Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Büyük Usturalar Sakir SALKI 19 Hop ohırup hoop kalkıyordu Hacı Kerim Bey. îrt gttzlerini bana çevirdı: Saban Efendi. Saban Efendl... riedi. Buyur Hacı Efendl?. dedım. Bır emnn mi var acaba?.. Dernegin yeni Başkanı namaz eclâ ediyor mu acaba? İşitUm a. . Ne söylesem yalan.. Namaz kılmıyormuş. Şaban Efendl! Dedim ya. ne kelâm etsem yalan Yahu böyle kepazelık olur mu hiç? Namazsız nlyazsıı bir adamdan hayır gelir mi jsayrı? Biz bu milletin yüzüne na•ıl bakarız?.. Biz ne ettik böyle?. Ben bu Hacı'ya lâf yetiştirmeye u*raçırken, içeri Başkan Zeynel Bey girmez mi? Hadi bakalım çımdi?.. Ayaga kalkıp adama «buyur» dedik, Guleç yüzle ellerimizi sıktı, Dosyalan kaptıgı gibi: Hiç kusuruma bakmayın, dedi, Müftü beyle konuşmaya gidiyorum... Soiugu dışanda aldı. Hacı Kerim saşırmıştı. Bön bön bakınıyordu. Bu sırada içerı Sadıkzade Şekip Şükrü Bey 0rmez mi? Suraü altı okkaydı. Bastonuyla üçbeş kez yere vurdu: Çok ayıp etmişsiniz, diye bağudı, başka bir adam bulamadinız da bu mendeburu. bu kopuğu mu buldunuz da Başkan yapünız dernefce?. Yoooo. bundan sonra derneğe kapik yard'.m yok benden. Kadın peşinde koşan yaiancı adamdan Cami Yaptırma Derneği Başkanı olur mu. hey gidi hey, kafa i?t« slzlerir.kisi! . Hacı Kerim blraz kafasmı mı topladı ne. süt dökmüş kedi gıbi susuyordu. Sadıkzade Şükrü kızgın kızgın bağırdı «Haberiniz var mı, yeni Başkan, Hasan Basan'ın karısıyla oynaşıyormuş!..» Söze girdim: Yaaa, öyleyse çok kötü bir 1? bu. Şaştım kaldım dogrusu!. , ;• \ • . r / Kimler şaşmadı kl, durum ayan beyan böyle.. Vallahi ben bu kadarını bilmiyordum, Şükrü Bey, ayıp etmiş! Hele deyin bakayım, ben şimdi hırsımı kimden alayım? Klme küfür edeyim. Namussuzluk efendim... Sadıkzade Şükrü çok hırslandı. Gözlerinin içi çıkmak çakmak olciu. Bastonunu yere vura vura dernekten çıkıp gitti. Bu Şükrü Bey ki, derneğe bol paralar vermiştir. Hepimizi bir düşünce alflı. bir korku kapladı. Müezzın Ali için de türlü sözler dolaşmaya başladı. Yahu bu adam da yapar mı ki?. Yönetim Kurulu acele olarak toplandı. Durumu ayrıntılara dek görüştü. Ertesi gün Müezzin Ali'yi çağırdılar: «Eee, Ali dediler, Zampik Zeynel iie orada burada para yemişsın. doğru mu bu hele de.» Ali kem küm etti durdu. Derneğin odacısı olarak İ5ter istemez söze girmiş oluvordum. Ne yaptıklarını onlar da bilmiyorlardı. Bu yüzden söza girmek geregini duyuyordum. Böyle olunca da ışe bulaşmiî oluy ordum Derneğin denetçllerini bulup getirdik. YuzlerinB dik dik bakıp: Bre arkadaşlar, dedlk, siz ne biçtm denetçlsinlı böyle? Dernek soyulup soğana çevrildi, siz neredesiniz? Hesaplara, defterlere, kasadakı paralara bakıyor musunuî ki? Denefçi Dursun birden barut gıbi kesıldi: Nasıl bakalım, dedi. siz bir Başkan seçtinlz kl müb»rek olsun, bizi bir sopadan geçirmediği kaldı! Canım sizinkisi de söz mü yani?... Söz ya, ne oimuş? Almanea mı konuştum?... öbür Denetçi davrandı: Kabahat hepimizin aslında, dedi, bu Zeynel'i altaşlar »rm. gında bir derneğin başına getirmedik mi? Onu Başkan yapmadık mı?... Yaptık! Eee, daha ne konuşuyorsunuz? Toplantıda demedl ml, «Benim işime kanşmazsanız Başkan olurum derneğe?» Bunun aynsı gayr.sı mı kaldı? Kabahat tümümüzde... Derneğin kasas:nda on para kalmamış, paralar yenmiş? Hadi sorun baJmlım, Denetçi değil ne olursanız olun, adam basını taknuyor... Muhasip nerede? Bir de ona sorun bakalım, kasanın durumu ne âlemde? S:zin işiniz degil mi kontrol etmek, denetlemek?. Bizim ama, bir de siz sorsanız yönetici olarak. Bakalım ne kidar gücünüz var, bir de onu öğrenmis olursunuz! Dene'çüerle anlaşamadık. Derneğin j'aşlılarını bır araya gstirdik. durumu onlara da anlattık. Toplsntı fesa fiso üe geçti. Denetçilerin dedikleri üzere, bir de muhasibi bir kenara çektik Şemsi Bey. dedik, durumu nasıl görüyorsun? MuhEsip Şemsi Bey bır hoş oldu. Güldü güldü de: Durumu bana nıçin soruyorsunuz?. dedi. Ya kıme soralım, dedik, kasaöa on para kalmamış... Kasacia çok para var, çok! Ne kadar istiyorsunuz? Ynpma Şemsi Bey, birimle gırgır geçiyorsunuz, para işinl biraz öğreneiim dedik... Hepsı bu. . Yalahi gırgır filan değil, kasa ağzına dek dolu! tlçeden tümen tümen para geliyor son günlerde. Makpuzlar elimde... Ben de sasırdım gitti. Bir ay önce kasada metelik yoktu, şimdi doldu... llçeden. oradan buradan habire para yağıyor. Demir tüccan Dolak Davut. Morisoncu Nâzım. Siyasetçi Ali Osman, Tarihçi gibı adam bile a%uç dohısu para getirip bıraktılar. Tabii bur.da Zeynel Beyin büyıık rnlü oldu. Adamı ilçeden çok seviynrlfirmış doğrusu! Ama si7e yine bir söz edeyim, kasaya geld^i kaöar da gidiyor... Zaten kasanın anahtarı da Zeynel Beyefe degU mı?... ÇOCUKLAR Aliyls kararlaçtırdık, cums gunu saat dortte daha aenız oejazken Saraybumunda buluşacak tıic, Dulu$tuk. Ali, bır duvarın dıbınden pantalonunu çekişıirerek bana doğru geliyordu. Yüzünden gözünden, tekmil bedeninden alınmamış uykunun uyuşukiugu akıyordu. tkıde bır de gözlerini ugusturuyordu. Ayak kablan da arkadan öylece sürukieniyordu. Karşıdan, alacakararüığır. içinden ışıklarını fora etmış pırıi pırıl gemiler geçiyordu. Sabahın körunde bu vapurlar nereden gelip nereye gidiyorlardı? Ali onlara bakmıyordu bıle. «Sabah kahvaltısı...» dedim. Ali, şöyle bır giilümsedi. Sen bilırsin der gıbi de elini şöyle bir çırptı. Sarayburnundan Sirkeciye yürüdük. Dizı dizi kamyonlann içinde şoförler uyukluyorlardı. Yer yer de kimilerl kaldırımlara ateşler yakmışlar, başına çömelmişlerdi. tlk simitçıye vapur lskelesüv de rastgeldiK. Ikışerden dört sımıt aldıK. Kar şı büfeden de iki yuz elli gram ka^ar peyniri. Geriye dönerken bırer sımıt daha aldık. Ali bu işe daha çok sevindi. Sevlncini gülerek belli etti. Vapur iskelerinin sag yanındaki kahveye gittik, iki çay 8öyledik. Çayı getiren a4am:, . «Buyur Ali Bey.» dedi. «Buyur büyjık arayıcı Ali Bey.j) Bır goz kırptı. «Bugün kısmetini bulurBun insallah,» dedi. Bana da dörı du: «Sen de arayıcısı mısın Aga?» diye sordu. tŞöyle böyle,» dedim. «Adammı bulmuşsun. Bunun Ustiina şu Istanbula bir •rayıcı daha gelmemiştir. Ali, bir gün, inan bana, Meryem anamızın hey kelıni. hem de altm heykelini bu lacaktır da, o heykele, şu karşıdaki apartımandan daha çok apartıman alacaktır. Bir de Ford otomobil, bir de...» Aliye baktım, duymuyor gibiy di. Adamın yüzüne baktım alay mı ediyor, diye. Oyle bir hali yoktu. Sonra adam geldl yanımıza oturdu. Denız araştıncılan üstüne uzun uzun anlattı. Bir sürü insanlar, hikâyeler anlatıyordu. Hepsi de kısmetini yakalamış, ortadan jitip gitnuşlerdi. Bu işt« on yıl dayandın mı, bir gün hiç mümkiinü çaresi yok, kısmetini buluyordun. «Ben,» diyordu adam. «ben ken di elimle kendi gözümü kör eylediro de, ocagımı söndürdüm. Ben ancak iki üç yıl dayanabildım bu işe, birkaç yıl daha dişımi »ıksaydım, aaah.. Kısmet her gün her gün gelip de adamın kucagına düşmüyor ki... Bu bir çaba işi. Bu bir sabır, inat işi. Sabır edenin gülü zemheride bile açar. Sabır edenin gül bahçesi denizın ortaaında bile bu>ür. Biz sabır edemedik de arkadas, kendi ocağımızı kendi elimizle yıktık. Sabredenlerin hepsi Karun oldu Karun. Bu öyle bir iş ki, bir gün olmaz iki giın, bin gün.. Bir gün bir de bakmışsın ki, kısmetin gelmiş dayanmış. Gelmiş yatmış çakıltAşlannm üstüne, ya denizın kıyısma, ya da deniztn sığ yerine, seni bekliyor.» Ali fözleri kocaman kocaman açılmı? «damı dinliyordu, kendinden geçmiş, en güzel bir masalı dinler gibi. Birden ba^ka bir kahveci çıktı ort*ya. «Bir çay,» dedi cx:aktaki «dama kahreci sandıgım adam. «Bir çay da bana, bir çay da Aliye,» dedim. KAhred üç çayı hemen getirdi. cDenlı büyüktür^ dedi adam. İNSAND1K YAŞARKEMAL Çizgiler: Turban SELÇUK FotoğraHax: Ara GÜLER aydınlık, Mr de bUyülU yorlardı. Tanyerının alacasınıa ısıgında denizin, Ali Kittikoe rengi. ışıgı dejtısivordu. Kumkapıya varana kadar Ali bana bir kere olsun dönüp d» bakmadı. O bazı denizde, bazı kıvıda kendini vermis yürüyor, ben de kıyıdan onu lzliyordum. Beni unutup gitti sandun. Kumkapı'da eene denıze daldı. gene sonsuz bir sevinç kıvanç İçinde suya daldı, gene bir şeyler aldı. uzun uzun evirdi çevirdi baktı, Bonra usulca torbasına koydu. Bu arada gözgöze reldik. Bana Eülümsedi. Basını yer* ejdi. «tsler iyi gidiyor. busrün» dedi. Sınlsıklamdı, giyitlerl etine y» pışmıs, Aliyi oldugundan da d*ha küçültmüştü. Bir avuç kalmıştı çocuk. Dizlerine kadar, gent denizin İçinde yukan yukarı çıkıyordu. Yenıkapıya gelincey» kadar gün bir adam boyu yükseldi. Yenik» pıya kadar iki Uç kere daha bir çeyler bulmuş, aynı sevinçle Uotüne atılmıs, torbaaına koymustu. Yenikapıda durdu: •Artık. bundan sonra denizin dibi gozükmez,. dedi, dışarıya çık tı. tyice soyundu, oradan bir gazete kigıdı alıp önüne tuttu p yitlerini çakıllara serdi, geldl ta yıya oturdu. Ben de yanına otur dum. Bnnun flütane AenH araytıncım (rrlmemlştir. ALİNİN İŞİ BIR ÇABA, BIR INAT, BİR SABIR İŞİYDİ. 0 «DENÎZ BÜYÜKTÜR» DEDt ADAM. «ALLAHTAN SONPA EN BCYÜK DENİZDÎR. SEVDtGÎ ADAMIN KIS'•MBTÎNİ KCTtRİR GÖZÜNÜN ONÜNE SEREB: ÇOK KİŞÎYİ ZENGİN EYLEDÎ DENtZ. ALLAHTAN ŞONRA YALI»1Z DENÎZ ZENĞtN. HEM DE BÜYÜKTÜR. BIR. ÇEY DİLEYECEKSEN, ALLAHTAN SONRA DENİZDEN DlLEYECEKSİN..» Şu koca denize bak, sanki umurunda fıkara Ali.. (Allahtan sonra en büyük denizdir. Onda, onun içinde hazıneler vardır. Sevdigi adamın kısmetini getirir gözünün önüne serer. Çok kişiyi zengin eyledi deniz. Allahtan sonra yalnız deniz zengin, hem de büvüktür. Bir şey dileyeceksen. Aüahtan sonra denizden dileyeceksin. Bak kardes $u yamndaki çocuja, burada. onun için ne diyorlar, hazineci diyorlar, şimdiden.. Şimdiden.. Alİah ona, deniz daha ona kısmetini göndermemiş ya, şimdiden topladıkları ona yetermiş de artarmış. Herkes, buradaki her çocuk öyle söylüyor, kendi de inkâr etmiyor ya, işte yüzü. Bak arkadas, nerelisin nesin, adm sanın ne, bilmem, bümem arkadas ya, bu Ali'nin srdını bırakma seni selâmete çıkarır. tşte, bir çocuk vardı Ali'nin arkadaşı, deniz ona kısmetini iki yılda verdi. o da ortadan yitti gitti. Çünkü deniz büyüktür, neyi nasıl hiç belli olmaz. All'ys» cıdk ile candan sarılmıştır bu işe, deniz onun hakkını... deniz hiç kimsenin bugüne kadar hakkını yemedigi gibi, onun da hakkını yemeyecektir. Ta yürekten sarılacaksın denize, arayacak arayacaksm. Ben, evimi kendi elimle yıktım, denize isyan ettim, sabır nedir bilmedim. deniz de bana küstü, zırnık bile vermedı, ben de denize küstüm arkadas. Birbirimize küstük. elele, başbasa. îşte ben sürünüyorum. $imdiye kadar dayansaydım. hiç olmazsa bu çocuk kadar olurdum. Kiç olmazsa...» Düsündü kaldı. Biz birer çay daha lçrtk.. O durmadan konuşuyordu. Çayı üçledik, dörtledik, o durmadan konuşuyordu. Ali basını yere egmiş hiçbir yere bakmadan onu dinliyordu, eski bir masalı din «Çok sevindin Ali,» dedim. «Bul dukların çok mu değerli şeylerdl, bakabilir miyîm?. Ali, benim, bakabilir miyim so "r\ıma karşUılc vermedi. Göstarmek istemediğini anladım. «Ben bir şey bulursam, hep böyle sevinirim. Denızdır bu, ya hiç bir şey vermeseydi. Ya elı oos dönseydim. Sen eli bos dönmenın ne belâ bir ış oldugunu biliyor musun?» «Biliyorum» dedim. «Bir gün akşama kadar böyle ara ara da elin boş dön bakalım, kahrından ölür insan.» • Ölür.. dedim. • Bu demektir ki, deniz bir gün de çok değerli bir şey gönderecektir.» • Öyle, gönderecektir.» • Alay edilmez insanın kısmatiyle böyle abı» dedi birden Ali. «Alay etmiyorum ki..» Ali nedense bir anda bozulmuştu. Sebebıni bir türlü anlayamadım. •Neden böyle birden bozuldun be Ali?. • Bugün, bugün çok sey bekliyordum, bugün kurmuştum, ougün bir şey çıkar diyordum. Halbuki çıkmadı be abi. Olur tnuT Bır ömür böyle bekle bekle... Benim de sabrım bitecek, tüken«cek, ben de denızden kısmetimi alamayacağım. Bana öyle geliyor ki, bunun sonu hiç.. Bir kere ış edınmişiz be abi. 1yi kötü karnımız doyııyor. Karın tokluğuna çekilir mi bu kadar.. Yazm, gürün neysem ne, va kışın. ya lodoslarda. ya ayazda karda kışta... Çekilmez çekilmez be anl ama, gözü çıksın bir kere mes lek edinmişız bu zenaatı. Bır sey bulamayınca çok kızriım da, irusura kalma be abı. Bu mesleic böyledir işte. Kısmetin denizın gönlüne bağlı. Paşa gönlüne.. «Umutsuı olma Ali, belö bu gün... Alinin bu sefer vürekten kızdı. ğı beliı oldu. dudakları titredi. «Nasıl da belli olmaz Be abi. çu koca denize bak, sankı umunında fıkara Ali. Umurunda da. e«tirip de bir altın neykeli eliyıe, al Ali diyecek. Ya hiç altm beykeli yoksa ya Koca denizin O zaman işte şapa nturdu mu arayıcı Ali. Topal Hasan gibi.» Deniı bÜTÜktur, Allahtan sonra en büyük denlıdir ler gibi, kendini masalına vernuş. Çayını bitirdikten sonra Ali birden fırladı: «Geç kaidık, geç kaldık» dedi. «Çok geç kaldık, olur mu?» Teiâ? içinde yürümeğe baçladı. Adam da ayağa kalkmış. < Ali kısmetini bulacak» diye ark&mız dan sesliyordu. «Kısmetiniz bol olsun. Bu işte sabır ister. Deniz insanm sabnnı dener ha, bunu unutmaym. Ali sabırlıdır. Kavujtu daha şimdiden kısmetine. Daha da daha da...;> Biz uzaklaştık gittik, o daha kendi kendine söyleniyordu. Şarayburnu'nu geçtik, Ali pantolonunu çıkardı, oradaki kovujta koydu, kovugun agzına da bir taş tıkadı. Belli ki pantolonunu hep buraya koyuyordu. Gazete kâgıdını açtı içinden bir naylon torba çıkardı, eline aldı, denize girdi. Denizde, gözleri de nizin dibinde yürümeğe b&sladı jrukarı dogru. Su dizlerine pelıyordu çogunluk. Bazı bazı da göbeğine kadar çıkıyoTdu. Ali boynunu uzatmış, hırsla denizın dibine, kıyısına bakıyordu. Birden Ali'nin bir tuhat oldugunu, durup denize, canım dişıne takmış. baktıgını gördüm. Baktı baktı, büyülenmış gibi. kendinden geçmiş, baktı, sonra birden denize dalctıgını Rördüm. Bir sevinc. kıvanç içinde denızden çıktı. elinde bir şey vardı. hemen naylon torbaya koydu. Beni unutup gıtmisti. Gülümseyerek, enşilmez bir sevinçle taşarak, oynar gibi, hızlı, deniz kıyısınca, Eözlerini de denizden ayırmadan jTirümege başladı. Denizin dibi, apaydınlıktı. Denizin dibi dışardan, denizin üstünden daha daha aydınhktı. her şey, yosunlar, taşlar. teneke parçalan. cam kırıklan olduklanndan da daha î AR I N : DENiZ VE MASAL DİŞİ BOND ITVAO ÇA»ÜN. BeMMJ / ^ B t N . A **.»* TiFFANY JONES