Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/6 HABERLER 5 EKİM 1985 Özal'ın işkenceye bakışı 6 ".. İnsan hayvanlaşabilir, ama hayvan insanlaşamaz. tnsan nasıl hayvanlaşabilir? Başka insanlara en ince teknikle, ama kaba yöntemlerle işkence uygulayarak..." Avrupa Konseyi'nde Lichtensteinlı parlamenıer Batliner, "Hayvan işkence yapamaz. ama hayvan sıfatını taşır" diyor. "Yazık degil mi hayvanlara?" Konuşma böyle uzayıp gidiyor. Avrupa Konseyi'nde Türkiye tartışılmryordu, ama bazı konuşmacılar, Türkiye'den de örnekler veriyorlardı. 19 Ocak 1981'de dile getirilen bu eleştirilere, Türkiye yabancı değildi. Türkiye'ye dönük işkence savlan belli bir dönemle de sımrlı değildi. Savlar her dönemde ileri sürülüyordu. Zaman zaman yanulanıyor, çoğu zaman duymazhktan geiiniyordu. İktidarlar her dönemde birbirlerini suçluyor, askeri yönetiraler işkence suçlamalannı soruşturma konusu yapıyordu. Ama işkence önlenemiyordu. Arşivler, insan ilişkilerinde yabancılaşmanm, saldırganlığın, düşmanlık duygusunun en somut belirtisi olan işkence olayları ile doluydu. Yönetimlerin işkence savlarma yanıtları da vardı: Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Prof. llhan Öztrak'ın 16 Mart 1982 tarihinde yaptığı açıklama, Türkiye'de insan hakları konusunda onemli bir belge niteliğini laşıyor. "Uluslararası Af Örgütii tarafından, 12 Eylül'den sonra Türkiye'de 70'den fazla kişinin işkenceden öldüğü, baan açddaması yoluyla iddia edilmiştir. 12 EytüTden bu yana yetkili makamlarımıza gerek Uluslararası Af Örgulü, gerek kişiler ve diger kuruluşjar tarafından ulaştınlan her tıirtü işkence ve kötü muamele iddiası uzerinde tilizlikle durulmakta, soruştumıa açılmakta ve soruşturma sonucunda sonımlu görülenler çıkarsa, haklannda yuriırlükte olan kanunlanmıza göre kamu davası acılmaktadır. Nitekim, iskenceden öldüğü iddiasıyla Af Örgütü'nce bize bildirilen 62 kişilik ilk listede yer alanlardan 6O'ı hakkında yapıltn lahkikat sonucunda, bunlardan 15 kişinin ölunılerinin işkence ile hiçbir ilgisi bulunmadığı, 15 kişi hakkında iddialann doğru olduğu, 8 kişinin gözaltına dahi alınmamış clduğu, 4 kişinin tutuklu fakat sağ oldugu, 1 kişinin tutuksuz ve sağ olduğu, 3 kişinin karşıt görüşlü gruplar arasında vukubulan silahlı çatışma sırasında oldügü. II kişiyle ilgili inceiemenin ise halen devam etmekte oldugu tespit edilmiştir. Açılan 15 davadan 3'u sonuçlanmtş ve işkence yaplıkJan varit görülen emniyet görevlilerinden 9'u hakkında mahkumiyet karan verilmiştir." Açıklama, dünyanın her yerinde "Batı demokrasilerindc bile zaman zaman bu gibi tnüessif olaylann vuku bulduğu ve bazı şüpheli ölüm olayları ile karşılaşüdıgı" bu)gusu ile devam ediyordu ve 60 kişinin değil 15 kişinin işkence ile öldürüldüğü gerçeği karşısında "Uluslararası Af Örgütü'nün yaklaşımının ciddi ve larafsız bir tutum olarak nitelendirilemeyecegi" beiirtiliyor. 4 Ekım 1982 tarihinde Genelkurmay Sıkıyönetim Koordinasyon Dairesi Başkanlığı'nca hazırlanan bir başka bültenin 5. bölümünün 27 sayfasmda ise şu bilgiler yer alıyordu: "12 Eyliil 1980 tarihinden 4 Ekim 1982 Urihine kadar geçen süre içinde 204 kişinin işkence ile öldüğü iddia edilmiştir. Konu ile ilgili olarak yapılan soruşturma sonucunda 4 ölüm olayının işkence nedeniyle meydana geldiği anUşılmıştır." 6 Kasım genel seçimlerinden sonra, nisan 1984'te işkence ve kötü muamele konusunda yeni bir açıklama yapılması gereği doğdu: "26 Aralık 1978den bu yana askeri cezaevlerinc giren 63 bin 092 tutukludan 14'u intihar, 23u nastalıktan, 7'si açlık grtvi sonucu, 2'si işkence ve kötü muameleden olmuşlerdir. 7 ölüm olayı ise araşlınlmaktadır." 12 Eylül'den 1.5 yıl sonra Ulusu hükümeti sözcüsünegöre 15, 2 yıl sonra Genelkurmay BaşkanlığYna göre 4, 3.5 yıl sonra Özal hükümeti açıklamasına göre ise 2 kişi işkence sonucu ölmüş oluyordu. Kapıkule gümrük yolsuzluğu soruşıurmasının yapıldığı gttnlerde, Türk siyasal tarihinde ilk kez, bir bakan bir başka bakanı işkenceye göz yummakla suçladı. Maliye \e Gümrük Bakanı Vural Ankan sonuçta, suçladığı İçişleri Bakanı Dr. Ali Tannyar ile birlikte hükümetten uzaklaştınldı. Yeni lçişleri Bakanı Yıldınm Akbulut savunma avukathğı sırasında karşı çıklığı işkence olayına, lcolluğuna oturduktan sonra, 22 Ocak 1985'te yeni boyutlar kazandırıyor ve eskiye sünger çekiyordu: "1984 >ılı içinde meydana gelen olaylarda 99 kişi hayalını kaybetmiştir. Bunlardan biri polis memuru. biri emniyel bekçisi, 4O'ı halk kesiminden, 3J'si teröristtir. 32 leröristin 4 ü tutuklu bulunduklan cezaevinde açlık grevi sonucu ölmüşlerdir." Tümü resmi nitelik taşıyan bu açıklamalar, içerdikleri çelişkiler nedeniyle, işkence savlannın üzerine ciddiyetle gidildiği konusunda kuşkular uyandınyordu. Kuşkular Bauyı öteden beri tedirgin ediyordu. Fransa, Isveç, Norveç, Danimarka ve Hollanda bu kuşkulardan yola çıkarak Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'nun önüne getiriyorlardı. Her ne kadar 12 Eylül Harekâtını izleyen birkaç gün içinde Türkiye, Avrupa Konseyi'ne başvurup A\Tupa İnsan Haklan Sözleşmesi'nin bir hükmüne dayanarak "temel hak ve özgürlukltri sıaırlayan ya da askıya alan bazı önlemkr" alacağını bildirmişti. Askeri yönetim aldığı önlemlere "ulusun variıgına yönelik bir tehlike halini" gerekçe olarak gösteriyordu. Bu gerekçeler Batı'da yeterı kadar inandırıcı olmadı. Avrupa Konseyi'ne üye ülkelerden bazıları 1982 yılının başında Türkiye'de insan haklarının çiğnendiğine inandıklarım teker teker açıklamaya başlıyorlardı. Danimarka Dışişleri Bakanı Ljeld Olesen 1982 haziranında 5 ülkenin Türkiye'yi komisyona şikâyette kararh olduklarını söylüyor ve bunu "ABD'nin karşı tulumuna rağmen" gerçekleştireceklerini belirtiyordu. 5'ler, 1 Temmuz 1982 tarihinde Türkiye'yi 25 sayfalık bir raporla Avrupa İnsan Haklan Komisyonu'na resmen şikâyet ettiler. Başvuruda. Türkiye'de Avrupa Insan Hakları Sözleşmesi'nde belirtilen "düşünce ve inanç özgurlüğu. haberleşme ve basın özgürlüğii, örgütlenme özgürlüğü, savunma hakkı, kişisel özgüriük" gibi hakla'ra uyulmadığı \e "işkence yapıldığı" belinildi. Türkiye bu savlara yamtını 110 sayfalık bir raporla 31 Ocak 1983 tarihinde iletti ve savlan reddetti. 5'ler, 15 Nisan 1984'te ikinci bir bildirimde bulunarak savlarını yinelediler. Komisyon, Türkiye'den yeniden görüş istedi. Türkiye savlan bir kez daha reddetti. Ancak komisyon 5'lerin Insan Hakları Dosyası ERBIL TUŞALP ! şikâyetini "dinlenebüir" buldu ve Türkiye'ye bir heyet gönj derdi. I Nisan sonlarına doğru Türkiye'ye gelen Avrupa Konse' yi Heyetine Mamak ve Diyarbakır Askeri Cezaevleri gez[ dirildi. Avrupalı parlamenterlerin cezaevi gözlemleri basına yansımadı. Heyetin hazırladığı rapor Türkiye tarafından olumlu karşılandı ve sorun uzlaşma yolu ile çözümlenme aşamasına geldi. 5'ler, şikâyetlerini geri almaları karşılığında, Türkiye'de insan hakları ile ilgili gelişmeleri incelemek amacıy j la uluslararası bir komitenin görevlendirilmesini istediler. i Bu istek içişlerine müdahale olarak nitelenerek reddedil 1 di. Ve anayasanm 108'inci maddesinde görev ve yetkilerı belirtilen Devlet Denetleme Kurulu'nun söz konusu dene rini oluşturuyor. Komisyonun bu konuda simdiye değin verdiği kararlar 1976 yılında bir kitap halinde derlendi. Dünyadaki tüm ceza evlerinden gelen yakınmaların pek çoğu "öğrenim hakkı. sağlık bakkı. basını izleme hakkı, özel yaşamına saygı gösterilmesini istemek hakkı, seçimlere katılma hakkı, avukat ve ailesi ile denelim dışı yazışma hakkı ile cezaevinden cezaevine haksız nakillere, hıicre cezasına, keyfi disiplin önlemlerine ve işkenceye karşı itiraz" gibi konulara yönelik4 O disipline siz işkence , dersiniz İnsan hakları ihlalleriyle ilgiii iddialar zaman zaman TBMM'de de tartışılmaya açılıyordu. TBMM Adalet Komisyonu'nun ANAP'Iı, HP'li ve MDP'li üyeleri hep birlikte "Türkiye'de işkence yapıldıgım" kabul ediyorlar ve işkencecilere verilecek cezaların arttınlmasını öngören yasa önerisini benimsiyorlardı. Başbakan Özal, 1985'in yaz aylarında iki yabancı gazeteci ile yaptığı röportajla insan haklan konusuna yeni boyutlar kazandırdı. Önce Japon Yomiuri gazetesinin Türkiye'de 30 bin siyasi hükümlü bulunduğuna ilişkin sorusunu, "Onlar siyasi bükümlü degUler. Aslmda bunlara anarşisl demek gerekir. Cezaevlerinde basın mensubu biç kimse yoklur" diye yanıtladı. Özal daha sonra International Herald Trıbune'den iki gazeteci ile görüştü: • İnsan haklan deyince, sessiz çoğunluğun insan haklarını düşünmeliyiz. Herşeyi kendi yapmak isteyen ufak bir grubun degil. • DİSK komünistlerden mali destek alıyordu. • Banş Dernegi komünizm propagandası yaptyorda. • Bizim cezaevlerimizle Avrupa cezaevleri arasında fazla fark yoktu. Başbakan Turgut Özal, bir başka vesileyle ışkencenin ne olduğunu da açıklıyordu: "tleri zannetliginiz demokratik ülkelerde bizden daha çok disiplin vardır. O disipline siz işkence dersiniz. Mesela bazı cezaevlerinde; sabah, akşam, öğle İstiklâl Marşı söyletiliyormuş, adam buna işkence diyor. Biraz fazla yapılıyorsa, belki işkence olur, ama iki defa yaptlıyorsa olmaz. Polisin yaptığı iddia edilenler düzenii bir şey değildir, bunlar şahıslarla ilgilidir. Asabı btfzulmuştur. sinirlerine hakim olamamıştır hafif muamele ederken gayel ağır muamele etmiştir, cezasını çekmişltr." Başbakanın bu sözlerine SODEP'in öncelikler bildirgesinde karşılık veriliyordu: "SODEP insan onunı ve haysiyeliyle bagdaşmayan biitün karar ve eylemlrrin karşısındadır, maddi ve manevi işkenceyi reddeder, işkence yapanlaria mücadeleyi ve eylemlerinde ötürii hesap sonnayı görev bilir." 1975 yılında llhan Erdost. llhan Erdost'a ne yapıldı? Tiirkiye örneklerinde özgün bir yeri var llhan 'ın öyküsuniin. İki kardef Muzaffer ve llhan Erdosl, 5 kasımdu 1980'degoıürüldukleri Sıkıyonelim Adli Müşavirlığınden Emniyel Surayı 'nm allıncı kaltna geri geıirıldiler. Aynalı odayu geçilen kapıntn yanmdaki bo$ kunepelerden hirıne vurımctt uzundılar. y.iya Şencan sabah erkenden Mamak Sıkıyönelim Koımııanlığı 4 numaruh nizumiye kapısına ieslim elli onları. Ikı kurdes Mamak nezureıhunesınde bir gün beklediklen sonra saraya geri gölürüldıiler. 7 kasım cuma sabuhı yeniden Mamak nezarelindeydiler. Kendilerinden sonra gelenler giııı. \ezareı boşaldı. Senis arubaları birbıriarkasmdakenle gidiyordu. "Bugün de kaldıklannı"düsünıirlerken, Ziya Şencun geldi ve gözvliına almdıklarını söyledi. \izamiyenin karşısında İsmail Krdost (amcut Rana Erdost (Muzaffer'iıı esi) arubada bekliyorlardı. Ziya izin aldı. Askeri cezaevinin dış nizunıiyesine dek hirlikıe geldıler. Cezaevinin kupısınu yoneldiklerinde llhan "Ranö ablam ağlıyor, haksana" dedı. Muzujjer geri döndü, "Bu ilk değil ki" dedı. Ranu. "bu başka bir şey gibi... " diyecek oldu. Ayrıldılar. A blokıın dış nizaıniyesinden iç nizamiyesine getiriSdiler. Kuyıllar yapıldı. Suçlarmm karşısına "yasak yayın''yazıldı. hoınğrufları çekildı. Eyüp Ergün'u (yazıcı er) yiizbaşı çuğırdı. Eyup bir süre sonra geri döndü ve "hay Allah. hay Allah" diye mırıldandı. Biraz sonra Fuat Çeker l/oıoğruj'çı er) girdi merdivenli odaya. Fuat, Muzaffer'e yukınlık goslerdi. "Islersen çömel" dedi. "Ben mi?" diye karşılık verdı Muzaffer. Ardından "hangisinin büyük olduğunu" tordu. llhan başıyla, Muzaffer'i guslerdı, "ağabeyim" dedi. Bıımm üzerine yazıcı Eyüp masadaki urllı ımışavirliğin gözaltına alma yazısına baktı \e "Muzaffer Erdost?" diye sordu. "Benim"dediağabey. llhan 1944 doğıımlıı. Muzaffer 1932 doğumlu. Eyüp Ergiin "Tuıı.. liir yanlışlık olacaktı" dedi sonra. Muzaffer çok sonra öğrenecekli adli nuişuvirlik kararında doğuın tarihınin 1952 yuzıldığım, yani Ilhan'dun kııçiik göründüğümı... MuzufferErdosl "biryanlışlık olacaktı"nın anlamını llhun 'ın acısı, hilincini her gece biraz daha sızlatırken daha iyi unluyacaklı. F.yiıp, yunlışlığı düzeltir gibi yaptıktan ibnra lelefona ıızımdı. "C bloka iki gözaltı var, küçük araba olmaz. anlarsın ya" dedi. Eyüp konuşmasmı "yapmabe", "büyük araba yok mu?", "reo mu var? Reo olur, reo gönder" diye stırdıırdii. C bloğıı aradı sonra. "iki gözaJlı var, siz araba istenıtyin biz isledik" dedi. Muzuffer, kııçük araba, büyıık araba sözlerini dııyııvor, algılıyor, ama anlamını düşîinemivordu bile. Evüp, ııçüncü kez lelefon eıti. l e ekip geldi. Bir gardiyan eşyulunna yeniden bakarken ' 'bunlar'' dedi. "Özel adamlara benziyor, ama birazdan hiçbir özellikleri kalmayacak. " Bir astsubay girdi odaya, ardından iki er. Ibrahim Keskin lerlerden biri/ görüşleriıu sordıı Erdost '• lara. "Sol" yamtını altnca basını salladı, "Sol mu?" tkı eronde, iki er yanlarında, merdivenli odadan çıkıılar. Çantuları, kapı çıkışınm boşlıığunda yeniden arandı. Astsubay Şükrü Bağ, "10 yaşındaki bebeİeri zehirlediniz, içerisi sizin zehirleĞiklerinizle dolu" dedi. arabamn önünden dolaşıp geldiğinde dayak duruyor. Yerden çantalarım alırken yeniden başlıyor. "Olüyoruz, dayanamıyoruz" dediklerinde astsubay "bunu daha önce düşünseydiniz" diyor. llhan, telörgünun kapısına doğru yürurken bir kez daha yüzü koyun düsüyor. Doğrulduğunda, Şükrü Bağ, "patlatlmadık bir hayalannız kaldı, şimdi onu da patlattrlar" diyor ve erlere eliyle işaret veriyor. dayak yeniden başlıyor. llhan ve Muzajjer Erdosl koğuşun kapısı önüne kadar böyle getiriliyoriar. İsmail Yavaş (gardiyan) kilidi açıyor, içeri giriyoriar. Muzaffer, su istiyor. Bir tutuklu, ' 'biraz sonra verebileceklerini" söylüyor. llhan pencereye doğru yürüyor. Muzaffer arkasından kalkıyor, llhan 'la yüzyüze geliyor. Yüzü kanlı, gözleri kanlı, paltosu kanlı. İlhan, "midem bulanıyor, kusacağım " diyor ve bir kez daha yere düşüyor. Haluk Vahapoğlu (bir tutuklu) şekerli su diye koşuşıuruyor. llhan 'ı ranzamn alt yatağına yatırıyorlar. llhan, "ağabejim nasıl?" diye soruyor. Bir süre susup "nefes alamıyorum" diyor. llhan 'tn duyulan son sözüydü bunlar. llhan 'ın koluna gırerek, koğuşun ortasında, Muzaffer 'in yanmdaki yatağa geıiriyorlar. Muzaffer llhan 'ı görduğünde, llhan sağ dizı üzerine çömeliyor. Kolları sarkmtş. Başı öne düşmüş. Ağzı açık "tlhan, llhan!" diye sesleniyor ağabeyi. tlhan yamılamıyor. Bakmıyor da. Biri, "nabzı durmuş" diyor. Haluk Vahapoğlu göğsüne etleri ile basıırarak soluk aidırmaya çalışıyor. İsmail Okalan (bir tutuklu) ağzını Ilhan'ın ağzma yapışlınyor Soluğunu çekiyor. llhan 'ın ılık kanı ağzma geliyor. S kasım cumanesı gunu A blokta bir odada havacı biryargıçsııbay, "önce başın sağ olsun" diyor. Muzaffer llhun 'ın öldürülınesini kısaca anlalıyor. Sıkıyönetim Askeri Savcısı Yargıç Binbaşı Sezai Aydınalp, aynı gün öğleden sonra Gülhane A skeri Hasıanesı 'ne geliyor. Otopsiye kaıılacak doktorlar evlerinden çağrılıyorlar. Önce kimlık saptanıyor. Dış muayene yapılıyor. Bilirkişiler yemin ediyor. Bulgular sıralanıyor. I) Özellikle uynnııları yukarıda belirtilen cesedin urka tarafından darp ızlen. 2) Baş arka kısmında derı a/tında sapıanan darp izı. 3) Aynı bölgede beyin oksipiıal lobıına tıııan darba bağlı araknoidal kanama. 4) Sol röt, beş altı ve yedinci kabıırgalarda kırıklar. S) Sağ beş, altı ve yedinci kaburgalarda kırıklar. Askeri savcılığm 22 Ocuk 1981 gunlü iddiananıesiyle Aslsııbay Şükrü Bağ hakkında "kasten adam oldürmeye azmeıtirmek"ten, erler Ahmet Şeker. Vietin Cündoğan, Ibrahim Keskin ve Kısmel Çağlar hakkında "kasten adam öldürmek"ten dava uçıldı. Er Engın Soğancı ise. "adiyen muessir fiiV'de bulunmakla saçlundı. Yargılama, Sıkıyönetim Koııuııanlığı I Sumaralı Askeri \fahkenıesi'nde 27 Marı 1981 de başladı. Samkiardan Şükrü Bağ'ı Munir Tüfekçibaşı, Kaya Alpkartal, Ahıııeı Şeker'i .\usrel Güler, Metin Gıındoğan'ı, Reşat Orhan Izgü, İbrahım Keskin 'i \fünir Tüfekçibaşı, Kısmel Çağlar'ı ise Can Özbay savıındular. Olaydan üç yıl sonra, 27 Kasım 1983 'ıe mahkeme "katil kastı olmasızın etkili eylem sonucu adam oldürmeye neden olmak " suçundan Asısubay Şiıkrıı Bağ 'ın 10 yıl 8 ay hapsine ve Türk Silahlı Kuvveıleri'nden tardına karar verdi. Ahmet Şeker, Meıin Gündoğaıı ve Meıin Keskin de 10yıl 8 aya hükum giydiler. Kısmel Çaglar'a 8 yıl ağır lıapis, Engin Doğancı 'ya ise 2 ay hapis cezası verildi. Sanık astsubay ve erler olaydan sonra hemen tıttuklanmışlardı. Astsubay Şükrü Bağ, tuıuklandıkıan bu hafla sonra serbesı bıraküdı, kararla birlikte yeniden tuıuklandı. Yargııay aşamasmda, Erdost'un avukatlan sanıklarm kasıen adam öldürmek suçundan cezalandırılmalarııu ve arabaya görevli olmadığı halde biııen ve görevii olmadığı için cezası antırılmayan Kısmel Çağlar'ın "özelkasıı"gözönıınde bulundurularak cezasının arııırılmasınt istediler. Askeri Yargıtay 5'iııci Dairesi, erlerin cezalarnu onayladı. Asısubay Şükrü Bağ'ın cezasını "suçun niteliği yönünden" bozdu \e lah/iyesine karar verdi. Askeri Yargıtay Başsavcılığı, Asısubay Şiıkrıı Bağ hakkmdaki mahkumiyeı kararınm bozulması üzerine. Daireler Knrııhı 'ııa itirazda bulundu. Daireler Kunılu Asısubay Şııkru Bağ hakkmdaki S'inci Daire'nın bozma kararmı kaldırdı. l e ilk mahkemenm Bağ için öngorduğu 10 yıl 8 ay ağır hapis ve ordudan tard hükmü kesinleşıi. Hükümlü Şükrü Bağ'ın yeni avukaıı Kaya Alp Karıal. yargılamanın yenilenmesi ısıeminde bulundu. I e Erdost kardeşlerin bmdirildiği cezuevı aruanın dışanya ses ve gürültii verip vermemesi konusıı yeni kantr kabul edilerek, yurgılaıııaııın yenilenmesine karar verildi. Kurarın infazı enelendi. Yargıtay 5 'inci Dairesi, şoför mahallinde oıuran Astsubay Şükrıı Bağ'ın araba ıçindeki seslerı ve olayları duvup, göremeyeceği sonucıma vararak, yeniden dıınışma açılmasma karar verdi. 2 Mayıs 1985'ıe Ankara Sıkıyöneıim Koııuııanlığı 1 Sumaralı Asken Mahkemesi'ııdeyargılama yeniden başladı. Bir öldürme öyküsü Özal'dan tanımlar: Siyasi suçlu: (Bir soru üzerine) Onlar siyasi hükümlü değiller. Aslmda bunlara anarşist demek gerekir. Cezaevlerinde basın mensubu hiçbir kimse yoktur. tnsan hakları: (Bir yabancı gazeteye) Insan hakları deyince, sessiz çoğunluğun insan haklarını düşünmeliyiz. Her şeyi kendi yapmak isteyen ufak bir grubun değil. Cezaevleri: (Aynı yabancı gazeteye) Bizim cezaevlerimizle Avrupa cezaevleri arasında fazla bir fark yoktur. t ş k e n e e : (Bir vesileyle) tleri zannettiğimiz demokratik ülkelerde bizden çok daha fazla disiplin vardır. O disipline siz işKence dersiniz. Mesela bazı cezaevlerinde sabah, akşam, öğle tstiklal Marşı söyletiliyormuş. Adam buna işkence diyor, Biraz fazla yapılıyorsa belki işkence olur, iki defa yapılıyorsa olmaz, Polis: (Yine aynı vesileyle) Polisin yaptığı iddia edilenler düzenii bir şey değildir. Bunlar şahıslarla ilgilidir. Asabı bozulmuştur, sinirlerine hâkim olamamıştır, hafif muamele ederken gayet ağır muamele etmiştir, cezasını çekmiştir. timi yapabileceği belirtildi. Avrupa Konseyi Huk'uk Komisyonu Baskam Danimarkalı Liberal Bjorn EJmquisl, Türkiye'nin insan hakları güvenceleri yurt dışında aranüır bir ülke olduğu gerçeğini şöyle dile getirdi: "tstense de istenmese de Türkiye'nin Konsey'deki durumu ile insan hakları arasında bir baglanlı kurulacaklır. Eğer insan haklan konusunda olumsuz bir tablo ortaya çıkarsa, bu durumunuzu güçleştirecektir." Danimarka Dışişleri Bakanı L. Olesen'in, "ABD'nin karşı tutumuna ragmen" suçlamasını yalanlarcasına Birleşik Devletler yönetimi de Türkiye'deki insan hakları sorununa eğiliyordu. ABD Dışişleri Bakanı George Schultz'un insan haklan konulanndan sorumlu yardımcısı Elliot Abrams da bir süre sonra ülkemize gelen soruşturmacı konuklar arasında >er aldı. Çeşitli lemaslarda buluııan Abramt Türkiye'deki olumlu gelişmeleri 5'le.re anlatacağını söyluvoı. "başvunılannı geri alacaklannı umduğunu" belinmekten kaçınmıyordu. Türk makamlannın cezaevlerini yabancılara açmakla "çok zekice bir yaklaşım" içinde olduklarını belirten Abrams, ABD Kongresi'nde, Türkiye'ye ilişkin düşüncelerini şu sözlerle açıklamaya başlıyordu: "Türkiye'yi düşündügümüz zaman, bu ülkenin sınırlarının Bagdat ve Aden'i kesen boylam çizgisinde yer aldıgını ve Turkiye'nin Tel Aviv'in dogusu ve batısına gelen geaiş bir alana uzandıgını genellikle unuturuz. SSCB'nin, Körfez'e inmek amacıyla İran'a girmesi durumunda Sovyet askerierinin Türk sınınnın 100 mil doğusundan geçeceğini hiçbir zaman unutmayalım." Abrams'a göre, Türkiye'de uzerinde dikkatle durulmaya değer insan haklan sorunlan vardı, ama bunlar El Salvador, Guatemala, Nikaragua, Vietnam, Suriye, İran ve Afganistan gibi Ulkelerdeki insan hakları sorunlarıyla karıştınlamazdı. İnsan haklarından sorumlu bakan yardımcısı Kongre'den, "ABD'nin Türkiye'ye dönük güvenlik gereksiniminin büyük olduğunu, ancak bunun insan haklan sorunlannın gözardı edilmesine yol açmamasım" diliyor Ölüm cezası ve insan hakları İnsan hakları öğretisi her geçen gün yeni kazanımlar elde ediyor. Ancak ölüm cezası, insan hakları temel belgelerine taraf olan çok sayıda ülkenin ceza yasalannda yerini koruyor. Ölüm cezası, kökeni tarihin derinliklerine uzanan geleneksel bir ceza. Toplumun ana yasaklarının çığnenmesi niteliğindeki ağır suçların karşılıgında veriliyor. Toplumun, suçluyu yaşamından yoksun bırakan bir misillenıc davramşı olarak, şiddete ve ibrete dayalı bir caydırtcılık amacıyla uygulanıyor. Ceza. toplumların öc alması niteliğini yitirdikçe ölüm cezasının kişisellik açısından değerlendirilmesine ve giderek insan haklanyla bağdaşırlığı konusunda derin kuşkular gündeme geldi. İzlanda 1928, r. Almanya 1949. AvıiMurya 1968. İsveç 1973, Porteki/ 1976, l.ükscmbıırg 1979, Norveç \e Danimarka 1978, Fransa 1981, Hollanda ise 1983le ce/a yasalaııııdan ölüm cezasını çıkardılar Savaş suçluları dışında İtalya 1948, Malta 1979, İspanya 1978, İs\içre J942. tngiltere ise 1969'dan beri ölüm cezasını uygulamıyorlardı. Belçika yasalannda ölüm cezası vardı, ama 1918'den bu yana uygulama olmamıştı. Aynı durumda olan Leichteinstein'de en son ölüm cezası tarihi 1975 olarak beliriyordu. Yunanistan, siyasi suçlular için olüm cezasını kaldırmıştı. Irlanda'da vatana ihanet ve bazı suçlar için öngörulüne bu ceza son olarak 1954'te uygulanmıştı. Baıı dünyasının onemli bir kesiminde son bulan ölüm cezası Kanada, Meksika, Avustralya, Yeni Zelanda ve İsrail'de de yok. ABD'de ise yüksek mahkeme 1972 yılında ölüm cezasını "zalimce ve alışılmamış cezayı yasaklayan anayasaya aykın" buldu. Ölüm cezasını neredeyse kaldıran dünyada; Türkiye 1973 yılından bu yana 500 kişi hakkında verilen ölüm cezalarını 1951 yılına dek kent meydanlannda, daha sonra cezaevi avlulannda yerine getirdi. Türk parlamentosu 1940 ile 195153, 196670, 197379 yılları arasında tam 16 yılı ölüm cezası onaylamayarak ceza yasasının ilgili maddelerini dondurdu. En fazla ölüm cezası 1939 yılında infaz edıldı. 55 kişinin ölüm cezasma çarptınldığı bu >ilı 1941'de 33, 1942 ve 1944 yıllarında 34'er kişinin infazı izledi. Türkiye'de uzunca bir süredir olmadığı söylenen siyasi suçlar nedeniyle Cumhuriyain ilanından bugüne değin 132 kişi ölüm cezasına çarptırıüyordu. Bunların arasında Adnan Menderes. Fatin Rüşlü Zoriu ve Hasan Polatkan 1961 yılında, Talat Aydemir, Fethi Gürcan 1%3'te Deniz Gezmiş. Yusuf Aslan ve Hüseyin tnan 1972 yılında çarptınldıkları öiüm cezası nedeniyle asıldılar. 1982 ve 1983 yılında biri 1880, öteki 3030 imza ile verilen iki dilekçe, ölUm cezasına karşı çıkmanın çağdaş lUm gerekçelerini içeriyordu: "Insan haklarının başında gelen yaşama bakkına aykın ve insan onuru ile bagdaşnıayan, toplum uzerinde çekindirme etkisi bulunmayan, oç alma niteliği taşıyan, adli hata halinde düzeltilmesi olanagı olmayan ceza hukukunun ıslahı amacı ile bagdaşmayan ve dünyanın bir çok ülkesinde ceza yasalanndan çıkanlan ölüm cezasının ceza yasamızdan çıkanlmasını ve bunun bir anayasa hükmü haline getirilmesini istiyoruz." Ben de istiyorum. Daha önce düşünseydiniz llhan eşyularıııı toparlarken, Muzaffer'i kollanndan çeki/>, "haydi arabaya" dediler. Cezaevi arabasına bir an önce binıneye çalışlüar. Sol yanmdaki sıraya oturdu. Dışarıda bağırmalar ve cop seslerı var. llhan giriyor arabaya, biraz şaşkın, sağ köşeye onıruyor. İki kardeş birbirlerine giiliimsiıyoılar. Muzaffer'in gordiiğü son gıılümseme bu. Ahmet Şeker (Çavuş) dalıyor içeri. Sonra da öıekiler. llhan da Muzaffer de arabamn içinde ayağa kalkıyorlar, Ahınel Seker hırslı veöfkeli. Önce ellerine, sonra heryerlerıne vurmaya başlıyorlar. Astsubay Şııkııi Bağ, ağır ağır şoför mahalline geçiyor, araba harekeı ediyor. Muzaffer yeıeri kadar dövuldüklerini düşünurken, arabamn A blok kapısından çıklığını görüyor. llhan 'ı arabamn zeminine yüZiıkovun ıızaımışlar, tekmelevip coplııyorlar. llhan elleri uzerinde guçlükle doğruhıyor. Dayak aralıksız devam ediyor. Muzuffer. cezaevi arabasının küçük penceresinden akasyu dallannı aydınlaıan sokak lanıbusının ışığına bukıyoı. Cezaeri arabası C blok, F bölumiı oniinde dıırııyoı sonru. Yere indirildıklerınde Şiikrtı Bağ karşılannda. Koğıış dıs kapısına doğru yürülülmeye başlalılıyorlar. Bir er, "dlırun"diyor. llhan, yeniden doveceklerini anlaymca aslsııbaya "küçük kızımı uyandırmaya kıyamadan buraya gelılim, bizi dövmeyin" diyor. "Ben de küçük kızımı ateşli hasla bırakıp buraya geldim" diye öfkeli bir karşılık geliyor astsubaydan. Erleıiıı hükuııı kesinleşıikıen sonra verdikleriyazılı ifadelerinde belirııikleri gibi Aslsubay Şükrü Bağ erlere "devam edin" diye yeniden eıııir veriyor. Dörl er, iki kaıdeşi yeniden dövmeye başlıyorlar. Sükrü Bağ, | | i ı i i j Cezaevlerinde insan hakları Türkiye'de ce/aevlerinden her zaman >akınmalar oldu. Arcak, yakınmalar son 5 yıldır daha yoğun olarak gündeme getiriliyor. Avrupa İnsan Haklan Komisyonu'nun çalışmalan arasında onemli bir yer tutan cezaevlerinde insan haklan konusu, komisyonun yoğun olarak cahştığı alanlardan bi BİTTİ Abdülhamifin işkenceleri Mabeyinci Fahri Bey'in anıları Büyük yalanlarla yargılama 6 Sururi Efendi, 'Padişahın odasına başka yerden gihlmez miydi?' diye sordu. 'Bir yandan kollanm tutuyorsunuz, Pehlivan Mustafa'ya kestiriyorsunuz. Şimdi de bir yandan girilmez miydi diyorsunuz.' Sururi Efendi şaşırdı. Kaldığım odaya Ragıp Beyle birisi geldi. Birisi beni görünce hemen saklandı. Ragıp Bey: 'Size bir şey soracağım doğru söyleyin' dedi. 'Şimdiye dek hep doğruyu soyledim, bundan sonraki sorunuza da doğru yanıt vereceğim.' Padişah Aziz'in Kunduracıbaşısının ve ailesinin adlannı vererek: "Vivanço'yu biliyor rausıın?' diye sordu. 'Biliyorum' dedim. 'O sizin eve, sen de onun evine gider, gelir miydiniz?' 'Evet gelir giderdik.' 'Evlerinde şölenler verirmiş, Reşat ve Yusuf adlı subaylar geliraıiş, saltanat için lakırdılar edermiş?' 'Gider gelirdik ama, saltanat için lakırdı edildiğinj duymadım. Subayları dagörmedim. Sadece kendi familyasından kimseler gelirdi.' 'Ertesi gün bu evi basmışlar, ağzına geleni soylemiş.' 'Otekilerin aslı olmadığı gibi bunun da aslı yoktur.' Saçma sapan s'orular bir süre sonra bitti. Ben odada hastalığım ile uğraşırken Besim Bey elinde bir şişe ile geldi, yanında Rasim Ağa da vardı. 'Bu, hastalığına iyi gelir, konyaktır, korkma iç, zehir değildir.' 'İçmem' dedim. Rasim Ağa: "Ayol, Efeodimizin sana selamı var, otekikr itiraf ettiler, cezaları hafifletildi, o da bir şey söylesin cezasını indirdim, giinab benden gitsin diye ferman buyurdular.' 'Ben yaptığım hizmetle öğünüriim, dogrulukla doğru ahirete gitmeye hazırım." 'Sen deli mi oldun, hastalıkla kendini mi şasırdın? Aklını başına topla!' 'Ben deli degilim, kendimi de şaşırmadım.' 'Efendimize böyle mi arzedelim?' 'Böyle arzedin.' Kalkıp gittiler. Hastalığım korkunç bir sıtmaya dönüştü. Bir nöbet gelirdi, altı yedi saat sürerdi. Hapların etkisi vardı. Bu haplardan pek az yararlanıyordum. Böyle sancılar içinde kıvranırken, bir gece, Tüfekçilerden iki kişi gelip, kollarımdan tutarak sürüklercesine Mabeyne götürdüler. Üst kata çıkardılar. Bakanlar, devlet ileri gelenlerinden kırk elli kişi, daha sayamayacağım birçokları toplanmıştı. Beni Abdüllatif Bey Yıldız Mahkemesi SavcıHüseyin Hamid Bey Yıldız Mahkemesi azalarından. Hristo Farıdi Efendi Cevder l'aşa Resmi Mahkeme 2. Baska tarih yazarı ve Adliye m. \azırı. Ali Sururi Efendi Emin Bey Yıldız Mahkemesi Baş Yıldız Mahkekanı. mesi üyesi. Ahmet Paşa Bahriye ISazın. bir meclisin önüne çıkardılar. Orta yerdeki masanın çevresinde Ragıp Bey ve sorguya katılanlar, önlerinde kalem kâğıt oturuyorlardı. Zatı Şahanenin salona açılan kapılardan birinin ardında gizlice oturduğunu, söylenenleri dinlediğini biliyordum. Mabeyn dairesinin bölümlerini bildiğim için, Zatı Şahane'nin orada oiduğunu gördüm. Sururi Efendi, 'Söyle bakalım' dedi. Söylediklerimi bir kâğıda yazdılar, bana imza ettirip gittiler. Birkaç gün sonra Ragıp Bey, yargıçlar kurulundan birkaç kişi daha yeniden geldiler. Beni suçlayan tutanaklarla, savcının iddianamesini verdiler. İmzamı alıp gittiler. Tutanaklart ve iddianameyi okudum, hepsi yalan ve yanhşla doluydu. Tüfekçilerden biri Has Ahır yanında kurulmuş çadırlardan birinegötürdü. Mahkemenin tkinci Başkanı Hiristofidi Efendi, Seni mahkeme suçladı' dedi. 'Kvet sııçlavjhilir' dedım. 'Savunma avukatın var mı?' 'Bildiğim avukat varsa da savunmamı kendim yapacağım.' 'Hayır olmaz.' Bir liste çıkardı, avukatların adını okudu, 'Bunlardan birini seç' dedi. Mehmet Ali adında birini avukat seçtiler. Haziranın onunçu çarşamba günü avukat olarak atadıklan Mehmet Ali Efendi ile Tüfekçilerden Küçük Osman Ağa odaya geldiler. Beni sürekli olarak Tüfekçiler beklerdi. Onlar bizi bırakıp gittiler. Mehmet Ali Efendiye iddianamenin hepsinin yalan olduğunu soyledim. Olayın ne yolda geçtiğini ayrıntıları ile anlattım. Benim için mahkemede gerçekleri ortaya koymamda merhum efendimiân hanedanının yeterli olduğunu soyledim. Birkaç harem ağası ile bizim suçlartmamızın yetersiz olacağını bildirdim Mehmet Ali'ye, 'Sizin Allah için doğnıluktan ayrılmamanızı dilerim." dedim. ' 'Mahkeme cumartesi günü açılacak," dedi. 'Vermiş olduğunuz sorgulardan bazı şeyler çıkaracağım. sorular soracağım. Edineceğim bilgiler olacak. Yarın ya da öbur gün geleceğim, bir daha göriişeceğiz. Mahkemeye iki bin kişiden çok çağrılı vardır. Haikın öniinde avukatlarla yolsuz bir davranışta bulunmamak gerekir. Mahkemede bir kusur görürsek ağzımı açıp bar bar bağınnz.' Duruşma cumartesi günü yapılmadı. DınuşınaiHiı pazartesi gününe ertelendiğini Ragıp ve Besim Beyİer bildirip gittiler. Ertesi gUn bahçevanlardan Arnavut Ramazan adında biri beni traşa geldi. Ben tam üç aydır traş olmadığımdan saçlarım, sakallarun, tırnaklanm uzamıştı. Hummadan ve sıtmadan kırılıyordum. Çok zayıflarmştrm, rengim sapsarı idi. Beni bu durumda yakınlanmdan biri görse, 'Bu yaban adamı da kimdir?' diye sorardı. Tüfekçilere, 'Üç aydır traş olmak şöyle dursun, tırnaklarımı bile kestirmediler. Şimdi ise beni dumşmada süslü gostermek için traş mı ettirmek istiyorlar? Hayır traş 1 olmam. 'Padişahın buyruğu vardır,' dediler. 'Biitiin a.kadaşlannız traş oldular. Eğer sen traş olmaz isen zorla ettirir.' 'Öyle ya bize her ne isterlerse yapabilirler.' Bir o gün bahçevana traş oldum, bir de iki ay sonra Taif Kışlası'nda bir er traş etti. Sıtma nöbetleri geldiğinde doktor istedim. Tüfekçiler doktor bulmaya çalışmışlarsa da Zatı Şahane izin vermediğinden doktorlar gelememiştir. Malta Köşkü'nde Selim Ağa, durumumu bildiğinden acıyarak bir kutu kinin getirdi. Bu haplardan ötürü duruşmada ayakta durabildim. BİTTİ