26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
A Cumhuriyet SANAT EDEBİYAT Temmuz 1970 William Wyler'la konuşma Atilla DORSAY İNEMAYA 1920lerde baslamış kuşaktansımz, «Çöl tozn>nu «Dflil»ı, «Yalnız tuzak». hatırlamamanız mumkündür. 1930'larda gorduğunuz fılmlerden, «Çıkmaı gokaksta N e w Y o r k gokdelenlerınin gdlgesinde fakır çocuklannın acılı yasamını, «Jesebel» de 1860'ların bir Guney Amerika kasabasındaki salgın öyküsü boyunca Bette Davisin soğuk. mağrur bakışlannı veya «ölmeyen aşk» ta, Emlly Bronte'nin kadınsı duygululuğuyla yoğurduğu büyük sevgi öykıisünde ebedileşen Merle Oberon ve Lanrenee OHvier'njn yüzlerini hafırlamanız, ihtimal chşı değildir. 1940'larda, çocukluk yıllarmda sinemaya gıtmeye baslamış benim kusağımdansanız, çocukluk günlerinın Sİ5İİ anılan arasında. veya daha sonra, bir sinematek veya Quartier Lâtin salonunda edınilmiş daha yakın anılarda, «öldürünceye kadar» da yine Bette Davis'ın ölmekte olan kocasının yalvarışlanna aldırmadan. koltuğuncTa, kımıltısız oturduğu o çıldırtıcı sahneyi. «Mrs. Miniver» de, dünyanm öbür yarısmı sarsan bir savaş sırasında kendi gündelik yaşamlarım sürdüren bir Amerikan ailesine, kaçak blr Almao'm getirdiği allakbullaklığı, veya hemen savaç ertesi, savaş kahramanının topluma uymaktaki güçlükle rinl veren «Hayatımınn en füzel yül»n»nın sadeliği altında gizli belgesel gücü yeniden bulmanız, çok daha güç lü bir ihtimaldir. 1950'lerde mi sinemaya başladmız? «Mir»s»ta, aldatılmiî bir Olivia de Havilland vardır. Yıllar sonra, eski sevgilisi pişman olup geri döndüğünde, o, yum ruklanan kapıya aldırmadan. elinde barok bir şamdan, soğukkanhlıkla merdiveni çıkar. Bu sahnenin akademik güzelliğini hatırlamıyorsanız, «Roma tatili»nde. cgazeteciye âşık olan prense?» fantezisinde Andrey Hepbnrn'un taptaze oyununu, «Karakolda» da. tek bir karakol dekoru içinde girift olmıış insan dramlarını, «Ümitsiı »aatlfr» de, bir evi basarak evin kadımnı rehin tutan haydutlann şefi Hnmphrey Bogart'a duvduğunuz öfkeyi, «Kan dökmeyeceksin* de •«•estern fonu üzerinde o sıpsıcak insan sevgisi kokan öykünün Gary Cooper Anthony Perkin» babaoğulunu mutlaka hatırlarsınız. En yeni kuşaksımzdır belki, sinema seruvenmiz 1960larda başlar. «BenHnr» un nefes kesict araba yarışını «teknik başan» diye geçip, filmi sevmediyseniz, haklısınız. Ama «Korknnç koleksiyoncn» da, deliliğin o tutkulu, hırslı. mantık dışı sevgisindeki çiirli, trajık güzeüiği sevmemiş olamazsınız. «Komik kıı» yavanlığını bağıslamadıysanız bile. bekleyin . William Wyler'in sinema seruveni bitmış değildir ki . 50 yıldır, her kusak. onda sevdiği, hatırladığı, unutamatftgı birkaç fılm bulmustur. 1970'lerin kusaklan da onu, belki yeni filmi «L.B. Jones'nn serbest bırakılması» ile tanıyacak, eskiler ise, zenci sorununu yureklilikle ele alan bu filmle, Wyler'in toplumsal konulara dönüsünü kutlayacaklardır. William Wyler, sinema sanatına katkı ile yaygın bir ünü ve buyuk başanları birleştirebilmiş, sayılı yönetmenlerdendır. Ve siz. 1940 kusağının sinema merak lısı. yıllardır filmlerini sevredip, bu filmlerden bazılarını bölüm bölüm inceleyen kitaplar okuduğunuz bu adamla, günün birinde, bir lüks otelin barmıJa, biraz kader, biraz kendi çabanızla karşı karşıya gelır, sinema konusmaya başlarsınız, zamanı unutarak... Sız heyecanlısınızdır, o röportajlardan yorgun, ama, genç kuşağın hâlâ ilgisıni çekmekten memnun, aynca uzak, tanımadığı bir ülkeden geldiğiniz için ilgili. Aynldığınızda, H'illiam Wyler, fizin için bir İsün değildir artık yalnızca; yüzü, sesı, mimıkleri ve düşuBceleri hatırlansn canlı, dost bir anıdır. Niye lon yıllarda az fUm yapıyorsunuz, Wılliam Wyler? Az film yaptığımı sanmıyorum. Bir film, asgarî bir yılhk bir hazırlığı gerektihr. Senaryo ve tfekupaj üstün de uzun uzadıya durumm. 6 ay kadar da, çekim ve çekım sonrası için koyun. Her fılmden sonra, 6 ay dinlenirim. Böylece, 2 yılda bir fılm yapmak, benim için normal bir çahşma temposudur. Hollytvood'a 1921'de gittiğinizi. birçok kısa fılmden sonra, sesli filmle birlikte uzun fılmlere başladığınızı biliyoruz. Boylece, 50 yıldır sinemanın içindesiniz. Hâlâ aynı tutkuyla bağlı mısınız sinemaya? Sinema öyle bir serüvendır ki, 2 günü birbirine benzemez. Sizin deyiminizle, aynı tutkuyu nasıl surdürebıldiğimi, bu açıklar sanırım. Sinema anlayışınızda, hiç bir zaman, biçimi. biçimsel kaygıyı ön plâna almadığmız bıliniyor. Hattâ, Andre Bazin m, «Wyler misen«cene"inin, misenscene'i yok etme çabası» olduğunu ileri süren bir inceleması var. Ne dersiniz? Doğrudur. Benim için, misenscene. kendıni hisset tirmediği ölçüde onemlidir. Seyircinin. bir fılm seyrederken, bir yönetmenin varlığının her dakika hatırlatılmasınöTan hoşlandığım sanmıyorum. Bıçime fazla önem verme, hikâyenin özünü zedeler. Genç bir yönetmenin, dikkati çekmek istemesi doğaldır. Ama bunun için, filmlerini. orijinal kamera hareketleri, değisik çerçevelemeler ile dolduran yönetmenler, hiç iyi etmiyorlar. Üstelik. bu «buluş»lann hemen hepsi, daha 1929'larda, Fransız yönetmeni Abel Ganee tarafından denenmişti. Buna rağmen, önemli bazı filmlerinizde. örnegin «Öldürnnceye kadan veya «Havatımızın en ftüzel yıllan» nda. bir sahnenin en gerisindeki elemanlann bile en ön plândakiler kadar net seçilmesini sağlayan «alan derinliği»nin başanh uygulavıcısı ünlü kamera yönetmeni Greç% Toland ile işbirliği yaptığınız biliniyor. Toland, gerçekten büyük bir kamera yönetmeniydi Filmi çekmeden oturur, günlerce kullanacağımız teknigi konusurduk. Toland'm varhğı, filmlerımin misenscene'ini etkilemistır. Ancak, biz, alan derinliğini de zaman zaman, ancak sahnenin dramatik vurgulamasına yar dımcı olması içın kullandık. Bir yönetmenin kişisel bir «uslub>u olmalı mı sizce? Bu sorunuzda. beni «uslupsuzluk»la suçlamıs olan bir yazıya bir «telmih> var galiba. Ashnda. her hikâye, ayrı bir uslup, değişik bir «stil» gerektirir bence. «BenH o n u anlattığınız gibı, «Komik kıı»ı anlatamazsınız. İnsan ılle âe kisisel bir uslüba sahip olacağım derse, hep aynı tür hikâyeleri anlatması gerekir, Hitctaock gibi. Bu, benim türüm degil Ben, değişik hikâyeleri, türîerine gore değişik biçsmlerde anlatmayı severim. Oyuncularla ıli^kileriniz? Bence, mısenscene'in en önemli yanı, oyuncu yönetimidir. Oyuncunun oyununu değerlendırmektir önemli olan. Bu nedenle, benim filmlerimden armağan alan oyun cular oldu mu. o armağanı ben almış gıbi sevinirım. Ve bıldığiniz gıbi, bunlarm say.sı, bir hayll çoktur. Polıtik sinema hiç yapmadınız. Bu konuda ne dü•ünüyorsunuz? ™ S Refik DURBAŞ • HALKIN DOSTLARI (Hajtiran 1970 Sayı 4) Ataol Behramoğlu, günümüz şiirinde yürurlükte olan akımlann genel bir tanımlamastm yapıyor. Bunlardan «İkinci Yeni» ve «Mekanik Toplumcular» dediğl akımlann artık işlevlerini yitirdiklerini, bugün için bir geçerlllikleri kalmadığını söylüyor. «Şiirleri birbirinden n« kadar larklı görünürse görünsün, İkinci Yenici diye adlandınlan şairlerin, hatta bir bölük hikâye ve deneme yazannm «îkinci Yeni Duyarlığı» denebilecek ortak bir öuyarlıkta birleştikleri kanısında» olduğunu, bu duyarîüığın da tireycüik, gizemcilik, kapalılık, çapraşıklık, sıniklik, edilgenlık (pasifizm) gıbi temelinde klealist dünya görüşü olan bir takım özelliklerin bulunduğunu öne Bürüyor. Mekanik toplumculuğu lse. toplumsal bir takıra kavramların alt alta dizilmesiyle kısa donemde yarar sağlayan, ilk bakışta çekiciliği bulunan bir anlayış olarak belirliyor. Ayhan Gerçeker, sanatta «bağlanma» konusunu irdeliyor. Bağlanmanın sanatın özünde olduğunu, bu bakımdan her yazan n «bağımlı» bulundugunu ileri süniyor, sanattaki gerici akımla n n ortak ideolojilerini saptıyor. «f TÜRK DtLt (Haziran 1970 Sayı 225) Agâh Sırn Levent, dil devrımi üzerinde duruyor ve 50 yülık yazarlık hayatından da ör nekler vererek «öz türkçecılerle», «Osmanlıca kırması» türkçe kullananlar arasmdaki ayırımı belirtiyor. Bu ayınmın kullanılan kelimelerde değil de, ilkelerde ve ülkülerde olduğunu söylüyor. Bu ilke ve ülkeleri saptıyor. Dil devrimine hayatını BÖamış bir yazann gözlemlerinl taşu.nası yanında, bugün kullarnlan türkçey» açıklık getirm*siyle de ilgiyi çeken bir y a a . Detgide ayrıca «dil» komısuyla llgili Prof. Dr. Vecihe Hatipofftı' run «üstünkörü» ve «yüztlkoyun kelimelerinta etimolojısinl ınceleyen yazısı ve Batı kaynakb kelimelere karşüıklar var. Fahir Aksoy, «naif resim» üzerinde duruyor. Naif resmln tanımını yapıyor, ilkelerinl saptıyor. Sınırdaşlan olan llkel resim, halk resmi, çocuk ve deli resimleriyle ilgill açıklamalar gebriyor. Bu resamlerle naif res min ortak yönlerini, 8ynldıklan noktalan belirliyor. Prof. Dr. Melâhat özgft, Hasan Âli Yücel'in çeviri anlayışını inceliyor. Aynca, Muzaffer Buyrukçu ve Tahsin Yücel'ia hikâyeleri, Faanl Hfisnü Dağlarca'nın Vietnam Körii adlı destanoyunu ve Metin Eloğlu Ile Nahit ülvi Akgün"ün şiirleri amlmağa değerde. • PARtKÜS'ün bu sayısı otobiyograülere aynlmış. 17 yazanmız kendi kalemlerinden hayat lannı anlatıyorlar. Belge niteliğinde bir özel sayı. • YEîrt DERGl'de dıristopher CaudveU'in Marksçı aç:dan «özgürlük» sorununu inceleyen uzun bir yazısı var. Geçen ayın önemli yazılanndan biri. • YENİ EDEBtYATın bu sayısında incelemelere ağırlık verümiş. Nermin Menemencioğlu'nun Turgut Uyar incelemesi llginç. • VARLIK'ta Nnnülah Berk, Türk minyatür sanaUnm gelişimini, özelliklerini, fon ve figür yapısım irdeliyor. Hilmi Yavnz da romanlanmızda «Türk insanı» sorunu üzerinde duruyor. Tartışmalara yol açacak bir yazL • YENİ ÜFCKLAR'da Ranf Mutluay Nâzım Hikmet'e kapalı kalan şiirimiz üzerine açıklamalar getiriyor. • SOYUTta Said Maden'in özenli çevirisi ile Comte de Lautreamont'tun Maldoror*un Şarkılan var. • DOST'ta ünlü Rus şairi Andrey Voznessensky'nin insan makine ikilemi üzerine ku rulmuş Oza adh uzun şürl ilgiyle okunuyor. Polıtik sinema yaptım. «Mrs. Miniver», polıtik bir filmdi Amenka'nın savaşa girmesinı gerekli buluyordum. Savaş için bir filmdi bu. Bugün, bu konuda bir fılm 3 apacak olsam, savaş aleyhtarı olur mutlaka. Filmi yaparken, vapımcım Louis Mayer, filmdeki Alman'ın (HHmut Dantine) kötü bir kisı olmasını doğru bulmadığını söyledı. Almanlara karsı bir film yapmamı ı«temıyordu. Ben de. fılmde birçok Alman olsa bırinin olumlu bır tip olabıleceğini, ama bir tek Alman olduğu için, onun olumsuz bır tip olmasını tercih ettiğimi söyledim. Bırkaç gün sonra, Pearl Harbonr oldu. Mayer geldi ve istetfığini yap diyerek gitti... «Ben * Hnr» ve «Komik kız» meslek yaşammızdaki yeri nedir? gibi is filmlerinin Alis Manukyan Selmi ANDAK Devlet Operasınm çok değerll soüstlerinden koloratur soprano Alis .Mziiukyan, bugünlerde dün ya plâk reperruannda önemie üzerinde durulacalc bir «IxjngPlay» doldurmuş bulunmaktadır. Pıyanoda Varujan Arslanyan'ın eşlık ettigi bu plâgın birincı bölümünde, solist Alis Manukyan, özellikla Türk halk müziğınden genış çapta esinlenmiş vs müziğimıze besteleriyle katkıda bulunmuş klâsile besteci Goraidas'ın seçme «lıed» lerini söylenıekte, ikinci bölümünde R. Melikyan, H. Berberyaa A. Dikranyan (Anuş operasmdan arya>, P. Ganaçyan'» dan parçalar ve bır halk şarkısı sunmaktadır. tstanbul'da doğan Alıs Manukyan 1959'da Is» tanbul Konservatuannı «pek iyi» dereceyle bitip. dıkten sonra lki yıl Amerıkada Dora Lyon ve Otto Prohlich gibi otoritelerle çalıçrak Mıami Üniversıtesi Opera. Bolümünü bitirmiştir. Amerikada şaa yanşması binncıliği kazanan sanatçımız, sonr» Romanyada G. Enescu konkurunda finale fcalmıştır. Sofya uluslararası 1967 şan parkunmda üçüncülük kazannuş. aynı yıl Burgaz Operasmda «Rigoletto»yu başarıyla oynamıştır. 1969'da Romanyadan davel alarak Bükreş, CluJ, Yaş ve Temejvar'da altı defa «Rigoletto» ve «Lucia» operalarını başanyla temsıl etmiştir. «îş filmi», «tıcari fılm» deyimlerindeki küçümsemeye karsıyım. Ben, «avantgarde»cı bir yonetmen değilim. Bir filmin sovleyecek bir sdzü varsa, bunun mümkün olduğu kadar geniş bır seyırci yığını tarafından duyulması istenmez mi? Basarıya niçin karsı çıkmalı? Bugün, herkes başarı pesınde. Yine de. itiraf edeyim, toplumsal bir özü. güçlü bır mesajı olan filmlerimi daha çok severim. «Komik kız»ı çevirmem teklif edıldiğinde, tlk kez bir müzikal yapacağımı düşünerek sevindim ve kabul ettım. Ayrıca. tam sağırlaştığım bir devreye raslamıstı bu. Böylece, kendimi, sagır olduktan sonra 9. senfoniyi yazan Beethoven'e benzetiyordum. Son filmim « L ^ . Jones». Amerika'daki ırk sorununu veriyor. Sanırım, «Ben Hur»u veya «Komik kız»ı beğenmiyenler. bunu beğenir. Sert, acı bir fılm bu. Irkçıhğa «iddetle kar;ı çıkıyor. Amerika'da. yasalar önünde, zencıbeyaz ayırımı yok. Ama. bu ayırım, birçok insanın kalbinde mevcut. Bu duvgusal ayırımı silmekte filmim bır nebze yar(îımcı olabilir diye «evıniyorum şımdiden. Ve. 89 vasındakl WUliani Wyler, 31'i sessiz olmak üzere, 66. fılmmi tamamlamış oluyor ve gelecek filminde yine «çesni değistireceğinı», BariUet ve Gredy'nin «Kırk kırat» komedisinı filme çekeceğinı söylüyor. Sinemanın 75 yılhk omrunün üçte ıkısine tanıklık eden Wyler'in lerüveni. anlaşılan daha bitmemiş. 1970 kusakları da, herhalde Wyler'ın dehâsından paylanna duşem alacaklar. Ozanlığı bilinmeyen bir ozan Selâm siılere Zens'nn çoeuklan, bana füzel «srkılsr verin Söyleyin nasıl önee tannlann ve toprofın meydaaa geldiğinl Ve ırmaklann, kabarıp fürleyen sonsnı denizin. Bu dizeleri yazan, 1953 yılında, bir klâsık filoloji doçenti olarak öldü. Kırk yaşındaydı. 1947 yılında bu dizeleri yazarken, amacı. şiır yazmak değil, Walther Kranz'ın Antik felsefe adh yapıtını dilimlze çevirmekü. Eski Yunanca'yı çok iyi bildiği için antık metinleri doğrudan doğruy» Yunanca'dan çevıriyordu. Olağanustü çalışma gücü, yazdığı ve çevirdiği daha birçok yapıttan anlaşılıyor. 1912 yılında doğmuş, Izmir Lisesini bitirmiş, Milli Eğitım Bakanlığmca açılan sınavı kazanarak Berlın Universitesınde Germanistik okumuş, sonra Bakanhğın isteğiyle Heidelberg Üniversıtesinde klâsik filoloji doktorası yapmıştı. Yurda dönunce Atatürk Lisesinde Lâtince öğretmenliğine getirilmışti. Daha sonra üniversıteye geçmış, klâsik filoloji doçentliğine yükselmişti. Kendisini tanımam. Bu bilgıleri, 1964 yılında Dil Kurumunca ikinci baskısı yayımlanan Dil ve Knltnr adh yapıtmda buldum. Bn ç a t ki çocnklan babadan, babalan çocnklardan nzaklastıran Kimsenin kimseye savçı dnymadıgı, görevlerin nnntuldngu Kimsenin dostn ve konnğn kalmadığı bn ç a | fon bulacak. Bu dızelerın yazıldığı günden bugüne yırmi üç yıl geçmıs. Bu yirmı üç yıl içinde gerek dil, gerek sanat yönünden büyük aşamalara ulasıldı. Hele kültür dünyamız, değil yırmı üç yıl, on yıl oncesiyle bile karşılastırılamayacak kadar ileri bir çizgiye vardı. Oysa bu dızeler, cfıhndekı arılık ve kuruluşundaki ustalık bakım:ndan bugun yazılmış gibı Bu dizelerde, iyi dil bilen bir çevirıcinın bilımsel titizliğinden çok daha baska bır sanat işçiliği var. Yaşasaydı, bilgı alanının büyük yetkelerinden biri olurdu herhalde. Gençlik yıllarına sığdırdiğı birbirinden değerli birçok yapıt bunu belirtiyor. Ama yaşasaytfı iyi bir ozan da olabilirdi. Bu dızeler de onu belirtiyor. Yukardakı dızeler Hesıodos'un Theogonia'sından çevnlmıs. Antik felsefe adlı yapıtta Yunanca ve Lâtince'den çevrilmiş birçok guzel şıırler var. Asağıdakı dızeler, yurttaslarına Yunan düşünürü Empedokles'i anlatan Lâtın ozam Lucretius'tan: ö y l e parlak ve yepyeni düsünceler döküyor ki ortaya tnanmaz kolayca insan onun insan soynndan çıktığına. Bu ses bana, yırmı yıl öncelerden, günümüz ustalannın sesinı duyuruyor. Bu ses, Hesıodos"un ve Lucretius'un seeı değil, kiâsık fılolo3i doçenti Suat Yakup Baydur'un sesidir. Çeviri siır, çok buyük bır oranda onu çevırenın malıdır. Şıinn temel yapısında belli bir olçüde etkisi bulunan rîuşüncelerin dışında, sözcüklerin plâstik dlzımi tümüyle çeviremndir. Bütunsel kunıluştakı ustalık, eğer yansıtılabilmişse, çevirenin ustalığına pek çok şeyler borçludur. Suat Yakup Baydur, ayrıca Hesiodos'un Ergs ve Hemerai adh uzun şiiriyle Solon'un Şiirler J ini de çevirmış ve Müli Eğıtim Bakanlığının Yunan klâsıkleri dizisinde yayımlamış. Hep bu temiı dil ve değerli bilimcinin ardına gizlenm'iş gerçek ozan ustalığıyla. Arkaik çağın çoban ozanlan gibi alçakgönüllu, savsız. Kimse onun ozanlığını bilmiyordu ama, öjle sanıyorum, o, kendi ozanlığını biliyordu. Şiiri Jüşünce ürünlerine bu haklı bilinçle uygulamış olmalı OMER BAYIN . TAHSİN CIZENEL ^ TAHSİN CİZENEL TAHSİN CIZENEL . . ^ TAHSİN CIZENEL NECATI CIRGIN .. ^ HA'.IL BUDAK İRFAN GUNOUZ .. . İDFAN GUNDU2 .• v CMiN OZDEMI* .. Çci. Kımra Prob L<M 1 I I I I I .» ^ Ç u Dınlcfft Ct«mttH Pr»b. Cılt. 1 Cöl OSılam G«m«tr. Pr«bk Cüt; II ^ Coz Uz*v G«om«trı Prob. Citt: 1 Çoz. Uı»r G«c v* Tri9»mxn«, Citt: II ^ ^» M*d*rn C*erti*tri Prob. fKonikUrl C*bır Lıt* I I f » n K. C«ı Preb < > > An» . C»b.r Prsb. (Orta I I I ) ^ Coı G*on««lrı Pr»k. ( 0 1 * tlll M.E. ı•» 8. i BAKANLIĞIMIZ TATINLABIND.İN BAZILABI Kitabın adı Türk Ansiktopedid Fas. 142 Buyük Türk Zaferi Etitim Hizmetinde EU1 Yü tlkoknllarda Genel ö | . Metodu ve LygTilama.. Psikoloji ve Yeni Eyithn Psikoloü r e Yeni Eğitim 1 2 Yazan Fiatı Lira Kt. 10.General Fahri Belen 11 Kâmuran Şerif Saru SJO (Tercüme) Vedide Baha Pars 10. (Tercume) Prof. Dr. Hasan Tan 20. (Tercüme) Prof. Dr. Hasan Tan 17. Hüseyin Sadettin Arel 15. Mustafa Güneri 5^Yılmaz öztuna 75. Türk MnsOdsi Kimindir Yan Klavozu Türk Mnsikisi Anslklopedisi Cilt I (Mesin ciltli) Türk Musikisi Ansiklopedisi Cilt I (Karton ciltli) Bomantizm'in Tarihi Yümaz Öztuna 50. (Tercume) Dr. Necdet Bingöl TAKStTLt KtTAP SATIŞLARPnZDAN: A) Büyük Millet Medisi üyeieri, B) 3656 ve 3659 sayılı kanunlara tâbi daimi memur, subay ve öğretmenler ile savunma uzmanları. C) Bankalar ve Millî Sigorta Şirketleri daimî memurlan, D) Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Ulusal Verem Savaj Derneği daimî memurlan, E) Fikir işçileri Gazefe Yazarlan, F) Devlet sektörü ile lktisadi Devlet Teşekküllerinde, 931 sayüj kanuna tâbı daimi kadroda çalışan işçiler istifade ederler Taksitli kitap satışlarımızda Bakanlığımız Yayınlanndan bilim eserleri ile klâsik eserlere ait olmak üzere. bu yaymların satış fiyatları tutarmdan % 15 iskonto yapılır. Taksitli kitap satışunız limitı. net 400. tiradır. Alıcının. borçlanmaya esas olnn kitapların tutarını, tesbit edilecek aylık taksıtlerle 12 ay ıçerisinde ddemesi lâzımdır 400. lirayı geçen sıparış. lerin, geçen kısmı, birincı taksitle birlikte alınır 50. lira ve daha fazla peşin siparişlerde herkese °'n 20 indınm yapılır Türk Ansiklopedisinın hâlen neşredilmekte olan 18. cildinin abone bedeli 64. liradır. Daha fazla izahat ve broşürümüzden almak üzere şahsen veya yezı ile Müdürlüğumüze müracaat edilebilir DEVXET KİTAPLAR] Mt'UCRLCĞU SLXTANAH»1ET İSTANBUL •ii 38 »3 (Basm Ek: 23> V«ır< T«lcn>6i (önwklı Unulmul YARDIMCI KfTAPLARINI F t L V A V 1 \ E V İ SUNAR. Yanıkurıylac. Özbskır !; Hanı N o 50 • Tct: 26 48 5» Oğaloğlu • Içtanbul KfTAPÇILARDA ARAYINIZ. TAHİR KEMAL Orhan Kemal'in edebiyata girişi Üzerine notlar (Bsstarafı 1 tod Sahlfede) lanmı» ve büyük ilgi uyandırmıştır. Ama «üstad>m uyarmasından hemen sonra «iirden uzaklaştığını sanmak doğru olmaz. Şiiri hapisten çıkana kadar sürdürmüştür. Ne var ki, «üstad.m uyansından sonra bir küçük romana başladığı gibi, hikâyeye sanldığı da gerçektir. Bunun böyle olduğunu, dergilerde bir sayı şiir, bir sayı hikâye yayınlaması, doğrulamaktadır. Sözgelişi •Yeni Edebiyat Gazetesi»nin 21'inci sayısında şiir, 22'nci sayısında «Bir Yılbaşı Macerâsı» adlı hikâye (1941), 24'üncü sayısmda yine «iir, 26'ncı sayıda «Kardeşim Niyazi» adlı hikâye (1941), «Yürüyüş> dergisinde de 9"ncu sajnda «Babam» adb hikâye (1942), ll'nci sayıda şiir, 13'üncü sayıda ünlü «Telefon» hikâyesi (1943), 14'üncü sayıda gene bir şiir, 1718'nci sayıda ünlü «Bir Ölüye Dair. adlı hikâye (Haziran Temmuz 1943) yayımlanmıstır. Orhan Kemal hikâye türünde yayımlanan ük yazısmın «Balık» adlı bir hikâye olduğunu belirtmif Bu öykünün sonradan «Baba Evi»nde de yer aldıguıa değinmistir mektubunda. Panırım ilkin Ie beraber geçen üç buçuk yümda, büenerek, usta bir hikâyeci olarak evine ve ondan sonraki yaşamına kendisini bekleyen nice sıkıntıları kahramanca gbğüsleyerek, gitmiştir. Hapishane anılannm son satırları kadar, onun kişiliğini Ölümüne dek hiç açık vermeden, sapmadan ayakta tuttuğu onurlu kişiliğini hiç kimse daha iyi anlatamaz: «Ve fevkalâde parlak bir güneşle başlayan 26 Eylül 1943 günü sabahı, onunla Nâzımla hapishane kapısında, hapishanede brraktığıro öteki mahpus arkadaşların hasret dolu bakışlan önünde tekrar tekrar sarılıp vedalaştıktan sonra. elimde bavulum, çıktım. Evime, memlekeüme, bOhasa kırk günlük bıraktığım bes yaşındaki kızuna kavuşacağıma ne kadar seviniyorsam, Nâzım'dan, onun ölçüsüz dostluğundan aynldığım için de o kadar mahzundum. Yollar, gunes dolu, tozlu yollar... Gözlerimin önünde o ve ötekiler... Bühasra ötekiler... Mahzun, âdeta dargın gibiydiler, sanki benim çıkııım yüzünden onlar içerde kahyorlardı. Nâzım'dan başkası bilmiyordu, bilemezdi ki, yiireğimin büyük bir parçasmı hapishanede bırakıp, hapishanedekilerin dostluklarını evime götürüyordum. Adana, 1947» (5). ORHAN KEMAL'in hayat mâcerasını, eserlerinde bütünüyle yansıyan bu zengin yasamın bir özetlemesini kendisinden duymak amccıyla bir konuşma, bir söyleşi dilemiştim ondan. Söylesinin ük bölümü yapıtlan konusundaydı. Yoğun bir çalışmaya giristiği günlere rastlamıjtı. Senaryolar, piyesler, roman ve hikâyeler yetiştinnek zorundaydı. Bununla beraber, dileğimi yanlı olarak yanıtlamaktan kaçınmadı: «SevgUi Fahir, »orulannın karşüıgını vernıe hususunda tenbellik etmedün. Biliyorsun, ben bir (Yazı lrgadı);im. Biliyorsun dedim, yanlıs. Bilemezsin. Kestiremezsın bile nasıl çalıştığımı. Bir sefer, sabahın saat dördünde uyar.un. E3, yüz, bir tablet Redoxon mahlülü, kallavi birçok sekerli kahveden sonrs olur saat dört çeyrek. Otururum yazı makinemtn bajına. Yığınla siparis almışımdır. Daha çok da (Senaryo) adı altında ıvır avır. Arada gene siparis hikâyeler, takma «dkasının isçfleri iş basına çağıran 7J0 düdüğiinün ötmesine kadar, tara üç buçuk saat durmamacasına, bir his fırtması içinde sürer. Sonra canım çalışmak istemez. Mola. Arada kahvaaltı. Mevsım baharsa, beni masamm başmda kendir kement zaptedemez. O zaman IstanbuJ kazan ben kepçe. Dünya bir başka güzeldir. Mevsim kıssa belki evde kalıp saat 10'da yeniden masam» geçer, kendimi çahşmağa zorlaranj <6). ORHAN KEMAL'in içtenlikle yazdıklan noktayı koyduğum yerde bittniyor. Daha nice açıklamalar yapıyor. ytpıtlan fîzerine Ben burada sadece, onun edebiyata giris dönemini. otuı yülık yazarlığuım nasıl basladığını kendi anlatımıyla vermeye çalıştım. Ama benim Sdevim de bu yazıyla bitmiş olmayacak. Tasadığım kadar Orhan Kemal'in sesini yankılandırmak benim için biı gönül borcu olarak sürecek (1) 12JOI.1954 rfnlii mektnbnndan. (2) Aynı mektuptan. (3) Sermet Sami Uysal: Nnrlye ögfitefi Orhan Kemali anlaöyor. Cnmhnriyet, 26.7.1954. (Cumhuriyet: Ek26) OCVLET A N * 20LİRA VOROUN SAVASCI 125 LİRA RAHMET VOLLARI KESTİ 15 LİRA KURT KANUNU OOL INSANUARI 151İRA VEOİ CINARVAVLASI 15ÜRA KÖYÜN KAMBURU BÜYÜK MAL 20ÜRA. 15 LİRA 15ÜRA şahmerdan iuzumsu2 adam medarı maişet motoru h e r cilt 10 l ı n Bilat vavtnetfl
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear