23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20 OCAK 1984 KÜLTÜR YAŞAM CUMHURİYET/5 SEVEMA ATİLLA DORSAY Duyduk Gördük Çocuklardan uzak tutulmalı Büyük Düello (The Challenge) / / Yönetmen: John Frankenheimer / Oyuncular: Scott Glenn, Toshiro Mifune, Donna Kei Benz / Amerikan Japon ortak yapımı (Dünya, Gazi, vs.) Günümüzün "sanayi devi" Japonya'da eski âdetler, gelenekler, inançlar öyle pek kolay değişmiyor anlaşılan... Atalarından kalma eski bir kılıcın peşindeki iki Japon'dan biri eski bir manastırda gerçek bir 'Samuray' olmanın eğitimini veren Sensei, diğeri ise dev bir sanayinin başında bulunan kardeşi Hideo. Filmin sonunda iki kardeş, modern bir binanın dekorunda cağdışı bir düelloya girişmekten yine.de kaçınamıyorlar. Bu 'biiyiik diiello', Sensei'nin yanında şövalyelik ve savaşçılık kurallannı oğrenmiş olan genç bir Amerikalının işe karışmasıyla sonuçlanacaktır. " S h o g u n " dızısınin yarattığı 'Japon Mgisi'r.e dayalı bir film daha... özlediğimiz, bir dönemin başanlı yonetıneni John Frankenheimer, uzunca bir aynlıktan sonra perdeye donüyor. Ama "Büyük Düello" bu dönuşu doğrulayacak önemde bir film değil. Frankenheimer, gerçi eli yuzü düzgün, bazı bolümlerde (sondaki düelloda olduğu gibi) çok tempolu, usta işi bir anlatımı tutturmuş. Ama filmin Japon egzotizmi ve aşırı şiddet gibi çok kullanılmış iki oğeye sığınması pek savunulur bir yan taşımıyor. Uçan veya karpuz gibi ikiye ayrılan kafalar, bol bol akan kan, böcek yutan insan. vb. sahneler, sinema sanatına katkıda bulunmadığı gibi, filmi ozellikle kuçük seyirciler için zararlı bir konuma getiriyor. Talihli bahçıvanın yükselişi Merhaba Dünya (Being There) / Yönetmen: uzerinde de nasıl derin bir etki Hal Ashby / Oyuncular: Peter Sellers, Shirley Mc sağladığını göstermektedir. Laine, Jack IVarden, Melvyn Douglas, Richard Film, diğer yandan, 'poiitika kazam'na duşen kişilere AmeriDysart, Richard Basehart, Sam Weisman / Lorimar (ve bir ölçüde her toplumka'da yapımı (Emek). da) uygulanan yöntemleri de usKendini bildi bileli yanında çalıştığı yaşlı 'efendi'nin ölumü üzerine mirasçıların avukatları tarafından evden kovulan Chance Gardener, tasmı tarağını toplayıp 'merhaba dünya' der ve hayata adımını atar. Ömrü bahçeyle TV izlemek arasında bölünmüş, dışarı hiç adım atmamış, okumayazma bilmeyen bu orta yaşlı çocuk, zekâsı gelişmemiş bu koca bebek önce, Emir Deodato grubunun icrasıyla çalınan Richard Strauss'un "Zerdiişt Boyle Dedi" müziği eşliğinde, günumüz Amerika'sıyla, onun sokağıyla tanışır: GUrültü, yoksulluk, pislik, zencibeyaz çatışması, gençlik çeteleri, vs. Sonra bir küçük kaza sonucu, çok zengin bir adamın, Benjamin Rand'ın evine yerleşir. Gardener'ın adını, yanlış anlama sonucu Chauncey Gardiner'e çevırir evdekiler... Bu, aslında öykünün belkemiğini oluşturan 'yanlış anlama'ların da bir simgesidir sanki... 'Talihli Bahçıvan'ı mız, gerçekten de, sessiz, sakin, ağırbaşlı hali, az ve ağır ağır konuşmasıyla çevresinde olgun, bilgili bir adam, nerdeyse bir 'ermiş' izlenimi uyandıracak, söylediği en basit sözler, bildiği tek konu olan doğa ve bahçıvanlık üstüne dile getirdiği en yalın, en ilkel doğrular, birer 'hikmet' gibi karşılanmaya başlanacaktır. Gardener, Rand'ın yakın dostu olan Başkan'la tanışacak, 'hikmet'leriyle onu da etkileyip bir TV konuşmasına esin kaynağı olunca, ülke çapında bir kişi haline gelecektir... Ve kimbilir, belki de geleceğin Başkanı olacaktır. Film, bu olasılığa açık biçimde sona erer. ğanüstü bir incelikle gerçekleştirilerek sinemanın gordüğü en ınce ve en güçlü politik taşlamalardan birine dönuştürülmüş. Film, değişik düzeylerde birçok kurumu ve kuruluşu alay sıizeecinden geçiriyor. Öncelikle yaygın birçok kanallı TV tutkusu: Chance'm gündelik yaşamını, davranışlannı, giderek en 'önemli' anlarda bile yaşamın kendisi değil, TV programları yönetiyor. taca sergilemektedir. İsmi on plana geçtiği andan itibaren, VVashington Post yazarından FBI ve CIA görevlisine, herkesin tek amacı, Chance Gardener'in 'dosyasını bulmak', geçmişini öğrenmektir. Oysa hiçbir geçmişi, giderek kredi kartı, ehliyeti veya kimliğVi bile olmayan, toplumun kıyısında kimsenin haberi bile olmadan yaşayıp giımiş bir adamdır, karşılarındanuçta Gardener'in basit doğrularından fazla bir şey değildir. Giderek, gerçekle olan ilişkileri açısından, daha bile önemsizdirler. Gardener'in mevsimler, toprak, ağaçlar ve bitkiler ustüne birkaç cümlesiyle tüm bir Amerikan politik yaşamını alt üst etmesi, "Merhaba Diinya"nın temel alayını oluşturmaktadır. Gardener'in bir kitap yazmasını öneren yayıncıyla konuşması, bu açıdan ilginçtir: " Ama ben yazmasını bilmem k i " ... "Ziyanı yok, gunümüzde kim biliyor ki? Teype sövler, sonra okursunuz" ... " Ama ben okumasını da bilmem" ... "Zi>anı yok canım, kim okııyor ki davileri bitmediği için htanbul'da kalmak zorunda oldukları halde bir günde kapı dışarı ediliverdüer. SSK mensuplan için hizmet veren misafirhanede, göz ameliyatı olan ve dikişierinin alınmasını bekleyen Ümit Emel ile yine hasta Tomris Meriç, eşi ve çocuğu ile biraz da hakaret edilerek kovuldular. Hastalar, 30 kişilik misafirhanede 15 kişi olduğunu, yer darlığı diye bir şeyin söz konusu bulunmadığını, niçin htanbul'da tedavileri sürerken kapı dışarı edildiklerini anlayamadıklarım söyluyorlar. Tabii ilgililer de, her zamanki gibi bir kulp takacaklar eylemlerine. (Fotoğraf: ŞENOL KONUKÇU) SSK misafırhanesinden a ^ YOK'ün öğrencilere bir armağanı daha Kadıköy'deki "Teknık OğreımenOkulu", YÖK'ün düzenlemesiyle Marmara L'niversiusi'ne bağiandı, adı da "Teknık Eğilım Fakultesı"olarak değiştirildi. Ancak okulun hâlâ oğrerim yapacağı bir binası yok. Teknik Oğretmen Okulu'yken, Milli Eğitim Bakanhğı'na bağlı olan binada "Teknik Lise"ile ortaklaşa öğrenim görulüyordu. Ama şimdilerde binada oğretim yapan okul sayısı iki değil, tam dö'rt. "Teknik Lise", "Meslek Lısesi", yabancı dille öğretim yapan "Anadolu Teknik Lısest" ö'ğleden sonra, "Teknik Eğitim Fakultesi" ise sabahleyin dersyapıyorlar. Yapıyorlar da bu arada bazı aksilikler de olmuyor değil. Örneğin lise müdüru elindeki derslikleri kilitleyiniz utbah okula gelen fakülte öğrencileri derslik aramaktan ders yapamıyorlar. Ancak bu sorun kısa bir süre sonra fakülte dekanının lise mudurünü kendi elindeki derslikleri kilitleme tehdidi sonucu tatlıya bağlanıyor. İş bununla da bitmiyor. Çok değil, birkaç yıl önce binanın bahçe kapısında biri bir yanda, biri öbür yanda olmak uzere iki tabela dururdu. Ancak tabelaların sayısı gün geçükçe artıyor. Her okul binaya sahip olduğunu kanıtlamak için eskisinden daha büyük bir tabela yaptmyor. Eskisini kaldırmaya gerek görmeden bunu da kapıya astınyor. Bu da yetmiyor. Hızlarını alamayan okul yöneticileri bahçeye de irili ufaklı tabelalar dikerek bina üzerindeki haklannı arttırmaya çalışıyorlar. Bu arada teknik malzemenin kuUanımından tutun da, yemekhanenin konferans salonunun kullanımına kadar bir surü sorun birbirini kovalıyor ve olan öğrencilere oluyor... ODTlTdeki kıyasıya Cumhurbaşkant Kenan Evren has'a gitmeden önceki son inceleme ziyaretini Ortadoğu Teknik Üniversitesi'ne yaptL "YÖK Çağı'mn "ünıversite buyüklennden olan ODTÜ rektöru Prof. Mehmet Cönlubol, Cumhurbaşkanı 'nın gelişi nedeniyle üniversitede seferberlik ilan etti. Bu ziyaret Cumhurbaşkanmın gönlünde yer etmek bakımından Prof. Gönlubol için bir devletti. Koridorlar, sımflar, öğrenci yurtlanndaki odalar, konferans salonları, velhasıl tüm üniversite kampusu tek tek sabunlamp keselendi. Herkes Prof. Gönlübolun "ODTU goruş ve emirlerinıze haztrdır Cumhurbaşkanım" diye tekmil vereceği hale getirildi temizlik Her şeyi yöneten TV programiarı Polonya kökenli Amerikan yazarı Jerz> Kosinski'nin bir romanından kendisince uyarlanmış bir senaryoyadayanıyor, "Merhaba Dünya" ... Kosinski, genç bir göçmen olarak içine daldığı, kendisine ünü ve başanyı getirmiş olan Amerikan toplumunu ince bir gözlemle alaya almış. Hayli kaba, giderek inanılması zor bir çelişkiye oturtulan öykü ve film, gerek senaryo, gerek sinemalaştırma aşamasında ola OLAĞANÜSTL KOMPOZİSYONPeter Sellers, olumünden önceki son filmlerinden biri olan "Merhaba Dunya"da olağanustu bir kompozisyon veriyor. Sellers canlandınlması zor tipi tum incelikleriyle, tepkileriyle veriyor. Chance, TV tutkunluğuna, gorsel/işitsel baskısına tümüyle teslim olmuş, bilinci ve seçim gucü gelişmemiş çağdaş modern toplum insanıdır. Ama yalnız Chance gibi bir 'cahil' midir, TV'nin etki gücü altına alınan? Başkanın bir TV konuşmasıyla bir anda une kavuşması ve kendi katıldığı bir TV programıyla da ilerde Başkanlığa gidecek yolda en sağlam adımı atması, aynı görsel/işitsel mekanizmanm, o denli 'cahil' olmayan kitleler ki... Böyle bir adam yükselebilir, giderek başkan bile olabilir mi? Niye olmasın? Amerikan yasaları. "Bu ülkede en az 20 yıl yaşamış herkes Başkan adayı olabilir" dedikten sonra? Ama film, asıl inceliğini, Gardener'in ilkel doğrularıyla, kurt politikacıların alışkanhk ve beklentilerini birbirine denk düşurdüğü zaman kazanmaktadır. Bütiin o parlak, gösterişli, yaldızlı sözlerin arkasında yatan da, sogüniımüzde? Hele her şeyi TV'den öğrenmek varken..." "Merhaba Dünya", sayısız incelikle dolu bir film, nefis bir politik taşlama, aydınlar için tam bir zekâ söleni. Kaçırma>ın... Artık yasamıyan iki büyuk oyuncunun, Peler Selkrs'le Benjamin Rand'da Melvyn Douglas'ın oyunları ise, sinemada oyunun, oyunculuğun, kompozisyonun ne olduğunu en gorkemli biçimde anlatan birer buyük gösteri. Bu temizlik işi sırasında mevcut hademe ve odactsayısı yeterli olmadığmdan, yer yer üniversitedeki idari memurlardan da yararlanıldı. Orneğin Cumhurbay kanı Evren 'in kütuphaneye de gelebileceği duşünüîerek universitedeki on binlerce kitabın tek tek tozunun alınması buyuruldu. Hademeler, temizlikçiler dışarda hanl harıl yerleri, parkeleri keselemekle meşguldüler. Kitaplann tozunu almak, rafları silmek görevi birer bezle birlikte kütüphane memurelerine verildi. Ancak Cumhurbaşkam Evren' kütuphaneye gelmedi, memurlar ve yetkililer de kutüphaneyi ve kitapları temizledikleriyle kaldılar. HAYVANLAR BU D DENGEU EN BiLiMSEL DAfeANAN H4VVANI Ismail Gülgeç PEfeî SiK ARt ÇJO 5A6J SOLU SOKuP ALTI&EN VE£*IE: LJC6EN PETEK YOPlf. diÇBK V&ZiNB GÜ6KBOeH BAL. YAPtP, SoNKAOA *&£M \pgrnA MDU „ o.yat Son Osmanlılarda gönül meseleleri İhtlras Ftrttnast Yönetmen: Halit Refiğ / Se ler, tarihsel veya dönemsel kurderece naryo: NeziheAraz / Görüntü: Çetin Gürtop / Mü delalar yapılmasını sonöncelikolumlu karşıladığımızı zik: Hurşit Yenigün / Oyuncular: Gülşen Bubikoğ le belirteyim. Elin oğlu kendi talu, Cihan Ünal, Zühal Olcay, Raik Alnıaçık, Ha rihinin, üstelik güdük tarihinin her luk Kurdoğlu, Diler Saraç, Meri March / Erler Film olayını filmiyle, TV dizisiyle ezberletırcesine kafamıza soyapımı / Lale, Yumurcak, Melodi, vs. karken, bizim aynı iletişim araçAbdülhamid Türkiyesi birden moda oldu. Halit Refig'in filmi, bizi "Üç tstanbuP'la aynı dönerne, aynı atmosfere geri goturüyor. 'Jön Türk'lerden gazeteci Feyyaz Bey, bir yandan 'zalim sultan'a karşı örgutsel savaşım içindeyken, diğer yandan da, Plevne gazisi Recai Paşa'nın iki kızına 'musiki dersleri' veriyor. (Bu 'edebiyat' veya 'musiki' dersleri de olmasa, insan o dönemde erkekler ve kadınlar nasıl karşılaşacaklar, 'aşk hikâyeleri' nasıl oluşacakmış diye merak edıyor!) Kızlardan 'erkek gibi' yetiştirilmiş, Recai Bey'in sahip olamadığı oğlunun yerini tutan Şeref, Feyyaz'ın aşkına önce karşıhk vermiyor, sonra da onu kurtarmak için saray yaveri Haşim Bey'in karısı olmavı kabul ediyor. Tutuklanıp serbest bırakılan, bu arada sürgune gidip dönen Feyyaz, diğer kızla Müjgan'la evleniyor, ama yıllar sonra evlerine sığınan Şeref'le olan aşkı alevleniyor. " Ü Ç İSTANBLL"UN ÖNEMt Yakın tarihimize eğilen filmlarını kullanarak yakın (ve de uzak) tarihimize eğilmememiz, buyuk bir eksikliktir. Yakın tarih, ustelik gunümüzde de surüp giden bazı toplumsal, siyasal, ekonomik tartışmalara ışık getirecektir kuşkusuz. Bu açıdan "Üç Istanbul" gibi bir dizinin önemı su goturmez. "thtiras Fırtınası", bu dönem üstune ne yazık ki açıklayıcı, çözumleyici hiçbir şey getirmiyor. Abdülhamid dönemi dekorda, giyside, ayrıntılarda kalıyor yalnızca... Çelik Gülersoj'un restore ettiği koşklerde yapılan çekimler bellı olçude goz doyuruyor. Ama suikast, duğun gibi bolumler, filmin çağrıştırdığı ustünyapım koşullarını içermiyor, tersine yoksulluklanvla, şematik kalmalarıyla goz tırmalıyorlar. Dönemin politik tartışmaları, entrikaları ancak birkaç konuşmayla geçiştiriliyor, kişilerin yaşamındaki gerçek etkileri duyurulmuyor. Bu bakımdan ciddi yönetim hatalan da var: soz gelimi Meşrutiyel'in ilanı gibi bir haberin, politikayla yakından ilgili, örgüt çalışmalarında erkek kılığına girerek bizzat rol almış Şeref gibi biri üstünde yaptığı sıfıra yakın etki, önemli bir yanlış. GERİDE KALAN, ÜÇLÜ AŞK HİKÂYESİ Geriye kalıyor bir 'üçlü aşk' hikâyesi. Bunda Refiğ bir kadın yazarla, Nezihe Araz'la olan işbirliğinden " O Kadın"dan daha iyi duzeyde sonuç alıyor. "Sevilen erkeğin paylaşılması" teması, filmin tarihsel yüzeyini asıp, ana tema olarak gelişiyor. Araz / Refiğ, bu konuda ilginç bazı gozlemler, yeni bazı yaklaşımlar getirmeyi başarıyorlar, öncü bir 'feminist' tavır içindeki Şerefin dönemin, çağın, toplumun, dinin bazı gerçekleri ve kurallarıyla çatışmasını gösteriyorlar. "îhtiras Fırtınası" sonuç olarak sözunu tutmavan, vaat ettiklerini ('Son Osmanlılar'ın öyküsünü) vermeyen, ama belli düzeyde bir melodram olarak, ozellikle kadın seyirciye sunulmuş bir film gibi gozüküyor. KİM KİME DUM DUMA Behiç Ak Tam bir ilkelük örneği Asıl adı Antonio Margheriti ol"p da 'ttalyan westerni' doneminde moda olduğu uzere bir Amerikan ismı alan Anthony Dawson, sinemanın üçüncü, dördüncu sınıf yönetmenlerinden biri. Amerikan sinemasının başarık orneklerini kopyalamaktan ılerı gıttığı görülmemış. "Yor", Dawson'un geçen yıl iki Türk yapımcısı ve AFM şirketiyle birlikte büyuk olçude ülkemiz Yor / Yönetmen: Anthony Dawson / Oyuncular: de çektiği bir film... ilkel çağlarRebBrov/n, Corinne Clery, Carole Andre, Ayşegül,daki bir kahramanın, çeşitli dev timsahlar, Aytekin Akkaya / Türk halyan ortak yapımı (Fi >aratıklar (dinozorlar,iğrenç gövs) ve çeşitli kötu ve taş, Konak, vs.) rünüşlü insanlara karşı verdiği savaşım.. Sanşın, genç ve yakışıklı olan kahramanımız, ırkçılığı daha buram buram tuten bir hikâye içinde, tum 'farklı' ırktan olanları haklamayı beceriyor. Göreme'den ilginç bazı görünumler veren bu film, ilkel bir dünyanın öyküsünü ayni ilkellikte anlatan bir yapım olmaktan ileri gitmiyor. Az gelişmişler için az gelişmiş bir sinema örneği... TARİHTE BUGÜN Mümtaz Ankan 20 Ocak MIDİLLİ'NİN ACIKU SONUİ 151B'OESU6ÜU,T.OUNYA SAVAÇI İC^O£,MH>LLİ U4PİF KRUVA. 2t>RÜ(ESKl ACM BftESLAU) İMKO2 APASl YAKJHLARJHDA SATTl! TAVUZ Z/RHL(Sf İLE S/gLİKTB ÇANAKKALE gOĞAZA/lH OfÇ'AJÖAKİ DÛŞUAN 6EIAILE&UE KAGŞl COYKAAK ÜzERG EGE'YE AÇJIMIÇTI. Ml'PfUJ VE VAVUZ'UM SALOHUSl KARŞlStAIM İN6İLİZ 6EMİLE8İ PA6ILIP K/İÇARKEN, MİOftÜ ANİPEM MAYIN. LAHIN AIİAStHA OÜŞTV. DÜŞMAN UÇAKLAfZI DA BOMgARDIMAUA &AŞL4M/fT7 • MİDİLÜ, AL&I6I AĞIR YABJKA SAAT ıÇıMDE SuLARA 6ÖMÜLOÜ.. Fransız " ' t u f e ğ i Kitap temini artık sorun olmaktan çıktı GALERILER WTTJN EDDOGMUŞ RESİM SERGİSİ M OCAK 4 SUBAT 19S4 528 66 29 522 89 97 URART Balkan Naci İslimyeli RESİM SERGİSİ 5 OcaK26 Ocak 1984 SANAT GALERtSİ Tuba Inal EROL DERAN Resim Sergısı 13 Ocak Kurtuluş Cad 1GANÜS7Ü BİR OLAYf. f91Ş'7EBU6ÜN,t.DÜNyA SHVAŞtNPA, FK4NSIZALSAAN CEPUESİNDe, BİK FRANTÜFE&İUbEN ÇltAAİ KUeŞUfJ, KAfZÇl SİPEfil&iDeiCİ DOLLJ BİR ALMAN Nİhl NAIULUSUUDAM GİHEBEK TÛFE6İM PARÇALAUMASItiA AJEDEM Ç MauseSL Seramik Sergisi 730 Ocak SEVİMCE SANAT GALERISİI»EKORASTON Or Farxjk A y a ^ o ^ ' u Cad Eflatun So* No 5 2 Fer>«ryo1u tsTSnbul T«if 3 3 8 53 28 50 YIL ONCE Cumhuriyet D. Grııbu sergisi Genç ressamlarımızın teşkil ettikleri "D" grubu Bey oğlu Halkevinde bir resim ve heykel sergisi açmıştır. Bu sergınin açılma merasimi dun çok kalabahk bir davetli kutlesinin tştirakıyle yapılmıştır. Sergide Abidin Dino, Cemal Saıt, Elif Naci, Surullah Cemal, Zeki Faik ve Zuhtü Beylerin 48 eserı teşhır edilmıştir. Genç sanatkârlarm hemen bütün eserleri sergiyi gezen binlerce seyirci tarafından beğenılmıştır. "D" grubunun bu sergısı 9 şubata kadar açık bulunacak ve herkes duhuliyesız olarak sergiyi ziyaret edebilecektir. Grubun genç ve çalışkan sanatkârları, sanatla uzaktan yakından âlâkası olanları sergıye davet etmektedirler. Ressamlanmıza muvaffakıyetler dileriz. 20 Ocak 1934 elverişlı koyun cııısının çoğaltılması ıçın teşekkul eden Merınus koyunlarını yetiştirme ve çoğalıma cemiyeti, son günlerde tktisat Vekili Mahmut Celâl Beyin Bursa'da bir yun iplık fabnkası açılacağına daır olan beyanatı uzerine yenıden faaliyete geçmiştir. Bu cemiyet, Bursa, Balıkesir, Çanakkale havalisinde Merinos yeüştirmek işiyle devamlı surette uğraşacaktır. Bunun için Vilayet Baytar Mudürlüğu havrlıklara başlamıştır. 19341984 11 Şabat 1984 191 KurtuluşIST Tünel Mayüanı Vueyyet S No 9 Beyoğlu IST Tel 145 19 96 RESİM ALINIR UfeSlfcK SAIMAT ALİ RIZA BAYEZİT Resim Sergisi 7 Ocak • 2 Safcat 1984 Abdı Ipekçı Cad 75 Maçka Tel 146 03 54 KİJE "Ağıtlardan Yorulan" Resim Sergisi 16 Ocak 4 Şabat N'apeUy* Cadöes 44 2 E'ue. T*ı ıGE 19 35 SANAT GALERİSİ Cevdetpasa Cad 376 Bebek 165 21 21 GÜNER ENER Ali Avni Çelebi 14 Ocak 10 Şubat Galerı pazar gunlen 13 00 len ıtıfaafen acıktır Resim Sergisi Merinos koyunlart yetiştirme cemiyeti faaliyete geçti BURSÂ (Hususi) Yünlü kumaş yapmaya en çok
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear