02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/8 2 EKİM 1983 Nadir Nadi 12 StRMEN Viyana'daki ilk gazetecUik >ıllannızdan söz ettik. Bu arada garip bir raslantı, sizi taaıyanlar bilirler. Nadir Nadi'oin özel yaşatnı deyince (hatta neden yalnız özel olsun, gazeteciliğe mttzik yazılan yazarak adım attıgınıza göre meslek yaşamınızı da içine katabiHriz), akla müzik gelir. Öte yandan Viyana deyince de akla Viyana Operası ve bir müzik kenti gelir. tsterseniz bngün de Viyana Operaa'ndan oradaki muzik yasamiBdan söz edetim. Viyana Operası'ndan başlayalım mı? NADİR NADt Viyana Operası, Paris Operası'ndan biraz sonra yapılmıştı. Onun hetnen hemen kopyasıydı, ama ondan daha küçüktü. Çok cici bir binaydı. 1870'lerde yapılmıştı. Paris Operası'ıu takliden yapılan bu binarun fuayelerinde, temsil aralannda sigara içilmezdi. Ya bu bina yapıldığı zaman sigara çok az içiliyordu, ya da içilmesi istenmiyordu o yıllarda ki, fuaycde sigara içmek yasaktı. Çünkü tavanlar altm yaldızlıydı. Bu tavanlar bozulmasın diye sigara içirilmezdi. Sigara içenler de, karda kışta da olsa, sokağa çıkarlar, beş on dakikalık aralarda sigaralannı orada içerler, zillcr çalınca da tekrar içeri girerlerdi. tşte Viyana'nm o yoksulluk yıllannda, bu perde aralarında sokağa çıkıp da, sigara içenlerin attıklan izmaritleri toplayan yoksullar da onlardan yeniden sigara yapmaya çalışırlardı. Bununla birlikte savaştan sonra Viyana'y a gittiğımde bu eksıği görerek, fuayenin yanına geniş bir büfe yapmışlar orada sigara içmek, içki içmek serbestti. Tabii bu arada savaştan önce de sigara içilmiyordu ama, her türlü içki perde aralarında verilirdi. Savaştan sonra, artık kimse sigarasım sokakta içmek zorunda kalmıyordu. Bu arada zaten lkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ekonomik alanda büyük bir atılım yapmış olan Avusturya'da da öyle sokaktan sigara toplayan yoksullar da kalmamıştı. Viyana Operası'mn binasında tıpkı Paris'te olduğu gibi, balo verilirdi. Bu balo yılda bir kere verilirdi karnaval mevsiminde. Viyana'nm en kibar balosuydu bu. Çok şık hanımlar gelirdi, sabaha kadar eğlenirlerdi. Ben genellikle balolarda eğlenen bir insan değilimdir. Ama bu balo nasıl oluyor diye merak ettim ve bir kere gittim. Balo verildiği gece, orkestra çukurunu kaldırmışlar. Seyirci yerleriyle salon birleşmiş. Çok güzel bir salon olmuş, sahne, localar, seyirci yerleri, o güzel fuaye; her yerde dans ediliyor, içki içiliyor, eğleniliyor. Hatta o geceye mahsus olmak üzere sigara bile içiliyor. Bu arada ben geziyorum. Sahneye gittim, muazzam bir sahne. öyle bizim oturduğumuz yerden gördüğümüz gibi değil. Nasıl söyleyeyim. Yani sahneye salon kadar seyirci yeri koyabilirdiniz öylesine büyük. Ben salonda oturup hep o sahnedeki sanatçıları, tenorları, baritonlan, sopranolan dinledim. En hafıf sesler bile koca salonun taa en yukarısından duyulurdu. Balo sırasında merak ettim. Bir ara herkes danseder, içki içer, eğlenirken, ben sahnenin önüne doğru yüriıdüm. Bildiğim melodilerden birini avanm çıktığı kadar bağırarak söyledim. Aaa bir de ne göreyim: Kimse duymadı. Hiç kimse duymadı. O zaman çok şaşırdım, "Bu adamlar en hafıf sesi bile nasıl duyuruyorlar?" diye. VtYANA OPERASI'NDA SARAYDAN KIZ KAÇIRMA Viyana'ya gittiğimin ilk aymda operaya devama başladım. Biliyorsun ben en çokMozart'ı severim. Mozart'ın da bilindiği gibi, 3040 tane operası var. Ama bunlardan beşi çalınır ki her biri şaheserdir. Aralarında biri de, Saraydan Kız Kaçırmadır. Bu da Mozart'ın en güzel eserlerinden biridir. Konu bazılannın sandığı gibi tstanbul'da değil, Akdeniz'de bilinmeyen bir ülkede geçer. Viyana Operası'nda Mozart çok sık oynanır. Ben de Saraydan Kız Kaçınna'yı seyretmek için gittim. Konuyu zaten biliyorum. Fakat bu arada ben oyunun baş kahramanlanndan Selim Paşa'yı sahiden Türk zannediyordum. Oyundaki Selim Paşa'nın Türk olmadığını, Ispanyol asılzadesi olup, Türklerin eline esir düştüğünü, sonra kademe kademe paşalığa yükseldiğini ve padişah tarafından azat edilip, oraya kumandan tayin edildiğini, oyunu orada seyrederken öğrendim. Bu da nedense bana çok tuhaf geldi. Doğrusu Mozart'ı severim. Onun Türklerle pek fazla ilgisi olduğunu da sanmıyorum. 17 ve 18. yüzyıllarda Turquerie moda olmuştu. Bu Turquerie motifi, ttalyan müzisyenlerde de vardır. Türklerle ügili operalar, hatta piyesler vardır. Bu modaya Moliere de uymuştur. Moliere "Kibariık Budalası" (Le Bourgeois Gentilhomme) bizim gerileme dönemimizin başlannda yazmıştırr anlatıyor BİR YAZARIN İLK GAZETECİLİK YILLARI POLİTÎKA VE OTESİ MEHMED KEMAL Yazılarda Gezinti Kimi okurlar, eksik olmasınlar, bizi her şeyi bilen, çok şeye akıl sır erdıren sandıkları için sorarlar: Şu şiir kimin, şu yazıyı kim yazmış, bu olay anlatıldığı gıbı mıdir?.. Falan filan... Kimini dilimizin döndüğünce. aklımızın erdığınce yanıtlarız, kimini yanıtlamaya vaktimiz ve gücümüz yetmez. Geçenlerde yazdığımız birkaç dizelik bir şiir üstüne okurlanm soruyorlan, kimın? Ben de elbette bir bilen çıkar demiştim. Işte çıktı, Manavgat'tan Hasan Varol dostumuz, diyor ki, "BirincisiÂlı R/za Yalman'ın "Cenupta Türkmen Oymaklan adlı kitaptan. Söyle: Kalk demeden kalkan evlat, Tut demeden tutan avrat Günde devlet günde devlet Avradın iyı, ne işın var düğün evinde? Gir cyna, çık oyna! Avradın kötu, ne işin var yas evinde? Gir ağla.çık ağla! Şimdı şunu hemen söyliyebilirim. Bu bir kişinin malı değil aslında. Rahmetlı A. R. Yalman herhalde birisinden dinlemiştir. Halk arasında söylenen özlü, öğüt verici bir deyiş. Şimdi Antalya ilı Serik ilçesinin Akçapınar koyünde karşılaştığım ama bir ihtiyardan dertedtğim, aynı içerikte, fakat söyleyişi biraz farklı olanını aktarayım. Şöyle: Dah diye yürüyen at, Bir kaşık su vermiyen evlat, Bir de kötü çıktı mı avrat, Netçen ötüyü gir ağla, çık ağla! Deh demeden yürüyen at, Buyurmadan işleyen evlat, Bir de iyı çıktı mı avrat, Netçen düğünü gir oyna, çık oyna! Halk arasında söylenen, değişik biçimde de söylenmesi sürdürülen bu deyişler için Hasan Varol, "Yaratıcısı halktır" diyor. Bız de yaratıcısı halk olan, halkın şiirini yeniden halka sunalım. Köroğlu, ne zaman yaşamış, nerde yaşamış, nasıl yaşamış, bütün bu soruların yanıtlarım edebiyat araştırmacılarına bırakalım, onlar günün birinde arşıv belgelerınin yeterince yayınlanması sonucu bu soruların yanrtını vereceklerdir. Köroğlu gözlerimizin önüne bir halk yiğıdi, bir masal kahramanı, elınde sazı ve dilinde sözü bir halk şairi olarak gelir. Babasının öcünü almak için dolaşırken halkın ezilmişliğinin de öcünü alır gibidir. Bundan olacak, halk Köroğlu 'ndan yanadır, ona arka çıkar. KörrogVu'nun ölmesini halk istemez, onu ölümsüz gibi görür. Ölümsüz saydığı içındır kı, Hızır'a arkadaş, Kırklar'a yoldaş eder. Onun için Köroğlu bir halk masalı degildir, bir destandır. Bızde ilk Köroğlu araştırmalarını yapan Prof. Pertev Naili Boratev'dır. Prof. Köprülü'nün öğrencisi olan Boratav, her öğrenci araştırmalarına sahip çıkan Köroğlu'nun elinden nasıl olmuşsa bu konuyu kaçırabilmiştır. Eğer biraz gecikse, Köroğlu'nun da ilk dökümanları Köprülü'nün olabılirdi. Pertev Boratav, bir tek Köroğlu, söylentısi ile yetinmemiş, bütün söylentileri derlemeye çalışmıştır. ilk kaynak da, Azeri söylentisıdir. Anadolu söylentileri taranırken Kömğlu, bir Celâlî olarak tanımlanır. Buna kızanlar vardır. Ne yapalım ki, kızgınlık işe varamaz, Celâlî'ye halk Osmanlı gibi değil, Osmanlı'ya başkaldıran olarak bakar. Köroğlu hakkında son araştırmaları da içeren bir kitap Hüseyin Seçmen'indir, yaşamını, sanatını, şıırlerinı sergiliyor. Deniz Kitaplar Yayınevı'nce basıma hazırlanmıştır. Köroğlu'ndan sonra şöyle bir kanştırarak gözden geçırdığim kitaplar arasında şair Ahmet Oktay'm "Yazılanla Okunan"\ var. Şair, kitaptakı yazılara 'ınceleme' diyorsa da, bana daha çok 'eleştiri' gibi geldi. Okuyanlar, bu yazılan eleştiri olarak kabul ederlerse, eleştirmenlerimıze titiz biri daha eklenmiş oluyor. Ahmet Oktay, "Bu yazılarda, romanlarına ve şiinerine eğildiğim yazarları yalnızca anlamaya çalıştım." diyor. "Okura da bir metni okumanın üretici yanını göstermeyi istedim. Yazarın uğraşına katılması gerektiğini, okumanın da yazmak gibi bir iş olduğunu göstermek istedim." Yalnız Ahmet Oktay da dıkkatımi çeken yön, hep kendine yakın, kendi yanında olanların kitap ve şiırlerine egılmış, onlara değinmiş. Dışarıda bulunanlar için neler düşünüyordu, onun da öğrenmek isterdık. Yılda bir kere Viyana Operasında balo verilirdi: Bu ulkenin en kibar balosu olurdu. Zarif guzel hanımlar kavalyeleriyle sabaha kadar dans edip efjlenirlerdi. Viyana Operası Paris Operası'ndan sonra yapılmıştı, hemen hemen onun kopyasıydı Söylediğine göre, Louis XIV. sırasında buradan Paris'e giden elçimiz çok şatafath bir şekilde Fransız kentine ayak basmış. Kral da bunu kıskanmış veya bu durumdan hoşlanmamış, Moliere e bu şatafatı alaya alan bir şey yazmasını söylemiş. Moliire de piyese birfurquenebölümü koymuş. Maalesef biz oyun burada oynanırken sanki o sahne bize hakaretmiş gibi yerine Chinoiserie sahnesi koyuyoruz. Yüzyıllar boyunca insanlar birbirleriyle savaş da ederler, birbirleriyle alay da ederler. Ama bunlan olduğu gibi sahnelemek gerek. Ne var yani, Louis XIV Türklerden hoşlanmıyormuş; Molieie'e emretmiş, o da güzel bir piyes yazmış, hâlâ her yerde oynanır. StRMEN Zaten sanıyonım. O sahne ustaca kaleme alınmış, Türklerin şatafatı gösterilirken, aıay doğnıdan bize değil de ondan gözü kamaşan kibarlık budalası Monsieur Jourdain ile benzerlerine yöneltiliyor. NADtR NADİ Tabii efendim bunlar çocukça şeyler. Olduğu gibi oynamak lazım bunları. Mozart'ı ben severim. Türklere karşı bir antipatisi olduğunu da sanmıyorum. Ama o zamanın yöneticileri Türkleri pek sevmediklerinden, halk da oyunda sahici bir Türk geldi demesin diye Selim Paşa'yı Turk değil de lspanyol asılh yapmış, ne var yani bunda? Yine Viyana Operası'nda Mozart ile ügili başka bir amm daha var. Mozart'ın pek oynanmayan operalarından biri de İdemenco'dur. Ben Viyana'dayken, çağın en büyük bestecilerinden biri olan Richard Strauss, Mozart'ın 23 yaşında yazdığı bu gençlik operasınj yeniden armonize ederek sahneledi. Richard Strauss, çağımızın en büyük bestecilerinden biri ve Mozart'ı da çok seven bir müzisyen. Ben bu girişimin Viyana'da bir muzik olayı olacağını düşündüm. Hatta basın kartımı kullanarak, halka kapalı olan provaya bile gidip izledim. Orkestrayı da Richard Strauss yönetiyor, 2 saat sürdü prova. Halka kapalı olduğu için de salonda birkaç kişiden başka kimse yok. Ben eseri beğendim. Sonra prömiyere gittim. O gece salon oldukça kalabahktı. Ben de bizim yabancı muhabirlerin her zaman oturduğu 10 numarah koltuğu bıraktım. Halkın arasına gittim, orada ayakta izliyorum. Neyse opera bitti. Pek de beğenilmedi. Nitekim ikinci defa gktiğimde, o tıklım tıklım olan salon yarı yarıya boştu. Gittim kendi yerimize oturdum. Daha sonra bu sayı düşe düşe 1520'ye düşmuş ve sonunda da bunca emekle hazırlanan eser bir haftada sahneden kaldırıldı. StRMEN Efendim bu Richard Strauss'un Viyanalı bir yazar olan Stefan Zweig ile de ilginç andan var galiba... NADtR NADt Evet, Stefan Zvveig anılarında yazıyor. Wagner sonrası romantizminin bir uzantısı olan ve hâlâ çağımızın en büyuk bestecilerinden biri olarak kabul edilen, Richard Strauss Stefan Zweig ile yaptığı konuşmalannda kendisinin Mozart gibi uzun melodiler yapamadığını, bundan dolayı da üzüntü duyduğunu söylermiş. Fakat son derece mükemmel bir orkestrasyonla çok sevilen operalar yapmıştır. Richard Strauss'un operalarının librettolarını Hugo Von Hofmanstal yaparmış. O ölünce, yazarsız kalan Strauss, Stefan Zvveig'e başvurarak "Susan Kadın" operasmın librettosunu yazmasını istemiş. Stefan Zweig de Strauss'a olan saygısından dolayı bunu severek kabul etmiş. Zweig bunlan yazmış, fakat o sıralarda Naziler iktidara gelmişler ilk günlerini yaşıyorlar. Naziler iktidara gelince, Yahudilerin kitaplannı yakıyorlar. Yalnız Yahudiler değil, beğenmedikleri insanlann, mesela Thomas Mann, Heinrich Heine gibi kimselerin de kitaplannı yakıyorlar. Zvveig de bilindiği gibi Yahudi. Onun da kitaplannı yakmışlar. Eh Strauss da oyunu bestelemiş. Artık oyunu oynayacaklar. Richard Strauss "oynanır bu oyun" diye eseri vermiş resmi makamlara. Bu durumda yöneticüer ne yapacaklarını şaşırmışlar. Bir yandan Zweig'in kitaplannı yakmışlar. Adam Yahudi. Eh oyunu oynasalar çelişkiye düşecekler. Öte yandan oynamasalar, belki Strauss gücenecek ve Thomas Mann gibi o da kalkıp başka bir ülkeye gidecek. Oyunu bir yandan parti inceüyor, bir yandan partinin müzik kolu inceliyor ve ne yapacaklarını bilemiyorlar. En sonunda Hitler'e başvurmuşlar. Hitlerde"Oynansın!" demiş. Ve bu eser, afişlerde Stefan Zweig'm da adı olmak üzere Dresden 'de iki temsil oynamış. Fakat daha sonra, Strauss'un, Zvveig'a bir oyun daha ısmarlaması üzerine parti içinde tartışmalar ve tepkiler de buyüyünce oyun kaldınlmış. Stefan Zvveig anılarında bu oyunun daha sonra Prag ve Paris'te oynandığını yazar. StRMEN Sanıyorum Stefan Zvveig, Richard Strauss'a anılarında olumlu yaklaşıyor. NADİR NADt Olumlu söz ediyor. Stefan Zweig enteresan bir adam hem olumlu hem de olumsuz söz ediyor. Diyor ki "Strauss beni çok seviyordu, eseri de çok seviyordu. Şuphesiz oynanmasını istiyordu. Direnebilirdi. Ama oğlunun kansı Yahudiydi" diyor. Zweig'in anlattığına göre Strauss torununu da çok severmiş. "Onun için torununun başına bir şey gelir, okuldan kovarlar falan diye birtakım tesirlerle yeni yönetime karşı koyamadı, onlann suyuna gitmek istedi" diyor. Sonra Bruno Walter anılarında (tamamen olumsuz söz eder) Strauss'tan Yahudilerin afaroz edilmesinden sonra, kendi yönetmesi gerekirken, iptal edilmiş olan bir konseri ustadın yönetmiş olmasına çok kırılmış. Belki de, Strauss'un bunu kabul etmesi, biraz önce Zvveig'dan ahntı yaptığım sebeptendir. Bruno Walter anılarında üzüntuyle "Bir Kahramanın Hayatı" senfonik poeminin bestecisi olan koca Richard, Strauss benim yerime orkestra yönetmeyi kabul etti" diyerek üzüntüsünü dile getırir. YARIN: VİYANA'NIN MÜZİK YAŞAMI Viyana Operası'nda verilen yıllık baloda, herkes içiyor, eğleniyor dans ediyordu. Ben tam o sırada sahnenin ortasına doğru yürüdüm ve bildiğim bir melodiyi avazım çıktığı kadar bağırarak söyledim. Aaa bir de ne göreyim.. Saraydan Kız Kaçırma'yı ilk kez Viyana Operası^nda izlerken, Oyundaki Selim Paşa'nın Türk olmayıp esir düşmüş bir İspanyol soyiusu olduğunu, Saray'da zamanla yükselip azat edilip paşalık mertebesine eriştiğini öğrendim. RİCHARD STRAUSS Çağımızın en buyuk bestecilerinden biri ve aynı zamanda bir Mozart hayranı olan Richard Strauss'un yeniden harmonize ettiği Ide menco Operası Viyana'da hiç tutmadı. Bir haftada sahneden kaldırıldı. turizm sunar ALANYA ortur ALÂADDİN OTEL 16900 MARMARfcS HOTEI/^27900 A ıooı 10 GUN 9 GECE HER CUMA KESIN HAREKET YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNDEN Universıtemız FenEdebıyat ve Veteriner Fakültelerine 2547 sayılı kanun hukümlerine gore aşağıda gösterilen bolum ve anabilım dallanna oğretim elemanları alınacaktır. a) Yardımcı Doçent adaylannın ozgeçmişleri ve bilımsel vayınlarıyla yabancı dillerini belirten dilekçelerini. b) Okutmanlar ve Uzmanların yabancı dillerini belirten bir dılekçeyle mezuniyet belgesi ve özgeçmişlerıni ilanımmn yayın tarihınden itibaren 15 gun ıçinde ılgili Fakulte Dekanlıklanna gondermelen gerekmektedır. c) Imtihan ve mülakat 17 Ekim 1983 pazartesi saat 10.00'da Universitemizın ilgili Fakultelerinde yapılacaktır. Bölum FenEdebiyat Fakultesı Batı Dilleri \e Edb.ları Matematik Fizik Kimya Biyoloji Turk Dıli ve Edebiyatı Veteriner Fakultesi Ingilizce Fransızca Almanca 2 1 1 1 1 1 1 1 Anabilım Dalı Dov.veva Yrd.Doç. Arş.Gör, Okutman Uzman GENEL KURUL İLANI Lastik, Petrol ve Kimya Işçileri Sendikası (LASPETKİMİŞ) ilk Genel Kurulu aşağıdaki gundem uyarınca Kuçuk Langa Caddesi No. 49 Tülbentçi Apt. Kat 5 Aksaray/İstanbul adresindeki Sendika Genel Merkezinde 22 Ekim 1983 cumartesi ve 23 Ekim 1983 pazar günleri saat 09.0017.00 saatleri arasında toplanacaktır. 2821 sayılı Yasa ve Anatüzük uyarınca ilan olunur. Geçici Yönetim Kurulu 1 2 3 4 GÜNDEM: Yoklama ve açıhş, Başkanlık Divanı seçimi, Saygı Duruşu, Çalışma Raporunun ve Hesap Raporunun okunması, görüşülmesi, karara bağlanması, Bütçe teklifinin gorüşülup, karara bağlanması, Şubeler ve Bolge Temsilcilikleri açılmasına karar alınması, Geçici Yonetim Kurulunun ibra edilmesi, Seçimler: a) Sıfatları da belirtilerek Yönetim Kurulu, b) Denetleme Kurulu, c) Disiplin Kurulu seçimi, Kapanış. c T.MT OTEL y.p 19900 1 Morfoloji BıokimyaFizyoloji Ie Hastahkları Farmakolojı Cerrahi Doğum ve Reduksiyon Hast. Besın Hij. ve Teknolojisı Patalojı Parazitoloji Mikrobiyoloji Zooteknı Hayvan Besleme ve Beslenme Hastahkları Basın: 25070. 2 2 2 1 1 1 1 1• 2 1 1 Barbaros Bulvarı, 35/5 Beşlktaş Teh 161 10 74 337 6 1 07 161 82 26 • 161 22 81 Prof. Dr. Besim ÜSTÜNEL Özel otobüs, tüm yemekler, ORTUR ikramları servis ve vergi fiyatlarımıza dahildir. 5 6 7 1. 1. MAKRO EKONOMÎ Yeni genışletılmiş basısı 8 2. EKONOMİNİN TEMELLERİ (Genışleıılmiş Yeni Baskı çıktı Başlıca kitapçılarda bulunabilir.) 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear