22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/8 25 OCAK 1984 Misır'da Türklere ait emlukhmn değeri müyarlarca dolar tutuyordu M rak Devlet Başkanı'nın Mısır ziyaretinden sonra yayınlanan ortak bildiride Kıbrıs hakkında bir paragrafa yer verildi. Bu paragrafta Kıbrıs'ın iki cemaatin eşit haklanna dayalı bir egemen devlet oîması gerektiği belirtiliyordu. Bu da Makarios'un dost ve müttefıki olan Nasır'ın politik tutumundaki ilk değişikliği gösteriyordu. Makarios'un Karan. Birleşmiş Milletler'in Genel Kurulu"ndan da geçmişti. Mısırhlar, olatıı tamir luzumunu hissettiler. 1966 başlarında, Irak Devlet Başkanı Abdusselam Arif, Kahire'ye resmi bir ziyaret için geldi. Nasınn Arif şerefine Kahire'nin merkezindeki Abidin Sarayı'nda verdiğı buyuk yemekten önce, buyukelçiler ve eşleri, her iki devlet başkanının ellerini sıkarak kendilerini selamladılar. Nasır ve eşi, bizlerin, guler yuzle hatırlanmızı sordular. Irak heyeti yanıma geldi \e Arif' ten istediğimiz bir hususun olup olmadığını sordu. Birleşmiş Milletler'deki Kıbrıs kararının önlenememiş olmasından duyduğumuz hayal sukutunu belirttim. Ziyaretin sonunda yayınlanan IrakBAC ortak bildirisinde, Kıbrıs hakkında bir paragrafa yer verildi ve bu fıkrada, Kıbrıs'ın, iki cemaatin eşit haklarına dayalı bir egemen devlet olması gerektiği belirtildi. Bu jest, o tarihlere kadar Makarios'un şahsi dost ve hatta bir bakıma müttefiki olan Nasır'ın politik tutumunda ilk değişikliği göstermekteydi. 1966 yılının 12 mart gunu, Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Büyükelçi Haluk Bayulken'in Kahire'ye geleceğini öğrendim. daha bu>uk bir anlayış bekleyebileceğimizi umil ediyorum. Nitekim, son BACIrak ortak bildirisinde Kıbrıs'a dair fıkrayı, >eni anlayışın müsbel bir ifadesi olarak telakki ettik ve bu konudaki ga>re(inizi laklirle kaydettik" cumlesıni sarfetti. Bu son cumle üzerine, Mahmut Fevzi, mutebessum, BayiıSken'ın sozünu kesti, ferahlamış bir hali \ardı: "Bu jestimizi müsbet olarak kaydelmiş olmanızı ifade etraenizden buyuk memnuni>et du>dum. Kıbrıs davasında size muzahir şekilde aleni ifadelerde bulunmakta karşılaştığımız muşkulatı takdir edersiniz. Fakat. mesele ifadelerde değil fiiliyattadır. Size pratikle >ardımcı olmaya gayret edeceğiz ve hatta bundan boyle tutumumuzu ve goruşiırnüzü ifade hususunda daha da ileri gidebileceğiz". dedı. NASIR VE SEDAFLA 7 YIL Büyükelçi SEMİH GÜNVER ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Kanadalı Ellen'i oynattık... Birincı Dünya Savaşı'ndan sonra, Enver Pasa'nın babası da Malta'ya gönderilenler arasındaydı. Enver Pasa'nın babası bir gün: Ben, der, yaşamımda harama uçkur çözmedim! Muzıp Süleyman Nazif, dayanamaz söze karışır: Keşke. helale de çözmeseydin. Nadır Nadi, bir Ankara'ya geldiğinde onu, Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin o zarnanki Başkanı Yılmaz Ateş'le tanıştırmıştım. Nadir Nadi: Gerçek gazeteciler sizde, dedi. Ama neden slz sesinbü duyuramıyorsunuz da, başkaları duyuruyor... Nadir Nadi, benim deyimimle "naylon" gazetecilerin toplandığı dernekleri kastediyor, gerçek gazetecilerin derneklerinin ise, susmalarını eleştiriyordu. Yılmaz Ateş ne karşılık vermişti, unutmustum. Herhalde: Çalışıyoruz efendim... fılan demişti. Ama gerçek şuydu: Ekonomide nasıl kötü para, iyi parayı koyarsa, basında da, derneklerde de kötü gazeteci iyi gazeteciyi kovuyordu. Alan naylon gazetecilere, kötülere kalıyordu... 1970'li yılların sonunda öldürülen Bedrettin Cömert'in katillerinin, o ilk cinayet günü nerede saklandıklarına ilişkin ipuçları yakalamak üzereydim. Bedrettin Cömert'in katilleri ilk günü, aranması usa gelmeyen bir yerin bahçesinde saklanmışlar, duyduğuma göre. iki kişiymişler. Kendi aralarında şöyle konuşuyorlarmış: Vurduğumuz oğlan da yiğit biriymiş ha! Konuşmayı dinleyen yerinde duramamış, çalıştığı yerde de. O zamanki Ankara Valisi Tekin Alp'la konuşmuştuk konuyu, o: Katiller bir yakalansın. nerede saklandıklannı en iyi onlardan öğreneceğiz... diyordu. Bedrettin Cömert'in katilleri Almanya'da yakalandı, yargılanacaklar. Türkiye onları, yargılamak ve cezalandırmak için istedi. Almanya, "Turkiye'de ölüm cezası var, bizde yok. Sanıklan sonunda asmazsanız göndeririz, ama bu koşulla" dedi. Biz, önce bunu benımser gözükmüşken, ardından anlayamadığım bir nedenle "hayır" dedik. Almanlar da Bedrettin Cömert'in katillerini salıverdi. Katiller şimdi orada ellerini, kollarını sallayarak geziyorlar. Adalet yerine gelmiş değil. Suç yeri, Türkiye'ydi, ama madem ki, bir anlaşmazlık var; orta yol bulunabilir, en azından sanıkların orada yargılanmaları sağlanabilirdi. O zaman o katillerin nerede saklandıklannı ögrenebilecektim... Pazartesi öğleden sonra. "Galeri Z"de Mehmet Boztaş'ın, "Mige"de Şahin Kaygun'un resim, fotoğraf sergilerini gördüm. Açılışlarına gidememiştim. Rıza Ezer'in Alman Kültür Merkezi'ndeki "Hüseyin Ezer"\n İnönü fotoğrafları sergisi saat 18.00'de kapanıyormuş, kaçırdım. Başka gün görürüm... dedim. Küçük Artizan'da Kuzgun Acar'ın sergisini görmüştüm. Nasıl da severdim Kuzgun Acar'ı. Yooo, öyle birlikte oturup yiyip içmişliğimiz bile yok, ölümünden önce tanışmıştık. Büroya gelmişti, yanıma yaklaştı: Benim adım, dedi, Kuzgun Acar. Ben siziseverekokuyorum. Burada kimse kimseyi tanıştırmıyor, ben kendimi tanıtmak istedim... Tanıyordum. Sevindiğimi söyledim. Geçenlerde, Erhan Karaesmen'in, Cumhuriyet'te Kuzgun Acar sergisiyle ikjili küçük bir yazısı vardı, severek okudum... Akşamüstü büroda konuşuluyordu; Ankara'da basını yozlaştırmaktan başka bir iş yapmayan bir derneğin, eski yeni bakanları bir araya getiren kokteyli varmış. Nasıl içerledim, dişlerim ağzıma dökülecekti. Her dönemde, böyle şeyleri yapanlar gözde oluyorlar. Çağrılı değikjim; yıllar var gitmiyorum öyle yerlere. Odalar Birliği salonunda "Türkiye'nin tanıtımı icin grafik öneriler sergisi" vardı, ona gittim. Sergi, Türk Tanıtma Vakfı (TÜTAV) ile "Grafikerler Meslek Kuruluşu"nca ortaklaşa düzenlenmişti. Sergi daha önce İstanbul'da açılmış, pek ilgi görmemiş Ankara'da da ikiüç gün daha açık kalacak. Ankara'daki okurlara öneririm, gidip görsünler. Açılışta, bu sergi için Ankara'ya gelen Grafikerler Meslek Kuruluşu Yönetim Kurulu Başkanı Mengü Ertel, bir konuşma yaptı. Konuşrnasının girişinde şöyle dedi: ...Evet, bu sergi eksik, hatta çıkış noktasında yanlış bir sergidir. Biraz önce de değindiğimiz gibi her çalışmanın bilinçle araştırılmış, geliştirilmiş, amacı doğru saptanmış ve iyiprogramlanmış bir altyapısı olması gerekir. Bu serginin özeieştirisln'ı yaparken nasıl ele alması gerektiğini de açıklamak isterim: Ülkemiz böyle bir tanıtım konusunda çok çeşitli dallarda büyük bilgi birikimine sahiptir. Her konuda yetişmiş uzmanlar, kurumlar, ekip ve donatım vardır Bütün sorun bunlann bütünleştirilmesidir.... Anadolu 29 önemli uygariığın beşiğidir ve bu uygarlıkların çok önemli kalıntılarına yurdun her köşesinde rastlanılmaktadır. Afiş ustası Mengü Ertel'le, daha sonra, Güran Erbek'in, Dr. Mediha Eldem Sokak 55/6'daki çalışma yerine gittik. Kalabalık bir gruptuk. Güran Erbek, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda Yurtiçi Gösteriler Şube Müdürü'ymüş. Avukatmış, avukatlık yapmamış. Tanıtma işlerine vermiş kendini. Bürosu da, çeşitli Afşar kilimleriyle, Anadolu'dan derienmiş at kolanianyla, feslerle, yemenilerle dolu. Türkeli'nin çeşitli çağlarım bir araya getirmiş bir sergi diyelim buna. Bedri Rahmi görse, bayıiır kahrdı!. Kanadalıymış, bir kız orada boncuk üzerine çalışıyordu. Boncuk boyaları... Kanada'da boncuk yokmuş! Öbür odada, bir grup saz çalıp, türkü söylüyordu. Daha doğrusu mimar Naci llhan saz çalryor, Yaşar Seyman, İbrahim Demirel türküler söylüyorlardı. Mengü Ertel, konuşanları susturmaya çalışıyor, yer yer azarlıyordu da. Rakılar, votkalar içilivordu. İngiliz Türkolog genç Robert Allison portakal soyuyordu. Kimler mi vardı? Mengü Ertel, Metin Inceoğlu (Inceoğlu, BasınYayın Yüksek Okulu'nda yardımcı Doçent.) "Tanıtma Yöntemleri" adlı doktora tezi var). Mine Gökbuget, İbrahim Demirel, Evin Soley, Ferihan Özgören, Robert Allison, Ellen Lazare (Kanadalı kız, boncukçu), Güran Erbek, Asuman llhan, Naci llhan, Yaşar Seyman... Saz çalınırken baktım, Kanadalı kız Ellen yerinde oynuyor. Göğüslerini oynatıyor. Kalabalık: Haydi Ellen, ortaya... diye bağrıştı. Ellen çoktan gönüllü. Kanadalı kızı oynattık, İngiliz Robert'i de. Anadolulular görse Ellen'i: Gavurun kızı nasıl da oynuyor! derlerdi. Metin İnceoğlu'yla konuşuyoruz: Asıl tanıtma yöntemleri bu işte! diyoruz. Insanlann insanları tanıyıp. sevmesi. Düşünüyorum, bir de insanın insana, nerede olursa olsun eziyet etmemesi; yönetimlerin baskı yapmaması. gerçek tanıtmanın yollarını getiriyorum kafamda... I f J l ısır makamları ile Türk emlakı konusunda birprensip anlaşmasına vardık. Türklerin verdiği talep listesi çok yüksek bir rakama ulaşmıştı. O yıllarda Mısır o kadar sıkıntıdaydı ki, Nasıryüz milyon dolarlık bir krediyisağlayabilmek için Huruçov'un peşinde koşuyordu. Biz ise milyarlarca dolarlık bir talep listesi hazırlıyorduk. siri ile, adeta itilerek, Suriye'ye gonderilmiş ve din adamı olarak yetişmeleri için Arap ülkelenndeki burslardan yararlanmalan istenilmiş, Suriye'de tutunamayan gençlerden birçoğu Mısır'a gelmişler, El Azhar Üniversitesi'nden sağladıkları ayda on Mısır Lirası bursla İlahiyat Fakultesi'ne, birçoğu da lise seviyesindeki ilahiyat okuluna kayıtlarını yaptırmışlar. Arapça öğrenmişler, dersleri takip etmişler, Fakulte de Turk öğrencilerı "Arap Sosyalizmi" dersinden muaf tutmuşlar. Çocuklar, Turkiye'de okumak olanağı bulamadıklan için Arap ülkelerine adeta sürgune yollandıkları düşuncesindeydiler. Memleketin ve ailelerinin hasreti kendilerini demutsuzluklara sürüklemiş. nn Birçoğu askerlik çağına geldikleri halde tahsilleri bitmediğinden yurda dönememişler ve Bakanlar Kurulu karan ile vatandaşlıktan çıkanlmışlar. Tahsillerini bitirip vatana dönmek ve diplomalarının eşitliğini tasdik ettirmek istiyorlardı. Aralarında, tufeyli gibi El Azhar'ın müsamaha ve himayesine sığınmış birkaç kişi dışında büyiik çoğunluğunun bana doğru söylediğine. yaptığım ve yaptırdığım incelemeler sonunda kanaat getirdim. Milli Eğitim Bakanlığımız'dan Kahire'ye bir iki kişilik bir heyet yollayıp, El Azhar'ın ders programlarının inceletilmesini ve çocukların durumlarının tespitinı istedim. Sonuç alamadım. Genel Sekreter huzursuzdu Fevzi ile yaptığı goruşme, olumlu bir gelişmeydi. Bayiilken daha ilk gunü elde ettiği bu sonuçtan memnun olmalıydı. Ancak, Genel Sekreter, Mısır temasları sırasında bir hayli huzursuzdu. İstanbul'dan ayrılırken, bir gazetenın, hakkında yersız \e haksız eleştirilerdebulunduğunu ve bakanlık makamının gerçeği açıklamamış olduğunu gormuş ve sinirlenmiştı. Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı Cemal Gıirsel ağır hastaydı. Ankara'da her türlu davet yasaklanmıştı. Bayüiken, Kahire'de de şerefıne davetler tertiplenmesini istemiyor, Cumhurbaşkanı'nın sağlık durumu konusunda ciddi endişeler hissedivordu. Bayiilken temaslanna başlıyor 15 mart günu Bayiilken, yanında Dışişlen Genel Müdurlerinden Nejat Ertüzun ve özel kalem mudüru Mısır'daki resmi temaslanna başladı. İlk gorüşmesini ertesı gün, Başbakan Yardımcısı Dr. Mahmnt Fevzi ile yaptı. Bayulken, Turkiye'nin dış politikasını yeniden anlattı ve Mısır ile ilişküerimizin geliştirilmesine ve samimi bir diyalog kunılmasına Ankara'nın verdiği önem üzerinde durdu. Aynı gün, Kahire'ye daha önce gelmiş bulunan ticaret heyetimiz, Ylısır'la yeni bir ticaret anlaşmasını imzalayacaktı. Diğer taraftan, BAC'den bir kültur heyetinin de mayıs ayında Ankara'ya gitmesi ve bir kültür anlaşması akti programa alınmıştı. Boylece, birkaç ay içinde, Mısır'la Turkiye arasında yeni bir işbirliği devresı, yavaş yavaş, gerçekleşmeye başlamaktaydı. Fevzi, basında, belki de kasıtlı olarak, Turkiye'nin îsrail ile ticari mubadelelerıni arttırraak kararında olduğu, bunu Mısır'ın arzu etmediği \e Suudi Arabistan'ın ortaya attığı İslam Paktı'na muzahir bulunduğu yolundaki haberlerin, Kahire'de tereddüt ve endişeler uyandırdığını söyledı. Bayiilken bu haberlerin gerçeği aksettirmediklerini belirtti. Dışişleri Genel Sekreterimız, bir ara: "Kıbns hakkında sizden ileride yardımların samimi olmasını. fırsattan istifade edilerek. bu yardımların islismar edilmemesini istiyoruz. Bu şekilde hareket edenler olursa, ister Batı devletleri, ister Doğu devlelleri, o devlete karşı tutumumuzu degiştir ABİDİN SARAYI Nasır. önemli konuklarını Kahire'nin merkezindeki Abidin Sarayı'ada ağiriar, yine onemli kararlar bu saraydan çıkardı. Nasır, Irak Devlet Başkanı Arif'in şerefine Abidin Sarayı'nda verdigi yemege bizi de davet etmişti. buyuk devletleri , hem Sovyel den bir gün önce Nasır tarafın geler ya yoktu ya noksandı. O dan, Kahire'de Heliopolis'teki yıllarda, Mısır o kadar sıkıntıler Birliği'nden leklif edilen >armütevazi evinde kabul olundu. daydı ki, Nasır yüz milyon dadımları mtmnuniyetle karşılaNasır, yine dost ve iyi niyetli gö larlık bir krediyi sağlayabilmek dık. Sovyetler Birliği'nden mali rundü. İki ulke arasındaki geç için Huruçov'un peşinde koşuve teknik yardını gordugumüz mişin kısa bir ozetini yaptı ve ile yordu. Biz ise, müyarlarca dosıralarda, bizi, komunisllikle ve risi için dostluk elini bir kere da larlık genel bir talep listesiyle Mısosyalistlikle itham ettiler. Halha Ankara'ya uzattığını belirtti. sırhlann karşılarına çıkmağa habuki, biz ne komünistiz, ne de Bayulken de fırsattan yararlana zırlanıyorduk. O zaman başlagenel anlamda sosyalistiz. Biz, rak. kendisine has uslubu ile bü yan muzakereler bugun hâlâ deBirleşik Arap Cumhuriyeti'nin vam etmektedir. Oğrendiğime tun belagatını meydana koydu. menfaatleri ve ulkemizin kalkıngore, daha makul bir çerçeve ması. ilerlemesi için çalışıyoruz. içinde, yavas yavaş düzluğe çıkılMısır'daki Türk emlakı maktaymış. Bu yolda yururken. bize yapılan 1966 yılında, Mısır makamlan ile Türk emlakı işinde bir prensip anlaşmasına vardık. Konuyu muzakereler yolu ile kısmen olsun halle çalışacaktık. Asırlarca, Nil Vadisi ve delta bölgesinde El Azhar'daki öğrenciler Üzerine eğildiğim diğer konu, El Azhar Üniversiteşi'ndeki öğrencilerimiz oldu. Üniversiteye gittim. Rektör ve dekanlarla gö olan A bu Şadi Mısır'ın iç sorunlarından ve Sovyetlerleiktisailişkilerinden şu şekilde bahsediyordu: "Ulkemizin Kültür ve turizm işbirliği 1966 yılı.TurkiyeMısır ilişkilerinin üzerinde şüphe ve anlaşmazlık bulutlarınm görülmediği bir kultur ve turizm işbirliği dönemi oldu. Mayıs ayında piyanist Ayşegül Sarıca Kahire'ye geldi. Kahire Operası salonunda Bach, Brahms, Shubert, Kodaly, Ravel ve Ulvi Cemal'i yorumladı. Kahire müzik anlayışı bakımından Cezayir'den çok farklı idi. Kahire'de devamlı bir senfonik orkestra vardı. Her hafta bir veya iki konser veriliyor. dışandan tanınmış sanatçılar bu konserlere katılıyorlardı. Ayşe iyi kritikler aldı, şerefine büyükelçilikte tertıplediğimiz resepsiyona, Mısır'ın sanat ve kultur adamları iştirak ettiler. Dr. Mahmut Fevzi o yaz Başbakan oldu Haziran ayında, buyukelçilikte şerefine verdiğimiz yemeğe eşi ile birlikte geldi. Dr. Fevzi, Kahire'de en güvendiğim devlet adamı ve zor konularda bana daima yardımcı olan bir ağabey idi. Eskiden senede bir iki defa Kahire'ye gelen Makarios ve Kiprianu, gorünmez oldular. Ne komünist, ne de sosyalistiz Bayulken'in, Dışişlen Bakan Yardımcısı ve Doğu Avrupa Işleri Sorumlusu Ahmed Ferit'in Abu Şadi ile yaptığı görüşme daha da ilginçti. Abu Şadi, Mısır'ın iç sorunlarından ve Sovyetlerle olan ilişkilerinden şu şekilde bahsetti: "Llkemiz. Cumhuriyetin, ilanından sonra, kendi iç sorunlannı halle ve ozellikle sosyal alanlarda kalkınma çarelerini arama yoluna koyulmuş ve bunun sağlanması için de, kendisine samimi olarak yardım etmek isteyen ulkelerin yardımlannı kabul etmiştir. Ülkemiz fakirdir. Buna karşı mevcut servetimiz, dengesiz şekilde dağılmış ve asıl Mısır halkı bu servetten faydalanamaz hale getirilmiştir. Milli serveti daha adil şekilde dagıtmak için gerekli reformlara giriştik. Diğer taraftan, ulkemizin iktisadi gucunu artlırmak, kaynaklanndan tam istifadeyi temin için, tedbirler aldık ve programlar yapıp bunlan uygulamaya koyduk. Bu gaye ile.hem Batının di gücünü artırmak için tedbirler aldık, programlar yapıp bunu uygulamaya koyduk. Bu gaye ile hem Batı'nın büyük devletlerinden, hem de Sovyetler Birliği'nden teklif edilen yardımları memnuniyetle karşıladık. Sovyetler Birliğinden malî ve teknik yardım gördüğümüz sıralarda bizi komünistlikle ve sosyalistlikle itham ettiler" memize kimse engel olamaz. Nitekim, Huruçov, bizim iyi niyetlerimizi ve müşküllerimizi istismar ederek, burada yerleşraeye kalkıştı. Buna derhal mani olacak tedbirleri aldık ve Sovyetler Birligi ile mevcut dostluğumuzun derecesine bakmayarak, memleketimize gelmiş olan Rus teknisy enlerini geri göndermekte tereddüt etmedik." Abu Şadi'nin bu ifadelerini. Bayulken'in daha sonra ziyaret ettiği Afrika ve Arap ulkeleri ile gorevli diğer Bakan Yardımcısı Hasan El Zeyyad'da aynen tekrarladı. Mısır'da dışişleri ileri gelenleri Nasır'ın bilgisi ve talimatı dışında siyası mütalaa açıklayamazlar. Bayulken, Turkiye'ye donmeyaşamış olan ecdadımız yerleştikleri topıaklan sonradan vakıf haline getirmişler ve boylece bunlan ilerisi için garanti altına almayı düşünmüşlerdir. Ankara'da bakanlıkça yapılan anket neticesinde, öyle bir talep listesıne ve o kadar yüksek bir rakama varılmıştı ki, Mısırlıların böyle bir talebi karşılamalanna imkân yoktu. Örneğin, Nasır'a yakınlığı bulunan rahmetli Naili Moran ailesi İskenderiye şehrinin birkaç mahallesi hariç, butun delta üzerinde hak iddia ediyordu. Kahire'deki İstasyon Meydanı, Abidin Sarayı'nın arsası, Hayvanat Bahçesı'nin kendilerine ait olduğunu ileri sürenler vardı. Buna karşılık, vakıf senetlerı, tapular, diğer geçerli belrüştüm. Ders programiarını inceledim. Bızim öğrencileri sefarete çağınp dertlerini dinledim. Nasır, bin yıllık tarihi olan El Azhar Üniversitesi'nı, aşırı sağa ve aşırı sola karşı kapatarak kız ve erkek oğrencilerin devam ettikleri modern bir kampus şekline sokmuş. El Azhar Camii denilince, Turkiye'de. hemen herkes, bir caminin içinde veya avlusunda, ayağında mestler üzerinde cübbe, bacaklarında şalvar, elinde tespıh, sakal ve bıyıklı, başında beyaz takke bir gerici grubu gözönune getirir. Gerçek hiç de böyle değildi. Yüzü aşan Türk öğrencinin çoğu, Türkiye'nin çeşitli bölgelerindeki köylerde yaşayan fakir ve cahil ana babalarının te YAREN: Mısır'ın akıl hocası Heykel... Doğramacı öğrenci affı içîn yasa çıkarılırsa buna uyarız ANKARA (Cumhuriyel Bürosu) Yüksek Oğretim Kurulu Başkanı İhsan Doğramacı, başansızhk nedeniyle çeşitli fakulte ve yüksek okullardan atılan oğrencilerin affı konusunda bir yasa çıkanldığı takdirde buna uyulacağını söyledi. YÖK Başkanı Doğramacı, öğretim kurumlanndan çıkarılan oğrencilerin durumunun yasa ile düzeltilebileceğim ifade ederek, Cumhuriyet'in konuya ilişkin sorusunu şoyle yanıtladı: "Şimdiye kadar yüksek oğretim kurulu olarak denetim yokluğundan şikâyet ediyorduk. Artık bizi denetleyecek bir yasama organı vardır. Fakulte ve yüksek okullardan çıkarılan öğrenciler konusunda yasama organı bir yas* çıkarırsa, Yüksek Öğretim Kurulu'nun bu yasaya uyması zorunludur." Anavatan Partisi tarafından hazırlanan, universitelerden başarısızlıkları nedeniyle atılan oğrencilerin affedilmesine ilişkin önerinin önumuzdeki hafta içinde TBMM'ye sunulması bekleniyor. • Nüfus Cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. OKTA Y UYCUN Ozel dersanelerin kapatılmaması için yasa tasarısı hazırlanıyor ANKARA. (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Gençlik ve Spor BakanlığVnın ozel dersanelerin kapatılmasından sonra doğabilecek sorunları araştırdığı öğrenildi. ANAP Genel Başkan Yardımcısı Halil Şıvgın, ozel dersanelerin kapatılmaması için bir vasa tasarısı hazırladıklarını belirterek, "Özel dersanelerin kapatılmasına karşıyım" dedi. Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı Vehbi Dinçerler, özel dersanelerin 1 ağustos 1984'de kapatılmasını ongören Ozel Oğretim Kurumlan Kanunu'nun uvgulama sorunlarını bizzat incelemeye başladı. Dinçerler, ozel dersanelerin kapatılmasının ortaya çıkaracağı boşluğun doldurulması ve ozel dersaneierın islevlerı ile Bakanlığa bağlı okullarda verilen hazırlık kurslarınm durumlarını inceliyor. Bakan Dinçerler'in bu konudaki çeşitli seçenekieri araştırdığı ve özellikle Bakanlığa bağlı okullarda verilen kursların yeterlilikleri üzerine durduğu belirlendi. Bakanhğın araştırmalarına gore, dersanelerin kapatılmasından sonra ortaya çıkacak boşluğun doldurulması için Bakanlıkça duzenlenen kurslar yeterli sayı ve düzeyde değil. Bu nedenle kursların sayılarının ve düzeylerinin arttırılmasının olanakları araştınlıyor. Bakanlıkta özel dersanelerin kapatılma süresinin iki yıl erteienmesı yolunda bir çalışma yapıldığı belirtildi. Ote yandan Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Halil Şıvgın, özel dersanelerin kapatılmasının önlenmesi için bir yasa tasansı hazırladıklarını kaydederek, şunları soyledi: "Özel dersanelerin kapatılmasına karşıyım. Bu nedenle de bir yasa tasansı hazırlıyoruz. Bakanlık milli eğitim imkânını sağlayabilmekledir. Ama iıniversitelere hazırlama çalışmalarını yeterince yaparaamaktadır. İ niversitelere hazırianmak için özel gayret göstermek gerekiyor. Bu nedenle öğrenciler özel dersler alarak ya da ozel dersanelere giderek imtihanlara hazırlanıyorlar. Ancak ozel ders ucretleri pahalı olduğundan imkânları daha iyi olanlar ozel ders alabiliyor. Özel dersanelerin kapatılması halinde varlıklı aile çocuklarının ozel ders alabilme imkânı önlenmiyor. Aksine kapalılınca orta direğe mensup ailelerin çocukları imtihanlara hazırianma imkânından da yoksun kılınıyor. Özel dersanelerin kapatılması orta direğe mensup aile çocuklarının magduriyetine neden olacak." Şıvgm. bu konudaki yasa onerısınin onümüzdeki hafta içeresinde ANAP Meclis grubunda gorüşulebileceğini de sözlerine ekledi. Halil Şıvgın, üniversitelerle ilişkisi kesilen öğrenciler için af yasa teklifi hazırlıklarını da sürdurdüklerini soyledi. Af konusundaki çalışmalanna ilişkin haberler üzerine birçok öğrencinin kendilerine başvurduğunu belirten Şıvgın, mağdur olan öğrenci sayısını henuz saptayamadıkarını kaydetti. Oğrencilerin asıl yakınmalarının sınıf geçme sistemi ve vize sınavlarında belli bir ortalama ?>ağlama zorunluluğundan doğduğunu söyleyen Şıvgın, önumuzdeki hafta içerisinde konuya YÖK Başkanı Prof. İhsan Doğramacı ile de görüşeceklerini açıkladı. n r ı v n r ^ ^ kim? Neyi, nereyi işaret ediyor?.. I V W I Kimliği beiirsiz kişiUrce öldürülmüş bir kişinin cesedi mi buradaki?.. İlk bakışta öyle sanılabilir belki, ama değil.. Gerçi işaret edilen yerdeki bir ' 'ceset", ama insan değil bir "oto' cesedi bu. Evet bir otomobil. Hasan Sayan, Amavutköy, Adalı Fettah sokağındaki evinden sabah çıkıp da az öteye bıraktığı aracım bulamaytnca, neyapsın?.. Düsündü önce. Acabayanlış biryeremı bıraktım diye, ama ııh.'. Sarhoş da değildi ki.. Olaki çalınmıştır dedi bu kez. Ama o ne?.. Kafasım kaldırdığında, yambaşındaki duvarın yerlerde gezindiğinigördü, taş toprak içinde. Acaba?.. sorusu takıldı kafasına. Taşları kaldırdı, toprakları kazdı.. Evet.. Arabası oradaydı isie. Ama bir enkaz, ama bir ceset halinde.. (Fotoğraf: ERDOĞAN KÖSEOĞLU) U u a< am Atatürk Üniversitesi'nde 220 öğrencinin kaydı silindi ERZURLM, (a.a.) Atatürk Üniversitesi'nde 19831984 öğretim yılında başarılı olmayan 220 öğrencinin kaydı silindi. Atatürk Üniversitesi Fakulte Sekreterlikleri'nden alınan bilgilere gore, Işletme, Diş Hekimliği, FenEdebiyat, Ziraat ve Tıp Fakülteleri'nde başarılı olmayan 220 öğrencinin YÖK yonetmenliği uyannca okulla ilişkisi kesildi. ANKARA YENİMAHALLE 2. İCRA MEMURLUCUNDAN MENKUL MAL SATIŞ İLANI DOSYA NO: 1983'1573 . Bir borçtan dolayı hacizli ve aşağıda cıns, mıktar ve kıymetlen yaalı mallar saıışa çıkanimışnr. Birinci arttırma 20/2/1984 gunu saat: 10.00'da Demetevler, 6. Cad. r No: 8'de yapılacak ve o gunu kıymetlerınin o 75 i«tekli bulunmadığı takdirde 21/2/1984 gunu aynı ver ve saatte 2. arttırma yapılarak en çok fiyat verene satılacağı Belediye tellaliye ve daraga resminin ahcıya ait olduğu ılan olunur. 18/1'1984 Lira Krş. Adedi Cinsi 100.000. l Markasız vatar daıre 100.000 Teknikeller marka şerit makinası 150.000 60'lık komple 125.000 Netmak marka freze 150.000. Site marka kalınlık makinası 200.000.Sehpah zımpara makinası. Basm 10590
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear