02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER varüklı köle sahiplerinin kışkırtmaları ve tertipleriyle orgutlü ayaktakımı tarafından basılmış, kendisi de kole sahibi olan valinin koruması altındaki lumpenler toplantıyı dağıtmışlar ve ele geç'rdikleri Garrison'u boynuna ip takarak kentin caddelerinde s.urüklernişlerdir. Ömrünun en az otuz beş yılı köleliğin kaldırılması için verdiği savaşımlarla geçen VVilliam L. Garrison, hiç değilse Amerika'da köleliğin resmen yasaklanmasına (1865) tanık olacak kadar uzun ömurlu olmuştur. Oysa şimdi gazetecilik serüvenini izleyeceğimiz Elijah P. Lovejoy, hemen aynı yıllarda aynı mücadeIeyi bir başka eyalette verirken çok genç yaşta yaşamını yitirmiştir. "ÖDÜN VERMEYİNJZ" 1802 yılında Maine'de doğan Lovejoy, Princeton'da öğrenim gördu. Asıl uğraşı rahiplik olduğu halde St. Louis'de gazeteciliğe başladı. Köleliğin kaldırılması yönünde ılımlı bir çizgide yayımını sürdüren haftalık The Observer gazetesinin yazı işleri müdurü oldu. Bu ılımlı tutuma biledayanamayan kentin ileri gelenleri, gazete sahibine baskı yaptılar ve gazetenin Abolitionist olmadığını açıklayan bir yazı yayımlattılar. Lovejoy, gazete sahibinin bu harekettine karşı çıktı ve 5 kasım 1835 tarihli sayıda biraçık mektup yayınladı. Bu mektup uzerine patronuyla arası iyice açılan Lovejoy gazeteden ve kentten ayrılmak zorunda kaldı. tllinois'de küçük Alton kentine gitti ve orada yeni bir Observer yayınlamaya başladı. Geçirdiği deneyimler Lovejoy'un köleliğin kaldınlması konusundaki görüşlerini daha da sertleştirmişti. Bu sertlik doğallıkla yazılarına da yansıyordu. Gazeteci, yaşadığı kenti değiştirmişti ama kole sahipleri ile pamukta, tütunde, şekerde, pirinçte köle emeğini somüren zümre burada da aynıydı ve neredeyse daha da beterdi. Basımevi üç kez saldırıya uğradı, yağmalandı. 1837 yılı 7 kasımında gazetesi yine saldırıya uğradı. Köle emeğiyle kasalarını dolduranların kışkırttığı ayaktakımı bu kez ne denli azgınsa, Lovejoy da varı yoğu demek olan gazetesini savunmaya o denli kararlıydı. Birkaç dostu ve basım işçisiyle beraber, silahlı saldırganlara elde silah karşı koydular. Her yandan ateş yağıyordu. Uzun süre dayanmaları olanaksızdı. Bir ara Lovejoy makinelerin arasına yuvarlandı, tam beş kurşun saplanmıştı sol göğsüne. Yukarıda sozü edilen 5 kasım 1835 tarihli açık mektup, kölecilere odün verenlere karşı Lovejoy'un tutumunu açıklaması yönünden ilginçti. 'Yurttaşlarım' diye başlıyordu ve şöyle devam ediyordu: "Attığınız ilk adımın sizi götüreceği tehlikeyi, doğal ve kaçmılmaz sonucu görunüz. Bugun yapılan bir açık toplantıda, kölelik sorununu ister toplumsal ister dinsel açıdan hiç bir yönüyle tartışmıyacağıruzı açıklamış bulunuyorsunuz. Doğru ya da eğri, basın bu konuda ağzını açmayacakmış artık. Yarın bir başka toplantı, diyelim Katoliklik ilkelerinin tartışılmasının toplumun huzurunu bozacağına karar verir ve basmın ağzının kapatılması için resmi bildiri yaymlar. Ertesi gunü aynı mantıkla, içki yapılması, içki evleri ya da ayyaşlığa karşı tek kelime söylenmemesi emredilir. Ve bu böyIe sürer gider. Gerçek şu ki yurttaşlanm, geriye bir adıtn attınız mı artık durmak olanaksızdır. İşte bu nedenle ben, Anayasanın yanıbaşmda yerimi alıyorum. Bu yeri korumaya kararlı olduğumu en derin saygılarımla ama büyük bir kararlılıkla açıkça ilan ediyorum... Ve de, bir Amerikan yuntaşı ve Hıristiyan bir vatansever olarak, Özgürlük, Yasa ve Din adına, her nereden ve her kimden gelirse gelsin, basın özgürlüğünu kısıtlama, düşüncelerin serbestçe açıklanmasını yasaklamak için yapılan bütün girişimleri şiddetle PROTESTO EDİYORUM. Ülkeme, Kiliseye ve Tanrıya karşı olan derin bir yükümlülük duygusuyla bu türden zorbalıklara boyun eğmeyeceğimi açıkça bildiriyorum. Ve bunun sonuçlanna katlanmıya da hazınm. Böylece, Anayasaya ve ülkemin yasalarına başvurmuş oluyorum, eğer bunlar beni koruyamayacak olurlarsa, Tannya başvuruyorum ve davamı büyük bir gönül rahathğı ile ona emanet ediyorum. Görev başında ölebilirim ama görevimi terk edemem." Gerçekten de gazeetci Elijah P. Lovejoy, harf kasalarının, kağıt (omarlarının, baskı rnakinalarının arasında görevi başında öldürüldü. Otuz beş yaşındaydı. Ölüm haberini aJan annesi, "Inandığı ilkelerden caymaktansa, oğlumun ölmesini yeğ tutarım," diyordu. Ne var ki bu cinayet, köleliğe karşı verilen savaşımda bir dönüm noktası oldu. Kamuoyu derinden sarsılmıştı. Birçok Amerikalı bu savaşa daha etkın biçimde katılma gereğini duydu. Köleliğe karşı verilen bu savaş, yıllar sonra da olsa kazanıldı. ( x ) Resmi kayıtlara, belgelere göre ilk zenci ayaklanması 1526 yılında görülüyor ve 1865 yılına dek iki yüz elli ayaklanma oluyor. 25 EYLÜL 1983 Amerika'da köleliğe karşı savaşımda en biiyük pay elbette zencilerindir. Ama çoğu yerde yoksul beyazlann desteğini kazanmışlardır. Liberal aydınlann sonınun çöziimüne biiyük katkısı olmuştur. Özgürlük Savaşımında f ki Gazeteci Amerika'da kölelik 1865 yılı sonunda anayasada yapılan bir değişimle resmen yasaklanmıştır. Yüzlerce yıl süren çetin ve kanlı başkaldınlardan sonra ( x ) zenciler başlangıçta bir ölçüde kâğıt üzerinde de kalsa kölelikten kurtulmuş, özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Bu savaşımda en biiyük pay elbette zencilerindir, ama çoğu yerde yoksul beyazlann desteğini kazandıkları gibi, liberal aydınlann da bu davaya bUyiik katkıları olmuştur. Üç yıl burada çalıştıktan sonra Baltimore'a gitti ve sırf köleliğin kaldınlması amacına hizmet eden bir gazetede çalısmaya başladı. Yazdığı sert yazılarla yıldırımları üzerine çekmekte gecikmedi. Kentin varlıklı bir köle tacirine karşı yazdığı ağır yazılar nedeniyle iki ay hapis yattı. 1831 'de New England'a yerleşti ve kendi gazetesi Liberator'u çıkartmaya başladı. Liberator ödün vermeye hiç yanajmayan, kesin tavırlı bir gazete kimliğindeydi. Köleliğin hemen kaldınlmasını ve kölelerin derhaJ salıverilmesini istiyordu. llk sayısı 1831 yılının ilk günü çıkan gazete, çetin sınav ve güçlüklere göğüs gererek, köleliğin Birleşik devletler'de resmen yasaklandığı 1865 aralıgına dek düzenli biçimde yayınlandı. The Liberator'un ilk sayısındaki başyazısında Garrison, kamuoyunun o günkü durumuna değiniyor ve ilkelerini şöyle açıklıyordu: "Kölelik konusunda bir dizi konuşmalar yapmak, halkın diişünce ve duygularını harekete geçirmek amacıyla çıktığım son gezimde, gittiğim her yerde şu gerçeği bir kez daha gördüm ki, kamunun duyularında, özgür eyaletlerde ve özellikle New England'da Güneyden daha büyük bir devrim yapılmasına gerek var. Buralarda tanık oldu PENCERE IMF Sisteminde Tıkanma Süreci.. 24 Ocak ekonomisini artık ünlü işadamları da beğenmiyorlar, eleştirıyorlar. 24 Ocak karartarının kalfası Turgut Özal bile 24 Ocak ekonomisini beğenmiyor ki parti kurup siyaset meydanına atıldı. 24 Ocak ekonomisini işçiler, memurlar, tarım üreticileri, dar gelirliler zaten beğenmiyorlardı Beğenen kim? Yabancılar. IMFdenetçileri, Dünya Bankası sözcüleri, OECD gözcüleri, uluslararası tefeci kesimden açıkgö/ler, Türkiye'yi borçlandıra borçlandıra sömürmeyi meslek edinmiş dış çevrelenn ünlü uzmanları 24 Ocak ekonomisini çok beğeniyorlar Ülkemize her geliş gidişlerinde; ekonomik göstergeleri, sayıları, ıstatistikleri, verilen özenle gözden geçıriyorlar; bakıyorlar kı IMF'nin çizdiği yoldayız, seviniyorlar: "Doğru yoldasınız" diyorlar, "Uluslararası kredi piyasasında saygınlığınız artıyor; bu yıl beş puan daha aldınız; artık özel kredi mekanizmalan Türkiye'ye açılmaya başlayabilin'borçlanabilirlik" gücünüz gelişiyor. Doğrusu ya dünyanın şu kötü durumunda sanayi ülketerinden bile daha başarılısınız; köşeyi döndünüz sayılır" Ve sırtımızı sıvazlıyorlar: Şiş kebap, yoğurt, İstanbul cennet, Türkler kahraman, IMF politikasına devam. Bu yaklaşım çoktan "c/dcf/yef"ini yitirdi. * Dünyaya kapalı olduğumuzdan sanayıleşmemiş ülkelerde IMF reçetelerinın ne sonuçlar verdiğini yakından ve ayrıntılarıyla izleyemiyonjz. Çoğu yoksul ülkede bu reçete uygulanıyor. Borç ekonomisi politikasını benimseyen devlet bir noktada borçlarmı ödeyemez duruma gelip denize düştüğünde IMF'ye sarılmak zorunda kalıyor. IMF'nin patronu ve parababası Amerika'nın da söyfeyecekleri bellidir: Bir ekonomik önlemler paketi hazırlarsın. Açıkları kapatmak için yarım trilyonluk zam paketi isterim. Yüksek oranlı bir devalüasyon yapar dolann değerıni artınrsın. İşçi ücretlerini, memur aylıklarını, tarım ürünleri fiyatlarını dondurursun; faiz oranlarını serbest bırakırsın. Para basmaz sıkı para politikası uygularsın. Ben de birikmiş borçlarını erteler, yeniden borçlanmanı sağlarım. Yatırımları durdurursun, sanayileşmeyi bir yana bırakırsın, büyümeye paydos dersin. Bir ülke IMF'nin reçetesini ne kadar katılıkla uygulayabilirse, ekonomide o kadar soluk alma süresi kazanır; (24 Ocal kararları acımasız bir operasyondu) ama Güney Amerika'dakı örneklerinde görüldüğü gibi bu tür önlemler ancak üç. bilemedin dört yıl bir "durgun denge" yaratıyor; ardından ekonomi yine eğık düzeye girip bayırdan aşağıya yuvarlanan kartopu gibi sorunların sarmalına daha beter dolanıyor. Yalnız Türkiye'ye özgü bir olay değil ki bu; hangı sanayileşmemiş ülkede IMF reçetesi uygulanmışsa, sonuçlar aşağı yukarı bir olmuştur. • IMF olayı artık uluslararası bir sorun niteliğine dönüşmüştür. Bu sorunun odak noktasında ABD var. 8u "tuhaf banka"ya üye olan 107 devlet arasında 10'u kaynakların yüzde 53'ünü oluşturduklarından "101ar" diye amlırlar. ABD, Kanada, ingiltere, Batı Almanya, Fransa, Italya, Hollanda, Belçika, İsveç "Zenginler Kulübü" olarak IMF'nin başını çekerler; ama temelde ABD'nın dedığı olur. ABD, "Amerikan Doları"m bizim işadamlarının çok iyi bildiği "hatır bonosu" niteliğine dönüştürmüştür. Dünyayı kapsayan Amerikan sistemınin çarklarına boyun eğdin mi IMF kanalıyla çıkartılan "hatır bonosu"nu belirli kredi odaklarında Amerikan dolarına dönüştürebilirsın. Sanayileşmiş bir borçlu ülke bu yoldan bir süre döviz eksikliğini giderebiliyor; ama karşılığmda neler veriyor? IMF çıkmazındaki üç ülke (Brezilya, Meksika, Arjantin) borçlarını ödemediğinde sistem çökecektir. Daha başka deyişle sistem çürüme, çözülme, tıkanma aşamasındadır. Türkiye'nin sorunu bütün dünyada tıkanma sürecinı yaşayan IMF sisteminin sarmalına dolanmaktan doğuyor. Yabancı parababalan sırtımızı ne kadar sıvazlasalar da, bizı ne kadar övseler de değeri yoktur. Çünkü olay unlü "Karga ile Tilki' öyküsüne dönüşmüştür. ALAATTİN BİLGİ Çevirmen ğum önyargı daha inatçı, karşı çıkma daha yoğun, hor görme daha derin, kara çalma daha amansız, uyuşukluk daha katı; köle sahiplerinin kendi aralanndakinden de beter bir durum. Hiç kuşkusuz, şurada burada bunun tam tersi de görülmüyor değil. Bu hal beni derinden ü7dü ama cesaretimi kırmadı. Belanın her türlüsünü göze alarak, kölelikten kurtuluş bayrağını uiusun gözunde yükseltmeye hem de özgürlüğün doğduğu bu yerde karar veriyorum. Işte bayrak acıldj; zamarun aşmdıncı etkilerine ve umutsuzluk içinde kıvranan düşmanlann zehirli oklanna göğüs gererek uzun uzun dalgalansın; tüm zincirler kırılana, tüm köleler özgür olana dek. Kullandığım dilin sertliğinden pek çok kimsenin yakındığını biliyorum; ama bu sertliği haklı kılan nedenler yok mu? SESİMf DUYURACAĞIM!" Gerçekten de Garrison bu sert ve ödünsuz tutumunu bu yüzden yakın dostları bile onu sekterliide suçlamışlardır tam otuz dört yıl inatla sürdurmüştur. Sert tepkilere, başta köle sahipleri olmak üzere düşmanlarının saldınlanna yıimadan karşı koymuştur. Kölelikle Savaş Derneği'nin, 1835 ekiminde Boston'da yaptığı bir toplantı, şehrin Her uğraştan pek çok aydın, Köleliğin Kaldırılması (Abolitionist) hareketine katılmaş ve bu yüzden başlanna gelmedik kalmamıştır. Gazeteci William L. Garrison (18051879) ile Elijah P. Lovejoy (18021837) bu savaşıma, kalemleriyle, konuşmalanyla, eylemleriyle, daha doğrusu tüm yaşamlarıyla katılan iki büyük isimdir. Bu yanda, bu gözüpek iki gazetecinin özgürlük serüvenlerini kısaca anlatmak istiyoruz. "SESİMİ DUYURACAĞIM" William Lloyd Garrison, Massachusetts eyaletinin Newburyport kentinde doğdu. Yoksul bir ailedendi, kendi kendisini yetiştirdi. Genç yaşta yerel bir gazetede çalışmaya başladı. 1826'da, liberal reformlan destekleyen Newburyport Free Press'in yazı işleri müdürü oldu. IÇ BASIN BAYRAM GAZETESt Mesleğin >on uru... Nezih Demirkent, 18 eylül günküyazısında"izahı miimkiin olmayan bir nedente gazetecilik mesleğinin son yıllannda (oplumun değişik kesimlerinde horlanrnaga başladıgını, gazeteciier için özel kanunlar çıkanldığını, belirli olaylarda gazetelerin suçlandıgını, matbaalann taşlandıJını" belirtiyor ve mesleğin sorunlarından, onurundan söz ediyor. Demirkent şöyle diyor: "Aslında gazeleciligin basit bir iletişim olayı olduğu, loplumda olup bitenlerin yaygınlaşması gerektigi, iş dünyasında baber alıp verraenin onemli bir unsur oldugu hep unutulmuştur. tlk gazeteden bu yana basın diinyamızda elbette biiyük gelişmeler olmuştur. ama basın haber venne ölçüleri içinde büyümüştür. O halde basına karşı çıkanlaruı neden haberierin yayılmasından, konuşulmasından çekindiklerini de çözmek gerekir. Habersiz bir dünya duşunıilmeyecegine göre, iletişim gücunden mahrum bir toplum varaimanın ne denli yanlış oldugu ortadadır." Haberciliğin guç bir meslek olduğunu, özellikle iki dudak arasında fısıldanan bir sözü kâğıda dökmenin önemli zorluklan olduğunu belirten Demirkent daha sonra şöyle diyor: "O halde bu meslefi icra edenlere maceraperest gözüyle bakmanın, gazeteleri baskı altında tutmanın, basın için özel kanunlar çıkarmanuı hiçbir anlamı yoktur. Gelişmiş ülkeler haberi yayabilmek için milyonlarca lira harcarken az gelişmişlerin sınır kapılannı kapamaga kalkışmalan olup bitenleri örtbas elmek istemeleri olsa olsa acizligin bir ifadesidir. İşte bütün bu sebeplerie biz; gazeteciligin de en az diger meslekier kadar kutsal olduğunu dile getirmek istiyoruz. Gazeteciye hoşgörii ile bakmasını ögrenebildigimiz sürece güç kazanacağımızı bilmemiz lâzımdır. Gazetecilerimizin bu ülkenin ögretmenleri, doktorlan ve askerleri kadar onurlu bir iş yapüklannı, gazetelerin eğitim ve iletişim alanında biiyük hizmetleri olduğunu unutmamak gerekir." ni bir siyasi kadro oluşturaıak iradesidir. " Cıvaoğlu, ilginç görünen şeyin, Danışma Meclisi'nden birkaç üyenin de veto edilmesi olduğunu bildiriyorşöyle ekliyor: "Vetoları ferdi bakımdan degerlendirmemek gerek. Nitekim, gerek Devlet Başkanı'nın ve gerekse Milliyetçi Demokrasi Partisi Genel Başkanı Sıınalp'in 'Bunun bir siyasi tercih olduğu ve bir namus ve haysiyet meselesi yapılmaması' dognıltusundaki ifadeleri bu gerçeği belirtmektedir. Amma ne de olsa insanlar elten ve kemikten yapılmışlardır. Infialleri vardır. Bu infiallerini her zaman gemleyemezler. Amma gemlemelidirier. Meselenin bir şahıslar kadrosundan önce bir Tikir kadrosu' olduğunu ve bunu tam idrak edememiş ve gerçekleştirememiş sivil politika kadrolan yüzünden 12 Eylül şartlanna geldigimizi unutmayalım." DIS BASIN Frankfurter Allgemeine Pinochet'nin on yılı Federal Almanya'nın muhafazakâr " Frankfurter Allgemeine" gazetesi, Şili'deki duruma değindiği bir yorumunda, General Pinochet'nin yolun sonuna geldiğini yazıyor. Yorum, özetle şöyle devam ediyor: "Birkaç hafta önce yapılan bir kamuoyu yoklaması, halkın sadece yıizde 17'sinin Pinochet'yi desteklediği sonucuna vardı. 1973'te de\rilen Başkan Allende, iılkeyi siyasal ve ekonomik kargaşaya sürüklemişti. O sırada Şili'nin içine süniklendiği iç savasa benzer koşulların sorumlusunun o mu, yoksa radikal koalisyon ortaklan mı olduğu, son kertede önemli olmayan bir sonı. Allende, ki bu sık sık unutulur, ŞiliKlerin çogunluğunu temsil eden bir başkan değildir. 1970 te halkın yüzde 63.4'u ona oy vermemişti. Allende'nin seçimine imkân veren, sosyalist olmayan blokun bölünmüşlugu oldu. Allende başarısızlığa uğradı. Ancak subaylar 1973'teki darbeden sonra benzer bir hataya düştü. Birçok Şilili, subaylann vakın zamanda demokrasiye doneceği umuduyla darbeyi sevinçle karşılamıstı. Aynı nedenle Hıristiyan Demokrat lider Frei de darbeyi destekledi. Oysa Pinochel bambaşka bir şey istiyordu: Kendisinin de iliraf ettiği gibi ideali olan Jspanyol Diktatörü Franco'nunkine benzer bir otoriler rejim. En üst iktidar >elkisi başlangıçta üç kuvvet komutanından ve polis amirinden oluşan dört kişilik bir cuntadaydı. Ancak zamanla Pinochel iktidan kendi elinde toplamayı başardı. 1980'de sadece kendi kişiliğine yönelik bir anayasa oylamasıyla Şilililerin yüzde 70'inin onayını aldı. Ancak oylamanın büyük bir ekonomik canlanma aynı zamana rastlamış oldugu hatırlanmalıdır. Muhalefet Pinochel'in geri çekilmesini istiyor. En büyük desteği ise ordu. Çünkü silahlı kuvvetlerin üyelerinin ekonomik durum u hiçbir zaman bu kadar i\i olmamıştı. Ordu hiç bu kadar çok ve pahalı silah alamamıştı. Buna ragmen kimi subay, çatışma ortamına son vermek gerektigi konusunda duşünceler yünitecektir. Allende'nin devrilmesinden on yıl sonra Şili'de siyasal cepheler daha da sertleşmiş durumda." TERCÜMAN Umumi manzara... Ergun Göze, 23 eylül günlü yazısında "Vetolann umumi manzarasının en çok Bağımsızlan hedef almış olması" olduğunu bildiriyor ve "Vetolann sosyolojik ifadesi 12 Eylül oncesi depremin sarsıntılarının son uzantüanndan birisi olmasıdır" diyor. "Bir partinin listesine girmesi, veto edileceği endişesi ile, istenmeyen kişilerin, 'bağımsız aday' olmaya kalkmalan doğnı degildi" diyen Göze daha sonra Simdide Dünya mohair ustasmdan... Ülkemizin mohair uzmanmdan... Altmj^dız'dan: "Mohair" li battaniyeler!.. The Times Beyrut sokakları Londra'da yayınlanan "The Times" gazetesi, Lübnan'daki batılı askeri kuvvetlerinLübnan Devlet Başkanı Emin Ceraayel'i ayakta tutmakta kararlı olduklannı göstermelerini istiyor. Yorum şöyle devam ediyor: "Lübnan ordusu bölgede genel güvenligi sağlamayacak hale gelirse, batılı askeri kuvvetlerin hava ve deniz destegine rağmen askeri konuralannı savunamayacağı bir durum dogabilir. Böyle bir durumda Başkan Cemayel hükümetine sağlanan destek siyasal temelini yitirmiş olur. Çünkü o zaman, bu adı hak eden bir Lübnan hükümeti kalmayacak geriye, bu konuda söylenen teorik sözlerin Beyrut sokaklarında olup bitenlerle hiçbir ilişkisi kalmayacak. Bu anın henüz gelmediği muhakkak. Batılı devletlerin sağladığı askeri desteğin çekilmesi halinde ise bu duruma hızla gelinecektir. Lübnan'da ateşkes sağlanabilmesi açısından batılı güçlerin Lübnan hükümetine sınırlı da olsa verdikJeri taabhüdü yerine getirmekte kararlı olduklarını göstermeleri gerekir." Dostlar Böro Malzemeleri Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi • Elektronik ve mekanık yazı hesap makineleri satış • Elektronik ve mekanik yazı hesap makineleri tamiri • Yazar kasalar satıs ve tamiri ADRES: Kemankeş Cad. No: 71 KARAKÖY (Denizciiik Bankası Genel Müdürtügü Meydanı Citizen magazası) Tel.: 144 79 82 145 51 08 Satılık Daire Suadiye Bağdat Caddesi üstünde, işyeri olmaya da uygun dublex daire sahibinden satıhktır. Bilgi için (pazar hariç) iş saatlerinde: 336 94 09 The New York Times Kızgınlık politika değildir Güney Kore yolcu uçağını duşürmesiyle Moskova'ya yöneltilen tepkilere değinen "The New York Times" gazetesi, "Sovyetler Birliği'ne kızgınlığın derecesi ve amacı nedir?" diye soruyor. Sovyet Dışişleri Bakanı'nın Birleşmiş Milletler toplantısına katılmasını engellemek için New ' York ve New Jersey'e inmesine izin verilmemesi yönündeki kararı eleştiren gazete, Reagan yönetiminin başlangıçta, "haklı olan kızgınlığının" sonunda "siyasal bir haksızhğa" dönüştüğünü belirtiyor. Gazeteye göre, "kızgınlık olarak başlayan ABD tepkisi sonunda utanmaya dönüşmüş durumda." Gazetedeki yazı şöyle devam ediyor: "Amerikalılar kızgınlar ve bunda haklan var. 269 yolcunun öldürülmesi bagışlanacak bir olay değildir. Sovvel hükümetinin olayı açıklamakıa gosterdiği tereddüt sorumsuzluğunun göstergesidir. Sov\eüer Birliği uçagı düşürmek gerektiğine inanıyorsa bile en azından üzgün olduklarını söyleyebilirdi. Ancak Reagan'ın da olayı X füzelerine destek saglamak amacıyla kullanması da başka bir hatadır. Sovyetler Birliği 'nin hatası intikamla duzeltilemez. Amerikalı bireylerin kızgınlığı ulusal savunma politikasını biçimlendiremez. Kızgınlık bir politika değildir, özellikle nükleer çagda. " GÜNEŞ Gerçekler... Güneri Cıvaoglu, 22 eylül günlü yazısında "Veto"lara değinirken, adları çizilenlerin üzülmemesi gerektiğini, bunun bir şeref ve haysiyet meselesi olmadığını belirtiyor ve bunun "Ülke yönetimine el koymak zorunda kalao.. yozlasmış bir demokrasi yerine bütün kurumlanyla saglıklı işleyen bir demokrasi kurmayı amaçalayan 12 Eylül yönetiminin, siyasi tasamıfu, siyasi tercihleri" olduğunu bildiriyor. Vetolann ortaya koyduğu üç gerçek olduğunu da belirten Cıvaoğlu, bu gerçekleri şöyle vurguluyor: "Bunlardan birincisi yönetimin siyasi partilere bakışındaki tarafsıziıktır. () Vetolann ortaya koyduğu ikinci gerçek, 12 Eylül yönetiminin, demokrasinin hiç degilse ilk yıllannı, güçlu bir iktidarla götürmek yolundaki kararlılıgıdır. Vetolann ortaya koyduğu üçüncü gerçek, 12 Eylül yönetiminin, yaV.ın geçmişin siyasi partileri ile Uişkileri olmayan yepye TÜRKİYE SÜT ENDÜSTRİŞİ KURUMU GENEL MÜDÜRLÜCÜNDEN SINAVLA MÜFETTİŞ YARDIMCILARI ALINACAKTIR Kurumumuz Tefıiş Kuruluna sınavla idari ve teknik Müfetli; yardımcıları almacakcır. 1 Sınava katılabilmek için isleklilerin: a) Hukuk, Iktisat, Siyasal bilgiler, Işletme ve İdari Bilimler Fakülteleri ile Iktisadi ve Ticari llimler Fakulte, Akademi ve Yuksek Okulları veya aynı konularda en az dort yıl süreli oğretim yapan ve yukarıda belirtilenlere denkliği Mıllî Eğiıim Bakanlığınca kabul edilen yurtiçi veyurtdışı Fakülte, Akademi ve Yuksek Okuilardan birini bıtirmiş olması, b) Ziraaı Yuljsek Muhendisi (Ziraal Fakullelennın münhasıran süt teknolojisi, Ziraaı teknolojisi, Zooteknik Bölümünden veya Tarım urunleri teknolojisi Bölümünden Sut Teknolojisi lısansı ile mezun) olması, c) 1 Ocak 1983 tarihinde 30 yaşını doldurmamış olması, d) Kurum Personel Yönetmeligi ile Tefıiş Kurulu Ydnetmeliğinde belirtilmiş olan nitelikleri taşıması, e) Askerlik görevini yaptıgım veya erteleımiş olduğunu belgelemesı, 0 Sağlık durumu yurdun her yerınde görev yapmaya ve seyahate elverişli olması. gerekmektedir. 2 Sınavlar yazılı ve sozlu olmak uzere iki bölümdür. Yazılı sına\ lar 15 ve 16 Kasım 1983 günferi Ankara'da sınava giriş belgesinde gösterilecek yer ve saatlerde yapılacaktır. 3 Alınacak Teknik MUfettiş yardımcılanna mesleki konulara ağırlık verilmek üzere aynca sorular düzenlenir. 4 Sınava katılabılme koşullan ile sınav konularını ve gerekli diğer bılgılerı içeren broşür Teftiş Kurulu Başkanlığmdan (İstanbul Caddesi No: 88 IskitlerANKARA) ve aynca Müessese ve İşletme Müdurlüklerinden sağlanabilir. 5 Sınava katılmak isleyenlenn broşurde belirtilen belgeleri bir dilekçe ile birlikte 7 Kasım 1983 Pazartesi gunu Saat 17.00'e kadar Teftiş Kurulu Başkanlığına vermeleri veya laahhutlü mektupla ulaştırmış olmaları gerekmektedir. Basın: 24374 Hem hafiftir. Hem sımsıcak tutar. Yiımuşaktır. Okşayıcı. Düz ya da desenli. Tumü göz ahcı. feattaniyede konforun ziryesidir. Ve yalnız Altınyüdız uretir. Altınyıldız " Mohair" li batta niyeleri tüy dökmez. Keçeleşmez. Renk atmaz. Yıllarca yepyeni görünümünü korur. Tum seçkin mefruşat mağazalannda. Yalnız Altın^dız markasıyla... Her turlü ek bilgi için lütfen 5201626 (İstenbul) numaralı telefonu arayınız. battaniyeleri Idız
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear