Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
eğerli karikatürcü Nehar Tüblek, 29 Mart 1973 günü Hürriyet gazetesinin başköşesine alacalı bulacah bir karikatürle, eski Cumhurbaşkanına karşı için için besleyip, yedi yıl yüreğinin gizli koşelerinde sakladığı, saklamak zorunda kaldığı, ama T. C. K. nun 158. maddesim'n kapsamından bir günde hop dıve çıkıveren ve artık suç sayılmaz olan duygularını nefîs çizgilerle açığa vurdu. Karikatdr, sol yukandan sağ aşağıya doğru yürüyen eski Cumhurbaşkamm, öne sarkık kalın dudakları, kara gözlükleri lle, eli cebinde, çalımlı çalıralı yürurken gösteriyor. Arkasmda bıraktığı ayak felerine bakıyorsunuz: Tersin tersin. tzler geriye, Cumhurbaşkanı ise ileriye doğru yürüyor. Onurlu bir kişi, saygı değer bir asker olduğunda hiç kinjselerin süphesi bulunmayar» eski Cumhurbaşkanma, yedi yıllık resmi görevi süresi içinde, iyi kötü eylçmleri. yanhş doğru kararlan üstüne, böylesine zarif. ince bir karikatür yapabilir rniydi sayın Tüblek? Yapamazcfı. Neden? Çünkü, yasa'.arımız, yükseiî görevlerde bulunan, ama görevleri sona erince, ister istemez, sizler bizler gibl sıradan bir yurttaş oluveren bir kimseye dil uzatmayı, onu kınayıp eleştirmeyi üç yıldan az olmamak üzfr re «ağır hapis» ile cezalandırıyordu. D Olaylar vc görüşler ONUR DEDİĞİMİZ Vedat GÜNYOL kadar saygıya değer ancak, ne fazla ne eksik. Ama ne yazık ki, onlara, eleştiriler ve kınamalar dışında bir put ayncalığı tanur.yor.» Onur dediğimiz, eskilerin «izzeti nefis» drdikleri nedir aslmda? Bir insanın, başkalannı hiçe sayarcasına, kentfine, öz varlığına olan aşırı sevgisi, tutkusu değil mi? tlkel insarlarda bu sevgi korkunç bir bencilliğe bürünür. Topiumlar uygarlastıkça da, mantlk, anlayış, hoşgÖTÜ sınırları içinde. gerekli, ölçülü yerini alır. tngiliz Lordlar Kamarasında, Churchill'e «lb..» diye çatanlar olmuş. Churchill, bu iğrenç saldırıyı, tngilizlere özgü o soğukkanhhk ve humour'la karşılamış, elinin işaret parmağı ile kafasını göstererek şöyle yanıt vermiş: «Efendiler, ben devleti buramla yönetiyorum, yoksa (kıçını göstererek) oramla değil» demis. Bu, bir uygarlık, bir olgunluk örneğidir. llkel toplumların onur anlayışı, ister istemez ilkel olmaya mahkumdur. «Ananı, avradını.» yollu kufürleri uygar uluslarda pek bulamazsımz. Bilirsiniz, duymuşsunuzdur. Türkiye'ye gelen genç bir Alman turiste küfür etmiş bir Türk bıçkın delikanlısı. ananı bümem ne yapayım diye. Ne diyor diye sormuş ger.ç turist. Ânlatmışlar. tşi mantık ölçülerine vuran Alman genci: «Benim anam Almanya'da. Bu delikanlı nasıl yapar bu işi? Hem, yapsa da, anam böylesine güzel ve yakışıklı bir delikanlıya duysa duysa ancak minnet duyar» demiş. Uygar Batı b*ünyası, bel altı küfürlere böylesine yabancıdır. Oysa, namusu, sözünün eri olmakta, toplumsal görevini dürilstçe, insanca yerine getirmekte değil de, bacak arası ııkılıkta arıyan Doğu. onur sorununu yozlaştırıp yozlaştınp, onu göbekaltı düzeve indirmiştir çoğu kez. Çok olmuyor, Atatürk*e benzemekle övüneı» bir yuksek görevli, kendine dıl uzattı diye, bir gazeteciyi, hem de onurlu, görevini yerine getirmek ten başka bir şey düşünmeyen aydm bir gazeteciyi, bir sabah evinden çıkarken, otomobillerine dost ça alan, görevli satılmış adamlarına öldüresiye dövdürmüştü. Ncden? Çünkü, gazetecı, onun onuruna dil uzatmıstı. Ne idi o yüksek görevlinin onuru? Haklı haksız her türlü eleştirinuı üstünde olmak Oysa, yaptığı her şeyin doğru olduğuna inanrnak, kendini her türlü eleştiriden üstün görmek bir hastalıktı. Dağlan ben yarattım diyen bir adama dil uzatmaya görün, onuruna dokundunuz diye, asıp kesmeğe kalkar sizi, görevinden aldığı günün birinde sona erecek olan gücüyle. Kendini beğenmek, aslında, hastalıklsrın en korkuncudur. Kendi kendisiyle alay etmek, edebilmekse, sadece uygar insana özgü bir seydir. Dr. Atalay Yörükoğlu. altı yedi yıl önce Amerika'da çeçitii ülkelerden on kadar doktorun katıldıfı hiz yarışmada birinciliği kazanmasma yol açan bir çalışmasmda göstermiştir ki, ruh hastalannın, şjzofrenlerin tedavisinde en etkin öğe, hastaların kendilerini alaya alabilme yeteneği birinci derecede rol oynamaktadır. Kendini alaya alabilen, kusur larını sıkılmadan söylıyebilen hasta çarçabuk iyileşebiliyor. Ciddi, şakava gelmeyen hasfalarsa bir türlü iyileşemiyorlar. Ölümsüz Şarlo'nun filimlerine bir bakm. Şarlo, kimi zaman, izbandut misâli polisleri puntuna getirip altederken, şöyle bir fır dönerek, bu işi nasıl başardığına şaşarcasma, kendl kendisiyle alay eder. Büytik insan, kendini alaya alabilen insandır dersem şasjnayın. Şu dünyada kim kimden üstündür bilineraez. Şuna getirmek istiyorum sözü? Yüksek bir g3reve getirilen kişi, kendini gerçekten yüksek sanıyor. sanabiliyorsa, küçük insandır. Hitler Almanya'ya (kendisi onbajı idi) onbası ahlâkı getirroedi mi? Hitler, kendini fazlasiyle ciddiye alan bir insandı. Onun için de yıkıntıya düştü, ulusunu da ardından sürükliyerek. Bir de millî onur denüen bir şey var. Ulusca abartılmış, bütün öbür uluslan hiçe sayarcasına, kendi ulusuna değer verme, yirminci yüzyılm belli başlı hastaiıklarından biridir. İkinci Dünya Savaşınuı eşiğinde. Almanya'da Deutschland fiber Âlles (Almanya her şeyin ustünde) sloganı almıs yürümüştü. Neden Almanya her şeyin üstünde? Bir ilkellik fırtması esiyordu o günlerde Almanya'nm üstünden. bütün totaliter, zorba rejimlerde olduğu gibi. Zorbalık alıp götCrmüştü o büyük müzisyenler, sanatçılar yetiştirmi} olan Almanya*nın sağduyusunu bir süre için. Millî onur, Almanya'yı bütün dünyayı kana bultımaya götürmüştü, VersaiHes Antlaşmasınm ağır koşullarını öne sürerek. Bizim ünlü 67 Eylül olayı da, Menderes rejiminin. mill! onur adına düzenlediği bir senaryo degil miydi, Selânik'teki Atatürk Evi'nin bombalandığı haberi ile, bir yandan mil'ıî servetlerin yok olmasma, öte yandan aanlık kı.^mına yol açarak, solcu diye tanınan aydmlan haksız yere hapıslere atarak. Bugün. tkinci Dünya Savaşından, özellikle Vietnam savaşından sonra. millî onur kavrammda. insanca ölçülere indirgenmeye başhyan bir yumu şama göze çarpıyor. Bir Washington haberine bakıhrsa, Vietnam'da tutsakken Amerika aley. hinde konuşan Amerikan askerleri. düşmanla isbîrliği etmemis olmak şartıyla, yurda döndüVlerinde «AmerikaniıŞa hakaret» suçtmdan yargılanmıyor. Bu, çaresizlikler. ruh çöküntüleri, bunalımlar içinde. kendini bir an kaybedip, ağzına geleni söyliyen insana karşı gösterilen uygarca, bügece bir ho^görü örneğidir. Aynı hoşgörü örneği, geçenlerde (28.3.1973), Anayasa Mahkemesinin. hakaret cezalarınm artınlmasını öngören T.C.K. nun 266. maddesinio son iki fıkrasını ipta] etmesinde görülmektedir. Uygar dünyada, gitgide anlajılıyor ve anlasılacaktır ki, onur dediğimiz gey, öyle olur olmal lafla zedelenebilecek bir şej değildir. Onur, dürüst çalısmadan başka bir şey değil, diyor Grover Claveland. Namuslu, görev bilinciyle çalışan insa. nın onurunu hiç bir şey lekeliyemez. Güzel, dürüst iş, onurunu kendinde taşır çünkü. PENCERE Güveolik Mahkemeleri ozan Konferansında Türkiye'nin karşılaştığı en büyük zorluklardan biri adalet konusundaydı. Batı ülkeleri o zamana dek Osmanlı adliyesine kuşkuyla bakmışlardı. Kapitülasyonlarla sağladıklan imtiyazlardan vazgeçmek istemiyorlardı Uzun tartışmalardan sonra istedığimizi saglayabildik. ama «Adli Usul Bildirisi. ile bazı koşulları kabul ettik Buna göre: Türk Hükümeti beş seneden asağı olmamak üzere mSnasip çörecefi bir söre için Labey ITluslararası Adalet Mahkemesince düzenlenmis olan listedeki hukukçulardan seçUecek Avrupalı hoknk müsavirierirri hizmete alacak. Bu huknk danışmanları Türk ticaret, hukuk ve ceza mabkemelerinin nasıl çörev vaptıklarını izleyecekler. gerekli gördükleri raporları Adalet Bakanlanna sunacaklar. Danısmanlar, Istanbnl ve Izmir'de tutuklama ve aramalardan docacfck sikâyetleri hleyeeekler.' îsmet Pasa. Türk adliyesinin bağımsızlığını ve tarafsızlığını korumak için Lozan'da çok çırpındı. Batı ülkeleri de ellerindeki imtiyazlar, vitirmemek için çok direndiler. O tarihte Türkiye Büvük Millet Meclisi Hükümeti vard\ ama, Padisahlık da sürüyordu. Daha sonra Atatürk «Büvük Nntnk» ta bu konuya değinirken t «Lozan'da kapitfiler hiç bir kayıt yoktnr. Danısma nltelijinde olmak Ozere birkaç yabancı nzmanı beş yıl için bizmetimize almayı kabnl ettik» der. Cumhuriyet ilân edildikten sonra Türk Devleti yasalarında veniiikler basladı. Medenî Kanun'dan Ceza'ya ve Adliye örgütlenmesine dek her kesimde atılımlar yapılriı. Yalnız iç hukuk riüzenimizde basan sağlamakla kalmaJık, ııluslararası adalet forumunda önemli davalar kazanarak devletler hukukunda adımızı duyurduk. Yargıçlanmız, savcılanmız. çaffımıt hökukunun temel illcelerini benimseyip uvgulamakta basarılar gösterdiler. Kapitülasyon çağından miras kalan deger varcılan tasfiye pdilrii. Tiirkive, Avrupa Konseyi'nin üyeşl oldYı ve «tnsan Haklan Sözlesmesi»ni imza etti. Bu söz'.eşmenin yargılama ilkeleri şöyle özetTenebilir: 1) Herkes. hakındaki gnclamaların «bafiımsıı ve tarafsız» bir mahkemece ve tnakn) bir süre içinde karar» bağlanması hakkına sahiptir. Z) Sanık hüküm givinceve hadar «rncsnz savılır. 3) Her sanık hakkındaki isnadın niteligi ve gerekçesinden en kısa sürede babrrdar edilerektir. 4) Savunmasını hazırlamak için fferekll zaman ve kolaytıta raMp olacaktır. 5) Savcıya eşit «artlarla savunma tanığl dir.lptebilecektir. Uygarlığın bugün vardıgı noktada, bir mahkemenln mahkeme sayılması için «tarafsız ve bafımsıe» olması gerekir. Bir mahkemenin tarafsızhk ve bağımsızlığı yargıçlannın tarafsızlığı ve bagımsızlığı.vle sağlanır. TarBicın tarafsızlığı ve bağımsızlığı da kanunlar karşısında değild'r. Yarpç, kanunlarla bağlıHır; ama her ceşit dıs baskı ve etkiden korunmalıdır. Davacıdan. davalıdan. siyasi iktidardan, çıkar çeyrelerinden, bUrokrat hiyerarsiden. ve ekonomik açıdarj gelecek baskılar. yarfnan tarafsı» ve bagımsız kişiliğini varalar. Yargıç, hiçbir kuwe*ten emir aJamaz: siyasl iküdar, yargıcm secimine VP tayinine karışamaz. UygBr dUnyada adaletin alfabesi sayılan bu kosullar sağlanmadığı zaman adaletten söz açrnak zorlaşır. Eğer bir mahkemenin vargıçlannı tavtnde Hükümet yetkilivse o mahkemenin adaleti temsil ettigine hulaıkçulan inandırmak mümkün değildir. Nitekim yeni kurulacak Güvenlik Mahkemelerinin bu bakımdan elestirisi yapılmıs, Türkiye'ntn en vüksek adalet organlan ve temsilcileri. Güvenlik MahkeTnBSl vargiçlarımn seçiminde Hüktimet etkisinin sakmcalannı belirtmişlerdir. Böylece Güvenlik Mahkemeleri daha doğmadan. yaralanmıştır. Güvenlik Mahkemesine seçilecek sayın yargıçlara da, adaletin degil, siyas! iktidarın adamlan gibi bakılacak. verdikleri kararlar, kamu vicdanında kuşkuvle karşılanacaktır. Çünkü Güvenlik Mahkemeleri büyük tartışmalann temelleri üstüne kurulmaMadır Batı dünyasmda yeniden blrtakım kuşkulann beslftnmesine vol acılaraktır. Güvenlik Mahkemelerinin yararlan böylece zararlannm çok gerisinde kalacaîctır. Lozan'dan bu yana içte, ve dışta • kazarrtrfnnıe püven we •saygıyi. adalet mekanizraasıru sija~i âmaçlarına âlet etmek isteyenlerin bir kalemde harcamâr ya h'akiân yoklur. I Ne var ki, aynı yasa, sıradan bir jrurttaşı, sizin bizim gibl bir yurttaşı, ikiden çok kimse önünde. ne biçimde olursa olsun, onur kırıcı (?) sözler söyledi mi, sadece ve sadece üç aya kadar faapis cezasına çflrptırıyordu. Nered'en geliyor bu ayrım? Restnî görevin kutsalhğından mı, daha doğrusu, görevde bulunan kimselere öz değerlerine bakmadar. yakıştırılan olağanüstü önemden mi? Yoksa, tartışılmaz, su götürmez. Tann buyruğu, devlet onanımı ile ispatlanmış yüceliğinden (?) mi? Diderot, Onsekizinci yüzyıl Fransasmm en ilginç iîlozofu Diderot da, devlet görevlisinin, yasa adamının o tabulaştırılmış, o tartısılmaz onur soranuna takmış kafasını, ne yani diyor. «insan, vasa adamınd'an ör.ce gelmemiş mi dünyaya? Insanoğlunun aklı, bir yasacımn aklından daha mı az kutsaldır?» Değildir elbet. Diderot'dan yüzyıl sonra, Ingiliz fflozofu H. G. Welles şöyle kesip atıyor bu sorunu: • Kendine verilen görevi dürüstçe yerine getiren bir cumhurbaşkanı ya da kral, olsa olsa, işini, görevini doğru dürüst yapan bir duyarcı 'Erkeklere mahsus, bir kongre Jale CANDAN staüstik bilgilere göre, Türkiyede faal kadın nüfusu yüzdo 33,6'dır. Şaşırtıcı olraakla beraber bu oran örneğin ABD ve Fransada çalışan kadın oranına tayasla bir hayli yiik.«ektir. Bugün Ulkemizde çalışan 10 kişiden 4'ü kadmdır. PEKI, SORUMLU YOK MU? rkadaşımız Melih Tümer'in bu gaactenin dördüncü sahifesinde yaymlanan «Kalkınma Yanşında Türkiye ve Çevresi» başlıklı yazı dizisini okuyucularımız bümem izlediler mi? Bu dizide değerli arkadaşımız. Avrupalı komşularımızla birlikte AsyaIı komşularımızm kalkınma çaba larını gözler önüne sermektedir. Bunlardan Suriye ile ügüi yazı bir hayli ilginç görünüyor. 1950'lerde Suriye bizde güldürü ve karikatür konusuydu. Hüsnü Zaim'ler, Edip Çiçekli'ler, Çükrü El Kuvvetli'ler ardı ardına hükümet darbeleriyle iktidan aUnışlardı. Erken uyanan albay'm ikti dara geçtigi bu ülke, güldürulerin rengin bir hazinesiydi. Ama bu« günler bir hayli geride kalmıs görünüyor. 1959 ve 1969 dönemi arasmda 40 bin köylü ailesine 7 milyon dönüm toprak dağıtıbnış, bu şekliyle Surlye'de siyasal k4rarlılık etkeni yaratılmıstır. Bnnun arkasmdan 2^ milyon hektarltk bir ekilebilir, sulanan topraklar üzerinde devlet ve kooperatif iş letmeciliği esas alman ikinci basamak reforma sıra gelmiştir. Endüstride, besin ve giyim alarunda Suriye, Türkiye'ye göre çok fakir kalmaktadır. Ancak tüketim endüstrisinde geri kalışına karsılık. Suriye temelinden başlıyarak köklü bir ulusal kalkınma binası ins« etmektedir. Sundiden elektrik üretiminde toplam ola rak bizi geçmişlerdir. 1970'de 65 milyon nüfuslu Suriye 947 milyon kilowat saat elektrik üretirİcen 1972'de 35 milyon nüfuslu Türkiye 1.982 milyon kilowat saat elektrik üretmektedir. (Türkiye rakamı ÜL Beş Yıllık Plandan ahnmıştırV Yani birey başına elektrik üretimi Türkiye'dekine göre on misli fazladır. Bunun yanında petrollerin ve yeralü doğal kaynaklarının işlenilmesine ağırlık verilmektedir. Millî gelir artış yüzdesi ise 8,2'yi bulmuştur.  I «AKILLI ÖZEL KESİM, GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE, DEVLET YATIRIMLARI VE DEVLET İŞLETMECİLİĞİ GERİLERKEN SEVİNECEĞİNE KARA KARA DÜŞÜNÜR.» Arslan Başer KAFAOĞLU Biz bu fjörüşleri özellikle iki yıldan beri savunuyoruz. Olanlar yazdıklanmmn ne kadar haklı olduğunu ortaya koymuştur. Alabildiğine yapılan özel sektörcü telkinler altında, ahenlc siz (ujnmsuz) ve her türlü plan anlayışına aykın yürütülen bir ekonomik gidiş, yer yer sonuçlannı vermeye başlamıştır. Doğal kaynaklann madenciliği, hayvançılıgı, ve enefjiyi ihmal eden bir^ uyguİarâaşanunda, çimento ve hele demir, elektrik kıtlıgı başgöstermistir. Besinlerde pahalılık alıp yürümüstür. Enerji Bakanının bir demecine gb're elektrik kıtlığının ekonomiye maliyeti yılda 3 milyar liradır. Çok tutumlu bir değerlendirme sonucu olan bu demeci bile kabul etsek, yoksun kalınan kayıp çok büyüktür. Hızh, alabildiğine, düşüncesizce uygulanan bir ekonomi ve sözüm ona kalkınma politikası birkaç otosanayil, plâstik, meşrubat ve tekstil kodamanlanna hesapsız yararlar sağlamıştır. Ama sonuçlar ortada şimdi... Elektrik ve demir sıkıntısmdan zarar görenler sadece fakir ve orta halli halk değil, orta ve küçük çaptaki ticari firmalar da büyük zarar ve tedirginlik geçirdiler. Hele birkaç vureuncunun. bir mezar soygunculuğu çabaları içinde yarattıgı sıkıntılar bunahmı artırmıştır. Bu düşüncesiz plânşız gidis gelecekte de avni şeyleri getirecektir. Bunda kimsenin duraksaması olmasm. kamu görevindedir. Şu ftnlamda ki siyaset ve yönetmede görev almışlardır. Kimi parti başkanı, kimi Başbakan, Bakan ve kimi mebustur. Daha başkaları milsteşar, genel sekreter ve genel müdur olarak estirilen bu havaya ya uymuşlardır, ya da o havanın estirilmesine hizmet etmişlerdir. tkinci kısım ise tüccar ve sanayicidir. Aslında devlet bütçejsinden harcama yananj larla bunlar arasında Skii ' ol» mamak gerek bir bakıma. Çünkü onlar da toplumun yarattığı bir birikimi (banka kaynaklannı) kullanıyorlar. Devletin bedava ya da ucuz olarak yetiştirdiği çeşitli teknik elemanlardan yararlanıyorlar. Onlar da bir siyaset ya da idare elemanı kadar sorumluluk duygusu içinde olmalıdırlar. Bu sorumluluğun kendiliğinden gelmesi olanağı da yoktur. Bunu onlara yükleyecek Türk Kamuoyudur. Pek iyi bu kadınlar nerededir? Günlerce tüm dikkati üzerine çeken bir Türk • î ş kongresinda neden hiç kadın sesi duyulmamış ve dünyada en fazla sömürülen kadın emeği sorunları hiç dile getirilmemişür? Gerçi çalışan kadın oranınm kabanklıgı bizde dsha çok tarım alanından gelmekte. 1960 sayım sonucuna göre faal kadın nüfusunun yüzde 95'i tarlada, ancak yüzde 3ü sanayide ve yüzde 2'si de hizmetlerde çalışmakta, böylece üreütnin büyük yükünü omuzlarında taşıyan kadmlanmızın muhtesem iş gücü kapalı ev ekonomisl ve ilkel tarım metodlan içinde kaybolup gitmektedir. Ne var kl istatistik bilgüer bu konuda ilginç değişiklikler göstermektedir. 1965'te tarım alamnm emdiği iş gücü yüzde 95'ten yüzde 94'e düşmüştür ve giderek de sanayiye kajmaktadır. Bugün faal kadın nüfusunun endüstri içinde bulunan yüzde 4 orani, lmalât sektöründe, özeilikle teksrü, giyim, arakkabı, gıda, tütün endüstrisinde çahşmaktadır. Basm yaym.«cza, kimyevl maddeler, madeni eşya faaliyet kollarında da kadın elemanlar azımsanamıyacak bir grup meydana getirirler. Gerçi analık se•bebiyle kadınların ömeğin kömür, petrol, tabii gaz. maden arama ve sonda'lannda çıkartma ve üretiminde, metalürjl sanayiinde, bu işlerle ilgili okullan bitirip uzman sıfatını kazanmadıkça çalışmalan yasaktır, kadınlar maden işçisi, tornacı, tesviyeci olamazlar, bazı işyerlerinde gece postası yapamazlar ama buna karşıt ytiksek p&rmak becerisi, titiz bir dikkat, isteyen bazt işlerde de en çok aranan elemanlardır. Böylece örnegin silâh imalâtının bazı bölümlerinde, fişek, barut fabrikalannda kadın lsçiler makbuldür. Her ne ohırsa olsun, «iç göç» ulkemizde kadau gün gectikçe, tarladan fabrikaya doğru itmektedir ve sendikalar kapılarmı, gerçek anlamıyla bu kadınlara acmalıdırlar. ÇOnkU yeni durum yeni olanaklarla beraber yeni sorunlan da getirmektedir. Esasen Vadının Işçi olarak çalışma hayatıı» atılması da sanıldığı kadar yeni birşey değildir. 19 uncu yüzyıhn sonuna doğru ekalliyete mensup Türk kadınları endüstride çalışmaya t>aşlamışlardı. Bunu Hnci Dünya Savaşinin doğurduğu zorunluk nedeniyle, «Kadınlan Çalıştırma Cemiyeti lslâmiyesi»nin öncülüğü sayesinde müslüman Türk kızlarmm ve kadınlannın çalışmalan izledi. Müttefikimiz Almanyanın kalifiye isçilerimizi Almanyaya çekrneye başlaması üzerine kadınlar için «vasıflı isçi kursları» bile açümıştı. 1927'de Türklyemîzin o heyecanlı devrim ortamında ise, kadın işçilerin sapsı 38 bins ulaşmıştı ki, o zaman için küçümsenecek bir rakam değildi. Ne var kl bütün Avrupada olduğu gibi bizde de kadının, tıpkı çocuk gibi aranan bir işçi durumuna gelmesi erkeğe nispetle daha kolay sömtirülmesinden ileri gelmiştir. Bütün işçilere tanılan hak «minimum vital» yani ölmeden yaşanabilecek ücret iken kadınlar bunun ancak yansını aüyorlardı ve çalışma saatleri, nerdeyse, süresizdi. Denilebilinir ki, bugün kadmlara iş hayatmda tanılan sosyal haklar erkeklerinkine eşittir. Bu bakımdan da bu bir kadın sorunu değil, olsa olsa bir işçi sorunudur. Gerçi bugünkü statüye göre, kadınlar, İş Kanununun ve Sosyal Sigortaların bütün işçilere verdiği hakiardan, asgari ücretten, yaşhlık, malullük sigortalarından erkekler gibi aynı oranda yararlanırlar. Özel sektör de. kanıu sektörü de aynı şartlara uymakla yükümlüdür. Üs+elik analık bakımından kadın işçüere bazı önemli ek haklar da tamnmıştır. Ama kazın ayağı böyle midir? llkönce kadınlar, kalifikasyondan, çoğunlukla yoksun oldukları için genellikle sıra işlerde çalışırlar, ücretleri son dereceda tfüşüktür. Ayrıca köydeki gizli işsizlik, sehirdeki açık işsizliğe dönüsünee kadın i?çi bir lokma bir hırkaya kolaylıkla razı olur. Bu kadınlar için de ne asgarî ücret, ne sosyal haklar söz konusudur. Çoğunlukla kaçak olarak çalıştınlırlar. Parça başı çalışan kadınların çalışmadan doğan haklannın korunması Ue de hiç kimse ilgili degildir. Sosyal haklar konusunda da durum aynırfır. örneğin 300'den fazla kadın işçi çalıştıran her kurum, çalışan kadınlann çocukları için kreş açmakla yükümlüdür.. Bu, ancak birkaç büyük devlet kurumunda uygulanır. Diğerlerinde bir «emzirme odası» bile yoktur. Şimdi yine denilebilinir ki, buna sendikalar ne yapsın, Türklş ne yapsın? Her şeyden önce kadın işçinin uyanması, bilinçlenmesi, sıra işçisi olmakla yetinmemeyi, talimatnamelere, kanunlara rağmen sömürülmemesini öğrenmesi şarttır. Kadın işçi, sendikaya yazılıyor ama kapısmdan içeriye girmiyor, giremiyor. Bu, «erkeklere mahsus» büyük kongreden de belli oldu. Sendikalar kadın işçilerin kalifikasyonu için, eğitimi için kurslar acmalıdırlar. Sendikalar Kanununun sendika gelirlerinin yüzde 5'inin eğitime harcanmasını öngören madde bu yolda bir uygulama bulmalı, isçinin eğitiıni parlak konferansİara ve yalnızca aydm kesimin yararlanabileceği yayınlara yeğ tutulmalı, öncelik kazanmahdır. Kadın emeği en çok sömürülen emektir. Türkîş kongresinde hiç bir bakımdan dile getirilmemis olması ise hayret vericidir. Sorumluluk denen mekanlzma işlemedikce, aşın telkinleri başarısızlığa ugrayanlan, kamuoyuna sunmadıkça bu kısır döngüden kurtulamavtz. Otomobilinde hanımı görüldü diye bir Bakan, 1950 yıllarında istifa zorunda kalmıştı. Memleket ve millete bunca sıkıntılan ya bilgi ya da insaf ve vicdan eksıkliğiyle çektirenlerin sorumluluğu aranmayacak mı? Kamuoyunda bu sorumlular bilgisizler ya da bunalımı zenginleşme konusu yapmak için körükleyenler hesap vermelidir. Fuel Oil santralleri aracıları, enerji lşindeki yüksek yönetlciler, inşaat malzemeleri spekülatörleri... Bunlara bir hesap sorulmayacak mı? Hesapsız bir özel sektör tesvikçiliği politikası uygulayan Bakanlar, Basbakanlar, Odalar Birliği ve özel kuruluş yöneticileri öviz rezervlerj,. ,*«r/ln \«.a yağmur ^biig«itn işçi dövizlerine racmen uğranılan bu zararlann lorumlulugunu duymayacaklar mı? Uluslararası yarışta kırk yıl öncenin bedevilerinin bize yaklaşıp, baîı alanlarda geçmesinin bir hesabı verilmeyecek mi? OKUYUCU MEKTUPLARI Eğitim veöğretimde üç yılın iarhı: 1 İlkokul ögretmenleri, Personel Kanununa g8re, on Ikinci derecerfen baslar, üç senelik egitim farkı ile, ortaokul ogretmenleri, onuncu dereceden başlar. 2 tlkokul ögretmenlert mnaş karşılığı haftada yirml sa> ktz saat ders işler, üç yıllık eğitim farkı ile, ortaokul ö*re^ menleri, on sekiz saat mecburî ders işlerler. 3 Ortaokul Bğretmenlerine saat ücreti olarak on, on beş lira ödendiği halde, UkokıU öğretmenleri, bu avantajdan yoksundur. 4 İlkokul öğretmenlert, dört senede bir derece yükselmesine kavuştuğu halde, ortaokul ögretmenlert, üç senede derece yükseknesine sahiptir. 5 Ortaokul öğretmenleri, birinci dereceye kadar yükselırler, ilkokul öğretmenlert ise, dördüncü dereceye zor varmak,tadırlar. İş güçlüğU zammına gelince: Sağlık memuruna üç yüz, ziraat memuruna, dört yü» lira verilmektedir. Buna karşıhlc, bir v« lld öjtretmenli okul raüdürlerl, 125 lira, İM ve be? öğretmenll okul müdürleri 100 lira, aldığı halde, 15 • 20 öğretmenli bir okulun mesuliyetinl taşıyan mü dürler hiçbir sey almamaktadır. Aşaği yukan, bütün devlet kuruluşlarında çalışan kamu personelıne. yan ödeme ödendiği balde, Ukokul öğretmenleri, eskiden aldıklan, 100 ve 150 liralık egitim ödeneğinclen, 657 sayıh Devlet Personel Kanunu ile mahrum bırakılmış • tır. Yukanda, İlkokul öğretmenlerinin sorunlanndan bir tısmı bellrtilmlşttr. tlgililerin bu konulara eğllmelerini,ttlmUkokul «»retmenleri adına arru ediyoruz. Gebze AtatUrk tlkokulu Oğr. Flkret K1L1Ç 30/4/1973 Kalkımyoruz Derken KÖYÜMÜZE YOL YAPIN FEN FAKÜLTESİ DEKANLIĞINDAN Fakültemiz Genel Fizik. Denel Fizik (Li^ans üstü yapması şarttır) Genel Zooloji, Atom ve Çekirdek Fizigi Kürsülerınde asistanlık münhaldir. tsteklilerin dıploma örneğinl eklemefc suretiyle hangi dılden imtihana pireceklerınl belirten biı düekçe ile 27.6.1973 günü saat 10.00'a kadar Dekanlığa müraraatlan l'ân olun\ır (Basın: 169974494) Kalkınıyoruz, falan derken îran bizl geçti. Suriye de aynı yola giriyor. Atatürk döneminin mafrur çocuğu, ilkokul öğrencisi olan bizlere bunlar o zamanlar söylenseydi, herhalde çok acı Relirdi. Ama nedense şimdi bu durum bizim kuşağa acı gelniiyor. Hele bu gidişin sorumlulujunu aramıyoruz. Bu başıboş devlet ve ekonomik kalkınma felsefesıni mahkum etmek şöyle dursun. yargılamıyoruz Belki bu rakamlar bazı kimst, bile... Kabahat hep solcuların, iere küçük görülebilir. Kalkınma hep sagcıların (dlncllerin), devyı bazı ellerde değerlerin sunî ve Enerjt konusundaki ihmalln iet raemurlarınm, devletçi poliistikrarsız olarak birikmesi olarak tikacıların diycrek as:l «orumanlayan bugünkü özel sektör ve rezasmı daha uzun süre çekeceğiz. Yersiz olarak pahalı fuel oil lular, topluma yön verenler kurhükümet çevreleri Türkiye'ye tulıi'orlar. Kurtulmayı bedeni mırlu ufuklar müjdeliyebilir. An santrallerinin. pahalı üretimleriya da parasal ceza olan kurtucak şunu açıkça belirtmekte ya ne bel bağlıyacağıa. Onlarla ihluş olarak anlamıyalım. Her rar vardır ki, bugünkü başıbozuk tiyaçlan geçiştirme^e çalısacakalkınma politikası halkın türnu ğız. Ama çektiğimiz bu sıkmtı türlü, her türlü torumluluktan kıırtuluyorlar. nün olduğu kadar özel sektör sa ların, pahalılığın sorumlulan da hiplerinin de uzun sürede taran ceza'.armı, sorumluluklarını çekKamuoyunu. hükümetlert bünadır Doğru dürüst kalkınma alt melidirler. Bu sorumluluların yük olanaklanvla düşüncesiz, yapı tesislerinde, madencilik ve basmda bir ekonomi felsefesinin uyumsuz, politikalara itenler, beslenme dallarında uyumîu ve bayraktarlan gelirler. Hükümetbu hükümetler düştükten sonra planlı bir kalkınma demektir. ten her gün daha fazîa tsteyen, da aynı öğütçü tavırlar lçindeOdalar Birliği toplantısında oku onu uyumlu bir politikays iteoeler... Kaldı ki bu ölçüsöz uygunan raporda ve yapılan konuşma ğine, yatınmlann fizik dengesilayıeılann temsildlerl de siyalarda özel kesim yatırımlarının ni daha da bozmaya iten bu fel< a yaşamda çok seyrek sorum=l kamu kesimi yatırımlannı geçtiği sahİDİprinin bir klnmı lu oîtîvorlsf övünçle ve sanki sevinilecek bir şeymiş gibi yer almıştır. Aslında bilinçli bir özel kesim. özel yatırımlar az gelişmis bir ülkede kanu yatırrmlarından ilerde gerçek lesmiş ise, karalar bağlayıp. vas tutmahdır. Çünkü bunun anlamı uyurasuzluk. temel mal ve hizmet lerde tıkanıklıklar ve yoksunluk larla karsılaşacağıdır. Yakında ekonomik bir kareasa olasılığı deSevgili varlığımız emekli hava albayı mektir. Bunu Milliyet ve Cumhu riyet gazetelerinde çıkan yazılanmızda iki yıldır belirtiyoruz. Akîl lt özel kesim. gelismefcte olan Cl kelerde, devlet yatırımlan ve Yuce Tann'nın rahmetine kavuşmuştur. Cenadevlet işletmeciligi eeriierken. sezesi 12 Haziran 1973 Sah günü Şişli Camünde vinecefine. Vara kara dusünür. kılmacak öğle namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığında toprağa verilecektir. Tann Rahmet Eylesin. EŞt ve OĞLü Özel kesim temsilcilerine «özel kesimi sonuna kadar destekleyece ğiz» diyenlerin gerçek dostlan olmadığını tekrar anlatmak isteriz. Özel kesimin gerçek dostlan «özel kesimi gereği kadar» koruyanlarCumhuriyet 4500 dır. «özel kesimi sonuna kadar destekleyeceğiz» diyenler. dar bir girişimci sınıfa smırsız bazı ya rarlan, sınırlı bir dönem için sağ layabilirler ama. öyle bir vere *e linir ki özel kesimin büyük kısmı nrtaya cıkacak sıkmtılardsn büyük zararlar görür. Hele ulusun büyük kısmmın cekmedisi 7000 ton uzun, orta, kısa daneli pirinç lthal edilecektir. ksimaz. Bu yurd hepimizindir. ÖBu thalâta ait tafsılâtlı ilân ile mukavele taslağı Genel ?• kesimin kodsmanlan da için«! Müdürlüpümüzden (Satış Müdürlii»ümüzden) Afyon, Ankara, de olmsV üzere bu Glke hepimiDiyarbakır. Erzurum. tstanbu!, tsktnderun. tzmir, Konya, zindir. Onun vararlsrını beo bera Samsur Bölge Mersin Şube Mtidürlüklerimizden bedelsiz ber, kazanç bırslannın SteHnHe olarak temir) edüebilir. savunmaiıvız Yerlpşmis. ucuz detlgililere duyurulur. (Basın: 170074498) ger Tarpılarınm ötesinde kalpten sa\unma!ıyıs. Eleşkirt liim Meşalesine katkımz olsun.. Sayın Efendim.Bizler çilekeş Anadolu'nun üera bir köşesinden. Beşkirt'ten tüm Tflrkiyemize Türk vatandaşlanmıza sesleniyoruz. Se simizde asırlarca unurnlmuşluğun çiiesi, yoksulluk. ha«t«lık. cehalet ve tstırap Iniltileri vardır. Senelerdir devam eden bu Inütilerin dmdirî!mesin) »Ophe siz H bütün vatandaslar hattâ tüm insanlık Ister Bizlerde böyle bir Inanç oldufundan, Cumhuriyetimizin 50. yıh hediyesi olarak ilçemizde bir halk kürüphanesi kurmaya karar verdik. Memleket kal kmmasında en önemli faktörön okuma olduğrına öğretmen olarak inanmıs kisiler olduğumuzdan. kttrdtıŞTTmtız blr dernekle bu amımuzu gerçekleştirmeye karar verdik. Biz bu lşe karar verirken maddî ve manevî yegane serm» yemiz Türk Milletlerinin asil ve yardımsever hasleti olmustur. Kutsai Ansdnlu'nun btı sınır noVtssında dikmeye çalıstıSımız ilîm mesalesine «nzin 8e katkıda bulunmanızı saygılanmszla isfirhsm ederiz. Demek Yönetim Kumla Baskani Lfltfl Talntt Cencis Torwl tlkoknla öeretmenl Eieskirt Afn VEFAT Öğretmen mi; mutemet mi? Mini minl yavrulanmızın yannırı iyi hazırlamasmı düsünen Güneyin şirin kasabaa Manavgat halkmdanız. Kasabamızrn iki ilkokulundan birisi Çağlayan îlkokuludur. Bizlerin üç yıldtr ""iclarımiîi okutan bu okul öğretmenlerinden birinin öğretmen mi, yoksa mutemet mi, olduğunu bir türlü anlayamadık. Çevrenin (350) öğretmeninin mutemetliğini yapar. Bu işin evrak tanzimi. dağıtımı işinden günlerini bu ise harcayan öğretmen çocuklanmizı okutmamaktadir. Her ögretmenden iki lira ücret karşıhğı yaptığı bu tşten «yda (700) lira için mesleğini, mutemetliğe değişmelrtedir. Bu öğretmen in durumuyla ilırilenecek bir Millî Eğitim mensubunun bulunacaSı düşüncesiyle. eazetenizin t ırbest mektup sütununda kamuoyuna açıklanmasını sayRilarimızla arzederiz. Manavçat Çağlayan tlknlnılu 3/B Sınıfj Öerenci velileri Cerail Sabit ERDURAN Dlleğira sudur: Kayseri'nln kazası Sarız'ın Kırkısırak köyü, Kayseri vilâyetinln en «on köyüdür. Sarız'd'an Kırkısırak köyüne kadar olan 27 kilometre karayolumuz yapılmıştır, Ve Maras'ın kazası olan Avşun kazasının en son Topaktaş köyüne kadar, Onların da yolu vapılmıştır. Yalnıı Sarız kazası ile Avşun kazasmı bir birine bağlamak için Kırkısırak köyü ve Topaktaj köyü arasında bes kilometre yolumuz kalmıştır. Bu beş kilometre yolumuz yapılırsa Maraş kazan Avşun ve Kayseri kazası Sarız birleşmiş olur. Yol üzerinde olan köyler şunlardır: Kırkısırak. Dallıkavak. Çaksak Tavla, SancakaSıh. Kızılpmar. Avşun köyleri şunlardır: tmirelez. Lorşun, Merabuz, Topaktas. Bu yol yapılırsa bu on köyün her türlü bugday, sebze. hayvan yiyecegi bütün Avsun. Elbistan kazalanndan temin edilir. Bu vol arazi bakımından diSerlerine nazaran daha az kar tutar Bu volun yapılmasına başlanırsa bu k8y ler akarvakıt bedelini seve «eve karşılavacaklarrfır. tnanın ki. bu vol kavuşursa, Maras' tan gelen vesaitlerln çopu bu muhitten eeeecekleHfr Kaysert • Maras'ın en kı«a »olu burtur. Zaman oiuvor ki has talarırmj! vol vüzünden doktora veti«emed?n körükPrüne öiüvor B)ra)> da kövlerin riertlerine "?iHn Süleyman KTIRTOGLD Sarız Gerçek Dostlar Anadolu yakası cöplük oldu Toprak Mahsülleri Ofisi Genel Müdürlüğünden Anadolu yakası. bilhassa KadiKÖy'den Kostancı'ya K a dar uzanan sokaklar çâp kamyonlarının artık u8rama7 olması sebebiyle birer çöıitik halinl almıştır. Apartmar »e evlerln önünde tepe eibi vıgılan çöpler ancak bir mrbuçuk ayda bir toplanmakta bu zaman boyunca vıgınlardan vavılan kokutar ve sokaklara daSılan pislikler burartaki semtteri oturulma7 hale eetirmekterilr TemİJİik İpleTi MüdürlüBü'nıfen. s:caklarda rtaha çekilmp? olan vp B»51ı?ımızı tehdit pden bu durums care bulmasını Uttvonu. Ahmet Selim Sarıköylü Erenköy