26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET 9 Aralık 1972 TAMAM AFEHÎH $ö İS,f Bü Gîffi ı$Lt«>£N EÜNî £EKMΣ Bifc ZATI M f , MECLîSİ DADlR, ÖH6!OHO! UIAIMA. MEMîM BEMÎ ÖMEMİİ U ONPAN CAMlM ' İzmir'in içinde SAMİM KOCAGÖZ'ÜN ROMAN! 125 «Sana sürprızım var dedım Emre, ouna ns dersin?» En çok sevdığım cevizli pastayı gösteriyordu; «elımle sana yaptım...» Uzanıp yanağmdan öptüm. Seccadenin üstüne peçeteleri serdı, çay bardaklarmı çıkardı Past&nm yanmda çeşitli kurabıyeier, çoretder vardı. «Tennostskı çay, soğumuştur..» dedim. Gülseren, açfı, bardaktara koydu; hiç de soğumamış. Yiyip içerken, Gülseren, onemsememiş gıbi sordu: «Babamla amcamm niçin kavga ettiklennı sormadın?» «Ola ki bir aile sorunudur; sem Ü2erim..» «Neydı bılıyor musun? Amcam Bay Hidayet Koryurek, ilîe de hemen Avrupaya gıtmek ıstıyor. Bilirsin, bir gitti mi en az uç ay g&lmez.» «Bu da dert mi Gülseren? Bırakın gitsin... Isteıse hıç gelmesin!» «Ben de öyle duşündum, Ne var ki babam, birdenbire fena oikelendı: Aşkolsun birader, tam kızımızı Gülseren'i evlendireceğimiz sırada gıtmeye kalkışıyorsun! dedı Amcam da, canım ben, onlan çoktan başgoz ettını; ust yakası resmî formakte1 Ben, olsam da oıur, olmasam da.. dedı. Babam, işte bu sıra fena halde öfkelendi: İyi öyleyse, dosta duşmana karşı, tam mkâh, duğun sırasi, kızm amcası, bırakıp Avrupaya kaçmıs! diye, bizi rezil et! karşıhğmi verdi. Üst yakasmı anlatmayayım: Karşıhklı konuştular işte.. Amcamm kıbar adam olduğunu bıhrsm; yemekten kalkıp gitmedi. Avrupaya da gıder mı, gıtmez mı bilmem.. Dağrusu ben de çok Kinldım aıncama.. Ne demek bu böyle Emre? Nikâhımıza bir ay bile kalmadı. Işlsmini yaptınyoruz. Neredeyse kâgıtlanmız askıya çıkacak. Amcamm tam bu sirada kaikıp gıtme.sı, Alsancak sosyetesım ayağa kaldırır vallahı!» «Canım bıze ne herkesten.. biz, evleniriz, onlar konuşur, olur biter bu iş.. Hem biliyor musun? Hidayet Beyin bu gidişi, ya da gıtmek isteyişi, bana bıraz önce konuşHıklarımızla iigili gibi geliyor... Sonra, memlekettekı politik tedırginlik de kendısmi sıktı » «Haklışın Emre . Ben de şu geçen bütün kiş şııresmce şastım kâldim nasıl amcam Izmir'rien aynlmadı; bir geziye çıkmadı diye.. ünu ne bagladi buraya bilmem.. Oysa İsviçre'ye kış aylannda giderdi. Davos'ta kayak yapardı Şimdi baharda, yaz aylannda îsvıçre'ye gıtmek istıyor. Orada da pek durmaz ya Fransa'ya geçer Sana soylemiş miydım; orada yıılardan beri bir hanımı olduğunu?» "Niye getirmez bu hanımı bunca yıldır Tür kiye'yo?» «Sorulmaz ki. Babama, Emre'nin ablası, Yarbay olan eniştesi îzmir'e atanmış geldiler, demiştim. Bak akhma geldi, söz arasmda ameama; bak, Emre'nin ablası, enişteel bile tzmire gelmiş diye çıkıştı. Bir gün, annemle size, abiana, eniştene hoşgeldine gelecekler.» « Buyursunlar.» «Biz. kendi ışimize bakalım öyle değıi mi Emre?» «Tamam! Öyle..» «Sevgıh amcam Hidayet Beyin, memleket ıçm de oîsa, ailesi için de olsa, canı azizini üzmeyeceğini, bencillığım bilırim. Şimdi şimdi bazı sozlermı daha iyi anlıyabiliyorum; bak bır sefermde ne demişti: Ben, insanlara, olaylara, sinema seyreder gibı bakarım. Bir film gibi ilgilendirır beni.. Sonra üstünde durmam, unuturum.. Hanı kendisi bir yana, dünya bir yana..» Gulseren'in üzüntüsünü çok iyi anlıyordum. Evlenmek gibi çok sevmçli bir gününde, sevgili amcasınm onu bırakıp gitmesi, onun içm çok anlamlıydı. Bütün çocukluğunun sevgıh amcasmı bir türlü defterinden sılemıyordu. îlk tanıştığımız günden bu yana, Gülseren'le bana karşı, Bay Hidayet Koryürek'in o, ilk gunlerdekı ıçtenliği, yavaş yavaş tavsamış, yerme bir soğukluk gelmişti. Bunun bır süredir farkmdaydim. Uğur bile bu yıl, bana eskı dost luğunu, arkadaşlığını göstermıyordu; teniste ba na yenilmesini artık doğal karşıhyordu da Hidayet Bey, Uğur adma yenilgiyi kabul edemıyordu, bana içten içe kızıyordu. Bu söz uz<*dıkça Gulseren'in üzüntüsü artıyordu«Canım, şu Hidayet Bey Amcamızı, şırndı yammizdan kovalım!» dedım. Gülseren, gulumseyerek yüzüme baktı: «Öyle ya... günümüzü zehretmeye hakkı yok!» karşılığını verdi. Sepeti topladı. Yeniden yere uzandık Başını kolumun üstüne koymuştu. Hıç konuşmadan, ayaklarımızın ucundan gorüneın uzaktaki körfezin üstüne ınen günesi seyrettik. Gittikçe, bır ışık, bır renk dalgası bizi sarıyordu. Goğsurre doğru sokuldu. Onu kolumun arasında sıktım. Başmı kaldırıp yaşlı gözlerie go^lenmın ıçıne baktı: «Bu mutluluk, benı öldurebılır Emre..» «Yok, mutlu kişilerin aklına ölüm korkusu gelmemeli..» «Haklısm; rahat, açgözlü insanlar ölümden çok korkuyor. Benımkisi, sozgehşı işte..» Sonra daha da doğruldu; şırret bir kadmın, eli masalı bir kadmın ustaca taklidini yaparak elını beline koydu: «Bizim dalgamıza taş atanm'» diye söylendi. Gülmeye basladım: «Haydi drkasını getır bu sozün?» «Sen getir.» (Arkasi O güne kadar yaşadığımız mh haliyle hıçbır munasebeti olmayan bu cevap hepimizi hay rete duşürdü. Bir Alman mare şalı bir Turk miralayımn işine vekâîet ediyor ve muvakkaten de olsa emrine giriyordu. Bu mareşal Türk ordusunu otuz yıldan beri yetıştırmeye çalışıyordu. Halil bey de onun öğrencisiydi. Yüzbaşı Selâhattin'in Romanı ] PROGRAM 28.3.1916 sabahmdan 3.4.1916 akşamma kadar Golç karargâhta kalacaktı ve kendisine bütün cephe gezdirilecektı. Yalnız bir gün istirahat vardı. Kolordu bu konuyu bır programa bağladı. Beni de grezdirici subay olarak bu işe memur etti. Her gün ortalama 40 50 kılometrelik bir atlı yürüyüş yapacaktık. 28 Mart sabahı hareket saatmde hazır olduk. Golç Paşa çadırmdan koltukta çıktı, iki adamm yardımıyla ata bindirdiler. Bu biçimde ata bmen bır adamm gunde 40 50 kılometrelik bır at yürüytişü yapacağma akıl erdiremiyordum. Golç Paşanm yanmda Osmanlı İmparatorluğunun son Sadrazamı Tevfik Paşa'nın oğlu Kurmay Yarbay Ismail Hakkı vardı. Bu subay öğremmıni Almanya'da yapmış, anası da o zaman soylendiğine gore Almanmış. Türkçesi yok gibiydi. Yüzü pudralı, gayet şık giyinen, herşeye mustehzi bır gozle bakan ve hepımızı küçuk goren bır kımseydı. Kozmopolit terbiyeyle yetişmiş bu adamla Alman terbiyesinin asıl sahıbi olan Mareşal'ı kıyaslamak, bana gozlem ve ınceîeme ıçin fırsat vermıştı. Osmanlı zihniyetin de kibarlık ve asalet mümkün olduğu kadar Türk'e benzememek ve Batılıya benzemekti. Kanla yazılan bir vasiyet yük hizmetlerde bulundunuz. Bundan dolayı sevminız. Fakat bununla beraber daima mütevazı olunuz. Kibre gurura kapılmayınız. Yanlarmızda şehıt olan cesurları unutmayınız. Meşakkatlerm, tehlıkelerm nihayeti geîmediğim, düşmanı kâmilen mağlup edinceye kadar sebat etmek lâzımgeldığıni bıliniz. Bunu istihsal edeceğmızı katiyyen biliyorum. Vazife beni meydanı harbin diğer o noktasma çağırdığmdan aranızda bulunamayacağım. Fakat temenniyatım hep size refakat edıyor. Cenabı Hak sizinle beraber ol$un, ve yeni yeni zaferler]e ces'aretinizı şecaatmızı tetvıç etsm. Düşman dayanıkh ve sebatkâr bulunduğundan zafere ancak güçlükle naıl olacaksmız. Fakat eğer hermrmız vazifesinı bıhakkın ıfa eder ve elinden gelen hıçbır şeyı geri bırakmazsa, cesaret ve kuvvetinızle, muannit duşmam perışan edeceğinize emin olunuz Altmcı Osmanlı Ordusu Kumandam !\IareşaI Golç» * Sonradan öğrendık: Derleyen: İlhan SELÇUK bir hafta önce evlenmiş... Alay hareket emrinı • alınca kendisinı îstanbul'da bırakmak istemışler. Bu yirmi dört yaşında,ki delikanlı arkadaşlan harbe gıderken evinde karısıyla kalmayı aldığı terbiyeye sığdıramamış, Alayıyla bırlikte hareket etmış... Bu çocuk tkinci Pelâhiye muharebesinde Piyade Bölük Kumandanıydı Muharebenin çok fena bir anında Muzaffer gırtlağına raslayan bir kurşun31 vurulup düşüyor. Yanınd» bulunan nefer, kendisine yardıma koşunca Muzaffer eliyle işaret ediyor. Nefer genç birinci mülâzımm gögsünü açıyor vo gene yaralmm ışaretıyle cebinden bir zarf çıkanyor. Bu, posta pullu, boş bir zarftır. Muzaffer gene askerm kendı cebinden çıkarip verdığı kalemi gırtlağından akan kana batırarak zarfın üstüne şunlan yazıyor «Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve Muhammedün Resulullah.. Bölük ıntikamımı alsın.» Muzaffer bu yazıyı yazıyor ve gözlerinı hayata kapıyor. Bu yazıyı âlan borazan neferi yüzbaşjlannın öldüğünü vük sek sesle bölüğe bildiriyor ve ölürken yazdığı emri okuyor. Şehidın emrinı alan bölük, siperlenmizç gırmış düşmana ola ğanüstü bir kahramanhkla atıhvor ve o günkü zaferi sağlıyor. Grup Kumandanhğı olajn bir emırle orduya bildirmiş ve zarfı başkumandanlığa göndermişti. Başkumandanhk bu zar« fın fotokopısini ve kumandanlığın emrinm suretini bütün askeri okullara bir kahramanhk levhası olarak dağ^tmıştı. (x). (x) Ben Harbıye'de 1923'te Bölük Kumandanıyken bu levha okulun müzesinde duruyordu. Zarfın aslı şımdı askeri nüzededir. 1916'da Kutülammare'de yapılan bir şehitler âbıdesmin vanına ' Muzafferi gömmüştük Henüz bir haftalık evli durumdaki Piyade Böliik Kumandam Muzaffer, çarpışmalardan birî sırasında vuruluyor... Ve fcurşun kalemi, gırtlağından akan kana batırarak kâğıdm üstüne kelîmei şahadetten sonra, «Böİük, intikamımı alsın...» cümlesini yazıyor. Doktorlar hasta olan Mareşal Golç'a ölümünün yakm olduğunu ve Almanya'ya gıtmesmi söylemişler. O da tedavı ıçm Almanya'ya dönmektense cephede bir kursunla ölmeyi yeğ bul muş. Askerhk hayatını muharebe meydanında bır sonla noktalamayı ısteyen Mareşal olumu aramışsa da bulamamış. Mareşal Golç Bağdat'a döndükten onbeş gun sonra 19.4.1916'da öldü. çaîışıyorlardı. 6.4.1916 günü tanhe «tkinci hat Felâhıye Muharebesı» adıy la geçen savaş gene büyük bır kahramanlık destanıyla geçti. Bu muharebede tanık oldugum kahramanhklardan bınsı çok acıkhdır. Fındıkhlı Muzaffer adında 1890 doğumlu bir piyade birıncı mülâzımı (üsteğmen) vardı. Bu çocuk uzun boylu, mavı goz^ lü ve cıdden şahane bir yapıhşta idi. Çok mütevazı, çok kibar, çok kahraman bir arkadaştı. tstanbuldan hareket ettiği zaman Dokuzuncu Alay emır subayıydı. Muzaffer hareket tarihinden DESTAN Golç'un avdetinden sonra gene kanh muharebeler başladı. Ingilizler Kutülammareyı kur. tarmak için var kuvvetlenyle ŞÜKRANLA Bır haftaya yakm bır surede Mareşal Golç'u cephede gezdirdim. Biraz Türkçe bilen bu Alman, erlerimizle ve sıperlerımizle o kadar yakından ılgılendi ki hepımız bu davramşmı şukranla ızledık. Bır gün karargâhta kendisine hazırlanan yemek masasını bıraktı ve tesadüf o sırada yemek yıyen erlerın yanına gıderek nefer sofrasmda neferlerie yemeğinı yedi. Bu hareketi bütün askerler ara smda rüya gibi yayıldı. Gene bu gezintilerimiz sırasmda düşmana bın iki yüz metre kadar yakm • bir yerden geçıyorduk. Burasmın ateş bolgesi olduğunu ve hızlı geçmemız gerektığmı askerlik görevi böyle emreder kurmay subayma söyledım. Benim Türkçe sözlerimi anlayan mareşal: Sıperlerde oturanlar her gün ateş 'altmda biraz da biz duralım.. dedi. Ve atını sürmedi. Biz bu ateş bolgesmi ağır ağır geçtık. Ingihzler de bu garip davramşa ateş açmadılar. Müşır Golç, 4 Nısan 1916 sabahı cepheden ayrılırken şu emri verdi: 4 0 yıl önce Cumhuriyet 9.12.1933 R Anika yaşarken YAZAN: İVO ANDRİÇ ÇEVİRENLEH: Adnan ÖZYALÇINER İlhami EMİN OMA 6 (Ozeî) Milletler Cemıyeti ne olacak? Bugun her tarafta bu soru ile karsılasılmaktadır. Bütün siyaset âlcmı ttalya'ya bakıyor. Çunku Almanya Sılâhlan Bırakma Konferansmdan ve Mılletler Cemıyetınden çekildikten sonra Cenevre teskilâtının hıç bır ışe yaramıyacağına kanı olduğunu îtalya gızlemecTİ. Ancak îtalya'nın bu teşkılâttan çıkıp çıkmayacağını büvuk Fasıst Kongresi tayin edecektir. Fakat şuıası da açığa vurulmuştur ki Milletler Cemiyeti artık ba^tan basa bir değışikhk geçırecek ve Milletler Cemiyeti olmaktan çıkarak artık MİLLETLER CEMİYfeTİ KÂLKINIYOk beş devletm cemıyeti hahne gelecektır. îtalya otedenberi Avrupa ve dunya lşlerınin yalnız büyuk devletlerin katıldığı bir hevet tarafından ıdare edılmesı fıkrinı ileri sürmekte ıdi Şımdıye kadar cîortler misakında Fransa, îngıltere ve îtalya vardl. îtalva Rusya'nın girmempsı yuzunden bu mısakın yürümedığıne kanaat getirmıştır îtalya'nın Milletler Cemıyeti bunyesınde vapmak ıstedigi değisıklik Fransa ve îngiltere tarafından hoş görülmemektedir. Bu sebeple Milletler Cemivetinin ortadan kalkmasi artık bir sün rr.e^eleei halin? eelmi$tir I^İG MAÇLARINDA dün Galatasaray Süleymaniye'yi 30, îstanbulspor Beykoz'u 31, Hilâlspor Topkapı'yı 10 yenmıştir VtTANA'DAN bıldırıldığine göre Opera meydanında Nasyonal Sosyalistler, buyuk bir gosteri yapmışlardır. Polislerle kanh çarpışmalarda 300 kişı tutuklanmıştır. YARIN : BİR FİLOYA KARŞI TEK UCAK DİŞİ BOND g tlkin. hayır diyordu, çünkü bu ınanılmaz bir şpydi, böyle bir çeye cesaret edemezdı, bunu yapamazdı; bunu söylerken içı karanr, o karartıyla gerçeğı konuçurdu: evet yap mıştı, avaklanna oturup kadmın biçağı belinden çekisıni duymuş Krista'ya uç, dört, beş kere vurduğunu görmü.ş, kadınca, rasgole kaburgalannın aıasına, kasığına, kalçasına bıçagı sokup çıkarırken ona bakmıştı. Evet, inanılmaz olanı, yapılması güç olön şeyi yapmiçtı. Onun yaptığı bu korkunç, utanç verici ıs, karşısında her an, değişmeksızin, düzelmeraecesme duruyordu işte. Olaydan sonra dışan fırhyarak han çesmesimn yalağmtn kenarına oturmuş, gecenin sessizlığınde şapırdayan (ona uğulduyor gıbi gelmişti) soğuk sulara bırakmıştı kollarını. Delikanlı, titriyerek kendine gelmişti. Hızla az önce görup duyduklarıni düşündü. Bır aylık bu tutku, içind"e çağıldayıp duran, üstüne golge düşmemiş, kuşkudan uzak, kbtulukl?rden annmış bu sonsu? mutluluk neye varacakmi? mpger. Tuhaf bir biçimde, gözlerinin Önünde olup biten bu korkunç olayla ken di talihsizliğini düşünecegi verde, nedense, akh hep utançla cezalandırmak istedığı o bir aylık mutluluğa gıdiyor, o 7aman içini aydınlatan bir çeşit tan ağartısinın ortasında açıkça herşevin bilincine varıyordu. Kristiniça'yla arasıncTa olanların hepsı, basından sonuna kadar, korkunç, utanç verici ve merhametsİ7ceydi. Bir aylık aşk doygunluguyla mutlulugundan hiçbir iz kalmamıstı vüreginde O, bu işte anlamsız, gorunmez bir cüce, herhangi bir tıedrn, herhangi bir araç gibiydi Çünkü bu. onun bilmedigi, Kri^ta İIP Kristiniça'nın aralarmda öteden berı çozmeyc savastıkları büyük bir sorundu tste çimdi de kökünden kcsîp atmak zorunda kalmıslard1! Kendini aldatılmış. ayıplanmıs, çalmmı«;, durmamacasına da ezilmiş biti olarak hissedivor, kadınla orkepin daıma kendı tarafına çekmPsîe çalıstı§ı çpvro^ini kıısatan tonrakta onlan da. ken* ılinî de a«an derın. büvi'k p'îki hir çokismenın variı^inı sozivordu Onun da mutlulugu htıydu i«:te. Yari açık kapıd'an onu, sessİ7ee, hemerı h^m^n fi'sıltıvla çn^ıran Kri^tînira'nin <;esi uysrmi'itı Kalkip vürfidü K'idın. <!ol eli\le kripıva tutunmus. «a"1 rlı^lo rfp hıça«ını uza tarak k"tı, ktıru hıfif bir SO^IP: Yıkadıtn, d^rli Eline bıçagı aldığında ne olacagını bildiğı ıçin, birdenbire yana donerek sağ eliyle korkunç bir tokat indırdi, kadın eliyle tutunduğu kapıdan odanın içine yıkılıverdi. Yari ölü adama kadmın vuruşlarından biraz başka türlüydü bu vuruş Batmumunun zayıfça aydınlattığı kapısı ardına kadar açık odada baygın yatan Kri'itiniça'la yanıbasınrfa üstü hasırla ortulu duran Krista'nın ölüsunü bıraktı. Çarçabuk yola çıktı Çeşme durmadan şapırdıyor, yalaktan taşan sular, aşağılara yayıhyordu. ORDU EMRİ «Altıncı ordunun Irak grupun dakı tevakkufum bemm için pek kıymettardı. Irak Grupunun ânı ve müşkül vazifesinı bıhakkın ve tamamen ifa edebıleceğınde bu tevakkufumda ıkna oldum. Irak Grupunun bu vazifeyı muzafferen halledeceği itimadıyla Bağdat'a avdet edıyorum. Kutülammare önünde ve civarmda hemen bütün kıtaatı bizzat gördum. Efradı canlı, ruhlu, kuvvetlennden emin, şad, bir muzafferiyete muntazır ve mutmain buldum. Muharebede en müş kül vaziyetlerde muvaffakkıyetı temm ve en âli icraatı tevlit eden işte bu hassalardır. Irak grupu zabitan ve askerleri. Siz bir taraftan Selmanpak'te mağlup edılen ve müstahkem Kutülammare'ye çekilen düşma nı aylardan berı orada kapadınız. Diğer taraftan mahsur düşmanı kurtarmaya gelen ve adetçe faik düşmanm teşebbüsatını kırdımz Onu mağlup ede rek parlak muvaffakıyetler kazandmız. Bundan sonra da aynı suretle devam ve Kutülammare elınize düsünceye kadar aynı gayretle muharebe ediniz. Hak Taalâ hazretleri Kutülammareyı size zafer mükâfatı olarak tâyin etmıştır. Sizin ismıniz ve muktedir kumandanlarımzm isımleri, Devleti Osmaniyye'nin ve Şanlı Osmanlı Ordusunun tarihinde hiçbir vakit unutulmayacaktır Bilâkis bu«ün yaptıklannız istikbalde ne kadar tafsilatıyle malum olursa, isimlerınız o kadar zıyade nedıh ve senalarla yadedilecek tir. Sız beyhude yere doğmadınız ve faydasız olarak yaşamadınız. Dınımze, devletınize, padışahınıza, müttefiklerinıze bü Mihaylo, kimseye görünmekslzin, şafak sökmeden, kasabaya vardı, niyeti, üstündekileri hemen değiştirip sabah olur olmaz polise teslim olmaktı. Ama kasabaya varıp avluyu geçerken oturdugu evi, odasmı gorünce, tanıdık eşyalarla karşılaşınca her şeyin bir ay süren mutluluk dolu aşk günlerinin öncesindeki gıbi olduğunu ayırdetti, ardından, hemen teslim olmaması gerektiğini düşündü, kendi kendini ele vermekten vazgeçmesinin gerekçesi açıktı, çünkü suçlanacağı şeylerde kendisi kabahatli değildi. Onun suçu başkaydı, daha ağırdı bu suç belki de, yine de zaptiyelerle mahkemeyi haksız görerek onlardan korunmak kaçmak istiyecekti, gerektiğinde yeniden dövmek ve öldurmek için. Bütün gövdesinin tir tir titrediği, gözlerinin karardığı sıtma nöbeti içinde kafası karmakarışıktı, ama buna karşılık teslim olmaması vc tutuklanmaya yol açmaması gerektiği konusundaki duşüncesi apaçıktı. Kaçmaya karar verdi. Tüfekçinin oğullarından, eski papaz adayı bu talihsiz delikanlı, sabah sabah kendisiyle birlikte başkalarını da yargılıyordu, mutsuzluğu onu bü yütmüştü. kararlarında âdildi. günahsızdı Vakit konusunda yanılmıstı yalnız. îç hesaplaşmasım ölçü tuttuğundan Mihaylo, vaktin gerçektekinden daha yavaş geçtiğini sanmıştı Üstünü değiştirip kaçmak için gerekli öte berivi hazırlarken içeri dalan hizmetçi Yevra, komçıılardan duyduklarmı anlatmağa başlamıştı. Dükkânların yeni yeni açıldığı carşıda, gece. haydutlarm Kristiniça hanını soyup Kristayı öldürdükleri, kadmı da yaraladıkları konuşuluyormuş Yaralı olmasına rağmen Kristiniça bütün bunları ^öylemo^e kenclicinde güç bnlarak hanı bnsan Rum haramiieri» olayını en ince aynntılarına kadar anlatmıştı. (Arkası var) TİFFANY JONES GARTH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear