17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET 30 Ağustos 1975 YEDÎ Günümüz Sanatımn Eleştirisi Sanat çevremizde beş duyuBmzla algılayabüdi&imız veya bellegimizde somutlaştırabildigimiz «olgulann» estetık kaygısıyla yorumlanmasıdır. Bu jorumlamadan amaçlacUğımız şudur: Bu estetik anlayışının bir sistematiğl vardır ve bu siiieınatiğe jöre «olgular» yorunılamr. Estetik sistemleri belli defer yargüan ve felsefi inançlar üzerine kurulup işlenir, geüştırilirler. Bu nedenle, bügi bütünümUs bakımmdan sanat; tnotatizik lle bilim arasında yer ahr. Dolayısıyla bu söyleşıde sanata ilişkin olarak dile geurilcn oüşüncelerin, bütünüyle bir dış K°Z lem oldugunun bilinmesinde yaxar yardır. Peki; bu sistematik ostetilr yorum zamaua ve çevreye göre ı.a»ü değişmektedir? Bir evrinı ra söz konusudur? Bu evrimıu itici gücünü zaman içerisinae yıratan bazı sanatçılarm yenilık ö'zentisi midir? Yunus ils Kâzım'ı ozan olarak ayıran veya birleştiren şiirimizde iki ayrı akımın önderleri mi olmalarıcnr? Kendilert tni gelişürmi&lerair estetik anlayışlannı? Elbetteki hayır! Acaba estetik sistemmt seçmede ve ona kendi yorumunu katmada sanatçı bir yeginietne sorunu ile; bir kişısel ya da toplum«&1 begeni anlayışı ile mi karşı karşıyadır? Sanatçı bu seçimde özgür müdür? Toplumsal açıdan sanat, ybrarh fakat üretken olmayan Ur <şlevdir. Sanat bir sosyalyaran içerir; yalnız üretime dogrudan bir katkıda bulunmaz. Sjiıat insanın kendisini tanımasma vaya daha ileri siyasal çoz'lmlerın savunulmasına yardımcı oinra.1: «toplumsal etkinliği» irtnmıgı ölçüde üretime kalluda bJıtinur. Bir bakıma üretıınsanat ılişkısini incelediğimizde sanat, topiunısal tedavi yolu oldugu ölvüctp, üretime katkıda bulunıruktadır. Fakat bütün bunlar, topluında «anatın ve sanatçının işlevıııin yararlıüretken olmayaıı üır cylem olduğunu gizleyeme?. Sar.atın ekonomik görüntüsü, toplumsal artığm bir kısaunın egeraen sınıfın kararı veya hoşgörüsü ölçüsunde sanatçüara tahsisidır. Sanatçılann benimsemek durumunda kaldıklan çağ:n estetik anlayışı ve bunun sistcmatiği; dö'nemin iiretim ilişkisının biçir.ı lendirdiği sosyoekonoırük yapının bir türevıdır. Toplumsal yapıyı değiştirmekte sanaur: ve sanatçının; bir propaganda aracı veya toplumsal tedavi yol'i olmanın ötesinde çok sınırlı bir gücü olduğunu kabul etmek gere kir. Bir bakıma çagın üretim ilişkilerlnin biçimlendirdigi sosyoekonomik yapıyı, onun insan tipini, zamanın estetik anlayışı sisteml içinde özümleyerelı; kişiliglne özgü bir yoruınia sunulma sı ve bunda yüksek bir sanat sUnd&rdına ulaşılmasıdır, sanatçının başan ölçüsü. «Zamanın estetik anlâyışı sistemi» çagın egemen üretıra ilişki sinin • .biçunlendirdiit lcültüıun bir parçasıdır. örnegtn sanayileşmenin sar.cııannı çeken ilkel kapitalist yapıya sahıp toplumumuzaa hiç bir sanatçı «şark despotizmi» ya dn «Merkezi feodalizm» varsayılan Osmanlı Toplumu'nun ürünu olan «Divan Edebıyatı» veya «Tekke Edebiyatı» türunde yapular verrneğe çalışmamaktacur. Bazılan boyle bir girişimde bulunsalar bile toplum taraünduı reddedilirler. Sanat kaygısıyla ortaya kcnan her UrünUn sanat sayüamayacağı ve bu konuda topluınun btUi sanat standarüanna ulaşüması geregine gelince: Ornegm hernen bemen herkes şiir yazabüdiği halde ozan sayılmaz ve ancak belli bir mükemmele ulaşanlarn verilir bu ünvan: Toplumsal objektıf sanat standartlan yüzunden. Bundan iki önemli sonuç ç>knuüctadır: Belli toplumsal saiîat standartlanna ulaşamayaıı, aşamayan sanat okullarmı veya sanatçılann ürünlerini üaj>at olarak kabul edecek miyiz? Ömeğin mutlak anlamda Türk Foitlor'u ve Halk Edebıyatı sanat ^dyılınasına karşın, nispi olarck yahut da toplumsal sanat standartlan bakımından bazıları d:şmda • sanatsal bir içerik uşunıyorlar. Belki «antropolojik» açıdan küylülügün ve küçük üretıcılı&ın tiçimlendirdiği bir sanat aıüayışı olarak otantik oldugu üiçüde • bir değer, bir anlam taşinısktadırlar; fakat topluınun ciığer sınıfları, diğer tabakalatl açısından hayır... Çiinkü estetik a.ılayışı ve sistematiğı ters auşmcktedir. Bu görüşü evrensel diizeye tasırsak; Türk Sanatı ve Özellikle Türk Edebiyatı gelişmiş kapitalist dünyanın sanat standartlannm neresindedir? Bu evrensel sanat standartlanna ulaşabilen, aşabilen sanat ürünlerimiz evrensel anlamda bir sanat degeri taşır; diğerleri ise yalnızca bizim için veya belki üçüncü dünya uluslan için bir sanat kaygısı içerir. Bütün bunlardan sonra günümüz Türk Sanatı'nın ve özellikle Türk Edebiyatı'nın sorunlarına kısaca değinelim. Bu sorunları üç bölümde toplayabilinz; Birincisi ekonomik sorun; elae edilen toplumsal artığın bu nun sanata tahsis edilebilir kısmının azlığıdır. Bundan ötürü, edebiyatçı olarak kalemiyle geçinmek isteyenleım sayısı sınırlı kalmaktadır. İkinci sorun sanatçılarunızın içinden geçtiklerı eğitim sisteminin ve egitim sonrasınüa çevrenin kendilerini gerek.i toplumsal ve kişisel çözümleırc <ar.ıüzi araç'.irı ıi6 donatınakta ye• . ri kaİTiasıciır •»sz Bu nedenle çagdaş kültürün analitik araçlanndan ve dpferlerinden ycksun romancılarımız, roman dıye uzunhikâyeler ortaya koymaktadırlar. Orne*in Yas.ar Kemal bir romancıdan çok usta bir t'olklor derleyicisı. Orhan Kemal veva Fakir Baykurt yöresel öykülerı yazılı dıle aııtaran yazarlarımızdır. Günümüzcia sanatın bilim karşısında nispi olarak ülkemizds gerilemesi ve gözâen düsmesinin nedeni; sanatçüarımızm çağdaş değer yar MENTEŞE Taş kesilmiş bir baştardadır Bodnım Turgut Reis'in şehit düştüğü an. O gün bu gündür, bir yanda Malta ağlar, Bir yanda tstanköy'dür ağlayan. Adalardenizi, Menteşe'den bir fışkıran kurdeledir, Akdeniz sütmavi yelkenidir Menteşe'nin. Esen yeldir Turgut Reis'in gençliği, Ve inceliği Yörük Ali Efe'nin. O leventler de efeler de güreşe güreşe, Bir elde pırpıtlan, bir elde yürekleri. Önce ekmeğe ulaştılar, sonra utkuya, Aydın'ın, Menteşe'nin yoksul yörükleri. Cahit KÜLEBİ Güneri AKALIN güan üzerlne kurutaıuş estetik sistemine kendı yorumlannı da katarak tcplumumuzu yansıtabileceklerı analitik güçten yoksun olmalandır Bu yüzden çeşjtlı üretim ili«kileriııin insan tiplenm ve toplumsal dönüşümleri yeterli derinlikle, yofunlukla gözleyip belli bir estetik anlayışı ile irdeleyip, yorumlayamıyorlar. Aslında bütün bunlar toplumumuıun ulaşabildiği geli?!ne düzeyinin sanp.tmııza ve bu arada ede biyatımıza yansımasıdır. Üçüncüsü ise ülkemizde sanat kalıplannın. edebiy«tt»n müzi£c dek her dalda kesin biçuninı almamasıüır. Daha doğrusu geçiş topiumu olmamızdır. Dıl üzerm de anlaşılamamış, Türk s<«\at ; ınüziginin hangi kalıpiar iveris n de geliştırileceğine karar verilememiştir: Çok veya tek sesli nıüzik. senfoni ya da senıai v s. Üzerinde anlasmaya varılabilen sanat kalıplannın bulunmayıçı yanında, toplumsal yapıda varola geien çeşitli üretim ılı$kılerinin kültürel görüntülerı, değer yargıları ve insan tipleri; aŞaiıK tan burjuvaziye dek karmaşü: bir yelpaze üzerinde birlikte ya şamaktadırlar. Geçiş dönemind<= olan toplumumuzun çeşitli sınıi ve tabakalan aynı sanat anlayışı. yani estetik sistemi ve yoru mu çevresinde toplanamemaktadır. Bir bakıma «TJluslaşma» rte vam etmektedir. Belki bu «eçis topiumu ve çelişkileri «mizah» için çok değerli materyal ser^ıler ama bir bütün olarak sanatçının görevinin yükünü ağırlaştırırlar. Toplumumuz dış güçlerin etkisiyle olsa bile giderek dışa açılmakta, yurt içinde veya dışmda başka uluslann evrensel nltelikteki sanat ve edebiyatlannı yerlerinde ve kendi dillerinde izle mek olanağma karuşmuş milyonlar yetismektedir. Türk sanatçı ları da bu gelişmeye ayak uydur malı; örneğin yazarlar okunma maktan yakmacaklan verde bu ssçicı duruma gelen halka ve ay dınlarına evrensel sanat standart larına uygun oitelikteki yapıtlaı sunmalıdırlar. Her şeyi kültür emperyalizmine bağlamak fakat dofiru bir çözüm Günümüzde TUrk Sanatı ve Edebiyatı tehlikeü bir döneırec tedir; hızıa dışarıya açılan, o.n liğini tammays çalışan. uyanan toplumuınu7da ülke »ydınlannı kısnwn v\y»ncla deglndtfırr? sorunlar nedeniyle kendisini izleıTiekte güçlük çekmektc'n Bu kopma bir terkedilmeye dönilşm«Jen \apılması gereken b:r şev vardır: Tilrk saistçısı. sanatm hifkını verraehdir. Tıpkı geçmiştPki büyük ustaıarı gibi. Belki bu durum bir «Kuşak» sorunudur. Fakat herhalde sanatınrs'n, gı;nümüzde gcçrrjsiyle yssam&va "levam edebijmesi uzun suremM. Padişah Olma Sanatı fialâh BtRSEE 1R0'! yılmda ozan Adanaiı Ziya'nın olüm haberl Afyon'daa îstanbul'a konunca. başta MUstecabizade îsmet olmak uzerw, birçok ozanlar, incelik gökyüzünün ışıgını yitirmiş olmasın» eyvahı basar. Ne var, ozanm ölümü bir söylentiden ba?ka bir şey a * gildir. Adanalı, bu yersls yakıştırmadan sonra daha 36 yıl y v şayacak bogazından aşagı kSselerle rakı ve $arap akıtacaktır. Adananı. eskilerin deyişiyle. şâribüllevH vennehSr'dır. Gece pündüz içki Ustüne iş tutar. Ayakta durarnıyacak kadar kafası kirişlendi de sokaklara düştü mü. mahalle çocuJtlan ardına takılır. Paralannı kundurasının lçine sakladığını bildiklerinden de yere düşUrüD onlan aşmrlar. Ozan. tstanbul sokaklannda da sık sık dongömlek lcalmıştır Onun meyhaneden gökkandil çıktığmı eören bıçkınlar, üstünde ne var, ne yoksa alıp kaçarlar. Nedir, XIX. yüzyıl ozanlanmn çoğu riarftb&tidir. Carmakçur edip yıkılacak y«r aramayı hüner beiT=rier. Evini meyhane haline getiren Hersekli Ârif Hikmet, Şafn Yeg&ne Ali, tsmailpasazade Hakkı, Haıı» Müşfifc, AndeUp adıyla ün yaDan Mehmet Esat, Dell Ceî&l, Üsküdar'lı Talât, Üsküdarlı Safi. Zaptiye Dalresinin sofasında esselâ okuyan Osmarı Nevres. konuşur gibi şür yazan Ali Ruhi kanlannı içkiyle beslemişlerdir. Hele Osman Nevres biltün parasını lçkiye yatınr. On bta kııruş aylık aldıgı zamanlar büe yokluktan kurtulamamıştır. Zaten aylıpını alıp eve gidinceye deftin. yansmı yolda çaldınr. Kımi zaman da aylıfmı ahr almaz sarrafa koşar. tM lirasım bakır olarak bozdurur. Bir torba dolusu bozuklugu gördüğü vakit de yüzünün avlusu frenişler. Edebiyat Kumbumasj »dü kitabm yazan Zevnelâbldin Heşit onu bize şöyle anlatır: «Cebine doid'jrdu&u bonıkluklann kimlsi deliklerden eteklere doftnı yürür. Liralan da o ceplere koymuştur. Ama Beyawt'ta Balmumcular'a vardıgmda cebfn blri sizlere Bmür. Yagmur da bardaktan bosanırcasma vafrıyor. Altmlar ve batarlar çamurlara dökiilür. Graden sürmeyi çalan hinoğluhlnler çevresini alırlar. Nevres dona kalır. Siz de ahn, bana da wrin, kardeş payı yapalım! diye bağırır. Dükkâncılar yagmacılan dagıtarak ne bulurlarsa toplavıp onun cebine tıkarlar.» Su var ki, içki Osman Nevres'in kendinl aşın dereceda begenmesine engel olmaz. Kendi şürlerlni, her zaman başkalannkinden üstdn tutar. Bununla da yetinmez. kendi yanında bir ozan övtildü mü. ondan kendinin aşagılanmak Istendiği anlamını çıkarır. Nevres kimsenin siirini de ofcumaj. Yalnız FuzuU bunlardan ayn tutulur. Eğilirse onun şiiri Önünde egilir. O çagm bumu havada ozanlanndar biri de yersrtlerlnden otürü Nefî1 Zaman diye amlan îsmailpaşazade Hakkı'dır. Hakkı kendi şllrlerinl hep Nefi'ninkilerle karşüaştınr. Sonra da şöyle der: Bu ikilikte NefTyi de geçtim. Işin güzelligi, çağdaşlan bu iM ozanı pehpehlemeye buyUk bfr önem verir. Hele «Dell Hakkı» diye de anılan Îsmailpaşazade'yl yağlayıp ballayanlann sayısı pck kabanktır. Tenişehir'll Avni onun için şunu yumurtlar: Gerçi eskiden NeH gelmişti ama. bundan böyle üstad Hakkı gibi biri gelmez, Ama Osman Nevres'e olsun, Dell Hakkı'ya olsun asıl deger gösteren Ziya Paşadır. Harâbât adlı eüldestesine, hiç degilse güldestenin birinci dldine Namık Kemal'i almamıştır ama, onlan almıştır. Nevres'e daha başka bir şey de yapmıştır. 1873 yılmda Yusuf Kâmil Paşa, onun divanmı bastınrken Ziya Pasa basım islerini üstüne almış ve de kitaba bir beğence döktürmüştür. Hem de beğencede Nevres'in üç dilde kılıç üştiren usta bir ozan olduğunu belirttikten başka «DünvadaM erdemli kişilerin en yücesi de odur» demekfen de çekir.mpmistir. Naınık Kema! 1R74 sonbaharında Masosa'da sıtma nöbetleri ile boguşurken Harâbât önce Uç cildin birincisi yayınlanmıştır kendisini gelenegiyle küplere bindirir. Çünkü güldestede Ziya Paşanın Sultan Aziz'le öteki devlet btlyüMeri İçin yazdığı kaşideler de yer almıştır. Üstüne Ustlük esld tür şiirda İlf^j'apcııs^ne katlar^ozan jeırsa, topu da kitaba tîtoftırılmıştır. s^^^gosjcTutsağijjsliBbifif tarihçilerinden Faik Rcşafa yazffigı bîr meV.ftıpta Ziya Paşayı Sarava yaranmak lstemeklâ suçlar O da güldesteye iyisinden içerlemistir. Ziya Paşayl çok begendigi halde. onun da Deli Hakkı eibi sıradan bir ozan olduğuna vanr. Namık Kemal saga. sola gönderdifti mektuplarla kammın şisini biraz indirirse de Tahribi Harâbât'ı yazmadan rahat edemiyeceğini anlar. Kıtapta Ziya Paşanın Saray sakşakçıhgmı açıkça yüzüne vurmaktan geri kalmamıştır. En çok da Nevres'e saldınr: Nevres okunur belâ mıdır hiç Şairliğ^ aşina mıdn hiç Şu kadarcık var ki, Namık Kemal'in ona yüklenmeslrün bir nedeni de Nevres'in divanında kendisi İçin «Zevkll lnsana Namık Kemal'in tumturaklı kalemi ne verir?» yollu dlzeler bulunmasıdır. Yalnız Harâbât 1874 yılında yaymlandığma göre Yurt Ozanı o vakitler 34 yaşmdadır. GUn ışıgına çıkmıs şllrlerinm ttlmü da 1520 kadardır. Üstelik sür alanında ün vapmak gibi bir düşüncesl de yoktuT. Sonradan Ziya Paşa kendini bn noktadan savunun Ben kitabıma görebildiklerimi aldım. Siyasa alanında arkadaşım olan Kemal Beyin şiirlerini de görmüş olsaydım, ya da kendisi gb'ndermiş olsaydı, onlan da memnunlukla alırdım. Kemal Bey lle Avrupa'da uzun bir süre birlikte bulunduk. Kendi şiiri olarak bana hiçbir şey göstermedi. Ne var, Namık Kemal de Terciîbent ozanının daha onceleri bir dörtlüğünü çok seiTniş olduğunu, bunu Londra'da çıkardığı Hürriyet gazetesine bastıgını öne surecektir. Dogrudur bu. Gelgelelim Ziya Paşa o dörtlügü begendiginden degil can düsmanı belledıgi Ali Paşayı yerin dibine ?eçirdiginden vaymlamıştır. Ama şür de mangalda kül bırakmayacak türdendin Ali bn devleti sana muhtaç (tösterlp tkbâlü mesnedinde bakadan timidt kes Bilmem nedir lünımu vijcudl hablninln Dünyayı boynuzun mu tutar hpy öküı teres Uzun lâfın kısası, Ziya Paşa Tahrib1 Harâbât'a bir göz atar atmaz şöyle demek yolunu bulaeaktır: Benim kalemim düşmanlanmın, onun kalemi dostlarınm üzenr.edır. Gelin görün kl, Magosa Tutsağı, Ziya Paşayı, Hakkı ile Nevres «mecnunlannı» güldesteye almakla suçlarken kendisi de ozan Eşref Paşanın kendisine Namık takma adını yakıştıran bu kişioğludur güldesteye alınmamış olmasına üayıî gösterir. Oysa Eşret Paşa: Oldu üstadı maarif bütün evlâdı vatan Cühelâ kalmadı şimdi ulemadan eayıi gibi geçerh rtızeleT yazmış biri olsa da. ozanlığının Nevres ve Deli Hakkı'dan ileri geçtiği söylenemez. Göriiyorsunuz, edebiyat alanında degerlendirme söz konusu oldu mu. duygusallıktan kurtulmaya pek olanak yoktur. Ondan yakınanlar. kendilerinin de duygusallığı kapı dışan etmek zorunda olduğunu düşünmezler. Bir ıkı tanesım nesaba katTnıyacak olursak, Cumhuriyet'ten bu yana düzenlenmış edebiyat tarihlerinin, güldestelerin kaiıve köşelerinden apartılmış yargılar, dostluklara kucak açan yer dumatesı düşüncelerle dolu olduğunu söyleyebiliriz. Ama, Dre gidiler. deyip geçmeyelim. Us kulagını açık tutmak öyle her babayığidın üstesinden gelebileceği bir iş değildir. Çavdar kafahlardan, cin düşüncelilere, bilgelere değin, hemen hemen herkes duygularının tutsağıdır. Edebiyat alanında oldugu kadar öteki alanlarda da şaşmaz bu. Duygusallık insanoğlunun en önde yürüyen bir ıçgüdüsüdür. Zij*a Paşa ile Namık Kemal den açtığımıza göre. yine onlann durumunu sürdürmek doğru oluı Ama bu kez siyasa alanındaki bağdaşlannı izleyelım Bövlect o alanda da ışlerın öyle pek us kutusuna göre ayarlanmadığını saptamaya çaiışalım. 30 mayıs 1876. Cumartesi degil. nazar detü. pazartesi defil, salı güniindeyız. Sultan Aziz'in dettevi dürülüp d? V. Murat tahta oturtulunca Ziya Paşa'nın Mabevin Başyaznıanlığına getirtilmesi karar altına alınır. Haber gazetelerde bile boy gösterir. Nedir, bu göreve, ertesi gün eski ticaret bakanlarından Sadullah Bey atanır. Şimdi sıkı durun, çünkü aynı iş Namık Kemal'in de başına gelecektir. Ama bir süre daha beklememız, V. Murat'ın yerine II. Abdülhamit'in verleştirildijine tanık olma:nız eerekir. Evet, işte Namık KpmaJ'in adı da başyaznannk adayları arasmda. tste Abdülhamit de bu göreve. eniştesinın sal.k verdiği Ticaret ve Tarım Kurulu Üyesi Sait Beyi, sonradan dokuz kez sadrazam olacaktır • uygıuı görür. Yurt ve Özgürlük Ozammız dururKen bir ba.<=kasının yeğlenmesi elbet Kızıl Sultanın da bir iş yaparken usıınu bir karış yukarda tuttuğunu gösterir. Ama Ziya P3sa konusunria, kevenll kevenli duygulann kapısını çalan rıadi Sadrazam Rüstü Paşayı atalım Mithat Paşanın tâ kendisidır. îkisinin de ona güvenleri yoktur. Halledilen Padişahm yaktnı iken Ziya Paşanın Ali ve Fuat Paşalar karşısındaki tutumu dojiırmuşnır bu işkili. Hele eski Sadrazam Mahmut Nedim Paşa'ya bağlılıf!, işe bulaşık suyu BivamışUr. (Devaou 9. Sayfada) Aydın Açık seçik tanımlanmamış kavramlardan birl de aydın kavramıdır. Eskiden münevver denirdi, nuriu demek, eşdeyişle aydınlanmış olan. Pelli bir öğrenimin bu aydınlığı sağlayacagı sanılıyordu. Günümüzde de belli bir ögTenim, bilgisl. görgüsü olanlar bu deyimle niteleniyor. Ama belli bir ögrenim, bilgi, görgü aydın olmaya yetiyor mu? Yirmi yü kadar oluyor, Cumhuriyet'te Bedri Rahmi Eyüboglu' nun bir yazısını okumustum. «Kaç mumluk aydın?» başhğını taşıyordu. Sevdlğimden bellemisim. O günden bu yana çok kez geldl dilimin ucuna, aydın sayılanlann tutarsızlıklannı gördükçe. Aydınlık elbette bilgiyle br.şlıyor, ne var ki bilgide bltmiyor. öyleyse, gerçek bir aydın tanımına varabürnek İçin, aydın sayılanlarda olanı bir yana bırakarak olmayanı araştırmamız gerekecek. Aydın sayıhp da aydın olmayanlann yoksun bulunduklan temel nitelik tutarlık'tır. Tutarlık yoksunluğu, aydın kavramının tanımmdan başlıyor. Metafizik düşünce, aydınlığı bilgiyle tanımlamaktadır. Oysa bilginin insana yabancı oldugu. hiç bir zaman bilinemeyeceğl kanısındadır. Metafizik düsüncenin ilk ustalanndan Sokrates. bundan yirml beş yüzyıl önce «ancak hiç bir şey biiraedigiml bilebilirim» diyordu. Ünlü öğrencisi Arkesilaos da eUenu^U: «hiç bir şey bümediğiml de bilemem.« Bu temellerden yola çıkan metatizikçiler vüzyılımıza gelinceye kadar gerçegln asla büinemeyeceği savını pekiştirmek için birbirleriyle yarıştılar. Kant şöyle der: «Bizler, giılerle dolu bir evrende bir dü5ün düşünü görmekteyiz. Gerçekte bil difimiz hiç bir şey yoktur. BndigimizJ sandı»ımız sadece olaylar. dır. O olaylar ki bilmediğimiz bir nesneyle asla bilemeyeceğimiz bir öznenin iliskisinden dogmuştur.» Aydın sayılan çagdaşımız Albert Camus'ye göre «Evren insan için uyumsuzdur ve bilinemez», Pragmacılıgın kurucusu VVılliam James'e göre «Insanm evrendeki durumu kedinin kitaplıktaki durumu gibidir, göriir ve dınler ama hiç bir şey anlayamaz.» Görüldüğü gibi metafizik düşünce tutarsızdır. aydınhğın tanımında bile BUgi, insan emeğiyle düşüncesinin ortak ürünüdür, nesnel dünyanın insan anhgında yeniden yaratılmasıdır. tnsan bilmiştir, bilmektedir ve bilecektlr. Aydınlık, gerçek bügilerin tutarhğıyle başlar. Tutarlık; her yanı birbirini tutan, bağdaşık, çelişkisiz olanı dile getiriyor. Birbirini tutmayana, dBğmık, çelişkili olana tutarsız dtyoruz. Bir düşüncemiz başka bir düşuncemlıe, bir davranışımıa başka bir davramşımna, düşüncelerimiz davranışlanmıza ve davranışlanmız düşüncelerimize uygunsa tutarlıyız. Eskiden tutarlık yerine insicam denirdi. Yagmuru gökten sarkıtılan iplere benzettiklerini sananlar csicim gibi yağıyor» derken, bunun, bulutun yagmurlasmasmı dile getiren Arapça secim sözcügünden bozulmuş olduğunu bilemezlerdi elbet. Tutarlı olmak bu bakımdan da güçtil o samanlar. Düşüncelerin birbirlerine uygun yagmur damlalan gtbi tutarü olması gerektiğini bümek için dilde de aydınlık gerekiyordu. Orhan HANÇERLtOĞLU TEK SANAT EDEBÎYAT AĞAÇ Talip APAYDIN Ben Hayni£.na ovasuıda tek bir agacım. Kimsesız Ne aıv.lanm var bu çobanlara dair. Bir keresinie kavga ettiıer. Köpeklen mi boguşmuş, ne olmus? bir alıç e^so. Geniş düzlüklerin ortasında tek basuna vuşerım. Gelen geçen bana şaşarak bakaı. Hiç unutmam, birbirinin kafasına sopalarla vurdalar Kirırı ortasında ayıracak kımse yok. Boyle japay^nız bir ömür nasıl geçer? Kolay Een ağncım. yerimden kımıldıyamam. Köklerimle değil elbet, yazın sıcagında, kışın sogugunda ba£lıyım topıeğa. ÎM çoban, ikisi de yaralanı;. lainızlık. Bir yerlerım ince ince sızlar. liiri ba^ından. biri kolundan. Uzanıp kaldılar Akşamlara dr.ğru yalnızhğım büsbütün artar. öirer köştye. Hangi mallarını bölüşürler, Karanlıkta uzaK dağlan, bulutlan göremez olurum. Düı'yada tek başıma kalınm. Gece herk;s anlıyarnachm. Üzülmek bana düştü. Desem ki .n»y (,obanlar. reyi çözümlersiniz dövüşerek? Aklırızi uyur, ben urin^am. Yanıma bir gelen olsa. bir kullanın, b&rış içinde yaşayın. Bu kırlar ikin : e ses duysam diye beklerim. Kımse uframaz. de ye'er.i Di;emedim Benim dilimden anlamcz Sabahlara kactaı titrerim. on'.ar. Zaman nice uzundur, siz bilmezsiniz. Hiç düşünmediniz. Yüz yıldır aynı yerde, yapayalnu O yaz bir hurak geçti^ bir kurak... Bütün yaz yp.şarım ttr.. Eaharlar olur, y»zlar olur, s>Qnra , . daçla* düşmedı Toprak kurudu kaldı altımda. kışlar pelir... Altımdaki aynı fbprak, üstümdeki~ î : ana cla s ı gerek yaşamak için. Kbklerimi aynı gok. Yaşamımda yıllar yılı hiç bir değişik.ık cerinlere ssldım. Çok ugraştım kurumamak 1.7in. \ok. Sıtalır mıyım, bilmiyorum. Başka bir Sonden başka yeşil yok geniş kırlarda. Öbüt düyga bendekı. siz anlayamazsınız. Geniştir benım ağaç arkadpRiar ne yaparlar, hiç bilmiyorum. Hiç îoluk alışların; Öfkelerimde sevinçlerimde haber £larnıyon:m. Kötünün kötüsU bb'yle bir sabırlıyım. Koiay kolay belli etmem. yaşam. Eakarsınız bir kuş gelir uzaklardan. Yorgun b:r Yalnız o yaz degil. birçok yazlar zor geçti beni> 1 kuş. konar dsilarıma. Benim için bir olaydır, ama için. Ynrjröklrnm tomurcuklarım >su> diye r essiz karşıis.nm. Tüm yapraklarım kılmıldar bağırışır. Köklerim gece gündüa su arar scviııçten. Köklerime kadar titrerim. Kuşun haben derinlerde. Ne buldularsa damla yitirmeden bile dmaz. Ona bir şey diyemem. Yoktur huyunı rekerim vuktrıya. Azar azar bölüstürürüm da. Konugumdur, diledlgi kadar kalır dinlenır. yspraklaı ınıa. Kurumasınlar, sararmasınlar, Sonra uçar gider, sormadan. Arkasından bakar bütün istefırn bu. Kızgın güneş duşman gibi kaiırun üsttimde. O öldürmeye çalışır, ben yaşamaya çahşırım. Her yıl aynı kavga. • Ne olur b:raz daha dursaydı Hele kışîan sormayın. Kışlar yarı ölüm benirn Yalnızlığıma ili( olsaydı...» için. Önce rüzgârlar başlar esmeye. Benden ba^ka Kendim söyler, kendim dinlerim. kinıse vok göğüslüyecek. Olan hızlannı bende Kırk yJda bir davar sürüsü geçer yakınımdaa denerler. Etratyin, bunca zalım olmayın, Koyatılar Veçiler başlarını kaldınp dallanma dinlemez'.er. Yıkılmamak için direnîrim. bakarlar. Veoşseler, işiml bitirecekler. Ama yetişemezler. Geçti o günler. Çocukluğumda az m\ Direnmeden yaşanmaz, bunu biliyorum. O kar fırtınaları. Kurv ayazlar zehir gibi geçer ı,ektim ellerjıden? Yıllarca büyüönediler bent üstümden. Olüm kalım savaşı veririm. Genç Gelen kopaıdı, giden kopardı daüarımı. Kele keçilerden korkarun ben. Çevremi onlar kuruttu. dallanm knılır, düşer. Canımdan can aynlır. Bir daha hiç bınnl göremem. Kimbilir nerelere Kaç fidan arksdasımı diplediler, boyle jalnız kod\üar beni. Yalnıs ben kurtulabildlm ellertndetı. sürüklfcnir giderler? Boylan yetiîroez olunca bıraktılar. Şimdl Sonra bahar gelir. Her şeye yeniden başlanm. aşağıdar. bakar geçerler. Yaralarımı kendim saranm. Yağmurlar, ılık Bazan çob&nler oturur gölgemde. KökUme giineşler.. Zor günleri çabuk unuturum. Budur dayanır dinîtnirler. Nasü yorgun adamlar? Dag bemm yasam. Usuldan tomurcuklanınm. bayır oolaşmıçlardır bütün gün. Ter giysilerinder, Ynpraklanrr1! çiçeklerüni açanm. Anlar gelir, dışarı sızar. Koyunlara keçilere bağıra bağıra böcekler, kelebekler... Neredeydller bütün K;ş, sesleri bo^ulmuştur. Benim gibi yalnızdırlar. sevgiıi kcnuJîjanm? Onlarla yaşadığımı anları.n. Biraz uzaııs?le' uyur kalırlar. Davarlar u/uklaşır Ben Kavnmna kınnda tek bir agacım. Yüz gider. Fllerinde sopalan, birden kalkıp koşarlar. boyle jaşarun Lahti 75 Hazlran ayının ortalarında çeşitli ülkelerden yüzden fazla yazar, Pinlandiya'nın Lahti kentinde bir araya geldl. Onceden kararlaştınlnuş bir edebiyat konu su üzerinde konuşmalar yapüdı, karşıt düşünceler tartısıldı, paralel görüşler üzerinde ortak so nuçlar çıkanlmaya çalışıldı. Toplantüann tarihçesine kısaca bir göz gezdirince şunlan öğ reniyoruz, 1963 yılmda Lahti kentinin yazarları, kültür ve sanat adamlan «Eino Leinon Seura» adlı bir demek kurmuşlar ve böylelikle Lahti üluslararası Yazarlar Toplantıları başlamış. Şimdiye kadar yedi kez toplamlmış. Daha önceki toplantılara dünyanın çeşitli üikelerinden üç yüz kadar edebiyatçı. şair, yazar, yayımcı katılrmş. Bunlar arasında James Baldvin, Aime Cesaire, Roger Caillois, Miguel Angel Asturias, Hans Magnus Enzesberger, Nıco las Guillen, Alain Robbe Gril let, Vassilis Vassüikos... gibi ad lan Türkiye'de de duyulmuş o lan dünyada ünlü kişiler var. Bu jılki toplantıya gelenler arasında Cezayirli şair Mohammed Dib, Portekizli şair Egito Gon çalves, Kübalı şair Elıseo Diego, Fransu şairi Eugene Guil levic, Fransız oyun yazan ve romancısı Ren^ de Obaldia, Peru lu romancı Manuel Scorza.. Bu yıl seçilen konu, «Edebiyat ve ulusal kjtılik», çeşitli yorum lara yol açavJk nitelikler taşı yordu. Bu, daha başlangıçta bel 1 oldu. Sovjet eleştirmeni Fjo» dor Abramov, konuyu âdeta bir azınlık sorunu olarak görüyor Hüsamettin BOZOK du: Bugün Sovyetler Birliğinde çeşitli kbkenlerden irili "'aklı yüzden fazla balk yaşıyordu, bunlar yetmişten fazla dil konuşuyorlardı. Konuşmacı bugünki' yönetimin bu halklar topluluguna sağladığı olanaklan anlattı. Onların, kendi dillerinde yaptıklan yayınlar üzerinde durdu. Öte yandan ortada bir Belçika örnegi vardı. Bir yandan Flamandlar, bir yandan Wallonlar, kendi savlannı yürütmeğe çalışıyorlardı. Bugünkü dünyanın, özellikle Avrupa'nın siyasal coğrafyası, aynı dili konuşan insan topluluklannı değişik sınırlann iki yanında bırakmıştı. Bunlann durumu ne olacaktı? Sonra çağımızda yazarlar da, öteki insanlar gibi yurt değiştiriyor, büyük göçlere katılıyorlar(Devamı 3. Sayfud&) Balorüar ARA GÜLER YERYÜZÜ TÜRKÜLERİ Bir Anadolu Türküsü: Greve giden için Sürgünseldi papatyalar, sürgünseldi zerdali, çağıltı dallarda Lâle, nergis, mormenevşe, stirgünseldi yüreğimin çileği Grevden yiğit haberin aldun, bir nar fidesi diktim toprağa Vüreği yeryüzü buğdayı şahan, yar eylen ben de gelim. Bir Anadolu Türküsü Daha: Grevden Grev gözcüsü olduk, türkii söyledik bolu beylne karşı Bir türküde Şili'den geldi, tspanya'dan, Vietnam'dan yel ile Bir türküde Torlak Kemal'den anacan, yüreğimiz uludağ gibi Kocca bir türkü olduk hepimiz, ırmaklarda alb turnam can ile. TEKtN SÖNMEZ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear