01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 Kasm 1952 Bir âlimin hayret uyandıran iddiası: Verem irsîdir, fakat sarî değildir! Paris Tıb Akademisi birbirine güdi ve doktorlar ikıye nynldılar. Bir kısmı ellermdeki tebliği büyük bir ehemmiyetle karşılıyorlar, bir kısmı ise sadece «sacma!» dıyip geçiyor. Tebliği yapan zat şöyle diyor: « Yetmış yıldanberı verem uzerinde araştırmalar ve incelemeler yapryorum. Bu müddet îarfında gerek şahsî müşahedelerimle, gerek başkalannın anlattıklarile mevzu üzerinde binlerce vesika topladım, sayısız röntgen fümi gozden geçirdım. Bütün bu incelemelerimden sonra bugün bu kanaate vardım: Verem, irsi olabilirse de sarî bir hastalık değildir. Gene bu tetk klerimden aldığım neticelere gore verem, şimdıye kadar kabul edılenin aksıne olarak, en buyuk tahribatını bir insanın ı'k senesınde yapar, Bu da gosleriyor ki hastalık anadan evlâda çocuk henuz rahımde iken geçer. Çünkü verem mıkrobunun tamamıle faahyete geçebilmesi için 1218 aylık bir devre lâzımdır..» Bu iddıa şimdıye kadar butün tıb âlimlennce ınanılmış ıki hakikati birden sarsmaktadır: Evvelâ, veremın sarî bir hastalık olmadığı ılerı surüluyor; sonra irsî olabıleceğı iddıa edıliyor. Parıs Tıb Akademisine gelen tebüğde Auguste Lumıere ımzası var. Bu isim kulağımıza hiç de yabancı gelmese gerektir; zira sınemanın Lumiere Kardeşler tarafından icad edildiğini hepinuz bıliriz. İşte, şımku tâ batıl inanışlara kadar gıder: I yaptıklanndan biraz olsun utanı di tıb âlimlerini düşündüren ıddiaEski insanlar hastauklan cinlenn j yorlar. Bu da gene pek o kadar yı ileri süren de bu kardeşlerden işi sayarlardı ve vücudlerine cin «pervasız» olmadıi.larııu gasteriı Auguste Lumiere'dır. Sinemanın bugun elli yedi senelerin girmemesi için üzerlerinde yor... muska taşırlardı. Fakat, yıkanırken, insanın çıplak kalmasından istifade eden cinlerin vücude girme tehlikesi de vardı. Onun için, muskalardaki yazılan sonradan vücudlerine yazdırmağa başladılar. Bunun, yıkanırken çıkmaması ıçin lik bir mazisi var. 13 şubat 1895 te bu mühim icadın beraetini alan Lumiere kardeşlerden Louis yirmi beş, Auguste de otuz üç yaşmda bulunuyorlardı. Ikisi de icadlarının son inkişaflannı görecek kadar yaşadılar: Louıs bundan ıki sene kadar evvel öldü. Auguste ise bugün doksan yaşmdadır. Fakat kendını okuyup yazmağa vermiş, zıhnını daıma işletmiş ,bır çok kımselerde olduğu gibi, bütun melekelerine sahibdır ve, Akademıye gonderdığı teblığle isbat ertıği gıbi, hâlâ muhım keşıflerde bulunacak kadar zindedır. Lumiere kardeşlenn babası fotcğrafçı ıdı Iki kardeş, kuçuk yaştanberi ışık ve adese ılmıne merak sarmışlardı. Babalarından bır adım daha ılerı sıtmek ve resimlerı canAuguste Lumiere, çalışma masasmın başında re (solda) kardeşl Louis ile beraber berliği, bünye başkalığı» tâ Hıpok» rat zamanındanberi hekımlerce kabul edıliyor, fakat mahıyetı bılınmıyordu. Lumiere nazanyesı bu sahada bır çok âlımlerı araştırmalara sevketmış ve netıcede «hastahkların muhtelif bunyelere gore başka mahıyet gosterebıleceğı ve, bunun içın, başka başka tedavıler» luzum olduğu» kabul edılmıştır. Işte, bugun veremın ırsi olabıleceğıni, fakat bulaşıcı bır hastalık olmadığını iddıa eden Auguste Lumıere tıb sahasında dıploması olmamasına rağmen sozünu din» letmış bır âlımdır. Onun içın, iddı~ ası şımdiye kadar kabul edden bır çok şeylen kokunden sarsmakla beraber bazı âlımler tarafından ehemmiyetle karşılanmıştır. Kendısının dedığı gıbi yetmiş $enedır verem uzerınde araştırmalar yapan Auguste Lumıere'ın Parıste hususî bır hastanesı vardır ve her gun orada on ,on ıki saat çalışır. 1882 den 1944 e kadar verem hakkında on yedı eser yazmış, beç yux tebhğ vernuştır. Lumiere'e gore verem mikrobu bir ınsandan bır ınsana ağız yolıle değıl, ancak kana gırmek suretıle geçebilır; ıçlerınden bırı verem olan bır çok kan kocalar senelerca beraber yaşadıklan halde, bırblrlerınden hastalık kapmamışlardır. V« remli bır annenın çocuğu ıse daha doğuştan bu hastalıga tutulur, çunku ona mıkrob kandön geçmıştır; sağlam bır annenın, verem olaa kocasından hastalık kapmadığı halde, dunyaya getırdığı çocuğun veremh olduğu gorulmuştur kı bu da çocuğa hastalığm babasından geçtığını gosterir. Gene Lumıere'e gore, verem bulaşıcı bu hastalık olsaydı vcremlılerle sıkı temasta bulunan doktorlann ve hastabakıcıların da bu hastalığa tutulması lâzım gelırdı; hal* bukı sanatoryomlarda doktorlann, hastabakıcıların hemen hemen hiç vereme tutuldukları gorulmemıştir. Auguste Lumıere ın bu iddiası butun dunyada muhim bir akis bırakmıştır ve bugun ona «ikinci bır Pasteur» dıye bakanlar çoktur. Kadınlar arasmda yeni bir moda Pariste yeni bir sınıf türedi: Ka«3ın apaşlar. Bunlar kendilerine feylosof süsü veriyorlar. Felsefeleri de «hayatta hiç bir şeye metelik vermemek.» Ökönce bir edebiyat cereyanı olarak başhyan bu hareketi Parisin harbden sonra pek •efil ve derbeder bir hayat süren gencleri benimsediler, şimdi kadiBİar arasında da taraftar buldu. Adına «egzistansıyalızma» dedikleri bu felsefe (!) gdrüşün* bakılırsa, hayatta hiç bir ideale değer vermemek lâzımdır; insan dün yaya yaşamak ıçin gelir ve vazifesi, ne o!ursa olsun, yaşamaktır. Ilk Dunva Harbmden sonra başhyan (nihhzm» (hiççilik) cereyanı gıbi bu da daha ziyade işsiz, gücsüz kimseler, hasta ruhlu sözde sanatkârlar arasında revac bulmuştur. Bu felsefeyi benımsıyenlerin çoğu esasen eskidenberi derbeder hayattan hoşlanan, suratı bır kanş traşla gezen, sakal bırakan, üstüne başına ehemmıyet vermiyen ve sanatkârlık Uslayan delıkanlılardır. Cemiyet âdab ve ananelerıne uvmakta zorluk çeken ve herşeyi inkâra hanr olan bu gencler, bdyle bır felsefe ortaya anlınca ona ddrtelle sanldılar. Bugün Pariste bunlann kulübleri, gazıno ve meyhaneleri vardır. Orada toplanıp sanat üzerine münakaşalar yaparlar ve yazdıkları şiirleri okurlar. Fakat asıl maksad. lan hoşça vakit geçirmektir. Bunlann arasına karışan kadınlar da o kafadandır. Kimisi sözde jiir yazar, kimisi resim yapar. Fakat hiç bir sahada derin kültürleri yoktur, bildiklerinin hepsi kulaktan kapmadır. Hayatlanndan memnun olnuyan, sanat sahasında çok şeye özenip de hiç bir şey yapamıyan kimselerde daima olduğu gibi bunlarda da mevcudu inkâr ve kendinden u de, mürekkeble veya herhangi bir zaklaşma arzusu vardır. Meselâ, boya ile dçğil, başka bir vasıtayla doğru dürust gıyinmezler de kül yazılması, yani vücude kazılması hanbeyler gıbi, Parısın meşhur a lâzım geliyordu. İşte, yan vahşi paşlan gibi boyunlarına çevre dola bir hayat yaşıyan insanlar bugün yıp, ceketlerini omuzlanna alıp hâlâ bu inan'şa dayanarak, vucudlerıne bir takım yazılar, şekiller gezerler. veya resimler kazdınrlar. Onlann bir huyu da, yabancı Avrupalılar arasına doğme, gemimemleket ahalısıni taklid etmektir. Meselâ Çınlılerin pılâvı. kaş:k ciler vasıtasile yayılrruştır. Uzak veya çatal kullanmadan, iki ço memleketlere giden ve ora yerlimakla yedıklerinı işıten bir «egzis lermın vucudünde bu gibi ddğtansıyalist» de devam ettığı aşçı meleri gören gemiciler kendi vüdükkânmda pjılâvı bu şekılde ye cudlerine de aynı süsleri yaptırmak hevesine kapılmışlardır. Nıtemeğe özenir. kim doğmeler arasında en çok İşte, vücudlerine döğme yaptı capa, denızkızı, gemi resimlerine ran kadınlar da bunlar arasından rastlanır. çıkmıştır. Bu is niçin daha önce o Gemicilerden sonra ddğmeye eszümreye mensub erkekler arasınki zamanların külhanbeyleri heves da moda olmadı da kadınlardan sarmışlardır. Bugün onlardan da başladı, bilmiyoruz. Fakat kadınderbeder ruhlu ve pervasız kadınlar arasında moda olması. bunun lara geçtniş bulunuyor. Bu yeni daha çabuk yayılacağma bir dehl türeyen apaş kadınlar vücudlerine sayılabilir, çünkü, malum ya, ka muhtelif resimler çizdiriyorlar vedınlar birbirlerini taklidde erkek ya sevdıklerınin isimlerini yazdınlerden daha gayretbdirler . yorlar. Fakat fotografları çekilirDoğme, bilirsiniz, yan vahşi ka ken hepsı yuzlermm gorünmemevımlerde gorulen bır âdettir ve KO sine dikkat etmişlerdir Demek kı Akisler Churchiü in bir sözü Meşhur İngiliz edibi Aldous Huxley ile Churchill ilk defa olarak geçen ay bır toplantıda tanıştılar Başbakan bunu fırsat bılerek bir ıtırafta bulundu: «Epey oluyor, bır eun bir mecliste konuşurken. sızm bır sczünüzü zıkretmiştım Fakat sonradan bu sozün tamamıle bana maledildığini gordum. Cumle şudur «Biz kendi aşın hareketlerimizi üstünlük olarak kabul ede'iz; başkalannm üstunluklermı de aşırı hareket sayarız » Churchıll'in bu soz!erini dınledıkten sonra Hux)ey guldu ve ken disi de bir ıtırafta bulundu: «Evet, ben bir kıtabda bu cümleyi kullandım. Fakat aslında bu sözler sızindir: Ben onu sizm bir eserinizden alm'ştım, fakat kitabımda bunu yazarken isminizi zikretmeyi unutmuşum » Otomobil Güzeli landırmak istiyorlardı. Uzun çalışmalardan sonra buna muvaffak oldular ve sinema denen harikayı yaratülar. Sonradan Auguste kendıni tıb ilmüıe verdı ve bu sahada da büyük keşiflerde bulundu. Hiç bir ünivert sitede okumamış olmasına rağmen, ünıversıtede okutulan kıtablara adı defalarca girmiştir, Fransızlar ona ırdıplomasız âlim» veya «zekâ kah ramanı» adını veriyorlar. Auguste Lumiere'nin tıb sahasuıda ilk büyük keşfi «hayat kanunu» olmuştur. Lumiere dıyor kı: « Canh varlıklann terkıbindeki maddelerin bir kısmı kaü (sulb), bir kjsmı sıvı (mayi) halındedır. Insan vücudunun yuzde sek=eni sıvıdır. Fakat bugunku tıb sadece vucudümüzun yüzde yırmısinı teşkıl eden kaü maddelerle uğraşır. Onun ıçmdır ki bır çok hastalıkların sebebı bilınmez, ancak netıceleri üzennde çahşıhr. Uç kışıyı ele alalım. Bunlann uçu de aynı yıyeceğı yerler, birinde ültiker görulür, binnın karaciğeri bozulur, üçüncü*u ise astım ârâzı gosterir. Bu nedendır? Cevabmı bulabılmek ıçm o üç şahsuı bunyesmı teşkıl eden Pariste açılan otomobil sergisi dolayısile bir de güzellik müsa gudde ifrazatı, kan v s. gıbi sıvı bakası yapılmış ve yukarıda resmini gördüğünüz kız «Otomobil Krali maddelerı ıncelemek lâzımdır » Lumiere'nin «hayat kanunu» naçesi» seçilmiştir. Şimdi sergide, en son model bir araba içinde otunıyor ve otomobil kullanıyormuş gibi yapıyor Fakat merak ettiği bir şey zarıyesınden bugunku tıbbın kabul var: Sergi kapandıktan sonra bu otomobili acaba kendisine verecek ettığı «bunye mızacı» doğmuştur. insanlar arasındaki «vucud beraler mi? Sun'î ay Dünya efrafında dönecek sun'î bir ay yarmak kabil nv, değil mi. artık bunun münakssası olmuyor. Bundan önce gazetemizdeki bir ıki yazı ile aniattıŞımız e : bi. bövle bir şey artık tamamile il'm ve fennın hu^ıHları icirde sörülüyor Fakat S'TI^İ Am"~ikada bu mevzu üzerindp ba=ka bir müns>aş9 bas!?dı: Sun'î ay ne ışe yarayacak' Masrafmı k~,r=ıla^'fcak kaüar muhiın b\T ış gorocfk m!> P 1 ir.ın ılk projelenni yanan i limerc^n Dr. Von Braun dıyor ki: «Sun'î ay çok mühim is görecek, hattâ üçuncü b'r düiya harbinin önüne ^eçecektir. Zıra, yeryu'unden 1700 metre yüksekten dunvanın etraf'm iki saattebır doissacak c!an sun'î ay, dunyarun her tarafmı «gi'ebılecek» ve çekecepi fotograflan bıze gon J erecektir. Bu suretle, baska memleketlerde ne oluyor, dakıkası dakıkasına haber alacağız Sonra gene bu sun'î peyk. telsızle idare edılen uçar bombalara üs vazıfesıni gorecektır » Ame^ıkan deniz kuvvetleri plân dairesı mutehassıslanndan Dr. Milton Rosen ıse başka fıkirde: «Sun'î ay bütün bu işleri görebilir,i) dıyor. «Fakat bunun harbin öı.ıine geçeceğıni zannetmıyorum. Muazzam bir masrafla yapılaeak olan bu yeni silâh, esasen çirişilmiş olan silâh lanma yarışını büsbütün arttıracaktır.» BA0BA8 AĞACl BİR OftMLA 5ü AIMADAN AYLARCA YA51YABİLİR Bü MÜDDET ZARFINDA YAPRAK VERNEZ OLDUĞff AÜINDA BİR AMERİKAU HER PAZAR KİLİSEDE IVERfLEN DİN DERSIERİNE: 5 1 YILD1R MUNTAZAM [OEVAM €DgR KENDİ KENDİNE DüGUM BAYIRTÜRBU Tonkin (Hindiçini)de, BJR ORKESTRft ŞEFİNİN MEZARl BU ŞEKİLDE VftPlLMIŞTlR. riphı» mvrvcd .CÛMHURlVETÇİ PhRTİDEN ORKE5TRA Ş t e ADAY/ pLARAK'
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear