28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriyet 2 Orda bir köy var uzakta... Ferit Edgü o köye gitti, öğretmen olarak. Yolsuz, elektriksiz, ilaçsız, ıloktorsuz, uygar dünyadan kopuk bir !ıoy. Bizim köyümüz. Ve yazdı Ferit Edgü. 1977 yılında, Ada Yaymları dizisınde basılao «O» adlı rojnan bu köyü anlatır. «O»'yu sadece gerçekçi bir roman saymak yetmez, gerçeğin inamlmaz bir düge dönüştügü, şaşırtıcı bir öyküdür bu. öyle kı, yazar cıa nereye gittiğinden kuşkuya düşmuş gibldir; önsözde, kendini bulduğu yerin, sonradan bir turizm rehberinde okuduğu, şu sözcüklerle anlatılan yere çok Denzedığini söyler: «Doğusunda tran, giineyinde Irak devletleri sınırlarıyla, ku/.eyinde Van ve batısmda Siirt Vilayeti toprakiarı bulunan Hakkâri Vilayeti, Dojru Anadolunun güneydoğusunda, köşede yer alan çok engebeli bir bölgemizdir. Vilayette bugün şehir görünüşünde hiçbir topluluk yoktur. Vllayet merkezi olan Çölemerik kasabası daha küçük bir kasabadır. Bu bölgenin tarihi de kesin olarak hilinmlyor. Çünkü bölge yüzyıllar boyunca dış çevre Ile kapalı yaşamış, buraya milleller kolay kolay girerek yerleşememişlerdir. Hakkâri dolayları yurdumuzun erı engebeli, aşılmaz dağlarla çevrili, yolsuz, ıssız bir köşesidir... Burada kasaba ve kbylere tnotorlu taşıtlar yaz aylarında dahi işlemez. Dağlarında biç erlmeyen karlar, küçük buzul kitleleri...» Gitsek de gitmesek de O köy 'bizim köyümüzdür... Ve Ferit Edgü o köye gider öğretmen olarak, görevı süresince kalır orada, sonra da bir gün lner uçurumdan aşağı, usta avcıiar gibi, ırmak kıyısına vanr, dönüş yolculuğu başlamıştır. «Bir düş bu. Ilutluluktan korkuya, coşkudan boğuntuya dönüşen, dönüşmekte Olan bir düş.» «O» adlı roman, yıllar önce okuduğumda, beni valnızca dile getirdlğl gerçekler yönünden şaşırtmakla kalmamıştı; Ferit Edgü'nün gerçek bir yaşamı, roman yaşamına çevirmesindeki beceriye hay OLAYLAR VE GÖRÜŞLER nını, Türklye'yi kfltü gosteren ozelliklere sahip olması bakımmdan hemen reddedeceği düsünülebillr.» Şlmdl bu filme temel olan romana dönebillriz gene. Bir öğretmen Hakkarl' nin bir köyüne gldiyor, dönüşünde oradaki yaşamı anlatan bir roman yazıyor. Bu roman altı yıl önce çıktı. Ne kadar basıldığmı, ne kadar satıldığmı bilmiyorum; ama bu romanın, yatsıyamayacağımız, görmezlikten gelemeyeceğimiz gerçeklerimizi dile getirdiği içln yerlldlğini duymadım. «Üç bin, beş bin klşi oku muş ne çıkar!» diye mi düşünüldü, yoksa «kol kınlır yen içinde» atasözüne uyularak mı ses çıkarılmadı, söyleyemeyeceğim. Şu da var, bu roman, alışılagelen köy romanı biçeminde yazılmamış olduğu için, anlattıkları belki de uydurma idi, bir düg tü, bir yeni roman denemesi idi. Ama dramatik (hareket içinde) imgenin sanatı olan stnemanın eline geçince. bu anlatı. bütün içerigi ile kendini ortaya koyuyordu. Artık ona boşvermenin yolu yok tu. Üstelik bu gerçek, yabancılara gösteriliyordu. demek içyüzümüz açıklanıyordu. gizlememiz gereken geri kalmışlığımız dünyaya duyuruluyordu... Gtilüyorum... Ekonomik, parasal, siyasal. sskerı gücümüzü yabancılar bizden daha iyi biliyorlar; yardımlarını bu bilgilere dayanarak yapıyorlar ve nasıl, nereye harcayacagımızı bize buyuruyorlar. Neyimiz gizli ki! Hem sonra, Türkiye'dekl yaşamı cennet örneğine benzeterek anlatan bir film yapsak. yabancılar yardımı kesmezler mi? Ne gereksiz bir duyarhktır bu!. Şunu da belirtmeliyim ki, sözkonusu fllml gören yabancı «Türkiye ne geri imiş» diye düşünmsz, «Türkiye'de sinema sanatı ne ilerlemiş!» der. Nitekim öyle dediler. Ey romancılar. ey sinemacılar! Konularmızı geri kalmış bölgelerimizden alnıayın, cennet glbi köylenmizdeki mutlu yaşamı dile getirin... Böyle yapın kl dünyayı kandıralım; sanata boşverin!. 15 NİSAN 19S" Bızım Jvoyumuz mur Melih Cevdet ANDAY ran olmuştum. Çünkü o, gözlem güctinü, anlatı ustalığından alıyordu. Ben bunu yazmanın sırasını beklerken «Hakkari'de Bir Mevsim» filmi ortaya çıkıverdi. Daha doğrusu, «Hakkari'de Bir Mevsim» olayı. Bu film Türklye'de de gösterilseydî, «olay» demekle sadece uluslararası büyük bir başanyı nitelendirmış olurdum. Oysa «Hakkari'de Bir .Hevsim»e konduğu söylenen yasak, olaym boyutlarını, yazık ki, üzücü bir yönde Renışiettyor. Başarı ve yasak... Bunlann blrarada kullamlması gerçi »adırgatıcı, hattâ şaşırtıcıdır. Başarıya eırmş bir sanat yapıtı niçin kuşku uyandırsın! Ama deneyimlerimlzi bizi alıştırdı buna. Filmin başarısı, kuşkusuz, «O» adlı romanın, sinemaya geçtîkten sonra da süren özgün mteliğinaen kaynaklanmaktadır; «O», yetenekh genç sinema sanatçılarımızın elinde, bu kez başka bir dılin üst düzey yapıtı ciurumuna gelmiştir. Ama romandan füme geçmekle, elbette yenl bir sanat olayı ıle karşı karşıya gelmiş oluyoruz. Verilen ödüllerin gerekçelerinde dile getirilen, sinema yapıtıdır artık. Jüri özel Ödülünün gerekçesi; «Film, bütUtıü ile büyUk bir özgünlük sergilediğinden ötürü»; Uluslararası Sinema Federasyonu'nun gerekçesi: «Toplumsal gerçekleri, konumsal yerl içinde yahn ve giiçlU iıir dilie yansıttığından ötürü»; Uluslararası Sinema Sanatı ve Araştırmaları Konfederasyonu'nun gerekçesi; «Böylesi bir konuyu yüreklilikle, büyiik güçlttklere katlanarak gerçekleştirebildiğinden ve özel sanat degcri olan gerçek bir yapıt ortaya koyduğundan ötürü»; Uluslararası Evangeilsche Film Jürisi'nin gerekçesi: «Bir dağ köyünün umutsuz ortamında, yoğun ıtış koşulları içinde bir öğretmenin yaşamım, özenli bir yöre tammlaması ile, insan ve yaşam ilişkilerine onem vererek gerçekçi ve insancıl bir anlatımla dile getirdiğinden ötürü.» Böylesı bir başanyı gerçekleştirdikleri lçin, senaryoyu hazırlayan değerli öykücümüz Onat Kutlar'ı, yönetmen Erden Kıral'ı, görüntü >önetmeni Renan Ormanlar'ı, müzik sorumlusu Timur Selçuk'u, başta Oenco Erka olmak üzere filmde rol alan oütün oyuncularımızı can dan kutlarım. !961'den berl Berlln Film Festivallerini rerinde izleyen smema eleştırmenimiz Çetin A. Özkırım'ın yazısından öğrendiğime göre, bize verilen ödülleri yadırgayan bir tek kişi büe çıkmamış orada. Bütün ulusların, sanat alanındaki varlıklarını dünyaya göstererek saygı kazanmak lçln çabaîadıklarını billyoruz: peki, biz bu başarımızın sevıncine topluca katılmaktan »ılçln yoksun bırakılahm? «Hakkari'de Bir ı*Ievsim»in Türkiye'de gösterilmemesinin nedeni nedir? Açıkça söylenmemiş olduğu için bilmiyorum, ama bu türden yasaklamalar konusundakl deneyimlerlmize dayanarak kiml yorumlarda bulunmuyor da değilim. Türklye'nin gerl kalmış bir bölgesi, romanımızda, sinemamızda.. dile getirildl ml, dışarıya kötü tanıtıldığımız, dışarının da buna sevinerek, o yapıtı ortaya koyan sanatçılarımızı cdüllendirdiği kanısı yerleşmiş bizde aedense Mahmut T. öngören de. «Hakkari'de Bir Mevsim» konusunda yazdığı vazıda şu sözleri söylüyor: «Bürokrasimizin filmdekl görüntülerden hoşlanmayacağı ve film öyküsünün meka Ezop'un Dili? Dr. Öztin Akgüç 9 nisan 1983 günltt Mffllyet* te ilginç bir noktaya parmak basıyor. Devlet Istatistik Enstitüsü'nün önsörülertne bakılırsa Türkiye'nin ulusal geliri 19Sİ yüuıda yüzde 4,6 oranında artmış; son tiç yıldsı ortalama yüzde 2,5 oranında ekonomik büjtflme sağlanmıştır. Bir ülkenin ekonomlsinde kaynakiar surekll olarak harcamalara eşittir. Türk ekoriomisinde hem ulusal gelir artmaktadır, hem de borçlanma surmektedir. (1982 yılında dış bfl.rçlarımız net 1 mllyar doların UstUnde artmıştıc) Demek kl kullanılabilir dış ve iç kaynakiar gKsnişlemlştir. Buna karşılık harcamalar (tüketiın ve yatırım harcamalan) da artrmş olmalıdır. özetlemeye çahştığım bu durumu, sayılarla ortaya koyduktan sonra Sayın Akgüç eoruyor: « Tüketim harcamalarının azaüdığı. yatırım harcamalarının durduğu savlan, julusal gelirde artış tahminleriyle tam çelişkf idir. (...) harcamalan azalan bir ekonomide, bw ekonomi dıs kaynak da kullanıyorsa, ulusal gelir artışı mümkün değildir. • Sorun böylece ortaya konduğunda çoğu fabrikanın, işyerinin neden can çekiştiğl. ^e «devletin kurtarma operasyonları»nı bekleHiiğl sorusu ortada kalmaktadır. Yapı ve Kredi Bankası'nm 1982 ]7ilma ilişkin ekonomik raporunda toplam yjıtırımlarm ulusal gelire oranla azaldığı ileri sürulmektedir. 1981'de toplam yatırımlarm ulusal p^lire oranı yüzde 24 iken 1982'de yüzde 21.6'ya dfişmüştür. Ulusal gelir artıyor, toplam yatırıpılar düşüyor; öyleyse ulusal gelirfn daha büjısHk bölümü tüketimde harcanıyor demektir. Bu dıffirumda neden piyasada «talep (istem) azlığı» yakmması var? Nlçin durgunluk ya da genleme dönemi aşılamıyor? Yoksa Devlet îstatistik Enstttüsürnün verdlği bilgiler ml yanlıştır? • Yabancı sermaye politikasına son jçıllarda kapı lar sonsuza dek açılmıştır; bu alanda yasalar birbirl ardma çıkarüıyor; hele yeni çıkan Petrol Yasası, 1954'ün ünlü Max Ball Kanununu geride bırakmıştır. Yetkill agızlar da üstüste deme<#eT veriyoTlar; yabancı sermayenin artık Türtsiye'yl <güvenilir bir ülke» saydığmı ve son iki yılda ülkemizde yabancı sermaye yatınmlarmfln birdenbire arttığını övünerek kamuoyuna açıklıyorlar. Yalnız bizim yetkililer değil; OECD'rjin sözcüleri de böyle söylüyorlar. Hürriyet Gaaetesi'nin 11 nisan günlü sayısında okuduğumuza göre OECD' nin Türkiye ügilisi Rolf Geberth demiş ki: « Dış tllkelerden yapılan yatınmlar son tiç yılda görülmemiş oranlarda yükselmiştir. 1979'da 228 milyon olan yabancı yaetınmları şu anda 828 milyon dolardır.» • Oysa Istanbul Ticaret Gazetesi'nde Dr. Haluk Cillov 1 nisan 1983 günü şunlaıjı yazıyordu: « Hemen belirtelim ki (yabancı sermaye konusunda) son iki yıldaki rakam "yalan* değil, ancak bir bakıma 'sahte'dir. Zira ir.tatistiklerde 1981 yılında Türkiye'ye geldiği benrlenen 331 milyon dolarlık yabancı sermayenin 294 milyon doları 'garantisiz ticari borçlardan* kaynaklanmış olup, Türkiye'de mevcut yabamcı sermaye kuruluşlarımn tevsii ve ycnlleme işlemlerinde kullamlmıştvr. 'Taze sermaye' akvmı sadece 43 milyon dolardır. 1982 yılmdaki 172 milyon dolarm ise sadece 83 milyon doları taze glriştir. Üstelik talepleri uygun görülüp gelmesinc Izin verilen bu yabancı sermaye yatırımlartnın ne mlktarınm 'fiilen' gerçekleştiği henüz malum dfcglldlr.» • Demek kl OECD temsilcisl Sa.ym Geberth, bizi (argo deylmiyle) uyutuyor. ÇRnkü «garantisiz ticari borçlar» konusu Türkij«erde işbirlikçl sermayenin emme basma tulumbası niteliğine dönüşmüştür. Yabancı kumpanyater Türkiye'den alacaklarını Türkiye'ye yabancı taze sermaye gibi yutturarak ülkemizi ikinci kez borçlandırmak yöntemini kullanıyorlar; ya da fcu işi dışarda yabancı işadamlarmdan «garantisiz ticari borçlan» ucuza toplayan paravan îirmalar yapmaktadır. • Sayıların dill de sanırız Ezop'un dillne döndü; her yönde kullamlabiliyor. liıocte R8ı Af Zincîrinîn Son Halkası Recep BİLGİNER Gazeteciler Cemiyeti tkinci Başkanı aygm bir af uygulaması van Kiml açık, klınl kapah. Bir bakıyorsunuz, yıllar yılı Devletten vergi kacıranlar bağışlanıyor. Arkasmdan Devlete borcu olanlarî Üstelik, hem ana borçlan, hem faizleriyle. Birikmiş tortulann temizlenmesı lçln bu, bir yaklaşım olabilir. Dahası, Devletle. Devletin ki, mi bölümleri arasmda, sosyal banşa yönelik bir yakınlaşma. Af zincirine, sık Sfk yenl halkalar ©klenlyor. , Gecekondu affı bunlardan blfi. Devletin toprakları üzerine, kaçak, uydurma binalar konduranls>r, kentlerimlzin dışmdan lçine sızarak çlrklnliğl, ilkelliği getirenler bağışlanıyor. Kiml sosyal ve ekonomik zorunluktan, kimi ticaret içln gecekondu yapanlann bağışlanmasını da, sosyal banşa yönelik bir eylem sayalım. Buhsat dışı, kaçak, uydurma, Imar düzenlnl bozan inşaat da bu affın kapsamında. Zaten, bu binaları böyle yapanlar, «Biz yapalım da, nasü olsa 1lerde bir af çıkar» demişlerdir. Bir sanat ve fikir adamının, yaratıcılığının ürunü yapıtlarından elde ettiği gelirlerden vergi bağışıklığmı çok gören maliyecilerimiz stok affı çıkanu, servet affı çıkardı. Bu da sosyal bansa yönelik bir eylem diye sunuldu kamuoyuna. Bununla da yetlnilmedi, dış ülkelerde serveti, malı . mülkü olanlar (bunları Devletten kaçırmış olsalar da) bagışlandı. Yani, kara para aklamyor, vergisiz, haram servet helâl duruma getiriliyor. Buna da bir şey demiyoruz. İflasm eşiğindeki kocaman şirketler kurtanhyor; sarsılan bankalara, Devlet kesesinden destek sağlanıyor. Biz, şairin «Bir hilâl uğruna yarap ne guneşler batıyor» dizesinden esinlenerek «Sosyal banş ugruna, Devletimiz ne büyük özveride bulunuyor» cliyoruz. Devletimizin içinde, biz hepimiz, yani, vergi kaçırmayanlar, kaçak inşaat yapmayanlar da varız. Bu af ya da aflar zincirinin önemli bir halkası noksan. Hani nerde. filürlerini açıklayanlann, günlük olaylar hakkında gazetelerde yazı yazanlarm bağışlanması? Sosyal banşa, birlik ve beraberliğe yönelik bu demokrasiye geçiş döneminde, bu durumda olanlar için bir af yasası düşünülmüyor mu? Sormaya bile gerek yok aslında. Bunun yanıtının «Evet düşünülüyor» olacağindan eminim. El bette, yetkililer, düşünmenin, düşündüğünü söylemenin, Anayasamızm güvencesinde olduğunu bilirler. Ve yine, bilirler ki kara para ile, vergisiz servet ile, gecekondu yapımcılıği ile, yazı yazıp düşünce açıklamak aynı şey değil. Asıl suç ve suçlu birincilerin ,bünyesinde toplanır. İkincilerin yaptıklan, Anayasanm güvencesinde yurttaşlık görevidir. Planlı biçimde ve verilen sözler adım adım tutularak demokrasiye geçiş yürüyüşünde bazı aksamalan hoş görüyle karşılarsak, sorun kalmaz Tortular temizlenecek, sosyal barışı bötünüyle sağlamanın yolu bu. Genel, istenen ve benimsenecek olan sosyal banş yolunda. Aflar Zinciri'nin bütün halkalannm tamamlanacağına inanıyorum. Bu halkamn en önem lisi basın ve fikir özgürlüğünün zedelenmiş olduğu izlenimini ortadan kaldıracak davramşlardır. Çsaglık Y Kronolojik yaş aşhlığı tam olarak tanımlamak sanıldığı kadar kolay değildir. «Kaç yaşındasınız?» sorusuna verilen yanıt, genellikle nüfus kağıdı» yaşıdır. Oysa, insanın gerçek yaşı bu değildir. İnsanın üç yaşı olduğunu düşünmek daha doğrusu. Yaşamayı sevmek elimizde. Vücudumuzla, organlarımızla barışık yaşayalım. Gençleşmenin sırları insanın kendisindedir. organlanmızda bitecektir. Ama, «yaşamayı sevmek» elimizdedir. Eğer «bilinçli yaşama sevgisl»ni ilerleyen ya şımızla daha iyi anlayabilirsek, tadına varabilirsek. bu bilincimizi geliştirebilirsek, «yaşamı bilinçle karsıloyabiliyoruz» demektlr. Bunu ise, ileri yaşlanmızda daha iyi yapabiliri7.. Yaş lanmanm güzelltği do buradadır. İşte, y&şTanmak sanatı. bu güzelliği farketmek, olgunlaşmamn erdömlerini yakalayabilmektlr. Yaşama daha doğru bakabilmek, yaşamın sevgilerini, baygılanm, yasamın tatlı aynntılannı farkedebilmek bu sanatm sırlandır. ııaşındasınız? yöneten Erdal ATABEK Y Psikolojik yaş (Nüfus kağıdı yaşıii En kolay ölçüldüğü için, genellikle gündelik yaşamd a bu yaşımızı kullanınz. (Organlanmızin ya?ı)ı Or ganlarımızm yaşlanması, yaşlanmanm biyolojisidir. In sandan insana değiştiği gibi, aynı insanda bile her orgarun yıpranması, yaşlanma sı farklıdır. Eklemlerimiz, derimiz, saçlarımız, gözlerimiz, damarlanmız ,'Jerleyen yaşımızla birlikte yaslanır, yrpranırlar. (Ruhsal yaş)ı Bu, insandan insana çok değişen yaçunızdır. «Kendiml 25 yaşında hlsaedlyorum» diyen 67 yasmdaki bir insanla, «Ken dimi 80 yaşında duyuyorum» diyen 32 yasmdaki insanın arasındaki farkı günlük yaşamda da görebiliriz. > Pekl, gerçek yasımız hangisidir? Gerçek yaşımız, bu üç «yag çlzgtmizin» kesiştiği yasam alamndaki durumumuzdur. Hepimizin zaman zaman yaşadığımız gerçek, bazen «yaşlı», bazen «genç» olduğumuzdur. Bizl derinden yaralayan bir üzüntü, bizi •ihtiyarlatır», bize sevinç veren bir olay lse, bizi «gençleştirlr.» Sürekli «flzulmek» de, sü Biyolojik yaş Organlanmız yaşlanıyor, ama.. Evet, ilerleyen yaşımızla birlikte organlanmız da yaşlanıyor. • Eklemlerimiz, isteklerimize karşı çıkıyor Hareketlerimiz daha guç. Ağnlı. Koşmak şöyle dursun, yurümek bile bazen güçleşiyor. Dogrudur. • Derimiz. kmştı. O eski, gergin, pürüzsüz cildimiz yok artık. Boynumuz, ellerimiz, yüzümüz yıllann izlerini taşıyarak buruştıı. Evet, öyle • Gözlerimiz. eskîsl gibi görmüyor. Gözlük takıyoruz. • Damarlanmız, sertleşti, görünen yerlerimizda bile makarna gibi oldu. lşte öğreniyoruz. Kalp damarlanmız, beyin damarlanmız da eskimiş, yıpranmış. Hastalık lanmiz var. • Organlanmız, esklsi gibi çahşmıyor. farkediyoruz. Ye diğimiz yemeği eskisi gibi sindiremiyoruz. Yaşlandık, artık, yaşlandık. Çözümü var mı bu durumun? garip görünecek ama. bu durumun çözümü var. Önce. geçmişe dönmenin yaran olmadığını bilelim. Geçmişj bu denli aramayaltm. Vücudumuzla, organlarımızla banşık yaşayalım. Onlara küsmeyelim. BüeUm ki, organlanmız bize «ihanet» etmedi. Onlar, bizi taşıdılar, bize hizmet ettiler. Biz onlan yıllar boyu zorladık, gıklan çıkmadı. Yüklendik, katlandılar. Şimdi de, bizim onlan anlama ?amanımız geldi. Bir işe yaramayan insan yaşlıdır ençleşmenin aırlannı insanlar yüzyıllar boyu aradı. «Gençlife suyundon» •maymun testisUne kadar çeşitli maddeler bu amaçla kullanıldı. •Gençleşmenin sırlorı», insanın kendisindedir. Bunlan başka yerde aramayalım. Cenciesmenın sırları % rekli «sevinmek» de olanakh olmadığma göre. «yaslanmak sanatı, yaşamı bilinçle karşılayabilmek sanatıdır» diyebiliriz. Yaşamı bilinçle lcaro1lflVal1:ımı *»*«5"«.« «•«««"=] Bu, yaşama sevincini yitirmemektir. Ya$am, bir gün G Yaşamın tatlanna açık olunuz 0 İlk «sır» budur. »Bir işe yaramayan insan yaşlıdır.» Bu insan isterse 30 yaşında olsun, bir işe yaramıyorsa, yaşlıdır. *Bir işe yaramayı* büyük bir iş, sürekli bir iş diye düşünmeyelim. Herkesin çevresinde, yaşama alanında yapabileceği bir iş vardır. «Bir iş yapümalıdır. Bu iş, başttalanna yararh olmalıdır.» Bu ikl özellik önemü. Bir işe yaramak SÜMERBANK YAR1MCA SERAMİK SANAYİt MÜESSESESİNDEN Muhtelif elektrik malzemeleri satın alınacaktır 1 Müessesemiz ihtiyacı muhtelif elektrik malzemeleri 29 Nisan 1983 günü saat 15.00'de kapalı zarf usulü teklif alınmak üzere ihale edilecektir. 2 Bu işe ait muvakkat teminat 150.000. TL. olup ihale saatinden önce müessesemiz veznesine nakten veya banka teminat mektubu olarak yatınlacaktır. 3 Malzemelerle ilgili liste ve açıklayıcı bilgi Müessesemiz Ticaret Müdürlüğü'nden temin edilebilir 4 Müessesemiz 2490 sayılı kanuna tabl değildir. (Basın: 15682) İkinci «sır» da budur. Kendine, kendi geçmişine, ağlaşmalanna, hastalıklanna tıkanıp kalmamak gerekir. Bu tıkanıklık «yaşlandırır.» Çevreyle ilişkilerini sürdürmek, olanaklıysa genişletmek çok önemlidir. Burada çevreye de önemli bir görev düşer. »Yaşlıdır, anlamaz», «yaşlandı, hâlâ her şeye feanjıyor» diye düşünmek, böyle davranmak büyük bir yanhştır. büyük bir kötülüktür. Bırakınız yaşlılar da merak etsln, konuşsun, uğraşsm. Onlan ayakta tutan önemli bir destekten onlan yoksun bırakmaym. Sevmeye, sevilmeye açık olunuz. Sevgisizseniz, yaşlısınız. Sevmek, sevilmek genç liktir. Kendinizi bu «sır»ra açık tutunuz Insanlan seviniz, çiçekleri seviniz, hayvanlan seviniz, ağaçlan seviniz, her şeyl seviniz. Siz severseniz, sevileceksiniz. Siz sevmeden sevilmeyi beklemeyin. Sevmeyi öğrenenler, sevildiklerird görürler. Sevmeden sevilmeyi beklemek benciliktir. Boşuna çabadır. ^ Çevreyle ilişkileri sürdürmek •Artıh bizden geçü» sözlerinl yasamınızdan çıkann. Hiç bir ş.ey slzden geçmedi. Şimdi herşeyden daha çok tat almayı biliyorsunuz. Gençlik yıllannızda değerini bimediğiniz, bakıp geçtiginiz nice tat, deneyli yıllannızdan sonra sizl bekliyor. Herseyi yeniden tanıyabilirsiniz. Okudugunuz bir kitap, odada duran bir çiçek, pek üstünde durmadığınız bir yeğeniniz, hepsi, hepsi yeniden keşfedilmeyi bekliyor. Bir kenara çekilip farkedilmeyi beklemeyin. Siz farkedin, siz ilgilenin. Yaşlandınız, deneyler kazandmız, eskisinden öaha iyl biliyorsunuz. Dünyayı yeniden kavrayın, yeniden farkedin. «Yajıyorsunuz» ne güzel Yaşaraın tatlanna açık olun. Kendinizi kapatmayın. SOSYAL SİGORTALAR KURUMU GENEL MÜDÜRLİİĞÜ GENEL MÜDÜRLÜK IVNÜFETTİŞ YARDIMCILIĞI GSRİŞ S1NAVI Teşkilâtımızda Genel Müdür adına inceleme soruşturma ve denetleme yapmalda görevli Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın açık bulunan kadrolanna sınavla Genel Müdürlük Müfettiş Yardımcısı alınacaktır. 1 Sınavlar yazıh ve sozlü olmak üzere iki kısımdır. Yazılı smava 19 Mayıs H983 Perşembe günu saat 9.00'da Ankara İstanbul ve İzmir'de başlanacaktır. 2 Giriş smavına katüabilmeîk için: a) Kanunen aranan memur alabilme niteliklerine sahip olmak, b) 1.1.1983 tarihinde 30 yaşını doldurmamış bulunmak, c) Askerlik görevini yapmış veya ertelenmlş olmak, d) Hukuk, İktisat. Siyasal Bilgjler, îşletme. îktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri (YÖK Teşkilâtı hakkında 41 sayılı kanun hükmünde kararname ile isimleri değiştirilen İdari Bilimler Fakülteleri ile, İktisadi ve Ticari İlimler Akademilorı dahil) ile, bunlara denkliği Milli Eğitim Bakanljğı'nca tasdik olunan yabancı Fakülte veya Yüksek Okullar'dan birtni bitirmiş olmak. 3 İsteklilerin, smav için gerekli diğer şart ve belgeleri gösteren ve sınav konulan hakkında bilgileri de kapsayan broşurü Kurumumuz Bölge ve Şube Müdürlüklerine ve Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı' na bizzat başvıuTnak suretiyle veya mektupla saglamalan ve smava giriş ile ilgili işlemlerini eksiksiz olarak en geç 3 Mayıs 1983 günü çahşma saatinin bitimine kadar tamamlaanalan gerekmektedir. 4 Müfettiş Yardımcılanndan, Yeterlik Sınavmda başan göstermek süratiyle Müfettişliğ» atananlar, inceleme yapmak üzece yönetmelik hükümlerine göre yabancı ülkelere ^önderilecektir. tBasan: 15848) 1946 % Vücudunuza saygı gösterin Kendinizi bırakmayın. Kilo almayın. Abur cubur yemeyin. Fazla kalori almayın. Yağlı yemeklert bırakm. Makarnayı, pilâvı az yiyin. Bol bol sebze yiyin, meyve yiyin. Yoğurt yiyin. Akşam yemeklerini hafif yiyin. Harehet edin: Yürüyüşler yapın. Dinlene, dinlene yüruyün. Eklemleriniz açılsm, kanınız hareket etsin. Rendinizi zorlamayın. Hiç bir şey için kendinizi zorlamayın. Vücudunuzla inatlasmaym. îstediğiniz şeylert istediğiniz kadar yapın. Hastahklarmm tedavi eitiriru Hastahklar şimdi daha çok kapımızı çalıyor, bu dogaldır. Küsmeyin, kızmaym. Hastalıklannızı tsdavi ettirja lşte size ^gençleşmenin beş sırn.» Bun lar sizin yapabileceklerinlz. Size bu konuda TOPLUM'un yapması gorekenleri aynca ele alacagız. Organlarımızla uyumlu yaşamayı öğrenelim.. Eğer biz bunu öğrenirsek, onlar bize daha uzun yıllar hizmet ederler. Unutmayalım ki, yıllar yıh. biz onlann istediğini yapmadık. Yü rüyelim dediler yürümedik. Duralun dediler. durmadık. Onlan hor kullandık. Şimdi ise, daha dikkatli kullanacağız. Onlan tamyarak, severek kullanacağız. Onlar, bizim organlanmızdır. Unut mayalım. ^ Sevmek, sevilmek
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear