26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
ÂBOVL CANBAZ fLEN POUJPUIİ. ACi İ V İO?UL . pAHA ÖÖÛtftİM UM W ÎN SAÖAHTAM BU lÂFATMABElSMUNIL... BAtfftNA KAftı «AMFEM . YuZ ÎNlU. 2A İSA'NIN GÜNCESİ MELİH CEVDET ANDAY 5 6 Yola çıktım, pardösümün yakasını kaldırdım, ellenmi ceplerime soktum. Acıkmağa baslamıştım. Bundan ötürü olacak, o sevdigim birahaneye gitmegi dtişlindUm geno. Bana kanmdan .ynlıp aynlmayacagımı soran herifi görUrsem suratına bakmayacaktım. Yok, 111e yanıma sokulur da geno beni sorguya çekmeğe kalkarsa msacaktım. Üstüm degü ya benim! Kusyüzlü bile, synı yerde çalıştıgımız halde, benlm bir takım sudan sorulanma karsüılc vermezken, ben r.e diye tanımadıgım birl ile konuşmak zonında olayım? îşte o korkunç olay, tam o sırada başıma jeldi. Yürüdüğüm kaldınmdan aşağı inmiştim, karsı kaldınma geçecektim. Yol da tenha ldi. Birden büyük bir hızla gelmekte olan blr otomobilln homurtusu kulaklanmda patladı. Nasü oldu bilmiyonım, kendlml bir anda, yaman bir çeriklikle kaldınma atüm. ölümden kılpayı kurtulmuştum. Bütün kurtulanlar gibi heyecandan öimek üzereydim sanki. Beni az kalsın çiğneyecek olan arabaya baktım ve çaşkmlıktan büsbütUn solugum kesildt Bu, bıyıklı fokla beni buraya ilk getiren otomobildi vo şoför belki de beni öldürmü? oldugunu sandıgı icin yavaslamıştı. O zaman arabanın pencerelerinden bana bakan üç kişlyi gördüm. Şoför kazayı atlattıgından degil, içerldekilerln beni görmeleri için yavaşlatmıştı arabayı, anladım. Uzun parmakü üç üye, Ust Uste yıgllmıslardı sanki pencereye ve başlannı sallıyorlardı beni tehdit eder gibi, uzun parmaklarını cama yapıştırmıslardı. özür diler gibi değil, kaldınmdan yola inmekle bir kazaya yol açtığımdan CtUrU bana kızdıklanndan da değil, düpedüz kurtulmama içerlediklerinden üzülerek bakıyorlardı. Biri, «Sen s o n n görtirsün.» gibitarden blr isaret yaptı re araba hızlandı. Ertesi gün beni sorguya çektiklerinde bu konuyu açacaklarını o an anladırn. GUlümsedim kendi kendime. ÇUnktl sanınmam hiç <\9 güç otoayacaktı. Önce çundan ki, kimse bile bile ölüme btrakmaz kendini. îsterse otomobildekiler üstleri olsun onun. Sonra ben, açıkçası, lçgüdümle kurtulmuştum bu kazadan; içgüdtilerinden ötiirü kimse suçlanamazdı. Yok, eğer beçinci kagıdın bulunamamasmdan ötürü bana iaz^ınlıkları sürüp gidiyorsa, buna vereceğim karşıhk da hazırdı: Dairede olan, dairede kalmalı idi. Böyle diyecektim onlara. l#i aokaia dökmek ayıptı. Hem camm ben, be^lnci kiâıdı joktan var edemezdlm ya. Evet, blr terslık oldugu belliydl bu işte, diyelim beşinci kâğıt kaybolmuştu. Ama bunun suçlusunu erayıp bulieakları yerde nlçin beni öldürmeye kalkıyorlardı? Bir saçmalık vardı bunda. Sonra, bciıim bildiğim, cezalar sıraiı olmak gerekirdi. Hadl yanüıyorlar, beşinci kâjıdı benim kaybettigimi san:yorlar diyelim; ihtar, tcvbıh, üç beş gündelik kesmek dururken, niçin en son cezayı blçıyorlar di? tnsanlann gitgids sinirleri daha ook bozuluyor diys düşundüm. Gerçi yaçamımızın hiçbir önemı olamaz, bütün tarih bunu göstermektedir. ama ben öıdüktetı sonra o kâğıt parçası başka bir yerden çıkarsa gereksiz ye. re sinirlendiklerini anlamayacaklar nu ldi? Birden istifa etmeyi düçündüra yenl ışimden. Gidlp Gax Eobalan Ortazlıfı'nın göz kapaklan düşük müdüruno başrururdum. Başını kaldırır, kaldınr, adamakıllı geriyb ttar ve beni gordukten sonra, nerhalde. «Buyur, başla eski isine,> derdi. Eğer yerirae başkasmı aldılarsa bana yeni bir ış bulurdu. Bu duşünoe çok parlak göründU bana. «Bunu bira içerken düşüneyim.» dedim. HızIandım o an. Sevinçleriml de, kederlerimi de zamana göre ayarlamayı çok lyi bılirim. Hatta bu aysrlama çogu zaman kendiliğinden olur. Bir gün baldızım, onlann evınde yemekte iken, benimle o kadar çok alay etmlşti ki, evime jnderken yolda, ya da karımla sevistikten sonra gozlerimi kapayıp düsünurken yatakta bu olayı ansıyıp üzülecegimı bılerek canım «ıkılmı?tı. Kederlere de, sennçlere da kapılanmızı açacağımıa caatler öylesin» ayarlıdır ki... Birahane çok kalabalıktı. Ben gene barda ayakta içmeye karar verdim. Bir yeı» nltıttım. Garsona: Bir bira, dedim. Adam: Olur, dedl. Tesekkür ettim. Sanki «Olmaz» diyebilir hılydi? Ama düşüncelerde de, konujmalarda da mantık aramamak benim çok eski bir alışkanlığımdır. Ne alışkanLgı? İşın dofcnuu budur ve ben gerçekte mantıktan korkanm. Biramı içerken biri kolumdan çekti. Dönüp baktım, tanımadığım bir adam. Korkunç denecek kadar gür kaşiı, saçlar^ kısa kesilmiş, ensesi kat kat, gerdanlı, genia omuzlu, di^eri tumden altuı, ellerinin üatU nllı, pantalonu ütüsüz, meşin ceketli biri. Gel, dedl bana. (Deraan var) TACINI YITIREN HAMLET Kosta DAPONTE Amerika'dan yardım isteme • t •w• çaresızııgı Albayların 21 Nisan 1967 darbe sinden sonra Kral Konstanün tam dört ay lesini çtkarmadı. Her kes ne yaptığını, ne dü?ündüğünü merak ediyordu. Koıutantin konufmadıkça da söylenti, dedikodu ve ıpekülasyonlar alıp veri yordu. Bazılanna göre Konstantin oeşesini kaybetmijii. Zoraki bir kraUık sürdürüyor, albaylara bo yun eğmek zorunda kalıyordu. Annesi Frederika'nın da, cunta konusundaki görüçlerini değijtir meye başladığı ileri sürülüyordu. Bazılan daha da ileri giderek Konstantinin, albaylara karşı fakat ellerindc rehin oiduğunu iddia etmeye \arıyordu. Kesin olan tek şey Kralın ağzmı bıçak açma dığıydı. Ertesi günku New York Time» Gazetesi Kraliçe AnnaMaria'nu» olaydan alınmadığmı yazıyordu! Yazılar günün havasını veriyordu. Bütün sükse benimdi: «Bırlej mij Milletler'de Melina Merküıi Yunan Kralmı golgeledi!» Ama bildiri mektubumuzu Krala verememiştik Protokola aykın imiş! Gitmeden öncs muhalızlardan birine yaklasarak mektubu Krala vermesıni rica ettim. Harika bir Brooklyn şıvesiyle «My young Iad7, postacı degiüm ben, burası da postane degil..» deyiverdi. Bildiri Mektubu Kralın kaldığı otele postalamakla ;etindik. Ama yine de ıstedigimiri yapmış sayılırdık. Sorulknmız radyo ve televizyon bültenlerinde okunuyordu. Gazctelerin çofunluğu da bizi destekiıyordu, Herkes Konstantinin, askeri yardım istemek için Amenka'ya geldiğine lnaadıgmdan ona karşı bir tavır takınmıştı. New York Times gazetesinde Harriet Van Horne Kralın ziyaretmi kınıyor, benim hakkımda da tekrarlamaktan zemt duyaoağım sözler söylüyordu. Bu konuda en ufak bir rahatsızlıs dujmuyorum, çünkü bu sözlenn beni Yunan vatandaşlığmdan çıkaran Pattakos'a yöneltildiğını bıliyorum. Van Horne şöyle dıyordu: «Melina Merküri, tüm Yunan Kraliyet aileslnden çok datn. iyi bir şekilde Yunanistan"uı büyüklügünü canlandırıyor.» Hayır! Büyükluk sözü beni utandırmıyor. Miss Van Home kendi deyimiyle, Yunan halkının, tüm Glücksburg ve tüm Wittelsbachlardan çoi daha büyük oldugunu anlatmak Istiyordu. Kral ve Kraliçe New Ycrktan sonra Başkan Johnson'u ziyaret için Washington'a geçtiler. Daha sonra Kanada'ya Montreal' deki bir sergiye de gideceklerdi. Kral Amerika'da bir yandan askeri yardım elde etmeye çahşırken, öte yandan Cuntaya karşı tutumu inandıncı olabilir miydi? O günlerde Ingiha Times gazetesinde su yorumu okuyoruz: «Kral jstediği kadar Cuntayı sevmediğini söyleyebilir ama, Cuntanm Kralı çok »»»Tdlğl de bir gerçek!» Kral ne işe yarar? O günlerde Amerikalarda Kons tantln Melina kavgası devatn ededursün, Atina'daki kahva ve ' tavemalarda aralarmda çu soruyu soran Yunanlılar u degildi: «Kral var da, ne oluyor sanki?» Nitekim bunlardan bir çogu 21 Nisan 1967 darbe ganti d« durmadan «Peki ama, Kral ne yapıyor?» sorusunu sormaktan kendüerini alamıyordu. Birinci sorunun cevabını vermek çok güçtü. Çünku Ktalcı Yunanlılar bile dogru dürüst bir Krallık rejiminin tanuı.lamasını yapamıyordu. Buna karşılık «TaçU bir demokrasi» bı;tmiyle yetiniyorlardı. Bunun bukuku ise daima çok bulanıit ve fcırışık kaîmıştı. Bu ne bir parlamento monarşisi olabilmis, ne ae temsilî bir monarşi biçiıaine girebilmişti. Bu kurumun dünyaia bir eşi bulunmayan ılüll niteliği gerçek bir Krallık istiyeoleri Konstantin ABD'de 25 Ağustos 1967de Kral Konstan tin'in ABD'yi ziyaret edeceği aÇLklandı. Programda New York'. taki Birlefnıis Milletler binasında bir yemek ziyafeti de var, Bununla beraber bu resmî ziyaret lon ana kadar gizli tutuluyor. O günlerde Broadway liyatrola nnda «Illya My Darlıng> piyeaini oynamakta olan ünlii Yunan >anatçısı Melina Merküri, biyografisini yazdığı kitapta Koostantinin bu ziyaretini şoyle anlatıyor: «Başta ben olmak üzere Amerika'daki Yunanlüar, 'ju ziyaretin gizliliğinden bıkmı? usanmıştık. Kralımıt lâyık olduğu fereflerle kaı juanmalıydıl Bunun üzerine kollan sıvayarak «ona layık» bir kabul resmi düzenlemeye koyulduk. Bırkaç saat içinde, «Yunanis tan için demokrasi ve özgürlük komitesi>nin de yardunı ile, Bir. leşmiş Milletler binası önünde bir gösteri düz«nlemi?ük. Basına da haber verildi. Bu arada da Krala verilmek üzere bir bildiri hazır ladık. Onüç soru somyorduk. Kra la seyahalinia niçin bu kadar giz li tutulduğunu, Yunanistan'daki rejimi temsil etmekten mi çekin diğini. sorulardan korkup korknıadığıru öğrenmek istiyorduk. Siyasal tutukluları kurtarmak, ya da basın öıgürlüğünü saglamak için ağırlığını koyup koyma dığını, Yunaniîtan'da Anayasal bir yönetim kurulması için ne yaptığını soruyorduk Eskiden gördüğüm bir filmde korkunç bir kavga sahnesi hatırlıyorum. John Ford'un «Sessil Adam> filmi. Kavga sekansı korkunç ve ciddi bir şeydi. îrlanda. lilar bu türe «Donybrock> derler. Biz de ciddi idik. Ama Birleşmiş Milleüer'dekl hareketimiz, sonunda gülünç oldu. Gösteri ye katılanlar ile Kral, sanki gazetecile rin ve televizyonculann dikkatini kendi yanlarına çekmek için yarı şıyorlardı. Diîarıda yağmur yağı yordu. Birkaçtmızı binanm içine aldılar. Bildiriyi verrock için Krah beklemeye koyulduk. Marc Chagall'ın yapıtı cam panonun yanında bir köşeye çöktüğüm sırada bir bağrnrna duyuldu: «İşte. Melina!» Krah dısanda beklemekta olao gazeteci ve fotoğrafçüar binanın içine üşüştüler. O karışıklık içinde ayaküstü bir basın konferansı kararlaştırıldı. Kameralar çalışma ya başlarken ben de, yüksek »esle Konstantin'e mektubumuzu oku maya bajladım. Gazetecilerin sorularını cevaplandırmaya koyul duğum anda ise bir panik daha: cKral Geliyor!» Bu kez gazeteciler beni ortada bırakıp Kralın pe?ine kojtular. Yağmur altındaki nümayişçilerimizin bağınşmalan duyuluyor. Krah binanın içine alıyorlar. Ken. disine yaklaşmamıza imkân verilraeden bir asansöre sokuyorlar. Gardiyanlar biıi kütüphane odasına itiyor. Bir «es duyuluyor: «Melina hâlâ burada;» Yeniden blr telâş, bir karışıklık. Flajlar, projektörler yanıyor. Tam bu nrada dışarıda yinr motosikletlerin refakatinde gelen bir arabanın sesi duyuluyor Bir gazetecinin «Pes be yahu!» diye şjkâyeti yükseliyor. Bu ke? geîen Kralice AnnaMaria. Fakat eaze MELİNA memnun etmediği gibi, daha ez taçlı bir demokrasi arzu edenlerı de tatmin etmekten uzaktı. Kralcılara göre, Yunarüstan'da da tahtı siyasal kavgaiara sokmamak gerekiyordu. Kral tüm çatısms ve karışıklıJclann Ustünde, hakem rolünde Kalmalıydı. Bir Fransız yazan (La Grece des Colonels) adlı kitabında bu konuda şunlan ekliyor: «Son yıUarda Yunanistan'dakl futbol hakemleri hem seylrcüerin, hem de oyunculann güvenini yitirmişti. Yunan Futbol Fe MERKÜRt MALKOCOĞLU yazan ve çizen: Ayhan BAŞOĞLU BEYAZ İLÂHE derasyonu bunun üzerine Cnem maçlar için yabancı hak?mleı bas vurmaya baslamıştı. 1832'de beri Yunanistan'ın başına get ri'en yabancı prenslerin rolü b( ki simdi daha iyi anlasılabtlir.j Y A R I N : (KONSTANTtN POLİTİKAYA KARIŞITOR) KOLLİAS DtŞİ BOND TLECI 1CIM ÖZELLICLE KARK/AVAL SECTf EN ICENT EN FAZLA PA EA TE.M IflSA^I NEMlE SEVI'VCSfNDEN 15 O C AN/MfSŞiSfPİ. ME.WBlN.rN Î SE.TLEE NSV TİFFANY JONES r 9 BEMI ÛLO^TTlANI Mİ $ LEMEJC ısrîyaesuw? MEK: CWPA Ö E M GARTH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear