Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET İS NtSAN 1978 Y ED l SANAT EDEBİYAT Heinrich Böll: Şiddet karşısında yazarın durumu Aktaran: Bertan ONARAN Bo. Almanya'ya, italya'ya. Fransa'ya ve doha başka ülkelere yerleşen şjddet karşısında aydınlar ne yapabilir acaba? B. Bugun, Almanya'da, düpedüz ve salt suc nıteliği taşıyan bir şiddet yok. Şıddetin her türlusu siyasal bir gozdağıdır. Çünkü Almanlar korkmaktadır. Öteden beri korkmuş. yeterince sevilmemişlerdır. Biraz cabuk unutuluyor. omo öteden berl de yoksul yaşamışlardır. Tarihlerlnde ilk kez belli bir özdeksel rahatlığa erişmış bulunuyorlar. Onları anlamok gerekir: en cok korktukları yıldırmacılık ya da ortoklaşmacılık değil. sözunü ettiğım rahatlığı yitırmektır. Kaygılarının tarıhcesı uzundur. Sıyasetçilerin bu kaygının artık bilincine varmalarının zamanı gelmiştir, hatta geçmektedir. Bu durumda aydınlar ne yapabilir? Gerçek tehlıkeyle onun yarattığı korkuyu doğru cozumlemeleri gerekir. Cok güc bir ıştir bu, çunkü hem şiddet eylemlerini küçümsememek, hem de kamuoyundaki korku duygusunu arttıracak kanıtlar one surmemek gereklıdır. Yıldırmacılığın başgosterdıği butun ulkelerde kaskatı bir polıs devleti kurulması tehlıkesı vardır. Gelip gecicı bir tehhke mi, yoksa kalıcı bir gozdağı mıdır bu? Bılmıyorum. Ancak, butun dun yoda aydınların her şayden once duyulan korkuyu geriletmey* calışmaları gerektigina Inanıyorum. Bunun yalnızca güc olmakla kalmayıp, aydınlar içın tehlikeü olduğunu bılıyorum. Gercekten de, böyle davrandıkları zaman hep yıldırmacılığı küçuk bir şeymiş gıbı gostermekle suclanacaklardır; pyle olmadığı besbellidir. Bo. Böyle bir tutumun n« denli tehlikeü olduğunu Schl»yer olayı sırasında •ınadınız... B. Evet. Bıldiğiniz gibl, ben o sırada ulkenin yaşadığı drama acıklama getirmeye calıştım. Oysa salt acıklama aramak bıle beni korkunc tehlikelerle yuz yüze getiriyordu. Beni yüreklendiren, aldığım sayısız mektup oldu. Son aylarda, binlerce mektup aldım. Onlar olmasa. bu denli yürekli davranamazdım. Mektuplar önemll klşilerden değil, tam tersine sıradan insanlardan gelryordu. Hemen hepsi giriştiğim savaşı bırakmamaya zorluyordu beni. İşte bu türlu tanınmışlığı cok olumlu buluyorum! Uzun süredir, Batılı aydınların coğunun duyduğu geleneksel ün sıkıntısını tatmıyorum. Ben de duydum elbet bu sıkıntıyı; ama artık bitti! Şımdı artık halkla değlnmeye gerekslnimım var, hic bir kısıtlamo koymadan kabul ediyorum aramızdaki bağı: zaten halktan gelıyorum, halkın malıyım. Bana saldıranlar düşgücünden, yazarın düşgücünden korkuyorlar. Aslında bütün romancıların duşgücünün bir bölümiı «yasadışı»dır. Dostoyevski'yi alın: son derece guçlü bir «yasadışı imgelemi» vardı. Bence, Avrupa'daki yıldırmacılığın kaynağı Iblislerdedır. Yıldırmacılığın acıklamasını (yalnız ruhbilimsel ve tınsel olmayan acıklamasını) bu kitapta bulabilıriz belkı. Dostoyevski yıldırmacı (terroriste) değildi. Ancak, yıldırmacılık konusunda bize herkesten cok şey oğretmıştır. Ancak, yıldırmacılığın kökenini araştırıyorum dıye sakın'kimse yıldırmacı olduğumu sanmasın. ilgili ülkelerin hepsmde şimdı yıldırmacılığa karşı genel bir tıksınti var. Bu tiksinti yıldırmacılığın kökunü kazımaya yeterlı mı? Kuşkuluyum doğrusu. Diyeceksiniz ki yasalar var. Var ama, hic yardımları dokunmuyor. Yosalar ancak suc işlendikten. yanı iş işten gectıkten sonra aroya girıyor. Bundan ötüru, Avrupalı aydınlarla siyasetcüerin şimdiden sonra ortak bir görevleri var: şiddetin kökenine gitmek. Aralorındo en kücük bir güvensizlik kaldığı, birbirlerine buyurgan, yıldırmacı diye küfrettikleri sürece, bu dediğim yapılamaz. Ortaklaşo calışabılmelen icin, birbirlerini suclamaları, halka gammazlamaktan vazgecmeleri gerekir. Bugün Federal Almanya'da aydınlara duyuian epey yaygın duşmanlığın genclenmizi yıldırmayacağını, sersemce aşırılıkların daracık sınırlanna kapatmayacağını ummak isterım. Gercekten de. genc oydınların gittıkce yapayalnız bırakılmalarından, «el sürülmez» hale getırılmelerinden korkuyorum. Bo. Şu sıralar hablre «Batı'nın çöküşü»nden sözedlliyor. Şiddet bunun belirtlsi olabilir mi? B. «Batının cöküşü»nden dem vuruldu mu, benim aklıma hemen 1930'lardaki «Fransız cöküntüsu»ne ilişkin gülunç Alman propagandası gelır (Fransızlar korkaktır, tembeldir. falan filan). Kiml Sovyet muhalıflerı de coküntüden sözetmekteier. Bense Avrupa'nın doğumdan doğuma gıttığini, gıdeceğini sanıyorum. Başka bir coküntu daha var ki kimse sozünü etmiyor: Doğu Avrupa'daki memur egemenliğine dayalı, yozlaşmış toplumculuk. Ben, bu cöküntünün de toparlanıp bir yeniden doğuş yaşayacağına inanıyorum! Bo. iylmsertlğiniz neye dayanıyor? 8. Bütün yıkımlardan sonra ayakta kolonın deneylerine. Yaşanan coğu kez omansız ve acımasız da olsa. Buna iyimserlik mi demell, yoksa canlılık mı? Eğer blr cöküntü varsa, bu, Batı'da yaşadığımız maddeci toplumdon geliyor. Gencliğin bir bölümü beni büyülüyor, cün kü yerleşlk kurumlann yanıbaşında, salt maddesel olmayan birtakım değerler yaratmaya co lışıyor. Gercekdışı bir insan değilım. clnlere perilere Inanmam. Ama İnsanlar yalnız ekmekle yaşamıyorlar: görünüşe göre. kiliselerle siyasetler bu MEHMETÇİK MEHMET M«*»« BAŞARAN 197?de Nobel Edebiyat Ödülffnü kazanan Heinrich Böll, bir eüre de PEN Kulüp (Yazarlar Birliği) Başkanlığtm yapmıştu # Cağdaş Almon yazarlan içlnde, Gunter Grass'la birlikte, yalnız usta yozarlığıyla değil, güncel oloytara bakışı ve hakça blr toplumsal düzenin kuruimosına katkıda bulunmaya çalışmasıyla tonınan bu yazın adamıyla JeanMarie Borzelx'in yaptığı aöyleş lyl sunuyorvz. 'GERI ALACAKLARDI MADEM, NİYE VERDİLER BUNLARI?,, Bütün yüzüyle gülüyor. Yanakları cukur cukur, Gozlerinde Ince, alaylı bir pırıltı. Onca sıkı, onca soylentı dokunamadı ona pek. ilk geldıği günlerdeki gibi neşesi. Miilet düşünmeğe, kararmağa başladı mı, havayı değiştirivenyor hemen. Önce dikkatleri cekecek bicimde üstunu başını düzelttı. Hafif dokunuşlarla yakasını ye ninl üfledi, temizledi. Doğruldu. Yesyenl gıysilerıyle fılmta gibl bir asteğmen. Torendeymişceslne kaz adımlarıyle geciyor önümüzden. Vücut gergin. Adımlar kalcadan. Ciddi. Sonra dimdik durup, künyesı ni okuyor: cHasanoğlu Mehmet Toydemlr. 1925 dogumlu. Muğla Fet hly*. Görüşünüz* hazırdır komutanıml» Rahata geciyor. Daha blr esmerleştirmiş, ka yışlaştırmış koca yaz onu. Su bay glysilerlyle bambaşka biri: Gençırisl. yakışıkh... «Atlattık gallba. Umulmadık blr durüstlükle, yolundo gld«c*g« benzlyor işler. öf be! N«y dl o uzun günl»r... Sürekli gerlllm, korku... işkenceden b«ter. Adın cağırılsa, ya da ters baksa blrl... Tel cektiği gunlardekl gibi blryerler İyi ayortayamamış olmalı Bakanlık. Ba vullanmızı alrp gitmeye ne kal INCELEME ANI ARAŞTIRMA Sokuldu pencereden aşağıya boktı oicen gozlerle korıdoru suzdu. «Bak arkadaş, iple mi olur, bellerimizdekl kayışları birbirlne ekleyerek ml, her neyse.. Şimdi şuradan asağıya salalım senl. Dol karanlığa, sürün, yuvarlan ne et et, doğru <Koşke» git. Böyle böyle de Paşaya. Koyde dogmaktan, Enstitulerde okumaktan baska suçumuz yok de.. D» oğul de...» «Bakarsın başarabiliriz diyor Koca Veli, çıkmadık canda umut vardır. Vaktiyle Sabahattin All de aynı duruma dusmuş. Yedek Subay İstanbul' daymış o zaman. Bıcak kemlğe dayanınca, atlamış uçağa Afet Hanıma gitmiş. İyi göruşurlermiş lAmmon demiş» der dini anlatmış. Devrisi günmüş dlploma töreni. Sırada dikillrken, alıp veriyormuş Sabahattin Ali'nin ici: Ya görüşemediyse Afet Hanım, ya bizim iş olmadıysa... Adı okununca sıçrayıvermlş bir. Tamam demiş, cümbuş başlıyor. Gidiyoruz mahalls bokluğuna; kıtada, tenhada bir kurşun... Kimbilir ne keylfle soyacaklar giysiyi... Tam bu sırada bir telgraf uzatılmış okul komutanma: «Sabahattin Ali'ye dıploması verilecek.» Mustafa KEMAL Uf beee!... Olunca böyle olacak ki.» «Ohhoool masal yahu, belkl de uydurdu blri. Diyellm dediğiniz gibi yaptık bostan kulubesl değil kl Çankaya Köşku... Hem bir yolunu bulup glrebll»em bile, nerede o Afet Hanım, nerede o Mustafa Kemal?» Toydemir, kararlı: «Boş şey bunlar diyor, klmden yordım umuyorsunuz be? O yardVn umduktonnızm gözlerl onünde olmuyor mu herşey?» «Haber! yoktur belkl...» «öyle sanın siz...» Birden, keskin bir buyruk yankılanıyor kordorlardo: «Dikkat, dikkat! Oerhal ders likiere, yokloma yapılacak!...» Gozgöze gelıyoruz. Ne Çankaya, ne şu. ne bu gayrı... Ayaklarımıza tonlarla kurşun asılı sanki... Derslık. Koratahta toprak oyuğu gıbı Duvarda uzaaak bir Mustafa Kemal. Ses soluk kesilmiş. Sırolarda oturonlar gorüntu mü? Yuzleri acı boşluk.. Trak! Kapı acılıyor. Rap rap 1 rap .. Yüzler kararık. yontu gıbı adamlor. Bakışları merm:, delıp geciyor... Tahtanın onünde duruyorlar. Elındekl kâğıda r bakıyor bi ı. Idom korarı bıldıren yargıc gıbı. BT numara, bir isım... Sökülup gidiyor gorüntünün bırı.. Neden öfkeylo bakıyorlar ardından'' Nereye goturüyor sungululer onu? Bir numara, bir isim daha . Mahkeme salonu değil ki burası.. Hem kımsenın arpa tarlasını ciğnemedım ki «1 1 5 2!...» Numaram mı okundu7 Neden cekic gıbi adamın sesı" Nıcın süngululerin arasındo yım? Istanbul .. Urkutulmüs q bı o yana, o yana gıden b • mahşer kalabalığı... Kırklarc yakın, cumartesi pazar gunleri... «Cıkar sırtındaki glyslleri! Yazhklarla palto kalabilir...» Uff! Bir türlu cozulmuyor bu parlak duğmeler de.. Yureğimde bir sancıma.. «Gerl alacaklordı madem, nl ye verdiler bunları?» Çenesı hafıften CUKUT, ince yapılı, koyış gıbı bir adam. Uzgun. Karmakansık yuzu. Ç:karıp birkac paket sıgara uzatıyor«Al» diyor güclükle, «lcersin, iyi gelir.» Gozlerı nemli galıba, başını cevirıyor. «Inonm yüzbaşım, geldlğim gun de soylemiştim size, toplu bir harekete filan kalkışmadık biz. Enstituluyüz de...» Taoa uzaklardan, babamın sesı: «Herifler azdı... Oyle şeylsr söyleniyor ki, size bir kotüluk edilmesinden korkuyorum...» Gormedığ.m bırı. tabancasını uzerime doğrultuyor: «Bavulunu al, önüme düs...» Donen, devrılen koridorlar, merdıvenler.. Süngülüler.. Sun güiuler... Çıkış kapısının önünde ard arda cezaevı arabaları.. Sabahattin Ali. Afet Hanım.. Mustafa Kemal.. Uf beee!.. Ismet Paşa'ya de ki... Bilmedığimiz bir yöne doğru töranl* teymak daha «tkili olmaz mı?» Sevince dönuşemıyen pırıltılor, donup kalıyor yuzlerde. Ekim güneşinin Bokcnlıklar uzerindeki camsı aydınlığı catlayıveriyor... «O» iisteci carkadoşının oğzını aramadın mı hic? Efendilerine ugruyordur, bize naler hazıriandığını, bundan »onra olacakları bilir o..» Fotoğraf cektirenlerin hevesleri sönüyor. Ağır bir suskunluk. Dönem sonu, dar gecıt. ucurumlaşıveriyor önümüzde yeniden. Mustafa görünüyor muhabere bölüğünden yüzu bozuk. Ağzının icine bokıyoruz. Bir avukat, hapishanede karyola teliyle kendini asmış onlartn bolukten.. Kesinlikle kıtaya cıkarılacağını anlayınca... t II!» Ortadan kabaca, gozluklü biriydi. Bir ıkı rostlaşmıştık Genclik Parkında. Yanındaki guzel kız, nışanlısıymış. «Batından beri tutuk, düşünceli bir hall vardı. Cokları Hasanoğlanlı sanıyordu onu» diyor Mustafa. Aramada, ULUS gazetesi bulunmuş sırasında, bir gunlüğüne hapse atılmış. Kapatılan Turkıye Köylu işcı Emekci Partisinde gorev mı almış ne... Kıtaya cıkarılmanm ne demek olduğunu bilmese, kıyar mıydı canına hic? c... Anayasa ve demokrasl kurallan Iclnde her türlü baskı ve yönlendirmeden uzak bir devlet desteği sağlanocaktır. Sanatta ve kültürde özgürlük ortamının tüm koşulları gercekleştirilecektlc> «Devlet. Türk fllm sanatının ve sanoyiinln sağlıklı biçimde ve kısa sürede geliştirilmesine ve dünyaya ocılmasına yardımcı olacaktır.» Yukardakl cumleler Bülent Ecevit Hükümetlnin programından alınmıştır. Sayın Ecevit ve hükümetinln cok doğru blr biçimde ortaya koyduğu gibl. sanat ve kültürde ancak özgür bir yol lle gelişme sağlamak mümkündür. «Her türlü baskı ve yönlendlrmeden uzak devlet desteği», «Anayasa ve yasalarla garantl altına alınmış» demektlr. «Politik baskılardan. politik tercihlerden uzak» anlamındadır. Oysa blrtakım cevreler özelliklo ve hatta yazılanna başlık atarak «Sinemanın bir politik tercıh sorunu» olduğunu ilerl sürmektedirler. Yonl sol veya sağ bir görüşün sinemo ve glderek tum kültür ve sanat alanlarında, o gün esen rüzgâra göre bir başka yöne sürüklenmesine kapı acmaktadırlar. Ûniversite ve Akademiler politik kurumlar aeğildirler. Taraf olamazlar. Bu kurumları tarofmış gibl göstermek. anayasal hukuk devleti düzenlni temelinden sarsmaktadır. Istanbul Üniversitesl ile Eskişehir İktisadi ve Ticarî ilimler Akademisi, Devlet Güzel Sanatlar Akademisinin düzenlediği bir kongreye karşı cıkamazlar. cTürk slnemasının sorunlarına cözum bulmada devletın desteği, ancak iyi hazırlanmış eksiksiz blr yasa lle gercekleştirilebilir. «... Devletten beklenen doğru bir vasa. kişilerin veya grupların kendl görüşleri doğrultusunda tek tek hazırladık. ları tasanlarla değil: türn ilgili meslek grupları ve kuruluşlarının acık seclk tartışarak vardıkları sonuca göre hazırlanacak bir tasarı/la cıkartılabilir. «Bu nedenle. İstanbul Devlet Guzel Sonatlor Akademisl Temsilciler Kurulu 9 2 1978 tarihü toplantısındo Sinema Televizyon Ensîitüsünün blr sinema yasası icin gercekci önerilerln ortaya cık ması amacıyla Türklye'de fllmcillk ve sinemacılık alanında ÇALIŞAN ve ÇALIŞTIRILAN herkesln katılabileceğı bir si nema kongresl düzenlemesine karar vermiştir. Bu kongrede, her görüş, demokratik blr ortamda blllmsel yöntemlerle tartışılocak ve Turk sinemasının yararına olacak blr sonuca varacaktır. Bu cumleler Oevlet Güzel Sanatlar Akademisl Sinemo Televizyon Enstitüsunün düzenlediği 1. Sinema Kongresinin cağrı mektubundon alınmıştır. Kaldı kl kongre ya da benzerl her türlü bilimsel calışmaları yapmak 1172 sayılı yasa lle Istanbul Devlet Guzel Sa Sinemada politik yönlendirme yerine özgür ve bilimsel ortam Cengiz ERUZUN natlar Akademisine verilmiş blr nok ve gorevdir. Sinemo Televizyon Enstltüsü. Türk sinemasınrn dışında ama yanındo bir kurumdur. Bu nedenledir ki tarafsızlığını, bilımselliğini ve özerkliğinl bugüne kadar korumuştur. Ama düzenlediği kongre, cağrı mektubunda da pek acık olarak belırtildiği gibi Türk sinemacıiorının görüşlerini demokratik bir ortamda tartışacağı blr kongredir. Gercekte Sinemo Televizyon Enstitüsü üzerinde koparılan fırtmanın amacı. yeryüzünde eşine az rastlamr güzellikte. cok az parayla iyl kurulmuş bir devlet kurumu olmasına karşılık. bürokratik carktan kurtulmuş ender bir kurumdan parasız yararlanmaktır. Bu duşüncede olanlar bilmelidirler kl Devlet Güzel Sanatlor Akademisinin blr kurumu olon Sinema Televizyon Enstitusü hic kimseye yağma ettirllmeyecektir. Sinema Televizyon Enstitusü, Ye$ilcam'ın prodüksiyon lâboratuvari değil. eğitim. araştırma, Inceleme, yayın ve arşivleme yapan bir sanat ve bllim enstitüsüdür. Bu kurumun, böyle kaldığı sürece onu yağma etmek Isteyenlerın de yararına olacağı bllinmelidir. Onu üretlm yapmamak ve Türk slnemasına katkıda bulunmamakla sucloyanlar, üretimln Sinema Televizyon Enstitüsünün kendlsl olduğunu artık forketmelidirler. Bugün en yetkin sinema öğretimi yapan yerin Sinema Televizyon Enstitusü olduğunu anlamak İcin gelecek yıl verilecek İlk mezunlan mı beklemek gerekir'' Türk sinemasının urünlerinln orljinal negatifleri merdiven altlarında. sular lcindekl odalarda yok olurken, onları toployıp uygun nem ve ısı koşullarında soklayarak hoyatlarını garantl altına alan kurum Sinema Televizyon Enstitüsudür. Türk sinemasıno hicblr katkıdo bulunmamıştır dlyenlerln filmlerinl koruyan bu kişileri geleceğe oktaran kurumdur Sinema Televizyon Enstitusü. Günün modasına uyorak devrimcilik taslayon oyuncuların filmlerinl korumok < a naJ muslu ve dürüst devlet adamlorının vazgecemeyeceğl bir gorevdir. Son olarak şunu da söylemek te buyük yarar vordır. Engizlsyon mahkemesinden, yazıhanelerin didik didik aranmasından söz ederek. MC iktidarı döneminde Sinema Televizyon Enstitüsünün nerede ve ne yapmakta olduğunu merak edenler, Cumhuriyet gazetesinin o tarihlerdekl sayılarına bir göz atsalar, eğer durüst insanlar ise, ıMC iktidarı Sinema Televizyon Enstitüsune el koymak isterken biz neredeydik?» diye kendilerine sorarlar. Anarşinin kol gezdiği, saldırılmadık. yıpratılmadık tek yer bırakılmadığı günlerde. kendilerine bile hesap veremeyecek kişileri devlet kurumlarına karşı giriştikleri saldırılarının arkasında nelerın yattığı bilinmektedir. Böyıesine kritik bir dönemde yıpratmak değil, akslne devlete. hükümete yardımcı olmak. blraz düşünen her vatandaşın görevidir. İSTANBUL RESİM HEYKEL MÜZESİ SORUNU Yozlaşmış müzikle kulaklarımız sağır... Anlamsız. çıplak. dü sız duvarlar. yontusuz bomboş alanlar, parklar (eğer varlarsaü) beğenisiz vitrinler. tabelalarla gözlerimiz yorgun... Saboh sabah. istedlğimiz kadar evinlzden uğraşınıza. elinizde olanınco mutlu cıkmaya görün... Hemencecik bu «Eğitimsizlikler Dromı» sizi bezdirir. tüm Isteğinlzl kırar, tüm carpıklıklara. verilme yenlere karşın salt yuvanızda edlndığinlz bir parcacık dinginliği daho sokağo attığınız ilk atiımda yitırir gldersıniz... Çağımızda, dünyanın her ülke sinde muzeler, toplumsal kaıkınmanın tüm aianlorında ^e kesimlerlnde tartışılmaz etklnlıkde «Eğıtlm Kurumları» bugün. Bireyln, dinginlikleri. boşalımları. dinamığı, soyluya, erdemliys, iyiye yonelışı buralardan geciyor kesinkes... Turizm buralarda yoğunlaşıyoı cağdaş ulus olmanın baş koşulu ulusal kültürler sentezlerı burolarda oluşturuluyor. üretiliyor sürekli... Ama. ülkemızin ilk ve en buyük Resim ve Yontu Müzesl, en azmdan. yaklaşan Ikinci Dünya Savaşının sıoak soluğunun yaladığı daho 1937 yılındo buyük ve devrimci Atatürkümüzün Duy ruğu ile acılan. Istanbul Resim ve Yontu Muzemiz, Istanbul ıtfaiyeslnin roporu üzerine 12 mart 1976 tarihinden bugüne değin kapalı... Yangm korkusu ve yonındo Akademinln modern blr müzeye kavuşma savaşımını daha 1950'lerdeki Akademl öğrenclliğim yıiianndan anımsorım. Ozellikie son kapanma tarihinden bugüne Akademinln uğraşını belgeleyen dosyalar dolusu yazışmoyı, gecende Sayın Akademl Başkanı dostum, Prof. Sadun Ersin'in odasmda. Ikimiz de ictenlikli bir hüzünle inceler ken. yeri geldiğinde bu savoşımı yetersiz buluşumdo az da olso haksızlık mı ettim dıye de düşündüm.. Sayın Ersln. gectlğlmlz moll yılın son günleri. Itfalyenln öner dlği. gereğinde yangın musluklarma en az beş otmosfer ba O. Zehi ÇAKALOZ sınc'ı su sağlayacak bir yedek (eneratörü de soğlamış.. Amo. bulunabildlğlnce, olablldiğince resim ve yontu sanatımızın gerılerinden başlayarak, coğdaş sanatımıza kadar uzanan binlerce ürünun bir anda kül olmas.nı göze almaktanso. daha güvencell bir yapıya kavuşuna dek müzenin kapolı kalmosını yeğleyen Ersln'e ve Akademl yönetlmıne katılmamak elde değil. Ozellikle benlm kuşağımın tüm acısı ile hâlâ yaşadığımız Akademl yangını tom otuz yıldır lclmizde kanar durur. Şimdi, bu konunun cözümünde kısa ve uzun beklentili öneriler gündemde.. Uzun beklentili cözümlerden llki ve en tutarlısı gün yitirmeksizin tüm birimlerl cağdaş bir yenl müze binasınm yapımına girişmek, iklncisl de. benim de katıldığım. müzeoloji bılimlnin oyrıcalığı ve gereği. müzenin Akademi yönetiminden ayrılarak, Kültür Bakanlığı Müzeler ve Eski Yapıtlar Genel Müdürluğü'ne bağlanması... Böylece daha pratik ve olanaklı porasol kaynaklar sağlomak ve müzecilık bıliminin özellikleri ile daha işlerlıği olan bir yönetime kavuş mak... Bu sayın Ersin'in de belirttiği gibi şimdiük bir yasa sorunu. Çünkü 1172 sayılı Yasa. müzeyi Akodemıye bağlamaktır.. Kısa beklentili cözüm ise, daha elverişli. yangın tehllkesi oimoyan başka bir bina bulmak. Marp Akademilerinden boşolon ve icinde toplu müzeler birimleri kurulmast düşünülen eski Yıldız Harp Akademileri binalarından bir yer düşünüluyor. Bunun yanında bir de, boşalan eski Sultanahmet Tutukevi binası var. Yıldız yöresf, öncelikle müzecilik trafiği bakımındon yetersiz. Eski Sultanohmet Tutukevi binası ise cok uygun. Bizans sanatının derinliklerinden tutunuz. Osmanlı sanatımızın görkemli donemlerıni de ıceren. bırcok müzeler, anıtlar ve uygariıklar mozaıklerın cevreye so cıldığı bu yorede. modern yapısı ve birimleri ile eski ve cağdaş Turk Gorsel Sanatlan ürünlerınin sergılendigi bir müzenin, bu uygarlıklar ceşitlemesint tamamladığını düşünürseniz. yerli ve yabancı turist akımının en yoğun olduğu bu yörede hem parasal, hem kültürel acıdan kazancımız ne olur?... Kendlsi de NeoKlasik dönem mlmarlık sanatımızın ve ünlO ustası Mimar Vedat Bey'in blr anıtı olan bu bina Akodemlye verildlğlnde. öncelikle lcine yonetlm ve restorasyon birimleri yerleşecek. sonro da cevresinde ki arsalara, aşamo aşama yopılacak eklerle. yıllarlo düşlerimiz gercekleşecek. Artık cözüm, erdemll, uygor ve yürekll Ikinci bir cOSMAN HAMDI»ye kalıyor... Gelecek. dın gm, uygar ve yarotıcı kuşaklorımızda. Ulusal Kültür Tarihimizde adı. O'nun gibi saygınlıklo anılacak ikinci bir «OSMAN dı şunun şurasmda? Geçti canım..» Evlerine, gorev yerlerıne telgraf cektı kımılerı, otobuslerde. trenlerde yerlerını ayırttı. Armağanlar aldı yakınlarına... Kan, can geldi yuzlenne. «Kesmeli bu bileği. tuttu da Karsı gekti... Erzurum'u cekti. Ulaaan eşek şansı bizimki be!... Sarıkamış'tan baş ka yer yok muydu torbada a kopasıca elim?» diye yanıp yakınanlar, becayış yolu arayanlar, durumlarına alışmağa başladılar. Hesapca, şanslılardanım ben: İstanbul'a gıdıyorum. Duyanın gozlerı cakıntılanıyor bir. Birkac kez geçmıştım ıcın den gurultü patırtı. bağırış cağırış... Ürkütuimuş gıbı o ya1 na, o yana gıden kalabalıklar . Bir kıyamet kaynaşması kalmış aklımda. Cekıcı değil hic. Kırklareli'ne yakınlığı var işte. Cumartesı pazar, atladım mı otobüse... Haber vermemelı, şaşırtı yapmalı Elif'e, dıkılıver meli kapıyo bir sabah... Kimbilir nasıl sevinir. Bizım bozkırlı ana da, tasalanmayı bırakır gayri. Bayramda, kalkar köye gideriz hep beraber. Sey ret bizimkileri... Köy. yerinden oynar be!.. Amo, o bütunleme sınavındaki adamların telaşı neydi öyle? Önce «Aferinl Bra vo!» cekip, sonra tam kapıdan cıkacakken bıcaklanmış gibi tEyvah 1152 bu!» diye seslenmelerl, geri cevirmeleri.. Yok canım. daho nesü. Bir tür lü kurtulamıyoruz kuruntulardan... «TöydeTilr, n'oluyor kardaşım? Neden böyle konuşuyorsun, bir blldigln ml var? Bu giysller sırtlarımızda iğretl mi yani? Kuranı çakmedin mi sen? Yerin, kıtan belil olmadımı «enin? «Öyle öyle de.. Diplomamı TANİLLİ'YE BASSAĞLIĞI Kulağım sende Server Nasıl beklediysem doğacak cocuğumun İlk hoykınsını Saglık haberini de öyle bekliyorum Sanki bir tel geıilmls aramıza, bir saz En püften işaret kıprar kıpramaz ötmeye boşlıyor nabzının kızıl serçesl Şakaklarımda Oecerken gördüm demln Kücök«u'nun ordan Mezarlığın yamacında blr erguvan acmif Senin resmin tıpkı, cıktı ya gazetelerd* Ak sedyenin Içlnden kosturuyor baharı Kana kana kanayarak ölüme karşı Bu toprak var ya ean verdlğln sanln, Bu toprağa duşman boltalarla budonarok Üstüne yığıldıgın toprak var ya honl O toprak Işte s*nl ayoflo kaldıracak Onun için sıkı dur kardeşlm «ık dlşlnl Ve ateşten ölup ölup dogan sem«nderc«Şİna BİR MAYiS'ta Taktlm'e yetlşmey» bak Takslm'de blrleşmeyle blrleşmeyel... BEKÜYORUZ HAA, GECİKMECE YOK! Can YÜCEL 12 Nlsan 1978 Her kafadan bir ses cıkmağa başladı: «Elbet bir bokluk var ki bunun ucunda, boylesine tir tir titriyor miilet!..» Gece. Suskunluk korkunc. «İntihar» olayı busbutun ağırlaştırdı havayı. Kuşku uyandıncı devınımler, gidiş gelışler var dışarda. Beikı de hazırlık.. Duvarlar sıkıyor. Ust kat koridorunun ucunda, pencere onun deyiz. Çankaya sırtları şıkır şıkır ışık. Bu gece en uzun gece.. Nerede o, bızimle bir zamanlar yakından ılgılenen büyükler? İnönü'ye durumu bir duyuran olmadı mı acaba'' Son dakikada bir değişme bekienemez mı? Hasan AN gıdecekti... Koco Veli'nın. Toydemır'in, Halıl'in, Bekır'ın gözlerınde kıv ranan aynı sorular... Bıri fısıldıyor: «Bitti mi, gidiyor muyuz? Hâlâ bir şey yapılamaz mı acaba?» «Torpil!» diyor Halil, «jpten alır adamı torpil... Bakın, Caml Baykurt'un oğlu patlatmıs, kılına bile dokunulmayacakmış. Bir paşo karışmış işe..» tTorpll kiim, biz kim? Yazının cıbılıyız biz, babalorımız... Ta buralara tırmanışımız, efen di cocuklariyle aynı sıralarda oturuşumuz şoşılacak şey bizim. Ne dlyorlor ardımızdan.Hosanoğlanhlar. carıklılar...» «Doğru doğru da, epey şans tı sayılırsın sen aramızda. Daha g»C»n yıl 17 Nisanda başını okşayıp: «Bir derdın, bir dıleğin var mı evlâdım? Darda kalırsan, bizı ara tosunum» demedl ml Cumhurbaskanıyla Mecll» Başkanı sano? Carşaf carşaf fotoğraflarınız cıkmodı mı gazetelerde?» «Eee..?> Bekir'in yüzü catıldı«Eee sl, sana iş düşüyor orkadas!»