28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8AYFA: İKÎ Cumhurîyet 31 Mavıs 1970 Tarihten YARENLIK Elif NACt QV Elçilerin durama Btade bir ata»8 zü rardır: «Elçlre seval gelme», öyle ama, devir gelmis, Yedikule, hani ju Genç Osman'm basının kesll diği yer, bir zaman ecnebl lefir lerin hapishanesi olmus. Avrupalı tarihçiler bu kulelerin elçi hapishanesl olmasmdan v« devletler hukukuna riayet edil memesinden ötürü ağız bozarlar. Üçüncü Selım devrinde Rusya ile muharebeye giriftiğimizöTs Rus sefaret erkânı yir.e buraya hapsedllmek istenmişse d« Fransız »efiri general Bastiyani'nln aracılığı ile mem leketlerina gönderilmelerine izin verümlytir. ELMA, N*w YorVts * çirdlğl ili geceyi naaü undtabilİTdi? Felice oteline ayak bastıgı gua hayatında yepyeni bir derir açümı». içine bir fcrrret gelmişti. Halbuld, seyah»U Transs'd» ne kadar sıkıntıh başlamıştı. Nereye gitse yabann bakı?larla karşılaşıyordu. Her taraf tanımadığı kimselerla doluydu. YUıttas Uüıaf tuhaf batayorianıuf gibl geliyordu. Ne dlya kaltapta bttzneâlgl yerlere gelmlşti BanJdT Hem de yapayalnız, tek başına. Merak lşte. Ba?ka Ulkeler g5nne merer la. Nlhayet kandtal New Tortrte. buldu. Felice oteH. Apaydırdık, genl? v« güler 7te lü insaniarla dolu blr yer. îçinde birşey hop ettL Saloodan geçerken tatlı bir mtbdk sesi kulaklarııu doldurdu. Asansördekl genç fcn on» nekadar tatlı bakmıştı. Odasının kapısmı açan çocok bavullannı kuj gibi lçeri taşımı?, sonra da gülümseyerek, «îyi giinler», deytp uzaklaşmıştı. Salona tekrar lnince köşede bir masa seçti. Garsona limon*ta ısmarladı. Sağda, solda kalabalık gruplar vardı. Garson 11monatayı getirirken, ansızın esmer bir genç salona girdl, ikl tarafa bakındı, sonra doğru Belma'nın önüne geldL GUİUmsedi, Ingılizoe olarak: Bir dakika donmnz, decH, Umonatanızı burada içmeytatbk Bahçede beraber içelim. Genç kadın hayretle yabanonın >üzüne baktı. Bu no biçtm BÖzdü. Kimdi bu adam? Belna onu hiç tarumıyordu. Yabancı, aynı samimlyetle da> vam etti: Benim ismim ömer Felika. Aslen Tunusluyum ama Amerika'da doğmuşum. Annem FT«Dsız olduğu için adımın birüd Feliks koymus. Babam ömcr der, annem Feliks diye çağırır. Bu çehirde bir fabrika işletiyonun. Fransa'da iki villâm, bir ystım, üç otomobilim, bir nfak uçagım var. Arada sırada yatıml» Fransa sahillerini, Akdeniz'i dolaşırım. Cçağımı Amerika içinde kullanırırn. Pazar çünleri degişik şehirlere uçup pazinolarda vakit geçiririm. Birçok arkadaşlanm var. Fakat yine de yalnızlık hissediyorum, inanır mısınız? Samimi ve yakın bir dosta ihtiyacım var. Sizi göriince içim« bir firait geldi. «tşte kalbimdeki genç krz* B Zavollı Beima Yazan dedlm. Belma bu sözlert dlnlerkea kendini rüyada sanıyordu. Evet, kalbimi doldnracak bir genç kız buldum, dedim. Eminim ki, siz de yalnızsınn ve benim yaptığıra gibi bir arkadaa anyorsunuz. Belma, agzmdaki yudumu güç lükle yuttu. Fakat, diye kekeledl, ben «izl hiç tammıyorum. Otele ikl dakika evvel geldim. Yabancı, sozünü kesti: Tuhaf değil mi, ben de ikl evvel geldim. Valiziml Sekerpnre'nin morifeli itığı astık, kestigi kestik zalim blr padişah olan Dördüneü Murat'tan »onra yerine kardeşi ve Osmanh laltanatının biricik varisi lbrahim tahta çıktığı zaman 25 ya«ıntfaydı. Üç yıjında girdiği kafe.te içi bunalmıs, bitkin bir halde padlsah olmustu. Kendisinl eğlendinnek ve döl yetistirmek lçin laray halkı âdeta yarış edercesine mustarip padisah» kadın tedarikin» kalkıştı. Hatice Turhan Sultandan tutun da Hubiyar ve Şekerpar* hatunlar gibi her biri tonradaa takmt ı«rıy adlariyle tarihe feçen cariyelerden 140 klloluk blr I n n e n l olan Şivekar'a kadar eevreıl güzel re isveli Topkapı SatazlarİB dolmustu. •ımardıkça sı ravı MüzemarmışU. Nlhayet blrgün Kösern •indeki vitrin Sultandan adamakıllı bir dalerdc b«xı yak yemij ve Sudan'a «ürülrenkli renkmüştü. Çakmakçılar basındaki •iz macun Şeddad! hanının bir odasmda hokkalan vardır. Bunlar, O«on yedi landık mücevheri, bir"manlı Padişahlanndan bazılakaç kürkçü dükkânmı doldurannın erkeklik kucTretlerinl t r t cak kadar kürk, 200 tane incili tırmak için yapılan macunlann yorgan, 250 kese altın çıkmıştır. konduğu hokkalardır. Heklm Sultan Ibrahim'in huzurunda feaşılar tarafından hazırlanan bu sandıklan açılıp da içinden bu macunlann tertipleri de mü milyonlar değerindeki servetl ze arşivinde «akhdır. MeseH, görünce Padiçah : Uçüncü Ahmet için yapılan blr macun terkibini şuraya açıkla HBT kâflr, bana aksam ekyıverelim: mek alacak akçem yoktnr deya «5 dirhem incl, 5 dlrheın anyemin ederdi. Bak neler çıktı, ber. 6 dirhem öd, ( âlrhem Ifihepsi benim malımdır.. diyerek civerd, 1 deste altın rar»k, (ki bunlan hazinesine aldırmıştı. t>u yedi desteye kaoTar arttınldıgı oluyor.) Bu macunların hemen hep«inde inci, zümrüt, yakut. fildiçi, mercan gibi maddelerden Kırımlı Abİol miktarda bulunmaktadır. dullah, mezar Bunlar bana babacığımm bir | taş'.r.ı kendi «nı«:nı hatırlatır. Babam mirai yazan hattat. lay Hüsnü bey, anlatırdı: HarBabası îlyas biye mektebinl bitirip subay Efendi, Kınm çıkt*' zaman kunduracısına da doğmuş. Onun için kendiyür "^ ?n gıcırdayan bir çizme sine Abdullah Kınml denısrmrlanv.ş. Kunduracı bu gımistir. cırtıyı temin için taban köselelerinin arasına koyacağını soy Mezar taşmın yazısını kenlcverek babamdan 250 gram hav disi hayatta ıken yazmış ve yar istemiş. PecTer, onun afitarih yerine iki tane dokuz yetle yiyeceğlni bildiğl halde (99) yazdıktan sonra «Üçüncü havyarı götürüp vermi?, ama doknzn da öğrencilerimden biçizmeler de tara istediği gibl ri yazsın» demiş. Ve hakikpten gıcırtılı clmuş, (999) da vefat etmistır. Mezar Umarım ki sözkonusu mataşmdaki üçüncü dokuzu yazan eunlar da babamın çizme havkalemin ayn elden çıktığı bayarı kabilinden olacak. kılınca derhal anlasıhr. Adnan ERtM raz kabalık ettim ama. knsura bakmayın. İki dakika geç kalsaydım şüplıesiz sizi blr baakaaı kapıruş olacaktı. Belma gülüınsedl: Aşk işlerinde çok tecrfibeU olduğunuz anlaşılıyor. Bir genç kra baştan çıkaracak pek tatlı aözler biliyorsnnaz. Bir dakika müsaade edin. Ben size gunn demek lstiyorum ki... Slz beni hiç fatnımıuiifrn"» halde... Ama beni bir dakika dinlerseniı...  Liszfin knfnsn 1 «1tan Mecid lamınında Türkiye'yt felen meşhur bestekâr Franı Llszt'e, Padijah gayet muraasa §üslü ve kıymetli bir kutu h«diye etmiştir. Buna ait »ar«y arşivindeki kayıt şöyledîr : «1263 Şaban, Hazlne1 haass defteri: Üç kıt'a kutn bahaa. Piyanocu MOsyü Llçe ve bir ressamla Aynstarya Sefaretl baştercflmanına lhsan buynrnlan : 12,500 knnış Müşyfl Llçe 6,900 » Tereümana 4,000 » Kaptan Pa^s ellle ressamm 12,500 > Yenilir, yutvlnr şey değil mek yedikleri lüks gazmo neresiydi? Başbaşa dans ettikleri gece kulübü hangi şehirdeydı? Belma bunlan görmedi, düşür.emedl bile. Heyecan içinde, sarhoşluk İçinde her gününü, her dakıkasım büyük bir zevkJe yaşadı, o kadar. Haftalar, aylar hızla geçti. Düşünmesine imkân bırakmadan. etrafım görmeden geçti, gitti. Sonra ne oldu? Belma kendini birdenbire evlenmiş buldu. Ama ömer Feliks'le değil. thtiyar va kambur b;r adamla. Muşmula gibi bir pinponla. Bu nasü olduî Belma nasıl olmuştu da böyle bir adamla... Nikâh günü gözlerinin önüne geliyordu. Deftere imzasını at ru yürürlerken ömer Felflai bahçe kapısını kapamak için geri dönmüştü. Belma, devam edip köşke girmişti. Ömer kapıyı kapayıp gelecektl. Fakat Ömer hiçbir zaman geri gelmedi. Belma on sene gece günöüa onu beyhude bekledi. Tam cm sene... ENÇ kadın köşke girdiğl zaman onu bir uşak, karçılamıştı. Belma'yı büyük bir galona götürdü. Az sonra salona thtiyar ve kambur bir adam girdi. Elinl uzattı: Evimize hoş geldinir bavan Bplma, dedi, artık resmen karı koca olmuş bulunuyoruz. Bu benim için büyük bir şereftir. Ne zamandan beri bir Türk kızıyla evlenmek istiyordum. Ben aslen Türlriim ama buralarda kala kala Türklüeümü unuttum. Bereket versin, siz karşıma çıktınız da... Belma şaşaladı. Yennden fn> layıp geri geri yürüdü, korkuyla duvara dayandı. Bu adam aklını mı kaçınnıştı? Dell miydl bu adam?.. Ne dediniz? diye kekeledl, kan koca mı olduk? Ihtiyar, tuhaf tuhaf genç kadının vüzüne baktı: Evet, kan koca olduk. Ahmet size söylemedi mi? Hangi Ahmet? Yeğenim Ahmet. Ben Ömer Feliks'le evttyim. Siz kimsiniz kuzum? ömer Feliks benim. Ne dediniz? Ömer Felikı Bİz misiniz? öyleyse o kimdi? O, Ahmet'ti. Tcğenim Ahmet. Kardeşimin oğlu ve umumi vekilim. Sizi bana istemek için onu memur etmiştim. Sizinle görüşmüş, herşe>i anlatmış. Fotoğrafımı göstermiş. Si» de kabul etmişsiniz ve benim dofduftum ufak kasahada defteri imzalamışsınız. Beni orada herkes tanır. Telefon edip haber vermiştim. Ben gitmeden bfl tün lâzımgelen Işlemleri yapıvermişler. Yeğenim ve umuml vekilim Ahmedi de gayet lyi tanıyorlar tabii... Sey, ne oldunuz... Yüzünüz sapsan kesildi... Otunın şuraya lütfen... Tere diişeceksiniz. İMüsaade edin koIunuzoı tutayım .. Gözlerinizi açınız . Bana bakar mısınız?^ Lütfen bakınız... Doktor çağıra» yım mı?.. Doktor, doktor... ••• 6 Bir vasiyetnante Napolyon Bona part, Sainte Helene Adasın da 27 Nisan 1821 de vasiyetname s i n i yazdı, 5 Mayıs 1821 de gece saat besi kırk geçe öldü. Times bu haberi ancak aynı sene Temmuzu nun beşinde yazabildi. Kemikleri arad'an 19 sene geçtikten «onra, yani 1840 da Fransa'ya getirildi. O sene müthiş bir kış vardı. Ekim'in onbeşinde, derece sıtırın altında 12 olmasına ragmen Paris'te muazzam merasim yapıldı. Açıklanan vasiyetnamesinde su satırlar okunmaktadır: «Dünya krallan, yaralı ve 5lülerle doln bir harp sahası görselerdi böyle bir manzara yaratmak levdasından hemen vazgeçerlerdi...» Üç dokuz odam» bıralap salona iner b> meı sizi gördüm. Belma, limonatadan blr yudum daha aldı. Peki, benim yalnız olduğumu nereden biliyorsunuz? Belki birisini bekliyorum. Sizin gibi güzel blr genç Jaz lıiçbir zaman bekletilmez. Talnız olduğunuz ve yeni geldiğiniı belli. Sizi benden evvel davranıp kapmasinlar diye hemen yanınıza koştum. Belki bi Dinledim. Sizi bir dakika değil, on dakika dinledim. Fakat maksadımı anlatmama müsaade etmediniz ki! Demek istiyorum ki... U KONUŞMA ne kadar üevam etti, Belma hatırlamıyor. Hatırladığı şeyler, tstlı bır rüya gibi geldi geçti. Fransa sahillerine nasıl gittiler ? O şahane yat içinde kaç gun seyahat ettiler? Uçakla nereleri dolaştılar? llk aişam ye B (Resim: A. ARAD) tığı anda ömer yanmdaydı. Evet, yanmdaydı. Aksine imkân yoktu. Gözleriyle görmüştü onu. O da defteri imzalamıştı. Küçük bir kasabada, memurun karşısında Sonra çıkmışlar, neşeyle otomobillerir.e binmişlerdi. Otomobil lüks blr villânın önünde durmuş, genç kadınla genç adam kolkola bahçeye girmişlerdl. Rüzgâr uzaklardan çiçefc kokulan getiriyordu. Köşke doğ BULMAC2 Hece bulmaca A A AL AR BA BAY BET CAK DA DA EM ET HA î î ÎN KA KA KAN KIŞ LA LÎK MA MAK MAS MU NAV RA RA RA RUN SA SA SAN TA Tt TON U U VA VA VAL VAR VE Vî ZA Zî. Yukarda gördügünüz dağınık heceleri, aşağıdaki soruların karşılığı olarak bir kerede kul lanıp numaralı çizgilere yazınız. Meydana gelecek kelimelerin sıra ile yukardan asağıya ÎKÎNCt ve BEŞİNCİ harflerini okuduğunuzda, gençllğincîe sanat tarihl okumuş ve zamanla değerli ustalann tablolarından büyük bir koleksiyon yapmış müteveffa Alman Başbakanı C. Adenauer'in bu eserler için: «Tablolarım, benim teselli ve ümit kaynağımdır. Onlar bana...» diye baslayan sözunün geri tarafını bulacaksınız. 1 Fazla sürmek. 2 Temelsiz iğreti yapı. 3 Aldırış etme mânâsına. 4 Meyva sa tan dükkân. 5 Bir ko^eye çekilip yaşama. 6 Ek. 7 Ortalama. 8 Artvın'de ilçe. 9 Yaglı güreş pantolonu. 10 Gemilerde ön arkada a?ıl güverteden yüksekçe güverte. 11 Matbaa harflerinin üstten sağa eğik oianı. 12 Askerî bir rütbe. 13 îsviçre'de eyalet. 14 Tavırlar. 15 Mal lar. 16 Bayrak. 17 Bartın'ın turistik bucağı. 18 Etrafı su olan kara (Üç harf). 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 ••• • 6 ; 8 9 10 1 12 13 14 15 16 17 18 19 20 1 SPANYA ile Birleşık Devlet ler arasında savaj patladığı zaman, Garçia ile irtibat temini bir çeşit zorunluk halini almıjtı. Garçia isyancüann reisiydi. Küba adasının dağlık kesimlerinde yuvarlanmıştı. Fakat hangi dağın hangi mağarasında yaşadığı kesin olarak bilinmediği için ne mektup göndermek mümkündü n« de telgraf çekmek. Başkan Mac Kinley vakit kaybetmeksizin Garçia ile işbirliği yapmak istiyordu. Bunu kafaana koymuştu. Her türlü çareye başvuracaku. Fakat nasıl?.. Adamlarından biri ortaya bir fikir attı: «Başkanmı.. Buralarda adına Rowan dedikleri bir adam vardır. Biz onu, bulabilirsek o da bize Garçla'yı bulabilirj> «Kowan bulunsun» diye baı kan emir verdi. Rowan'ı bulup getirdiler. Garçia y a ulaştırılacak mektubu aldı. Çantasma koydu. Atına atladı, yola çıktı. Daha sonra bindiği tekne onu Küba Kahillerine bırakacakü. Orada karşısma bir orman çıkmıştı. Ormara geçti. Üç hafta sonra, bu düşman ülkenin öbür kıyısına vardı. Mektubu Garçia'ya teslim etti. Hepsi bu kadar. Başkan, kendisine mektubu ve rirken: «Bu Garçia'ya ulaştırılacak. demişti. Fakat Rowan: «Gar çia kimdir?.. Nerededir?^ diye sormamıştı. lşte hâtırası bronza dökülerek ölmezleştirilecek ve büstü bütün okullarm holüne dikilecek bır adam. I EVET... NE DİYORDUK ? Plî SOLDAN SAĞA: 1 1853 Rus savaşında Tuna boyunda, N. Kemal'e piyes konusu olan Süistre'de, 90 bin Rus'a 15 bin kahramanla karşı koyup dtişmanı geriletmış büyük bir komutan; Ateşe, asite mukavim bir mineral, Milll hallt oyunlanmızdan. 2 llhan Ular devletinin lkinci Han'ı, Hulâgu'nun oğlu; Kars'ta ilçe; Operada tek kişmin okudugu dramatık, parça; Kadın dogum hekimi. 3 Kmm'da 350 yıl hü küm sürmüş Hanların adı; Lâh za; Bir tngiüz romancısı (Charles); TERSt kimyada kalsiyum. 4 TERSt kadere boyun eğme: Verdi'nin bir operası; Bir çeşit ayakkabı. 5 Piyanist devlet adamı (tgnaz); Yemin; Divan şa irlerinden. 6 Bir hayvan; Bir lıkian Monadlan ile izah etmiş Alman filozofu; Kimyada samaryum. 7 TERSİ sert bir şeyi dikerken iğneye yola açan ince sivri demir; Zenginler (Eski dil); TERSt eskiden dendş selâmı; Ayı evi. 8 TERSt çahşma; Bir Fransız bestecisi (Hector); Kanın sıvı kısmı. 9 Şikâr; Eskiden askerî büyükler; Faust, Sapp. operalan ile bir Fransıa bestecisi (Charles). 10 TERSt Bit, Tahtakurusu yumurtası; Sesin en alçaktan olanı; TERSİ Asya'da bir nehir; TERSt Sürrealist bir tspanyol ressamı (Salvador). 11 Almanya'da şehır; Karaya çalan beyaz renk; TERSİ Almanya'da nehır; Gelecek 12 Yiğit; TER St kızıl kahverengi at tüyü; Bir îtalyan rönssans heykeltraşı (Benvenutoi. 13 TERSİ Tanrı; TERSİ Müslümanlığın ikincl kutsal şehri: Tesa düfen penisilinl bulan bir îngiliz bakteriyolofu (Alexander). 14 Radyoaktif eleman Amir Memur Vec/ze/er •* BU DA br görüs ve yorum meselesi. Hıristiyanlar için Yübaşı, Müslümanlar için de Kurban Bayramı ne kadar kutsal, ne kadar eğlencelidir değil mi?.. Ama bunu hindilerle koçlara sorun bir kere de.» •k BİR sevsilinin iyl niyeti, tıpkı bir likör şişesinin dibmde biriken seker kırıntılanna benzer. tnsan bunu görür ama, faydalanamaz. ir ŞAYET dünyaya kadın olarak gelseydiniz ne düsünüıdünuz acaba?. Bilmeyecek ne var canım?.. Erkek ounayı tabiî. •• KENDİNE olduğu kadar kıyafetine de tepeden tırnağa * ltina eden bir sosyete kadını dedlkodu mevzuu olabilir ama, aksine davrananlar da sadece bir tajra dllberi teairi uyandıracaktır. basit işlemleri bile karmakanşık etmek, baştan savmak istedikleri bir muracaatçıyı masadan masaya dolaştırmak, masadan masaya dolaşarak, bugün git yarın gel teranesiyle hedefinden iyice uzaklaşan evrakı nihayet arşivin küflü derinliklerine göm mek, ay sonunda alacakları paraya karşılık gördükleri iş ise hiç zahmet buyurmasınlar.. Miliet bu parayı onlara haram edecektir. Kiemanso'nun meşhur lâfı ne kadar güzel: <Bakanlık, geç gelenlerle erken gidenlerin karjı lann saldığı ışmlardan; Izafiyet teorisi, ile fizik âlimi; Afrika'da, Fransız birliğlne bağlı bir devlet. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1 Koca Unvaniyle Divan edebiyatında usta şair, devlet idaresinde çalışkan yenilikçi bir sadrazam; Napoleon'un sür gün edildiği ttal>'ajı adası. 2 Balear adalan içmden bir ada; yeniîikçi Amerikah besteci (Charles Edvard); Bir renk. 3 İr.gîliz fizik kimya âlirrj; TERSt yaş sıva üzerine renklı çalışılan tarz resim. 4 Gelirler; Tablolan, tahta oyma'.an, nazari eserleriyle bir Alman ressamı. 5 Bir hayvan yavrusu; TERSt yanm. 6 O peretleri, bala süitleri (Coppelia. Sylivia..) ile Fransıa bestecisi; Hububat tozu. 7 Coğ rafi bir şekil; Romantik Alman operasmın ilk ömeklerinl vererek Îtalyan operasıru yurduna iade etmiş bir Alman besteci (Silvana, Ebu Hasan, Oberon..); K. Amerika'da bir göl. 8 Gazetecililî, şiir, tiyatro, neşir, dilcUü alanlannda Batı>ra yönelmiş hareketlerin önderi bir fikir adamımız; Batı müziğinde halk melodilerinden mülhem hareketli parlak beste ler. 9 Kimyada gümüş; Pakis r an'm büjiik şairi; Dünya denizlerinin Filipinler'a yakın en derin çukuru. 10 Yeîken Bulmacalann çözümü bugünkü CUMHURİYET ' te yarış teknelerinden sandala ben zer yelkenü; Kimyada selen; TERSİ kimyada samaryum. 11 Meriç'in bir kolu; TERSt georr.etride şekll; TERSt kimyada krom. 12 Medine'de dog muş tîMedeni» nam bir Türi bestecisi Efendi; Batı Anadolu yiğiti. 13 Bır Ingiliz filozofu; Aşıkâr anlamına 14 Güç; TERSİ mâdun; Blr kıımaş. 15 TERSt ümitsizlik; Italya'da nehir; TERSİ bir mesafe ölçüsü. 16 Bazı bitkilsrde bulunan buruşturucu madde; Yüoe; TERSİ Batı Afrika'da bir devlet. 17 TERSÎ Almanya'da bir nehir; Bir balık; TERSt birdenbire. 18 Kimyada beriljoım; Odeme; Büyük bir Fransız natüralis: romancısı; Uluslar arası trafikte îngiltere remizi. 19 Sarımsı ipek dal nakışlariyle beyaz bir çeşit kumaş; Yardım. 20 Eskiden taşlayarak idam; Kimyada sodyum; kâideci, hünerbaz klftsik edeblvatımız. B CİNAYET BÜLMACASI KAATİL Cyük maçtan önceki haflf siklet karsılaşmalan bitmişti. Müsabaka salonunu dolduran seyirciler, orta siklet şarcpiyonunu tâyin edecek maçın boksörleri Oktay ile Koray'ın biran önce ringe çıkmasını beklemekteydüer. Biraz sonra geride ve ortadaki kapıdan alkısiarla Oktay, yardımcısı ve meneceri ile ringe doğru yürüdü. Ipin altından geçerek köşesini aldı. Yabancı hakem, maçm kritiğini yapan spikerin yanındaydı. O da herkes gibi diğer boksörü bekliyordu. Ama, daha meydana çıkmayan Koray, bazı seyircılere göre sinir harbi yapıyordu. Vakit geçtikçe artan uğultu, Koray'ın soyunma odasına kadar taşmaktaydı. Koray ise o anda odasnda, başına yediği sert bir cismin teâriyle, yerde cansıı yatmaktaydı. Başucunda meneceri, yardımcısı ve salonun resmi doktoru bulunuyordu. Sabırları taşan seyirciye, rakip boksöriin âni hastalığı güçlükl» anlatılarak salon boşaltılabildL . B Kartvizit Bulmacası KAMİ BARDIŞ Yukarıda kartvizitini görcîüğunüz Bay, Peyami Safa'nın bir romanım çok sevmektedır. Zserin adı kartviziti teşkil eden harflerin arasındadır. Şef, salona açılan ortadaki kapıya arkasını vermiş, önünde sağa ve sola uzanan koridoru izliyordu. Sol tarafta, dipte bir merdiven yukarı çıkıyordu. Merdıvenbaşı, her maçtaki görevli memurun durduğu yerdi. Şefin tam karşısmdaki hakem ve doktor odasınm solunda Oktay'ın sağında da Koray'ın soyunma odası vardı. Sağda nihayette ise tuvaletle duş yeri bulunuyordu. Şef, yürüdü. Koray'ın odasma girdi. Bakındı ve yerde bir kâğıtla kalem buldu. Kâğıtta Koray'm bir hayranına imzaladığı iki satır yazı vardı. Bir köşede kısa bir kurşun boru goziine ilişti. Geriye da/alı kapının arkasına bırakllmıs bir çanta duruyordu. Üzerine ilişkin doktor etiketini okudu. Sonra doğrularak: «Buraya giren doktoru gören var mı?» dedi. Görevi, salona açüan kapı önündeki mem'jr: «Evet! Salondan bir doktor gelmişti. Merdiven basındaki memur arkadaçın odaya gelerek menecerle dö nüp yukan çıkmalanndan sonra, elindeki çantasıyla buraya girmlsti. Ha! Bu arada yardımcı da odada değildi. Tuvaletteydi.» Şef, merdivendeki memura dönerek: «Menecer geldiğinde odada duram nasıldı?» Adam: «Boksör, meneceri ile konuşuyordu. Yardımcısı da ellerine bandaj sarmış eldivenierlni giydiriyordu. Telefonu haber verdün. Koridordan geçerken bana arayanın kün olduğuna sordu. Salondan çok uğultu geliyordu. Yüksek sesle bir kadının arayıp çok önemli dediğini sö>ledim.» Şef, yardımcıya dönerek: «Son, buradayken Imza için kimse geldi mi, ve tuvalette ne kadar kaldııı?. Yardımcı: «Hayır! Kimse gelmemişti. Hazırlık csnasında pek vakit bulamamıştun. Maç başlayınca da bir yere kıpırdıyamazdım. Hcyecanhydım. Menecerin dışarı çıkışından istifade ile tuvalete yollandım. Kapuım önündeıı salon kapısındaki memura beş dakika oyalanacağunı içeriye kimseyi bırakmamasını seslendim.» Şef, kapı önündeki memura: «Doktorda şüpheli bir hâl var mıydı?» görevli: «Kapıyı arkadan vurarak Doktor! demişti. Anahtan çevirip, kapıyı aralar aralamaz içeri süzüldü. Hüviyetini gösterdi. Sonra odaya girdi. Mcraklanarak aralık kapıdan baktım. İçerde doktor, çantasını açmıştı. Havlu ile blrşeyler yapıyordu. Boksbr de elinde kalemle bir şeyler yazmaktaydı. Beni fark cdince doktor, kapıyı kapatıveroi. Biraz sonra da kollarını sallaya sallaya tekrar salona geçti.» Şef: «Bu arada kulağına bağırma, falan gelmedi mi?» «Hayır duymadım salonda çok uğuldu vardı. Doktor çıkarken zaten kapıyı da kapatnuştı». Şef yanına yaklaşan arkadaşuıdan boru üzerinde parmak izi olmadığını öğrendi. «Tabii» dedi, «Havlu vardı elinde adamm». Sonra içlerinden birine dönerek: «Başarınız bir noktada aksadı. Niye yalan söylediniz?» Kime, Niçin?.. tR FIKRA vardır. Belki bilir siniz. Geniş kadrolu ve önem li bir müessesenin (resmi de olabilir, özel de) memurlarından biri bır gün müdürürı huzuruna çıkar: «Efendim... Siz mesal arkadaşlanmdan birini bir derece ter fî ettirdiniı... Yaş ve kıdem bakımmdan aramızda hiç fark yok. Tahsillerimiz de ayni. O benden daha yakışıklı da değil.. Böyle olduğu halde beni hâlâ terfi etti rmiyorsunuz...» Müdür dalgm bir ifadeyle mırıldanır: «Sokakta gtirültüler TBT. Duyuyor musunuz?» Nedlr aca efendim...» «Çok güzel» diye müdür taa dık eder. «Şimdi bana terfi eden arkadaşınızı çağınr mısınız lütfen?.. Hanl şu haksız yere terfi eden arkadaşınızı!» Beriki gelir, müdür mınldanır: «Sokakta bir takım gürültüler oluyor... Nedir acaba?..^ «Gidip bakayım efendim...» Döndüğü zaman şöyle cevap verir: «Kırk çuval Portland çimcntosu ile yüklü bir araba... Çimentolarm menşei New Orleans... X ve Y inşaat şirketinin merkez şantiyesine gidiyormuş. Be>Tielmilel Nakliyata ait dbrt beygirli bir araba çuvalları ktas yondan almış. Çuvallardan biri yan yolda patladığı için şimdi de ğiştirmeğe çalışıyorlar.» «Gördünüz mü?...» diye müdür hâlinden şikâyet eden memura döner. Arkadaşınızı terfi et tirdiğim halde size niye dokunmadığmu anlamışsıriizdır herhalde?.. HAZIRLAYAN «Gidrp bakayun efendim» diye memur can sılcıntısı ile eevap verir. Biraz sonra da dönen «Blr arabaymıj efendim.» «Yükü neyml;?.^. diye müdür sorar. «Gidip bakayun efendlm.» Biraz sonra dönert «Arabanm yükü bix »ürfl çuval efendim..» «Çuvallarda ne varmıs .^ «Gidip bakayun efendim..^ Biraz sonra döner: «Çuvallarda çimento varmı« efendim...» «Nereye gldiyormus bn araba?..» «Gidip sorayım efendim...» Biraz sorıra dönüp cevap verir: «X ve Y inşaat Şirketinin mezkez i U İKİ ömekten bir takım sonuçlar çıkarmak için bir takım fikirler yürütmeğe hiç lüzum yok. Dünyayı dolduran özel firmalarla resmî dairelerdcki bütün memurları kendime düşman etmek niyetinde değilim. Bunlar belirli bir öğrenim devresinden sonra bir masanın başı na kurularak hiçbir iş yapmadan Devlet baba hesabma geçinip gitmeyi meşru bir hak saymakla zaten gayrı meşru bir iş >apmış oltıuvorlar mı?.. Sabahtan akşama k.iflnr sigara tüttürmek. kahve içmek. vergi yolu ile kendilerini besleyen halkı hırpa B laştığı yerdir» demiş. Bakanlığı suresince de öyle garip vakalara şahit olmuş ki hep vecize yumurtlarmş. 1906 yılmda birgün aklma esmiş... Emrindeki memurlarm du rumunu şöyle bir yakmdan gör mek istemiş. Odalardan birine kirmiş^ Kimse yok.. Ikincisine girmiş, bomboş... Üçüncü odada bir tek memur varmış... O da uyu yormuş. Kendisine refakat eden daire müdürüne dönmüs: «Sakın uyandırraaym yoksa o da çekip gider...» Klemanso, zeki, ksbiliyetli oldukları halde garantili bir geçimin hatırı için memuriyeti kabul etmek zorur.da kalanlara karşı oldukça müsamahakâr. Bu tip memurlardan R=imond La Talhede daireye hep öğleden sonra gelirmiş. Bir gün Klemanso ona sormuş: "Daima üç saat geç geliyorsunuz... Siz şu Raimond La TalIıcde'in bir akrabası mısınız?..» «Hayır efendim... Kendisiyim...» «Öyle ise mesele yok... Daireye cannıız ne vEkit isterse o takit gelin.» Bereket versin bütün âmirler Klemanso, bütün memurlar da şsir değil... Işlerimizin tepeden tırnağa vezaısiz ve kafiyesiz oinıasına se
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear