24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET eçen yıl UNESCO'nun 1972'yi «Uluslararası Kitap Yılı> olarak ilân etmesi nedeniyle Ankara'daki bir törende konuşan Müli Kütüphane Genel Müdürü Müjgân Cumhur «TV ckuyucuyu tembelleştiriyor. demişti. Televizyonun, özellikle bizimkinin okuyucuyu tembelleş tirmesinin yam sıra onu okumaktan soğuttuğu bile ileriye sürülebilir. Fakat televizyonu her zaman kitaba karşı cephe almış bir yayın orgaru gibi görmenin yanlış bir gözlem olduğunu da hemen belirtmeliyiz. Okuyucunun tembelleşmesi ya da kitaba olan ügisinin artması elbette bu ya* yın orgamnın kullanıhş şekline bağlıdır. Televizyonun kitapla ilgili ters ya da oîumlu kullanıhş şekillerini incelemeden önce her ikisi arasmdakî ilişkilere kısaca bir göz atmakta yarar var. Bir önceki yazımızda da belirtildiği gibi kitap yeni bir görüşün, düşüncenin ya da akırnın ilk kez ortaya sunulmasını sağlıyor. Oysa TV bir takım yasalar ve kurallarla sınırlandırıhnış yay:nı ile bunu yapamaz. Üstelik televizyondaki heıhangi bir düşünce programı yayın saatlerinin arasına sıkıştırıldığı için konuyu kitap gibi tüm ayrıntılarla ve istenilen uzunlukta vermek olanaksızdır. Demek ki TV ancak insanı kitaba yönelten, onda kitap okuma merakını ve sevgüini yaratan bir yayın orgaru olabilir. 29 Agustos 1973 6 Olaylar ve gör üşler TV VE KİTAP Mahmut T. ÖNGÖREN nakları sağlamak üzere bir takım teknık yer.ıllK lerle kendini geliştirme çabası içınde bulunuyor. Fakat yine ekonomik nedenlerden öturü bu gibi teknik yeniliklerin Türkiye'ye gelmesi hem uzun zaman sürecek, hem de tüm yeni teknik gelişmeler kitabın okuyucuya sağladığı rahatlığın yerini alamıyacaktır. Bu sadece bilgi dağ; tımında görülen bir rahatlıktır. Televizyona kıyasla sahip olduğu üstünîükle ri yukanda sıralamaya çalıştığımız kitabın kısıtlı yanlan hiç yok mu? Olayların haberlcrini ve hikâyelerini basından ve kitaplardan daha canlı bir şekilde veren yayın organı muhakkak ki televizyondur. Niçin ilk yayın gününden beri seyirciler tüm yakınmalara ve bu yeni yayın organınm eksikliklerine rağmen TRT Televizyoîm'nun basından ayrılamıyorlar? Çünkü TV iz'emek, kitap okumaktan çok daha çekici geliyor kitic'ere. İşte bu nedenle de saym Müjgân Cumhur'un belirttiği gibi TV okuyucuyu tembelleştirmrkte ve onda okumaya karşı isteksizlik yaratmakt?dır. Ne var ki televizyon programlarına belli hir yön vererek bu tembelliği ve isteksizliği hüyük çapta ortadan kaldırmak da mümkün. Kısacası. en sonunda iş televizyonun kullanıhj 5«;kline gelip dayanıyor. zı epeyce yîtirmiş bir mîlletiz» demişti. Bu gerçeği de göz önünde bulundurarak televizyo.tumuz Türkiye içindeki ve dısındaki olaylan inceleven güncel programlara sık sık yer verdiği vak dırde. seyirciyi hissettirmeden günlük olaylarla ilgili basılı yayınlara yöneltebilir. Yukanda belirttiğimiz gibi zamanla sınırlı olan TV yayınında bu gibi olaylann derinliğine, program'.nr ne denli basarıh bir şekilde hazırlanmış olurlarsa olsunlar, inilemeyeceğinden seyirci merakını tat min etmek üzere gazetelere ve kitaplara baçvurabilir. Elbette bu güncel programların seyircinin ilgisini çekebilecek nitelikte ve önemli olay ların çojjunu kapsayan bir biçimde ve olaylardan hemen sonra hazırlanması gerekmektedîr. Oysa bizim televizyonumurun günlük olaylan i? leyen programları hem son derece az, hem de uzun konuşmalar, kötü sunucular, ne olduğu anlaşılmayan sorular ve ancak üst kademedekileri hoşnut edebilecek bir kurulukla doludur. Dolayı siyle halkm okuma isteğini geliştirmek bir yana. güncel TV programları artık seyircinin ilgisini dahi çekememektedir. Evinde büyük bir kütüphane bulunduranların «tehlikelU sayıldığı ya da •amma da çok kitabı varmış> denilerek bazı aydınlann kınandığı ve kitap yasağına başvurulduğu, çevirilerinden ötürü insanların yıllarca cezaevlerine göndenlji ği bir ortamda TRT Televizyonu'nun seyirciyi okumaya yöneîtmek üzere bir ikinci yolu s*çmesini herhalde bekleyemeyiz. Bu ikinci yol kitapları ve yazarlarını seyirciye tanıtmak. saydırmak ve sevdirmek üzere belgesel türde ya da piyes ve açık oturum şeklinde kitap programîan hazırlamaktan ibarettir. Halkta okuma sevgisini yaratabilecek üçüncü yol ise edebiyat programla n fle elde edilebüir. Son üç yıl içinde televizyonumuzdaki edebiyat programları yok denecek ka dar azdı. Üstelik pek çok yazanmızm yapıllarına yayın yasajp konduğu için bu gibi programların halkı okumaya yöneltebileceklerine içtenlüüe inanmak da biraz zor olsa gerek. İki Kitaba Reklâm Yukanda kısaca belirtilen yollara başvurmayan televizyonumuzu kuru sıkı dolduruimuş ve düha çok eğlenceye önem veren programlarmdan 6tü rü yine de kmamayalım. Çünkü bugüne dek ya ymlarıyla TRT Televizyonu, her ^eye rağmen, iki kitabın geniş halk kitleleri taraf'.ndan okım masını ssğladı. Bunlardan biri televizyonda fıkralar anlatan hoş sohbet bir yazann güldürücü hikâyelerle dolu yapıtı, diğeri de bir gazeteci » yazann endüstride ve tanmda kullanılan iki basit âletin simgelediği siyasal düzenin arasmda sıkışıp kalanlan inceleyen kitabıdır. Her iki kitabm, satışının yararlarm televizyondaki programlanndan sonra rekor denecek bir seviyeye yükseldiğini bazı kitapçılar söylüyorlar. Cumhu riyet Halk Partisi'nin organı olan «Halk» gazstesiııin 15 saniyeîik bîr reklâm filmini, 5 saniyelik bir meydanın çeklminde konuyla ılgisi olma yan bir bankanm levhası görünüyor gerekçesiyle yasaklayan titiz TRT yönetimi. yukanda belirtilen kitaplara ait bir program. televizyonda yap.m lanırken tüm kurallan çiğneyerek radyodan «Te levizyonda izlediğiniz programın kitsbını kiispçılarda bulabilirsiniz» diye reklâm yapılmajma izin vermiş ve bövlece seyircinin okuma scvgi sini geliştirmeyi (!) ne denli önemsedığini pöstermiştir. Türk televizyonunun kitap konusundakl olumsuz davranı=larina ve etkilerine rağmen son yıllarda ülkemizdeki kitap satışlaruıın azaldıfmı ileriye sürebilir miyiz? Bu konuda ortada bilim sel bir araştırma bulunmamasma rağmen te'evizyonumuzun bugünkü program anlayışı ile kitaptan ve okumaktan yana olmadığını kesinlikle be'irtmek tr.ümkündür. Televizyonun yayına başlamasından sonra Türkiye'de kitap basıtnı ve satışı azalmamış olsa bile, acaba hava ve ctv» ile dolu TV programlarımn halkı yine hava civa konulu kitaplara ve özellikle resimli romanlara ittiği söylenebilir mi? Tekrar televizyonumuzun bugünkü programlarına bakarak bu soruya da «evet» diye cevap vermek zor olmasa gerekür. İlk Eşya Kitap, kopyaları kitlelere dağıtılan ilk bssılı yayın ve bilgi naklinde kullanılan ilk «eşya.dır. Şunu da unutmayahm, kitap öylc bir eşyadır ki rahat taşınır, istenilen yere de kolaylıkla götürülebilir. Oysa televizyonun özellikle Türkiye'ce ekonomik bakımdan bu duruma eri^tiğini sö>Ieyebilmek için vakit çok erkendir. Kitap ve l:âğıt fiyatlarının yüksek olmasına rağmen, Türkiye deki bilgi alışverişinde televizyonun henüz son derece pahalı bir organ durumunda bulunduğunu ve halkm basılı yayınlardan çok daha rahathkla yararlanabildiğini çekinmeden goyleyebiliriz. Bu arada «transistör.ün geliştirilmesinden sonra da radyonun her yere taşır.sbilir bir duruma geldiğini de unutmaraak gerekiyor. Fakat yüzyıllardan beri her yere götüriüebüen kitap, görüntü yönü eksik olan radyodan da daha yeterli ve çok daha ayrıntılı bilginin ta^mmasını ve çevreye yayılmasını sağlar. Üstelik bir makaleyi ya da kitabı dura dura. ya da geri dönüp yeniden gözden geçirerek ve not alarak okumak mümkündür. TV ise bu ola İlgi Çekmiyoı TV seyircİ3 i kitap okumaya yöneîtmek icin kullanılsa, ne gibi yollara bajvurmak gerekir? Herhalde programlar arasında ikide bir «Ssyın seyirciler, fırsat bulunca kitap okumayı ihmsl etmeyiniz» gibi uyarılar yayımlamaya daynnarr gülünç çareler akla gelmelidir. Sayın Cumhur söz konusu konuşmasında «Okuma alışkanhğım:r "HAKİKÎ,, ATATÜRKÇÜLÜK OKTAY AKBAL Evet Hayır YONETIMDE REFORM S on yıllarda çarşı, pazar pahalılığından yakman bakan anneleriyle birlikte, sorumlu devlet büyüklerinı, sporcudan yakınan Bed««ı Terbiyecileriri, personelinden yakuıan genel müdürleri, smavlardan perişan eğitimcilerl, Uyesinden bezgin sendikacılan, sigortalı işçiden dertli yönetici hekimleri. kamu görevinden usanmış belediyecileri, sahil yağmacılığından yakınan turizm yetkililerini, seçmeninden dertli adaylan, kısacası \önetimden yakınan yöneticdleri okumak, dinlemek artık günlülc olaylar dizisine girmiş bulunmak tadır. f | A izlere veda etferken şimdiye kadar olduğu gibi hakiki • 1 % Atatürkçülük yolunda, birlik ve beraberiik ve disiplin TT içinde hareket etmenizi rica eder, hepinize büyük başarılar ve sonsuz mutluluklar dilerim.» Orger.eral Muhsin Batur'un Hava Kuvvetleri Komutanlığından ayrılış konuşması bu sözlerle bitiyor. Otuz altı yıl orduda görev almış bir asker, hem de 12 Mart Muhtırasını imzalayan bir komutan, aydın bir kişi... Boyle bir komutan aynlış konuşmasında «hakiki Atatürkçülük» deyimini kullanırsa dikkatinizi çekmez mi? Demek tek başına Atatürkçülük yetersiz hale geldi? Ben Atatürkçüyüm, biz Atatürkçüyüz, yaşasın Atatürkçülük demek de bir anlam taşımıyor. Çünkü en sağcısından en solcusuna. en şeriatçisinden, en ırkçısma kadar herkes Atatürkçü şimdilerde! Kendilerine göre bir biçim, bir anlam veriyorlar Atatürkçülüğe. tçtensizlikle, yalanla, yozlaştırmak, tanınmaz bir hale getirmek istiyorlar Atatürkçülüğü... Evet, sahte Atatürkçüler kaplamış dört yammızı. Bir adam kalkar da «Bursa Konuşması»nı Stalin yapraıştır derse, Atatürkçü sayılır mı? Bir başkası kalkar da sahte el yazılarını Atatürk'ün kaleminden çıkmış gibi gösterırse, Atatürk'ün. djişiin«»kıi tepetaklak edilirse^JCemalist devrim ükelerini savunanların başına gelmedik aoı kalmazsa «hakiki Xfa y tü^pulült».tftn,jsoz açmanın sırası Sgimiş demektir. Evet, dört y'am'miz^sahteAtatürkçülerle. Tmıde Atatüıkçülefle "&<£ lu. Bir zamanlar onun adını ağzına almayan ırkçılar, îeriatçıler, Kemalist devrimin en azılı düşmanları bile kendi özlemlerine, kendi kafalarına göre bir Atatürk, bir Atatürkçülük uyduruveriyorlar. «Hakiki» Atatürkçüleri ise vatan haini, aşırı solcu, ulus dtişmanı durumuna düşürmek içln ellerinden geleni yapıyorlar. Sayın Batur silâh arkadaşlanm «hakiki Atatürkçülük» yolunda yürümeye çağınyor. İlk kez büyük bir komutanın ağzınnan böyle bir söz duvuyoruz: «Hakiki Atatürkçüiük!» Demek sahtesi, yalanı, uydurması, yozlaştırılmışı o kadar çok ki, «hakiki»sini aramak bulmak güçlendirmek gerekiyor! Böyle bir gerçeği belirtmek gereksinimi duyuluyor. Hem de 12 Mart Muhtırasını vererek «Devrim yasalannın» uygulanrr.asını siyasal iktidara önermiş komutanlardan biri görevcîen ayrıldığı gün Türkiye kamuoyuna «hakiki Atatürkçülük» cliye «bir şey« olduğunu, ortada görülenin «hakiki» Atatürkçülük olmadığım belirtmek gereğini duyuvor... Evet, üzerinde durulax:ak bir noktadır bu. Hep konuşuyoruz, ama o konuştufumuz şeyi gerçekleştirmiyoruz. Kemalizm ilkelerinin bir tekj uygulanmıyor bugün. Bir teki bile!.. Alın tek tek, inceleyin. Ne kalmış ayakta? «Hakikati konuşmaktan korkmayınız» diye Mustafa Kemal'in izindeyselc gerçekleri görmekten, göstermektcn kaçınmayacağız, korkmayacağız. «Meseleleri hadis6İere göre değil, aslında olduğu gibi ele almak lâzımdır» diye yine o. Bugün Türkiye sorunlan «aslında olduğu gibi>> ele alınıp inceleniyor mu? Yine onun sözleriyle nLüzumuna kani olduğumuz bir işi derhal yapmahyız», ama o işler nedir biliyor muyuz, yapmaya girişiyor muyuz? Devrimcilik kaldı mı? Eskilerini bile ortadan kaldırrnadılc mı? Halkçılık! Bir oy bezirgânlığmdan öte bir şey mi? Milllyetçilik! Türk ulusunun en genç, en dinç güçlerini şu ya da bu nedenle ezmek, dış ülltelere, el kapılarında para kazanmaya yollamak mı? Layiklik! Şeriatçılığı apaçık öven politikacılan iktidar koltuğuna oturtmak mı. bu dünyadaki mutluluğu kurmaya çalışacak yerde öbür dünyadaki huzuru sağlamayı vaad edenlerin sayısını arttırmak mı? Devletçilü! Yabancı sermaye ile ortaklaşa montajcı fabrikalar kurarak paramızj ona buna kaptırmak mı? Eğitimde Kemalist öğretmenleri durmaksızın ezmek mi, ezdirmek mi? Gençliğin en güvenli, en sağlam atılımlarıru önlemek mi? Irkçılık, şeriatçılık, bağnazhk gibi çağın gerilerinde kalmış akımlan diriltmeye çalışmak mı? Gerçek Atatürkçülük yolunda olsaydık, sürekli atılımlarla devrimi geliştirir, ilerletir, yüceltirdik. Atatürk Devrimi adını verdiğimiz «şejn> elle tutulur, gözle görülür bir yapıt, bir değer clurdu elii yılda. Ama ödün üstüne ödün vererek, çıkar üstüne çıkar ardında koşarak; yalnız paraja, güce, nüfusa, iktidara sahip olmayı, belirli bir azınlığjn mutluluğunu kurmayı r.öneticiligin baş amacı sayarak, kendi halkımıza sömürge insanları gibi davranarak; onlan aydınlatmak, diriltmek, güçlendirmek, çağm koşullarına yaklaştırmak yerine uyutmak, sindirmek, bir lokma ekmeğe razı etmek, din duygularını besleyerek, yerine g"rc türlü yoldan korkutarak yok ettik, ortadan kaldırdık, yozlaştıra yozlaştıra tanınmaz hale getirdik Atatürk devrimini, «gerçek» Atatürkçülüğü... Sayın Orgeneral Batur'un «hakiki» Atatürkçülük yolunda yüriime, birleşme çağnsına ldmler katılacak? Kimler, nedir bu sahte Atatürkçülük? Ne kalmış gerçek Atatürkçülükten diye düşür.ecek? Hem de Büyük Taarruzun üzerinden 51 yı! geçtıkten sonra... Atatürk Cumhuriyetinin kuruluşunun ellinci yılında... Nerde mi bulacagu gerçek Atatürkçülüğü? Önce Mustaia KemaFin söylevierinde. demeçlerinde. yazılarmda... Bilimde, kültürde, sanatta, çağdaş uygarlığın gereklerinde, sürekli at:lımlarda, ileriye, daha ileriye, daha olumluya. daha başanlıya doğru giden Kemalist devrim yolunda... YÖNETİM VE YÖNETİCİ ANLAYIŞINDAKİ YAPILMASI GEREKLİ REFORM, REFORMLARIN EN ZORÜNLUSU, EN KUTSALI OLACAKTIR. Selâhattin TURLA SSK Genel Müdürlük Müşa^ri mu açtktır. Nutuklar çekilmis, sözler verilmiş, antlar içilmiştir. Yönetilen kişiler bu söylevlert beğenmişler, adamalara inanmışlar, kanmışlar veya kancbnlmışlardır. Borçlar Hukuku anlatımına gft re' iki taraf karşıhklı ve birbirine uygun surette rızalannı beyar. etmişler, yönetici adayının teklifi (içab), yönetilenler tarafından uvgun (kabnl) fcörülruüş, bo;4*ce 'Tİb.yp J£abUİiQÜBcu y5 netim bağıtı oluşmuştur. Pazarlık sona enniş, en lyl hizmet vaadedilmiş, karşüığında «oy» alınmıştır. Eğer adamalar yerine getirilmez ve (beşer de nisyan ile malul) değilse, bu yönetime, bir seçim süresi kadar katlamlacak, yeni seçimde basansız yönetici hiç olmazsa değiştirüebilecektir umudu her an yaşamaktadır. adam iki kazı birlikte güdemez, bu dev kurulusu nasıl yönetecek» denilir... ama olan olmus Oysaki, üstüne üstlük, «Hayatta en hakiki mürşit (doğru yolu gösteren) ilimdir» diyen ÜİU ö n . der Atatürkümüzün, bu akla dayalı sozünü bir öğrenirn tnüe^sesemizin duvarına da kocaman harflerle yazmışızdır Bir milyona "mkın lşsiz mssvTiımıza ekmek ve uygarlık veren, kalkmma çabamıza döviz katkısuıda buîunan, erişmek için çırpmdığımız Batı akılcılıgmda, bu tip yöneticinin asla yerl yokyoktur. Kanımıza göre, yönetim •• yönetici anlayışındaki yapılması ge rekli reform; reformlann en hası. en kutsalı en zorunlusu, en ivedisi, kısacası son jillann d * kefareti olacaktır. Zaman zaman, «ne yapalım, örneğin îngiltere'deki gibi büyük idareciler bizde çıkmıyor lste» ^emekle, kendımizi haksız yefe Tbflhtîn altma sokmus.^a^«laya^ühi^izdir. Asırlar Imd ü n y a y a h ükmetmi ? Türk paratorluklan, Türk Devletleri, yönetimin en başanlı örneklerini vermişlerdir. îşte bu yüzden, her akşam 50. Yıl Marşını yayınlayan TRT tdaresinin, yönetici kuşağın lman tazeleme gereksinmesini de sağlamak amacı ile. büyük Atatürk' ün özellikle «Gençliğe Söylev»ini yayuılaması yararlı olacaktır gcrüşündeyiz. Bu dertli yöneticiler yakındıkları konuyu tüm ayrmtıları ile yaşadıklan için, o denlj içtenlikle dile getirirler, o denli inandıncı bir anlatımla sızlanırlar ki, kendilerine hak vermemek, onlarla birlikte oturup aflamaıtiak mflmkün değildir. Hani zan nedersiniz ki, bu gariplere, bunca afıruktaki yöneticilik görev! zorlanarak, hiçbir karşılıgı olmaksızın, bir işkence, bir zulüm amacı ile yüklenmiştir. Tann haynna bu yükü çekip götürmek tedirler. Bir türlü sonuçlanamayan içinize bir çare bulunur umuduyla günlerce bekletildikten ve çeşitli özel kalem müdürleriyle sekreterlere, muteber kişilerin kart vizitleriyle sayısu ricalarda bulunduktan sonra. huzurlanna ulaşmak mutluluguna eriştiğiniz bu sayın yöneticiler, işgal ettikleri yüce sorumluluklanndan nasıl bunaldıklartnı o denli acılıkla anlatırlar ki, siz. günlerden beri bezgin ve küskün düşünceler içinde, ocak şubat soğuğunda, temmuz • agustos sıcagında, otel köşelerinde, daire kapılarında kâh azar, kâh sandviç yiyerek tükettiginiz ömrünüzü unutur, bu kadar zahmete bu faninin nasıl tahammül gösterdigine, nedcn istifa edip ayrılmadığına hayret eder, kıymetli vakitlerini harcadığınız için mahcubijetle huzurlarından özür dileyerek ayrılmak zorunluluğunda kalırsınız. Eğer şakacı bir mizaca sahip iseniz, içinizde biraz burukluk da olsa, bu derece melek ifadeli, insan sevgisiyle dolu, değerli yöneticilerin kapılarına sert muhafızlann, çeşitli engellerin, abus çehreli müdürlerin, sekreterlerin. kapıcıların konması nedenıni bir türlü anlayamaz, «büyüklerimiz ne iyi. ne îçtenlikli insanlar ama ne çare ki, biz hep küçüklerden çekiyoruz» der, o bir türlü halledemediginfz işinizi de unutarak, yönetilen kişi yazgısı ile başbaşa çeker gidersiniz. tur. Hele Ötekiler.. Ister özel ister kamu kesiminde olsun atama ile getırilen yöneticide durum böyle midir?. Kendisinde büyük yönetici niteliklerinin bulunduğu (bazı işini bilir kişiler yönetimin okulu yoktur tekerlemesini de ortaya atmışlardır ya..) samsında olan bir kişi ortaya çıkmıştır. Bu ortaya çıkış nedenlerinde teknik, idarl veya siyasal başarıların etkili olup olmadığı yönünün hiç önemi olmadığı için üzerinde bile durulmamıştır. Yönetim görevinln özelliğine, büyüklüğüne, çıkarlanna, kârlılığına, mutlu geleceğine göre, yönetici adayı, kendisini. atama yetkisine sahip daha etkili yönetieüere karşı vitrinleyecek, sunacak. arz edecektir. Bu sergileme sonucu atama, demokratik yönetimde olduğu gi bi, eşit ve hakçasına kurallar içinde yapılmaz. Çünkü. yönetilecek kişilerin «olursu, «beyanııı, «okeyoi almmamıştır. Atama olayı, tek tarailı bir tasarruftur. Sergllenme; ekonomisl gelişn.emiş ülkelerde, atama merciine etkisi olan her türlü oianak kullanılmak suretiyle yapıla gelmektedir Örneğin. her ölçüde parasal ve tinsel çıkarlar. hediyeler, siyasal parti veya dostlar, rozetler, Uyelerine toz kondurmayan gizli dernekler, akrabalık veya bölgecihk ilişkileri, vs. her türlü o'anaklar hedefe dönük top nam lulan gibi atama merciine yönelta orandaaçlı k tehlikesiyle kartilir, bazen atama mercii o derece baskı altında tutulur ki, yönetici adayında bulunması gereken, vönetîm biHminin öngördügü rasyonel değer, nitelîk ve yetenekler dilckate almmadan dahi atama gerçekleşiverir. «Yahu, bu adamdan da su olur mu», «konunun çok yabancısıdır, bu işi nasıl kıvıracak». «bu Doğuya özel bu oldubitticiliğin, giderek, bazı kafalarda (soba borusundan bile yönetici yapanm) zihniyetinin yerleşmesine ortam hazırladığmı pek çoklanmız görmüşlerdir. * Türlii *TicV* ^re* yalvafmakrMİ'1 makam ko^jtıuiA « £ « & ky?y. postuna burtlnmü? yeteneksız yönetici, artık her gün bınlercesini gördüğümüz laçka yönetimin acı örneklerini vermeye baş lamıştır. Yurt ve ulus yararı umurlanndt olmadığı ve bir saat daha fazla koltukta oturmaktan gayri hiçbir şeyi önemsemedikleri için, yönettikleri kuruluş, emirlerindeki personel ve mill! servet başarısızlıktan basarısızlığa sürüklenir durur. Bu tip yönetici bukalemun gibidir. her siyasal kuruluşun renEine, kalıbına uyar, her emre âmâde. her tavize müsaittir. Ortam glillük gülistanlık mı gösteriîecek, en al&sını becerir, türlü ıstıraplara rağmen nurlu ufuklar panoramasını bundan daha uygun çizecek kimse az bulunur. tşler ters ml gitmektedir, o yine kendisini temize çıkarır; müesseseyi çok güzel yönetecektir, ama kabahat hep yasalarda, mevzuatta veya kendisine yanlış. tutarsız emirler veren büyük yöneticilerdedir. o da olmazsa; seçiminde, atanmasmda, değiştirilmesinde kendisinin yetkili olmadığı yakm galışma arkadaslannın üzerine yükleyiverir başarısızlık nedenlerini. Tereyağından kı! ceker gibl sıynlır çıkar işin içinden. Kaç hükflmet, kaç bakan, nice müsteşar, kaç genel müdür, kaç idare meclisi gelip ıreçmiştir de, yine de kimse onu yerinden oynatamamıştır. Ona göre. bu kadar uzun süre kotlukta oturmak başarının sırn değildir de başka nedir? ı undan 51 yıl önce bugünlerde Afyon bölgesinde karşıI karşıya geimij Türk ve Yunan kuvvetlerinin sayıca karşılaştırması şöyledir: Türk Ordusu: 186.900 kişi. 98.596 tüfek, 839 ağır makineli tüfek. 2.025 hafif makineli tüfek, 323 top, 5.280 kılıç. Yunan Ordusu: 195.000 kisi. 180.000 tüfek, 1.002 ağır makineli tüfek, 3.152 hafif makineli tüfek, 344 top, 3.000 kılıç. Yunanlılar Mayıs 1919'da Anadolu'ya çıkmışlardı. Üç yılı aşkın bir süreden sonra savaşın yazgısını saptayacak Türk taarruzu 26 Agustos sabah 4.30'da başladı. 27 Ağustos'ta düşmanın direnmesi kırıldı. 28 Agustos'ta düşman cephesi yarıldı. 29 Agustos'ta düsman çembere alındı. 30 Agustos'ta düşman kuvvetleri esir ve imha edüdl. Kaçan Yunan birlikleri Izmir'e dek kovalandı. 9 Eylul* de Türk süvarileri Izmır'e girdiler. 18 Eylul 1920'de Büvük Millet Meclisi'nce onaylanan Anayasa Bildirisinde bu eylemin nitehği şöyle belirtümişti: «Türkiye halkı emperyalizm ve kapitalizmin tahakkümü ve zulmü altındadır. Büyük Millet Meclisi'nin tek ve kotsal emeli, Türk halkını empervalist ve kapitalist tahakkümünden kurtararak kendi irade ve hâkimiyetinin sahibi kılmaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ba mak.satla knrnlmns bir ordnsn vardır* Ordunun Izmir'e girişi tüm yurtta büyük sevinç yarattı. Kemal Atatürk Büyük Taarruz»da: «Ordalar ilk hedefiniz Akdeniı'dir» demişti. tlk hedefe vanlmıştı. Son hedef İse «Çağda? nygarlık düzeyine ySkselraek» diye gene Atatürkçe saptanmıştır. • Her yıl 26 Ağustos'u izleyen günler, Türkiye'de «Zafer Haftası» dfye anılır. Akdeniz kıyüanndan Van Gölünün ötesine dek, törenler düzer.lenir. 51 yıl cncekl sevinçli olaylar anılır. îlk hedefe varmanın neşesi car.landınlır. Ama bir de son hedefimiz var. Acaba son hedefe varabildik mi? Yarım yüzyıl bir ulusun yasamında azımsanaeak bir zaman parçası deSildir. Bu yarım yüzvıl içinde biz barış içinde yasadık. 1922'de düşmanımız olan Yunanlılar ise İkinci Dünya Savaşına da katıldılar. Italyanlarla mücadele ettiler. Alman istilâsına ugradılar, sonra bir iç savas denemesinden ceçtiler. Bir ülke için en büyük felâketleri yaşadılar. 1945 yılında harap ve perişan aç ve yıkık ç;ktılar savastan .. Ama hemen yaralarım sarmaya yöneldiler. Şimdi 1922 Ağustos'unda yendiğimiz Yunanlılarla bizim aramızda bir kıyaslama. 50 yılın hesabını aydınlatacak iyi bir ölçü olacaktır. Ufı hemen uzatmadan ilk söylenecek söz. Yunaristan sdam başına milll gelirinin 1.220 dolar ve bizimkinin 3B0 dolar olduğudur. Oysa Birleşmiş Milletler Teşkilâtının hesaplanna göre 1952'de Yunanistan'la Türkiye'de kişj başına milll gelir aynı düzeyde (210 dolarl idi. 1950 vılınrîa her iki ülkede adam başına ihracat değeri de aynı düzeyde ıdi: 15 dolar. tkinci Dünya Savaşmdan sonra avnı düzeyde görünen kişi başına milli gelir. yalnız Türkiye'de Yunanistan'da degil. ülkemizin bütün komşulannda artmıstır. Daha başka deyimle İkinct DünNa Savaşından sonra bütün Ulkeler kalkınmışlardır. Bu nedenle, ya=adıgımız döneme «Kalkmma Çsği» adı verilmektedir. Ancak bu kalkınma her ülkede aynı hızla olmamıştır. 1950 1969 dönemini kapsayan virmt yılda kişi başına kalkınma hızı yüzde olarak şöyledir: Bulgaristan 4,35... Yunanistan 2,66. Yugoslavva 2.63... Î3rail 2.54... Irak 2,45.. îran 2.04 ve Türkiye 1,88... Görüldüğü gibî Türkiye'nin komşulan arasında, kalkınma hızı bakımından Yunanistan ikinciligi elinde tutmaktadır. Türkiye ise sonunculugu... Bu nedenle Yunanistania Türkiye arasında bir uçurum açılmaktadır. 1972'nin rakamlarına göre bu uçurumu şöyle saptayabiliriz: Elektrik tüketimi Türkiye'de kisi başırıa 231 kilovatsaat, Yunanistan'da 1.148 kilovatsaat. Telefon Türkiye'de bmde 16. Yunanlstar'da binde 120. Otomobil Türkiye'de binde 4. Yunanistan'da binde 26. televizyon Türkiye'de binde 0.7 (yanl on binde 7) Yunanistan'da binde 10. Türkiye'de nüfusun yüzde 71,5'i tarımda. yüzde 11.8'i sanayide; Yunanistan'da jıüfusun vüzde 37,3'ü tarımda, yüzde 24,6'sı sanayide çalışîyör.' • • • i • •• ' • ' îşte 30 Ağustos'tan 51 yıl sonra yenor ile fenilenln rakanılarla durumu bu'dur. • Hiç kuskusuz çağclaş uygarlık yalnız maddl rakamlarla saptanan bir kavram değildir. Yunanistan'la Türkije'yi çağdas uygarlığın değer yargılanna göre kıyaslamak bir başka yazı konusu. Şimdilik şu kadarını söyleyelim kl geçen hafta Yunanistan'da bütün siyasl mahkumlar alfedüdi. Darısı bizimkilerin başına B Zafer Haftası OKUYUCU MEKTUPLARI 400 lirayla 30 gün geçinilir mi? 657 Sajilı Devlet Memurlan Kanunu İle getirilen 16, dereee, bîz ilkokul mezunu ile 15. derecedeki ortaokul mezunlarını çok büyük çıkmaza soktu. Bugün hemen herkesin malumudur ki, Türkiye'de fiyat artış hua, diğer ülkelerle mukayese edilemiyecek kadar fazîadır. Hattâ durum o derece vahimleşmiştir ki, Devletin en yetkili a|zı bile «fiyat artışlarının dur durulması» ile değij, «fiyat artış hızının azaldığını» söyleyerek bundan öğünmo payı pkar mıştır. Belki de öyledir. KimbUir. biz 16 ve 15. derecede bulunan küçük memurlar belki d« bu inceliği anhyamıyoruzdur. Bir ülkede bir garsona 500 11 ra bahşiş veriliyorsa, bir fll« kede, bir şahıs Maüyeye bir kuruş bile vergi venuediti halde gelin olacak kızına 650 bio liraya araba alıp hediye edıyor sa, bu durum belki de o Oîkede fiyat artış hızının azaldlğını gösterir. Haydi diyelira ki, bunlar üekâ işi. Ve yine diyelim ki bnn lar ince işler, akltmız ermiyor. bir ton kömürün 585 lira, kötü bir gecekondunun aylık kirasının 200 lira; bir takım elbissnin 5(10600 ve bir çift ayakkabı nm 125150 lira olduğu Türkiyemizde ayda 400 lira ile geç'n menin imkânsız olduğunu da mı bilemeyiz? Biliriz, hem de bal gibl bülriz. Eğer «geçüunek» derken «en zaruri ihtiyaçlardan dahî vaz gecmenin Turkçesi sürünmenin anlasılmasi lârtmsa, gecinilir. Aksini sSylememiz yalan olur çünkfl v»ziye timiz açıktadır. Bizler her türla medenl ftıtlyaçlardan yoksua insanca ya«a mastnı unutmu? geçim «ıkıntısı çekmekteyîz bu acıkça gfirül mektedir. öyle zan ve temenni ediyonız ki Maliye Bakanlıfı ve Başbakanlık Devlet Personel Dalresi ilk dört dereeelere «ös terdiğl fhtimamm binde birini de soi dörtlere pöstermeîi ıdi. Maliye Bakanhğı ve Devlet Persone! Dairesi. aynı zamanda Parlamenterlerimlzden dileğlmiz, küçük dereceH tnemurl»rm îcinde bulunduSu bu acık lı duruma en kısa zamanda b«r hal çaresi bulmalannı istemekteviz ve aynca bu dururclanmi za hâl çaresi bulunmadıkça mü letvekülerinin bu küçük dar gelirli memurlardan destek Dek lemeleri fazla iyunserlik olacaktır. S. Tflceturk va 17 arkadaji Kurtulus tlkokulu terkedilmiş durumda ögretlm aylannda Ortaokulla müsterek oldukları İçin çıft öğretim yapılan Kurtuluş llkokulu'nda dlsipllnsizlik ton haddinl bulmuştur. Bu yaz aylannda bile 6ğrenciler rnahallede çekümez bir hava meydana getlrmişlerdır. 1970 yılına kadar okul böyle değıldi. Fakat 1970'te Kurtuiuş Ortaokulu kurulunca, okulun dengesl bozuldu. Okulua öğrenim zamanındakl durumu bir fecaattir. Her gün tabahtan akşama kadar okulun dört bir yanındı top oynanır. Ço cuklar top oynamaktan bitap hale gelirler. Bos derslerde bahçeye çıkıp top oynayan öîrencilerln gürültüsü bazen o kadar çekilmez hal alır ki, derı gören 6ğrencilerin bır şey »nalmasın» Imkân kalmaz, o vakit hademe çıkarak çocuklan kovalar. Bazı öSleden sonralan tertip edllen maçiarda çıkan eürüUüden Mithatpasa, okul bahçesine tasınmıs lanılır. Simcfl yaz aylan ıçlndeyiz. Okul tatildir. fakat mahalle çocukları okulun her verindedtrler Her gün sabah aksan ortalık tcararıncava kadar devamlı top oynamakta aynı '.amanda okulu tahrip rte etmentedirler Tekerlekli çöp arabalannı. Gstünde rtolasarak kırmışlardır. Saçaktan ınen su borulannı vurarah ezmisler, demir kapılan verlerınden oynatmışlardır Okul çok zaman hademesiztfir Gecelerl lâmbalar unutulmnkta oencereîer açık kalmaktsdır. Çocuklar heiâ binasının damında kovalamaca oynamaktsdırlar. Bir mabet gibl ltorunma«ı eereken okuld» çocuklann bu «ekilrie hareket ederek hem <ie birbirlerine «5?a alınmayacak lcufürlerte hltap efmeleri cnV hazin bir teblo le$kil etmektedir. Okulun tıki btr dtsıpltne «o kulmssi lçin Mİ1U Egitim MüdörliiŞC'nön ileüenmesini rica ederiz. Semahat RRREN Knrtnlns Sava? ve Sevmpn Sokak sakinlcri adına Centilmen trafikçiler 30 Temmuz 1973 tarihli gazetenizin 6. »aj'fasmda rastladım bu satırlara ve İlgili fotoğrafa. Bazı hadiseleri hatırladım hemen. Çirkin sarkıntılıklara, argo hitaplara, kaba ithamlara maruz kaldığımız dolmuş, taksi duraklan... «Evinde Impı yok mu hanımabla? Sırtlan da git bari...» «Hey anaro be... Amma da nazendeymişln... Pire ml öldtlrüyorsun? Hızlı çek be moruk» Diğerleriyse örr.eklenemeyecek kadar utandıncı yüz kızartıcı. Gerçefe bakarsamz, bu tür cağdışı kişilere her türlü toplumda rastlarsınız. Asıl kişiyi üzen kitlelerin tfivtn duydugu gTupîardan bu «türlerln» slvrilmesl öroek mi? îîte 28 Temmujs günü, Cumartesl saat 10.0010.30 sıralan. Akaretler traflk noktası. Karçıdan karçıya geçen bir Benç kıza görevli trafik naemuru yanmdakl sivll kafa öftneiyle ortak cirkln llflar ahyor. GCrevinl yaparken Usteîlk. Tatbild GUzel Sanatlar Ytiksek Okulu'nun BnUnde ceryan edf.n bu olaya tstanbul Şoförlerl ve TTafikçflerl Derneji ne dlyecek bakalım.. Bir avuç eentllmen şofSr ve trafikçlyl degerlendirlrken. onlann güzel davrsnışlanru karakterlerinl de lekeleyen bu «rtUrterl» eğitmeyl, uyarma;T düsünmUycT mu? (Bir ratandaf) Yönetim Görevi Bir kişiye jöneücilik görevl İki yoldan verilir. Birincisi, demokratik yönetimi n temel dogal kuralı olan seçim yolu. öbürü de, atama (tayin) yoludur. Öte yandan ihtilâl yasalannın getirdiğj yöneticüerle, kendi ken diierinl görevli saymak iyi niyeti (hüsnü kuruntusu) içinde olan fahri yöneticiler vardır ki, biz sorunu daha ciddi açıdan ele aldığımız için bu gibilere değinmeyecegiz. Scçimle makama oturan yöneticinin bir noktaya kadar duru Neden Reform îste bu tarz yönetimi ve bu tip yöneticiyi yüksek öğrenim sıralannda okunan hiçbir kitap yazmaz, hiçbir kürsü anlatmaz, böyle yöneticinin okulu yoktur. Okul sıralannda: Kamu Yönetimi, tşletme Yönetimi, Beşeri Münasebetler, (Marketing), Pivasa Etüdleri, îşletme Ekonomisi, Modern Sevk • tdare. Tek. noloji, Organizasyon • Metod, vs. konulannı akılcı ve bilim açısından izleyen genç kuşaklann, hayata atıldıklannda şaşırmalan, uyuşum noksanlıklan, hep bu doğusal, bayağı ayak oyunlan yüzünden değü midir? OLU M Merhum Mıdiilizade Şevket ve merhumc Cemüe'nln kızı, Malul gazüerüen Ernekn Yarbay Rua Pamueak'ın kıymetli eşı, Nermın Işbilir. !>evket v« Vurdal Pamucak ila merhume Serpil'in Diricık annelerı. Vedat Içbillr. Serap ve Zeliha'nın kayınvslideleri, Avça ve Onur'un «nn»> annelerı, Aylin ve Uğur'un babaanneleri, BÜYÜR BAYRAM ÇEKİLlŞl YARIN 30 AGUSTOS SEDAT PAMUCAK 27/8/1973 günü Ankara'da vefat etmiştlr. Cenazesl 29/8/1973 Çarşamba günü (Bugun) KadıkSy Osmanaja Camilnden 6ğle namazını müteaklp kaldınlarak Karacaahmet Mezarlığına cfefnedllecektir. Tann rahmet eyleye. A i L B S 1 Cumhurfvet «799 NİLLÎ PİYAN60 YARIN SERVET YAĞDIRACAK BİR BİLETLE YARINA HflZIRLIKLI OLÜN
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear