23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
m undan yanm yüzyıl öncesine değin dünya kamuoyu Türklerin kendilerine öz bir sanatı oldugundan habersizdi. Oysa gerçekte Türklerin bir sanatı oldugunu bilen ve bunu ya*an bilim adamları vsrdı. Ne var ki baskıları çok sınırlı bilimsel dergilerde yayımlanan bu araştır maları ancak uzmanlar okuyor, uluslararası entel lektüel ortamda Türklerin adı bile geçmiyordu. Ancak Atatürk'ün uyguladığı kültür politikası aonucu Türklerin de özgün bir sanat geliştirmiş olduklan gerçegi yaygınlık kazanmaya başladı. tlk önce Birtnci Dünya Savaşı sonlannda Türk sanatından söz eden yabancılar Strzygowski ve Glück olrauştur. Daha sonralan Kühnel, Riefsthal, Diez, Erdmann, Dalmann ve OttoDorn gibi büginler Türk sanatının özgünlüğünü ortaya koy muşlardır. Özellikle uzun yıllar Istanbul'da Fran sız Arkeoloji Enstitüsü'nün Müdtlrü oiarak çalı şan Albert Gabnel'in yazdığı güzel kitaplarla yük sek nitelikte bir Türk sanatının bulunduğu gerçeği dünyaya yayüdı. Bu ilk ve çok gerekli bir aşama idl. tes:j ^srş* •;',•;.•• •: • CUHHORtm 27 ARA1IK 1976 B OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kendimizi Tanıtmalıyız Ord. Prof. Dr. Ekrem AKURGAL DTC Fakültesi, Ankara Üniversitesi Bu parlak duruma ulaşıldığı halde kendimizi henüz kesinlikle kabul ettirmiş değiliz. Geçenlerde elime geçen çok sayıda basılmış ve Bizans sanatını konu alan bir kitapta «Yunan mimarı Siııan» sözlerine rastladım. Hemen kitabın baskı tarihine baktım ve 1963'te yayır.lanmış oldugunu üzüntü ile gördüm. Demek hâlâ Türklerin hakkını tesüm etmek istemeyen bilginler vardı. Kitabın yazan Islâm sanatı uzmanı değildi, ama zahmet edip hiç olmazsa Avrupalılann yazdıkları nı okuyabilirdi. Ancak kafalara yerleşmiş yan lışlıklan çıkarmak çok zordur. Bu nedenle sistemlı, sabırh, bilinçli ve ustalıkh bir kültür politikası izlemek gereklr. Yukarıda anlattıgunız gibi Türk sanatının ev rensel yaygmlığını sağlamak için birinci aşamada yapıldığı üzere bundan sonra da yabancı bilginlerin yardımına gerek vardır Eğer bu işi tek başımıza becereceğimizi sanıyorsak aldanırız. Nitekim bu konuda komşumuz İranlılardan çok şey öğrenebiliriz. îran sanatı ve kültürü yüzyıllardan beri bütün dünyanın saygınlığım ve hayranlığını kazanmış olduğu halde onun daha çok tanıtılması için Iranlı'.ar ilgınç çalışmalar yapmaktadır. Örneğin îranlılar Orford'da toplanan Altmcı İran Sanatı Kongresine katılacak üyelere, bu arada özellikle bütün Tiirklere uçak biletı sağlamış, Kongrelerinin en lyi biçimde organize edilmesi için gerekli bütün çabalan ve fedakârlıkları yapmıştı. Ondan önce Cambridge'de toplanan Üçüncü Uluslararası Türk Sanatı Kongresinin ve ardından Orford'da toplanan Altmcı Uluslararası İran Sanatı Kongresi'nin başkanlığını aynı kimse, Profesör Basil Gray yapmıştır. Böyle olmakla beraber Türk Sanatı Kongresi Cambridge'te seminer odalarında geçiştirilmiş İrfan Sanatı Kor.gresi Oxîord'üa »erçekten önemle, çok büyük bir bilim ve sanat olayı oiarak organize edilmiştir. İran Sanatı Kongresi'nin çok parlak bir biçimde düzenlenmesı için İranlılar gereken parayı kendüeri vermiş olabilecekleri sibi onu îngiliz parası ile de sağlamış olabilirler. Önemli olan bu işi başarmış olmalandır. Biz İranlüann bu ustalıklı çabalarıru gıpta ile anıyor ve Türkiye'deki ilgililere bu çahşmalan örnek almalarını öneriyoruz. îranlılar kongre işini gerçekten çok sistemli yürütmektedirler. Kurdukları sürekli bir büro yetenekli bir bilim adamının yönetimınde olup sadece bu kongrenin geçmiş ve gelecek işleriyle uğraşmaktadır. Daha önemli ikinci aşama oiarak îstanbul ve Ankara Üniversitelerinde birer Türk Sanatı Kür sOsü kuruldu ve bunları Orta Dogu Üniversitesi ile Hacettepe Üniversıtesindeki bölümler ile Top kapı Sarayı Müzesindeki yetenekli uzmanlar top luluğu izledi. Üçüncü ve çok zoranlu aşama 1959 yılında Suut Kemal Yetkın'in düzenledigi «Birinci Ulus lararası Türk Sanatı > kongresi oldu. Giderek yeterli bir bilimsel kadronun yetiştiğini gören Suut Kemal Yetkin övgü ile anılacak bu önemli atılımı yaptı. Bu çabalar daha sonra Kültür Bakanlığı müsteşarlarınca önemle sürdürüldü. Üç yıl sonra Münih'te toplanacak olan Beşinci uluslararası TUrk Sanatı Kongresi'ni yıne Kültür Bakanlığı düzenleyecektir. Yukarıda sözü geçen bilim yuvalarında Türk Sanatı üzerine çalışan genç Türk bilginleri şu anda zengin ve güçlü bir kadro oluşturmaktadır. Kongrelerde tebliğler veren ya da batı dillerinde makaleler ve kitaplar yazan genç bilim adamlarımız yabancı bilginlerin ilgisini ve sempatisini çekmekte, başarılan her yerde övgü ve beğeni ile anılmaktadır. Yukarıda söylendiği üzere îran sanatı bütün dünyanın saygınlığını çoktan beri kazandığı halde bu denli uğraşı gösterirse işin henüz başında olan ve sanatı daha yeterince tanınmamış olan Türkiye'nin çok daha büyük çabalarda ve fedakârlıklarda bulunması gerektiği besbeüidir. Türk Tarih ve Türk Dil Kurumları dışır.daki bütün bilimsel kurumlanmız, tiniversitelerimiz özellikle son yirmi yıldan bu yana dünyaya kapalıdır. Batı üniversitelerinde, ya da akademi ve benzeri kurumlarında her akşam konferanslar düzenlenir. Avrupa'da bir fakülte yoktur ki her aksam orada iki üç yabancı bilim adamı konferans vermesin. Bizim lakultelerimizde haftada değil yılda bir iki yabancı bilim adamını çağırmak bile bir olay oluyor. Aslında buna parasal olanak yoktur. Çünkü eldeki tüztige ya da süregelen gelenek ve göreneğe gfire yabancı konferansçıya yol parası ya da herhangi bir biçimde ikamet parası vennek bir yana, kendisine konferans başına 100 llradan başka verilebilecek ödenek yoktur. Onun için Türk üniversitelerine yurdumuzdan yabancı kültür enstitülerinin getirttikleri yabancı bilün adamlanndan yararlanmak kalıyor. Kimi durumda ayagımıza değin gelen bu uzmanlardan bile yararlanmaktan yoksun oluyomz. Bir fakültemizde «TUrk sanatının îran sanatma etlcileri» konusunda güzel bir konferans veren ünlü bir Batılı bilim adamının şerefine ilgililer bir çay bile veremedı. Bir tek ünıversitenin kurulmasma yüz milyonlarca lira yatırıyoruz, ancak o üniversitenin ögretim kadar önemli görevi olan araştırmalan için gülünç ödenekler koyuyoruz. Ne Devlet Planlama Teşkilâtı, ne parlamento, ne de üniversitelerin kendileri bu işi önemsiyorlar. Ondan sonra soruyorlar, «Dünya bizi, sanatımızı, kültüriimuzü niye tanımıyor?». Bütün bu işleri gerçekleştirmek için ayrı bir yazıda belirtmeye çahştığımız gibi, (x> güçlü bir «Türk Araştırma Kurumunu bir an önce kurmamız gerekmektedir. Cumhuriyet, 2 arahk 1976. 1976 SONUNDA BtR GÜN... SADUN TANJU trlnl İle Violetta, gençliklerinde fırünalar koparmış sahne kadınlarına günün birinde bir batakhanede sigara kibrit satarken rastlayınca nasıl uzulürsenız, öyle riokunuyorlar bana. Sabahları, Yenikapı'dan Sirkeciye dogru yürürken önce Irini, sonra da Violetta çıkıyor karşıma. Ikisi de kıyıya iyice yaslanmışlar, ikisinin de yarısı sökülmüş, sadece tekne saçları kalmıs, ikisi de çirkinliklerinden utanır hale gelmis yabancı gemiler bunlar. Hurdacüar önce saldırıp işe yarar neleri varsa alıp götürdüler, çıplak gövdelerinı de öyle yolun üstüne bırakıp gittiler. Kim bilir hangi güzel ya da soylu itn'jinin anısmı taşıyordu bu Irini ve Violetta? HER YERDE ÇiÇEK AÇAR lrinl'nin yakınında bir çay bahçesi var. Tahta lskemleler, üzeri muşambalı masalar gelişigüzel yıgümış. Bahar gelince bakacaksın buralarda bir hazırlıktır gidiyor. Kınlan ayaklar, çürüyen tahtalar tamir ediliyor. Pembe, yeşil. mavi boyalar sürülüyor. Denizin getırdikleri, fırtınarun dagıtükları toplanıp, etrafa bir çeki düzen veriliyor. Şu perışan barakayı da her halde çay ocagı oiarak kullanacaklar. Şimdi orada fakirin biri kalıyor. Bekçi midir? Yoksa yersiz, yurtsuzun biri mi? Ama insan! Bayüıyorum adama. Sabahları bir sürü sıynlmış kemiği kedüerle, köpekler arasında bölüştürüyor ve onların keyifli halini seyrettikçe traşlı yüzünde, başka canlıları mutlandırmiinın sevinci yayılıyor. Dert ve yoksulluk içinde oldugunu görüyorum. Kaç kez durup konuşmak geçti içimden. Yapamıyorum. En umutsuz, en berbat koşuliar içinde bile muthıluk var. Bakarsın keyflnl kaçınnm adamın. Bir Giin Başlıyor... OKTAY AKBAL NE KADAR YOKSUL OLURSAN OL.. Evet Havır oeteceğin kanatiannda, bir vaşam sevdasrvla birleşmek İçin veyaşamak için.. Cüvende, huzurda, m u t y ukta bir sevinde B lr pün başlıyor... Daha karanlıktı sokağa çıktığımda. Altı buçuk otobüsü duraktaydı. Ben blner binmez kalktı. Hiç konusan yok. Gazete okuyan da... Belki düsünen de!... Giderler blr yerlere, okullara işlere, yaşamlara. Bir dakika geç kalkmısız, birisi söylendl. Nereye yetlşecek? Belki vapura, trene. Gün başlayacak mı? İnsan inannuyor. Bu karanlık nasıl datıhr? Güneş nerden doğar? Kiml zaman kuşkuya düşcr ınsan g&ıeş var mı diye. tçimizc bolaşan bir rcnk. Yapışkan, ısJak. Evet ysfımır da var. Trençıkotlar, Paltolar, ayakkabılar ya pış yapış. Yıkık, bezgin, tunutsuz sabah insanlannm arasındayım bir kez daha. Onlardan blriyim. Hep öyle oldum. HoşIsndım bundan, herkes gibi olmaktan... Eski bir öykümü hatırlıyorum, kitaplaruna almadım beğenmediğimden, çocukça buldu£umdan! «Herkes Gibi Bir tnsan»tlı adı. On dokuz yaşımm övkiisü. Herkes gibi olmayı istememek! Özgünlüğü aramak, bulduğunu asanmak! Sonra anlar kişi nedir ozgünlük, var mı, yok mu, olmalı mı? Ben de sonra anladım «Kalabalıktan Biri» oldugunu. herkcsin öyle oldugunu... İç dünyalanmm nedenli ayrı, başka, degişik sansak da bu bir yanılgı, üç a ş a p beş jnıkarı herkes aynı şeyleri duyuyor, yaşıyor, tadıyor. Ne var Id kimileri bunları anbyor, billncinc vanyor, yazarak, konusarak başkalarına iletiyor, aynm o kadar!... Dünyaya bir başka gözle bakıyorum. Solda sur yıkıntılarımn üstünde küçük çirkin acaip boyalı evlerı ilk kez bu kadar yakından görüyorum. Yıkıntı çoğu. Tam karşıda, Dalkonundan penceresinden baktın mı Samatya denizi. GemUer dizilmiş limana dogru. Aşağıdan otomobiller, dev kamyonlar geçiyor. Ne kadar yoksul olursan ol, yaşam bir biçim, sana geldlği gibi, diizenini kuruyorsun o biçimin içinde. Bir yaşlı kadın yürüyor ak boyunlu martıların konup kalktığı rıhtımda benim geldiğım tarafa dogru. Bu evlerden birinde mi oturur? Yanımdan geçerken bakıyorum, kırrmzı paramparça bir yün hırka, altında sıyah kirll bir kazak, basma bir eteklik, siyah yırtık çoraplar, ayakta döküntü bir erkek ayakkabısı, öne dogru bükülmüş, dunya umurunda değü, öyle yürüyor. Blr yere varmak için yol» çıktıgına inanamazsın. Yalnız, yoksul, yorgun, yürüyor. Para bile istemiyor. Yanımdan geçerken •hanım» desem, •nlne desem, «al şu parayı. desem belki ürküp nhtım betonundan kayalıklara düşüverecek. O yürüdükçe martılaı havalamp yeniden konuyorlar. lrinl'nin önüne vardı. NE YANi? Yaşam sevdasından osmanlı Bankasrna kadar Nerelerden geçiyoruz? Cam buharla kaplı, blr yerler pörünmüyor. Gidlyoruz bir yere doğru. lstedlğimiz ya da tsteme diguniz... Blr otobüstür blzl aüp götüren, vapurrtur, trendlr, uçaktır, ayaklarımızdır, yaşamın kendisidir. Hep gidiyoruz durduğunıuzu sandigımız anda bile, yerlmizde plneklediğinüıe inandığmuzda bile. Devinim halinde bir dünya bu. Oluşum halinde bir toplum. Eylemler içinde sarsüan... Ozdetnlr AsaTın dizelerini anımsamağa çalışıyorum. Ne demisti ozan dostnm? «Şu benim durduğum noktada ciuımak zor». Böyle miydi? Belki. «Sanki başka noktalar beni çafınyor Duruyor sayılır mıyun o noktada ki O üstünde durduğum nokta yerinde durmuyor» laniış yazdunsa bağışlasın ozan. Blr sabah iıısanının anımsayışlan bu kadar olur ancak! Hepimiz blr noktada durduğumuzu sansak da yanıhyoruz. o nokta eski yerinde de gil! Yer kayıyor altımızdan, dünya bir yerlere gidiyor, başka bir yerlerden koparak... Sen istedigin kadar «ben ilerl gitmem» diye diren dur, hatta «ben geçmişe döneceğim, gerilere koşacağım» de, dinleyen kim? Bir de gericiler, tutucular var! «Geçmlştekl RÜzellikleri özlemle anan var! Bin yıl öncelerdeki insarüan, ülküleri diriltmek, beninısemek, bugün de onlardan yararlanmak!. İster kımu İç, ister başına sank geçir, ister atalarınuzın kopyası olmaya çalış, olsa olsa gülünçlesmektir bu. Hani filmler vardır, tarih za manlan birbirine kanşır, çağımızın bir insanı gider Bizans çağına, ya da Taş çağına... Ne yapacağını bilemez, kaçmak kurtulmak ister alışmadığı yabancısı olduğu bir çafdan... Bu da öyle... Herkes cağının insanıdır. Ben gelecekte yaşanm, ya da geçmiyte demek olanaksız. Bir dfiştür, blr hayaldir, bir boş arayış, avunuştur .. Bir gün daha başlıyor... Camdaki bohar perdesinl silip bakıyorum dışarıya. Beyazıt'a gelmişiz. Ne çabuk! Yol boştu, otobüs koşmuş durmuş. Inenler binenler. Kapkara her yer. Saat yedi. aydınlıktan iz yok. Yoksa hep böyle mi kalacak? Bir ürperiş kaphyor içimi, Aydınlık, mutluluktur, sevinçtir, bav ramdır. Cumalı, «Güzel Aydınlık» adını vermişti bir kitabına. Goethe ölürken «Daha çok ışık» demlş. Çok severim bu sözü. Bakmış ölüm geliyor, onu tek kaçıracak şüç aydmlıktır demiş kendi kendine. «Daha çok aydmlık»... Yaşarken, hele yaşarken... Yaşadığımızı duymak için daha çok, daha daha çok aydınlık... Külebi'nin eski bir şiirini mırıldanıyorum içimden «Ben bu şiiri yazdım atlı talimde Bulunduğum şehir İstanbuldu». Sonrası akluna çelmiyor, bitişini anımsıyonım «Ve atımın yelesi bulut renginde»... Ben de bu yazıyı yazdım Belediyc otobusünde, bulunduğum kent tstanbuldu. Şimdl sinsl sinsi yağ mur yağıyordu. Her taraf çöp dağları içinde! Kişi kendi kendine ejlenceler yaratıyor böyle! Bir anlığma olup biten! BeUek, bilinç altı el ele veriyorlar bize ne oyunlar oynuyorlar! Bilinçaltı sularma kapılıp gidiyoruz gerçekdışı yerlere... Aydınlık gelene, yeni bir gün içinde kendimizi bulana dek .. Sonra gündelik yaşam çabalan, dertleri. ufraşlan, koşuşmalan... Mehmet Kemalin dediği gibi: «Ankara nire, Zara nlre / Dayan dizlerim, dayan bire» .. 1863 PSİLI BANKASI Kumkapı balıkçı barınağında motorcular uyanıyor. Kaptan köşklerinde çarşafsız şilteler ve ijice kirlenmlş çiçekli yorganlar darmadagm. îp bağlanmış gaz tenekeleriyle denizden sular çekiliyor ve sabah soguğunda donınuş eller çaprazlama koltuk altlanna vurularak ısıtılıyor. Yün kulaklığını meşin şapkasınm üzerine Kivırmış ihtiyar bir balıkçı, asfaltın öbür yanma bagırıyor. «Bir çay'.». Yol kenanndaki kırrmzı mavi tablalara küçük fıçı havuzlardan çıkarüan balıklar istıî ediliyor. Gençten bir adam Kalkan balıklarırun solungaçlarını fırçalayıp diri ve kırmızı hale getiriyor. Islıklar çalınıyor. Rıhtım boyunca voltalar atılıyor. Balıktan gelenler aglan temijliyor, denize açılacaklar aglan istifliyor. Ne yani diyorum kendi kendime, işte bu da yaşam. Eski bir mavnayı lokanta haline getirmiş adam. Bir denlz gecekondusu. Mavnanın üstüne eski tahtalarla derme çatma bir kat daha çıkmış. Bir kaç masa iskemle bulmuş. Tam yoksul lnsanlara göre blr düzen kurmuş. Ama Kış şimdl. O da mavnanın blr köşesini eski tahtalar, naylon örtülerle kapatıp içine çekümiş. Yaz seJsln, gözfinü sevdiğimin Yaz; csalon^umuzda yine balık kızaracak, köfte cızırdıyacak, soğan salatası, taze ekmek, kirli plâstik tabaklar ve teneke çatallarla yine hizmetinize sunulacak. Baktım, büyücek bir balıkçı kayığınm önünde, kumlukta on yaşlannda bir çocuk ısınmak için yerinde tepiniyor. Kayıgı ev gibi kullanıyorlar. Üstünü çadir gibi branda beziyle kapatmıslar, orta yerini açık bırakmışlar. Oradan yogun bir duman yükseliyor. Maltız mıdır yanan, çay mı pişiyor, yoksa çorba mı vuruldu ateşe? MARTILARIN KARNI TOK Merhaba Violetta.. Benzln istasyonunun arkasında siyah bir duvar gibi duruyor Violetta ve denizden gelen soğugu kesiyor. Pompadaki kumral iri yan genç işçi benzin verirken blr arabaya, ıslıkla şarkı söylüyor. Traş bile olmamıs. Tam karşıda surun dibinde kocaman bir levha duruyor. «Turiatik Sirkecl Florya Sahil Yolu GüzeUesUnne Demeğl» lmiş orası. Rıhtıma yol boyu dökulmüş çöplerin kokusu geliyor bumuma. Martılar bayram edlyorlar. Yiyecek bol. Kayalıkların üzerinde beyaz, tatlı gri, bej kanatlar çırpınıyor. Şuradan karşıya geçmeli diye düşünüyorum. Cankurtaran'da demiryolu köprüsünün altında bizim boyacı Demlr'in köfteci dükkânı var. Demir bıktı karda güneşte yol üstüne tezgâh kurup ayakkabı boyamaktan ve köprü altındaki bu gecekondu dükkânı kiraladı. Baktım köşedeki kahvede yok. DUkkân da terkedilmiş gibi. Ama dışarda bir fener yanıyor. Sakın işleri kötü gitmesin garibin? (Îstanbul reklam: 7720/14036) VEFAT MUAs eşrafından Uzur.bekirzade merhume Ayşe hanım ve Şerif efendinin kızları, merhum Emin Sıtkı Erinç'üı eşi, merhum Halil İbrahim, merhum Ali Hayrettin, merhume Nesibe Koray ve Nazire Aras'ın hemşireleri, Av. Melih Erinç, Nermin Deligör.ül ve Semih Erinç'in sevgüi anneleri. Zühal Gülser, Av. Zerrin Özalp'ın anneanneleri, Yalçın Erinç, Gülperi Ertnç ve Yeşim Erinç'in babaanneleri, Dr. Mustala Deligönül, İnciser Erinç ve Suna Erinç'in kayınvalideleri; ÇOK ACIBÎR KAYIP Üsküdar'ın asırdide çınan merbum Edip Muharrir Salih Saim Unar ve Nigâr Unar'ın evlâdı, Mediha Dnar ve merhume Mükerrem Unar'uı kardeşl, merhum Sami, Şefik ve Zekiye Yağcıgil'in damadı, Adnan Aktar, Semih Sirmen ve Dr. Nezih Canören ve Melike'nin yegenleri, merhume Belkis ve Meliha Yağcıgil, Şehime Germirli, merhume Mediba Başar, İbrahim Yağcıpil ve Germirli, Has, Simavi, Yolaç, Onay, Başar, Ak, Tatari, Sapancı ailelerinin enişteleri, SENtHA üNAR'ın cam, cigeri, kıymetli eşi, Cerrahpaşa Hastanesi emekli Daniüye Şeflerinden, DÜŞMEZ KALKMAZ.. Çıktım Cankurtaran meydanma. Fatih'in savaşçılanndan Ali Baba, solda yolun üzerinde yeşil boyalı bir mezarda yatmaktadır. Onun yambaşında, mezardan da dar, büyücek bir sandık kadar küçük barakada yaşlı bir adam yaşamaktadır. Geçerken bakarım kapısı açıktır. Yorgan yatak darmadağınıktır. Yüzünü yıkamağa, ola ki bir ihtiyacını gidermege ya kahveye, ya deniz kenarma gitmiştir Oradan yukanya vurursun yokuş yukan kendinı, adı tshak Paşa Caddesi'dir. Fatih'in ve Sultan tkinci Beyazıt'ın Rum asıllı bu ünlü veziri, tıpkı İrinl ve Violetta gibi ve de buralarda yasayan insanlar gibi düşkün bir yaşamı sürdürmektedir. Sağda Osmanlı Sarayının duvarları dibindeki çöplükte genç bir adam para edebilecek şeyleri ayıklayıp torbasına atma gayretindedir. Ishak Paşa caddesini yokuş yukan tırmandın mı, Babı Hümayun caddesi.. Sen Uzülme İrinl.. Sen Uzülme Violetta.. Düşmez kalkmaz bir Allah! N U R i Y E E R İ N Ç vefat etmistir. Cenazesi 27 aralık pazartesi günü (BÜGÜN), cğle namazını müteakip, Patüı Camiinden kaldınlacaktır. AJlah rahmet eylesin. (Cumhuriyet: 16060) Dr. a Rıdvon UNAR ani oiarak vefat etmiş, Allahın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 27.12.1976 Pazartesi (Bugün) ögle namazını müteakip Şişli Camiinden alınarak Kanlıca'daki aile kabristanında defnedilecektir. Mevlâ rahmet eyleye. A İ L E S İ HALİMİZ.. Sultanahmet'ten matbaaya giden yolda düşünüyorum. Bir deprem oluyor, kişi ve toplum oiarak da bir şeyler sarsüıyor bizde, sonra dinginleşiyor doğa ve bilincimizin ölü dalgalan altında düşüncemizi, duygumuzu uyumağa bırakıyoruz. Bir grev oluyor, temizlik işçileri çalışmıyorlar ve bir çöplüğe dönen sehirde birden irkiliyoruz, rahatsız oluyoruz, mutsuzluk duyuyoruz. Oysa sosyal bir depremle yıkılmısız biz, asıl o yıkmtüarı kaldırmak gerekli. Koskoca bir çöplükte yaşıyoruz hepimiz, asıl onu görmeli.. Daha kötflsü geldiği zaman kötüyfl araya araya ne hallere düşmüşüz, insanoğlu onu bilmeli. Yani, halimiz sizlerden daha iyi değil Violetta ve İrinl.. VEFAT Merhum Recep beyin ve merhume Belkıs hanımm kızı, Edibe Dilemıe ve Rüçhan Kutbay'ın akrdeşleri, Nusret Uunel'in eşi, Ükt<=r Aybars ve Recep Durukan ve Lâle üünel'in anneleri. Doktor Şinasi Kutbay'ın baldızı, (Cumhuriyet: 14063) Ayşe Afise (Dilemre) Günel 25.12.197B çecpsı nakkm rahmetine kavuşmuştur. Aziz naaşı 27.12.1976 buçünkü pazartesi günü Şişli camiinden ögle namazını takıben kaldırlacak ve Zincirlikuyu aile kabristanun aefnedilecektir. Allah rahmet eylesin. Eşi ve Çocukları Çelenk fönderilmemesi, arzu edenlerin Türk Eğitün Vakfına bagışta bulunmalan rica olunur. Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünden Ihraç edUmek Uzere 20.000 ton çavdar satışa çıkanlmıştır. Ihalesl 11 ocak 1977 salı günü saat 14.U0'de Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlügü'nde (Ankara) yapüacaktır. Bu satışa ait ilân ve satış hususi şartlanmız Genel MUdUrlügümüz (Satış Müdürlügü'nde), îstanbul, Izmir, lskendemn, Samsun, Konya, Afyon, Dıyarbakır, Erzurum Bölge, Haydarpaşa Hububat ve Mersin Şube Müdürlüklerimizden, bedelsiz oiarak almabilir. İlgililere duyurulur. 150 ton gün kapasiteli Horozlu un değirmeni 300 Ton gün kapasiteye çıkartılacaktır. Şartnameleri Ankara'da Genel Müdürlük Malzeme Satınalma ve îkmal îstanbul'da Malzeme Şube Müdürlüklerimizden 150 TL. bedelle temin edilebilir. 2.3.1977 günü Türfciye saati ile 15.00'e kadar Gene] Müdürlük Haberleşme Müdürlüğüne verilecek teklüler aynı gün saat 15.30'da açılacaktır. Ofısimlz 2490 sayılı kanuna tabi değildir. (Cumhuriyet: 14057) Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü (Basm: 30261/14046) VSI/HK DEMOKMSI SOSVUJm GÖRGÜ ŞAHiDi ARANIYOR 26 haziran 1976 cumartesi gecesi 22 sıralannda Pendlk Malaz Kibrit labrikası önünde 34 PS 457 sayılı EMC kamyon ile, 34 PS 617 sayılı Mercedes arabanın çarpışmasuu çöreıı ve yaralılan hastaneye götüren özel otonun sanibmı anyorum. Iîayatımı borçlu oldugum bu kişinin lnsanıvrt namma oeni cramRsın) rica ederim. Osman fjENGtL: Tel.: 22 21 69 (Cumhuriyet 14058) ilk sayıda: BEHİCE BORAN«NİHAT SARGINVGALİP (Basın: 30041/14040) FRANSIZCA Strasbourg nnjversltegj mesuno Oayan OCretınen carsrurlan Kadıkö; Takssında oturao ögreodler» Pranaızca ders Tertlir. YALÇIN KUÇUK.OZKAN TANER.RIDVA>J KARALAR» NECDET BULUT» YAVUZ ÇIZMECI«MESUT ODABAŞI» REŞAT KA. iki aydabirçıkar " fiatı 15tl. yılhk abone 75tl. . ' ^ ^ ?Mİf .''Z^& HEDEF: DEV BİR DENiZ GÜCÜ TÜRK DONANMA VAKFINA YAPACAĞINIZ YARDIMLARLA BU HEDEFE ULAŞABiLLRiZ. Tel: 58 68 96 Nuru Ziya Sok.l7/5 TünelİSTANBUL •."*•.". (Cumhuriyot: .'4051)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear