26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET 30 Kasım 1978 . . . NıiLE ETMÖJM . LEPİNiZHİK KAfAUAPAMIM ABAMHjft ] W i î f t # , HikMET AÜf NAMLl Bü PEftıtfU Efci3£ü,fliHD A MtCLiSî ME&U5AN MEHDİN/ElUERıVlfc ATAMAYACAK HALE NİzkflMU NİE^İ, PöH P0i4 JLC M R Ü V İ ME^ÜSAMPA^ {JĞUJUANAN, t T î VE SAYfri&t&trV dÖZlÜJflfl'SMiî^ONAftııJA VARDlifypA ÜÇ. ltf OPASIÖMÖHDEN AYAK rıtlAftıMA 3AİAPA*K frftfı İ : MECLÎ5İ MiZAHİ Bİ AÖlVUHAMi •••#. * ...•••' İzmir'in içinde SAMİM KOCAGÖZ'ÜN ROMANI • 116 «Dıleyelim, ntntıt edelim Emrt... Bu iş için mayamız yok degıl.» Cahit, bu sözleri ettikten lonra, tekrar garsonu çağırdı. Yemeklerimızı söyledik. Doktor, garson uzaklastıktan sonra, «Yahu, sen daha Ue başlamadın Cahit, yemek masraflan filân yüklenip durmayalım lana...» dedi. Cahit, açık yüreklılikle karşılık verdi: «Canım, Dogu'da petrolcüyken (!) biraz dünyalık bıriktirmiştim. Param olrnasa, size söylernez miyim"'» Yemek yerken şuradan buradan konuşmaya basladık. Suphi Beyi anlattıtn: • Suphi Bey, biz, avukatiar da sessiz yürüyü» yapacağ:z. Kara cübbelerimizi götürup protesto olarak heykele bırakacağız, diyor. Sonra da ne ekliyor bu sözlerine biliyor mu»unuz? NasıJ olsa diyor, ne yapsak. ne etsek. Menderes'ın bir kulağından girip ötekj kuiağından çıkıyor. Ben, her ihtimale karşı eski cubbemi alanda bırakacağım!» Avukat Suphi Koşuk'un şakacıhğını, nükteciliğini herkes biliyordu. Bu yenisjni duyunca, arkadaşlar, kah kahayı bastı. Bu sırada garson. kocaman bir kayık tabağın içinde karides getirdi. Bu ne ctetnek? Bız, ısmarlamadık gibisine garsona baktık. Adam, Sahin'i isaret etti: «Bu karıdesler efench'm, bizım patronun Doktor Beyımize ikramıdır. Elbette siz, arkadaşlanna da > Şahin, öğrenmiş olmalıydı böyle ikramlano nedenini. •ülümseyerek fordu: «Oğlum, slzin patronu ne vakit araeliyat et» mişim*» «Geçen yıl, valdesini ameliyat etmişsiniz doktor Bey. Bir kaç şişe daha bira emlr bayurur musunuz?» ' cE. . böylesine yılın ilk karidesi birasız olmaz elbette.* «Başustüne efendira.» Gormemişiz, patron da blraz gerideymiş. TTentTisîiitra şlselerim koşturdu. Bardaklarımıza bira kovarken, bir yandan da Şahin'e teşekkür ediyordu: «Çoluk çocuk size duacıyız Doktor Beyim, sağolun. .> «Valde naııl?» diye sordu doktor. • Karnından o habls uru çıkardığınızdan beri, demir gibi. Elbette bizim bajımlza ek?imekte devara edîyor... Yine sagolun. başta bir büyüğümüzün bulunması bir devlettir!» Gazınonun tahibinin bu nüktesine hepımiz gilldük. Garsonla birükte cekilip gldince, Reinrı, Şahin'e takıldı: «Sen de az yıyici değilmissin ha! Devlet Hastanesinde vatandaşlan bdyle mi »oyuyorşun, rüşvet alıyorsun? Hele ?u nefis karidesin tadına bir kabahm...» «Bu rüsvet değıl oğlum, vatandaçlanmın tes^kkurü. Ben. bır fincan kahveye de çok ameliyat yapmışımdır Bazı yurttaşlar da bir kahvenin onunden geçerken, zorla oturtup bana kahve ısmarlarlar... Herkes kesesıne göre teşekkür eder.> Cahit, gülmeye başladı: «Sabırlı olun, bir aksüik çıkoıazsa. yaz ortasına doğru, bizim fabrikamo çıkaracağı pl&stik çamaşır leğenlerinden hepinize birer tane artnağa r.edecejim.» «Niye leğen? Çamafir legeni?» diye Remzi sordu. Cahit. cidd! ciddi karşılık verdi: «Kirli çamasırlarmızı yıkayasmız diye! Ama yine <fe karıdesler dehşet!» Kafalar biraz vükselmlştt bira şişeleri Ust üste açılmca Bu sakalasmalara hep gulilşüyorduk. Fabrika sözü edilince Remzi Akbay, cîyi iş buldun Cahit,» dedi. «Emre'yle sermavedar değıisıniz ama. 1 pücunüzü koyup 5 fabrikatör olraanız ivi oldu: ATnerikalılar da, polis de bu i$e sevinmistir patron, fabrikatör oldun diye . Sigortalı sayılırsın...» Cahit Demiroğlu. söyle aramlza doğru basın luzattı: «Çaktırmadan tâ büfenin yakmıntfaki tnasada tek başına oturan palabıyıklı ahbabımıza bir bakın bakalım...» Birer deneine getirdik. cıgara yakmak, kibrit çakmek bahanesivle arkamıza bir bir gözsttık: Konu$tuklanmızı isitemevecek dek uzafttaki bir masada, (terçekten palabıvıklı bir efendi oturmaktaydı. «Nasıl?» dije tordu Cehit. Doktor Şahin Yılmaz. parladr • Yahu, şu «ıra memleket diken Cxtünde, polisin başını kaşıyacak vakti yok (!) Demek bıze değin vetisiyorlar . » Cahit. «öylendl: • Bunun karjılığınj Amerikanca vereylm: Bussiness is bussiness! Ne yapsın?» Doktor. öfkelendi: (Arkam m t Erzurumdan tıareket ederken 51'incı Tümene >Tiz adet harp madalyası gonderılmiş ve Kafkas îran sa\>açlannda hizmet ederdere verilmesi tebliğ edUmışti. Benim eski Tümenime de aynı şetalde davranmışlardı. Nişan almayan, yalnız bizım karar gâhtı. Ertesi eabaü bayram, birlıkler birçok subay ve ere nlşan venne toreni yapacaktı. Bunu sbyliyerek Kurmay Başkanı Basri'den bıze de nişan verilmetinl istedik. Cevap vermedi. . • Ertesi sabah bayram kutlaması Için Kumandamn yanına gittik. Hahl bey bepimızi kabul ve bayramlanmıo kutladıktan sonra dedi ki: Bir seneye yakın zamandır, çeşitli cephelerde benimla kahramanca çalışmış arkadaşla nma Padişah namına tu^an vereceğim. Basri bey nişan alacak arkadaşlann Isımlerini okuyacaktır Nişan aimıyacak arkadaşlar üzülmesinler! Harbe gidiyoruz, nişan alrnaya çaüşsınUr. Yüzbaşı Seiâhattinin Romanıj 'ta yeni bir ordu Şu hesaba göre Hasankale'den ddrt giınde atlaHiBis'a, oradan üç gunde Muş'a, Muş'tan bir günde Bitlls'e, Bitlis*ten üç günde SU irt'e ve Slirt'ten iki günde Cezireye gelniiştik. Demek ki onüç gun ath vürüyü?ten sonra vardığnnız Cezire'den Bağdafa kadar kelekle seyahet edecektik. Ne var ki Kumandan Halil bey hasta olduğunda Musul'da bir hafta kaldık. Tümen bizden önde gidiyordu. Halil beye Hasankale'den verilen enairde: «Vaziyeü idare edemiyen Irak grupu kumandant Miralay Nurettin beyden emrii kumandayı almak ve Irak grupu ve Irak ValUiğini deruhte etmek. iizere hareket diniz> deniyordu. Musul'da ise tstanbul'dan şu telgrafı aldık: «Mntnl'da Miralay Halil beye. . / • ' Hastalıgtnızm cepheye harekete tnani olup olmadığinı, manf ise tedavi edllmek üze re tstanbul'a gelmeniıi rica edertm. AltiAcı Ordu Kumandanı •Pon der G«le> Derleyen : tihan SELÇUK Tam bu sırada ben: Gidiyorum, kendine gflvenen arkamdan gelsin.. deyip atımı sürdütn. Epey ayrıîmiîtım Arkamdan bir ses duydum. Baktım Kemal yıldırım gibi geiiyor ve blrşeyler ebağırıyor. Bunu yanşa işart say dım ve hsyvanı daha hızlı sürdüm. Ama Kemal kısa zaman sonra yanımdan hışım giW geç ti Umtıdum kalraaymca durdum. Arkadaşlar yetiştikleri zaman Kemal'in birdenbir» at sürdüğünü söylediler. '•'Bü'yeni birliğin başına bir Alman generali geçiyordu. Adı Fon der Golç idi. 1889 da Türkiye'ye gelmiş, kumandanlar yetiştirmiş, dünya askerlik çevrelerinde de ün yapmıştı» Bu telgrafla Bağdat'ta bir ordu meydana getirildiğini ve numarasmın altt olduğunu anlamıştık. Bu ordunun başına da bir Alman generali geçıyordu Fon der Golç 1889'da Türkiye'ye gei rnis, ordumuzun bütün kunıandanlarını yetiştirmiş ve 1915'te çeyrelc yüz yıldan beri Türkıyede olan bir adaradı Dünya askerlik çevrelerinde ün yapmıstı. Halil bey bu telgrafa: «Sıhhatim iyiduy yarıa Bağdat'a hareket ediyorutn» cevabını verdi. Bağdat'a hareket tttiğımiz zııman ameliyat olall bir gun geçmiştı Musul'dan keleklerle yok çıkıp bir hafta sonra Bağdat'ta bulunacaktık. Cepheden gelen haberler. tngilizlerin Bağdat üstün? doğru yürüdük'.e rint ve Bağdat dolaylarında büyük ve kanlı muharebeier olacağını işaretîiyordu. Musul'da kaldığımız bir hafta içinde beni üzen bir olay yaşadım. ÜZÜNTÜ Musul'da güzel arap hayvanlan satın alınmıs. biz de ordunun satın aldığı bu hayvanlar için. den beğendiklerimizi seçmiftik.' Yeni atlanmızla fotoğraf da çek tirdikten sonra aehre dSnüyorduk Musul bütün Arap tehirle ri gibi taş ve dar vollanyla bir sur içindeydi. Yolda eelirken he pimiz atlanmızm Csrünlüeünden söz açıyor ve daha hızlı kosacaSını iddia ediyorduk Süvan arkadaşımız Kemal ise hepimizle alay ediyor. ve bizimle yartşmanm onuruna dokunacağmı sdylüyordu MADALYALAR Basri bey yedi sekiz arkadaîin adını okudu. Bunlar giderek kumandanm verdiği harp madalya Einı aldılar. Benim adım okunmamııtı. Oldnğum yere yıküacak dururodaydım. Ve bunu en büyük hakaret sayıyordum. Eski tumenimden a>Tilarak buraya peldiğlm için kendime bin defa lânet ediyordum. • Niıan. dağıtımı bftti.. Şekerler yendi. Nî$ar» »lanlar memnun, al rnayanlar nıeyus, tam izin istiyerek aynlacağyruz sırada Halil bey dedi kiî Arkadaşlar içinizde madal ya almadığı İçin müteessir olanlarl gprüyorum Buna lüzum yoktur. Savaşa gldıyoruz. Calışarak bunu hak edebilirler. Değil mi Selahattin? Bir kurşun yemiş kadar acı îçinde eevap verdtm: Yaşayanlar alırlar kırmandanun! Bunun üzerine uzun bir kahkaha atan Halil Bey: Sen Basri'yi çok seversin, guya o da seni sever. tşte anladın ya, bir liste yapmış, senin adını koymarnıs. Ben de sesimi çıkarmadım. . ,'>.. j»'Sonra: 3; V ' » ' *' • Buraya gel! dedi. t " Kendi eliyle göjsüme bir liifafl taktı ve dedi ki: Sen o kadar caıllı bir Türk çocuğusun ki, başkalarlna şeref veren bu nişan, senden şeref al mak mecburiyetindedir. Seni her kesle bir tutarnadığım için sana herkesle birlikte nişan vermedim. Haydi daha çok nişan ve daha çok rütbe al... Mesut vatanda mesut yasa... Kendisıne teşekkürle minnetlerimi söyledim. Cesur, kaiiraman, vazifesever bir Türk kaldıkça her za man seni seveceğim. YUrüyüş devam ediyordu. Hınıs'tan Muş'a geldik. Muş'tan sonra Bitlis'e ulaştık. Bitlis'te Vali Abdülhalik bey (•) bizi mükellef bir sofraya oturttu. HerKes ıçiyor, egleniyordu. Yatnız ben içmıyordum. Bir ralık Halil bey, Yaver Fuat'ın teşvıkiyle ytlksek sesle bağırdı: Selâhattın'e zorla rakı içinn Ben içmemekte direniyordum. Abdülhalik bey yanıma geldı. Kumandan kızacak iç! Cevap verdim: Ben usak değilim. Bunu o kadar sert söylemişim ki, Halil bey duymuş: Bravo Selahattin'e. uşm olmayan, başkalarımn arzusuna boyun egmeyen Selahattin in çerefine içelim! BtR KAZA KarargSha geldüimiz zaman Kemal'i elleri parçalanmış. üstfl bası harao olmuj bulduk Olam anlattı. Altındaki at birdenbire ürkmüs. o hayvanı lapdermeye uğrsşırken bana da atını tut diye bafcınyormus Ben aö sörOnce onnnki basbStün sahianıp *• ml azıya almıs Bakmiî k! şehre giriyor, ve dar soksklarda parça parça olacak.. Gayet iyi bir süvari subavı olan bu çocuk has vanını bir duvara sürerek ve at duvara çarpacağı zaman elleriyle duvara esnek bir biçimde tam pon yaparak kendisini kurtarmıs. Hayvanm gözü zedcJenmiş., Zavallı Kemal bımlan anlattıktan sonra: Cahil dost insan için en kötü adamdır Eğer Selahattin ata binmesini bilip de atı tam. mış olsaydı, benim bayvan sürmediğimi ve atın Urkmüş oldugunu anlar beni felâketten kurtanrdı.. dedi. (*) Sonradan B.M.M. Baskam Abdülhaük Renda 30.11.1933 s) t •*>.. •*>• r î '; v S MALKOCOĞLU yazan veçızen.Ayhan BAŞOĞLU ÇEÜK HANÇER OFÎA 29 (Ozel muhabiriTÜRKİYE İLE B U L G A R İ S T A N mizden) Haricıye Vekilımız Tevfık Ruştü bey, ruz. Bulgar gazetelerindeki Şar bır gün evvel gazete sütunlakendisinı Yugoslavyadan dö kl Trakya hakkında çıkan ya rından kalkmasını samimiyetle nüşte hudutta karşılayan Bul zılar ne zaman susarsa Türk arzu edıyorum. Bız, Bulgarisgar gazetecılerıne şu beyanat basınında da bu yazılar susatana. Bulganstanın bıze dost ta bulunmuştur: caktır Ben her iki memleketın oldujtu kadar dostuz » «Türkıye. Belgratta Buiga yaranna olarak bu vazıların ristan aleyhıne bir muahede • EDIRNEKAP1 dışında Karaahmet Çiftlığinde Yığtnimzalamamıştır. Ancak Balkan tepe mevkiınde birtakım yetkısiz kışilerin kazı yaplarda geleneksel doıtluk ve makta oldukları gorülmuş, oniki tnetre derinliğe kaemniyet siyasetini izlemiftir. dar tnen bu Irazı hakkında Müzeler MüdCrü Azız bey Belgratta lmzalanan dostluk ' '•.,•; sunlan BÖylemiştır «Bundan bir süra önce üç dbrt ve tarafsızhk muahedesı kim* '.*;•"••». * l"5l bıze müracaat ettıler. Bu kazınıo müzeler tdarer senin aleyhine Hfiğıldır. Bu y*I Ama . • • • • • •u!.since yapılması gerektiğınl kendilenne söyledik nız sulhün lehınedîr MuahecWİ '' .onlar Ankâ*raja gitmişler ve Emlâkl Mıriyeden olan nin bır suretthı Bulgtır hnkü*' • . » . . . .:'., bu arazı üzerinde kazı vapma musaades) almışlar ve metine de verdık Bunda dâ ikazıya. bhşlamışlar tstanbulun her tarafinda eski eBulgarıstana karşı olan dost; , • s'erler bukıriabilır Ama biz. eözti kapah burada şu luğumuzU güstermiş bulu'nuyo»< vardır diyemeyiz. Kesin bir sey soylenemez.» YARIN: DÜSMAN PANU ĞE UĞRUYOR DİŞİ BOND TİFFÂNY JONES' FELÂKETLEE Bitüsten Siirt'e geldik. Bütün yollar insan leşleriyle doluydu. Savaşın bütün felâketleri ortalığı kaplamıjtı. Hele Siirt'teki manzara feciydi Biz Siirt'e geldiğimiz zaman yanık e1 kokusu ve duman hâlâ bütün ova yı dolduruyordu. Harbin dehşeti içinde birbirini yok etmeye çalrçan insanlar çıldırmış gibiydiler Siirt'te aldığımu bir telgraf ile Bekir Samfnia de Türneniyle Irak'a hareket ettigi ni ögrenmiştik. Demek ki Hüseyin Rahmi Ue gene karşılaşacaktık. Bizim Kumandan burada hastalandı. Apandisit oldu. Artık ata binemiyecekti Onu sedyeyle Siirt'in iki kilometre doğusunda Bühtan suyuna g5türecekl«r, oradan kelekle Cezire'ye fndireceklerdi Karargâh da Cezire'ye atla gidecekti öyle de yapıldı. Bizler atla Cizre'ye vanp, Dicle kıyısında ordug&h kurdukten dört gün sonra Kumandan geldi Cezire'den keleklere bindik. Dördüncü gunü Musul'a geldik. GARTH * ' • (SEMlSİMfKI ISI OÛTUSÜ YOKSA DOW>Ü ATMOSFEEİME. VEBM£MI ( BSGf? BÜSADAN
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear