25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
DÛEI OIMHURJYEI 15 }UUT 1971 N»N HAHfcfKE KAPJL .AniDlĞı ÜLKE YOk jj il 1 i A A A 1,1,1 ı T U l / • ^ lllıiılı llllı l 1 i 1 1 SAM YELİ Yâzan: Mehmet SELAHATTiN 50Balıg» çıkaeafım ©nlarla. Hlç merak etme. Bundan sonra senden kırk para almayacagım. Onaltı yaşında bir çocuk nasıl bunu yapar oflum? Aralannda benden daha küçükleri rar. Bünyem kuTveül. Ylrmt yasındaki blr adamdan daha iriylm. Pahri sustu. Söyleyecek başka söz bulamamıstı. Olan olmuştu bir kere. Elden ne gelirdi? Ker«m, söylediği gıbi balıkçılığa başlamıştı. B*zt geceler evs gelmiyor, geldığınde cebi parayla dolu oluyordu. Evden para almak bir yana, zaman zaman annesine tomarla para veriyordu. Fahri'ye bu hal, uzun zaman, üzüntü kaynağı oldu. Çocuklan ıçın öyle hayaller kurmuştu ki, zaman hepsinı temelinden yıkıyordu. Benim oglum bahkçı mı olacaktı, diyordu kansına. Bey, kendini yiyip bitirme. Allah herkesın nzkını verir. Olan her şeyde hayır vardır. Uziüsek de üzülmesek de oglan yolunu seçti bır kere. Ne yapabüiriz bundan sonra? Dogru. Elden ne gelir? Başkaca bır şey konusmadılar bu konuda. Konuşmadılar araa, Fahri de bu durumu hiçbir taman kabullenemedi. Çocukları doğduğunda onlar için ne hayaller kurmuş. ne hesaplar yapmıştı. Şımdi Kerem bütiin bu ümitleri bip çırpıda dağıtıp yıkmıştı. Iç dünyasma çekildiğinde hep onu düşünürdü Fahri. «Çok genç» derdi. «Daha hayatuı sillesinl yemedi. Insanlann ne kadar ınsafsız olduklannı bilmiyor. Şu Zekâi Efendi örnegıni hatırlasaydı belki böyie yapmazdı.» Yaşamın içinde ihtiyarlık da vardı ve hayat zannedüdiğı kadar uzun değildi. Bazen aynaya baktıgında, elli şu kadar yılın yaptığı tahıibatı görür, bu kadar ramanın nasıl olup da böyle çabucak geçtiğine şaşardı. însan gerçekten hiç ihtiyarlamayacagım sanır. Gençligin verdifi güven duygusuyla aldırmaz bile buna. Halbuki insanlar asıl yaşlandıklarında rahatlanna daha düşkün oluyorlardı. Bunlan bilmiyordu çocuk. «Allah sonunu hayretsin» derdı nihayetinde. Rıza, okuluna muntazaman gıdiyor, her sene sınıftnı geçıyordu. Şimdi, Hukuk üçü okuyordu. Bir sene sonra falcülteyi bitirecektı. «YüzümU o ağartacak» diye düşünürdü Fahri. Rıza"nın gizli bir örgüte Uye olduğunu, geç döndüğü geceler, ttrgüt çalışmalanndan geldiğini bilmiyordu. Delikanlı o kadar ustaca gizllyordu ki bu çabalannı, Fahri'nin, şüphelenmek aklının ucundan bile geçmiyordu. Çoğu aksam yemeğıni, karısıyla yalnız yiyordu. Kerem baIıkta, Rıza arkadaşlanyla, Nilüfer'se koca evindeydi. Evleri bir rr.anastır kadar sessiz olmuştu. Karısıyla konuşacaklan konu o kadar azdı ki, birkaç kelimeyi geçmiyordu çogu zaman. Erkenden yatıyorlardı. Sabahları ıse. daha gün dogmadan uyamyor, benliğıni aaran tahamrnül edümez sıkıntıyı biraz hafifleten ılâçlannı hemen alıyor, alelacele kahvaltı yaptıktan sonra hemen işine koşuyordu. Orada avunuyor, orada oyalanıyordu. Akşama doğru sıkıntısı hafifliyor, hele eve döndügünde ıkı çocugunu da karşısında bulursa, bayagı sevinçli bir hal alıyordu. Kerem, yanında çalısüğı Osep Reisten, arkadaslarından anılar anlatıyor, son derece zor olmasına rağmen balıkçüıgı çok sevdiğirü söylüyordu. Rıza, babası gıbı, az konuşurdu. Yemekten sonra odasına kapanıp, derslerine çalışıyordu. Fahri, kızını verdikleri eve, şimdiye kadar bir defa gitmiştl. Bır kızı everdikten sonra o eve sık gık gitmeyi ayıp sayarlardı doğduğu yerlerde. Kız da halinden memnun göriinüyordu. Sermet, söz verdiği gibi bir hizmetçı tutmuş, karısma yorulacak fazla iş bırakmamıştı. Buna rağmen Reyhan, haftada bir uğruyordu ka2inm evine. Kızın kaynanasınrn yüzü pek gülmüyordu. Akşama kadar yatağından çıkmayan, önüne getirilen yemeklerl yiyen, sonra kocasının koluna girip o sinema senin bu tıyatro benim dolaşmaktan gayrı şey yapmayan gelinini pek sevememlştı. G«rçi gelin ona saygıda kusur etmıyordu ama. evinin hanımı olmayan bir gelinden ne hayır gelırdı? Bir tabak bile yıkamayan geline gelin mi denirdi? Oglu milyoner miydi ki hızmetçilere, tiyatrolara, sınemalara para yetiştirsin. Bunlan düşündükçe, gelinini se\ineic bır yana, gün geçtikçe ona öfkelenıyor, kin bağlıyordu. Kendi talıhsız kızını düşündükçe Nılufer'ın paşa harurru gıbi yaşantısını kıskanıyordu bir bakıma. «Hastaysa evlenmeseydi» diyordu ıçinden. «Ah yavrumu yaktılar bunlar, hasta kızı aşladılar başımıza.» Bir gün oğluna: Yavrum, dedi. Bu kadm hep böyle yatakta nu y«sıyacak? Yok, anne. Iyüeşinceye kadar. Ne zaman iyüeşecek? Bana kalırsa hiç iyilesmez. Hasta kızı yutturdular bize. Anne, onlar hiçbir şeyi gizlemedüer. Her şeyi bir bir söylediler. «Kızımu hasta. Evlenemez» dediler. E, sen de bılerek aldın ha. Evet. Bılırdim ama, bu kadar saf olduğunu hiç tahmin etme»dlm. Yarın öbürgün bır çocugun olursa, ona da mı baltıcı tut«caksın? Bızim çocuğumuz hiç olmayacak. Ya! Nedenmiş o? Doktor ızın vermiyor. Tekrar hastalanırs» kızı fcurtaramazsınız, diyor. Iyi valla, aksama kadar yataktan çıkma. Kocanın neslınl devam ettiremediğin için ona bir çocuk bile doğurarna. Gorülmuş, ışıtilmış şey değil bu. Böyie evlilik olmaz oglum. Bir an evvel başmdan at bu kadını. Ne dıyorsun sen anne! Ofkelenmisti Sermet. Sana ne zararı var kadının. Birbirimizi seviyoruz. Her seyi bilerek kabul ederek evlendim. Dünyanm en namuslu insanları onlar. Uzun uzun uyardılar beni. «Bu iş olmaz» dediler. EvUrlarım başlarından atacak kadar bencil insanlar değil onlar. Ben ıstedim, kız istedi. Eğer kız istemeseydı dünya jokılsa vermezlerdı onu bana. Ne istersin biçareden? Cevap vermedi kadın buna. Yalnız dudaklannı büzüp, omuılarını salladı. Uzaklaşırken: Ne halin varsa kendin gör, dedi. Böyle kan kocalık yürumez. Göreceksin. Nilüîer de sezmişti kaynanasımn kendısınden hoşlanmadıgını. Sevgısıni kazanmak için ne lâzımsa yapıyordu ama, bir türlü başaramıyordu bunu. Birkaç defa, ihtiyar kadının: Aksama kadar yataktan çıkma. Önüne gelen yemegl ye. Kocana bır çocuk verme. Sonra gel kadın geçin. tyi valla. Dıye kendi kendıne konuştugunu işitti. Kocası sefere çıkügı zaman, kaynanasının tutumu dalıa »«rt> leşiyor, geliniyle tek kelime konusmuyordu. Konuştugundaysa en ığneleyici sbzlerı özellikle seçıp lcullamyoTdu. Bu davmnışa ıçlenır Nılüler, odasına kapanır, aksama kadar aglardı Ele karışmanın çok zor olduğunu, ana babasından r>rdügü şefkat ve se\giyı koca evinde bulamayacagını iyic« anlamıştı. Anasının geimesini iple çekerdl. Reyhan, her hafta kızın» uğruyordu. Ihtıyar kadın OB* da surat ederdi. Bunu seten Reyhan: S M I var bu kadının. derdi kızına. Aldırma, diye cevap verirdi Nılülw. Hsntf k»yn«n» fsllnini sev^rmis Ben kocamdan memnunum, o da benden. Kulalc asma sen onun h«reketlerina. Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca YAŞAR KEMAL lannı da yiyecekle dolduraeaksınız. Bunda~ anlamayacak ne var?» Kanncalar: «Çok zor,» dediler. «Çok zor. Bu buyruktan bi« hiçbir şey anlamıyoruz.» «İyi öyleyse,» dedi hüdhüd, «jm kında öyle blr anlayacaksınız ki. » «Anlayamayız,» diye baÇırdılar kanncalar hep bir agızdan. «Btz fil diUni anlayamıyoruz.» Hüdhüdler başı yere indl, alana indirdigi oerişan kanncalan «fkeylo sırtına bindirdi. az ilerdekl ormana uçtu. Orada bir fil sürüsü durmuş, filler hortumlarını göŞfe dikmişler, gökten buyrufta benzer yaçacak bir şeyler bekliyorlardı. «Beni mi bekliyorsunua?» diye sordu hüdhüd. «Seni, seni ^ekliyorduk.» dediler filler. «Buyruğun basımız üs tune.» «Haydl hemen kara kanncalar ülkesine vürüyelim. O ülfceds Uş ustunde f aş. gövde üsrürıdî bas kalmavacak.» Filler kanne» Ülkesine dogru yola düşüp ıa bir sürede kara karıncalar Ülkesine ulaşıp sava$<k pristiler. Bu dünya dünys olalı berı h^'o hır henEameyi karıncalar gOrm«mişlerdi. Terler sar süıyor, yarüıy.or, gökler çatır i* tır edıo yere dökülüyordu. Karın calar üîkesinin üstünden kuşlar bile uçmuyorlardı. Vakt erişip. gün tamam o'urken aksamfmll yonlarca karınca fillerin koca a yaklan alünda ezildiler. Eziltne yenlerse uiukepeze pelip aman dilediler: «Sultanın buvrufunu mu, o ulu filler sultanmm buyrufeunu mu dıyorsunî Onu biz sözcük be sözcük anladık,» dediler. «Biz ta ezelden oerıdır filce biliriz. Ashnda bizim soyumuz fil, fillerin soyu da karıncadır. İnandık. ıman ettik,»d.edller. Ulukepez buna çok sevinip filler sultanına ilk utku haberini u laçfjrdı: «B'.ı kr» kannealar 8yle güç İU bir soy ki. her birisi yüz lu rınca gücünde.» Filler sulıanı da: «Oh oh oh.» ' iye göbeğini hop lattı. «tyi iyi... Hemen öteki ülke lere de uç ve buyrugumu san. yeşil, kırmızı kanncalara da ulaştır. Atlı Kanncaları da unufma. Dünvada bildıjimiz, ya da bilmediğimız ne kadar karmcr. ülkesi varsa hepsini. hepsıni buv ruSuma il! Dünyanın butün t:'. leri bu İş için senın buynıftum verilmiş. I'KITUI fılleve haber laştınlmıştır.» «Sağhca^la ksl sultanım.» «Yolun açık. kılıcm keskin nl sun.» Ulukepez bu sefer de turuncu karıncaların ü'ikesıne uçtu. onları da az bır sürede sultsr.m buyruğuna a.aı. Sonra kırmızı sonra yeşil .. Bütün karınca uii.r lenni az öır sürede sultanın buv ruguna baftladı. özelllkle Asya da. Afrikada hiç b:!!nm"dik. 6~ı yulmadık «arıiıca ülkelert, k« rır.ca sovları bnîdu kı ve bu k* rmcaların öylesine marifetlcrı vardı kı Suirnn bunlan duyduğunda o iri sövdesme kanat takırj sevincinden lviih'idlerle b.rl!kte uç?ra'ri rerdevse .. «Ben, ben, ben n« oıaeagım'» dedi ulukepez. «Ben, ben de .. Bana da...» «Sarayımın saçatına ytparsın yui'anı,» dedi filler sultanı. «Söy le onlara, serun için de bin yıllık yiyecek toplasm kanncalar » «Sağol sultanım.» dıy» ayagıns kapandı ulukepez onun. (fŞimdi mavi elmastan tahtırm da isterim.» «Başüstüne sultanım. Mavi «1mastan tahtm da yapüacak bu yı! içinde. Yapılacak ama...» «Aması ne, söyle'» ulukepez bu soruya karsılılc vermedi. O baska bir sey düsünüyordu. Düşüncesini sultana açü: «Beni de kondunır musun mavi elmas tahtına?» Sultan epey bir sür« düşllndükten sonra karşıhk verdi: «Kondururum.» «Dunya çürüdügünde senin m*vi ışıktan eîmas tahtm çiırümez, de|ıl mi? Ben kondugumda ..» «Çürümez.» «Dinle beni öyleyse sultamm.» «Dinliyorum seni, benim akılü, güzel, görkemli. kepezi de ısık h hüdhüd kardeşim.» «Şimdi sana söyleyim ki... Ben şu kanatlarla o kadar çok, o kadar çok şu yeryüzünun üstünde uçtum ki, gün dofcurr.undan gün batımma kadar, kuze>den frin»ye, güneyden kuzeye kadar.)> «Eret, dilinin altındakini söy«Şu bizim kanncalar Ulkesinin kanncaları var ya...» «Var,» dedi sultan gerinerek. «Iste bu kadarcık karınca, ya ni bir ülkelik karınca bizim bütun isteklerimızı y?rıne getiremez. Güçleri yetmez. kıraliçeler ne kadar çok dogursalar da.» «Vah, \ah, vaaah.» derîi filler sultanı. oöyleyse ne yapalım?» «Daha birçok karınca ülkesi var bu dünyada.» Deme! Sahi mi?» «Bir ülke var ki ormanlıktır boydan boya, uçsuz bucaksız. O üJkenin kanncaları iridir, görkemlidir. Oranın kanncalarmm kasları çok güçlüdür. Çok işimıze yarar. O Ulkeve kar<t kanncalar ülkesi derler.» HUdhüdler bası bundan sonra diinyada ne kadar karınca ülke s: varsa hepsıni bir bır filler sul tanma söyledı. O bır karınca ul kesi söyledikçe. filler sultanı se vincinden uçuyordu. Kırmızı ka rmcaları. mavi. turuncu, yeşil, mor sarı kanncaları ülkelerini b'.rer birer söyledikçe ulukepez sultana, sultan sevincinden uznn hortumunu direk cıbi ta goğe di kıvor. bulutlara kadar uıatıyordu. «İyi iyi. derhal selerim var t«kmil kanncalar ülkelerine..» «Dur sultanım, dur.» diye sevinçten bajırdı ulukepez. «Dur hele. Azıcık serinkanlı ol.» «Nasıl olayım serinkanlı,» di ye güldü sultan. «Nasıl serinkan İı olunur. dünyanm bütün karın ca ülkelerini buyruğum altma al mak dururken.. » «Dur sultanım. Azıcık azıcık dinginle ki sana birkaç sözüm var.» «Söyle.» dıye sevındi sultan. «Sen ne söylersen dogru söylüyorsun. Bir saray da, bir taht da sana yaptıracağım » •Een taht, ben sarav istemem sultanım. Istersen bana ..» "Ashnda bizim soyumuz fil, fillerin soyu da karıncadır,, «Sftyle. sana r? yaptırayım?» «Bana bir yuva yaptır ki ..» oSana bir yuva yaptıracağım ki. ulu, görkemli bir çın«r »ğacı nın üstüne . O öyle afsunlu bıı ağaç olacak k:. bir çınar agacı, insanlar onu ne kadar «ğılarlar sa agılasınlar, <' bine ne kadar çurümüs su verirlerse versinleı'. gene çürümeyecek. Baltalan da bu ağacı kesemeyecek. yangmları yakamayacak.» «Yakamayacak,» diye kanat ç'.rp*; sevinçle ulukepez. «Şimdi söyle, bana olan sözün ne?» «Beni iyi dinle sultan. Kannca lılkelerine senin bu koca, lop lop govdenle sefer yapmanın hiç bir gereji yok.n «Allah Allah. nasıl buyruğum altına alacagım o kad»r ülkeyi öyleyşe? Hiç olmazs* beni görme liler. degil mi, bıvruğum altma girecek karınralar...» «Hiç bir geıefi yok,» dedi ulu kepez. .Ne yapacaksm söyle, bana »y hüdhüd?» «Dinle beni sultanım, ben insanların «rasında çok kaldım. Onlardan çok ..eler ögrsndım ki, hile derim sarjL» «Eeee?» «Efendim söyleyim. ben simdi bizim kanncalardan on beş, yirmi kadannı sırtıma alıp yola çı kıcağım. Tuhai ' ılıkiı kannca da olacak aralannda, bu ayakia rı, bıyıklan, lcuyrukları kopmuş. karmlan deşilmiş karıncalar ara sında... Bu kanncaları sırtımr. alıp uçacagım ılk kannca ülkesi ne, sırtımdaki kannca harabelcrini vanp kanncalar ulkesinin baskentine indirecegim, baskentin bütün karmcalannı alana top layıp bizim ^varıncalann durumlannı göstereceğim onlara. Sonra da onlara. arjatm bakalım £ıl leri bu arkadaşlara diyecegım Onlar ulkeıennın fillerın ayakia rı altında ıasıl ezilcUklerini, yokolduklarını anlatacaklar Ondan sonra. başkentteki kannca.a ra buyruğumuza eeçmelerini söy leyeceğım.ii «Ya geçmezlerse?» dedt sultan. «Geçerler», diye inanmıs karjılık verdi ulukepez. «Ya geçmezlerse?» dıye üsteledi sultan. «Geçmezlerse», dedi hüdhüd, «onlar buyruğumuz altına geçmezlerse, ben de orada genç bir fil bulurum. Buradan fıl götürma ğe gerek yok. O genç füi saldırtırım o kente...» «Yasşa!» dedi sultan. «Şu sendeki akıl insanlarda olsa, na dunyayı, ne kendüerini böyle berbat ederlerdi.» «Sagolasın suîtarunu, dedi ulu kepez. «Haydi yolun açık olsun. Dünyadaki bütün kanncaları bana bagla. Göreyim seni.» «U«un sürmez, bütün yeryürüniin karmcalan buyruğundadır sultanım, senin şu fıl ulusunda bu görkem varken.» «Şmdi sen dogru bizim karıncaların ülkesine git, konuştuklanmızı bir bir onlara arüat... Sarayı çabuk ıstediğimi de bir daha söyle onlara. Yolun açık olsun.» «Var olasın sultanım.» Ulukepes uçtu gitti kannca ülkelerine, orada ne kadar kör topal. beli kınlmış, bıyığı kopmuş, perişan kannca varsa topladı sırtma aldı kara kanncalar ülkesine dogru uçtu. Yollarda ovalarda, ormanlarda sürülerle filler görüyor, onlara ulu sultanın selâmını söylüyordu. Bir gün, gün kuşluga gelirken hüdhüdler başı kara kanncalar ülkesine geldi. Kara karmcalan kentin alanma toplayıp, onlara sırtıncan alana ındirdigi perisan kanncalan gösterdi. Iara kanncalar bu elden ayaktan yoksun, yan ezik kanncalan görünoe çok acındılar: «Vah vah.» dediler. «Vah vaaah, kim böyle yapmış hunlan böyle? Vah vaaaaah!» TTlukspeı durumdan faydalandı: «Anlatın bakalım», dedi .3risan kanncalara. Perişan karıncalar ülkelerinm, kentlerinin basıldığı o kara günu bütün aynntılanyla anlatmaga başladılar. Kentin ülkenm üstüne kara birer dag gibı vüklenmis, her bir adım atışta binlerce karınca öldüren, yuvalar yıkıp söndüren, bir hışım gibi yeryüzünde dolasan füleri söylediler. Onlar söylediler, kara kanncalar agladılar, kara kanncalar agladılar onlar söylediler. Sonunda hüdhüd ler bası alanın üstünde uçup, bütün alanı yedi kere dolandıktan sonradır ki söze basladı: «Işte gördünüz bunlan, baştan sona kadar da dinlediniz, fillerin kim olduğunu blr iyice anladınız.» Durdu, asagıda kaynasan kann ca kalabalıgına biraz daha yaklaşmak için kanatlarını kıstı. «Şimdi dinleyin beni, filler sultanı ordusunu eeîcmiş sizm üstünü«e geliyordu. Siıin ülker.ii de şu perisan k&nncalarm ülkesi gibi olacaktı. Ben, o ulu, o görkemli sultanın önüne geçtim, aman sultanım dur, dedim. O dedi. nâden durayım, behey ulukepez kardeşim? Ben dedim sultana, şunun için duracaksm kl. dünyada yaşayan her kannca se nm buyruğundadır, ol sebepten sen buynıgundaki kanncalan neden öldüresin? DoSru, diye se\'indi sultan, neden öldüreyim buyruğumdakt kannca kullanmı? Ben dedim ona, öyleyse ben kara kanncalar ülkesine gideyim, senin yüce buyrugunu kara kanncalara bildireyim kı, onlar da senin bir dediğinden dışarı çıkınasmlar. Şimdi dinleyin beni ve hem de duyduk duymadık demeyin, yüce filler suitanmın buyrugunu bildirıyorum.» Yukardan, bütün kent duyacak bır biçimde hüdhüdler bası gür bir sesle öterek filler suîtanının buyruklannı kara kanncalara bii dirdi. Birinei okuyusta kara kanncalar bu buymktan hiçbir sey anlamadılar. Uluketıez onlara yeniden okudu buyruçu. «Anladınız mı?>> Gene hiçbir şey anlamamışlardı kanncalar. Hüdhüdler bası geniş yüreklilikle. sabırla bır daha, bir daha okudu buyruSn, aksama kadar döndü okudu. döndü okudu, karınralar gene hiç birşey anlamadılar buyruktan. «Anladınız mı sultan ne istiyor?» «Anlamadık.» «Anlayamnyscak ne var bunda, sultana yakuttan hir saray, pembe elmastan bir taht. ambar YÂRIN: KARIHC&IAR IMPADATCRU TAHTINA OÎURUYOR TiFFANY ÇOOJIC ODASlMDA BU LM AC A SOLDAN SAftA: 1 Bir şeyın olabileceğine inandıran görünüş, ihtirr.al 2 Meyhane Eskiden kullanılan bir sılâh 3 Suçu bağışlama Unlü bir şairimizin soyadı Bir nota 4 Tersi kırmızı Tersı tann anlamında bir söz 5 Tersi Hitler'ın parti ırulitanlannın adı Gam, keder 6 Demirin oksıtlenmesı üe oluşan tortu Dolap gözıi 7 Ortasma sesü bir harf getirildiğinde bir ağırlık ölçüsü birimi olur Aramaya çalışma 8 Üzerinde türlü işler yapılan dört bacaklı gereç Bır emir 9 Yalnız, tek Atletizmde kullanılan bir araç. TUKARIDAN AŞAGIYA: 1 Mersingıllerden buçok rürü olan, boyu yüz metreyi aşabılen toprağın suyunu çekerak yerin bataklık haline B?lmesıni önleyen bir ağaç. sıtma ağacı 2 Ağzı kalabahk 3 Su (eski diO Bir Kurk nayvanı Ortasına sesü bır harf getırılırse bır uzun luk ölçüsü birimi olur 4 Kusatan Lezzet 5 Tersı bir tahıl Kuzeybatı Afnka'da bır ülk? * Tersı yeraltı yolu Tersi geniş karşıtı 7 At iıretilen çift lik R Içiboş Ege'de bır ada 9 • Önundfn peçüerek ker. dısıne saygı gosterılmek ısteru 123456/89 DiSi BOND len ölünün tabutu konulmak üze re yapılmış kumaşla örtülü yüK sek taban. Dl'NKC BUL.MACANIN ÇOZÜMU: SOLDAN SAGA: 1 Müzayedfl 2 thnek Fa 3 Kelam Bei 4 Aş Ti 5 Kolaçan 6 Otomatık 7 Limit llat S Ari İ» İE 9 Ra Anamal. YUKARIDAN 1 Mikadolar Tıre 3 Zil Komı 4 Anatomi 5 Yem Latin 6 Ek f Ta sA 7 Biçım 8 Efe Akala 9 Aian Tel. E.TTI T6MIZ1EVE CESİM ONU
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear