28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
İKİ CUMUURİYET llllBlllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllimillllillllllllllllllllimilllllllllllllllllllllllıtııiHllllliHIIIUE11» 9 Ocak 1961 Hapishanc hatıralart Riza Babanın sesi duyuldu sayım, sayım, sayım! TdMİW HllRAK | SOSYOLOG GÖZÜYLE | ıııılııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııınııuııııııııııifiıuııııııııııiHiııııııımııııııııııiHiıııııınıııi1111 9. İçerisi kalabalık değil. . Kantinin penceresi önünde, ellerinde birer küçük defter, ahş veriş eden, s:ra bekliyen bir kaç mahkum var. . Masalarda da akşam yemeği için salata hazırlıyan üç beş kişi... En dipte sarı saçlı bir genç önündeki teneke maltızı bir kontrplâk parçasiyle yelpazeleyip ateş yakmağa uğraşıyor... Rıza baba. Hah, Sarı da burada, dedi. Ken dinden bahsedildiğinı işiten Sarı başını çevirdi, işini bırakıp duvarda »sılı çok kirli bir havhıda ellerini temizledikten sonra güler yüzle, geçmiş olsun, dedi. Bas mey dancı en baştaki dolabı boşaltmasını, temizlemesini, bir asma kilit uydurmasını, Beybaba için hazırlamasını söyledi. Bana da, Sarı hizmetinize bakar. Yarım saate kadar yemek zili çalar, tam saat yedide sayım vardır. Oaha önce herkes koğuşta olaıalı dedi... Biraz duraladı, tekrar Sarıya döndü: San; «Açız et şu meredi de bir dikiz edelim» diyerek dolabın kapağını açtırdı. Kurumuç ekmek parçaları, zeytin çekirdekleri, buruşmuş kâğıtlar, boş konserve ve sardalya tenekeleri arasında kogusan boy boy karafatmalar dolabın içinde cirid oynuyorlardı. Man zara Sannın yüzünü kızartmıştı. Rıza babaya lâf etmek fırsatını vermeden, şimdi temizler, sıcak su ve sabunla paklarım. Derken bir yandan da az önce temizlendiği j havluya el atarak işe koyuldu. Bu aksamlık yemeğim var, çanta.nda bir iki sandöviç olacak, onlarla idare ederim; yarına Allah kerim! diyerek ters yüzüne döndüra. Koğuşta Koğuja çıktığım zaman yatağıtn yapılmfıtı. Bu zahmete katlanan koâuj arkadaşıma tesekkür ederek üst ranzaya tırmandım. Bağdas kurmak istedim, beceremedim. Bir bacagıoıın üzerine oturup bir diıimi dikmeyi denedim, elmadı. Ayaklarımı sarkıttım, alt yataktaki arkıdasa karşı münasebetsizlik olacaktt.. Elbet buna da alışacaktım. Herkesin bas ucunda, duvarlara çakılmıs çivilerde sallanan bir iki torba vardı. Yedek veya kirli çamaşırlanm bu torbalarda muhafaza ediyoriardı. Ben de bir iki gün için, ufak tefek eşyayı şiltenin. yastığın altında muhafaza etmcğe karar v«rdim. Bir kaç dakika koğusta yalnız kalmıştıoı. Arkadaslar yemeğe inmislerdi. Bu fırsattan faydalanarak çantamı açtım, sandöviçlerk den ancak bir tanesini, her lokmada düğümlenen boğazımdan geçirebildim. Sabahtan beri ilk defa yalnız kahyordum. Bu hal bana oldukça dokunmuştu. Allahtan rahat oturamıyorum; bacaklanmın ağrısı yeise kapılmaktan, hüzün duymaktan alıkoyuyordu beni. Zaten çok geçoıeden arkadaflar da birer, ilrişer sökün etmey« bajladılar. Herkesle tekrar tekrar merhabalaştık; sekiz kişi olmuftuk; yalnız iki mahkum görünürlerde yoktu. Gelenlerin bir kısmı hemen soyunup pijamalarmı giymislerdi. Dışarıda MiıOKiıı.e geıeıı, K t r ı u e Et fiyatları son günlerde yükseldi Mustafa Kemal'in bir kîtabı «Gerçekçı Mustafa Kemal», «Mus tafa Kemal gerçeği» yazılarımdan dolayı bir çok okuyucularımdan mek YAZAN: Cahit Tanyol düşunseydı, O. bir politıkacı olurdu. Halbuki Mustafa Kemal. hayatının hiç bir safhasınrta politikscı olmamıştır. Ikinci Meşrutiyet Iıa • reketine kanşmış, ve fakat İkinci Meşrutiyet politika.sına girmemiştir. O, Milli Mücadelenin Başkurr.andanı, Büyük Millet Meclisi Hükümetinin ve Türkiye Cumhuriyetinin Reisi olduğu zaman da politikacı değildi. O'nu devlet kur duğu ve devlet idare ettiği için politikacı sanmak yanlıştır. O'nun polıtika ile ilgisi, devlet denilen politik bir müessesenin basında olması yüzündendir. Ne Mustafa Kemal'de ve ne de Atatürk te politika ihtirası yoktu, ve hiç bir ?aman da olmadı. Kendısi politikacı olmadığı gibi, çevresine de onları sokmadı. Her başarının kolay tarafından istismarını sanat edinen politika sirıel:U>ri, Osmanh tilkileri O'nun etrafmı sarmak istedi. Fakat Mustafn Kemal bunlarm hiç biring yüz vermedi. Bu eyyam avcıları sonradan O'na düsman oldular. Atatürk'ün çevresi.ide toplananlar Ü'nun dalkavugu değil sadece hayranı idiler. O çevresine dalkavuğu sokmadı. Çünkü O, bu dâ vaya saltanat sürmek için atılmamıştı. Gayesi devleti değil. milleti kurtarmak ona yol göstermekti. Devletsiz bir millet olsaydı şüphesiz onıın başına geçmeyi, bütüi idealistler gibi, devletin başır.a gpçmeye tercih ederdi. Devlet, mıl'.et? gitmenin kaçınılmaz bir yo l.ı iöi. Bu yüzden O. millette devletti; devlette milleti görüyordu. Milleti, kendi kendisinin efendisi olarak düşünüyordu. Devlette mil letı göıdüğü için değil midir ki O'nun tfcmeline: «Hâkimiyet kayıtsız şartsız milIetindir» düsturunu koydu. F.u söz, bu anlayış Mustafa Ken:al'e öğrendiklerinde.ı değil. mizucından geliyordu. Türkiye Cumlıuriyeti ve halk hâkimiyeti Mustafa Kemal'in idealist mizacından çıkmıştır; ve bunun tarihi kökü, milli mücadelenin çok gerilerine kadar uzanmaktadır. Kazandığı zaferleri. yaptığı devrimleri hep millet» malederken, bununla bir tevazu göstermiyor. Bunları millet e bir cemile olsu.ı diye de söylemiyor; O, samimi olarak buna inanıyordu. clnsanlar nasıl sevk ve idare edilir?» sorusuna, «onların fikir ve emellerini tanımayı ve bu fikir ve emellere tercüman olmayı şart koşarken, bu sözde, insanların kendi iradelerinin dışında hiç bir iradeye bağlı olamıyacağı da ifade olunuyor. «Hasbıhal» in bundan sonraki cümlelerinde insanları ve milletleri idare etmenin, «yol göstermek» anlamına kullanıldığını daha açık olarak anlıyoruz. Çünkü fikirlerini açıklamak için peygamberleri örnek gösteriyor: «Musa, Mısırlıların kamçıları altında inliyen Yahudilerin bu baskı ve esaretten kurtulmaktan ibaret olan meyillerinin tecellisâzı oldu.» «Isa, zamamnın nihayetsiz sefaletlerini idrak; ve umumî ıstıraplar devrinde âlemde tahakkuk etmiye başlamış olan şefkatperverlik lüzumunu din halinde tercüme ve anlatmak yolunu bildi». (4). Ve Mustafa Kemal. 1914 te yazmış olduğu bu fikirleri, 19 Mayıs 1919 da gerçekleştirmek için yola çıktı. Yorgun, perişan, sahipsiz bir milleti, onun mizacına sinerek korkunç bir Ergenekon'dan kurtardı. Milleti bizzat kendi iradesinin hâkimiyetine ulaştırdı. O. bu hâkimiyetin sahibi değil, sadece koruyucusu oldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir yı§ı«» akıl hocası ortaya çıktı. Ona demokraMden, ona «hürriyet» ten bahsettiler. Hattâ Milli Mücadele kahrama nının politika dışında kalmasmı tavsiye edenler oldu Hakikatte on lar Mustafa Kemali ve memleketi İkinci Meşrutiyetin politika oyunlarma düşürmek ve koiay tarafından parsa toplamak istiyorlardı. Bunlar hulus yoliyle çevresine girmek istediler, olmadı Tehdit ve tenkid yolunu denediler, kar yaı güneşini iliklerine isletmek için bu kılıfı tercib eden mahlukun içeride ve dışarıda adı Co. Leh ve Avusturyalı kırmasıdır. Be.vofla barlarından birinde harmen iken Amerikan Bahriyelilerinden topladığı dolarları satraak için uğlam müşteri bnlmus. Müsteri Emniyet n t m ı r ı olunca da ilk istasvon Saltanahmet, son durak da Paşakapıu •l«yor... usulsüzlük yüzünden gürültüiü Atatürk «Zabit ve Kumandanla başhyan ko.ıçre daha sonra normal devam etmiş ve genç üyelerle Hasbıhal» adlı küçük eserini Nuihtivarların mücadel°si olarak geç ri Conker'in yazmıs olduğu eserle Hasbıhal şeklinde kaleme almış. miştir. ] tup aldım. Bu mektupların hemen ı hepsinde Türkiye Cu^nhuriyetinin Bazı kasaplarda koyun etiııin ! kaynağına, Türk devrimlerinin vasıflarına inebilmek için, Atakilosu 9 liraya satıhyor türk'ün şahsiyetine eğilmenin lüo zumu üzerinde duruluyordu. Bu Sehrimizde canlı hayvan fiyatla arada, rahmetli Nuri Conker'in ıının yükselişine müvazi olar^k i oğlu Sayın Mahmut Cahit Conkeret liyatlarında da artış göıülmek den de iki teşekkür kitabı aldım. tedir. Bunlardan biri «Zabit ve KumanEu cümleden olarak son günler dan», diğeri ise «Zabit ve Kumand° bazı kasaplar kendilik'.erinden dan ile Hasbıhal» adını taşıyordu. koyun etiıin kilosunu 9 liraya Bu iki küçük eserden birincisinin ^ıkarmışlardır Bövlece artış yüz yazarı Nuri Conker, ii:incisinin de 30 u bulmaktadır. yazarı da Mustafa Kemal'di Her İlgililerce kasapların fiyat artır iki broşür de 1330 yıhnda yazılmalarına mâni oluimak için, g".mış (1).. Yani Milâdi tarihle 1914. rekli tedbirler alınmaktadır. Bu iki kitapta beni ilgüendiren özel bir duygu da var; onlarla yaşıt oluşma. Bana kalırsa, bunların ikisine, müştereken yazılmış, tek bir kitap göziyle bakmak daha doğrudur. Fakat vaktiyle ayrı ayrı yayınlandığı için olacak, «îş Bankası» onları tekrar çıkarırken ilk şekillerine bağlı kalmayı daMustafa Kemal Dernesinin yıl ha uygun bulmuş (2). Fakat ben lık kongresi dün Eminönü Öğrenci olsaydım, bir kader ve düşünce Lokalinde yapılmıştır. Kongrede birliği içinde doğmuş ve hayatta Vali Refik Tultra'nın esi Jale Tul birbirlerinden ayrılmamış olan bu iki aziz dostu kitaplarmda da ayır ga da hazır bulunmuştur. Kongre başkanlığı seçimindeki mazdım. şılarınüa «Istiklâl Mahkemesi» ni, «Takriri Sükun» Kanununu buldular. Bunlar Mustafa Kemal'i iktıdarda tutmak içın icat edilmiş vasıtalar değil, memleketi anarşiye sürüklemek istiyen Osmanh oyunlarına karşı bir tedbırdı. O, miüetınin kaderine yön veren, gerçek ne ise onu yapmak istiyordu. Memleketi politikacılann eline ve dıline düşürmenin tehlikelerini biliyordu. Parlak fikirlerın gerisindeki itiraz yılanının farkında olmıyacak.kadar safdil değildi. Türk Cumhurıyeünin kaderini tâyin eden fikir ona yaratılışından geliyordu. Bunun köklerini «Hasbıhal» de çok yıllar önce buluyoru?.: Mustafa Kemal Derneğinin yıllsk kongresi sekize kadar saydı. Sait Bayraktar, iki kişi idarede, Nihat Beyle Komiser, dedi. Osman baba baş gardiyan Mithat efendiye on, tamam! dedi. O da tekrar etti: On! Kâtip elindeki kâğıda rakamı yazdı ve, on tacnam! diye bir kere daha tekrarladı. önce bas gardiyan. pesinden 6bürleri, Ailah kurtarsın! diye seslendiler. Tekrar hep bir ağızdan, , Sağ ol! diye bağırıldı. Çıktılar ve kapımız kapandı. Beş on saniye geçmeden karşımızdaki koğuştan merhaba arkadaşlar, sağ ol, biraz sonra da Allah kurtarsın, sağ ol sesleri geldi.. Iş yurdu denen bizim kısımda tam on bir koğuş vardı. Kimi dört kişilik, kimi altı, kimi sekiz, kimi on, ikisi de tam otuz kişUik koğuşlardı bunlar.. t?te bütün bu koğuşlardan kopup gelen aynı sesleri kısa fasılalarla ve gittikçe uzaktan duyduk.. Dışarıdan yeniden ayak sesleri duyuldu. Zincir, kilit şakırtılarını demir parmaklıklara yine demir par.naklıklı kapının çarpmasından çıkan ses takip etti. Artık idare ile, gardiyanlarla ilişiğimiz kalmamıştı. Burası tamaSayıın miyle bizim dünyamızdı. Lejytn Sait Uzaktan keskin bir düdiik hırladı. Ardından Maltadan Rıza baSait Bayraktar karşımdaki ranbanm lesi duyuldu: Sayım, sayım, zanın alt yatağında yatıyordu. Bir •ayım! Dişanda kosusmalar olu elinde sigara paketi, bir elinde yor, içeride. öst ranzadakiler ye çakmak, benim ranzaya yanaştı. Isnıyer, koğusun ortasında yarım İkram ettiği sigarayı yaktıktan re atlıyor, alt ranzadakiler ayak sonra tekrar yerine çekildi ve kodaire seklinde «ıraya diziliyorlar nusmaya başladı: dı. Bomba, «izin de ınmeniz, sıraBeyefendi, müsaade ederseniz ya girmenız lazım der gibi yuzümt bakiTordu. Ben de aşağı in artık size hep Beybaba diyelim... dim. Rıza baba kapıyı ardtna ka Evet, Beybaba, izin verin evvelâ dar açtı ve geriye, yana çekildi. kısaca birer birer kendimizi tanıönde baş gardiyan. arkasmda üç talım. Bendeniz Sait Bayraktar. arkadaşı, elindeki kalın bir muj Mesleğim ve suçum dolandırıcıhk. kavva ••ya kontrplak parçası ü j Malumu âliniz Sait ismi çok kulzerinde not almaya âmade baş garj lanılan bir isimdır. Bu bakımdan diymnlık kitipliğini yapan bir sadece Sait denirse tanımak güç m t h U n içeri dolusurken baş gar olur; ama Sait Bayraktar yahut diyan kumanda verir gibi seslen Lejyon Sait dendi mi benden başka kimse hatıra gelmez. di: Lejyon'luk nereden geliyor azi Merhaba arkadaşlar! zim? diye sordum. Bilâhare arzeHep bir ağızdan: deri.Ti hikâyeyi, dedi. Efendim, Sağ ol! diye bağırdık. Kısım bendeniz Kuzey Afrikada Fransız fardiyanı Osman baba hepimizin Lejyonunda bulundum da ondan göğsüne sağ elinin şahadet par dolayı Lejyon Sait derler, diye imağiyle dokuna dokuna ve yük lâve etti. »ek sesle, bir, iki, üç, dört... diye (Arkaıj var) Edirnekapı. Hacıçakır caddesi 24 numaralı evde, dün sabah çıkan bir yanşmda. Mahmur» Yı:ckurt adındaki bir kadın ağır ?urette yaraUnmıstır. Sabahm erken saatlerinde. mutfakta yakılan gaz ocsgının patlamasivle rıkan yaıgın, etrafa sirayet etmeden söndürülmüştür. Muhtelif yerlerinden ağır surette yaralanan kadın, hastahaneve kaldırılmıs. olayla ilgili tah''ksta hfşlanmıştır. Yangında bir kadın yaralandı Şeker fiyatlarında yapılan indirimden sonra Beledivede kurulan bir komisyon. şekerli mamullerde yapılması gereken ucuzluk miktannı tesbit etmistir. Encümene sevkedilen teklife göre, lokantalardaki hamur tatlılariyle muhallebici dükkânlannda satılan mııhallebi, aşure. sütlaç gibi mamullerin porsiyonunda 5 kurus indirme yapılacaktır. Ayrıca helvanın kilosunda 20. akide şekerinin kilosunda 50, diğer şekerlerde de 20 kuruş indirme Şeiferli mamuHecrin de fiyatları indiriliyor Kitabın sıcak ve dost üslubunda bir mektup, bir dertleşme edası var. Hakikatte de «Zabit ve Kumandanla Hasbıhal». bir dert dök meden başka bir sey değil. Bizce kitabın asıl değeri de burada. Çünkü Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Türk devrimlerinin sahibi olan bir insanı Balkan felâketinin acıları içinde bulunan samimiyeti ile yakalamak bizim için başka türlü mümkün olamıyacaktı. Atatürk'ün yalnı? Milli Mücadeledeki^ehresini tanımak ve kav ramak yetmez. onu yalnız yaptıklarınm adamı olarak da görmek hatâ olur. Bence, bu küçük eser, onu tanımak için «Nutuk» tan riaha önemlidir. Çünkü Nutuk bize kendisini değil, sadece yaptıklarını ve yapılanları hikâjtt eder. «Eğer bizim seciyemize, hariçten, bizim seciyemizden başka seciyelerdeki müessirler tarafından bir şekil verilmek istenirse, bundan sabit ve muayyen hiç bir şekil. hiç bir netice hasıl olmaz (5). Bu söz yıllar sonrası, «Biz bize benzeriz» vecizesinde yeniden ifadesini buldu. Sofya inzivasındaki Mustafa Kemal ile. inkılâplann sahibi Atatürk arasında ne kadar sağlam bir tutarhk var. tkbal ve idbar onun fikirlerini ve görüşlerini değlştirmiyor. Milli seciyeye uygun ve onu aksettiren devlet şeklinin, ancak milletin üzerine'' eğilmek, onun temayüllerini bilmek suretiyle payıdar olacağına inanan Mustafa Kemal, bu sözleriyle hem devletin başına geçeceklere ışık tutuyor, hem milli bir terbiye progratnı veriyor, hem de havadan fikirlerin, aktarılmış düşüncelerin yolumuzu bulandıracağını söylüyor. O halde Mustafa Kemal'e göre, gerçek fikir nedir? Buna, Sofyada iken, verdiği cevabı başka bir yazımızda açıklıyacağız. (1) «Zabit ve Kumandan»: Yazan: Nuri Conker. lş Bankası tarafından 1959 da yeni Türkçe olarak tekrar basılmı? «Zabit ve Ku mandan ile HasbıhaU Yazan: Mustafa Kemal eseri de aynı banka tarafından 1956 da ikinci defa yayınlanmıştır. (2)Atatürk'ün bu eserini lş Bankası, diğer yayınları ile birlikte bana göndermek lutfunda bulunmuştu. Bu yazı serisi içinde ondan zaten bahsedecektim Fakat kitabın Mahmut Cahit Conker tarafından bana gönderilmesi bana, ondan bahsetmenin tam sırası olduğu inancını verdi. Bu vesile ile tş Bankasını hem tebrik etmek ve hem de teşekkürlerimi bildirmek benim için vicdani bir borçtur. C.T. (3) «Zabit ve Kumandanla Hasbıhal» «ahife: 18. (4) Aynı eser: Sahife: 18. (5) Aynı eser: Sahife: 18. urnadan peşrev çıkarmağa uğrasanlan gördükçe, aklıma hep hokkabazın yamafrı geliyor. Hani, hokkabann bir rurna numarası vardır. Çırağa zurnayı verir, o da alır, türlü soytanlıklarla, indire kal dıra .zuruayı çalmağa hazırlamr; nihayel, onu a|zına götürür, üfler üflemez tepeden tırnağa un içinde kalır. Işte hep o maskara sahneyi görür gibi oluyoruro. Zurnada peşrev olmaz hakikatini bilmeyince, insan, mma çalayım derken, işte böyle yüzüne gözüne bula$tırır. Hem de hokkabaz elinden alınmış bir zurnayı çalmanın dej me babayiğltin harcı olmadığını bilmek lâzımgelirken.. Hokkabaz zurnasında mutlaka bir orostopollnk bnlunduçunu düşünmck gerek. Ama, feride bıraktığımız on senelik devirde. öyle zurna çalanlar gördük ki, şimdi yüzleri gözleri una bulanmıs bir halde zurna çalmağa heveslenmiş olmanın peşimanlıŞı içindedirler.. Yoğurtçu. sesi davudidir diye mutlaka radyoda gazel söyliye mez. Tenekeci iyi lehim yapıyor diye kuyumcu çırağı olamaz. Ama onlar herşeyden herşey yaptılar. Tulumbacı reisi kılıklı adamlardan ocak, bucak başkanları çıktı. Altına kahvesi iskemlesi aacak yakısanlar, gözlerini iktidar koltuğuna diktiler. Ayatı yemenili, belinde sustalı bıçak, afili yürüyüşlü birtakım kimseler, kendilerinde, memleket mukadderatına el atma yetkisi gördüler. Sözlerini mahalle kahvesindeki müşterilere bile dinletemiyen ler, çıktı meydanlarda nutuklar verdiler. Bir çift öküıe su vermekten âciz kişiler, koca parti teşkilâtlarının başına geçirildi. Kafa«ının içi cehalet, göıü kan, yüreği kin dolu tflrediler çördük. ki nldürmek için vatansever yurttas aradı. Bütün bunlar, bokkabazın uzattığı zurnayı kapıp. bir mari fet yapacafız zanniyle, peşrev çıkarmağa u|raşanlardı. Simdi, bu acemi çalgıcılann tarih karsısındaki geçitlerini u zaktan ibretle seyrederken, peşlerine. atalardan kalma bir yıgın tembih, uyarma, nasihat doln deyimi takmış, ilerliyen bir kafile gördr Kibi oluyorum. Kavuklannda fesleğen, başlarıııda şimşir tarak, fıstıkiler giyinmiş. içeeek ayranlan bolanmadıgı halde atla gezmeğe çıkmış, ellerinde lurnaları, bir muazzam kalabalık. üstelik de zurnalan hep gümUşlü! tçimden, »öyle seslenmek geliyor: Sen bir farip çingenesin, senin nene siimüslü znrt)a! Hamdi VAROGLtJ Gümüşiü xurna AKIS Metin Tokeı'in BENZERİ EŞİ YOK ÇOK, Dopdolu bir sayı «tskenderun» yolcu gemisi bu^ün saat 14 te Iskenderiye ring seferine rıkacaktır. Bilindiği gibi «Iskenderun» vapuru bu s^ferini 19 aralık günü yaüacakken bir ttalvan tankerinin sadmesine maruz kahnça hasara u"ramıs ve t=.mir edilmistir. Oünev Akdeniz rin» seferiıden donmekte olan «Samsun» gemisi de persembe günü saat 15 te lima «İskenderıın» vapuru bugiin sefere çıkıyor İ. f f. T Istanbul Üniversitesi Talebe BirliŞinin kongresi bugün Marmara öğrenci Lokalind» yapılacaktır. 27 Mavıs tnkılâp hareketind.^i «onra bir geçisi kornite tarafından idare edilen Istanbul Üniversitesi Talebe BirliŞi kongresinin çekişmeli eeçeceği tahmin edilmekteriir. Zira Eirlik kongresine Hukuk Fakültesi. Eczacı Okulu ve Kimya Mühendislik Talebe Cemivetleri normal konçrelerini yapmadan celmektedirler. r>CAK 9 R '1> 9 1 1 1 V Ikı ''' lıni 1 c" 11 I ~ 1 ? | =1 1 1 1 c* . ] 7.26 ! 2.20 14.45 9.47 1 • V 1 o* 5.39 10 .53 12 18.34 E . 1 2.291 7.23 1.38 12.12 Halbuki «Zabit ve Kumandanla Hasbıhal» de biz Mustafa Kemal'in iç yapısını, bütün v'iplaklığı ile yakalıyoruz. Bu «Hashihal» i yazarken Sofya'da ataşemiliter olarak bulunuyor. Henüz bir erkânı harbiye kaymakamı. Osmanh Imparatorluğu müthiş bir yıkıhş içinde. Olaylara müdahale edemedi£inden ötürü idealist bir üzünHİ, Sofya'daki inzivasında Mustafa Kemal'i saısıyor. Gözleri kararmış kör politikacılara lâf anlatmanın imkânsızhğmı biliyor. Memleketi, bu itiraz ve kördövüşünün nerelere sürükliyeceğini görüyor. O gün kü şartlar altında içini dökmekten, kendi kendisiyle bir nevi hasbihal yapmaktan başka çare bulaırnyor. Kaygılı ve fakat yılgın değil, üzüntülü. fakat bedbin degil. Bed • bin adam, idealist olamaz, gerçek korkusu onu bir anda çökertir. O, bütün tehlikelerin, hamrıkatlerin yumak yumak önüne yığdığı bir zamanda peygamberane bir sezgi ile kaba olayların öteMndeki eerçeği görüyor, ve or.a ulaşmak için acele etmiyor, bü^'in VJssüstier yibi zaman ve sartî.irın "jhu.r.r.u bekliyor. «... Insanlar naıl sevk olunur? diye bir daha kendi kendi'ne soruyorum. Bu soruya senin i/.ah ettiğin cevapları hatırlarken snnki bir filozofun şu sözlerini de işitir gibi oluyorum: « Insanlar, ancak emelleri ve fikirleri teşhiş ettiriierek sevk ve idare olunabilir (3>.» Bur.unla kısa zam^nda şunu demek istiyor Insanlar, toplumlar, sürü değildir. Onlar, bizim hendi fikir ve keyfimizle deîil. ancak kendi fikir ve emellen hılinerek idare edi'iıljr. Bııridn Mustafa Kemal «idare edümey:» ycl go^tcrme mânasına kuilanyor. Yoksa mefistofelek bir düsünce ile. insanların fikir ve emeilerini önlamayı onlara tuzak kurmak. onlsrı istismar etmek çir. zekî'je bir i oyun olarak düşünmüyor. Öyle Başyazısı 3M BULAŞlK YlKAMA üw akh Hasiahane, Otei, Mektep ve Fabrikaiara 300 20.000 Tabaklık ACI BİR ÖLÜM Sevgili ve kıymetli arkadaşıtnız MAKİNELERİ Kimyager ORHAN EDİGE'nin mUeasif bir trafik kazan neticesi vefatını büyük Hemle bildiririz. Cenazesi 9.1.961 bugünkü pazartesi günU öğle namarmı mütaakıp Şişli Camiinden kaldırılarak Zincirlikuyu A?rt mezariıktaki ebedi i«tirahatgâhına tevdi edilecektir. Kederdide ailesine VP arkadaşlarına bascağlıgı dl'.erız Mevlâ rahmet eyliye. Türk Hoechst Sanavi ve Ticaret A. Ş. B Alman malı, derhal teslimat ve sipariş kabulü. Iflumessili: FM.\K Ticaretlıanesi, Galata İstanbul PJi. 705 Telgraf: EMAkNUB Telefon: 44 6« 74 \ RHercedes Kamyonumuz Yüklenmîştir 2U günde teslimat garantilldir. Fiyat uygundur, uzun şsse, 5 tonluk Müraeaat: Turhan Cem»l Uğurlu burunlu ACI BİR KAYİP Bayan Talât Edige. merhum Sahabettin Edige'nüı oglu. Feriha Edige'nin büyük eşi, Tanju ve Tuluğ Edige'nin babalan. Hayrünnisa Akgün. Altan Bo.cselmann. Fahrünrtisa Borchardfin ağaoeyleri. Celâlettin Edige'nin yeğeni ve Teoman Akgun'ün dayısı Kimyager ORHAN EDİGE'nin n^üestif bir trafik kazası neticesi vefat etnıiştir. Cenazesi 9.1.1901 tarihine müsadif bugünkü pazartesı günü öğle namazını mütaakıp Şifli Camiinden ka]dırılarak Zincirlikuyudaki Asrt mezariıia defnedilecektir. Cenabıhaktan mağfiret dileriz. AtLESt CUMHURÎYET'in edebî tefrikası: ••> ••••• •• SON gfelMAK REŞAT MURİ GÜHTEKİH Kendinden geçmıs tıır halde bulunan Servet Bey; «Bilirirn, bilirirn; orada dfKİIim ama i$itmi$tim!» diye bafırıyor. Hoca: «Hay ömrfine bereket! diye teşekkür ettikten sonra hikâyeye devam ediyor. Bu rezaletten sonra aklını başına alsa ya! Ne gezer? Bu sefer de amatör arkadaşlarla beraber orta oynnn oynamak için Süleymaniye'de toplandıkları bir gece baskına ujruyorlar Hoca; (Servet Beye: «Hattâ Sakallı Ahmet Bey de aramızda idi.» diyor. O, yine heyecanlar içinde: «nilirim. bilirim. > diye tasdik ediyor.) Mefer hafiyeler, jurnal vermişler: fstanbuldaki (Cüııtürkler) Paristeki Ahmet Rızanın emriyle Abdülhamide suikasd hazırlıyorlarmış dive.. Hoca, bu sefer kızıyor: «îabu, znrna ile, dümbelekle. pişekâr şakşağiyle suikasd bazırlanır mı? Ahmet Rı/a Beyden. CöntSrklerden kimin haberi var? B»»kan, bu fırsatı da kafirraı yor: Kaba kaba gülerek «tlânı hürriyette nntuk verirken biz. Cöntürkler, bu bürriyeti zorı baznmuzla aldık, 'diye bangır bangır bağırıyordun ya!» diyor. Hoca, bozularak: «öyle zamanlarda öyle söylemek âdettir.» diye geçiştirmek istiyor. Fakat bir türlü yutamıyor. Zibni dalmıştır, Jekrar hikâyeye başladı^ı halde duruyor, tavşan dudağmda bir, iki titremeden sonra: «Sen de tstiklâl mnharehesinden sonra: «Cumhuriyeti hiz a!dık:> diye nntuk söylemedin mi?» Sonra hafif ve çapkın. devam ediyor: Hocayı bu sefer, çemiye de|il, Zaptiye nezaretine çötürmüşler; kfske bu sefer de kaıavı bir sıra dayağı ile savuştursa. Fakat nerede o saadet? Sorsıısuz, sualsiz apulftlerini sökmüşler. . ll.ı\(li süra:ii"e. Adanaya . Anadolunun orasında, burasında bir zaman sürttükten sonra eelip bu kasabaya verleşmiş. yani evlenmiş... Servet Beye gelinc*: Şimdi hansi işin. yahut rüyanın pesindedir? Rriki de eskisinden hüsbütün haska bir adam olmnştur; fakat bu saat<e eski bir tiyatro mersklısıdır. Arkadaflar, biz, bir tiyatro yapmalıyız, diyor, babamın Suriye valiliginden kalma biraz bir şeyleri var, Onları tasfiyeden dönüyorum... Ben, bütün masraiını üzerime alırım. Dariilbtdayi'dtn Çok daha iyi bir kumpanya kurarız... Zekazik kampındaki gibi Süleyman Beyi başa geçiririz. Bizlerden ve iyi tahsil «örmüş çençlerden bir trup meydana çetiririz. Bir de tiyatro binası. Paristeki tîyatroların bir örneji olacaU. Küçük, fakat her ;eyi tamam bir tiyatro binası... O, yapılıncıya kadar başka bir yerde ise haşlarız. Meselâ Fransız tiyatrosuııda. Sonra basımızı alır, Atıadoluda turnelere çıkarız Bu, emin olun, misli gürülmenıis bir sanat tiyatrosu olur. Yalnız, sizler hana söz verin! Bu. âdeta sözü açık görülen bir kollektif rüvadır Hoca. bu kadar jüzel bir rüyayı kaıırınamak icin gözlerini vecd içinde kapiyer: Olmaz. bu kadar güzel şey nlmaz!.. Fakat «Jursa Soııra htpimiıe soruyor. Hep birden cevap veriyornz: Hepimiz çeliriz!.. Sonra: «Çürüyoruz» derken yaptıgı jestle'NN'eyi kaybedeceğim ki?..» diyor. M3kbule çözlerinde yaşlarla: Kaybolmamış ne kaldı ki?.. Diyor. Servet Bey, sürükleyici bir ateşle: Söz verin... Siz. yalnız, bana söz verin... Bir kaç ay içinde her sey hazır olur. Başkan: Ben de beraberim sizinle! diyor Hoca, rüyanın eiddiyetini bozan bu jeste sinirleniyor. Göz kuyrnğunun gaddar zehiriyle. Yok, sen olmaz!... diyor, sen yakında mebus olacaksın lıışallahü Oyununu başka yerde oynarsın. Eller, bir piyeste yemin için yapıldığı gibi masanın üzerine uzanıyor. Hoca, âdeta ağlıyarak yemin ediyor. Gariptir ki önümüzdeki masaya uzanan eller arasında benim artık her arzu ve heyecana bir ölü kadar coâuk ve bareketsiz ellerim de var; fakat ne çıkar? Bu gece, rocukluğumuzun uyanmış havalleri arasında kollektif bir kış gecesi rüyası ile e|lenip vakit geçiriyor degil miyiz? Bövle rüyalar her zaman göriılür; fakat sonra herkes, kendi yolnna gider; kimse, bir flaha hirbirini aramayı aklından şecirmez. Fakat hizimki bövle olmadı. Tıllardanberi Kuledibinde bir Tahudi pansiyonunda otururum. Burası iç sokaklardan birinde yan duvarları payandalarla desteklenmiş eski bir evin üst katında içiçe iki odadır. Pencerelerinden biri danıa kadar tırmanmıs bir asmanın yapraklı dalları arasından «HaIiç» in bir parçasiyle Rarai sırt lannı görür. Dükkârumız, cumarteti günle ri kapalı olduğu için uzunca bir tatiliraiı vardır. Pek az dısarı çıkanm. Mısırdaki hayatımın ara sıra aradıgım bir tarafı vardı.. Çölün ortasında dikenli teller ve Koionyal şapkalı tngiliz nöbetçileriyle çevrili kampta sert bir yasama hırsı duyardık ve kafalarımız istampa makineleri gibi durmadan hayaller dSkti^rürdü. Hattâ gariptir ki Azmi ile en ümitli zamanımız tngilizlerin bizi kapadıkları o knyndaki günlerimizdi. Dogrnsu aranıru bizim için asıl Zekazik kampı mü tareke senelerinin Istanbuln oldn. Çünkü artık kaçıp kurtnlacak bir yerimiz kalmıyordu. Istanbulda kimsem yok gibi idi. Evimiz, çoktan dağilmıştı.. Surada, burada üç beş uzak ak raha ve bildik kalmışsa onları da bilmemezlikten gelmek ica bediyordu Eski elbiselerimle. ba cağımın henüz iyi olraamıs yarasiyle ber tarafımdan öyle bir zillet akıyordu ki ne yapsam bir şev isteyip bekledifimi zannetmelerine mâni olamı yacaktım. Arkası var ACI BİR KAYlP Sevgili ve kıymetli me»ai arkadaşıırnz Kimyager ORHAN EDİGE rrüessif bir trafik kazası neticesi vetat etmiçtir. Cenazesl 9.1.1981 tarihine müsadif bugtlnkü pazartesı günü öğle namazını mütaakıp Şişli Camiinden kaldı nlarak Zineirükuyudaki Asrl mezarhğa defnedileoektir. Kederli ailesine basaaglığı. Cenabıhaktan mağfiret dileriz. Naftnl Tiearet Ltd. şt. KININLI GRIPIN • Ba;, diş, adale. einir ve soğuk algınhğından mütevellit bütün ağrı ve sızılan teskin eder. • Crip ve nezle baş* langıciDda birçok f ^ ualıkları önler CUMHURİYET Türkiye Bariel Lira Kr Lira Ki Senelik 73.00 130.00 6 ayhk 40.00 80.00 3 aylık 22.00 44.00 Basnn ve Vayan Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Türk Anonim Ştrketi Cağaloğlu Halkevi Sokals No 3941 Sahibi Vazı işlerinı fıiıun ıdbrı "den MPSUI Müdüi Nüshasi 25 Kuruş N'AZİME NADİ Gazetemızv gönderilen evrak vı yazılar npşredilçin edilmesin tad' edilmez tlanlardan mesuliyet kabul Abone ve tl&n ıçlerı İçın, zarfır. UstUne «Ahonea veya «lltn Servlsi: üaydır.ın knnması lâzımd'.l * BV GAZETt JASLN MU.AK VASAS1NA UVMAY1 T.\AHHÜT LTMİŞTİR. ŞAHİN PERESE 'iııııııııııııııııııııııııııııııııııiüiınııııı .ımmıııımmııııııııımımıiiimıımııııımıımı ııııııımııı ııııiitıııiıuııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı^
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear