22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
İKİ CUMHURİYET 10 HAZİRAN 1978 clnde yaşadığımız toplum, otortter blr cfevlet geleneğinden birden kopup, demokrasiye geçen, fakat insanların jçlerinde hâ!â Otoriter eğilimler taşıdıkîarı hatta özlemini çek tıkleri bir toplumdur. İbni Haldun'un «istlbdot» ve «zulüm» kavramlorı devletin temelini acıklamakta nasıl kullanılmışsa; Makyavel korku ve sevgi orasında nasıl korkuyu yeğlemişse, Hobbes gibi yazarlar kuvvet hırsını ve düşmanlığı ncsıl insan bencilliğinin doğai bir sonucu saymış lorsa, bugün de görünuşte ozgurcü toplum egemendir, insanların yürekleri sevgi doludur. kimse baskıyla, korkuyla bir şey yapmaya zorlanamamoktadır. Her türlü hak ve özgurluklerimiz insan Hakları Evrensel Beyannamesı ve Anayasamızca güvence altma alınmıştır. Ancak bu. gercek özgürlük müdür, yoksa kendimızı mi a!dotıyoru:?. Kuşkusuz özgürlukler en iyi demokrasilerde korunur. Ama yalnızca bicım yeterli midir? Osmanlılar dönemıne uzanan geleneksel inanclarımızı, tobuianmızı, kendimizi sı ki sıkıya bağladığımız zincirleri henüz cözebildik mı? Dış baskıtarı kaldırmok, insan ozgurluğu icin yeterli mi? I OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Baskıcı Toplum Isıl ÖZKAN Siyasal Bilgiler Fakültesi Asistanı öbürlerinden ayrı olan kendi varlığından haberdar olmasıdır. Kendisinırı öteki insanlardan ayrı olduğunu fark etmesi ve onu bekleyen tehlikeleri bılmesi, onu dünya karşısında kendini kücük ve önemsiz hıssetmeye ıter. Varoluşculartn (existentioiist) insanın gercek benliğini tanıma kavramına verdikleri önem bu yüzdendir. insanın kendi varlığından haberdar olarak dış dünyadan ayrılması uzun tarihsel aşamalardon sonra olmuştur... Qocuk icin de aynı şey gözlemlenebilır. Cocuk dogumla biyoloiık olarak annesinderı ayrıiır. Fakct uzun ,:on.an annesıne gereksınımı vardır. Cocuğu anneye bağlayan bu bcğlar iierıde onu dunyaya bağlayacaktır. Gerci o özgüriükten yoksundur oma bu ona guvence sağlamoktadır. ilkel insanı klana. orta cağ adamını kilisiye bağlayan bu tıp bağlardır. Cocuk büyudükce ılkel bağlarını kopararak özgürlük ve bağımsızlık arar. Ancak bunu bulmak her zaman koloy oimanıaktodır. Cocuk otoriteden güven ve doyum sağlar, fakat bunun karşılığında kendi gücünden ve bütünlüğünden vaz gecer. Kendi kendini koruma isteği kişmin toplum tarafından şekillenmesi sonucunu doğurur. Korku yuzunden boyun eyme, her zoman kin ve duşmanhk yaratır. Ve bu ileride çocuğun bağlı kaidığı herkese yönelecektir. Kuşkusuz bu gelışimin sağlıklı bir yoldan oimosı da olasıdır. Sevgi ve verimli calışma, kişinın butünlük ve güc kazanmasında esas olmolıdır. Ancak baskıcı bir aıle düzeninm yerleşmiş olduğu baskıcı toplumda (örneğın toplumumuzda) bu oldukca güctür. Özgurluk deyince olumlu anlamda «bir şeye ozgurluk»le. olumsuz anlamda tblr şeyden ö ı gurluğu» ayırmak gerekir. Fromm'a göre ınsania özgürlük arasındakı bağlantının temeli «cennetten kovulma» olayıdır. Bunun dinlerce günah sayıldığı bilinmektedir. Eğer ekonomık, sosyal ve politık koşuliar, kişileşmeyi gercekleştıremezse, bu gerı kalma ozgurluğu dayanılmaz bir yuk halme sokar. inscnın değersi2liğini ve kendı n e güvensizliğinl ve ıtaat etrnek ?orurdü olduğunu benimseten Hıtler ideolojisi insonlığı buyuk ölcude etkılemiş ve felakete süruklemiştır. Bugun hâlâ Hitler hayranları ve otorite özleyicilari vardır, Kapitolist ekonominin orta sınıf üzerine yaptığı baskılar, ekonomık nedenlerle gücsuz ve tehdit altmda olan insanın yalnızlık ve önemsiziık duygusunu artırarak etkili olmaktadır. Özgürlükten ilk kacış mekanizması kişinin kendinde eksik olan gücu elde etmek icın varlığını başka birısiyle birleştırerek bağımsızlıktan kurtulma eğilimidır. Buna en uygun devlet, otori ter yo do baba devlettir. Ancak buradaki baba cocuğunu seven, onu gelışmesinde ozgur bırakan ve sorumlulukiorını taşımasmı öğreten baba değıl. onu baskı altındo tutan ve kendi buyruklarına tartışmasız boyun eymeye zorloyan bir devlet babadır. Kişi lıdere Lıoyun eğerse kendısini, düşüncelerını paylaşan milyonlarco in san icınde guvende hisseder. Burodoki özleştirme «onu yenemiyorsan sen de onlara katıi» bıçıminde işler. Guc. ıkı onlamlı bır sözcüktur. Birinci anlamıyla guc. başka bir insan uzerınde egemenlık. ona egemen olmak, ikinci anlomıyla bırşeyler yapabilmek. muktedir ve etkılı olabıimektir. ikın cide egemen olmak yoktur. Zayıf İnsan ise. baş kalarının üzerinde egemenlık kuromayan değil, ıstediğini yapamayan insandır. Nazi ıdeolojisının karakter vupısı sado mazcıstik korakterdır. Bu na «otoriter karakter» de diyebiliriz. Otoriter karakterde ikı tıp vardır: Güclü ve gucsüz. Bunların sevgisi gucten kaynaklonır. Coğunlukla otorıteye boyun eğme «kader», «Tanrının orzusu>, «görev» gibi terimlerle akılcılaştırılır. Bugün dış otorite gucunü yıtırmiş. onun yerini ic otorite almıştır. Bu değışiklık pek coğuna özgurluğun zaterı gibi görunmüştur. Oysa kendi bilıncınm sonucu sayılan bu buyruklar aslındo sosyai istemlerin bir sonucudur. Onlorın kendi îstekleri olduğuna inanan kişi kendine nasıl karşı gelebilir? Bugun acık otoritenin yerini gizlı otorite aldı. Dış tabular buyuk olcüde kalktı ama, ic sınırlamalar hâlâ süruyor. Kimi zaman otoriter karakter, otoriteye mey dan okuma ve dışarıdon gelen her türlü etkiye nefretı doğurur. Bu tıp insan, hic baskı olmasa ve kendi zevklerine uygun da olsa her turlü oto rtteye karşı kızgıntık duyar Kımi zaman da blr ce şit otoriteye karşı koyarken. daho güclü gordukle ri ba^ka b ı otoriteye ıtaat ederier. Otcrıter karak terin otoriteye karşı savaşı esas olarak bir karşı koymadır. Boyun eğme, bilincli ya da bilincsiz devam etmesine korşın, otoriteye karşı gelerek gucsuzlük duygusunu yenmek ve kışiliği, ni ortaya koymak cabasıdır. Otoriter düşuncede eşıtlik yoktur. Otoriter karakterin cesareti yazgıya ya da lidere katlanmok cesoretidir. Otoriter karakter devrimci değıl, yalnızca işyancıdır. Başka bir özgürlükten kacış mekanizması yıkıcılıktır. Yıkıcılık, kişinin kendi gücsüzlüâünden dış dünyayı yıkarak kacmasını sağlar. Aşağı orta sınıf Nazizmin yükselmesinde onemlı bir etken olmuştur. Yıkıcılık objeyi yok etmeyı erekler. O da dayanılmaz gücsüzlük ve ayrılma duygusunda kökleşmiştir. Mekanizma «dıştaki dünya ile karşılaştırdığım kendi kuvvetsizliğimden, dış dünyayı yıkarak kaçabilirim» şeklinde işler. Yıkıcılık, kişiyi atomlaştırmayı, dışarıdan gelecek her tehlikeyi kaldırarak yopar. Eğer herhangi bir nedenle başka insanlar konu olamozsa k^r.aısi bunc konu olur. Coğu zaman sevgi, vicdan. vatanperverlik gibi terimler yıkıcı ıstekleri gizlemekte kullanılır. «Ben ondan doha lyjfini yapmalıyım» tutumu yerini «onun benden daha ustun olmasını engellemeliyim» tutumuna dönuş turmuştur. Bugun ülkemizde. ozellıkle potitıka alanında, bunun somut örneklerini bol bo! görmekteyiz sanırım. Bir olguya boyun eğmek kadar ona yoneltilen ve ona gore ayarlonmış tepkiler de aynı ölcude bireyin gelişimini önler ve kesınlikle özgurluk sağlomoz. özgür kişi kendine özgü ve yaratıcı bir yaşam tarzı geliştırebilen kişidir. Özerklık ve girişimleri engelleyici biçimlerde buyuyen kişılerin iki secimi vardır: 1 Tutuculuk, 2 Tepkicilık. Bunların her ıkisi de sağlıklı yol değıldır. Yaratıcı ve yapıcı gırişimlerde bulunamı yan bireylerin cokluğu, blr topiumun sağlıksızlığını gösteren iyi bir kanıttır. Toplumumuz bir yandan batı dunyasının ekonomık buna!ırr,larını yaşamakta öte yandon. Osmanlı toplumundan gelme otoriteye ve baboerkıl aıleye olan hayranlık duygusu bir olcude devom etmektedir. Böylece dinln. ahlâk kurallorının suclayıcı ve bastırıcı etkisi bir yandan surerken, öte yandan baskıcı oile tarofından yetiştirilmiş. engeilenmiş bireylerin kendi başlarına ayakta duramaz ve sorumluluklarını taşıyamgz olması, onları özgürlükten kacmaya ve ebeveyne ya da toplumdoki örgütlenmiş grupların yönetimlerine bırakmoİGrıng yol acmaktadır. Toplumla aynılaşmış ya da topluma tumden karşı cıkan kişılerle sağlıklı bir toplumsal gelışimın sağlanamıyacoğı açıktır. Aranılan gelişim, korkuya değil, sevgiye dayanan bir toplumsal yapı icinde yetişecek bireyierin sayısının coğalnıası ile gercekieşebılecektir. (*) Erich Fromm, Fear of Frecdom Az Gelismislik.. P I okistan diktatörü Ziya Ül Hak; Zülfikâr Ali Butto'yu W* asacak mı? Gazetelerde yayınlanan son haberlere bakarsanız, bu iş üc ay icinde gercekleşecekmiş. Butto'nun durumunu duşünebiliyor musunuz? Bir zamanlar kıravatını Fransa' dan, esvabını İngiltere'den, ayakkabılarını İtalya'dan, ic camaşırlarını Amerikadan getirten adam; şimdi dört duvar arasında papatya falı acıyor: İdam gömleğini giyecek miyim, glymlyecek miylm, giyecek miyim, giymiyecek miyim? AngloAmerlkan ordularında vaktiyle paralı askerlik yapmış burma bıyık Ziya Ül Hak da anasının gözü olduğundan Butto'ya bindirdikce bindiriyor; birgün bağışlasa bile artık Zülfikâr Ali'nin buruşturulmuş bir kâğıt parçası gibi cıkmasını istiyor demir parmaklıklar ardından. . Peki, bu catışmadan Pokistan halkına ne? 21ya, Zülfikar'ı öldürürse halkın yazgısı değişecek ml? Sözkonusu bir kurtuluş savaşı mı? Bir emakçi devriml mi? Değil kuşkusuz; boğazına dek batakta yaşayon bir ulkedski egemen sınıflar arasında tepişme sözkonusu. ABD, Fransa, ingiltere, Belçika gibi Batılı ülkeler; General Ziya Ül Hak'a kuru sıkı uyarılarda bulunuyorlar: Butto'yu asmasan lyl olur... General sertce yanıtlıyor: Pakistan'ın icişlerine kimse karışamaz Butto yasal mahkemelerde yargılanarak huküm giymiştir. Pakistan yargıçlarının kararlarını dışardan ve içerden kimse etkileyemez. . Ürdun ordusunda. Filistin Kurtuluş Örgutune karşı carpışmış generalin yanıtma karşı susuyorlar Batılı ülkeler... Oysa Ziya, zenginler kulubunün cıkarlarına dokunsa, susariar mıydı? Zaire örneği ortada. Bu ülkenin guney bölaesinde devrim eylemi başlayınca, Avrupa'nın uygar ülkeleri havadan asker indirip bindlrmeye başladılar. Eylemln yuzeydekl gerekcesi o bölgede yaşayan Avrupalıları kurtormak; kökendekl gerekcesi emperyalist tekellerin elindeki yeraltı servetlerinin ve en başta Uranyum yataklorının gercek sahiplerinin eline gecmeslnl önlemektir. Zalre'dı duzen böyle kurulmuş: Zengin madenleri Batınm tektlci kumpanyaları isletecek; siyasal iktidarı kompradorlar ellerinde tutacak; halk sömürülüp ezilecek, kucümsenip horlanacak... Dünyanın çoğu yerinde düzen budur; bu duzene başkaldıranlar «Uygar Batmnın düşmanı olurlar. Uygar Batı, Rodezya ve Güney Afrika Birliğindeki ırkcı rsjimler» indirme bindirme yapar mı? Yapmaz. Biz tarihimizden gelen deneyimlerle Batı'nın nerede, nasıl, nt biclm «müdahale» yapacağını billriz. Osmanlı Devletine nlcin «müdahaleı ederdi uygar Düveli Muazzama? Ülkedekl Hristlyanların haklarını korumak İcin... Ya ümmetl Muhammet'ln hakları? Botı; ümmeti Muhammet'in, zencllerln ve komünistlerin haklarıyla ters yandan ilgilidir. Batt'nın ağababası Amerika; Fransa ve İtalya'da komünistlerin Iktidara gecmeleri olasılığına karşı . homurdamyor: Müdahale ederim ha!... İtalyan ve Fransız komunistleri, Amerika'yı ürkütmemek icin ne yapacoklarını bilemiyorlar. Komünistler Avrupa'da iktic'ara gecerlerse, Amerika müdahale eder; Zaire'de yeraltı servetlerini halk ele geçirirse, Fransa ile Belcika müdahale eder. Sistemini böyle kurmuş emperyalizm... Türkiye bu sistemin icindedir. Bakınız ne duruma düştük bu sistemin tuzaklarında... Her sabah 42 milyonluk ülkede yöneticiler dar gelirli memur glbl karakara düşünüyorlar: Bu ay yine 150 milyon ham petrol icin, 50 milyon delar demircellk icin döviz gerekli 5 milyar dolar kısa süreli borcumuz var. Ne yapacağız? Bu işin içinden nasıl cıkacağız? Yıllık tüm ihracatımızın döviz geliri, dışardan satın almak zorunda kaldığımız ham petrolun borcunu ödemeye yetmiyor. ' ' Ve Türkiye'yi bu duruma düşürüp emperyalizmln pencetine teslim edenler, meydanlarda bayrak mitingi yppıyorlar. Az gelişmişlik işte buna derler. Özgürlükten Kaçış! Günumuzun insonı Erich Fromm'un co^ ıyi belirttiğı gibi özgürlükten kacmaktadır. (•) Bunu acıklamak icin önce ozgurluğu tanımlamak gerekir. Özgürlük yalnızca dış baskı yokluğu mudur, yoksa ayrıca bir seylerin varlığını da gerektirir mi? Kuşkusuz ikincisi doğrudur. Toplum yalnızca davranışları bastrrıcı değıl. aynı zamanda yaratıcı bir rol oynamolıdır. insanların yaratıcılığı ve calışma gücu modern topiumun gelişme kaynağıdır. insanlar topluma uymak zorundadır kuşkusuz. Ancak bu yalnızca yeni alışkanlıklara uymak demek değildir. Bobasının baskısına boyun eğmiş v« böylece topluma uyduğunu sanmış bir cocuğun korkuyla bostırdığı duşmanhk, ileride tüm insanlığa yönelecektir. Modern insanın anxiety'dir bu. Çocuğunu dövup, azarlamayan, ancak onun kişiliğini gelıştirrresme yardım cı da olmayon bir baba. topluma kendi başına ayakta duramayan, osalak ve sorumsuz bir bırey vermiş olacoktır. Çocuk doğduğu zjman du rurnu onun icin hazırlanmıştır. O, topiumun kendisi için sectiği yaşam biçimini benimseyecek, vorlığını korumak icin bunlara uymak zorunda kalacaktır. Aksi halde onu tehdit eden yalnızlıkla başboşa kalacaktır. O toplumo bağlı olmayı yalnızlığa yeğleyecektir. Din ya da mıllıyetcılık gibi etkenler onu öbür insanlardan oyrılma korkusundon kurtaracaktır. O. öbür insanlorla tıpkılık icinde ozgur sayılacaktır. Kişi toplum icındeki rolünü oynıyacaktır. Rol dışı kalması onu toplumdon ayırır ve dayonılmaz yalnızlığa surukler. Rol ici davranışlar coğunlukla başkalarının bizden beklsdiklerini karşılamrji' oiacaktır. Bu özellikle patriarchal (babaerki!) aılelerin cocukları icın kaçınılmazdır. Boğtılığı yaratan bir başka etmen, insanın Ülkemizdeki Olumsuz Tipler Geç Kalmadan OKTAY AKBAL Prefabrike Elemanlarla Konut Uretimi Evct Hayır Endüstrileşmiş üretimin bir surec olduğu, bir üretim orgonizasyonunu yansıttığı, ayrıca endustri yoluyla elde edilen ürünlerde tipleşme, standartloşma gibi ılkelerin gercekleşmesinın zorunlu olduğu hepimızce bılinen gerceklerdır. Ancak bu gerçekler bilınse Tde, endustrıieşme süreclnin henüz başında olan ülkeler, ekonomide oışa bağımlılık, bilgi birikimir>ın yeterince sağlanmamo sı, kişi yararının toplum yararına üstun tutulmosı gibi başlıca nedenlerden doloyı, tamamen ülkenın yararına olmayan. sorunlan daha da ağırlaştıran. sözde yo da yoz bir endüstrileşme sureci icine sokulmaktadırlar. Özellikle. bu konu ülkemizde otornotîv gibi bircok mon taj endustrısinde kendısini acık bir bicimde göstermektedır. Konut üretiminin endustri ürunu haline gelmesini arzulayon devlet kurumları ya do özel gırişimcilerın ülkemizde öbür montoı endustrısinde olduğu gibi bir yol izlememelerj icin, bu konuda bugüno kadar atılan adımları objektif bir bıcimde ve toplum yararı acısından aeğerlendirmek zorunluluğu vardır. Bu yolun temel niteliklerinden biri. sağlıklı ön araştırmaların noksanlığıdır. Başka bir deyişle, sorun cözmedeki izlene cek ycntem, bilimsel buigulara doyanmomakta, gecici cözüm ilkeleri davranışlorda egemen olmaktadır. e • Dr. Mete TAPAN İ.T.Ü." Mimarlık Fakültesi Mimarı Tasorım Yontemleri Kürsüsü ltler'ln milllyetci toplumcu portisi 1928 secimlerinde 12 milletvekilliği kazanmıştı. İlk girdlğl seclmdi bu. Daha önceki, iktidaro zorbalık yoluyla el koyma glrişimttri tam bir başorısızlıkla sonuçlanmıştı. Hitler blrkac ay da hapse mahküm olmuştu. 29 mayıs 1928'de Reichstag'a gir«n oniki Nozi «bir eylem mangosı» olarak karsılanmıştı. 1928'de VVelmar Cumhurlyetl porlamentosunda en buyuk grup Sosyal Demokratlar ınkiydi, tam 153 sandalyeye sahiptll«r. Komünist Partisi'nin 54. Katollk, Bavyera ve Devlet gibi «merkez» portüerinin de toplam 1C3 sandalyesi vardı. Sağda yeralan İktisat Partisi 21, Alman Halk Partisi »5, Alman Ulusal Halk Partisi 78 milletvekili elde etmişti. Nazi partisinin gelecekte nasıl bir tehlike olabileceğini daha kimse göremiyordu. 14 eylül 1930 secimlerinde Hitler'cilerln millervekili sayısı 1O7'y« cıkıverdi. Sağcı milliyetci partilerin secmenleri aşırı sağcı, vurucu, zorbacı Nazi'lerin safına kayıvermişlerdl. Gerci komünistlerin sayısı da 77ye cıkmıştı. Orta partilerin durumu eskisi glbiydi. İki yıl daha geçti, 6 kasım 1932 secimlerinde Nazi partisinin temsilcileri 230a yükseliverdi. O zoman gercek, bazı kimselerin kafasına dank etti. Tüm sağcı oylar Nazl'lerde toplanıyordu. Merkez pcrtileri eriyip gidiyor, ılımlı soğcılar merkeze doğru kayıyor, sol aşırı tol yerlnde sayıyordu. 1933'de yapılan üst üste İki secim sonunda Nazi'ler 288 sandalye elde ettiler, 12 kasım 1933'de ise durum şöyleydi, Reichstag'daki 667 sandatye bastanbaso Nazi'lerin elindeydi! Birkac ay önce Parlamentoda bulunan 120 sosyal demokrat, 81 komünist milletvekili sillnlp gitmişti. Memleket Nazilerin eline gecmişti tümüyle... 12'den 78, 102'ye 230'a, sonra 288e, daha daha sonra da Parlamentonun tümune dek... Hitler, geleneksel sağı. burjuvaziye dayanan merkezi, ılımlı solu, Komünist partisini yenmiş, ortadan kaldırmıştı. Almanya Nazi zorbalığının egemenliği aitındoydı artık! Ta 1945 bozgununa kadar sürecekti bu zorba egemenlık. Alman ulusunu en acı yenilgilere, felâketlere sürükieyecek, kendini «üstün insan» gören bir dengesiz kişlyle onun cevresindeki bir avuc yeteneksiz, bilgisiz, doğallıkla da dengesiz insana «dur» diyecek hicbir güc kalmomıştı uygar, eklnli Alman toplumunda' Parlamento'do büyük bir güc olan, tüm yurtta milyonlarca secmene ve yandaş yığınlarma sahip bulunan sol «e orta partiler, onları destekleyen gazeteler, yazarlar, bilim adamları, profesörler, öğretmenler, sendikacılar sırayla ortadan koldırıldılor. Tecrit kampları, idamlar, tutukevleri İle buyuk bir baskı navası egemen oldu tüm Almanya y a . . Herkes susmuştu. Herkes sindirilmişti. Herkes boyun eğmişti. Daha 1930da başlamıştı bu korku havası. Yargiclar, savcılar, emniyet amirleri, hctta askerler yılgınlığa kapılmışlardı. O günlerde yayınlanan bir karikatür bu havayı cok güzel bicimde yansıtır Suc işledikleri icin yargıc önüne getirilen iki Nazi militanı karşısında tum mahkeme uyeleri gözyaşları döküyorlar, mübaşir ağlayarak sandatye uzatıyor, iki militan dimdik meydan okuyorlar devletin yasasına, Anayasasına, yargıclarıno. yönetimine... Bugün Türkiye'de de böyle bir hava estirilmeye, yaratılmaya calışılmaktadır. Aşırı sağcı genc zorbalar Işgal ettikleri yurtları birer «kale» gibi savunuriar. Cumhuriyet hükümetinin kolluk gücleri onların karşısında yetersiz kalır. Erzurum'da öldürülen docentin katili diye yakalananlar «sucsuz» görülerek sahverilir. Savcıların, bilim adamlarının. sayısız gencimizin katilleri yakolanomoz, «suclu» diye yakalananların «suc»ları kanıtlanamaz, ya da gerçekten sucsuz kişiler «suclu» diye özellikle yakalanıp gercek sucluların kacmasına göz yumulur, «barış», «dostluk», insanlık» ilkelerine sarılcrak zorbalara durmaksızın hoşgörü, daha doğrusu gücsüzlük gösterilir!... Sonro cok pişman olacaklar. AP'sinden DP'sine, CGP sinden CHPsine. TİP'inden TSİP'ine. Türkİş'inden DİSK'ine, en ılımlı demokrat yurttoşından en aşırı solcusuna dek, doğılorak, porcalonarok, birbiriyle savaşarak günden güne yoklaşan bu Nozi ve faşist tehllkesine, bu zorbalık güclerine karşı gereken savaşı vermeyenler, cok ama cok pişman olacaklar birgün... Bakın Demirel bile artık ne diyor, «AP tabonmın MHP'ye koydığı yolundaki yoygın söylentiyl dikkate olmalıyız. Bazı hatalarımız MHP'yi bugünkü duruma getirmiştir.» Bu «gaflet uykusu»ndan uyanmalıyız. CHP iktidarı tehlike canlarının kulaklorı sağır ederceslne caldığını duymuyor mu? CHP'lisi. AP'llsi, TİP'llsi, ortacısı, solcusu, lylnlyetli «milliyetcisl» duysun. Hep duyalım, görellm, bilelim bu tehlikeyl... H mine bırokmak sonucunu doğurmafctadır. Bu gerceğin doğo! bir sonucu olarak da prefobrike elemanlorla uretım yollorı araştırıimakta ve kısa sürede, geleneksel yapım yöntemlerine oron ia maliyeti daha ucuz yapım yontemlerinın geliştırilmesi yo da bu tur yapım yöntemlerinin yabancı ülkelerden ithal edilmesı ıstenmektedır. Ancak bu tür bir davronış ve bu dovranışa bağlı olarok atılmosı gereken adımlorın bilimsel bulguiara dayanması gerekir. Konut gereksınmesının en kısa zamonda karşıİGnması zorunludur gibi bir gerekçeyle veya araştırma moliyetlerinin ilk bakışta girişimciiere yüksek gözükmesi nedeniyle veyo bir iş gelmeden araştırmaya yatırılacak paro olmadığından, sözkonusu bilimsel bulgularda elde edilmemekte ve hemen bazı gırişimlerde bulunul moktadır. Ancok, bilinmalıdir ki, mokina yoğun bir üretimin yatırım maliyeti, her zaman emek yoğun bir üretimin yatırım maliyetinden cok daha yuksek olduğu icin. üretim başladıktan sonra bu tür bir üretim bicminden vozgecılmesi de cok zordur. Ve gene. üretim biciminin yanlış secilmesinin getireceği olumsuz sonuclara da ülkenin halkı katlanacaktır. Bu nedenle. ister özel girişimci olsun, isterse devlet sektörü olsun ülkemizde prefabrike elemanlcrla geliştirilen yopım yöntemlerinin secimi bilimsel ça lısmalorın bir sonucu olmalı ve bu yöntemlerle üretilen yapıların değeriendiriimest de gene bilimsel yöntemlerle yopılmolıdır. Aksı takdirde, iy\ niyetterio toplum yararıno olorak gırışilen bu eylemler büyük zararlara neden oiacak ve ilerde bu yolda yapılacak sağlıklı girişimleri de baltalayabîlecektır Kuşkusuz. ülkedeki konut sotununun cözümünü, ülkenin cözülmesi gereken öbür sorunlarındon soyutlayarak gercekleştirmek olanaksızdır. Hele kitıesel bir üretimı ıceren böyle bir sorun'un cözümü. geniş kopsamlı bir planlamayı zorunlu kı!or. Bu kütlesel üretimin hangi üretim teknolojisiyle gercekleşmesi gerektiğinin ya da ne tür prefabrike yapım yönteminin bu teknoloji icinde secilmesi zorunluluğu olduğunun karan, ancak yukardo da değinildiği gibi bilimsel araştırmaların sonuclarına dayanılarok verilebilir. Kendi Güçlerimiz Gerçekleştirebilir Bılındiği gibi. bir yapım yöntemi belli konut plan şemalarını zorunlu kılar. Eğer ortaya cıkan plan şemaları kullanıcı ihtiyaclarına yanıt vermiyorsa, o plan şemalarını veren prefabrike yapım yönteminin secimi de hatolı olmuş anlamına gelir. Ya da seçılen bir prefabrike yapım vöntemi üretimde dışa bağımlılığı gerektiriyorsa, ülke ekono sinin büyük kayıplara uğrayacağı kaçınılmazdır. Öncelikle salt ülkenin kaynaklarına dayanarak geliştirilebilecek prefabrike yapım yontemleri yerine, beraberinde büyük ekonomık ve teknik sorunlan getiren, dış ülkelerden ithal edilecek yöntemlerin secilmesi, hem ulkemizde bu.konudo calışan teknik ve araştırma gücüne saygısızlık olur, hem de değinildiği gibi ekonomik yöhden büyük zarar verir. Coğu kez bu tür yontemlerın secilmesınde başlıca gerekce olarok bu yontemlerin uygulanmış olduğu, bu yöntemlerte büyük deneyimlerin kazanıldığı gösterilmektedir. Ancak bu deneyimler, koşulları. orf ve yaşam bicimleri bizden cok fark lı toplumların oluşturdukları ulkelerde gercekleşmiştir. Ekonomik, kültürel, demografik sorunlan ülkemizden cok farklı olan bu ülkelerde elde edilen deneyimler, ülkemize uygun geliştırilecek doğru bir konut uretimi icin bilgi kaynakları olmaktan öteye gidemezler. Ülkemize uygun en doğru üretim biçimini ve buna uygun yine en doğru prefabrike yapım yöntemini ancak Türkiye'nin teknik ve ekonomik güclerl, sosyal araştırmacılorı ortaklaşa geliştirebilırler. Dış ülkelerde bu alandaki deneyimlerin değerlendirilmesini ve gene ülkemiz acısındon bu deneyimlerin olumlu ve olumsuz taraflarını ortaya cıkaracak Türkiye'nin kendi gücüdür. Hepimizin bildiği gibi. Cumhuriyetin ilk yıllarında yabancı mimarlara ihtiyac duyulmuş ve özellikle Ankara'nın plonı ve bircok kamu binası yabancılar tarafından tasarlanmıştır. Ancak, o günkü davranışın temel noktası teknik gücümuzun yetersizliği idi. Bugün için böyle bir varsayımdan hareket etmek bugunkü teknik gücümüzü yantış değerlendirmekten başka bir şey değildir. KnowHow'larla yapı endüstrimizin sorunlarına cözüm getirmek, araştırma kurumlarında, üniversitelerde yapılan calışmoları bir tarafa itmek veya bu kurumlarda calışan kişilere bu ülkede ihtiyac yok anlamına gelir. Yukarıda değindiğimiz konular cercevesinde endüstriyel yöntemlerle konut uretimine ge cerken. bu davranışa temel ola cak noktaları cşağıdaki bicimde sıraloyabiliriz. • End'jstriyel yöntemlerle konut uretimine gecilmeden ön ce, endustri oranının saptanma sında yapım yönteminin seciminde üniversiteler ve dlğer araştırma kurumlarındc yapılan araştırmalar en kısc zamanda değeriendirilmeü ve gerektiğinde devlet bu kurumları somut alternatifler geliştirmek üzere görevlendirmelidir. • Ülkenin sosyal, ekonomık ve teknik alanlarındakl araştır ma potansiyeline dayanarak ya pı endüstrimizin problemlerine cözüm aranmalıdır. • Yabancı ülkelerde geliştirilmiş prefsbrike yapım yöntem lerinl kno.v hov/lorlo ülkemize getirmeyî denemeden önce, ülke kaynaklarına dayanan dışa bağımlılığı olmayan yöntem ler geliştırılmelidır. YENl ÇIKTI TİMURSELCUK ORKESTRA VE KOROSU DÖNEKTÜRKÜSÜ ÖZGÜRLÜK • A.S.T.IN SERGİLEDİĞİ UĞUR MUMCU'NUN «SAKINCALI PİYADE» OYUNUNDAN YANKI PLAK I.M.Ç.6 BLOK6437UNKAPANI İSTANBUL kırkbeş devirli plak Devlete Düşer! Kuşkusuz, bu konuda devlete büyuk görevler düşmektedir. He le devletin salt plonlayıcı olarak değil. üretici olarak veya özel girişimcinin üretimini denetleyici görevini yüklendiğinde. devlet. elindeki her türlü araştırmo potansiyelini seferber etmelidir. Ülkemiz icin gecerli ola bilecek konut politikasının sap tanması, konut acığının nasıl kapanması gereği. hongi prefab rike yapım yönteminin secıleceği gibi kcnularda, devlet üniversıtelerden, araştırma kurumlarından somut öneriler istemeli dir. Bu konularla ilgili bilimsel bulgulann ortaya cıkarılması doğal olarak araştırma kurumlarının görevleri icindedir. Ayrıca, bu görevlerin yerine getirilmesinde devlet yöneticilerinin de dolaysız ve zaman koybetmeden bu kurumlara başvurma sı gerekir. Özellikle. bu alanda calışmak isteyenlerin ve bilgi birikimine sahip craştırıcılarm calışmaları ülkenin sorunlarına somut cözüm getirebilecek yolda geliştirilebilir ve bilimsel calışmaların ülke kalkmmasında katkıları cok daha etken bir biçimde gercekleşir. Böylece üniversitelerimizdeki oraştırmacılor da calışmalarında ülkenin sorunlorına ağırlık verme'eriyle. daha olumlu bir caba icine girerler. Bir yandon konut gereksinme sinin her gün daho hızlı bir bicimde ortması, öte yandan yapı mcliyetlerinin hem malzeme hem de isgucu yönünden yine büyük bir hızlo yükselmesl, emek yoğun bir üretim biclminin yapı olanında yerini. moklna • yoğun blr üretim blcl (Aker Reklaııı. 961) 86 Bogaziçinde Boğaziçi'nin en sirin köşesinde, Denizin yanıbaşında Yedi dönüm koruluk ve bahçe icinde İtalyan yapısı tarihi köşkümüzü Saüyoruz TSİP Türkiye Sosyalist Işçi Partisi 4. Kuruluş Yıldönümü ve Bogaziçinde bir «saray»da Yaşamayı düşlüyorsanız Ve bu düşünüzü gerçekleştirecek Olanaklara sahipseniz Bize yazın. Sizi aydınlatalım. Aracıysanız hiç zahmet etmeyin. P. K. 379, İstanbul (Koş Grafik: 117) R624 "Sendikal Haklar Kampanyası,, TOPLANTILARI • • • • • • 10 Haziran 1978 saat 20.00 Oğulcuklu Sineması SAKARYA 11 Haziran 1978 saat 20.30 Fitaş Sineması TRABZON 16 Haziran 1978 saat 20.00 Belediye Düğün Salonu ANKARA 17 Haziran 1978 saat 15.00 Gölbaşı Sineması ADANA 24 Haziran 1978 saat 20.00 Belediye Salonu İZMİR 25 haziran 1978 saat 20.00 Karşıyaka Ses Sineması KAYSERİ , RESİM MERAKLISINA Şevket Doğ'ın INTERIEUR'ü Süleyman Seyit'ın «GENC KIZ PORTRESİ» İ Telefon; 46 16 53 (Cumhurlyet: 8539)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear