24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 12 EYLÜL 1983 CUMHURİYET SORDU NAİL ÇAKIRHAN YANITLADI Nail Çakırhan (Nail V) 1910'da Ula'da doğdu. tlkokulu Ula, ortaokulu Muğla, liseyi Konya'da okudu. 1929'da tstanbul'a geldi Tıp ve Hukuk'ta kısa süre okudukdan sonra hayat okuluna atıldı. Şairlik, gazetecilik, muhasebecilik, yazarhk, inşaatçılık yapan Nail Çakırhan 1983 yılı Ağa Han Mimarlık Öduliinü kazandı. StRMEN Bu tek bir örnek mi? ÇAKIRHAN Hayır, bir çok kişinin yazısı bu dunımdaydı. Ben çarpıcı olduğu için bu örneği verdim. SİRMEN Yazıları yeniden kaleme alınanlar "Ben bunu böyle yazmamıştım" diye itiraz etmezler miydi? ÇAKIRHAN Hayır öyle bir durumla karşılaşmadım. SİRMEN Cumhuriyet'te kaç ytlına kadar çaiıştınız? ÇAKIRHAN 1931'e kadar 1931'de zorunlu bir ayrıhk oldu. 1935'de Istanbul'a dönduğümde tekrar Cumhuriyet'e girdim. Sonra da, Zekeriya'nın isteğiyle Tan'a girdim. Tan olaylarını biliyorsunuz. Tan matbaası basıldıktan sonra, bir yıl kadar yurt dışına gittim. Fransa, Avusturya, İtalya'da kaldım. StRMEN Nail Bey, tabii biitün bu süre içinde şiir hayatını? devam ediyor... ÇAKIRHAN Evet ediyordu. StRMEN Yalnız, sizi hep Nail V diye bilirler. Çiinkü şiirierinizi Nail V diye imzalıyorsunuz. Nereden geliyor bu V? ÇAKIRHAN Evet, bu konuda bir çok da soylenti var. Oysa olay tumüyle bir rastlantıdır. Ben Konya Lisesinde öğrenci iken 15 yaşında dergi çıkarıyordum. Yazarlarım da öğretmenlerimdi. Dergiyle uğraştığımdan serbestçe girip çıkıyorum okula da. Birgün bir şiirimin altında baktım Nail'in yanına bir V duşmüş ve tashihte de görülmemiş. Ben eyvah ne yapacağjz diye düşünürken, hocam Saadettin Nüzhet dedi ki: "Aldırma, bundan böyle sen de butıin şiirlerini Nail V diye imzalarsın. Işte bu V'nin öyküsü de budur. Bana zoraki mimar diyebilirsiniz. Hasbelkader mimar oldura. SİRMEN Henüz mimarlığa gelmedik. ÇAKIRHAN Evet, ben Avrupa'dan döndükten sonra 1951 yılında bizim hanım Adana'nın Kadirli Ilçesine bağlı Karatepe diye bir yer var. Orada daha önce başladığı kazıları sürdürüyor. Geç Hitit devri kalesi var orada. Buyük büyük kapılar var. Kabartmalar var. Bunların restorasyonu söz konusu oluyor. Haiet, Ankara'ya gidiyor ve diyor ki: "Bunu Türkiye'de yapan yok. Bir İtaJyan heyeti getirelim." İtalya'dan bir restorasyon heyeti geliyor. Ben de o sıralarda gezmek için oraya gitmiştim. Gidiş o gidiş. Sonra kaldım. Bu çalışmalar 1956 yılına kadar sürdu. Ben de orada çahştım. 1956 yılında bunların üstüne korumak için birer saçak yapmak gerekti. Ethem Menderes tahsisat çıkardı. Bir demuteahhitbuldu. Temelleri kazıldı. Yağmur mevsimi de gelmişti. Fakat. müteahhit bir ay kadar kaldıktan sonra kaçtı gitti. Ethem Menderes'e gittik. O da dedi ki: "Eğer siz kahrsanız orada. Ben işi emanete aldınrım." Biz de kaldık. Istenen iş çıplak beton dökmek. O zamana kadar da Türkiye'de bu işin hiç tecrübesi yok. Ethem Menderes diyor ki: "Peki bunu yapın, ama kım yapacak? Türkiye'de bunu yapan yok ki." Ben de meçburen "Ben yaparım" dedim. Ustalar bulduk, kitaplar alıp okudum ve biz bu çıplak betonu döktuk. Gayet dikkatli kalıplar yaptık, çalıştık. Gündüzleri çalışıyoruz, geceleri ben kitap okuyorum. Arada laboratuvar testleri yapıyoruz. Bu iş uç >nl sürdu. Ama çok da başarılı oldu. O kadar ki, Mersin lımanının beton dökumunü yapan bir Danimarkalı betoncu vardı, bu adam aynı zamanda Yeni Delhi'deki Kongre binasımn betonlarını döken mühendis. Adam gelir, bizim yaptığımız betona hayran hayran bakar "Nasıl yapıyorsunuz? Biz bu kadar tecrübemiz olduğu halde, bu kadar iyi yapamıyoruz" diyordu. biat bilgisi dersi veriyor. Ben Matematik dersleri veriyorum. Halet tarih coğrafya falan, bir de aşçımız var. Bunlara elinde kepçe ders çalıştırıyor... Şimdi o cin gibi çocuklann hepsi universiteyi bitirmişlerdir. 1960 ihtilalinden sonra bir okul seferberliği oldu. Burada da araya müteahhitler giriyor. Biz kalktık gittik Sami Küçük'e "Yap mayın! Bu işi de müteahhide vermeyin! Onlar 100.000 liraya bir okul yaparlarsa biz dört okul yaparız dedik. Onlar karar vermişler, "Artık karar verilmiş, olmaz. Ama sizin bölgeyi serbest bırakalım" dediler. O zaman da Kaymakam Mehmet Can vardı. Köylüler kumu taşı taşıdılar, hep birlikte okulları yaptık. Orada da altı yedi okul yaptım mimar olarak. Bu seferberlik sırasında çok okuİ yapıldı. Öyle ki, o dolaylarda o güne kadar tüm Cumhuriyet döneminde 28 okul yapılmış, sonra okul sayısı 130'a çıktı. Bu arada meslek okulları ve kurslar açtık. Şimdi bu kurslarda yetişenlerin yaptıklan Kadirli kilimleri uçakla Amerika'ya gönderiliyor. îşte beş yıl kadar sıiren bu zaman içinde iki meslek okulu, altıyedi ilkokul ve lojmanlarını yaptım. Ormanlarda orman bölge şefligi ve lojmanlarını yaptık. Işte böyle başladı ve gelişti mimarlık çahşmalan. Bu çalışmalardan sonra Turk Tarih Kurumu'nun uygulamasını yaptım. Sonra Almanların Ankara'da yapmak istedikleri lise binasmı yaptım. StRMEN Peki Muğla'daki yapılar? ÇAKIRHAN 1969 yılında hastalandım, Muğla'ya gittim. Zaten Muğlalıyım ben. Orada babamdan kalan bir yer var. Eskimiş çürük. Hadi bunu restore edeyim dedim. Onu restore ettim. Sonra orada ucuz arsa vardı. Akyaka Gökova'da kendi evimi yaptım. O ev ödül aldı. StRMEN Peki Gökova'da kaç ev yaptınız? ÇAKIRHAN 18 ev yaptım. Ama ben bunları yapıp para kazanmayı falan düşünmüyorum. Kızkardeşim, arkadaşlarım vs. hep istediler, kıramadım ve bu evleri yaptık. SİRMEN Sizin mimari ödiiliinü almanız, bazı mimarlann eleşlirisine yol açtı, neden? ÇAKIRHAN Şimdi, bence bunu anlatabilmek için mimarlık nedir onu anlatmak gerek. Efendim, bu betonlar, apartmanlar vs nereden çıktı? Bunlar bizim geleneğimizde yok. Şimdi Avrupa belli bir teknolojik düzeye ulaşmış, mesela bir fabrika kuruluyor ve gelişiyor. Bunlann etrafında da lojmanlar kuruluyor. Bunlar başlangıçta tek katlı, ama büyüdükçe bunlar araziye sığmıyor ve çok katlı olmaya başlıyor. Üst üste betonlar dikmeye başlıyorlar. Ve böylelikle fabrikalar etrafında işçi mahalleleri oluşuyor. Dikkat edilirse apartmanlara ilk orada rastlanır. Şimdi bir de Batı dünyası dediğimiz teknoloji dünyasının esası tiçaret. Binaenleyh, satış için büyük merkezler lazım, bürolar lazım. Gökdelen denen olay da bu. Teknolojinin bu duzeye geldiği bir ulkede bu durum normal. Ama kanımca, bunların en kötü örneklerinin kopyalarını getirerek, bizim ülkelerimize ya da tslam ülkelerıne, Üçüncü Dünya ülkelerine dikmenin âlemi yok. Bu kötü bir ithal oluyor. Ve evlerin şekli de ithal edilmiş oluyor. Yani herşey meta haline gelmiş oluyor. Bizdeki apartman kültüru oradaki en kötülerin kopyaları oluyor. Bunun hiç h anlamı yok. Bu durumda bir yozlaşma ve yabanalaşma başlıyor ve insanlar doğaya hasret kalıyorlar. Çünkü her yer apartmanlar, göğü goremiyorsunuz, denize giremiyorsunuz; yeşili görmuyor, insanlar bir hapishane içinde gibi birbirlerine ve kendi kendilerine yabancilaşıyorlar. İşte ben bu mimariye katılmıyorum. StRMEN Sayın Çakırhan güney bölgesinde Gökova'nın dışında da bina yaptınız mı? ÇAKIRHAN Yaptım, Bodrum'da dört restorasyon, bir ev, Datça'da bir motel, bir lokanta yaptım. StRMEN Peki efendim. Bodnım, Marmaris ve Datça böigesindeki son yıllardaki yapı faaliyeti olumlu mu sizce? ÇAKIRHAN Bu yapsatçı denen esnaf var ya, mesleği ne olursa olsun ona girmiyorum, bunlar sizin peşinizden geliyorlar. İnsanlar kıyıya gu /orsa, onlar da peşlerinden oraya gidiyorlar. Bunun sonucu ola k da 10 yıl içinde bu bölgede de muazzam bir kanserleşme oldu şte bunu önlemek gerek. Ben bunu önleyemem, param yok. Devletten de yardım görmüyorum. Ama benim yaptığım evler bir ölçüde önleme rolünü oynadı. Çünkü yavaş yavaş bu tip evlerde oturmak isteyen insanlar çıktı ortaya. Önce aydınlardı bunlar. Sonra yavaş yavaş zenginler de ve fakirler de... SİRMEN Sizin yaptıgınız binalann öbürlerine oranla yapım kolaylığı ve ucuzluk gibi bazı üstünlükkri de var sanıyorum. ÇAKIRHAN Evet. Bir kere ucuz oluyor. Vo 3550 dolayında daha ucuz oluyor. Bunlann bir iyi tarafı da çok çabuk bitiyorlar. Yani 15 günde bir evi bitirdiğim oluyor. Bir de tabii sağlık açısından bazı yararları var. Mesela oradaki beton apartmanlarda oturmak bir sorun. SİRMEN Peki Sa>ın Çakırhan, sizin Ağa Han Mimari Ödiiliinü almanıza eleştirel değil de, olumiu yaklaşan mimarlar da oldu mu? ÇAKIRHAN Oldu tabii. Çok oldu. Mesela Mimarlar Odası. Bana telefon eden tanıdığım tanımadığım mimarlann "/o 9O'ı olumlu yaklaştı. Benim bu arada bir de önerim var. Bakın Türkiye'de 20.000 mimar var. Hepimiz dağılalım yurt duzeyine, 3 senede 30'ar yapı yapsak, 600.000 yapı eder. Mesken sorununun çözümünde halka yol gostermiş oluruz. Halk teşne bunları yapmaya Devletin cebinden de beş kuruş çıkmamış olur. Bakın Ağa Han Mimari Ödülü ile ilgili bir makale okuyorum Corea diye bir mimar diyor ki "Bilhassa İslam ülkelerinde ıskân sorununu çözmek için halkın elinden gelen mimariye yönelmeliyiz," diyor. "Bizim mimarlarımızın görevi oralara gidip onlara yol göstermektir. Ama binayı yapmaya gelince sıra, aradan çekilmeliyiz." diyor. StRMEN Sayın Çakırhan, ahşap mimarinin korunması sorunu var değil mi? ÇAKIRHAN Ben ahşap bir evde doğdum. Yetmişbeş yıllıktır. Yetmiş yıl sonra bir onanm görmesi gerekti. Annemin evi 140 yıllıktır. Ağa Han onu istiyor, bir ev müzesi haline getirecek. Şu içinde oturduğumuz ev 140 yıllıktır. "Şehirlerde değil, hapishane ve tımarhanelerde yaşıyoruz" kü bu gazetenin bir patronu vardı ki, Yunus Nadi, siz tabii ona yetişemediniz. Yanında çalışan insanların herşeyiyle ilgilenirdi. Ben böyle bir patron az gordum. Ben Muğlalıyım, o da Muğlalıydı. Bana Muğlalı derdi. Çağırırdı zaman zaman yanına, konuşurdu. Birgün sabahleyin idareden geçiyordum. Orada Zekeriya çalışırdı.. SİRMEN Zekeriya Sertel mi? ÇAKIRHAN Evet Zekeriya Sertel. Ne diyorduk? Evet birgün idarenin onünden geçerken, beni çağırdı. Ve "Muğlalı bizim tashihler çok kötü çıkıyor. "Sen onlara da bakar mısın?" dedi. Ve ben de böylelikle Hayat Ansiklopedisinden başka Cumhuriyet'in tashihlerini de yapmaya başladım. Ertesi giin de beni idareden çağırdılar ve dediler ki: "Beyefendi söyledi. Eminönü'ne kadar gideceksiniz, orada saatçi bilmemkim var ona uğrayacaksınız". Ben de kendi kendime "Herhalde Yunus Nadi Bey'in saati falan var, onu alacağız, " diye düşündüm. Dukkâna gıttim. Saatçi saatleri çıkardı ve bana sordu: "Hangisini istiyorsunuz?" Ben de "Ben buraya saat almaya gelmedim, Yunus Nadi Bey gönderdi"dedim. Ama usteledi, "Evet efendim biliyorum kendisi bana telefon etti. Siz hangi saati istiyorsanız alın." Önlardan birini aldım. Işte ilk saatim böyle oldu. Sonra parasını taksitle maaşımdan kestiler. SİRMEN Sizin bu tashihler arasmda bir de Atatürk'ün kendi eliyle yazdıgı bir maddenin de tashihi vardı galiba? ÇAKIRHAN Evet Yunus Nadi Bey birgün yine beni çağırdı. "Bıliyorsunuz" dedi, "Hayat Ansiklopedisi Atatürk'e geldi ve Ataturk'ün kendi elyazısıyla tashihler var. Kendisi çok titizdir. Bunun tashihini ben de başkasına emanet edemem, sen yapar mısın?"dedi. "Tabii hiç merak etmeyin yaparım" dedim. Çok dikkatle yaptım. Hiç bir hata çıkmadı. Yunus Nadi Bey de çok memnun oldu. Bu arada bir başka gun de bana "Size kitap kısmını da vereyim mi? Vaktin var mı? dedi. Ben de "Siz istedikten sonra tabii vakit bulurum" dedim. Ben bu arada hem Hayat Ansiklopedisi'nin, hem gazetenin, hem de kitaplann tashihini yapıyordum. Birgün Yunus Nadi Bey "Muğlalı kaç para alıyorsun?" dedi. "120 lira efendim" dedim. "Ben milletvekilliğinden 87 lira alıyorum. Demek ki, sen benden de fazla kazanıyorsun" demişti Yunus Nadi Bey de. Gerçekten o zamanlar 120 lira iyi paraydı. Benbir arada Mekki Sait ile birlikte münavebeyle Yenigün'un sekreterliğini yaptım. Yenigün o zamanlar Cumhuriyet'in çıkardığı bir öğleden sonra gazetesiydi. SİRMEN Bu tashihler sırasında, yeni yazı yeni çıkmtş o sıralarda. tlginç olayiaria karşılaştıgınız olur muydu? ÇAKIRHAN Evet olurdu tabii. Mesela Ağaoğlu Ahmet Bey'in yazıları gelirdi. Eski harflerle yazardı. Türkçesi de çok kotiiydü. Biz o yazıları Tıirkçeleştirir, adeta yeniden kaleme alırdık. ALİ StRMEN Sayın Nail Çakırhan, Ağa Han Ödüllerinin dağıtılması sırasında ilginç bir olay oldu. Tanınmış avukatlanmızdan biri "Vahu Aji Sirmen, bizim Nail şair değil miydi? Nereden çıktı bu Ağa Han Ödiilü?" diye sordu. Evet efendim, şairlikle başlayan yaşamınızda, mimariye geliş nasıl oldu? NAİL ÇAKIRHAN Ben 1929'da Istanbul'a geldim. Bir süre Tıbbiye'de, bir süre de Hukuk Fakültesi'nde okudum. Sonra da Cumhuriyet'te çalışmaya başladım. Cumhuriyet'ten çok etkilendim. Çün ARADA BtR Prof. Dr. CEVAT GERAY Prof. Meray ve üniversite Yazılarını bu sütunlarda zevkle okuduğumuz Prof. Seha L. Meray'ı bir sonbahar günü (12 eylül 1977'de) yitirmiştik. Yazılarında profesör sıfatını kullanmayacak ölçüde alçak gönüllü bir tHİim adamı olan Meray, yenemediği amansız hastalığın pençesinde ölüme karşı savaşım verirken bile okuyucucularına seslenme çabasının gösterebilen bir Cumhuriyet yazarıydı. O ışık saçan, ufuk açan güzel yazılarını son günlerinde yakınlarına söyleyip yazdırarak halkı eğitmek görevini son nefesine degin sürdürebilmişti. Öğrencilik yıllarımda Seha Meray siyasal Bilgiler Fakültesinde genç bir asistandı. Geniş kültürü, sanat sevgisi, yurnuşak kjşiliği nedeniyle hepimizin sevgisinı, saygısını kazanmışfı. O'na "Seha Ağabey" demeğe o günlerde alışmıştık. Öğrencilere tepeden bakmayan, onları dinleyen, onların kışiliğine önem veren davranışlannı ötekilerde pek bulamıyorduk. Öğrencı ıken Nejat Tunçsiper'le birkaç sayı birlikte çıkardığımız Mülkiye dergisindeki birdizi çevirim O'nun dikkatini çekmiş. Beni çağırdı, kutladı. Bu tür etkinliklerimi sürdürmemi özendirici sözlerle eleştirilerini açıkladı. Ertesi ytl okuttuğu toplumbilim ders notlarının kamuoyuna ilişkin kesimlerinde James Bryce'tan yaptığım bu çeviriden alıntılar yanında çevirmen olarak adımı görünce kıvanç duymuştum. Seha Ağabey, bu özendiriciliğini, sevecenliğini, eleştirmenliğini genç kuşaktardan hiçbir zaman esirgemedi. Prof. Meray, ciddi bir bilim adamıydı. Ûniversitede tam zamanlıydı. 27 mayıs 1960'dan hemen sonra Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki Dış ilişkiler Genel Müdütiüğü, ODTÜ'deki rektörlük görevleri. Dışişleri Bakanlığı adına katıldığı kimi Birleşmış Milletler toplantıları dışında kendısini fakülteye ve bilimsel çalışmalarına adamıştı. Fakülte yönetimine ve yaşamına etkin biçimde katılırdı. Çoğunun zaman yitirme olarak nitelendirdiği Fakülte Kurulu toplantılarının, yarkurul çalışmalarının en düzenli katılımcısıydı. "Bir işi savsaklamak mı istiyorsunuz, komisyona havale ediniz" sözü O'nun yönertiği ya da katıldığı yarkurullar için geçerli olamazdı. Yarkurullara gönüllü olarak katılan Seha ağabey, çoğu kez yazmanlığı da yaparak görevin süresinde bitmesini sağlardı. Yazanak yazmanın güzel örneklerini vermişti. Yazanak yazmasını İsveçli kamu yönetimi uzmanı Gunnar Hecksher'den öğrendiğini söylerdi.Fakültenin gelişmesiyle, iç düzeniyle ilgili her yazanağın attında onun imzası vardı. Prof. Meray akademik yaşama düzenlı katılmayanları, kaytaranları, görev ve sorumluluk almayanları açıkça eleştirir, bunu onlann yüzüne vurmaktan kaçınmazdı. 26 haziran 1968 günlü Cumhuriyet'te çıkan "Üniversite Sorunu Temelden Ele Alınmalı" başlıklı yazısında Meray, ünıversitelerin geciktirilmez kısa süreli sorunlarına çözüm arayan siyasal iktidarların kimi üniversite çevreleri ile ışbirliği yaparak önerdiği kontenjan artırımı, gece öğretimi, yeni fakülte ya da üniversite açmak gibi önlemlerin geçici, yüzeysel önlemler olduğu görüşündeydi. insangücü planlaması yapılmadıkça, üniversite kapısındaki yığılmaları gidermek uzun solukda başarı sağlayamazdı. Aynı yazısında Meray, "ders.vermeyi" üniversitenin tek göreyi sayanlara karşı çıkıyordu. Öğretim üyesini ders verme makinesi durumuna şokarak ortaokul öğretmeni düzeyıne ındırgeyen bugünkü YÖK uygulaması karşısında Meray'ın tepkisi kimbilir nasıl plurdu? Üniversitenin toplumda öğretim yanında, başka işlevleri de vardır. TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Şubesi'nce düzenlenen "Büyük Kent Dışı Üniversiteler Sorunu" konulu seminere sunduğu bildiride ("Üniversite Kavramları ve Modelleri" ŞBF Dergisi C. 26512 Mart 1071 s. 1366) Meray, belli başlı Üniversite dizgelerini ele alarak bu işlevleri beş noktada topluyor: (1) Bir yetiştirme ortamı yaratmak, (2) Araştırıcılar topluluğu oluşturmak, (3) Topluma hizmet ve ilerleme ocaklığı, 4) Bir entellektüel kalıp oluşturma, (5) Bir üretim faktörü olma işlevleri. Toplumun yapısına, siyasal, ekonomik, ekinsel özlemlerıne göre üniversite kavramının içerik kazandığını belirten Prof. Meray, bu işlevlerden kimisinin ağır bastığını, hertoplumun özgü koşullarına göre bir üniversite modelinin oluştuğunu dizgeli biçimde açıklamaktadır. Gerçekte, üniversite sorununun temelinde, "toplumumuzun ve insanımızın nasıl olmasını istiyoruz?" önsorusunun yattığını açıklayan Meray, Birleşmiş Milletler eski Genel sekreteri D. Hammarskjold'ın "alın yazımız, nasıl istersek öyle yazılır" sözünü anımsatıyor. Sonra, Kant'ın sorduğu soruyla bildirisini bitiriyor: "Ünıversitelerımiz hizmet sunarken lamba elde hanımının önünde mi gidecektir, yoksa onun arkasından, eteğinin ucunu tutarak mı yürüyecektir?" Aynı soru bugünkü üniversite dizgemiz ıçın de geçerli bir sorudur. Aşırı özekselci yapısı ve tutumuyla bugünkü yüksek öğretim dizgemiz, tek kalıp ya da yalınkat adam yetiştirmeye yönelerek bilgi üretme, araştırma, halkı eğitme işlevlerini geri plana iten bir yüksek okul kavramına dönüşme çekıncesıni taşımaktadır. Meray'a göre, siyasal iktırarın dünya ve toplum görüşü ne olursa olsun, "ÜNİVERSİTELERİMİZ İÇİN" bilimsel çalışmalarını sürdürmek, gençlerin toplumumuza ve kendilerine gerçekten yararlı bir yönde yetişmelerıne emek vermek, bilime ve topluma katkılar getirecek araştırmalar yapmak, Türk devrimınin ilkelerinı savunmak, sözle ve yazıyla toplumu aydınlatıcı yayınlarda bulunmak ulusal ve bilimsel görevıdir." Seha L.Meray, bu görev bilinci ve sorumluiuğu içınde yaşamış gerçek bir bilim adamı ve örnek bir aydınımızdı. Yaşamım,şair ve Cumhuriyethe gazeteci olarak başladı. Yunus Nadi Bey ile ilgili ıınutamayucagım anılarım uardır. Sanıyorum, betonun o kadar iyi olmasının nedeni benim işi yaparken oğrenmem ve en küçük bir hatayı bile ortadan kaldırmaya çalışmamdı. Üç yılda bu iş bitti. Bir de kazı evi yaptık. Fakat iş onunla da kalmadı. Çevrede köyler var. Fakat bir tek okuryazar yok. Peki ne yapalım bunlara? Kendi kendimize dedik ki "Biz bunlara bir okul açalım." Tuttuk orada, resmi olmayan bir kazı okulu açtık. Orada çocuklara ders vermeye başladık. Sabahattin Rahmi ta BOĞAZLIYAN SULH HUKUK HAKİMLİĞİ'NDEN 1983 28 Davacılar Boğazlıyan Çalapverdi köyunden Emine Doğanyiğit, Faıma Atıla ve Zubeyde Karaca \ekilleri Av. Mustafa Aydogan'ın dasalılar Hacı Doğanyiğit ve Mustafa Doğanyiğiı aleyhine açmış oldugu terekeye temsılci davasının yapılan duruşması sırasında: Da\ahlardan MUSTAFA DOĞANYIĞİT'e bugune kadar davetiye tebliği edilemediği gibı adresi de tesbit edilemediğinden ilanetı tebligat yapılmasına karar verilmiş olmakla tebliği uzerine duruşma gunu olan 13.10.1983 gunu bızzat mahkemeye gelerek veya temsılen bir vekil gonderip muris Seyyar Doğanyiğit terekesine oğlu Hacı Doğanyiğit'ın mumessil olarak tayinine muavafakat edip etmediğini bildirmesi gerektiği, tebliğe rağmen gelmediği lakdirde muavafakal etmiş sayılacağı hususu HMUY.mn 509, 510. maddeleri gereğince ilanen tebliğ olunur. Basın: 24257 "Canım benim. Seni sensiz yaşamak O kadar zor... O kadar zor ki... Tek tesellim, sana bir yıl daha yaklaşmam. Nur içinde yat, ruhun şad olsun!" Gönül Karcıoğlu NEREYEUÇAR GÖKYÜZÜ REFİK DURBAŞ'ın yeni şiir kitabı YAZKO YAYINLARI İ L AN Beyoğlu 2. Noterliğinden Şirketimiz memurlarından Bay Mehmet Remzi Tüzün adına verilmiş 972 sayılı 8.1.1980 tarihli vekâletnamenin kendisi başka bir göreve tayin edildiğinden iptâl edildiğini ve hükümsüz bulunduğunu bildiririz. The Shell Company of Turkey Ltd. Türkive Şııbcsi Merkezi Londra'da Apartmanlar... Apartmanlar. Yeşile hasret, denize hasret, hatta bir avuç gökyüzüne hasret... İnsanlar birbirine yabancı hatta kendi kendine yabancı. SİRMEN Efendim sanıyorum ki, ahşaptansöz etmemizinnedeni, ele aldığımız yörenin özelliği, yoksa başka bir yörede de. yine yerel malzeme ile ahşap olmayan çözümler de bulunabilir değil mi? ÇAKIRHAN Tabii. Ben Orta Anadolu'da bina yapsam, kerpiç bina yaparım, dağ köylerine gitsem taş bina yapın derim. Önemli olan yörenin geleneğine, malzemesine, ihtiyacına uygun olması. Mesela ben Bodrum'da da ev yaptım. Bu taştır ve bambaşka bir evdir öbür yaptıklanmdan. StRMEN Peki efendim. Mimari çevrenin vozlaşması, yerel malzemenin ve ihtiyaçlann bir yana bırakılarak, yeni teknolojinin yanlış bir biçimde ithali ve uygulanmasının sonucudur diyebilir miyiz? ÇAKIRHAN Evet diyebiliriz tabii ki, üstelik de, kâr faktöru bu yozlaşmayı getirmiştir. Çünkü bir müteahhidin yukarıda verdiği? örneğe uygun bir bina yapıp satması halinde fazla bir kân,kazancı olmayacaktır. StRMEN Sayın Çakırhan, size zoraki mimar diyebilir miyiz? ÇAKIRHAN Evet, daha önce de belirttiğim gibi hasbelkader mimar oldum ben. SİRMEN Bundan sonraki tasanlannız? ÇAKIRHAN Ağa Han bana, orada yapacağım bir restorasyon için yüklüce bir para veriyor. Ben de düşündüm taşındım, bu restorasyon bir ev restorasyonu olur ve muze ev olur, onu da Ağa Han Mimari Ödüllerine hediye edeceğim. Ben artık 73 yaşındayım. Bundan sonra yine inşaata girebilir miyim bilmiyorum. Ama, anılarımı da yazmak istiyorum. Çünku anılanmın ilginç olduğunu sanıyorum. StRMEN Teşekkür ederim Sayın Çakırban. VEFATLAR İÇİN Bu sayıda: En çetin 48 saat: • Partiler son vizelerini bekliyor... • il Başkanlarının seçim tahminleri... • Türkive yabancı sermaye pazarında... • 007 no'iu seferin esrarı... Yaşadığımız günleri anlamak için.. Haftalık Haber Dergisi Yurtiçi, Yurtdışı, cenaze nakledilir. Cenaze ilaçlama, malzerne, tabut, bütün işlemler hassasiyet ve süratle yapılır. noKta gKTII.. ^ 1. hamur, ofsct bartı, ku*e kapak 68 çayfa Tel.: 147 20 06 140 68 86 İşletmede aynca 18 ambulans mevcuttur. Cenaze ilanlarından hizmet bedeli alınmaz, acı günlerinizi paylaşır, günün her saatinde emrinizdeyiz. İSLÂM CENAZE İŞLERİ Haberierin ardındakl gerçek Noktada... Cumhuriyet Bilgisayar Ekleri (Eksık eklerınizi 40 TL lık pul göndererek ısteyebilirsınız)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear