28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
AHİFE DÖRT olan sevgislnî bniyormnu? y« taa askeriığıni süvari olarak yap tığı Sıvastopol harbinden berı. Nerede bir at görse «Benlm beyaz düldülüm» diy« oksamadan edemiyor. Ijte çimdi de sesim pu sulasraın üstimdeki şu kır ata da dayanılır mı? Neredeyse insanın üzerine binesi geliyor. Halbuki o at Mehmedin sırtına binecektİT amma onu düşünmüyor Mehmed Ne kadar güzel bir at resmi. Tıpatıp Mehmedin kafasınm Içlndekl Düldül. Arbk insan başka parüye de oy mu verirmiî yani? O da derhal kafasında aynı biı tanıma örgütü yapan bu birblrine benzer iki algının birleşmesi yü zünden «Mühür kimde ise Sülcyman odur> diyerek Kıratm altına bastı mühürünü. 30 Mayıs 1970 CTJMHURtYET Ânzidir yaşayan her ne ki var eşyada Alemi ömrü muvakkatle biz idrâk ederiz Aksederken bile fânusu hayalin ışığı Görmeden kendimizi zulmete doğru gideriz NEYZEN SEÇİM v e HRLKIN GİİDİİLM TozonCnen; ANt MEZABIN başında, bir insan için son bir sonı sorulur bağırüarak.. «Eyy cema at bu adaım nasıl bilirsiniz?» diye, Vatandaş Mehmed efendi de ayunu verdiği, alm terini verdiği. canrnı verdiği şu aday «kütüğü^nü nasıl büiyor, nasıl tanıyor? Mehmed efendinin o aday kütüğü hakkmda algıladıklarını bilmemiz için Mehmed efendinin kafasınm içindeki «Tanıma Alemi»nin bir haritasına sahip olma mız, gerekiyor. Mehmed efendi o kütüğü bizim gözümüzle görmeyecek. Bakın kıskanç şair de nasıl demiş: Sana benim gözümle bakan gozler kör olsun. Brunner ve Goodman yaptıkları sosyolojık deneylerde ilkin Niyork'un taşlıtarla temündeki gecekondularda oturan çocuklar la, Şıkago'nun, Nişantajı semtindeki apartımanlarda oturan çocuklara çeşitli paralar göstermişler ve bunlann değerlerini sor muşlar. Sonuç olarak züğürt bız 1 Seçimdir her işin başı Tarrisız idrok yoktur. Bir şeyi ihtiyaç ve kişiliğimize göre seçerek algılarız dıklann aynı tekliğe daha çok hayranlıkia bakarak lengin çocuklarından daha çok değerli bul dtıklarını görmüşler. Bu hinoğlu hin bilginlerin bulduklan bu psikososyal kurala. gö re «Blr nesnenln değeri ne kadar büvük sayılırsa ve ona olan İhtiyaç ne kadar büyük olursa, o nesne insanlann davramşlarun et kllenıekte o kadar fazla rol oyna yaeaktı.» Bu ne Hamurabi, ne ça murabi, ne Lavuaziye kanunlarma benzemeyen kanun elbette ki aç insanlann daha ucuza satm alınabileceğini ve daha az mik tarda dolâr için birbirlerini öldüreceklerini ispathyordu. Dr. iHSAN üNLüER • NALINCI KESERt B ÎK BEBEĞtN önüne hayatında hiç görmediğı şişirilmiş bir balon koyalım. O bu balonu elleyecek, ısırmaya çalışacak, ona vuracak ve sonunda onun yumuşak bir şey, vurdukça hava lanan ve personel kanun u gibi uçurulabılen bir balon olduğunu idrâk edecektir. Ikinci bir örnekte de diyelim ki Afrika'nm balta girmemiş ormanlanndan birine bir uçak inmiş olsun. Ömürlerinde ilk kez uçak gören zenciler tıpkı seçim propagandasına çıkmış milletvekili adayını ilk kez görmüş köylü vatandaşlar gıbi hayretlerin den küçük dlllerinl yutacaklardır. Amma ne de olsa insan olduklan için buna bir anlam vermeden edemiyeeeklerdir. Belki de Incirli Hava Üssünün çevresindeki insanlann gözüyle bakıp ona «Devlet Knsu» diyeceklerdir. Uçağın içinden çıkan beli ta bancalı, eli coplu, başı miğferli sömürge polisini belki «Tanrının gazabı» belki de «Tanrmın nimeti» olarak deyimleyeceklerdır. tnsan «Düzen knran bir hayvandır» ya. ilk gördüğü bir nesneye derhal bir mânâ vermeye çalışacaktır elbet Bu «Hemence cik sonuca varma» eğilimleri «ça bncak anlam venne» nitelikleri yuzünden insanlar bir konunun gerçek kuramlarını bulamadıklan müddetçe isbatlanmamış bâtıl görüşleri bırakmak isteraezler. Insanın içindeki tarafgırlik bir nesneyi algüarken bile nalıncı ke seri gibi hep kendi inançlan yönüne işlemektedir diyebılinz. Birisinin karnı aç, diğeri susamış olan iki kişi lokantaya girip de garson Necatiden yemek listesini istediklerinde karnı aç olan sadece yemek isimlerini; susamış olan ise sadece içecekleri gd recek diğer isimlere dikkat etmeyecektir. Sokakta gözlerine hajTan oldu ğunuz bır guzel geçip gittikten sonra onun acaba elbisesi ne renkti diye kendi kendinize sorun bakalun hatirlıyabilecek mi siniz?. YARIN: Çeşitli idraklerin birbiriyle kanşması ve meydana gelen tanımalar Y A ZI SI Z 11 11 11111 UIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIHIIIIIIHIIIIIIIIIIIIHIIIIIIİ"»"!»»»» » » » 111111 • ZİHNİN ROLÜ AŞLTTABLAYA gecekondu semtine bir esrar kaçakçısını aramaya giren polıs, «Taşlıtar ladan hâtıralarla fotoğrafı çekmek için gelen turist ve Taşlıtar ladan oy toparlamaya gelen poli tikacı hepsi ayn ayrı şeyleri algılarlar Taşhtarladan. PoUs, kaçakçıyı saklıyan Taşlıtarla halkına düşman gözü ile bakarken, po lit.kacı onlarm kıçlarındaki yamaları görmeyip sadece oy sayılarma bakacak, yabancı turist ise «Kel lezanimo Sovaj monşer hollalau> diyecek, zevklenecektir. Tarafsız idrâk yoktur her algıyı kendi ihtiyaç, kişilik ve tanıma yapılanraıza göre seçerek almaktayız. İşte Klod Bemar da Bir kadına bakuıca iki yumurtalık görüyorum» demiş. Acaba Kanun dediğimiz seyi hepimiz na sü algılıyoruz, bakın onu en iyi îngılız ozanı Auden anlaUyor. Kanun nedir diye sorsan bahçıvana Güneştir der sana Celâllenir yatalak dede Kanun eskilcrin hikmetidir diye Üste çıkar biiyiik oğlan: Ne demek Kanun demek gençlik demek Hocafendl alır öniine cahilleri Kanun diye başlar vaaz Kanun kitabın söylediği. Kanun namaz niyaz. Kanun der hâkim burnu havada Kanun.. hani anlatmıştım ya Bakın anlatayım bir daha. Kanun kanundur. Ötede kanun sayar bilgini dinlersin Kanun ne yanlıjmış ne doğruymuş dersin Kimi der kanun alınyazısı O bizim devletimizdir der bazısı Kimi şöyle der kimi böyle Kanun nedir ki. Kanun uçtu gitti. T DEFINE TAL.P APAYD1N Kadm hiç bir şey soylemeden kâğıdı aldı. Alır almaz da gözleri büyüdü. Ne bu? dedi. S.zın mi bu? He. Kaç lira? Sey... Ncyidi? Üç yüz kırk bin... Kadın düşundu. Seyide baktı. tekrar eğilip düşundü. Dudaklannı büzdü. Kim verdi bunu? diye sordu. Sey... Bizim mılletvekili Memduh bey. Kadın birden kalkıp jürüdü. Duvarm dıbindeki dolaba dızili dosyaları karıstırdı. Bırismi çıkarıp bır kâğıda, bir dosyaya dikkatle baktı. Düşündü, bir daha baktı. Anlıyamanuştı herhalde. Sonra hepsini koltuğuna kıstırıp hızlı hızlı yürüdü. Boimeden çıktı, «Müdür» yazılı böbneye gırdi. Seyıt Ali Rüsteme döndü. Yüzü değişmişti. Ne yapü bu? dedi Nereye götürdü? Bilmem. Beklemeğe başladüar. îkisi de akıntıhydı. Terlenr'lerdi. Bıraz sonra birisi yanaştı, kapıcıydı herhalde. Iri yarı bir adamdı. Buyurun. dedi. Müdür bey sizi rica ediyorlar. He. Niye? Bümem. Şaşırmışlardı. Allah Allah. Gidelim bakalım. Seyit Ali önde, Rüstem arkada yürüdüler. tkisl de tıkanacak gibiydi. Seyit Ali kendini tuutıağa çalıştı. Deminki bayan memur, müdürün yanındaydı. Müdür iri kafalı bir adamdı. Seyit Ali Şener? Hanginiz? diye sordu, Benim beyim. Bu çek sizin mi? He. Kim verdi? Bizim milletvekill Memduh bey. Kaç lira bu? Rüsteme döndü. Köylü yüzü kararmıstı. Tekrar müdüre baktı, Üç yüz kırk bin lir« beyim. ***» ' Müdür kaun çerçeveli göclüğünun gerisinde dü şundü. Sonra yüzüne baktı, Ne parası bu evlâdım? diye sordu, Şey... Mal sattık da. «Yann bankadan alın» dedi. Bu kâğıdı verdi. Müdür kâğıda hafif hafif vvırdu, Bu çek karşılıksız, dedi. Seyit Ali asker gibi chazırol» durmuştu. Bir şey anlıyamadı. Terli yüzü sıkmtılıydı. Ayak değiştirdi, Rüstem duvardaki kocaman Atatürk fotoğrafına bakıyordu. Içerisd sıcaktı. Yeni kasketini elinde tutuyordu. Siz bekleme salonunda azıcık oturun, dedi müdür. Herhalde bir yanlışlık var, düzelteİim. Olur beyim. Çıkarlarken zile bastı, hademeye, Bu adamlara bakarol, dedi. Gitmesinler. Recebe de haber ver, kapıda dursun. 116 konu ve resim; AYHAN BAŞOĞLU NSAM BUJBEATTSİS, HUÇ BsUJ OWMZ.UEPX.ESE İ CEN SUITAN • MÂZİNİN ETKİSÎ ir şeyi algılarken daha önceki algılarımızm da etkisi altında kalıyoruz. Meselâ bu adam politikacıdır derken politikacıların niteüklerine ait eski al gılarımız da kafamızdaki tanıma yapunızm örgütlenmesine rol oy nuyor. Müşterek özelliklere göre nitelendirdiğimiz sürece kişüer hakkındaki algılanmız daima bo zulmaya ve ön yargılarımızuı etkisi altında kalmaya mahkum ola caktır. Bu kadın şayet Kasımpaşalı ise derbal Eli maşalı» da eklenecektir admın ucuna. Varsajimlarla algıladığumz verilere gö re diyelim ki bir kimse Rusya'nın emperyalist bir dış politikası oldugunu benımsemiş olsun, Yıne diyelim ki Rus Dışişleri Bakanı Dünya uluslarma evrensel bır barış çağırısında bulunmuş olsun.. Acaba bu kışi Rus politika sı hakkjndaki fikirlerini mi değiştirecek? Ne gezer.. eski varsa yımlarmın etkisi altmda, barış çağnsunn bir bldf olduğunu daha çok kendine yakın bulacaktır. B >f~~~~"~T I.İI OMA.DEB' > 8UMÛ. ulQ IUTIVAÇ ' l w n i , UAIJIMLA BEM Başüstüne. Siz de Makbule hanım, hesap sahibine tel»fon edin, çıkmca bana bağlayın. Pekı. Müdür yalnız kahnca yüzünü uğuşturdu. Sonra kapıya gidip baktı. Köylüler oturmuş, şaşkuı şaşkın duvarlara bakıyorlardı. Saf kişilerdi. Bir yolsuzluk yapacak adama benzemiyorlardı. «Ne olabilir?» diye düşündü. Dudaklanm büktü. Sonra sigara yaktı. Dumanı ağzmdan burnundan üfledi. Masadakl çeke bakarak beklemeğe başladı. «Milletvekili Mem duh bey...» îsmi biliyordu ama 3nizünü hatırhyamadı. İktidar partisindendi. Hem de etkililerden. •Bızden kredi aldı mı acaba? Asü mesleği ne? Ne is yapar Nasıl bir adam?» Cam bölmeyi açtı, Kâmuran bey! diye seslendi. Bir dakka. Bankanın muhasibi gençten, yakışıklı bır adamdı. Bakanlardan birisinin kayınbiraderiydi. Ağzında sigarayla girdi, Buyurun beyefendi. Müdür yer gösterdi. Sonra çeki uzath. Bu Memduh beyi tanıyor muyuz? dedi. Evet, tanırım. Kredi mi istiyor? Rakamı görünce gözleri büyüdü. Üyy... Bu kadar parası var mıymış bizde? Yok. Karşıhksız çek. Onun için rahatsa ettinı. Neyin nesi bu? Muhasip Kâmuran bey baktı, düşündü. Dudak larını büktü. Kime vermiş bunu? Bir köylüye vermiş. Dışarda bekliyor. Allah Allah... îmzasını tanıyor musunuz? Onun imzası mı? Bilmem. Taklit olabilir. Kendisini arayalım. Arattınyorum. O sırada kadm memur girdi. Burada yokmus, efendim, dedi. Uç gün» dür Istanbulday'mış. Evet E bu tarih dünün tarihi? Birbirlerine bakıştılar. Düşündüler. Huzursua bir tavırları vardı. Müdür elini telefona uzattı, Polisc. Yok, dedi Muhasip Kâmuran bey. Veremeyiz deriz adama. Gitsin kendisi arasın. Müdürün eli kalakaldı. Öyle mi yapalım? Ama sahte çek.» Olsun. Vermeyiz, olur biter. Gülümsedi, başım salladL «Bu işte bir orostopolluk var. Ben Memduh beyi dün Ankarada gördüm. Bakanlıkta bir iş tâkip ediyordu.» Elini salladı, Boşverin. Bizi ilgilendirmez. Adam kendisd gitsin uğraşsm. Müdür başmı salladı, Peki. Makbule hanım, adamları çağırüver, Dur, önce Recebi çağır. Onun yanında sdyleyelim. (Arkası var) 21 Anl bir rahatsızl* duyar gibi oldugumu itiraf etmeliyim bu manzara karşısında... Tahrik edici hatlsn var... Girinti ve çıkıntılan gavet muntazam... Kalçalan yuvarlak... Bovnunda bir darnar atıyor... Saat gibi muntazam. Mary Weaver'l kadın olarak bugün İlk defa düşünüyor, böyle bir açıdan batayordum ona... Dikkatle ve alıcı gözüyle... «On blrde gelip benl alacaklar... Savcv lığa götürmek için. . Sabahleyin haser verdiler... Gitmem gerekiyormuş...» Hayal kınklığına uğramıştım... Başımı İM tara'a sallamaktan kendiml aiamadım. Kılık kıyafet değiştinnesinin sebebi ben degüdim şu halde. Onemsemiyen sesiyle devam ediyor: «Avukat Stayman da gelecek... Refakatçi olarak... Sayet kendisiyle konuşmak isüyorsanız?...» «DUn de söylemiştlm slze... Staymanla hiç bir ilişkim yok... Ortalc bir çalışma söz konusu olamaz... Görevlerimiz çok ayn... Bambaşka...» Bana düşen görev paymın ne olduğunu sorsun diye boş yere bekliyorum. Oralı bile degü... Daima j'aptığı gibi omuzlanm silkiyor... Dudaklanndaki çlzgl tarafsız... Gözbebekleri donuk. Ben kendisi için ne yapabilirim, ne yapamam... İlgılenclirmiyor onu. «Dün ayrılmadan önceü son konuşmalanmız sırasmda bir anahtardan bahsetmiştinıa... Alârm zillerinin çalmasına meydan vermeksızin kapüan açmaya yanyan özel bir anahtar... Bunu amcanız mı vermiştl size?» «Evet.» «Söz komısu anahtara sahip durumdaM tek kişinin siz olduğunuzu söylemiş miydi hiç?» Yalnız siz, bir de kendisi » «Evet.» «Daha sonra, sizden habersiı, Ddnc! Wr sahsa da ayni anahtardan vermlş olabilir mi?.., tnsan hali bu ya...» «Hayır.» «Bunu kesinllile temln edebülr mislnia bana?... Yüzde yüz...» «Bu çeşıt meseleler açısından yüzde yüz teminat vermek ıe kadar mümkünsa ben de sızi ayni ölçüde temin derim...» Sesinde, kinaye ile kanşık hafif bir alay gi» liymiş gibi geldi bana. Belki yamlıyor olabilirdim... Ama gözlerinde bir an İçin yanıp sönen garip ışıktan, onun böylesine bir sual karşısmda biraz eğlendiği, soran künseyi de hayll küçümsediği besbelliydi. Kısa bir süre sonra kendisini toparlıyarak her zamanki tarafsıa ifadesine büründü: «Sanmıyorum... Vermemlstir... Emlnlm... Muhakkak... Vermesine lürum da yoktu, lmkân da...» «Siz, slzdeki anahtan tesadüfen ya da dalgmhkla bir yerde unutmı^, şurada, burada bıraknnş, kısacası arahtan Ustünüzden ayınnış olabilir misinlz?...» «Hayır.» • MEHMED EFENDİ NEDEN KJRAT PABTİSİNE OY VERDİ B GARTH İLİYORUZ ki idrâkler başka bir nitelik taşıyan diğer idrâklerle birleşerek kafamızda bir «tanıma yapısı» meydana getiriyorlar. iki idrâkin kafamızda birleşebilmesi için onlaruı za man ve mekan'da benzer olmalan gerekmektedir. Hayvanat hocası Kurt Koswig bir insanla bir atın, ya da balinanm birbirlerine benzer olduk lanna inanıyor. Çünkü hepsinde de bir «Menıe» organı bulunduğunu görmüştü o. Gelelim ıkinci örneğe: Babasından hiç kabahati olmadığı halde dayak yiyen Erol's göre babalar, toplum polislerl ve kovboylar birbirleriyle aynı benzerliktedirler. Çünkü küçük Erol «Dayak atma» ve «Eziyet etme» yapısı içinde bir araya getirmiştir bu algılama benzerliğini. Bir Amerikan üniversite öğrencisi de bir Amerikan mahkemesinde ırk ayınrhı güden davranış gördüğü an bu davranış eşliği yuzünden Amerikan mahkemelerini Naziler le bir tutacaktır. • FİL İLE MAYDONOZTJN YA DA KIRAT İLE PARTİMÎZİN BENZERLİĞİ Türkçesi: Adnan TAHİK den ayırmadım... Daima yanımdaydı... Buna ft» zellikle dikkat ediyorduın.» Susmuştuk. Dalşm dalgın dUşünüyordum. Derinlemesine bir düşünme taraydı bu. Mary, araya giren boşluktan faydalanarak çantasını açtı, bir paket sigara çıkardı. Çakmağın madenî sesı odayı kaplayan koyu sessizlik İçinde mübalftğalı bir şekilde yantalandı. Gardiyandan yana dönüp baktnn. Gözlerinl genç kıza dikmis, ısrarla bakıyor... Çantasıru kapatıp bir kenara bırakıncaya kadar da bakmaya devam ettı... Sonra yine elindeki kalemle oynamaya başladı. «Durumu özetlemek gereklrse, alârm öllertnin çalmasına meydan vermeksizin eve glrlp çıkma lmkânına sahip tek kişi slzdiniz... Buntaı dıs:nda aleyhinlze iylenen başka ne gibi deliller atüdı ortaya?...» Elindeki sigararun duman çlzgtsinl lzliyerelc bakışlannı tavana kaldırmıştı. Şu sorgu sual faslını anlamsaz mı buluyordu acaba?... Bos yere vaJdt kaybedlldiği kanısma mı kapılmışü nedir?...» «Amcamla aramızd. bir tartışma geç. misti. Kavga etmiştik...» «Cinayetten bir gün önce ml?...» «En azından haftada blr onunla kavga e> dlyorduk zaten... Yedl sekiz senedlr hep böyla oluyordu ..» «önemsiz kavgalar her halde... Gellp geçld...» Sigarasından blr nefes çektl... Gözlertnl ta. vandan Indiric önüne daldı... Hor gören bir ses. Ie cevap verdı: «Herkesin kendine göre bir yorum tarz? vardır... Kişiye özel...» M AYLÂK AfUSA EHMED EFENDİ seçim kulübesine girip de oy pusulasını eline almca orada bir at resmi görmüştü. Mehmedin ata DİŞ TABİBİ Orhan TÜZÜN Hastalanm Samatya caddesı •00 numarada en modern cıhazlariyle (saat 13.30 1950 arası) kabıüe başlamıştır. Dokto r | Süreyya Atamal S Muayenehancstn) oaJüettl
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear