handa bir lokanta açmış bulunan Feryadî tsmail Hakkı Bey amcaya gider, karnımı lokantada doyurduktan sonra onun yardımıyla kahveye girerdim. GenellikJe önden üçüncü, dörduncü sıralardan birinin ortasına otururdum. Bu kez Niksar'ı coşkuya boğan kumpanyanın getirdiği Adalet adlı bir kadındı. Kadın demeye dilim varmıyor. 1920 yaşlarında, narin, koyu kumral, sudan yeni çıkmış balık gibi dipdiri bir kızdı. Kantodan piyese kadar her gösteriye katılıyor, herkesi hüzne, sevgiye, coşkuya, isteğe boğuyordu. Yalnız, Hasan Pehlivan gibi göbeğinde taş kırdırmıyordu. Coşku o kerteye ulaştı ki, bir yandan posta 6 bakan yurt gezisinde Başbakan Özal, yann tngiltere ziyaretme baslarken, bazı bakanlar da ANAP toplantılarına katılmak ve inceieme yapmak amacıyla çeşitli illerde bulunuyor. Milli Savunma Bakanı Zeki Yavuztürk, Bilecik 'te, tçişleri Bakanı Yıldırım Akbulut, Gümüşhane'de, Devlet Bakanı Kâzım Oksay, Denizli'de, ANAPil başkrnlık divanı toplantılarına katıldılar ve incelemelerde bulundular. Devlet Bakanı Mustafa Tinaz Titiz ile Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı Metin Emiroğlu da Adana'daki incelemelerini dün de surdürdüler ve bazı törenlere katüdılar. Adana ANAPörgütünü ziyaret eden bakanlara, parti binasında haklannda sakınca karan bulunan 392 öğretmenin atanması için liste verildL tzmirin Menemen ilçesinde yaşam, martta yenilecek belediye başkanlığı seçimi öncesinde, Tanm Bakanı Husnü Doğan ile ANAP Genel Başkan Yardımcıst Ptüılivanoğlu 'nun ilçeye gelmeleri nedeniyle hareketlendi. nıluğıuı isittün. Adalet az sonlannda Niksar'a her yıl tiyatro kumpanyaları gelirdi. Aynı kumpanyanın birkaç yıl üst üste geldiği de olurdu. örneğin Hasan Bey'in tiyatrosu çok geldi. Tiyatro yapısı yok. Hanın kahvesi oldukça geniş. Içine sahne de kuruyorlar. tzleyicilerin çoğunluğu hep aynı kişiler. tki metreye yakın boyda, tepesi dökülmüş ak saçlı posta dağıtıcısı Baba, en sadık müşterilerden biri. Kurtuluş Savaşı sırasında çetecilik yapmış ünlü Fadlılı Ali Çavuş da sadık müşterilerden. Her yıl bir yaş daha büyüyen delikanlılar da tiyatroyu seviyor. Kimi kez köylerden ağalar da geliyor. Bunlardan biri, örneğin bir geüşinde, bakmış tiyatro o gece oynamıvor. Nedenini sormuş. "Müsteri az" demişler. "Kaç lira hasılat olursa oynarsınız?" demiş. "Şu kadar" yanıtını vermişler. Kapatın tiyatroyu, Y N iksar'a tiyatro kumpanyasıyla gelen, herkesi coşkuya boğan Adalet adlı kızın sonradan Çarşamba'da göbeğinden vurulduğu söylencesi yayıldı. Yıllar sonra Almanya'da Scala'da Adalet'e rastladım. Oryantal dans etmedi, takır takır step yaptı. Yıl 1985, Adalet îstanbul düşkünlerevinde. Gördüğüm üç Adalet de aynı kadın mıydu Fadh'lı Ali Çavuş dağıtıcısı Baba, hanın avlusuna çıkıp çeşmede ötesini berisini yıkayıp soğuturken, bir yandan da yiğitler sahnede at oynatmaya başladılar. Kırkından genç birçokları, paralan olsun olmasın, birkaç kuruş denkleştirip Adalet niştemle Ali Çavuş bir köyde alabildiğince içtikten sonra Ali Çavuş'un köyü olan Fadlı'ya gitmeye karar vermişler. Ali Çavuş Gürcü kırması diliyle, "Hadi 7&raatçı seninle yanşak mı?" demiş. Atlan sürmüşler. Bir kilometre kadar uzakhktaki varış yerine eniştem daha önce gitmiş. Ardından gelen Ali Çavuş karanlıkta attan atlamış, eniştem bakmış ki belinden bir şey çıkarıyor. Ali Çavuş'un yanına koşmuş. "Aman Ali Çavuş ne yapıyorsun?" diye engel olmaya çalışmış. Çavuş bu arada namluya mermiyi sürmüş, "Vuracagım vallahil azim, bu namussuz at beni rezil etti" diye direnmiş. Eniştem, "Çavuş, senin at benimkinden çok daha iyi, istersen şimdi degişelim" diye yatıştırmış. E Benim doğduğum köyleri Akşamlan eşkıyalar basardı. Emniyete bilgisayar Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılik Daire Başkanhğı'nca kundan 'Bilgisayar ve tletisim Ağı" mart ayında çalışmaya başlayacak. Bilgisayar sistemi ile 67 ildeki mali, silah ve narkotik şubelerine ait tüm bilgiler, merkeze kısa sürede ulasabilecek. Bu bilgiler, kaçakçılık ve istihbarat şubesinde toplanarak, yurt içindeki operasyonlarda kolaylık sağlanacak. Yetkililer, halen özellikle uyuşturucu madde kaçakçıhğı ile ilgili olarak, tnterpol Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler aracılığıyla 26 ülke ile bilgi alışverişinde bulunulduğunu kaydettiler. Çamlıbel'de top yapıldı Çamlıbel'den Tokafa doğru Tozlu yolların aktığı ırmak! Ben seni çoktan unuttum, Sen de unuttun mu, dön geri bak. D A YNI KADIN MI? Cahit Külebi'nin çocukluk yıllarında bir tiyatro kumpanyasıyla geldiği Niksar'da gençleri coşkuya boğmuştu Adalet. 1938'de Almanya'da oğrenciyken, Scala sahnesinde step yapan Adalet Pee'yi seyreden Külebi, yıllar sonra bir gazetede Adalet'm düşkünlerevindeki fotoğrafını görecek, "üç Adalet de aynı kadın mıydı?" diye soracaktı kendi kendine. bu gece de ben seyredeceğim demiş. Niksar'da büyük ağalar yoktur, ama tütün satımı sırasında kimi köylülerin eline epey para geçer. Aslında tiyatro hemen bütün geceler ağzına kadar dolar. Akşamlan bir davul ve bir büylüden oluşan saz takımı, hanın önünde insanın içini titreten kantolar çalar. Gişe yerine, kapının yanına konulan masada kara kuru, görmüş geçinniş bir bayan bilet keser. Herkes ona "Abta" der. Haftada üç dört kez, giyinmiş kuşanmış, nazik oyuncu bayanlar, ellerinde çantalarla hükümet dairelerini, tüccar ve esnafı dolaşarak bilet satarlar. Kasabada bir saygınhk, bir uygarlık havası estirirler. Izlenceler genellikle birbirine benziyordu. Program başlayınca önce kantocular çıkardı. Bunlar, o işittiğimiz Şamran hanımlar tipinde şişman kocamış kadınlar değil. Hemen hepsi de su gibi ince dalan, çoğunlukla esmer, güzel kızlardı. Kapı önündeki da\iıl ve büylüye, keman, klarnet gibi sazlar da katılırdı. Sırası gelen kız, oyuna kuliste başlar, koşarak ve kantosunu söyleyerek sahneye dalardı. Şimdilerde TV'de görüp dinlediğimiz parcalardan çok daha güzel kantolar söylerlerdi. Yalnız, ertesi gün gideceklerse, kanto sırasında bir değişiklik olur. En güzel kız, sonda sahneye çıkar, "Çayıra serdim postu" diye başlayan kantoyu söylerdi. Kanto, "Dinine de, imanına da / Irzına da, nikâhma da / MaşaUah / Yann Ünye'de / Buluşunız inşallah" sözleriyle biterdi. Ünye'ye değil de, örneğin Fatsa'ya, Çarşamba'ya gideceklerse oranın adı söylenirdi. O anda yalnız kahveye değil, nerdeyse bütün Niksar'a hüzün çöker, lambaların ışığı solgunlaşırdı. Ertesi gün kumpanya yola çıkınca Niksarlı delikanlılardan birkaçı artlanndan o kasabaya giderlerdi. Birkaç gün sonra da solgun, utangaç bir yüzle gerisin geri gelirlerdi. tzlenceye göre, kantolann ardından, "kadın asker olunca", zeybek, Karadeniz oyunlan hep bu kantocularla, konuya ilişkin kılıklarla oynanırdı. Onların ardından Hasan Pehlivan ile çırağı Ahmet Pehlivan sahneye gelirler, boyunlarında demir büker, göbeklerinin üstüne koydukları kaya parçasını balyozla kudınrlardı. Ayı getirmişlerse ayı ile güreşirlerdi. En sonunda mutlaka fbnürrefik Ahmet Nuri'den bir piyes oynanırdı. Niksar'a ışık getiren bu bir ayhk eğlencelerden birinde ten dans dersi almaya başladılar. O aydınlık günler su gibi aktı. Bir ay sonra kumpanya Niksar'dan ayrıldı. Sanınm Ünye'ye gitti. Artlanndan da 4050 genç Unye'nin yolunu tuttu. Her zamanki gibi, birkaç gün sonra süklüm pükJüm Niksar'a döndüler. Daha sonra Adalet'in Çarşamba'da göbeğinden vurularak öldürüldüğü söylencesi yayıldı. Herkes acıyarak inandı. 1938'de üniversitede oğrenciyken Prof. Resit Rahmeti Arat, Almanca öğrenmem için bir burs bularak beni Almanya'ya gönderdi. Almanya'yı sevmiyor, Almanca öğrenmek istemiyordum. Zaten zayıf olan Fransızcamı geliştirmeye çalışıyordum. öğretmenimin buyruğuna uyarak, üniversitedeki yabancılara Almanca öğreten kursların hem öğleden öncekine, hem öğleden sonrakine gidiyor, sekiz saat dersten başka, Arat'ın da öğretmeni olan bir bayanın evine uğrayıp ders alıyordum. Diploma aldun, ama Almanca öğrenmediğimi, daha sonra da tumüyle unuttuğumu itiraf etmeliyim. Bu uzun ders işkencesinden çıktıktan sonra soluğu, o yülarda çok ucuz olan danslı kahvelerde alıyordum. Alfred adında ne iş yaptığını bilmediğim, belki de sivil polis olan biri neredeyse beni hiç bir gece eğlentisinde yalnız bırakmadı. Ister istemez arkadaş olduk. K emirci Ismail Usta ağır bir sayrılık geçirdi ve öldü. Yıkanıp da taşınacağı sala uzatılınca hoca efendi bakmış ustanın çenesi titriyor. Doktor yoklamış, ustanın kalbi çalışıyor. Usta az daha diri diri gömülecekti. .öroglu, "Tüfek ical oldu mertlik bozuldu" diyor, ama delikli demir nerde? Bizim tsmail UsU, hem de Çamlıbel'de tüfek değil, top bile yaptı. Bu inadı yüzünden az daha diri diri gömülecekti. O sırada, bugünkü Çamlıbel bucağı ilçeydi. Artova adını taşıyordu. Kendisine yakışan Çamlıbel adına sonradan kavuştu. Kasabamn ortasından SıvasTokat yolu geçerdi. Halkın çoğunluğunu Doğu Anadolu göçmenleri oluştururdu. Daha az olarak Rumeli göçmenleri de vardı. Demirci tsmail Usta ise sanırım Çerkezdi. Biz, yolun üstUnde, kasabamn çıluş yerinde boş bir handa otururduk. Hanın avlusu çok genişti. Ortasında bir kuyu vardı. önünde de gUrül gürül akan bir ark. İlkokulun birinci ve ikinci sınıflarını hanın yanındaki ilkokulda okudum. Hanın avlusunda çoğu zaman tek başıma oynardım. Köprüler, kubbeli fınnlar yapardım. Babam bir oyuncak değirmen yaptınnıştı. Kalıp kalıp söktüğüm çimlerle taşları besleyerek, arka set yapardım. Yerleştirdiğim oluk, değirmenin çarkını döndürür, taşlarım döndürürdü. Sahici bir değirmen gibi. Yoldan kervanlar, at arabalan, kamyonlar geçerdi. Çok büyük kamyonların arka bölmelerine, masa çevresine iskemlelerle oturmuş kısa pantolonlu Almanlaruı da geçtiği olurdu. Şapka Devrimi biz oradayken oldu. Şeyn Sait başkaldırısında tabur tabur askerlerimiz oradan gecti. Birkaç askerin eiinde bilmediguniz bir aygıt vardı. Babam sonınca er, "lükiis lambası" dedi. Lüks sözcüğünü orada duydum, ama anlamını öğrenemedim. Portatif karyolasını bizim dersliğe kurduran yüzbaşı, kara tahtaya bizim için çok güzel şeyler yazmıştı. Ertesi sabah onlar erkenden gidince okuduk, duygulandık. Atatürk'ü, Latife HanınTı yine bizim okulun önünde gördüm. Ikisi de spor giysiler içinde okulun önünde karşılandılar. Biz 2030 kadar çocuktuk. Alatürk bizi okşadı. Çok sevindik. Okulun yanında ev büyüklüğünde bir tanm aracı vardı. Çürümeye bırakılmıştı. Bekir Sami Bey Rusya'dan getirmiş derlerdi. Makine yağının kokusunu, yeniliklerin çürümeye bırakılmasının hüznünü ilk kez o araçta oynarken duydum. Evimizin karşısındaki Demirci tsmail Usta'nın işi hiç bitmezdi. At arabalannın tekerlekleri çok dağılırdı. Tekerlek tahtaJan, büyük kütük gibi bir düzeye yatınlır, nar gibi kızarmış demir üstüne konularak birkaç kişi, kuşlar gibi uçuşan çekiç vuruslanyla demir çemberi tekerleğe geçirirlerdi. Bu kadar işi arasında tsmail UsU bir ramazan topu yapmaya karar verdi. Geç saatlere kadar çalışıyor, topun boğum boğum namlusunu, çocuk arabası tekerleği gibi tekerlerini yapıyordu. Kasabamn üç beş kişiden oluşan esnafı ile halktan kimi dostları günde birkaç kez dükkânına uğrar, aslında topa bakar ve tsmaü Usta'yı kızdırırlardı. Usta, doksan derece eğilir, eliyle arkasını göstererek "Yapamazsam hepiniz iistümden gecin" derdi. Birkaç gün sonra bir öğle sonrası, ileri gelen memurlar, esnaf ve kasabalılardan birkaç kişi dükkanın önüne toplandı.ts Ali Çavuş, çavuşluk samnı herhalde askerlikte kazanmıştı. Ama Kurtuluş Savaşı sırasında Niksar, Reşadiye, Almus dolaylannda eşkıyalık etmiş. Tokat, Çorum, Amasya, Yozgat yörelerinde eşkıyaya "çete" derler. Eşkıya sözcüğünü halkımızın yadsıması anlamlıdır. Vedat Giinyol bir yazısında Kurtuluş Savaşı sırasında Ankaraya ailece gelirlerken eşkıyanın kendilerini soyması korkusundan söz ederken, "...kimi sevdiği kıa alamamtş, kimi aga zulmiinden dağa çıkmış" der. Kanımca, Yaşar Kemalin de eşkıya anlayışı yer yer yanhştır. Bizde, özellikle 20. yüzyılda, Orta Anadolu eşkıyası da, zeybekler de bu işi bir meslek olarak yapmışlardır. Eşkıyalık temelde ekonomik bir kurumdur. Balkan ve Birinci Dünya savaşlarından sonra, çetelerin başlıca üç amaç ve işlevi vardı. Askere gitmemek, ailesini ve köylüsünü korumak, geçimini sağlamak. öbür nedenler hep geri planda oluşan koşullardan doğmuştur. Ali Çavuş bu çemberlerden geçtiği halde, 1930'larda genç ve yakışıklıydı. İnce uzun, sırım gibi. Sert bir yüz. Burma kara bıyıklar. Temiz giyinirdi. Her zaman kurvaze lacivert ceket, hâki kilot pantolon, pınl pırıl çizmeler. Çoğunlukla Niksar'da oturur, köydeki işleri oradan yurütürdü. Adalet'in Niksar'ı ayağa kaldırdığı sırada, bir gece tiyatronun perdesi henüz açılmamıştı. O gece küçük kardeşim de benimle gelmişti. Biz bekleyip dururken, trfan adlı çelimsiz külhanbeyi birden sahneden önümüze atladı. Bacaksız, zayıf, ama külhanbeyi geçinen garibin biriydi. Elindeki saldırma hemen hemen boyunun yansı kadar vardı. Birkaç saniye sonra arkasından Ali Çavuş sahneden atladı. Ceketinin duğmelerini bile çözmemişti. Elindeki Browning tabancayı Irfan'a doğrultmuştu, ama ateş etmiyordu. trfan, topuklan arkasına değerek hanın bahçesine çıktı, herhalde kaçamadı ki, bir iki dakika sonra, önce o, sonra Ali Çavuş sahneden atladılar, bu kovalamaca belki on kez yinelendi. Sonra durdu. Baba, avluya çıkmıştı. Baktık, trfan'ı çocuk taşır gibi kucağına almış, lrfan'ın eiinde pala hâlâ duruyor. Yerine oturdu. trfan kucağında sızmıştı. Gösteriler bitinceye kadar da uyanmadı. Baba'nın kucağında uyudu. Daha sonra Niksar'dan göçtük. Her gelenden Ali Çavuş ne yapıyor diye sorardım. Bir soruşumda beş katlı bir apartman yaptırdığını, Demokrat Parti'nin Niksar il başkanlığına seçildiğini öğrendim. Aradan yılJar geçti. Adalet Partisi döneminde muska yazıp buyü yapmaya başladığım söylediler. En son sorduğumda, "öldü" dediler. Merak edip duruyorum. Sağ olsaydı şimdilerde tekke açar, herhalde izdeşler yetiştirirdi. Zamana uymasını bilen, canlı bir adamdı. Tanm Orman ve Köyişleri Bakanlığı 'nda sayılan 120'yi bulan Tanm ve Ev Ekonomisi Teknisyeni 'nin görevleri üe ilgili obnayan alanlarda çalıştırıldıklan ve çeşitli yörelere sürgün olarak gönderildikleri ileri sürüldü. Türkiye Ziraatçüer Demeği Başkanı İbrahim Yetkin,, "Düşünsel anlamda tamamen kadrolaşmayı amaçlayan ve tanm teknisyenini üretim sürecinden dışlayan bu talihsiz uygulamaların Türk tanmına ne acıdır ki, bir yaran olmayacaktır" dedi. Tanm Bakanhğı'nda sürgün iddiaları Eldem'in istifası istendi Cezalarda indirim sağlayan yasa taslağı için ANAP Meclis Grup Yönetim Kurulu 'nca oluşturulan "Özel Hukuk Komisyonu "naa Adalet Bakanı Necat Eldem'in istifaya davet edildiği öğrenildi. Yapılan son toplantıda Sıvas MiUetvekili Ahmet Soğanctoğlu, Bakan Eldem'e "Sayın Bakan, bir sene önce SHP Milletvekili Cüneyt Canver'in aynı mahiyette olan teklifıne karşı çıkıp reddedilmesini istemiştiniz. Şimdi hemen hemen Canvertn teklifıne benzer olan bir taslakla karşımıza geliyorsunuz. Bunu bakanlık görevinizle nasıl telif edeceksiniz?" diyesordu. Bu konuşma üzerine Bakan Nejat Eldem'in söz alarak, "Ben o zaman politik sebeplerle bu sözü sarfetmiş ve reddedilmesini istemiştim. Şimdi aradan bir yıl geçti ve hükümet cezalarm indirilmesi taslağını hazırladı, bunu savunmak zorundayım" yanıtını verdi. Niksar'da bir dâhi Sait Hoca ufak tefek, zayıf, kırçıllı sivri sakallı, gözleri cin gibi oynayan bir adamdı. Şapka ile dolaşır, dünya işleriyle uğraştrdı.. Bizim Sait Hoca, altı dimkâne üstü keçe fabrikası olarak çalısan bir fabrika kurmuştu.. Keçe fabrikasınm buiunduğu kat bir futbol alanı kadar genişti. Başında kimse yoktu. Bütün aygıtlar kendi başlarına Sait Hoca'nın izlencesine göre ileri geri gidiyor, boytece keçeyi dövuyordu. Sait Hoca öyle robotlar geliştirmişti ki, keçe olacak yapağıyı aygıtın merdanesine bir bez içinde sarıyordu. Ondan sonrası işçisiz. Sait Hoca'stz, Tann'ya kalıyordu. Zihinsel özürlüler Zihinsel özürlüler Federasyonu Başkanlığı'na Makbule Ölçen getirildl Ölçen, federasyonun amacı konusunda bilgi verirken, "amacımız, zihinsel özürlü çocukgenç ve yetişktnlerin ekonomik ve sosyal güvencelerini sağlamak, hukuki ve mesleki yönden haklannı korumak, gelişmeutrinin ve sonınlannuı temelden çözümlenmesine yardtmcı olmaktır" dedi. StRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear