25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAHtFEİKt 27 Nlsan 1966 CUMHURİYET AP, GRUPIARI ve BAŞKANI Prof Bahri SAVCI MJ düşünsel açıdan olgunluğunu bula• MT • manuş bir partidir. O, şimdilik, sadece, siyasal kuruluj olarak C.HJ*. ye, siyasal felsefe olarak ds lük • devletçilik modernizasyonn düşiincesine bir direnme duygnsundan kaynak almaktadır. Direnmeler ise, ilerici bir direnme olmazsa, yani «Sosyal muhteva direnmesi» teşkil etmezse; tarihin geride kalmış belli düşünce üriinlerine, belli davranış biçimlerine, bir kelime ile tarihin geride kalmış belli bir oluşma safhasına bir «sosyal muhtevalı karşılık» olarak ortaya çıkmaz»a, olgunsuz olur. Bu suretle de bu direnme, hem tecanüsten yoksun olur, hem de kısa süreli olur. tleriye götürücü bir sosyal muhtevaya dayanamıyan böyle gnıplar içinde de, yer kapmak ve Idareci kategori içinde yer elde etmekten başka esash bir endişe duyulmaz. Ve böyle partiler içindeki iç liderlik yanşması pek şiddetli olur. Böyle gnıplann ba? liderinin karşısında, her zaman, ihmal edilemiyecek kombinezoncu gnıplann yer aldığı jörülür. • •• • » • • ! :H I H!: Yalancı tanık olmamak ayın Akbal'ın, «Yalancı Tanık Olmamak» adlı ilginç, ilginç olduğu kadar da yantutmaz yazısına başka tümceler eklemeyi yersiz buluyorum. Tüm olarak bir özgün inceleme 5"apıtı, kanım bu. Ben, sadece, yapıtın özüne sadık kalarak, gerekli gördüğüm için, şu iki noktayı biraz daha genişletmek le yetineceğim. 0 «Görünen gerçek çirkinse şairin. öykücünün, romancının, ressanun suçu ne? Gördüğünü, duyduğvnu, anladığını yansıtmamak, yorumlamamak sanatçınm elinde değü.» Sanat, insanda estetik heyecanlar uyandırma niteliği olan bir çalışma türüdür. Renkler. sesler, şekiller ve sözler birer kaynaktır, araçtır eser için. Sanatçı, gördüğunü, duyduğunu ve anladığını olduğu gibi, değiştirme«îen bir tabloda şekillendirecek, notalarla seslendirecek, bir mermer parçasında soyutlaştıracak ve bir kitapta anlatacaktır. Sanatçı objektiftir, sanatçı realisttir, sanatçı eğitimcidir, ülkücüdür. Başka turlü olamaz bir sanatçı. Bunu yaparken de hiç bir çıkar gözetmez. Gerçek sanatçı, ne sanat sanat içindir ne de sanat toplum içinSir der; bu iki önerme birbirini tamamlar ve dofrular. ve birbirinden a>Ti düşünülmiyecek değin bir bütündür. Caesarism sanatçının saptayacagı bir kaynak, bir özgünlük değildir, tümüyle yadsır onu... Atötürke saygı ve dikkat! Batı ve Batıhiaşma üstüne konuşuyorduk. C.H.P. Manisa milIetvekili Em. Kurmay Yarbay Mustafa Ok dedi ki: Atatürk'ün söylev ve demeçlerini inceledim. Batüılaşma de yimini hiç bir söylevinde ve demecinde kullanmamış. Üç cilt bo yunca «muasır medeniyet» veya «çağda$ medeniyet» diye konuşmuş. Yalnız bir kere, ve bir yabancı gazetecinın «Batılılaşma» konusunda sorduğu suale cevap verirken aynı kelimeyi kullanmak zorunda kalmış. Mustafa Ok"un bu güzel dikkatini daha derinleştinnek, daha yoğun incelemelere girişmek, konuyla ilgili bUim adamlanna düşer. Çünkü Batüılaşma eylemi üstüne ve Atatürk adına her gün bir araba lâf söylenmektedir. Kimisi Batılılaşmayı Batı bloku içinde bulunmak sanmaktadır. Kimisi çok partili demokrasi düzenini Batılı olmakla karıştırmaktadır. Bir küitür ve medeniyet dâvasını dar siyasî açıdan ele alraak Türk düşüncesini bir kısır çember içinde hapsetmekle sonuçlanmaktadır. Üstelik bu tertip düşüncelerin gerçekle uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. Portekiz Batı blokunda ve NATO üyesidir. Ama koyu faşist düzeniyle, kilise eğemenliğinde toplumuyla, Angola sömürge siyle. sosyal adalete imkân vermiyen toplum yaşayışıyla, çağımız medeniyetine aykırı bir tutum içindedir. Türkiye çok partili demokrasi düzeninde görünmektedir. Ama çağımızın medeniyeti düzeyinde bulunduğumuzu iddia edemeyiz. Batılılaşma kavramı üstüne çok düşünmek, ve sanırım Battulaşma kavramını bir yana bırakıp, meselemize daha aydmlık getirecek olan «çağdaş medeniyet» kavramını kullanmak zorundayız. Atatürk bilim adamı değildi. Söylev ve demeçlerinde çelişmeli görünen par çalar da bulı ıak mümkündür. <Vma Batüılaşma verine ısrarla «çağdaş medeniyet» deyimini kullanması ilgi çekicidir. Mustafa Ok'un Atatürk'ün sözlerinde yoğunlaşan dikkatinc ilişmişken bu noktayi daha açmak isterim. Bir okuyucumdan mektup aldım. Zarfın içinden. vaktiyle Atatürk'ün sofrasmda bulunmuş bir yazarın yazısı çıktı. Altı kırmızi kalemle çizilmiş satırları okuyunca dehşete düşüyor insan. Atatürk'ün sofrasında bulunmuş yazar, Atatürk'e ait bir hitırayı naklediyor: Mustafa Keraal savas sırasında bir kolordu kumandanını karargâhında ziyaret ediyor. Ama ziyaretin sonucundan hoşlanmamış olacak ki, aynldıktan sonra: Ben bu adamın ne mendebumn biri olduğunu daha o zaman söylememiş mi idim! diye kumandanın arkasından konuşuyor. Ancak bu konuşmada ne yer, ne tarih, ne kişiler bellidir. Bu çeşit saygısızlık ve lâübalilik, Atatürk çağını yaşamış olan yazarlanmızda sık sık görülmektedir. Bunlar vazıları arasına gelişi güzel biçimde: Atatürk bana demişti ki... Atatürk bana anlatmıştı .. Ribi tâflar sokuşturup. Atatfirk'ü kendileri hesabına konuşturmak hastalığına kapümışlardır. Bir tarih sayfası açmış, bir devlet kurmuş, bir devrim yapmış insanlann neyi, nerede, ne biçimde kimlerin yanında söylediği açıkça ortaya konulmalıdır. Eğer tanık. yer, tarih göstermeden: Ben bu adamın ne mendeburun biri olduğunu bilirdim... diye bir kolordu kumandanı arkasından Atatürk'ü konuşturursak, Atatürk'e saygısızlık etmiş oluruz. Gazi'nin sofrasında bulunanlar artık yaşlanmışlardır. ama yaşhlık Atatürk'e saygısızlığa hak vermez. Atatürk. Churchill. Washington. Lenin. Roosewelt çapında büyük adamların, yazdıklan ve söyledikleri ciddiyetle tesbit edilir; belgeleri ile ortaya konur. Büvük adamların kişfliklerini ve fikirlerini a»dınlatmakta titiz bir dikkat ve savgı gereklidir. Atatürk 1911 den 1923 Eylülüne kadar savaş içinde yaşadı, on dan sonra da devrimleri sürdürdü. Bu kadar uzun süre aksiyon içinde bulunan kişinin önce bütün söylediklerini gerçeklikle tesbit etmek, ve sonra bütün bu sözleri harb ihtilâl inkılâp gelişmetinde yörüngesine oturtmak Atatürkçülerin ödevidir. Türkiye Cumhuriye tinin kuruluşunda bir sosya) ve iktisadi anlam vardır. Biz bu anlamı kavramak için çok çalışmak zorundayız. Fransız ihtilâU gibi, Sovyet ihtilâli gibi Türk ihtilâlinin de anlamı tarih şuurunun ısığına çıkanlmahdır. Atatürk'ün ağzından lâflar uydurmakla, ya da Batılılaşma gibi kelimelerin yüzeyinde dağılan açıklamalarla, Atatürkçülüğün ne olduğu ortaya konamaz. Atatürkçüyüm. diyen nice kişinin Atatürk'ün A'sını aniamadıgı da son yülarda olanca acılığıyla ortaya çıkmıştır. A Gerçekten, A.P. yerini tuttuğu D.P. gibi Mustafa Kemalin «lâik hürriyetçi halkçı Cumhuriyeti» nin sosyal yapıya, kişisel yaşayış biçimine, halka yönelmiş ekonomik ilişkiler dünyasına bir tepkiden ibarettir: Dinci • çok kez ahlâksel yollan ihmal ederek gösterilen bir gayret ile sivrilip kitlelere eğemen olmuş kişilere ve zümrelere ait hflrriyetleri savunucu beceriklileri koruyucu halkı da «idare» ye karsı bu beceriklilerin korumasına bırakıcı bir tepkidir, A.P... iktidarı elde etmişür. Fakat, partiyi, düsünsel açıdan olgunlaştıramamıstır. Binaenaleyh, tabii bir tecanüs sağlıyamamıştır. Durum, onun, bir iç diktatorya kurarak, bu yol ile suni bir tecanüs elde etmesine de elvermemistir. Bu yüzden, parti içinde türlü gruplar karşısında kalmıştır. ruplardan bazılan, partinin antitezi olan ilerici görüse karsı daha ortadoks olarak çıkılmasım ister. Başkanın, partiyi süratle tehlikelere sokacak bu grupu durdurma coru vardır. O, bu görev üzerinde çahştıkça, kendi yerini dahi yitir me tehlikesiyle de karşı karşıyadır. Gruplardan bazılan ise aşırı muhafazacdığı bir fikri ama tek taraflı liberalizm ile tâdil etmeyi ister. Başkanin, bunların getirmek istediği bu Uberal esintiyi. ortodokslann muhafazacılık taassubu ile banştırması zorunu vardır. Bunu yaparken her iki grupun kredisini yitirme tehlikesi içine düşer. Nihayet bir başka grup da, sadece oportünizm kollar. Ve Başkan, onlar için bu oportünizme araç olduğu oranda tntnlması gereken bir liderden başka bir şey değildir Bütün bu sebeplerle Başkan. kendi partisi içinde sürekli grup çatısmaları içinde kalmıştır. •M şte, A.P. Başkanının, daha baştan, herkesi • doyuran bir kabine kuramayışınm, kabinesini kurduktan sonra da, boyuna itirazlara ugranusının nedenlerini borada aramak gerektr. Yani bizzat A.P. nin ileriye yönelmis değil, geriye dönmiiş bir direnme ifadesi olmasmdan gelen tecanüssüzlük ve birleştirici fikirden yoksunluk, parti içinde rnıplanmalan çoğaltmıştır. Liderin bir pırti içi diktatöryası ile bu grnnlanmayı bertaraf etmesi de miimkün olamamıstır. Gruplar kendi ejjilimlerine son derece sadıktırlar. Eğilimlerinden fedakârlık etmemek için gerekirse Başkanı feda bile edebilirler. Bu durum karşısında, Başkan da fikri seviyesi üstün olan, belirli «asgarl müşterekleri» toplumumuzun gerçeğine kuvretle uyırun bulunan bir kabine kurmaktan çok, parti içi türlü akımlar üıerinden kayarak yerini elde tutmak için manevralar yapmaktan öteye geçememektedir. Bütün zekâsını ve enerjisini buna hareamaktadır. Kabinesini. bütün kamu oyunu tatmin eden Prima Donna niteliğinde üderlerle doldursa. bunlar arasındaki ihtilâflar kendisini de yıpratır. Silik şahsiyetlerle doldursa, bu sefer de gnıplan tatmin edememe durumuna düşer. S mun, kamunun • toplumun nucusu olsun!.,» savu TOPLUMSAL GÖREVLERİ BİR Yaklaşık olarak tartışmacı Mustafa İsmet Tırhalı ile aynı fikirleri savunan Hakkı Altıoğlu ise şöyle demektedir: «Hüseyin Rahmi Gürpınar müdeiumumiye çatar. Fazıl Hüsnü Dağlarca şiir yazar. Oktay Akbal makale. Neden? Savcı sanatçıyı kovuşturuyor diye. Aslında savcı ile sanatçının toplumsal görevleri birdir. Birbirine karşıt değildir. Savcının mevzuatımızdaki adı «Cumhuriyet savcısı» dır. Bu demektir ki savcı .o andaki siyasal iktidann değil: Şinasi'denberi nhalk» anlamı değişmiyen «cumhur» un adına davranır. Takipsizlik kararında, talepnamesinde, iddianamesinde, esas hakkındaki dü şüncesinde savcı «kamu adına» konuşur. Savcı toplumcu olmak zo runda ve ödevindedir. Ozel çıkarlar savcının fonksiyonu dışmdadır. *•• Iaaa •••• • Sa" •••• • ••• • »•a #••• {•*• Statükocu tutucu zümreci (kitleye vicdan alanında, sosyal ve ekonomik ilişkiler alanında gelişme ve kişilik kazanma hakkt verme anlamında) halkçı idrakinin zorunlu kıldığı sosyal yapı değişmelerine karsı statükocu tutucu • zümreci bir görüşe dayalı kalmaktan başka bir şey yapamaz. Böyle bir görfis ise «sosyal muhtevalılık» dan yoksun olduğu için partiye ne tecanüs getirir, ne de uzun süre şansı... Çünkü fîkren olgunluğun bulunmadığı yerde, kişisel siyasal ihtiraslardan başkası hüküm süremez. Herkes, partinin temsil ettiği statükocu • tutucu • zümreci eğflimi, mevcut liderlerden daha iyi yürfitebileceği kanısma kapıhr ve mevcut lideriiğin karşısına dikilir. Evet, A.P.. güttüğü muhafazacı • statükocu bir bağ ile hem sömürülenleri, hem de onları eğemenlikleri altında tutan imtiyazlı ıfimreleri bir araya getirdiğini ve bu suretle, feodalite artıkları ile, feodalitenin kurbanı sımflan ve kuramları kendi İçinde bir arada banndırdığı için, 27 Mayısın sosyal ve ekonomik kalkınmalı «sosyal devlet» taıe de direnmektedir. Bu bakımdan da olgunsuz bir siyasal kurul olmaktan öteye geçememiştir. Bu yüzden de, iç liderlik ve mevki kapma yanşması, bu partide, ber yerdekinden fazla olarak gözükmeye baslamıştır. Eğer parti lideri, kendi kişiliği etrafında, bir parti içi ı diktatöryası kurabilse idi, hiç olmazsa parti içinde bir tecanüs sağlamış olurdu. Fakat bu da olmamıştır. Çünkü parti lideri, zaten Türk tarihi içinde bir jiosyal dizenmenin ileri bir safhası olarak belirmemiş bulunan partisinin içinde de törlü safhalardan geçe geçe yetişmiş bir lider değildir. O, aslında, AP. nin üstün iktisadî güç tabakasından. dış desteğin de itişi ile liderlik yerine geçmiştir. Sait Bilgiçin daha da mukaddesatçı ırkçı muhafazacı bir akım ile partiyi öncü ve zinde kuvvetlerin daha geniş mukavemetine çarptınnasından duyulan korku sayesinde, parti içi B leyi bütün metafizik, sosyal ve ekonomik esaret bağlanndan kurtarıcı anlamda) hürriyetçi • dylc olunca da, Mustafa Kemalin; lâik • (kit 0 «Sanatçı, yazar, şair, düşünür, gerçek aydın yalnızca yaşadığı günlerin insanı değildir, onun geleceğe, ileriki kuşaklars bırakacağı bir bildirisi vardır.» Sanatçı, her çağda, gerek sanatta devrimci oluşuyla ve gerekse düşün yönünden toplumlan uyarmada önderlik yapmasiyle türlü olanaksızhklar içinde bırakılmak istenmiş, sorguya çekilmiş, yargılanmış, hürriyeti elinden alınmak istenmiş ve yaşantısı söndürülmüs tür.. Fakat hiç bir güç, şu an ulusların kütüphanelerini dolduran milyonlarca kitabın, müzeleri süsliyen yüzlerce plSstik eserlerin ve milyarlarca İnsanı peşinden sürükliyen hümanist felsefe akımlannın bugüne dek gelmesini, yaşamasmı önliyememiştir. Ve mikrokozmos döndükçe de yapamıyacaktır bunu. Sanatçı. düşünür ve gerçek aydınlar, hangi koşullar içinde bulunurlarsa bulunsunlar, bu ıçlek görevlerini yapmaya devam edeceklerdir. Bu tarihsel evrim onlaMn kaçıöılrnar yazgmUYı1; hiç bir yMacı tUı*r«iç birDfiıat» girişim onların ustünden bu kişisel yazgıyı soyup alamıyacaktır. Ne mutlu onlara.. Yalancı tanık olmamak, erdem li kişi olmak demektir. Yalancı tanık olmamak jozlaşmış. pörsük kalıtsal doğmatizmden arınmış bir kuruluş, özgü bir birevsel varolus demektir. Yazıyı, Sayın Akbal'ın şu satırlariyle bitirmek istiyorum: «Bir ulusun vaşaması, ilerlemesi, uygarlıga. mutluluğa kavuşması önce, her şeyden önce, sanatçılarmın dürüst olmalariyle mümkündür. Üç • beş politikacı, sekizon partici dürüst olmasalar o kadar önemli değildir. Ama sanatçı yalania savaşacak, doğruları dile getirecek, çirkinlikleri gösterecek, korkmıyacak, yılnuyacaktır. Çünkü o, bugünün değil varmın. mutlu yarmiarın insanıdır.» TALAYHAN SOYTtRK Sanayicilere ve Sanayi Odalarına düşen vazifeler ayın Vehbi Koç'un özel sektörü uyaran bu makalesini biz toplumcu görüşün özel sektör makanizmasını tüm aynntılan ile kamu oyu bilincine sunmasmın sanayıcilerimize zorunlu kıldığı bir oto • kontrol olarak nıteliyoruz. Böyle bir jyarma cesur bir çıkış bu düzeyde. Ve fakat birçok noktalarda görüşlerimiz ay rıhyor. Artık Türkiye'nin kapitalist yön tem ile kalkınabilmesinin olanaksızhğı yadsınamaz. Türkiye'nin, Dünya'nın değişen koşullan ve tarilıi oluşum çercevesi içinde, artık bu yoldan kalkmması ihtimali iflâs etmiştir. Vehbi Koç'un endişeleri karşısında bile dttşünen beyin bu vargıya kolayca varabillr. Her şeyden önce sayın Koç böy le bir uyarmayı, W65"m e& önemB olayı dlye nitelodiği TÎP'in T. B. M. Meclisine girmesi ve ber yıl artan nüfusun ve artan işsiz sayısının zorlayıcı tepkisinden dolayı yapmıştır «önümüzdeki bir kaç yıl içinde öze) sektör davranışlanyla kuvvet le ayakta kalmayi başarabilirse, Türkive'de özel sektörün yıkılması tehlikesi ortadan kalkacaktır» divor sayın Koç özel Sektörün ayakta durabilmesi zenginleşmesi ile mümkUndür. Bu zenginleşme ya ücretleri düşürmek fiyatlan artırmak ya da komprador bir düşün ve eylem içinde hareketle olur. Bu ayakta kalmak ne pahasınadır?. David Richardo bu konuda şöyle der: «tşçilerin ücreti vükseldikçe kapitalistin kân alçahr. KapitaUstin kân vükseldikçe işçinin ücreti alçalır...» evletin yaptığı müdahalelerin memleket zararına oldu ğunu söylüyor sayın Koç. İktisadî Devlet kuruluşlanndan 1959'dan bu yana elde olunan safl gelir 3493,5 milyon TL'dır. Bu gün Kula Mensucat, işçisine 12 lira verirken Sümerbank işçisine 23 11ra 76 kuruş yanında yemek, sosyal haklar, çocuk zammı v.b.. vennek tedir. Bu mu zararlıdır ulusumuz için?.. Ithâl, ham ve mamul madde fiatları ile gelir vergislnin kontrolünü Sanayi Odasından istiyor sayın Koç. tyi şey bu, ama Sanayi Odası da sanayicilerden oluşur. Bu örgütün kendi içinde reforma gitmesi bindiği dalı kesmesi demektir. üfak sermayelerin birleşerek koUektifleşmelerini ve bisse senetlerini halka satmalannı öneriyor sayın Koç. Bu eylem önce parahlan kendi lanrlannda bir zümre aristokrasisine götürür. Yülık geliri 2.000 lira olmayan mll yonlann hisse senedi satın alma gücü nedir ki?.. tlhan Selçuk DÎT makaleslnde şöyle der: «Sosyalizmden vazgeçtik... Ama Türkiye'de kapitalizml kurmak istiyorsak dahi bu Fürk kapitalizmi olmalı değil midir?..» Ne yazık kl olmuyor. Türk sanayicisi bu gün, aşırı bir yabancj sermaye sempatizanıdır. Komprador zihniyete bürünmüştür. Yabancı sermaye önce Türk sanayicilerinin işgücünü azaltır. Bu gerçek nasıl görülmüyor şaşıyoruz... Mursel ENGİN öğrenci S Sonuç insicamb bir fikri matuume içinde tutabilmek; ve bu manzumenin içinde ciddl bir iş sevki ile program ve plân çahşmalanna sevkedebilmek; imkânını vermiyor. Bu şartlar içinde, Ai*. nin, «halkın hükümeti» niteliğinde bir kabine çıkannasi pek güçtür. Çünkü bizzat A.P. buna istidatlı bir siyasal kadrolann» olmaktan oldukça ötededir. Vakıa. A. P. bir soyut demokrasi işlemesi içinde, parlâmentodaki sandalye çoğunluğunu elinde tutmaktadır. Fakat bu çoğunluk. soyut ve şeklî demokrasi kuraUannınn ötesindeki sosyopolitik ve etik determinizmlere tekabül etmemektedir. Bu yüzden halkın hükömetini samimi olarak neydana getiremeroek^dir. Getiremiyec~eT£tîr de. Bu durum, ilertki seçimlerin, A.P. çoğunlufu ötesinde Meclis çoğunluklan meydana getirmesine kadar sürecektir. Ve A.P.; Meclisteki çoğunlugunu boyuna arttırmıs dahi olsa, halkın hükiimetini kurma hususundaki zayıflığl yüzünden. bizzat kendi teşkilâtına dahi huzur getirici revizyonlan başaramıyacak, kabineler kuramıyacaktır. G içindeki grupların şimdiki dilekleri, Parti Başkanına, tecanüs içinde bir kabine kurmak; onu örülüyor ki, A.P. nin şimdiki durumu, onun uyarmak, bu uyarmaya sanayicinin katılmaması halinde bu bususların efkârı umumiyeye duyurulma sı en başta gelen ödevleri olmalıdır. Bilbassa kaliteli imalâta çok önem vermesi halinde sanayicilerin memlekete çok faydalı olacakları muhakkaktır. Sayın iş adamı ve yazarın da ışaret ettiği gibi, hükumetlerin ya pacakları kontroller, ya Işlerinin çoklukları veya diğer malvm «ebeplerle etkill olamamaktadır. Ba zan da alınan tedbirlerin çok sert olması tüccar ve s ınayicilerimızı müşkül durumlarda bırakmaktadır. Tabii kı bundan da yine en büyük zararı sanayici ve tüccar görmektedir anayici ve Sanayi Odalarının en çok üzerinde durmalan gerekli bir husus da tşçt ücret ve sosyal meselelendır Sa nayici kendi iş yerinde çalışan işçinln maddi ve sosyal durumunu Hükumet ve Sendikalanna bırakmadan kendi imkânlan Ue halle^ melidir. Bu hususlara Sanayi Oda larınuı da yardımcı olmalan gerekir Sermaye piyasasmın teşekkülü ve halka açık sirketler kurmak ve veni iş sahalan açmak bakımından yazarın fikir ve benimsed'*i vol cok müsbettir. Yalnız bu yolnn BtLHASSA KOC tarafından kâr eden müesseselerini ilân ve hisse senedi ihraç etmek suretiyle kendisinin memlekette bir çığır açması şayanı arzudur Toptanacak meblâğlarla eni şirket ve iş verlerinin açılma<n daha kolaylaş mış ve küçük tasarruflar da değer lendirilmiş olacaktır. NETtCE: Sanayicinin ilk defa kendi kendini kontrol ederek kalite ve fiatta. vurtta ithâl malını aratmayacak şekilde çalışması ve odaların da bunu esaslı şekildp cle netlemesi eerekir. O zaman memleketin kalkınmasına en büvük yardımı vapacak olan ösel «tektöriin vazifrsini vapmış olacattına inanacaei7..» S ServetBeyanıve Gider Bıldırımı ayın Zeki KURUCA'nın «Servet Beyanı ve Gider Bildirimi» başlıklı vazısın dakl görüşlerine iştirâk ederiz. Diğer taraftan, sayın yazarın değinmediği, «Gider Bildirimi» müessesesinin şu anda baijtş mev^ , zuu edilmeyen bir cephesine ayrıca ışık tutmak steriz. Beyanı istenilen giderlerden, ma hiyeti itibanyle, mükellefin va mü kellefiyetinin devamı veya daha fazla vergi verebilecek durumda kalabilmesinin temini için ödediği tıbbî müdahale ve doktor ücretlerinden hiç değilse bir kısmınin matrahdan indirilmesine müsaade. hem âdil bir jest olacak, hem de memleketimizde cari olduğu kabul edilen geniş anlamdaki (Vergi problemi) nin bir ucuna devlet parmağını basabilecektir. Misâl olarak, tıer A.B.D. vatandaşınuı bu gibi (hastane, doktor, dişçi ve tıbbî protezler) masraflarmdan bir yıl içinde en fazla (5.000, TL.) tutarmdaki bir meb lâğı, gelirinden düşülmesine mtisaade edildiğini belirtmek isteriz. Devlet. lcendisine yülar boyunca vergi gelüi temin edecek vatandaşa bu imkânı tammıştır Ay rıca, bu gibi masraflannı mahsup imkânı tamnan mükellef, tıbbt müdahale için sarf ettiği her kuruş karşılığmda bir makbuz talep edecek ve bu şekilde, tababet hizmetleri karsılığında el değiştiren paranın bir kaydı olmuş olacaktır. Mükellef bakımından kendisine yukarıda izaha çalıştığımız veya benzeri mahiyette küçük bir taviz bile Ihtlva etmeyen, kum bir (Gelir Bildirimi), aksi takdirde iyi nivet sahibi mukellefin sırtına yüklenen ilâve bir yük olmaktan öteye gidemez. Saygılanmla. Ünal TAPAN Mühendls S » " •• • • • •• ! » " • • HOCAH MUHSM ERTUGRIH SON KIRK SEN'ENIN DEV ESERI ÇIKTI. TÜRKİYEHE ÇAĞDAŞ DÜŞÜNCE TARİHİ Vazan Ord. Prof. HİLMİ ZİYA ÜLKEN Türkiyede ideolojik çatışmalar bu eserle aydınlığa kavusnıuştur. Çünkü Tanzimattan, günümüze kadar Türk düşüncesinin sistemli tahlili yapılmış ve Türkivedeki etkili ideoloji mensuplarınrn ilim muvacehe«indekt yeri, Batı, Doğu, Kuzey veya Güneyir. tesiri altında ise bağlı olduğu ekol <> bunu / • toplumumuzdaki temsil şekli ve gücü açıklanmıştır. FİATI Tamamı iki cilf 1. inci cilt, 11 Lira. 2 nci cilt 11 Lira nAĞITLM: SELÇUK YAYINLARI, TUZCULAR İÇİ. KOVYA Reklâmcılık 1810/4536 Nüvit ÖZDO^PU nu ilk defa 1944 martında Orant sahnesinde görmüştüm. Öğrenciydün. Evimiz Arnavutköydeydi. Tiyatro dönüşii şimdiki gibi otobüs, dolmuj yoktu. Traravay da bulamazdık o saatte tâtil ednlerdi Tepebaşuıdan Arnavutköye yayan dönerdim. tş*e O'nu ilk gördüğüm gecenuı dönüşii Dolmabahçe yokuşunda birden titremeğe başlamıyayun mı? Mefer paltomu ve sapkamı Dram Tiyatrosunun galerisinde unutmuşum. O'nun sanatı beni öylesinc büyülemişti. Dünyayı unutmuştutn. Koşa koşa döndiim, paltomu, şapkamı aldım. Benim gibi bir öfrenci onlan bulup temizleyicilere teslim etmis. Sırtım ısmınca karanmı vetdün. Ben de tiyatrocu •laeaktım. O Robert Koleji bitirdikten sonıa tiyatro öğrenimi yapmak üzere Washington Devlet Ünlversitesine git«m. Bir yandan okuyor, bir yandan çalışıyordura. Sıra tet yazmağa gelince bir Türk oyununu incelemege ve İngllizceye çevirmeğe karar verdim. Ama hangl oyunu seçecektim? Yurttan aynldıktan sonra aeaba daha ne gibi eserler yazılmıstı? İçim rahat etsta diye O'na yazmağa karar verdim. O'nun o güne dek benim varlığımdan bile haberi yoktu ama yazmağa karar verdim. Her halde sekreteri tarafından kaleme aluımı; «Sayın Bay» diye başlayan bir mektup gelir diye düşünüyordum. Aradan sekiz gün geç mişti ki posta kutumda ne göreyim? Yeşil mürekkeple M. Ertuğrul diye imzalanmış ve cNüvit Pa5am, iki gözüm. diye bajlayan bir mektup. Ben o güne dek bu derece tatlı ve candan bir mektubu ancak annemden, babamdan, bir de kardeşlerimden almıştrm. O günden sonra bizim ailede artık beş ki}i defil. altı kisi vardı.. Devamlı mektuplaştık. B/ze saldınyorlardı merikada çok tor günlerün oldu. Okuyabilmek için yaz aylannda iki ayn fabrikada günde onaltı saat çalışmam gerekiyordu. Ama içimde sonsuz bir inanç vardı. Biliyordum emeklerim bo sa gitmeyecekti, çünkü ülkemde bir Muhsln Ertuğrul vardı. A O'nunla ilk karsılaşmamı hiç unutamam. Yurda dönmüştüm. Askerlik görevimi yapmak üzere Koreye hareket etmek üzereydim. Ankaraya O'nu görmeğe gittim. Beni «Nüvit Paşam geldi, hoş geldi!» diye karşılayarâk yanına kabul etti. Kücük Tiyatrodaki odasında bir .vazıhane vardı ama odanın tam ortasında y»luı bir Iskemleye oturdu, beni bir koltuğa buyur etti. Kırk yıllık ahbap gibi konuştuk. tnsanı son derece rahat etti ren bir havası vardı. Bana, •Kabukiyi dikkatle seyret. Japon tiyatrosundan 8ğreneceğimiz çok şey var» dedi. Sonra beni gişeye gö tiirdü, kendi bilet gişesinden parayla bana bir bilet aldı. O akşam bana bir Türk piyesi seyrettirdi. Terslik bu ya. Korede soğuktan ses tellerim redelendi, iki buçuk yıl konuşamadım. Daha mesleğe bajUyamadan meslegim elimden gitmişti. Bazı uzmanlar hastahğımuı hiç bir zaman gecmeyecegini söylüyorlardı. Bu süre içinde beni ayakta tutan başlıca kişilerden biri gene O oldu. tnancla, «Gcçecek. bak göreceksin!» diyordu. O sıralarda bana MacLeish'in Eyyup üzerine Oyun'unu okuttu. Çok beğendiğimi söyledim, Türkçeye kiıtı çevirecek diye sordum. «Sen'. diye cevap Terdi. Kısık sesimle,, ıAman Hoca, ben ömrünıd* Şehir Tiyatrosu Bejisörlerınden şiir yazmadım, bu manzum oyunu nasıl çeviririm?» dedim. «Çevireceksin!» dedi. Bir hafta kapandun, en zor bir kısmı çevirdim, sonra gidip O'na gösterdim. • Harika!» dedi. Hoca her halde beni yüreklendirmek için söylüyor diye düsündüm. çeviriml tanuımış bir şair dostuma gösterdim; o da iyi bir çeviri olduğunu söylemesin mi? Benim için yeni bir ufuk açılnııştı. Derken, O'nun dediğl gibi oldu ses tellerim iyilesti. O da bir iki ay önce yeniden Şehir Tiyatrosuna atanmıştı. Ben de Şehir Tiyatrosu ailesine katıldım. Bir gün «Eyyub'u Mm sahneye koyacak. Hoca?» diye sordum .SenN diye cevap verdi. Gene küçük dilimi yutacaktım. Bütün bunları, O'nun işinl seven ve çalışan tasan larla nasıl yakından ilgilendiğinl belirtmek için yazıyorum. Her defa hepimize yetenegimizin biraı üstünde görevler vererek bizleri geliştirdi. Arkadaslanmın da, benim de eserlerhniz beğeniliyordu. O arada bazı gazeteler cMuhsin Erruğrul'un büyük keşfi. Cici Beyler. gibi sözlerle bizlere saldmyordu. Ama O. bunlara güliiyor. bize yeni ve daha tor görevler veriyordu. Sahneye koyduğumuz oyunlann ban provaUrına gelir, düşüncelerini söylerdi. En cok temiz. anlaşılır, etklli Türkce üzerinde duruyordu. «Çocuklar» derdi, «oyununuz hiç dekorsuz, hiç kostümsüz, hattâ hiç ışıksız karanlıkta oynanabilmeli gene de ilgiyi çekebilmelidirj Ses ve söz bakrmmdan oyunlanmızı değerlendirebilmek için bazan provalarda gözlerini kapar. bizleri öyle dinlerdi. (O'nun bn davranışmı duyan bazı kişiler «Muhsin Ertuğrul provalarda uyur» diye söylenti çıkardılar. Zaten O'nun için daha neler demediler ki...) Oyunlarunıza çok kanşmazdı. Bizi kişiliğiyle ezip gelişmemizi Snlenıek istemezdi. Ancak çok belirli bir yanlış olursa düzeltirdi. Bazan da tılsımlı bir degnekle doknnuı jribi oyuna dokunur. söz gelişi. bizim kararlastırdığımız tiç saniyelik bir sessizliği yirml saniyeye eıkararak bütün oyuııun en etkileyiei anlannı yaratmış olnrdu. O'na yalnız sanat alanında aydınlanmak ietn değil, huzur duymak için de giderdik. Bu içi dıjı bir. kimseye kln beslemeyen, ama kızan ve duyan pırıl pırıl kafalı ve altın kalbli insanda rahatlatıcı bir tı) sım vardı sankl. Çok dertli bir günümde gene O'nun Tiyatrodaki minik odasma koşmuştnm. «Hoca» demiştinı. «çok sıkihyonım, ne olur beni nejelendirecek bir şey söyler misinir?» Hiç düşünmeden, «Hamsi tavası sever misin?» demijti. «Sevmem> demijtim «Ben de sevmem» diye cevap vermişti, Birlikte dakikalarca gülmüjtük. DİĞER TARTIŞMACILAR # Bu Jconuda İstanbuldaki okuyucularınuzdan Mustafa İsmet Tırhaü ve H. Hakkı Altıoğlu'ndan mektup almış bulunuyoruz. Tartışmacı Mustafa tsmet Tırhalı, Akbal'ın sanatçıyı öven, savcıyı yeren yazısında ilginç yönler bulunduğunu belirtmekte ve özetle şöyle demektedir. «Ama kurulu düzen savunucularından biri olan savcıyı devrimci düşünce yükseltisine eriştirmek için salt suçlamak yetmez. Bence savcıyı da kurulu düzen çıkarları nin elinden kurtarmahyız. Bir kez savcı yürütme erkine bağlı Adalet Bakanının atanma konusu olmaktan çıkanlmaüdır. Sonra Başsavcıdan Yargıtay savcılanna, agırceza savcılanndan asliye ceza savcılarına dek ve bu sınıftan sayılan Ba kanlık merkez örgütünde görevlendirilmiş Müstesar, Genel Müdiir, yardımcüar, tetkik hâkimleri gibi tüm kişüeri «aydınlama» kurs larma tâbi tutmaudır. Ozel fakül te bitiriverip, ydlar geçmesiyle maaşı aslî kademelerinden geçiver mek insanı gerçek yüceliğe ulaştıramıyor. Savcının kovuşturma konusu yaptığı konularda küitür dağarcığı dolu olmalıdır. Çağdaş düşüncenin gerçekleri bir savcı için yabancı olmamaüdır. D Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları İşlefmesi Genel Müdürlüğiinden: İZMİT İşlstmemiz merkezi ile kurulacak fabrikalannuzâa çahştırılmak ve lisar; bilenler tercih edilmek üzere asağıda gösterilen adette eleman alınacak ve 4/10195 sayılı Teknik Personel Yönetmeliği hükümleri dahilinde yevmiye verilecektir. Askerlığini yapmış olan isteklilerin teşekkülümüz merkezinde Personel Müdurlüğüne müracaat etmeleri rica oluAdet 4 3 2 4 • ••• • ••• Makina Yüksek Mühendisi veya Mühendisi Elektrik Yüksek Mühendisi veya Mühendisi Inşaat Yüksek Mühendisi veya Mühendisi Kimya Yüksek Mühendisi (Basın 11818/4547) Tartışm» bSlflmfine cBnderllen yaziların muınküns« dakUlo edUmeıinl 250 keUmcyl aşmamamnı ve yazarlara de^il, carfın uzertne «Tartışma> riunuzD vazılarak Yazı İ;leri"• «octalanmısinı rica ederlı NOT: Türkiye Sınaî Kalkınma Bankası A. Ş. nden Çeşitli sanayi kollarında faaliyette bulunan sınaî sirketlerin portföylerimizde bulunan hisse senetlerinin satisına bajlanmıs ve devam edilmektedir. Birikmiş paralanm emin bir gelir kaynağına yatırmak isteyeı tasarruf sahlpîerinin Bankarmz İ?tirakler Müdiirlüğüne müracaat etmelerini rica ederiz. İlâncıkk: 3104/4540 :::: •••• •••• •«•• İst. 20. Asliye Hukuk Hâklmliğinln 966/379 Esas 966/652 kararı Ue Klzıllar olan Soyadımızı Alpay olarak değiştirdik. Hakkı, Orhan Alpay Cumhuriyet 4532 SOYADI DEĞİŞMESt AYDIN SAVCI Ekonomik • sosyal konularda evrim kurslanna, zorunlu olarak. tâbi tutulmalıdır. Kanun maddelerinin katılıklannı yumusatacak. özgürlükleri kanun zincirlerinden kurtaracak yorum yeteneği «aydın savcı» larla mümkündür. Oysa biz biraz aydmlanmış savcı ları «göç men kuşlar» a çevirmeyi marifet sayıyor, kapı kuln zihniyetinde o lanlan iyi yerlerde görevlendirmeii le taltife çahşıyonız. O kadar ki savcılık mesleğinde gerçekten Cum huriyetin ssvcısı, umumun müd deisi, kamu yarannın savunucusn niteliği ile davranış özerkliğini, ba çunsızlığını göstermeye yeltenen leri gene meslekdaslarının tutucı< takiplerine. disiplin kovuşturmal» rına, cezalandırmalanna mahkum ediyoruz. Onun için Sayın Akbai ın yakındığı konuda, savcinın dı» ve iç teminatmda bilim adamları nin çareler düşünmesi eerekiyor Tft ki savcı da düşünebilsin. Aydın oUun. Huauaun, özelin değil, umu :::: ««•a CANDAN KATlLlYORUM • Aynı konuda tzmirdeki okuyucumuz Ali Ragıp Çakmak ise, «Sayın Vehbi Koç'un gazetenizde iktibas edilen ve çok önemü bulduğum bu yazısımn her cümle sine candan katılıyorum» demekfe ve şöyle devam etmektedir: «Hakikaten bir memleketin kalkınabilmesi için sanayicilerine çok büyük işler düşmektedir. Ba gün demokrasilerin en ileri uygulamalannı (tördüğümüz memleketİPT de dahi sanayicilerin siyasî partiler ve hükumetle' üzerinde etklli rol oynadıklannı görmekteyiz. Sanayi Odalarına gelince: Odalann ödevleri sanayicilerimizden hiç de ssağı olmamalıdır. Bir sanayi kolonda imâl edilen her hangi bir tnalın fiat /e kalltesivle meş jul olmak »anayiclyi bn hususta Diyarbakır Belediye Baskanlığından 1 Mülkıyetı Ceiedıyemıze ait bulunan aşafıda mahalle, ada, parsel bulunan arsalar kapalı zarf arttırma usulü ile satışa çıkarılmıştır. 2 Satış şartnamelerı. hergün mesai taatleri dahilinde Belediyemiz bedelsiz görülebilir 3 tşbu arsaların aşağıda yazılı tarihlerde ihalelert yapılacağından gun hazırhyacaklan teklif mektuplannı muvakkat teminatlan ile birlikte at evvel kapalı zarf içinde Belediye Encümenine verilmeleri ilân olunur. Postada vaki gecikmeler nazara alınmaz. Mahallesi Süleymannazif tskenderpaşa Süleymannazif Iskenderpaşa Süleymannazif ve metrekareleıi yazılı Emlâk Müdürlüğünda taliplerin ujulüne uyihale laatinden bir ta Sonuç T ürk Tiyatrosunu kuran, yüzluce sanatçı ve yüz binleree seyircl yetiştiren, bütün dünyayi kendine hayran eden, ulusça yüzümüzü ağartan bu akıncı, bu hepimizden genç, büyük adam Iste böyle sâde, böyle ieten, böyle insan, insandı. O. İbrahim Muhsin adıyla dünyaya gelmişti. 1905 de Japonya'ya giderken batan Ertuğrul gemisi faciasından sonra duygulanarak Ertuğrul adını almıstı. Bugün sapasağlam ve hizmete hazır bir Muhsin F.rtuğrul'dan bu millet gereğince faydalanmasını bilmezse, bu ol»y tarihimizde İkinci Ertuğrul Faciast Dİnrak anilınava adavdir •*>• • P*« • ••• • ••• :::: • «a* •»•• Ada 429 131 429 131 429 Parıel 47 M2.kareıi 126.01 151.00 13754 123.00 180.02 Mnhammen bedeli 50404.00 60400.00 82404 00 49200.00 54006 00 Muvakkat teminatı 3770,00 T U 4270.00 TL. 5370.00 TL. 3889.00 T U 3980.00 TL. tarihi tkale 90/C 44 90/B 46 10/8/1988 Salı günfi «aat 15 t t » » 13/5/19M Cum» günü taat 15 tc > » 17/5/1968 Salı eünü taat 15 te. (Basm O. 297 11459/4528)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear