24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET 8 HABERLER 10 EYLÜ, 1983 YAMAN GÖÇ Bekir YILDIZ Hanım hemşire, Almaneayı ikimis de iyi biliyoruz. Ama gene de dönmek istedik. Bunun üzerine Almanlar şaşırdı. Sordular bize, \\eden dönüyorsunuz? İyi bir UYumunuz var toplumumuzla' dedifer. Hayır. gene de dönmek istiyorüz, dedik. Hem siz, bize hiçbir şey yapamazsınız. Çünkü biz akıflıyız, f üçlüyüz. Ailece güçlüyüz, bilinçliyiz. izin gücünüz bize yetmez. Ama siz, başkalarını eziyorsunuz. Gözümüzün önünde eziyorsunuz. Bunları ürpererek görüyoruz." Yürüdüm. Sanki konuşturan değil de, mevlit şekeri dağıtan gibiydim. Bir hangarın ağzından, üç kişi birden bağırdı. "Buraya da ugra, biz iiç kardeşiz." Oraya doğru yürüdüm. TIR'a doldurmaya çahştıkları eşyalar pınl pırıldı. Eskimiş, kullanılmış üç şey varsa, o da kendileriydi. "Siz de kesin dönüş yaptınız demek?" "Ben, ben kesin dönüs vapum. Büyükleri... Ilk giden.. Bir dahaki sefere, bu kardeşim. Bir dahaki sefere de şu kardeşim. Omuz omuza verip dönüyoruz yani." "Ismini ögrensem." "Ali Şenoğlu" dedi. "Kardeşlerinin ismi?" 'Evet, benimkisi Ali Şenoğlu. Bununkisi Sabahattin Şenoğlu. Bununkisi Eyüp Şenoğlu". Üç ihtiyarlamış kardeştiler. Büyük, küçük hangisi, o da anlaşılamıyordu. Sanki üçüzdüler. Almanya'da çahşmak, onlan birbirine iyice benzetmişti. "Bu bolum ne güzel" dedim. "Dönenler bölumü. Gidenler gibi degilsiniz. Yorgunsunuz, ama gene de yuzünüz gıilüyor." "Şunu söyleyebilirim" dedi Ali Şenoğlu. "Kat'i söyleyebilirim. Biz esasen Almanya'dan değil, hapishaneden geliyoruz. 15 yıl yatılmış bir hapishane. TIR'ımızın plaka numarası da, mahkumiyetimizin sicil numarasıdır." "Yaşınız kaç?" "Kaç gösteriyorum?" diye sordu, gene Ali. "Ortaiama 4550 yaslanada göriiniiyorsunuz" dedim. "Ver bir sigara" dedi kardeşlerinden birine. Sigarasını yaktı. Başıru sailadı. "Bilemedin kardeş" dedi. "Ortalamadan söyleyeyim ben de 35." "Canınm çıkarmışlar" dedim. "35 yaşında bir insan, bu dunıma mı gelirmiş?" DOMATES SATARIM SATAMAZSAM YERİM "Gözierime bak" dedi, küçükleri, Eyüp Şenoğlu. "Bende bir gözler vard], ne desem boş... r .Doğru, boşaldı gözlerim. En çok "yandığım, gözlerim benim." Ben bu gözlerin yabancısı, tanımazı olan değildim. "Bizden dönmesi", diye sürdtirdü sözünü. "Sizden de düzeltmesi". "Korkma", diye bağırdı ağabeysi. "Şu güneşe bak oğlum. Domateslerin rengini görmedin mi? 15 senelik mahkumlanz biz. Zindandan, hücrelerden dönen mahkumlar. Işten eve, işten eve... Bu iki şeyden başka, bir de bira var Almanya'da. Ahtım olsun, bir sefer daha gidip gündüz gözüyle, herkes işteyken görecem, şu Almanya dedikleri memleketi." "Sizden önce konustuğnm bir arkadaşınız da aynı düşünüyor" dedim. "Kim düşünmez ki, ağabey" dedi. "Maden ocağı gibi yer. Başımıza ne geldiyse, bir işten geldi, bir de yabancı düşmanlığından. Bir de fiyatlar düşmanımız. Ücretler artmadı, fiyatlar arttı. Şimdi bir kanun çıktı, son çalıştığın fîrma 6 ay öncesinden iflas etmiş olacak veya 6 aylık, fîrma kısa çahşmış olacak. Bir mühür daha, 6 ay öncesinden işten çıkmış olacaksın ki, 10.000 mark alabilesin. Ben şoförüm. Ayda 1.500 mark alırım zaten. Ayda iki defa bu yollan sallayacaksın. Ölüp gitmek de var işin içinde. Ölmek bir şey değil benim için, karın evlenir başkasıyla. Ben yanar, yanar da buna yanarım. Yolda yediğin cezalar da sana ait. Her sefer 3.000 kilometre 3.000 de dönüş, 6.000 eder. îki sefer salladığma göre, 12.000 kilometre. Ne veriyordu? 1.500 mark. Kaça gelir kilometresi? Rezillik. Irgat gibi çalışacağıma, gelirim güzel, şirin memleketime. Hiç bir şey yapmazsam, bir sepete korum domates, domates satıyorum, diye bağınrım. Satamazsam, yerim. Hepimiz dönilyoruz. Üç kardeş de dönüyoruz. Giderken önce ben gittim. Sonra bunları aldırdım. Şimdi de öyle tatbik ediyoruz. önce ben geliyorum. Arkadan bunları getirecem. Tersine doğru aynı me tot, aynı trafik şeridi. Allaha şükür, ben çocuklarımı ilkokula ' yetiştirdim. Bir sene daha kalsaydım, yandılardı. Can kurtaran gibi yetiştirdim okullanna. Çocukların sayesinde, Almanya'da biraz nefes aldık hakcası. Bu eşyalar, onlann paralanyla alındı sayılır. Onlar kazandı sayılır. Küçükler ya, çocuk paraları, malum..." öteki kardeşlerden birisi araya girdi. "Ben vatammın bir kanşını. Almanya'ntn hepsine vermem" dedi. Ali Şenoğlu ağabeyliğini gösterdi. "Ben veririm mi dedim" dedi. "Çocuk parasıyla vatanı ne karıştınyorsun birbirine?" "Sen, ben," dedi. "Vatanımız değil mi, ben seversem, sen de seversin. Sen seversen, ben de severim, demektir. Benim sözüm başka. Çünkü hayat yok Almanya'da. Hava yok. Renk yok. Bir kuru fasulye yesek, karnımız doyar memleketimizde. Var mı vatanımız gibi. Dönmeyenlerin aklına şaşanm. Taşı toprağı mark. şey... altın... Biz öğrendik, öğrenmeyen varsa, onun da aklına şaşanm. Gitmek önemli değil, Allah dönmeyi nasip etsin. Bak, 75 kiloyla gittim. 64 kiloya düştum." "Ben de" diye araya girdi Sabahattin. "Kardeşiz biz. Ben de 75 kiloydum, 63'e düştüm. Her seneye bir kilo verdik canımızdan." "Ya ben", dedi Ali Şenoğlu. En büyükleri. "llk gideniniz benim diye, kaybım daha fazla sizden." "Nerdeyse, bir insan agıriıgı kadar kilo kaybetmişsiniz" dedim. Ali Şenoğlu güldü. "Aman ağabey" dedi. "Bunda üzülecek ne var? Üç kişi, şu dünyaya çok gelirken, üçümüzden bir adam daha kazanılsaydı, bak rezilliğe..." "Benim anladığım" dedi ortanca kardeş. "Arkadaşın deraek istediği, bir insan kadar agırlıgınızı, Almanya'da bırakmışsınız." Üç kardeş, dördüncu kardeşlerini arar gibi şaşkın, ürkek, korkak, sevinçli gözlerle birbirlerine baktılar, bir süre. Az sonra vedalaştım üç kardeşten. Bir kaç adım atmamıştım ki, yüzlerce, binlerce parçaya aynlmış, 15 tonluk dördüncu kardeşlerini, TIR'a doldurabilmek için, yanşıyorlardı adeta birbirleriyle... BtR ALMANLA SÖYLEŞİ Gün bitiyordu. tnsanlardan, eşyalardan başımı kaldınp gökyüzüne baktım. Güneş batmaya hazırlanıyordu. Tuhaf bir duyguya kapıldım. Ancak, bir ülkenin hududuna yaklaşıldığında yasanılabilecek bir duyguydu bu. Güneşin de hudut değiştirdiğini, onun da bizleri terkettiğini sandım. Gümrükten, polis denetiminden gecmiş miydi güneş de? Fişinde ne yazılıydı? Bulgaristan'dan sonra hangi ülkeye konuk olacaktı?.. Bu sıra, Gürarük binasmın önündeki banklardan birisinde oturanlar, çevresinde ayakta duran insanlar gördüm. Yanlanna "Hayat yok Almanya'da. Hava yok. Renk yok. Bir kuru fasulye yesek, karnımız doyar memleketimizde. Var mı vatanımız gibi?.. Dönmeyenlerin aklırıa şaşartm. Taşı toprağı mark. Şey... Alttn." ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Odediğimiz işsizlik parasmı istiyorüz Hafta sonlarında... Çok uzaklara olmasa da, yakın köylerden birine detgidip, havayi değıştirmek güzel oluyor... Geçtiğirniz hafta böyle birşey yapabildik. Teoman EN, Fikret Ünlü, İsmetSolak, daha birkaç arkadaş, bir arkadaşn arabasryla Hirfanlı Barajı kıyısına gittık. Şereflikoçhisar'dji 8eşer Baydar ev sahibiydı. Araba, Ihsan ve Mustafa Tatıroğlu kardeşlerindi. Sonra, EşrefErdem de geldı oraya. EşrefEdem, bir süre ANKA ajansında çalışmış. 12 Eylül'e dek de, Eayındırlık Bakanlığı'nda müsteşar yardımcısı olmuştu. O yöeleri karış karış o bilıyordu. Sazan balıkları, kerevitler, hir de mangalda çerrilmış kızu, iyi mi? Sonra, gölde sandalla gezi.. Celal Mutlu adındaki köylüyü orada tanıdım. Aıfattıklaıyla, gulmekten kırıp geçiriyordu Celal. Celal 1.85 boyundaydı. Ağabeyi ondan da uzurmuş. Br gece, iki kişıyle kavga etmişler, iki kardeş. Celal, biinden yediği bir yumrukla yere yıkılmış. Yumruğu vuran da ı/ak tefek bırıymiş. Celaj'ın ağabeyi, iki kişıyi de haklamış, onar kaçışmışlar. Ağabeyi, merakla Celal'e sormuş: A kardeşim, o bacaksız herifin bir yumruğula niye yere yıkılıverdin? Ağabey, diye karşılık vermiş, Celal, adam göcüme ayı gıbı görundü. Ağabeyınin karşılığı hoş: A kardeşım, demiş bizden büyük avı mı ohr? Celal'in kayınçosu da oradaydı, Celal ondan •akınıyordu: Neler çektım bu adamdan, dıyordu. Bakınbu saçlanm onun yüzünden ağardı! Celal, yıllar önce koyde sevgilisıyle buluşmuş.îlacakaranlıkta konuşuyorlarmış. Celal şoför. Kız bir ara: Eyvah, ağabeyim geliyor: demış, ıçerı kaçnış Celal ne yapsın? O da, karaltıyı sezmiş; kendiıı römorkun altına atmış, boylu boyunca yatmış, kayınçosunu görmeyeceğini sanırmış. Az sonra, başından aşağı ılık bir u dökulmeye başlamaz mı'7 Meğer, kızın ağabeyi, Celal'ınDaşucunda durmuş, üstüne bir güzel ışiyormuş; Celal söylaıyor İşte bu saçlanm, taa o zamandan ağardı. Aaa onun da dışleri döküldü ya! Kayınçosu, mangalın başında kıs kıs gülüyora .. Koçhısar'dan gelmış Nail Bey, Celal'e şöyle cyordu: Sen bunları anlatıyorsun ya, gör bak, yakında Ankara Notları'nda okuruz: Nasıl da konukseverdıler... Ankara'dan yazarlar gelmiş, diye duyup gelmşlerdi taa Şereflikoçhisar'dan Şevket Süreyya Aydemir, çok severmış gezip dlaşmasını. En küçük olanakta, kırlara açılır, dolaşırmış. Atac a oyleymış; Konur sokaktan bir taksiye bmer, şoför Cafer Tayar beye Benı Orman Çıftliği'ne dek götürdermış. Orgja ıner, bir başına dolaşır dinlenirmiş. Zaman zaman öyle gereksınım duyuyor ki insan]oğaya. kırlara. * • • Ankara'da, ağustosun on beşınden sonra kış erler. Yazlıklara gıdenler, donmeye başladılar Kokteyller de bşladı. Lıbya'nın kokteylınden sonra, Yunanlı gazetecı Katena Mistakidu'nun evinde verdiği kokteyle gittim... Katehna şalvarı nereden aldı? Paris'ten! Orada Yunan rakısı "Uzo" rağbetteydı. Yerli, yabıncı bırçok kişi konuklar arasındaydı. Balerın Denız CHgay, Esen'lnür, Mehmet Ali Kışlalı, Artun Unsal, London Times'dan Ra$t Gürdilek, Işık Yenersu, Agence France Presse'den Serge Anold, Nevvyork Times'tan Marwin Howe, Reuter'den Seva Ülrpn, Tercüman'dan Nur Batur, Milliyeften Nilüfer Yalçın, DevlefTiyatrosundan Nisa Yıldırım, Yunanistan'ın izmir Konsolosu hrapanos, Yunan Elçilığı'nden sekreterler İren ile İoanna, Hritos Panagopulos, Alman Edgar Müller... Yunanlılarla, Yunancada kalmış Türkçe sözcükl^i konuşuyoruz. Öyle çokmuş kı, İren İrini, "yavrum", "oğlum^özcüMerinin en çok kullanılanlar arasında olduğunu anıntıyor Kokteyller, soluk alma yerleri oluyor. Dostluklar, yni insanlan tanıyarak zenginleşip, pekişiyorköyde de, kentttdeöyle.. Alman süriicü konttsur giiçlö, biz aranz bir suçlu... iyice yaklaştım. Birisi vardı aralannda. O olsa olsa bir yabancı, hatta ulusu Alman olabilirdi. Bildiğim Almancayla sordum! "Siz Alman mısınız?" "Almanım" dedi gür sesiyle. Bu kez de bankda oturanlara sordum. "Sizkr de, kesin dönüş yapanlardan mısınız?" "Evet" dediler, konuşarak, baslanyla onaylayarak. "Bu Alman vatandaşla ne ilginiz var?" dedim. Gözluklü, ipek tişortlu, ipek şortu rengarenk olan konuştu. "Benim eşyalarımı getirdi" dedi. "TIR'cı..." tlkin neden Kapıkule'de bulunduğumu anlattım. Sonra, Almanla yapacağım konuşma için, yardım istedim onlardan. Kabuj ettiler. Sakallı, güçlükuvvetli, bizim ülkemizde, bizden daha dikbaşh yürüyen, daha neşeli Alman'a sordum. Pattan düşer gibi sordum. Onlann, böylesi pattan düşerliliğe alışkın olduğunu biliyordum, önceden. "Tttrk düşmanlığı konusunda ne düşünujorsunuz? Bir de ara kuşak sorunuyla ilgili?" "Ben Almanım" dedi. "Isminiz?" dedim. "Mende Johannes", dedi. "Evet bayım..." "Mesleğim sünicülük. Ben sürekli yolda olduğum için, fazla bir düşüncem yok. Bugün Istanbul'dayım, yarın Atina'da. Ancak birkaç gün kalabiliyorum, olabiliyorum evimde. Gazetelerden okuduğum kadarıyla ve eşyalannı taşıdığım Türklerin anlattığına göre, Almanya'da işsizlik varmış. Karışıklık bundan oluyor. Arakuşak konusunda da herhangi bir bilgim yok. Yabancılan da istediğim için değil, benim mesleğim olduğu için getiriyorum. Gerekirse, getirdiklerimi gerisin geri götürurüm de. Benim için farketmez. Ülkeler kuçük, ama dünya büyüktur. Ben TIR sürücüsüyüm, dolaşıyorum dünyayı." "Peki Johannes kardeşim", dedim. "Çeyrek yiizyıla varan dıs göç konusunda ne düşüniiyorsunuz? Genel olarak?.." "Yabancı düşmanlığı, benim için farketmez" dedi, gür sesiyle, havada uçuşan elleri, kollanyla. "Ama bir duşmanlık varsa bugün, bunun nedenlerini anlayabilmek için, geriye bakmakta yarar var. Kendi adıma, ben kimseye, hiç bir ulusa düşman değiiim. Fakat, Berlin'de bir bölumde, yüzbinlerce Türk toplandığı için, dışanda kalan Almanlar, doğal olarak, içeriye girmeye çekiniyorlar. İşgal gibi yani. Oysa, bu Türklere san saçlı, mavı gözlu olsalardı ve güzel Almanca konuşabilselerdi, bunların yabancı olmaları, Almanlar için herhangi bir sorun olmazdı sanıyorum. Türkler ayrı bir ortamda, kendi ortamlannı ta Berlin'e taşımış olarak yaşadıklanndan, kargaşa çıkıyor, aralannda. Geriye bakalım dedim az önce. 1920 yılında Polonya'dan Almanya'ya büyük bir akın oldu. Bunlar da, o zaman yer altında, en kötü işlerde cahştınldılar. Önceleri, Polonyalılar da, bugun Türklerin çektikleri acıları çektiler. Karşılaştıklan güçluklerle karşılaştılar. Ama, zaman geçtikçe onlar yani Polonyalılar, Almanca öğrendiler. Saçlan sanydı. Gözleri maviydi. Herşey duzeldi sonunda. Şu anda bunların hiçbirisi Polonyalı diye tanınmazlar. Sadece isim olarak kaldılar. tsimlerini getirmiş oldular Polonya'dan yalnız ve yalnız. Ayrım yok. Hiçbir aynmlan kalmadı. Onlar Polonyalı olarak görünmüyorlar yani Almanya'da. lleride bir bölüm Türk de bu duruma gelebilir belki. Bu seviyeye ulaşabilir... Umarım ulaşabilir." Bankta oturanlardan birisi araya girdi. "Bu Almanın soyledikleri yüzeysel" dedi. "olabilir... Mavi gozler... San saçlar... Güzel Almanca... Polonyalılar... Kıyım var Almanya'da bugun. Gerçek somut olan bu... Gerisi, havanda su dövmek. İzin verirseniz, ben de ona bir soru sormak istiyorum. Ailemle kesin dönüş yaptım. Bildiğim çok şey var. Sorabılir miyim?" "Kardeşim, göç bizim ortak sorunumuz" dedim. "liitfen... Sonınuz..." "Bay Menrte Johannes" dedi. "Almanlar neden işsiz kalanlara, iş bulamayanlara yardım parası veriyor da, dönmek isteyen herkese aynı parayı vermiyor? Şu anda siz de bizim durumu (Fotoğraflar: bnder KKKEK) muzda, yani zayıf dunımda olsaydınız, ne yapardınız? Nasıl davranırdınız?" "Ben bu parayı az buluyorum" dedi Johannes, güm güm gurlerken. "Bu para, bana sorarsanız, bir bahşiştir. Daha çok vermek gerekir. Dönmek isteyen herkese verilsin. Salt fabrikası iflas etmişlere değil... Altı aylık kısa çalışmışlara değil... 1520 yıl çalışmışlara verilen bu para bahşiştir. Tekrar ediyorum, bahşiştir..." PARALARI ALIR ALMAZ KEStN DÖNÜŞ YAPACAĞIZ Teşekkür ettim Almana. Sonra Türklere döndum. "Ben, sizinie de konuşmak istiyorum" dedim. "Biliyorsunuz, Almanlar herşeyi paravla ölçer. Bu onlann biricik olçüsüdur. Göriiyorsunuz, bu Almana gore de salt paranın azlığı onemli. Ama, daha önce konuştuklanmın oylesine sorunlan var ki, para bu acılan unutturamaz. Efendim, önce bana isimlerinizi söyler misiniz?" "Ben 1971'den beri Almanya'dayım. İsmim Şevki Yenidünya" dedi, az önce konuşan, Almana soru soran. "Bu da benim hanımım." "Sizin isminiz efendim?" "Serap Yenidünya". "Sizler bu konuda ne dıişünüyorsunuz? Özellikle bahşiş konusunda? Sormayı unuttum. Çocuğunuz var mı?" "İki çocuğumuz var. Kesin dönüş yapmadık henüz. Eşyalanmızı ve çocuklarımızı getirdik şimdilik. Geri döneceğiz sonra. Hakkımız olan paraları almak için döneceğiz. Paraları alır almaz, kesin dönüş yapacağız." "Çocuklannız kaç yaştnda?" "Birisi 5, ötekisi 9 yaşında. Efendim, büyük çocuğumuzu Almanya'da okula verdik. Başarısız bir üç ay geçirdi. Oğlum, neden başansızsın? diye sorduk. Baba, kaynaşamıyorum Alman çocuklarıyla, dedi. Sonra Tür" iye'ye gönderdik. Smıfının en oasarılı öğrencisi oldu. Başarı belgesi aldı. Biz düşünüp taşındık, genç bir kuşağız. Aramızda her konuyu konuşup tartışıyoruz. Dünyada olup biten herşeyle ilgiliyiz. Hanım hemşire. Almaneayı ikimiz de iyi biliyoruz. Ama gene de dönmek istedik. Bunun üzerine Almanlar şaşırdı. Sordular bize, neden dönüyorsunuz? İyi bir uyumunuz var toplumumuzla, dediler. Hayır, gene de dönmek istiyorüz dedik. Hem siz bize hiç bir şey yapamazsınız. Çünkü biz, akıllıyız güçlüyüz. Ailece güçlüyüz, bilinçliyiz. Sizin gücünuz, bize yetmez. Ama siz, başkalannı eziyorsunuz. Gözümüzün önünde eziyorsunuz. Bunlan ürpererek görüyoruz. Sizin, bugün bize kötülük yapamamanızın nedeni, evet, güçlü ve bilinçli oluşumuzdandır. Böyle böyle yüzlerine karşı konuşuyoruz. Ama zaman gelecek, gucumüzden kaybedeceğiz. Bilincimiz yetmeyecek, kendimizi savunmaya. İşte o zaman, şimdi yapamadığınızı yapacaksınız bize. Bu arada, dönmek isteyenlere para verileceği haberi yayıldı. Bunun üzerine gidip hakkımızı istedik. Biz onlardan hiçbir şey istemiyoruz. Kendi hakkımızı istiyorüz o kadar. Öz hakkımızı... Ne bahşişi?... Bahşiş de neymiş?... Ayıp şey bunlar çağırruzda. Hem Almanya'da bahşiş var mı ki?.. Olsa bile bunu Almanlar yabancılardan öğrendi. İşsizlik paramızı istiyorüz. 13 senedir odediğimiz işsizlik parası yani... Bizim, kendi paramızı. Birikmiş, kullanılıp çoğalttıklan parayı.. Hem, biz bugune kadar hiç işsiz kalmadık. Bizim paraların adı, neden bahşiş olsun?" SÜRECEK ÇALIgANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Yükümlülüklerini yerine getirmeyen BağKur sigortatısı Üç kardeş gitmiş idik uzak diyara, ddniişümüz baglandı karara... 1479 sayılı BağKur Yasası uyarınca zorunlu sigorta) olmak durumunda olanlar işe başladıkları tarihten sonra en gıç üç ay içinde gerekli işlemleri tamamlayarak BağKur'un ilgili lölge ya da Şube Mudürlüklerine başvurmakla yukümiüdur. Bu ;ükumlülüğe uymayıp "Sigortalı sayıldıklan tarihten itibarenen geç iiç ay içinde Kunım'a başvurarak kayıt ve lescillerini >aıtırmayan"Iar için Yasa "200 liradan 5000 lira>a kadar hafif pra cezası"nı öngörmuştur. Yinelenmesi durumunda ise, "hüımolunacak para cezası, birinci defasında 1000 liradan, ikin« defasında ise 1500 liradan" az olamayacaktır. Aynca da uç ayık süre içinde kendılerinı "Kuruma bildirmediklerini tespit edienlerie sigorta prim borçiannı zamanında ödemeyenler hakkındı, Kurumca vapılacak muracaat üzerine bağlı bulunduklan mesek kuruluşlarınca bir aya kadar disiplin cezası niteliginde metekten men cezası verilir. Tekerriir halinde verilecek meslekten men cezası bir aytan az olamaz." Yasal formaliteleri yerine getirip de "aylık prim borcunı ilgili ayın sonuna kadar" BağKur'a odemeyen sigortalılar için de Yasanın öngörduğü ceza "Primler siiresi içinde ve lam darak ödenmezse, ödenmeyen kısmına siirenin bittiği tarihten kaşlayarak ilk ay için *k 10 ve bundan sonra geçecek htr av i<in % 3 gecikme zammı uygulanır. Gecikme zammının prim miktarının r « 100'iıne ulastığı siirenin sonundan itibaren geçen süre için; Devlet bankaarınca 1 yıl vaddi mevduala uygulanan cari faiz oranının en yük)eği"nin uygulanmasıdır. TÜRK EĞİTİM VAKFI YURT DISINDA YÜKSEK LİSANS OĞRENİMt İÇİN BURSLAR VERECEKTİR TEŞEKKUR Çok Değerli Varlığımız 19841985 ders yılı için A.B.D., Kanada, İngiltere, Federal Alman>a, Fransa, Isvîçre, Avuslurya, Ital>a ve dığer Batı Avrupa ulkderınde Sanayı Sevk ve İdaresı, Endüstn Muhendısliğı, Makina, ElekiroMekanık, Metalurjı, Endustriyel Elekıronik, Zıraat MuhendUüği, Gıda, Tarım ve BesJenme Teknoîojısı dallanndan bir veya bırkaçında Yuksek Lisans duzeyınde oğrenim için Turk Eğıtım Vakfı'nca burslar verilecektir. ADAYLAR1N: a) T.C. vatandaşı olmalan ve 30 yaşından buyuk bulunmamalan (1953 doğumlular da muracaat edebilir): b) tktisat, tşletmecilik ve yukarıda belirtilen muhendıslık ve u/manlık dallarındakı universite, akademı veva yuksek okullardan en az iyi veya eş değerde diploma almış olmalan (son sınıl öğrencileri aday olabilırler); c) İngilizce, Almanca, Fransızca veya ttalyanca dıllerınden bırinı, yuksek lisans ö|renıminı ünıversitede stırdurecek duzejde bılmeleri; d) Mezuniyet onalama noıları, girecekleri test smavlarındaki başarı durumlan, Vakıf tarafından kabul edilen yuksek. lisans (Master Derecesı) veren üniversitelerce yeterli göriilerek kabul belgesi (Akseptans) almaları; e) Yurt dışında oğrenim yapmak için gerekli maddı imkânı olmadığını belgelemeleri gereklidır. ONEMlt NOT: YukjınJakiOrrkoşullan taşıyan ısteklilerin •'YURT DIŞI BURSLARI HAKKINDA TAMAMLAYICI BILGİLER" ile "MÜRACA AT FORM'larını en geç 14 Ekim 1983 Cuma günune kadar Turk Eğıtim Vakfı'ndan almaları veya mektupla istemeleri gerekmekıedır. ADRES: TURK EĞİTİM VAKFI Eğıtım Mudurluğu Meclisı Mebusan Cad. No: 81. Kaı: 2 FIND1KLI İSTANBUL Dr. Celal ARAS'm vefatı dolayısıyla cenazesine iştirak eden, çelenk gönderen mektup, telefon, telgrafla evimize kadar gelerek acımızı paylaşan tüm dost, akraba ve arkadaşlarımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. Eşi Göksel Aras ve Oğlu İrfan Aras TEK SINIRLI SORUMLU BOĞAZİÇİ ELEKTRİK DAĞITIM MÜESSESESİ MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN BİLDİRİLMİŞTİR Müessesemizin Ümraniye lndirici Merkezi'nde yapılacakolao bakım ve onanm nedeniyle 11.9.1983 pazar gunu 09.00 ilâ 1700 saatleri arasında aşağıdaki semtlere elektrik verilemeyecektir. Ümranıye'nin tamamı, Çamlıca, Ferah Mahallesi, Bulgırlu, Kâzım Kara Bekir Mahallesi, Yavuz Türk Mahallesi, Mustafı Kemal Mahallesi'nin bir bölümu. MÜESSESE MÜDÜRLUĞU Basın 23653 ! ı ' VEFATLAR İÇİN Yurtiçı, Yurtdışı, cenaze nakledilir. Cenaze ilaçlama, malzeme, tabut, butun işlemler hassasiyet ve süratle yapılır. MENKULÜN AÇIK ARTIRMA İLANI T.C. KARTAL 1. İCRA DAİRESİ ı Bir borçtan dolayı hacizli ve aşağıda cins, miktar ve kıymetlffi yazılı mallar satışa çıkarılmışur. Birinci artırma 5/10/1983 gunu saal 14.15 14.30'da Kaıtal Tugay Yolu No. 43'de yapılacak ve o günü kıymetinin %75'im istekli bulunmadığı 6/10/1983 gunü aynı yer vesaatte2. artırma yapılarak en çok fiyat verene satılacağı ve satış şartnamesinın icra dosyasından görulebıleceğı, fazia bılgi almak ısteyenlerin yukarıda yazıi dosya numarasıyla icra memurluğuna başvurmaları rica olunur. Muhammen kı>meti Adedi Cinsi (Mabiyeli ve onemli nilcfikleri) Lira Krş. 1,500,000,00 bir adet Fiks lâstık tekerleklı çalışır v»zıyeite Vinç Basın: 9684 Dosya No: 1982/32 Tel.: 147 20 06 140 68 86 Işletmede ayrıca 18 ambulans mevcuttur. Cenaze ilanlanndan hizmet bedelı alınmaz, acı günlennizı paylaşır, günün her saatınde emrinizdeyiz. tSLÂM CENAZE (ŞLERİ İLKOKUL4. ve5. SINIF ÖĞRENCİLERİNE KOLEJLERE HAZIRLAMA KAYITLARSÜRÜYOR Istanbul Caddesi 47 572 21 44572 63 53 TESTLİ KURSLARI BAKIRKÖY^,
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear