25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 KASIM 1985 HABERLER CUMHURİYET/7 Kızıl yatak RAGIP DURAN LONDRA Güneş görmez oldu artık başkent. Yılbaşı için sokakları, vitrinleri süsleme>'e başladılar, ama yapay ışık Tann'nın güneşi kadar gtîzel değil. Kaloriferleri büe yaktık. Yaşamın temposu yavaşladı, soğudu. Bu hafta en çok Kıbns'taki îngiliz üssünde görevli 7 askerin mahkemesi tartışrna konusu oldu. Sovyetler Birliği hesabına casusluk yapmakJa suçlanan askerler Yüksek Mahkeme tarafından aklandı. Çünkü ifadeleri ve sorguları baskı alunda alınmış. Hükümel bir kez daha güç duruma düştü. Ingiltere'yi Fransa'ya bağlayacak olan tünel köprü, Manş altı geçitten de çok söz edildi basınyayın organlarında. 56 yıla kadar bitecekmiş. Haftanın iki yıldız ölüsü Marilyn Monroe ve Charles DouglasHoıııe oldu. Görsel belleğimizin nazar boncuğu MM'nin zamanın Adalet Bakanı Robert Kennedy ile olan ilişkileri, Antony Summers'ın "Tannçanın Gizli Yasarnlan" başlıkIı kitabında yeni bulgularla bir kez daha sergilendi. Charles Douglas Home ise "The Times" gazetesinin genel yayın müdürüydü. 48 yaşında kansere yenildi. Her gazeteci öldüğünde bir çiçek solar fikir bahçesinde. Gelelim kızıl yatak öyküsüne... Toplam 67 bin üyesi olan Troçkist "Işçilerin Devrimci Partisi" (WRP) Siyasi Komitesi, Partinin 73 yaşıdaki kurucusu ve önderi G«rry Healy'yi afaroz etti. Partinin Genel Sekreteri Michael Banda, 4. kanal TV'sinin haber bülteninde yayımlanan demecinde şöyle konuştu: "Devrimci bir parti içinde rinsel ilijkiye karşı değilim ben. Ama siyasi otorite aracı olarak kullanılıp cinsel ilişki salgın baline gelmişse, partinin yelkili knnıllan müdahale eder." Partinin haftalık gazetesi "News Lines", Healv'yi ihraç nedenini açıklarken, 73 yaşındaki önderin (maşallah..), parti ve gençlik kollan üyesi 26 bayanla kızıl yatakta komünist olmayan türden kültürfizik faauyetlerinde bulunduğunu belirtiyor. "Healy, bayan yoldaslanrun en temel haklannı çiğniyordu" diyor. Dallas ya da Dynasty tipi "kapitalist" TV dizilerinde rastlanan cinsten bir skandal, şimdi Troçkist partiyi alabora edecek. Resmi açıklamalarda ya da basına verilen bilgilerde, işin daha çok siyasi ve ideolojik yönüne değiniliyor tabii. Healy'nin tutumu, 'polis provokasyonlanna' açık bir tutummuş, kapitalist saldınlara karşı partinin direniş gücünü azaltıyormuş, filan falan... Healy'nin tutumunu nitelemek için kullanılan sıfatlar da oportünist, reviz>'onist, Stalinci! Ne var ki, kızıl yatak sayesinde ortaya çıkan dağılma tehlikesind^ parti işi adl olarak siyasi platforma çekmeyi başardı. Hem de parti üyesi ünlü sinema oyuncusu Vanessa Redgnrve ve kardesi Corin'in katkısıyla, Redgrave"ler, Healy'yi destekliyor. Ve Genel Sekreter Banda'nın başını çektiği kliği "uzlaşmacıhk", "devrimci ruh yoksunlugıı" ile suçluyor. Yaşlı Troçkist önderin özel yaşamındaki çalışmaları bir yana, son iki genel seçimlerde, işçi sınıfının büyuk bir çoğunlukla muhafazakâr Thatcber hükümetine oy vermesi, adından başka hiçbir şeyi işçilerle ilgisi olmayan aşırı solcu gnıplan böylesine garip bunalımlara düşürdü. Healy, bunahmdan çıkış için kendine bir yol bulmuş. Tutumu, siyasi ve ideolojik alanlarda yoğun bir şekilde tarîışılıyor. Nc renk olursa olsun, yatak, insan yaşamırun kalplerinden biri gaJiba... Londra'dan Süper market sosyolojisi HADt ULUENGtN BRÜKSELKasım, buraya yalnız geceleri ilk nakışlar ve sabahları yoğun sisle gelmedi. Miles Davis'in perşembe gecesi verdiği konseri unutur ve ustanın trompetini temmuzun güneşinden sayarsak, bence yeni ayın şehrimizi ilk etkileyen olayı bir büyük mağazanın daha açılması oldu. Aslında, mağazanın yeni açıldığını da söylemek doğru değil. Eski radyo binasının oradaki süper market dört sokak öteye taşındı. Ne var ki, bu taşınma, öyle sıradan bir taşınma olmadı. Haftalarca, " o r a y a gidiyoruz" diye ilanlar dağıttılar. Eski mağazadan alışveriş yapan müşterilere yalnız yeni mağazada kullanılabilecek bedava kuponlar verdiler. Dağ taş ve uçan kuş yeni marketin yerini öğrendi. Üstüne üstlük, perşembe bütün gün boyunca, o afili Londra otobüslerinin bir eşi, eski mağazanın önünden yeni süper markete sebil niyetine adam taşıdı. Hem merakımdan hem de evde yiyecek kalmadığından soluğu yeni markette aldım. Doğrusu, eskiyle kıyaslanacak gibi değil. Alan geniş ve ferah. Reyonlar büyümuş. Hepsi envai çeşit malla dolu. Her şey daha bir asrileşmiş. Üstelik, çıkışta bir de alakart şarküteri tezgâhı kurmuşlar. Canınız naylon torbalann içindeki jambonlarla hep bir örnek Felemenk peynirlerinden çekmezse bu reyona gidip oradaki hanım kızdan yüz gram İtalyan salamı ya da bir tadımhk camambert peyniri isteyebiliyorsunuz. Eski radyo binasının oradaki bin senelik süper market, şimdi kibar semtlerin mağazaları gibi olmuş. Bu arada, aynı kalan iki üç özellik de fark edilmiyor değil. Bir kere, kasiyer kızlarla tezgâhtarlar değişmemiş. Her ne kadar yeni gelenler varsa da, bildikler çoğunlukta. O küt tırnaklannı hep kırmızıya boyayan ve durmadan bağıra bağıra konuşan işguzar hatun yine stratejik kasada.Kazara aldığıruz malın üzerindeki fiyat unutulmuşsa, tezgâh sorumlusunu hoparlörle çağırma anonsunu o yapıyor. Bir de, market sanki kendisinin tapulu malıymış gibi yakasına "Yeni mağazaraıza hoş geldiniz" etiketini yapıştırmış. Çalımından geçilmiyor. Değişmeyen ikinci özellik müşterilerin niteliği. Kesesi dolgunlann da yeni mağazaya nispeten rağbet ettiği gözleniyorsa da, mahallenin sosyal dokusundan ötürü, sıradan küçük burjuvalar yine çoğunlukta. Avam ağzı konuşan genç işsizler, tspanyol hizmetçiler, hiçbir şey aimayıp bütün günü reyonlarda geçiren ve arkadgj arayan yalnız emekliler, bigudili ev kadınlan yeni mağazanın kitle tabanını oluşturuyor. Girişteki küçük ilanlarda da en çok bebek bakıcısı aranmıyor. İş aranıyor. Fark edebildiğim son nokta, sivil hafiyelerin de aynı kaldığı. Vakti zamanında, büyük mağazalardan 'gaspedikn" her malın " h e l a l " olduğu teorisini savunduğumdan ve bu teoriyi de pratiğe uygulamaktan çekinmediğimden, süper marketlerin tezgâh aralannda dolaşan ve kendilerine müşteri süsü vermeye çaIışan sivil hafiyeleri k o k u Iarından tanınm. Normal olarak, aynı market zincirinin şehirdeki bütün mağazalannda icrai sanat eylerler ve her hafıyeye devri daim sırası dört haftada bir gelir. Hafiyeler, genellikle ellinin üzerindeki kadınlardan oluşurlar ve kasayı geçer geçmez bir erkek görevliyle birlikte gelip, "liitfen cebinizdeki çikolatayı çıkartın" ya da "paltonuzun altmdaki bifteği verin" derler. Şimdilerde bir ek yöntem daha uygulanıyor. Adı "caydıncılık." Mavi üniforma giyiruniş izbandut gibi bir adam "sıkıysa çal dercesine" tam giriş kapısında korkunç bir köpekle boy gösteriyor. Yeni mağazada da her iki yöntem mevcut. Ama dediğim gibi, hafiyeler yine bildik kafalar. BrükseVden Lizbon'dan FAKİRLIK Kim demiş ki seyyar satıcılık, işsizliğin, geri ekonominin ölçutü diye? Gelişmiş ekonomisiyle övünen ABD'de, seyyar satıcılık bizden yaygın ve geçerli bir meslek. Siyasi arenada değişikükler NtLGÜN CERRAHOGLU LİZBON Uç ay öncesine dek pek az Portekizlinin tanıdığı 46 yaşındakı Anibal Cavaco Silva, Portekiz'in 10 yılük demokralik yaşamının 15. hükümetine başkanlık etmeye hazırlanıyor. Bu hafta sonu Cumhurbaskanlığı Sarayma (Belem) çıkarak, Ramalho Eanes'e hükumet listesini sunan Cavaco Silva'mn başdöndürücu hızla yaptığı siyasi kariyer, başkentteki gözlcmcilerin tümünün dikkatini çekiyor. Seçimlerden önceki 100 gün ıçınde muazzam bir "imaj kampanyası" ile yaratılan ve Lizbon sokakiarında artık solmaya başlayan seçim posterlerindeki sert, kemikli yüzü ile dikkati çeken Cavaco SiJva, ekonomiye ağırhk vermesiyle ve otoriter yapısıyla tanımyor. Uzun süredir Lizbon'da bulunan bir diplomat, Portekiz'in bu genç ve yem başbakanından söz ederken, "Burada bep gune> Avrupa'da olduğumu kendıme batırlatmak zonında kalıyonım. Zira Huzey Avrupa standartianyla Sil\a, bir faşist olank büe suufiandınlabilir.." ban Portekızlilere göre ise, Algarve'lı (turistik güney Portekiz) bir benzincinin oğlu olan Silva, sadece çok çalışkan, vatanını seven, zeki ve olsa olsa biraz otoriter bir teknotraı olarak tanımlanıyor. Bu görüşte olanlar için, "çok siu ve az iş"in uretildiği Portekiz gibı geri kalmış ülkelerde, aslında iktisatçı olan Cavaco Silva gibi liderler büyuk bir gereksinimi karşılıyor. Her halukârda liderliğini yaptığı sosyal demokrat partirun seçimlerden kısa sure önce yapılan kongresini kazarfan ve işbaşındaki sosyalist sosyal demokrat koalisyon ortakhğına karşı çıkarak Portekiz'i 6 ekim seçimlerine göiüren hükümet knzine yol açan Cavaco Silva, bu sınavı başanyla atlatmış bulunuyor. Silva'run liderli# aitında oylann yuzde 30'unu alarak ülkenin 1 numaralı siyasi gucü baline gelen sos>al demokratlar, Portekiz'de dinci olmayan sağı lemsıl ediyor. Aslında taşıdıkları sosyal demokrat etiketine rağmen, sosyal demokrasi ile uzak yakın hiçbir ilişkisi olmayan bu paninın işgal etmesi gereken siyasi alanı bu ulkede Mario Soares'in sosyalistlerı tutuyor. 6 ekim seçimlerinin sonuçlanna göre ise, tarihi bir yenilgiye uğrayarak Meclisteki sandalyeleritıin ancak yarısını koruyabilen sosyalistler, oylann yüzde 20*sine sahip bulunuyorlar. Seçimlerden yenilgıyle çıkan bir diğer parti de, oylann ancak yuzde 10'unu alan tutucu Hıristiyan demokratlar oluyor. Solda, Stalinci Alvaro Cunhal liderlığindeki komünıstler de alabildiklerı yuzde 15'lik oylarla, yuzde 3'lük bir gerileme göstermiş durumdalar. Seçimlerin en buyük surprizini ise, sosyal demokrat ve sosyalistlerin ardından oylann yuzde 18'ini alarak ülkenin 3. siyasi gucü haline gelen, yepyeni bir siyasi pani oluşturmuş bulunuyor. Kendisini ortanın solu olarak tanımlayan "Yenileyici Demokrat Parti" aslında tüm gücünü, partiye desteğini veren Cumhurbaşkanı General Eanes'in populeritesinden alıyor. İki dönem boyunca Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Ramalho Eanes'in, anayasal açıdan bir uçüncu donera için Cumhurbaşkanlığına seçilmesinin oianaksızlığı, şimdı bu eskı generaii parti mucadelesine itiyor. Ocak ayına dek Cumhurbaskanlığı koltuğunu işgal edecek olan Eanes'in, onümuzdekı aylar için hayli sofistike bir siyasi strateji hazırladığı anlaşılıyor. Lizbon'daki siyasi gozlemcileıe gore, şimdiki halde önünde başka seçenek olmayan Ramalho Eanes'in, seçimlerin yenilenebileceği en erken tarih olan temmuz ayına dek Silva: nın azınlık hükümetine pek engel çıkartmaması bekleniyor. Bu süre içinde parlamenter politikada aktif olarak yer aJacak olan Eanes, önumuzdeki yaz aylarında hükümete verdiği desteği çekerek, Portekiz'i yeniden seçimlere götürmeyi planlıyor. Siyasi çevrelere yakın gözlemcilere göre, eskı general yeni polıtikacı, bir dahaki seçimlerde oylann yüzde 30'unu alarak, ülkenin 1 numaralı siyasi lideri haline gelmeyi duşlüyor. Lızbon'un olağan dısı giineşlı ve ılık sonbahannda, artık sık sık yenılenen seçımleri ve birbiri ardma kurulan hükümetleri kanıksayan başkentliler ise, son 10 yıl içinde kurulan bu 15. hukumeli de anlaşılır bir kayıtsızlıkla karşılıyorlar. 2 aralıkta yapılacak olan yerel seçimler ve ocakta yapılması beklenen Cumhurbaşkanlığı seçimleri de, Portekiz seçmeninin gündelik sorunlanmn çok ötesinde, başlıca 3 aday arasında kalan bir siyasi kavgaya indirgenecekmiş gibi görunuyor. Bu kavga, önümüzdeki 2.5 ay içinde 6 ekimde uğradığı ağır yenilgiyi telafı etmeye çalışan sosyalistlerin cumhurbaşkanı adayı Mano Soares ile, Hıristiyan demokratların adayı Freitas do Amaral ve buyük bir olasılıkla Eanescilerin destekleyeceği tek kadın aday Lurdes Pmtasilgo arasında kıyasıya gelişeceğe benziyor. Liderlerinin bu karışık siyasi hesaplanndan hiç birsey anlamayan ve tam anlamıyla geçım sıkıntısı içinde boğulan Portekizliler ise, çozum bekleyen ağır ekonomik sorunlanna ilişkin tüm umutları, 1 Ocak 1986'dan itibaren uyesi olacaklan AET'ye bağlıvorlar... ABD'nin öteki yiızu ŞÜKRAN KETENCİ LOS ANGELES Kim demış ki seyyar satıcılık, işsizliğin, geri ekonominin ölçutü diye. Dünya'nın en zengin ve gelişmiş ekonomisine sahip olmakla övünülen ABD'de, seyyar satıcılık bizden geçerli ve yaygın bir meslek. Hele New York'a gelince sinemalardan îanıdıgımız gökdelenlere kadar, seyyar satıcılan, sokakların pisliği ve dilencileri ile ün yapabileceğini bu konularda Istanbul'u bile geçtiğini hayretle göruyoruz. Amerikalılar seyyar satıcılığı, çok övündükleri güçlü kapitalizmin ilk adımı olarak görüyorlar. Girişimciliğin ölçutü olarak hoşgörü ile karşılanıyor. Butün büyuk şehirlerin en büyuk alış veriş merkezlerinde, yaya kaldınmfannda geniş alanları kapladıklan halde, bizdeki gibi peşlerini ko\ıalayan belediye zabıtalan yok. Bizden tek farkları yok keserek, bağırarak satış yapmamalan. Bizdeki Amerikan pazarlarırun tersine, Amerikan malından başka, her ülkenin özellikle ucuz işçilikli üleklerin mallarını satıyoriar. "Büyuk Amerika", "güç", "para", "bir gün işveren olma". "zengin olma", "girişim"... kafalarda tutku olmuş. Çakılıp kalsın hiç çıkmasın diye bütün çarklar buna göre kurulmuş. Amerika'da girişimci, cesur insanlann nasıl sermayesiz kredilerle kısa zamanda zengin olabildiklerinin öyküsü anlatılıyor. Her şeyin çarpıcı, güçlü, etkili olması için olağanüstu bir çaba göze çarpıyor. Yüksek binalar bu tutkunun gucü, büyüğü sergileme alışkanhğının tipik örneği. Çünkü pek çok büyuk kentte gökdelenler yer darhğının gereksinmenin bir urünü olarak dikilmiyor. Aslında Amerikalılar bahçeli evlerde yaşamayı seviyorlar ve bütün şehirler geniş bir alana yayılmış genellikle iki katlı birbirinden güzel bahçelerle çevrili. Yer bolluğunun simgesi, kent merkezlerinin çepeçevre çevrilmiş, geniş yerleşim alanlannda birbirine benzeyen siteler yanmda, zenginlerin villalarının boİİuğu Amerika'daki zengfnliği ortaya koyuyor. Bu kadar zenginliğin içinde, kent merkezlennde, sokakta dolaşan insanlann yoksulluğunu, sokakta uyuyanlan, adım başı dflenci bolluğunu anlamak çok güç. Hele işçilerin geri haklarına, düşük ücret düzeyine, ağır çalışma koşullanna, geri sendikal haklara iiişkin veriler bilgiler, sunulan belgeler inanılır gibi değil. New York, Los Angeles gibi büyuk şehirlerin aslında büyüklük, teknoloji, sınırsız şehircilik olanakları ile bir benzerliği olmadığı halde sürekli lstanbul'u hatırlatmalarında, seyyar satıcılan kadere etkili olan dilenceleri, aslında bizimkilere hiç benzemiyor. Acındırma için bir )erleri kırılmamış ne kör ne de sakatlar. Bir çoğu b a ^ ğ ı da iyi giyimli. Ve çok nazik. Bir şirket adına dilenmedikleri kesin, çoğunlukla içki için dilendikleri söyleniyor. Öylesine çok alkolik var ki, buna karşıiık sigara içmemeyi bir kamuoyu sorunu haline getirip, ciddi bir şekilde sigara içilmeyi azaltmayı başarmışlar. New York Los Angeles geceleri boşalan birçok Amerikan şehrine hiç benzemiyor. Diğer şehirlerde sabah karanlığmda işe gelen ışıklı araba konvoyları gün batımında şehir merkezlerini terk ediyorlar. Eğlence evlerin arasındaki merkezlerde, erken kalkılıp, çok ağır çalışıldığı için de yaşam erken bitiyor. 8 saatin üstünde çaltşanlar çoğunlukta ve gerçekten çok ağır bir çalışma temposu var. New York ve Los Angeles gecelerine bakarsanız insanlann gündüz hiç çalışmayacaklarını sanabilirsiniz. Sabahlara kadar butun alışveriş dahil, butun çarşılar açık. Sokaklar ışıl ışıl insan dolu. Sokaklar sarhoş, eğlenen, sızmış insanlarla dolu. Önemli sinemaların, tiyatroların, müzikallerin aylar öncesinden yerleri dolu. Araba, insan, makine gürültüsu gerçek bir uğultu halinde. Çekicilik ve iticilik iç içe. Hele perşembe akşamı sorduğumuz hiçbir Amerikalının öyküsünü, geleneğini anlatamadığı korkutma karnavalı dehşet bir olay. Yüzlerini canavar maskeleri ile kapatmış çılgın bir kitle sabahlara kadar Almanlann faşingini unutturacak çılgınlıkların, eğlence türlerinin, sokak seksinin, her tür kılığın, her tür yaşam biçiminin ömeğini \eriyor. Los Angeles'ten Viyana'dan En aşagıdaki Wallraff MEHMET İNHAN VİYANA Günter Wallralf, bir Alman gazetecisi ve yazarı. Avusturya televizyonu ÖRF'nin tartışma programı "Clup 2"de bu hafta içinde yayımladığı son kitabını savundu. "Savundu" diyoruz, çunku yeni kilabı epey olay yaralacaga beaz«r..Üstelik. yazann karşısında vanlızca kendı adlanna değil, temsil auıklerı çevre adına da kendısine sık sık, tabin caizse dişlerinı gösteren zatlar bulunuyordu. "Siz meşru olmayan yönlemlerle saptadıgımz binakım bulgulan ortaya atarak aslında Turk isçilerin< zarar veriyorsunuz, onlan zaten enlegre olaraadıkJan bir topluma karşı büsbutun kışkırtıyorsunuz" diye köpuruyordu Helga Herrmann, Alman Iktisat Enstitusü adına katılmıştı tartışmaya. Ote yandan Berlin senatosunun yabancı işçiler uzmanı Barbara John "Biraz abartmanuş mısınız? Aslında ne kadar mukemmel bir toplumda yaşı>orui, bakın, siz bunlan bile rahal rahal yazabiliyorsunuz.. Boyle bir lopiumu suçlamak niye?" diye, önce sakin ahcak giderek sabn taşan bir ifadeyle çıkışıyordu. Günter Wallrafrm yaptıgından hiç hoşlanmamışa benziyorlardı. Ne yapmıştı Günter Wallraff? Kendisine Turk göruntusu vererek uzun sure yabancı işçi statusunde yaşamış, çalışmış, gözlediği gerçekleri yalnızca yeni kitabında toparlamakla kalmaraış, gizli bir kamerayla video banda da çekmişti. Amaa, elde ettiği görüntüleri kurgulayarak bu yıl içinde uzun metrajlı bir film olarak piyasaya sürmek. Tartışma boyunca konuşması kısa kesik öksuruklerle kesilen yazann bu deneyiminden geriye kronik bir bronşit, metal tozlarıyla dolu bir akciğer, bi. alay Türk işçisi dostu ve gerçekliği tartışma götürmez bir inceleme kalmıştı. "En aşağıda" yaşamıştı \Vallraff, kıtabına da bu adı vermişti ve Türk Aü olarak Alman toplumunun en aşağısında yaşadığı ve çalıştığı dönemde düşük ücretlerle hiçbir sosyal guvenceye sahip olmadan olağanüstu sağlıksız koşullarda çalıştınlmış, horlanmış, kendı deyimiyle sınırsız bir sömüruye tabi tutulmuştu. "Kapitalizmin iik >ahşi devirlerine donüyoruz. İlk çaglarda hiç olmazsa kölelerin uzun yasamasına özen gosterilirdi. Şimdi buna da aldıran yok!" Sözlen karşı tarafta dalgalanmalara yol açtıysa da VVaürafP ın oykusunun son gözlemleri yalnızca tartışma masasının çevresindekileri değil. duyan herkesi dehşete düşurecek nitelikteydi. Wallraff, ucuz işgticü komisyoncusu bazı iş bulma firmalarının aracılığıyla atom santrallarırun son derece tehiikeli birtakım bölgelerindeki tamirat işleri için Turk işçilerinin kullanı'.dığım, kaçınılmaz olarak zararlı ışınlara maruz kalan bu "kamikaze" işçilerin kısa surede, farkında bile olrr.adan yedikleri zararlı ışınlarla uzaklaştınldıklannı sapıamıştı. Bu saptamasım küçük bir senaryo duzenleyerek video banda da çekmeyi başarmıştı. Bu gerçeğin ortaya atıimasıyla sessizlik egemen olmuştu masaya. Yazarın kılık değiştirerek kullandığı yöntemin ahlaki boyutlannın tartısılnıası unutulmuş. gerçek egemen olmuştu ortama. "Kâr amacı>la sınırsız, vahşi bir somuru. Bunu kendim vaşadım, anlatlıklanm da gerçeğin ta kendisi." Günter NValIraffın olay yaraıan ilk kitabı değıldi bu. Vazmak için somut gözlemlere ve deneyime önem verdiğı anlaşılan yazar, bundan once, Hans Esser adı aitında "Bild" gazetesine girmı;.. iki yıl boyunca redaksivonda calışmış. ardından da ga/etenin butun iç yuzunu. haberlerin nasıl kaMil; olarak çarpıtıldığını. pırenın nasıl deve yapıldığmı anlaıan bıı kılapla boınbasıııı patlatmıstı. Bulacan'dan Danjurfun draıııatik ölümü GÜNDÜZ VASSAF BL'LACANBurası Filipinler'ın en buyuk kenti Manila'nın bir buçuk saat kuzeyinde 25.000 kişilik bir kasaba. Geliri pirinçten. İçinde bulunduğumuz kilisede Danjun'un cesedı yatıyor. Yanındaki yazı söyle: Danili C. Volces Doğum: Şubat 17, 1966 ölüm: 19 yaşında 26 Ekim 1985 Toprağa veriuş: 29 ekim, Ballyvvag Kabristaru Filipin Öğrenciler Birligi. önce Danjun'un babası bizi akşamdan kilisede birikmeye başlayan öğrencilere tanıttı. "Bunlar bildiginiz yabancılardan değil, bizim dostUnnuz" di>e. Sonra Turkiye ve Sri Lanka'dan biz iki bilim adamı da toplananlara seslendik. l.MF'nin kurşunlan Danjun'un beynini parçalamış. Tabutta üstundeki bembeyaz ipek gomleğinin >anı sıra kapkara kafasında da bembeyaz bir sargı var. Koylulerle, Manila'ya iki gün suren bir yuruyüş yapmışlar. Talepleri artan haşere ilacı fıyatlarının indirilmesi. Halk yoksulluktan kınlıyor. Amerikan Buyükelçiliği'nin önunden geçerken bağırmışlar: "Kahrobun Amerikan emperyalizmi ve Markos diktatöriügü". Az sonra, Taft Avenue'dan geçerken iki yandan polis saldırmış. Kilisede en on sıradayız. Yanımızda Danjun'la yuriiyüşe katılan arkadası Irancesco. Anlanyor: "Hepimiz İMynumuza pembe iplik baglamtsük. Aramıza sızma>a çalışan iki ne iduğu belirsizin hemen farkına vardık. Ola>lardan sonra yaplığımız basın toplantısıada bolge polis mtıdürunun emrinde çalıştıkiannı itiraf etliler. Pofis şefî ise.'Bizim görevimiz tabancamızı kullanmamak değii, kullanmakıır' diye bir açıUama »apU.Kilisede gençter gitar eşliğinde "Ninoy"un anısına şarkı soyluyor. Bir yıl geçmiş muhalefet lideri Aqoino ucaktan inerken aynı Danjun gibi arkadan vurulab. Genelkurmay Başkanı Ver dahil, 25 asker yargılanıyor. Cumhurbaskanının eşı, eski guzellık kraliçesı İmelda Marcos'un ise yargıianan subaylara villalar bağışladığını yazıyor gunun gazeteleri. Aquino otopsisine karanlık eller bulaşmak istemiş. Ama bu artık pek mümkun değii. "Oğlumun kafasından çıkan kurşun. polis tabancasından çıknus. Raporu aldık. l'nhersite hastanesi personeli cesedi polisin kaçırmasına fırsat vermedi. Hukumeti dava edecegu ' Fılıpinler'dc kan gövdeyi goturuyor. Son yıl olenlerin sayısı 4000'in ustünde. Guneyi ele geçiren, kuzeyde faaliyet gösteren halk ordusunun Manila'ya da sızdığı söyleniyor. Filıpinler'deki deniz ve hava uslerinin ilden gıdeceğinder. korkan Amerika, ısrarla yeni bir başkan arıyor. Hükumet ipin ucunu elden kaçırmış, ülkeyi yönetemiyor. Manila'da Marcos, sokagaçıkamıyor. Baskanlık Sarayı asker ve bankatlarla çevrili. Geçen hafta Amerıka'nın baskısı uzenne Marcos ulusal savunna bütçesinı arttırdı ve bes yeni biriik kurdu. .\ncak Marcos'un Amerika'run gozunder duştuğunü bilen kimi Filipinli generaller \e başta Ver'in yargılanmasından oturu geçici olarak Genelkurmay Başkanhğında bulunan General Ramoz, daha çok "muhalif"' öldürerek birbirlerıyie, kimılenne göre ülkelerini kurtarmak. kimilerine göre ise Amerika'nın gozuneginnek içinyanşıyorlar. Filıpinler'de kan gövdeyi goturüyor Yabancı gözüyle Omür biter yol bitmez WERNER van G E N T TagesAnzeiger (Ziirich) ve İsvicre DRS Radyosu (Bern) Muhabiri Doğrusu fikir çok iyiydi: "Ücra taşraya gitmek, bir kez de, buyuk kentlerden, hükümet sozculennden ya da 'onde gelen gıinlük gaze(eler'den haber vermek yerine, taşradan, orada yaşayan insanlardan haber çıkarmak... İyi de, Türkiye'de "ücra taşra'ya gitmek için nereye gıdılırdi? Turkiye nufusunun yanya yakın bir bölumunun daha kırsal kesimde yaşadığı düşünulünce, bu işin pek güç olmayacağı akla gelebılirdı. Ama pek oyle olmadı. Kunuyu açtığım dostlanm, önce biraz aayarak beni süzuyorlar, sonra, "Eh n'apalım" diyorlardı, "Madem isti>orsun^ .Bodnım'a ne dersin? Ya da Kuşadası'na?" Bodrum'a ya da Kuşadası'na bir ıtırazım yoktu. üstelik de çok güzel yerlerdi bunlar, ama oralarda halkın gerçekten nasıl yaşadığını, "Tanrr'nın ve dünyanın tsleri uzerine ne duşunduklerini" gorebıleceğimden kuşkuluydum. Belki Istanbulluların ve Ankaraiılann nasıl tatıl yaptıklan, gecelerını nasıl geçirdikleri, dıskoların saat kaçta kapandığı gibı konularda, ilginç olabilecek farklar bile olabilirdı, Bodrum ile kuşadası arasında. Ama benı çeken. başka yerler. iç ya da dış turıstlerı pek çekmeyen yerlerdi. Bu kocaman ülkenin haritası da işi kolaylaştırmıyordu. Bolvadin mi acaba? Yoksa Bayburt mu? Niye Kadirli ya da Karabuk olmasın? Sonunda, işte, Kars'ta karar kıldım. Hiç gittiniz mi, Kars'a? Son derece ilginç bir şehir. Ama bunu ileride ele alınz; çünku Kars'a giden yol da çok ilginçtı. Nereden giderseniz gidın. ^^^^^^^^^ Ben, bir dostumla birükte, ^™"^"™"""~™~"~™™m~^^~« bıraz doiambaçlı bir yol seçtim ve Doğubeyazıt üzerinden git Yolculuklarda benim için tim Kars'a. Amacım, Ishak en etkileyici olan, harika Paşa Sarayı'nı ve Ağn Dağı' doğa görünümleri ve nı yakından gormektı. Ağn'yı gormeye gelen, bir insanlann çoğu ünlu yabancıların bir ıs konukseverliklehnin teği de Nuh'un gemisıni ara yanında, özellikie burada mak oluyor. Bana kalırsa bu tamamiyle farklı zaman hikâye, Iskoçya'daki Ness Golü'ndeki canavar hikâyesi gibi, duygusu oldu. Bunu en yerel ekonomi için epey iyi bir açık biçimde, kamyonunun iş, ayrıca da dunya basını için, arkasına yazdığı sözlerle yaz boşluğunu doldurmak için iyi bir konu. Aslında Doğube bir kamyon şoföru dile yazıt'ın sertifıkalı iki dağcılık getiriyordu: Öbür biter yol rehberi de benimle aynı kanıbitmez. daydılar, ama ışi tam bu bıçimdedilegetirmiyorlardı. Çunkü, i^^^.^.^ 150 yıl öncesıne kadar faal bir yanardağ olan ve her gun yabanıl fııtınaların dovduğu bir dağın tepesinde îahta bir geminın artıklarını aramak isteyenlere yol gostermek, bir ekmek kapısıydı ne de olsa Yola donersek; siz siz olun, Kars'a, sankı '"arka kapı"dan, Ağn Dağı bölgesınden. dağ geçıılennden gideceksiniz, yola yağmur sırasında çıkmayın. Bız öyleyaptık. İlkin, bir otobus, herhalde "yolda ustunluk guçlu olanındır" ılkesinden hareketle, bir keskin virajda ustumuze geldi. Canımızı ^on anda hızlı bir refleksle kunaran surucümuz, olayın ustunden bir saat geçtikten sonra bile, otobüs şoföruyle ılgili kamlarını honıurdanıp duruyordu. Ancak, ofkesinin en azından bir bölumunun de yol boyunca hiç durmadan çaldığı kasetteki şarkılardan ileri gelip gelmediğindetı emin değilim. Bunlardan binsindeki öyku, alçak bir toprak ağasının ineklerini elınden aldığı bir ailenin uzak ve yabancı İstanbul'da çektiklerını anlatıyordu. Turkiye yollannın bir ikinci "özelli|i" de bıraz sonra karşımıza çıktı. Vağmur, dık toprak yolu tam bir bataklık hahne sokmuştu. Bir kamyon kaymıj ve yol kenarına yuvarlantnıstı. Arkasından gelen bülün öteki kamyonlar da arkadaşlanna yardım eımek için durmuşlardı. L'nutulmaz bir manzaraydı bu: Yamaca dizilmiş sonu gelmeyen kamyon dızısinın ışıklan ve yağmuı' bulutlarının arasından sıyrılan dolurrayla aydınlanan bir manzara... Yamaca kazasız beiasız nrmanmamızı surucüniLzun becerisi kadar, arabasınınkine de borçluyduk. Bu bir Renault'ydu, ben de bundan sonra buna Anadolu'nun yeni an gozüyie bakmava başladım. Bu volculuklarda benım için en etkileyıci olan. harıka doğagorunumleri ve insanlann konukseverlıklerinin yanında. ozellıke burada egemen olan bulunuyle l'arklı zaman duygusu oldu. Sanki, baııda (bu arada Ankara ve İstanbul'Jadnlyaşama öylesıne egemen olan zamanın yerini burada mekan almı>. Bunu, en açık bir bıcımde, kamyonumın arkasına vazdığı sözle, bir kamyon şoloru dıle getirıyordu: "Ömur biler, >ol bilnnv." İPL\ VCU KAÇTI Filipinler 'de son yıl olenlerin sayısı 4 binin üstünde. Hükümet ipin ucunu elden kaçırmış, ABD, Xfarcos'unyerineyeni bir başkan arayısı içinde. New York'tan TANJL AKERSON CM6LISH Bizim Fnglish'in tamamını ciltlenmiş olarak edinebilirsiniz. TÜYAP 4. İstanbul Kitap Fuarı Cumhuriyet Köşesi (ETAP Marmara) 210 Kasım Fuar fiyatı 10 cilt takım Beher cilt Çağdaş Yayıncılık ve Basın Sanayi A.Ş. Turkocağı Cad. No: 39/41 Cağaloğluîstanbul Banka Hesap No: T. İş Bankası Şb. 2938 BİZİM Eski saat ve eczane NEW YORK Manhattan'daki tarihi eser kategorisine giren bir meydan saatinin basına az rastlanır bir olav geldi. Üçuncu Caddede, 84 ve 85 numaralı sokakların birleştiği köşede yaklaşık yuzyıldır duran saate, belediye başkan yardımcılanndan biri, ozel ilgi göstermekteydi. Uzun zamandır kendi yazgısıyla başbaşa bırakılmış, ışlemez hale gelmiş saat için bajkan yardımcısı, burokratik engellere karşı epey mucadele vermişti. Saatin restorasyonunda kullanılacak parayı çeşitli güçlukleri aşarak bütçeye koydtırmayı başarır başarmaz, eski eser meraklısı belediyeci, hemen bir uzman tamir atöiyesine koştu. Tarihi eserlerı restore etmede un yapmış atölye, saatı gordukten sonra neler yapılması gerektiğini bildirdi. Saatin döğme bakırdan çerçevesi yenılenecek, camı değişecek, çelikten kadranı kazınacak, kınlmış tahtadan akrep ve yelkovanı yeniden yapılacaktı.. Tamir atölyesi uzmanları yapacaklan işten hevecanlanmışlardı. "Bu lipik bir Zümrüduanka kuşu projesi. Saat olumden yaşama yeniden donecek" diyorlardı. Saat eski gorkemine tekrar kavuşacak ve tıkır tıkır çalı^maya başlayacaktı. Restorasyon için istenen para, butçede aynlan fona uygun düşunce, belediye başkan yardımcısı ile restorasyon uzmanlan saatin tamir için sökulup gotürüleceği tarihi kararlaştırdılar. Ne var ki gittikleri gün saati yerinde bulamadılar. Asırlık meydan saati yerinde yoktu. Koskoca saatin başına ne geldiğıni öğrenmek için geniş çapta bir araştırma ve soruşturma başlatıldı. Saati bulmak kolay olmadı. Arama sırasında Seıko firması belediyenin uzuntüsünü hafifletmek için yepyeffi bir meydan saati armağan etti. Arkasından bir başka unlu firma, belediyeye teselli armağaru olarak bir saaı daha bağışladı. Sonunda kaybolan saatin esran çozüldu. İyi niyetli, ancak bilgisiz bir memur, işe yaramaz gorduğu saatten belediyeye bir gelir sağlama amacıyla saati bir hurdacıya lOOOdolara satraıştı. Saati hurdacıdan geri almak masraflarıyla bırlikte 2000 dolara mal oldu. Bilgisiz memurun adı gizlı tutulurken bir bildirge yayımlanarak tum ilgilı memurlar tarihi eserleri bilmeden satmamaları için uyarıldı... Taşınma olanağı en zayıf antik değerde nesne, Lexington caddesindeki eczane olmalı. Kapısında "Amerika'nın en eski eczanesi" yazılı dükkân. 1752 yılında açılmış. Daha çok tarihi kozmetik mamullere dönuk eczanede ilk gözlenen, zengin sabun ceşidi. Isveç'tekı hus ağacının yapraklarından yapılan sabun, şeffaf tenler ıçın oğütleniyor. Cildi beslemekte en etkiü temizleyicı olarak geleneksel İbpanvol ve Makedonya sabunları satılıyor. Ispanyol sabunu. domates suyundan, Makedonya sabunu hindislancevizı yağı ve turunçgıllerden yapılmıs. Ayak sağlığı için turşu kremi satılıyor. Özellikle yazın çıplak ayak dolaşmaktan zedelenen labanlara banyodan sonra turşudan yapılma kremı surmek çok iyi geliyormus. tllerin bozulmabinı önlemede yalnı? krem surmenın etkili olmadığı belırtilerek geceleri uyurken giyilmek uzere ozel ipek eldiven vitrınlenmekıe. Dışlerı parlaımakta cn etkili madde ise, eczaneye göre Kızılderililerin maymun tozu. 20.000 2.000
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear