23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriyet Sahıbı ( umhuri\el Matbaacılık \e üa/etecılık Turk Anonım Şırkelı adına Nadir Nadi. # Genel Yayın Muduru Hasan C'emal. Mue^ese Muduru hmine l ;aklıgil. Vazı blerı Muduru Oka> Gonemin, % Haber Merktvı Muduru Valçın Baj*r, Sa>fa Du/enı Voneımenı \li Acar. • Temsıkıler. ANkARV\alçınDoKin.İZMlR Hikmel (elinka.n, ADANA Mehmrt Mercan TAKVtM 1 Nisan 1985 lmsak: 4.14 Guneş: 5.41 Senn Şejlerı, hianbul Haherlcrı. Rfha ()/, Dı> Habcrler Krgıın Balcı, Ekonomı <)>man l'laga\. kulıur A)dın hmeç, Maga/ırr \ak;ın Pek>en, Spor Danışmam Abdulkadir \ure4man. Du/elıme Refik Durba^. Araştırma >ahin Alpa>, l>Sendıka: >ukran kelenci. 9 koordınaıor Ahmel Korulsan. # Malı Ijier Krol Krkul, llan Ziya Krgene, Halkla llı>kıler: Gulderen Koşar. Idare: Huse>in (iutrr, Neıme Sadun Sonme/. ve Yavan: t umhurivtf Matbaacılık \e Gazelecılık T A.Ş. Turk Ocağı Cad. 39/41 Cagaloglu Ktanbul. PK 246lsusnbul.Tel. 526 1000(9hal), Telex 22246 • Burnlar Ankara: Zı>aGokalp BuKarı InkılapSokak No: 19'4 Tel: 33 II 4147, Telex 42344 • Itmir: Halıı Zı>a BuKarı No 64/3, Tel 25 47 0913 12 30Telex: 52359 • Adam: Çakmak Cad No 134 Kaı 3, Tel 1455019731 Telex: 62155. Öğle: 12.13 tkindi: 15.46 Akşam: 18.35 Yatsı: 19.56 Buyükelçi / Dışişlen Genel Sekreten I Dışişleri Bakanı / CENTO Genel Sekreten / Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreıerı / Mdli Savunma Bakanı / Milletvekilı. U. Haluk. Bayülken Anlatıyor Cüneyt Arcayürek'in Röportajı Komite odasındayız. Ben delegasyondaki arkadaşlara: "Şu üç teklifi hazırladım" dedim. Sonra, Fatin Bey ve çevresi geldi. Buyükelçi Semih Akbil de Ankara'dan Fatin Beyle gelmişti. Ne sebeple bilemiyorum, ama delegasyondaydı. Fatin Beyi yakından tanıyordu, onunla rahat konuşabiliyordu. Sarper, benim tekliflerimi beğendi. Fatin Bey aldı, komiteye verdi. Bu noktaya kadar durum bu. Ama kim ne söyledi, bilmiyorum. Fatin Bey ve öteki büyükelçilerden uzakta duruyordum. Büyükler belki de bu işi beğenmediler. Belki de Fatin Beye "ya oylamada kaybedersek" demişlerdir. FatinBeyin çalışma düzeni inanılmaz bir şey. Belki de "yıldızımız" ondan barıştı. New York'a geliyor, Waldorf Astoria'da kalıyor. Gece sabahın 02'lerine, 03'lerine değin çalışıyor. Taktik müzakereleri yapıyor, geceleri böyle geçiyor. Tek tek herkesin fıkrini soruyor, tartışıyor, araştıyor. Hazırladıgun taktîkle yıllar sonra Yunanistan'ı yenmeyi başarmıştık Düşününüz, Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanı, müsteşar duzeyinde bir memurunu çağmyor ve Kıbrıs sorununun BM'de "nasıl çözüleceğini" soruyor. Çok zeki insandı Fatin Bey, mücadeleyi seven bir insandı. Fatin Beye, BM'de o gune değin Kıbns sorunun geçirdiği aşamalan anlattım. "Efendim" dedim. "Artık anlaşıldı ki Enosis'le Ada'nın Yunanistan'a ilhakı soz konusudur. Enosis fikri, istegi BM'de kabul edilmez. Bu fîkri lutturduk burada." Dışişleri Bakanı'na, "Bu konuda yeterli destege sahip oldugumuzu" anlattıktan sonra konuşmamı şöyle sürdurdüm: "Adanın Yunanistan'a bağlanmamasmı sağlanz, ama göruyorsunuz ki, "taksim'de yürümez. Çünkü her ülkenin kendine göre dertleri var, her ülkede bir yığın ekalliyet sorunu var. O sıralar Afrikalılann pek çoğu girmemiş BM'ye. Nitekim, 1%3'ten sonra Afrika ülkeleri BM'ye girmeye başladı. Hindistan'ı sonıyorsunuz. Hindistan o kadar karşımızda değildi, esasen 70 devlet üyeydi BM'ye. Daha çok klasik devletler vardı. 'Taksimi' BM'de bir tez olarak savunmuş değiliz. Sürekli söylediğimiz ve anlattığımız gibi Enosis demek, anschuluss demektir. Adada Türklerin de haklan vardır, bu nedenle Yunanistan'a bağlanamaz. BM'de açıkça söylemiyoruz ama Türkiye'de 'taksim' diyoruz. Peki, solüsyon çözüm ne olabilir ? Benim görebildiğim kadarıyla burada, "bağımsız Kıbrıs formülü" yürür. Çünkü, dünya siyasetindeki gidişe uygun bir çözüm bu. Zatıalinize söylemeye gerek yok. BM'de alınan bir karar her şeyi halletmez. Bütün mesele, bir kamuoyu hazırlamak!.. BM, neye karar verecek, bunu kim dinleyecek? Genelkurul'un hangi karannı kim dinlemiş ki.. 1956'da Süveyş.. örnek bu. BM'nin kararı sadece manevi bir destektir. Bağımsızhk formülü üzerinde yürursek Yunanistan sıkışacaktır. Yok çaresi. Bu iş burada manevi bir destek görür. Türk toplumu da o cumhuriyetin bir 'partnörü' olabilir... ... Ama, madem ki naçizane fikrimi soruyorsunuz. Yunanistan'ın böyle bir çözüme uyacağını sanmıyorum. Enosis'e gitmeye çalışacaktır. Bu sorun, önümüzdeki uzun yıllar sürecektir. Çok iyi hazırlanmamız lazım." (Ilginç bir gurüşme Fatin Ruştü Zorlu ne dedi?) "Çok ciddi dinledi. Sonra 'pekala' dedi, teşekkür etti. Söylediklerime 'uygundur' filan gibi bir şey söylemedi. Fikrimi almıştı. Halinden söylediklerimi onayladığı izlenimi çıkıyordu. Aşağıya indik. Benim söylediklerim BM'deki mücadele biçimiyie ilgiliydi. Türkiye'deki kısmını bilemiyordum görüşlerin. Ankara'da sürekli konuşuluyordu. Bu yörüngenin bizi 1960 antlaşmalarına götürüp götürmediğini bilemem elbette. Ama, BM'de bağımsızlık fikrine sanlmamız selfdeterminationun çalışamaz hale gelmesini sağlardı. (.. Fakat, 1958'den sonra 'bapmsız Kıbns'a doğru gidildi. Yani Fatin Bey görüşlerinizi kabul etmiş olmuyor muydu?) "Zaten olaylar da öyle götürdü. Benim o zamanki durumum bir teknisyen durumuydu. BM'deki tüm oyunlan bilen bir adamdım. Sonra, Yunanlılann 57'de bizi yenip lehlerine çıkardıklan bir karann acısını 1958'de biz onlan yenerek çıkardık, hırsımua aldık. Bu galibiyet benim haarladığım bir taktikle gerçekleşti. Genelkurul'dan çıkan karar 'Demokratik barışcı bir yol bulunması' şeklindeydi." HERKES ŞAŞIRDI Yaptığıkonuşmalarda.hazırlanan metinleri okumayan Fatin Rüştü, TürkAmerikan Üişkilerinin 150. yıldönümünde benim hazırladığım metni aynen okuyunca herkes hayretler içinde kaldı. (FOTOĞRAF: ARŞİV) legaşyon da karmakanşık. "Üçüncüyü geri çekin, oylamada direnmeyin" demiştim Bakana. Fatin Bey, Başkana 'Bunda direnmiyorum' dedi. Şöyle bana döndü: "Teşekkür ederim Haluk Bey' dedi. 'Rka ederim' mi dedim, yoksa 'teşekkür mü ettim', hiç bilemiyorum. Fatin Bey, "teşekkürünü' yineledi ve sonra herkesin içinde bana: 'Buyrun' dedi. Ve, kendi oturduğu koltuğu gösterdi... 2 Fatin Rüştü Zorlu'ya Kıbns sorunu konusunda şunları anlattım: Benim görebildiğim kadarıyla en iyi formül bağımsız Kıbrıs formülüdür. Çünkü dünya siyasetindeki gidişe uygun bir çözüm bu. Bağımsızlık formülü üzerinde yürursek Yunanistan sıkışacaktır. Yunanistan'ın böyle bir çözüme uyacağını sanmıyorum. Enosis'e gitmeye çalışacaktır. Bu sorun önümüzdeki uzun yıllar sürecektir. Çok iyi hazırlanmamız lazım. Wıl 1958. Kıbrıs sorununun son raundu. Üç tane tadil teklifi hazırladım. Bu Yunanlıları mat etmek için bulduğum bir taktikti. Komite açıldı. Fatin Bey elini masaya vurdu ve "Delegasyonumuzun şu tekliflerini sunuyorum" dedi. Ortalık karıştı. Kısa bir aradan sonra oylamaya geçildi. Heyecanım doruğa çıkmıştı. Teklifler oylamada kaybederse, beni "çiğ çiğ" yerlerdi. Fatin Bey hiç içki içmezdi görmedim. Geceleri çalışırdı. Metinler var, hazırlamışız. Okur, her şeyi sorar, öğrenir. Averof un Türkiye ile ilgili söylediği herşeyin karşıtı vardı. Yanıtsız hiçbir şey olamazdı. Sevinçten havaya uçuyorduk (... Bayülken, o günüyaşıyorgibi. Heyecanlı. Sözcükleri birbiri ardına hızla söylüyor. Kimi kez cümleleri tamamlayamıyor. Meslekte tırmamşın önemli aşaması. Nasıl bir duygu içinde, kavramak olanaksız. 'Genç neslin', Fatin Beyin yanında getirdiği deneyimiilere karşı 'bir zaferi' mi?.. Bu konulara girmiyor, zorlasam da susuyor, bu türyorumlara açık değil. Yıllardır tanıyageldiğim Bayutken, beyaz gömleği, siyah boyunbağıyla, sabahın erken saatinde ses alma aygıtının önünde, Yunanhlara karşı alınan bir 'oy zaferı'nin, meslekteki yazgısına yön veren olayın etkisi altında) Beni, mutlu eden öteki olayları yaşadım: Yunan Dışişleri Bakanı Averof, karşımda. Konuşuyor, övgüler yağdırıyor. Konuşmasına: 'Türk diplomasisinin çiçekleriyle desteklenen' diye başhyor. Kendi delegasyonu için de 'Yunan diplomasisinin bir kısım çiçekleri' diye nitelemelerde bulunuyor... Sarper zamanında da söylerdi bunlan... Semih Akbil havalara uçuyor. Sevincinden. Bu sonuca erişmemize Semih neden oldu. Haklı, hakkıydı. Ben karşıdan bakıyorum, Yunan delegasyonunda panik!.. Averof durmaksızın çevresine çıkışıyor, bağınyor, bağırışıyorlar. Karşıdan göruyorum. İşte, yenik düşen!.. O ne zevkti, anlatılmaz, sözcüklere vunılmaz. 1955, 56, 57 ve 58... Beklemiştim ama bir gün mutlaka Yunanhların da yenilgiyi tadacağına inanmıştım. (... Ya, Bayülken'in dışındaki dunyadan ne haber?) "Komite dağıldı. Bizim delegasyon 'dışarda' otunıyoT. Herkes memnun, doyşun. Şimdi Fatin Beye ne diyorlar, bilemezdim. Ne diyebilirler diye düşünüyordum: "Çok iyi ettiniz beyfendi'.. Ben, genç arkadaşlar, yaşıtlarım ayrı bir yerde oturuyoruz. Fatin Bey birden ayağa kalktı, 'Haluk Bey' dedi. 'Buyrunuz efendim' dedim. Herkesin içinde, herkesin duyabileceği sesle: 'Yann Genel Kurul var, orası için de bir taktik hazırlayınız' dedi. 'Teşekkür ederim, çalışınm' diye yanıt verdim Bakan'a. Çıktı, gitti; biz 'daireye' döndük. Genel kurul için bir 'taktik' hazırlamağa gerek kalmadı. Havaalanmda Zorlu'yu geçiriyorduk. Bana, 'Haluk Bey, bu sorunun devamında vezife alacaksınız' dedi ve uçağa bindi. O sırada ben, Londra'da toplanacak olan Kıbns antlaşmalarıyla ilgili Karma Komisyon'da Türkiye'yi 'teknik çauşmalarda' temsil edeceğimi bilmiyordum." (... Fakat, bir 'gelişme'olmalıydı. Zorlu'nun Bayülken'e 'sorunun devamında görev alacaksınız' demesinin altında 'bir şey'yatıyordu. BM komitesindeki bu 'diplomasi savaşımlan 'nın yanı sıra, daha özel, ilk adlarıyla bırbırıni çağıran, sık sık buluşup yemek yiyen, tsviçre'de sıkı okul arkadaşlığı yapan iki Dışişleri Bakanı 'nın 'BM dışmda kimi anlaşmalara varmış' olmalarıgerekmez miydi?) "AveroPla Fatin Bey sürekli gorüşurlerdi. Ikisinin de birbirine benzeyen yanlan vardı. Yakışıkh idiler, zekiydiler, geçmişten gelen yakınlıklan vardı. BM içinde mücadeleyi yapıyorlar, sonra birlikte olabiliyorlardı. Yüksek düzeyde bir 'şeyler' olmuştu belki. Ama, bana değin inmezdi. Ben o sırada Daimi Temsilcilik'te müsteşar duzeyinde bir teknisyendim. Ne var ki, benim daha sonra işittiğime göre, BM'deki çatışmalardan sonra Zorlu ile Averof goruşmuşler, 'Kıbns işini BM'de götürmeyeceklerinde fikir beraberliğine' varmışlardı. Ve.. Genel Kurul'dan sonra sorunu BM dışmda görüşmmek için 'ilke karanna' varmışlardı." (...Bu bilgilerden bu sonuca varabilir miydik?.. Zorlu'yu 1960Kıbrısantlaşmalanmn 'babasr diye niteleyebilir miydik?..) "Eeee.. Olabilir. Oyle!" dedi Bayülken. "Birbirine bu denli yakın iki insan. Çok samimiler. Averof lstanbul'a gelmiş, buluşmuşlar daha önce. İkisi de parlamenter diplomat. Bakın ne söyleyeceğim: Fatin Beyin çalışma düzeni inanılmaz bir şey. Belki de 'vıldızımız' ondan barıştı. Nevv York'a geliyor Waldorf Astoria'da kalıyor. Gece, sabahın 02'lerine, 03'lerine değin çahşıyor. Taktik müzakereleri yapıyor, geceleri böyle geçiyor. Tek tek herke sin fikrini soruyor, tartışıyor, araştırıyor. Hemen söyleyeyim ki, hiç içki içmezdi. Görmedim.. Geceleri çalışırdı. Metinler var, hazırlamışız. Okur, her şeyi sorar, öğrenir. Averofun Türkiye ile ilgili söylediği her şeyin karşıtı vardı. Yanıtsız hiçbir şey olamazdı. 'Ağır topçu' diye ünlenmemizin nedeni bu. 1969'da BM'ye daimi delege olarak atandım. Yıllar önce hazırladığım o 'fihristi' bulup getirdiler. Bırak belgeleri bir yana, fihristi bile zor buldular.. Bizde tarihi değer diye hiçbir şey yok!... İKt YAKIN DOST Averof'la Fatin Bey sürekli görüsürlerdi. Ikisinin de birbirlerine benzt) en yanlan vardı. Yakışıklı, idiler, zekiydiler ve geçmişten gelen bir yakmhklan vardı. BM içinde karşüıklı mücadele ediyor, daha sonra biılikte olabiliyorlardı. (FOTOĞRAF: ARŞİV) Fatin Bey beni el tistünde tutardı (Gene aynı noktaya donüyorum. Rüştü nasıl bir insandı sizce?) Fatin KIBRIS tÇİN BİRARADA Londra'da Kıbns sorunu için yapılan görusmelerin üç ağır topu: (soldan sağa) Fatin Rüştü Zorlu, tngiltere Selwyn Lloyol ve Evangelos Averof. (FOTOĞRAF: ARŞtV) atindeydim. Çünkü, Yunanlılar 1957'de son dakikada yeni tadil teklifleri getirerek bize karşı 23 oyla üstunlük sağlamışlardı. BM'de bir usul vardır,. İstenirse, tadil tekliflerine yeni tadiller değişiklikler getirilebilir. Ben, oturdum üç tane tadil teklifi hazırladım, arkadaşlara da söyledim. O sırada Fatin Bey ve heyetin öteki önde gidenleri durmaksızın temaslar yapıyorlar, Ingilizler çağınyor, onlarla konuşuyorlar. Ingüizler kendi projelerinin Türkiye tarafından desteklenmesini istiyorlar. Fatin Bey bu çalışmalar içindeyken ben Yunan projesinin iflasını sağLayacak teklifleri hazırlıyordum. Ne gariptir, bizde bir huy vardır. Öylesine bir hava vardır ki, böyle bir genç adamın herkesin önünde Dışişleri Bakanı tarafından taltifkâr bir biçimde değerlendirilmesi, iyi bir görüntü yaratmıyor çevrede. Benim de bir huyum var, böyle ulusal sonınlarda ortaya çıkar fikrimi söylerim. Bu böyledir, ama iddialı bir adam da değilimdir. rini aldı, masaya vurdu: 'Bay Başkan, delegasyonumuzun şu tekliflerini sunuyorum' dedi ve tek tek okudu. Ortalık kanştı, bizimkiler şaşırdı. Yunanlılar, bu teklifleri aralarında müzakere edebilmek için oturuma ara verilmesini istediler. Dışarıya çıkıldı. Benim aldığım hava, duygu şöyleydi: Sarper, benim tekliflerimi beğendi. Fatin Bey aldı, komiteye verdi. Bu noktaya kadar durum bu. Ama, kim ne söyledi, bilmiyorum. Fatin Bey ve öteki büyükelçilerden uzakta duruyordum. Büyükler belki de bu işi beğenmediler. Belki de Fatin Beye 'ya oylamada kaybedersek' demişlerdir. Öyle ya! Teklifler oya sunulacak ya kazanamazsak?.. Bu da var olayın içeriğinde. O zaman: Fiyasko!... Böyle hissediyorum, böyle konuşmalar olabilir diye duşünüyorum. Nitekim büyükelçiler Fatin Beyle sürekli konuşuyorlar. Bir de yaşam boyu uyduğum katı bir kuralım var: Çağrılmadan kimsenin yanına gitmem. Kendi kendime diyorum ki: Şimdi büyükelçiler, 'Aman beyfendi, dikkatli olalım, genç bir adamın hazırladıgı leklifler bunlar, ya kaybedersek' gibi konuşmalar geçiyor olabilir. Dışişleri Bakanı "Huyumu biliyorsunuz. Ben kendi arkadaşlanmla da şakalaşan bir tip değilim. Ama, abus suratlı da değilim. Işimi çok ciddiye alan bir doğam var. Yaradüışın bu. Yalnız Ankara'ya döndüğüm zaman Semih Günver'e, Oguz Gökmen'e takıldığını işitirdim. Kimi dost saydıklarına 'hadi oyadan keyatalar' dermiş. 'r'leri söyleyemezdi, 'y' diye telaffuz ederdi. Ama, bütün bunları sevecen bir biçimde yaparmış. Ben, bana karşı böyle şeylere rastlamadım. Öteki arkadaşların söylediğine göre, Fatin Bey beni el astünde tutarmış. öyle derlerdi bana. 195S'den sonra, BM'de aldığımız zaferden sonra Yunaahlar anladılar ki, bu iş burada yüriimeyecek, sökmeyecek. Zürih ve Londra antlaşmalarına doğru gidild. Zaen, Fatin Bey de New York'tan ayrılırken, "Londra için hazırianın" demişti." (1958'de bulduğuhuz bir yuntemle BM'de görüşmelerden 'zaferle* çıkmışız. Neydi bu olay, zafer nasıl sağlandı?). " Olay, Fatin Ruştü Beyin hazır bulunduğu bir komie toplantısında oldu. 19î8'de BM'de Kıbrıs sorununun son raundu yapüdı. Biryıl önce, Yunanistan az çok selfdetermination'a yakl^an bir kararı az farkla geçirmişti. Fain Bey büyük bir heyetle gelmişti. Yanında bir ksımbüyükelçüer vardı. Hariciyeden arkadaşlar. Selim Sırper de NATO'dan gelmişti bu kez. Kasım sonu mizakereleri başladı. 45 aralığa kadar sürdü. Tam bir kıpışma oldu. ZorluAverof savaşımı kapışması. Tarafİar kibar, ince bir üslup içinde, ama herkes suylerebileceği her şeyi söyledi. Tartışmada eksik gedk hçbir yer kalmadı. Tabii sorun üzerinde sadece Turkye ile Yunanistan değil, pek çok ülke söz aldı, fcınıstu. Ev;t, her şey söylenmişti, iş karar aşamasına geliştı Bu aşamada şöyle bir durum ortaya çıktı: Ben, nmlıların 1957'de bize uyguladıklan taktiğin dailaisini kullanarak onları 'mat' edeceğimiz kana Taciil teklifleri • Komite odasındayız. Ben, delegasyondaki arkadaşlara: "Şu üç teklifi hazırladım" dedim. Sonra, Fatin Bey ve çevresi geldi. Buyükelçi Semih Akbil de Ankara'dan Fatin Beyle gelmişti. Ne sebeple bilemiyorum, ama delegasyondaydı. Fatin Beyi yakından tanıyordu, onunla rahat konuşabiliyordu. Fatin Bey, tam oturuyordu ki Semih Akbil, Bakana döndü: 'Efendim, Haluk Bayülken kimi tadil teklifleri hazırtamış, çok güzel" dedi. Fatin Bey bana döndü: 'Neymiş bu teklifler Haluk Bey?' diye sordu. Sonra 'Getir' dedi. Götürdüm verdim. Okudu, " P e k i " dedi. Ben kendisine bilgi verdim: 'Efendim, bir, iki, üç diye sunacaksınız teklifleri, bir ve iki için oylama istiyorum, üçiincıi üzerinde direnmiyonım diyeceksiniz.' Fatin Bey, gene 'Peki' dedi. Taktik bu. Komite toplantısı açıldı, Fatin Bey ye Zorlu: Teklifleri geri çekmem (... 3536yaşlarında mesleğmde ilerlemek için çalışan çabalayan bir burokratın duygulan bunlar. 'Genç' kuşağı elinin tersiyle ıten, bürokrasinin katılaşmış kuralları içinde sü, rekli tutucu olmağa zorlanan bir kuşakla, arkadan gelen yeni kuşağın bir kapışması bu. Herhalde siz, bu duygular içinde karşıda Fatin Beyle oturupönerilerinizi tartıştıklarına inandığınız büyukelçilerin, daha yüksek düzey yetkililerinln bakana hangi etkiyi yapacağını düşünüyor, hesaplıyordunuz?) "Bu duygular çarpışıyor içimde. Diyorum ya, kimsenin ne söylediğini bilmiyorum. Benimki bir duygu, bir seziş. Belki de bu konuşmalar olmuyordur, ama ben öyle algılıyorum. O sırada Selim Sarper yanıma geldi. Babacan, sevecen eski daimi delegemiz Sarper'e: 'Efendim, bu teklifleri ben yaptım. Fakat hissetliğim kadanyla arkadaşlar çekiniyor olabilirler. Sayın Bakanı zor durumda bırakmak isteraem. Ben tekliflerin komitede başanlı olabileceği yargısındayım. Yunanklann bu tekliflerie yıkılacağına inanıyorum. Bö>le düşünüvorum. Geçen \ıl bize yapüklannın tam karşılığı b u " dedim. Ardından, 'Galiba vaşım başım da genç görülüyor. Siz Fatin Beyin arkadaşısınız, lutfen gidip söyler misiniz, bu teklifleri geri çekeriz, sorun da biter" dedim. 'Yok, olmaz Haluk' dedi Sarper. 'Ben de senin gibi düşünüyorum, bu teklifler kazanacak.' Bakan Zorlu bize doğru bakıyordu. Sarper, gördü ve 'Fatin' dedi. 'Bu Haluk, gayet namusJu ve hassastır. Ben Bakammı muşkul duruma duşurmek istemem, eğer Bakanın çekindiği herhangi bir şey varsa, dilerse lütfen teklifleri geri çeksin diyor' dedi. Sonra ekledi: 'Ben de Haluk gibi düşünüyorum.' Fatin Ruştü Zorlu, 'Peki, peki' diye karşılık verdi Sarper'e. 'Biz bu teklifleri yaptık, geri çekmem' diye ekledi. Komiteye girdik. Yaşamım boyunca birçok 'müthiş olay'dan geçtim, fakat bu hepsinin ustündeydi. Heyecan doruğa çıkmıştı, hele bende. Kaybetmek, kazanmak!.. Teklifler oylamada kaybederse, beni oracıkta herhalde çiğ çiğ yerlerdi. 'tşte' derlerdi, *G«nç bir adamın yaptığı.' Zorlu, komitedeki yerini alırken; 'Buyrun, Haluk Bey yanıma gelin' dedi. Arkasmda bir iskemleye yerleştim. Başkan, bizim teklifleri oylamaya koydu. Birinci teklifimiz " k a b u l ! " tkinci teklifimiz; " k a b u l ! " Etraf dalgalandı, Yunan delegasyonu da, bizim de StTRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear