Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Dünya kadınlarının On bin metre yüksekte zıd ve benzer tarafları yapılacak hava savaşma doğru Toplıyan: Ahmed Hîdayet Reel Dünya kadınlannm, hangi kıtadan ve hangi medeniyet grupunJan olur3a olsun hiç çuphesiz müşterek tarafları vardır: Bütün kadmlar BÜslenmeği, severler, kendilerini beğendirmek isterler, sevilmrğe, çımartılmaga bayılırlar, evîenmeği, bir yuva kurmayı, çoluk ço'uk sahibi olmayı gaye edinirler. Fakat bunlara karşılık giyiniş, hal ve tavır, ııhniyet, aMâk ve anane bakınundan yekdığerine uymıyan o kadar çok taraflan revcuddur ki bunlar ge>çekten te=;bıt clı'mc^e dejer çok enteıesan hususlardır. Örce ilk medenıyet basamaklarında bulunan kadınlardan, Afrikalılardan bajevlendikten sonra iften göz açalıyalım maziar ve müslümanlar siyah btr Siyah melckler ferace giyip peçe takmak zorunEkvator yakınlarj dakı volka da kahrlar. nık arazide Femando Poo civaEvlenmiş kadınlann gebe kalarında oturan kabilelerin kızları mamalan ve çocuk doğuramamatun gı>ım eşyasmdan hemen he lan çok ayıb, hattâ günahtır. Ermen hiç nasıbleri olmamakla be kek bu meseleyi ne zaman, isterraber süslenmek için başvuruuk se bir talâk sebebi sayabilir. Avustralya kaduılan lan vasıtalar çok garıb ve bızim için çok iigi çekecek jeylerdır. Avustralyalı kadınlar, muhakHepsınin kuiaklanndaki küpe de kak ki, dünyanın en »ık giyinen lıklerinde küçük odun parçalan, Havva kızlandır. En zenginlerin bellerinde ağac kabuğundan ke~ zevcelerinden, bakan eşlerinden merler, kol ve bacak bileklerinde tutun hizmetçisine, aşçısına kadar sümüklüböcek kabuklan dizüerin orada hemen her dişi insan mutden vücude getirihnij bilezikler laka moda yeniliklerini günü güvardır. Saçlan sarı toprak çamu nüne takib eder. Fakat memleketrile hal hamur edılmış, vücudleri te bu husus için pek çok kolaymahallî bir cins ağacdan çıkarılan lıklar sağlanmışbr. Hangi bir kukırmın renkte usare ile boyanmış maşçı mağazasına girecek olursanız aldığınız kumaşın derhal keve resimlenmıştir. Bu kızlar nişanlandıklan za silip biçilip en kua zamanda size man kocalanna ebediyen sadık elbise olarak teslım edebilecek kalacaklarma dair bir nisane ol mükemmellikte terzihaneleri de mak üzere bıçakla gögüslerine ve mevcud olduğunu RÖrürsünüz. İki odah bir kulübede oturanarkalanna çizgiler çizilir, delikanbya da aynı muamele tatbik olu ların bile mutlaka bir gece elblnur ve her ıkı taraftan çıkan kan sesi, bir balo ruvaleti vardır. Sabirbirlerinin varalan üzerine sü atlerce at yolctılugundan «onra vanlabilecek çiftliklerde yapılan rülür. Nişanlanan kızlar alb ay bir davetiere bile gidilırken mutlaka vere kapablırlar, bir rahibden bavula gec« elbiseleri ve ruvaletbaşka hiç kimse ile temas ettirıl ler yerleştirilir. Japon kadınlan mezler ve onlar orada müstakbel ızdivac hayatlanna aid butün maJapon kızlan matem elbisesi lumab edinirier. Düğün olduğu icinde evlenirler. Çünku bilirsizaman kızlar artık hurma ağacı niz, beyaz renk, onlarda matem yetiştırme^ini, odur.dan eşya yap rer,'idır. Gerçekten Japon kızlaiıasını, daldan kulübe inşa etme n ıçın izdıvac yepveni ve büsbüdan ekmcsıni ve ondan ek tun ba=ka bu hayabn badangıdtiek yapmasmı vesairevi öğrenmi} dır. Artık, kocası ne emrederse Hrkadındırlar a^ıa, aynı zaman ona körü körüne itaate mecburla vücudce ucubeye dönmuş bir dur. Hattâ «ailenle görüşmiyeceksin!» dese bile.. •j'ahlutturlar. Mısır kızlan Anne'.erin evlenirken kızlanna ı Afııl.adan i^e giriş verdiklerı en makbul hediye güIİ'Î. S'mdi kıtanırı kuzeyıne, hattâ müş yen^k kaşıklandır. Genc \kı'cniz kı\ 'larına kadar çıkalım zevce, doğu'dıığu cocuklaHan her ,e M"='ra uğıavalım. Orada muh birinın ismini bunlardan birinin uClif tiute kadır.lar bulunmak'a ürtüne kazdırır ve kaşıklan evin >eraber eksoıi'injn gozleri siyah, dış kapısının iç tarafma mıhlatır açları kıvueık, endamlan müte Bu ananenin o evın çocuklarını •ısibdir Kızlar evlpninciye kadar hastahkisrdan korumak için en oldul ra serbcst vaarlar. Fakat iyi bir tedbir oiduğuna bütün Ja c 21 EyHU l t M CüMHTJRtTET HavacıUh Bahisteri «v Dânyada Neler Oluyor? ponlar inanırlar. Fakir ailelerin kızlan evlenmekten ue Gayşa olmayı, yani muvakkat nikâhla rengınlere ve yabancılara metreslik etmeği tercih ederler ve bu fedakârlığı sırf erkek kardeşlerinin tahsilsiz kalıp sefil olmamalannı »ağlamak için yaparlar. Çünkü bu zor işe tahammül ederek kazandıklan p«ralan onlnnn eğitimina sarfederler. Lâkin, Gayşalar, ekseriya ail« kızlarından daha malumatlıdırlar. Onlar efendilerini eğlendirebilecek vazıyette hazırlanırlar. Resim, mu sfki, şarkı söylemek, edebiyat, tarih öğrenirler ve kaderlerine hiç esef etmeden boyun eğerler. Hind kadınlan Faktr tabakadan Hind kızlannın bir diki$ veya nakış evinde yahud herhangi bir fabrikada çalışacak şekilde terbiye görmelerine mukabil yüksek ve zengin mnıfın kızlan doktor, diplomat, memur olmak kabiliyetini kazanacak çekilde yüksek tahsil yaparlar. Bununla beraber eski Hind dininin ananelerine göre kız çocuklara fazla ehemmiyet verılmez, erkek çocuklar ise bir allenin en büyük saadet ve kuvvet hazinesl sayıhr. Kızlann çoğu 14 ile 18 yaslan arasında evlendirilir. Bir kısmı çoluk çocuk sahıbi olup mesud yaşarlar. Diğer kısmı da evlilfk hayabna erken girmeleri dolayısile buna mukavemet edemezler, din ve ananenin bid'atini hayatlarile öderler. Evlenmek istemiven, yahud koca bulamıj'an kızlar, kendilerinl mabedlerden birine vakfederek dansöz olurlar, bazan bu suretle hem şbhret kazanırlar, hem de manev! bir huzur ve saadete kavuşurlar. Giiney Amerika kadınlan Güney Amerika kızlan, Yirminci asır medeniyetinin bütün icablanna uymayı îhmal etmemekle beraber bilhassa erkeklere mahsus kılık kıvafetlere girmeğe, onlara mahsus hal ve tavırlan takmma Her harbin kendıne gore bazı bayuk meseleleri vardır ve zafer her şeyden fazla bunlann hallme dayamr. Bu meselelerin bazılannı evvelden keşif veya tahmın etraek kabıl değildir. Fakat bazılan da vardır ki önceden bellidir ve mesele âcil bir mahiyet almadan hal çarelerini arayıp bulmak mümkundür. Ikinci Dünya Harbi, yerinl bir üçdncüsünün korkusuna bırakarak gittıği gündenberi askeri mütehassıslann zihnini yeni silâhlar ve bunlara karşı müdafaa tedbirleri işgal etmeye başlamiştır. Çiinkü, bir üçüncü büyük harble karşılaşacpk olursak geçen harbdckinden bar başka taarruz silâhlarile ve bılhassa müdafaa usullerile tnücehhez olmaraız lâzım gelecektır. Meselâ, 15 bin metre yüksekten ve saatte 1000 kilometre hızla uçan tenkı motörlü bombardıman tayypreleri bir veya iki bomba ile koca bir şehri mahvedebileceklerdlr. Bu korkunç kuvvete karşı koymak istı>en her mıllet müdafaasııu ancak an! hareket ve imha silâhlarile temin edebilır. Bu müdafaa tertibatanda evvelâ, düşman tayyarelerini daha pek uzakta iken haber verecek aletler yer alacaktır. Oyle ki, dvişman hava fılosu hedefine vanp bombalannı atmadan evvel, bu tarafın ava tayyareleri onlan uzaklaşbrmaya veya imhaya imkân bulsım. Bu işte, jüphesiz, radar mOhim bir rol oynıyacakbr. Fakat, bugünkü radar aletleri Ikinci Düny» Har binde kullanılanlara nlsbetle çok mütekâmll olduklan halde, flçüncü büyük harbin »ilâhlan karfismda âciz kalacak mahiyettedir. Onun için, radarm mevcud tekâmül seviyesini çok daha fazla aşacak bir hale getirilmesl lcab etmekteiir. Ancak o zamandır kl radar, tepkl motörlü yeni bombardunan tayyarelerine karşı tam manasllt müesslr bir haberci sayılabilir. Son sistem bombardıman tayyareleri 15 bin raetreye kadar çıkablleceklerine göre, düşmanla havada çarpışmayı o yükseklikte kabul etmek lâzım gelecektir. Bu muazzam yükseklikte ise havacılanmmn lim dıye kadar alışmadıklan ban çartlar hâkimdir. Meselâ, gökyüzü llyah denilecek kadar koyu mor btr rerktedir; bu yüzden, ava tayyaresmdeki pılot düşman bombardıman uçağını ancak bir iki kilometrec1en gorebilir. Bu kısa göruş sahası Ise muvaffpkryeth bir çarpışmaya imkân verm'3 Bunun için, ava tayyarelerinın de radarla mücehhez olmalan icah edecektir. Dığer taraftan, 15 bin metrede h=>va tazyiki ezaldığı için, vücudde javrıtabiilikler başgösterir: Ten?''us zorlaşır, damarlardan kan f"''rmaya başlar. Bunun Snüne gccraek için, o yüksekliğe çıkan tsyı arelerin içinde sun'î bir tazyık tc.übaü bulunması şarttır. 15 bin metre yükseklikte tepkl motorlü bombardunan tayyarelerile çarpışacak avcı uçaklan iki kişılık oîsrak düşünülmektedir. Zira, daha fazla mürettebat konulacak olursa gerek onlarm sıkletıle, gerek kullanaoalkarı aletlerin ağırlığı ile tayyare bıraz daha ağ'rlaşacak ve bu suretle, jükselme kabiliyetini kaybedecektır iki yerıne bir kişi kullanılacak olsa, bu da ta\~>arenin çarpışma gücünu azaltacak bir noksanhk olaca':tır Zîra, cU'rnana ateş edecek e'ın sayısı ne kadar çok olursa İ£~bpt ihüma'i o derece artacaktır. Cok yükseklere çıkabilen ve h'zh gklen bombardıman tayyarelerıne k?rs, en müessır bir diğer silâh. t< "e idare edilen uçar bombal?rd>r Tepki kuvvetıle uçacak olan bu bombalar vüksek bir noktadan avcı tayyarelerinden atılacak ve tekizle idare edilerek, hedefe ,zönrierılecektir Son derece bızlı giden bu uçar bombalar, tepki motorlu bombardıman tayvar^'^rine "ırşı en muessir ve muvafık cevab olarak kabul edılmektedır. Bugün Amenkada, bılhjssa lexas taki Daingerfield hava tatbikat sahalarında bu yeni silâhların tectıibeleri yapılmaktadır. Bu tecrubelerde, uçar bombalann muharrık kuvvctim tcşkıl edecek maddeler üzcrınde de dıkkatle duruluyor. Bu arada «athohyd» adı verilen kimyevî bir madde virJır ki bunun yalnız uçar bomba'.arda değıl, avcı tayyarelerinde de muhar rik bir kuvvet olarak evliyetls kullanılabileceği neticesine varılmış»ır. «Athohyd» le işliyen uçar bomba veya tayyarelerin başlangıçta, ilk hamleyi yapabilmek için, başka bir pstlayıcı madde ile harekete geçmesi icab etmektedir. Fakat onüan sonra sürat ne kadar çok olursa hava cereyanı o kadar artmakta, bu da kimyevi maddeyi o deıece çabuk yakarak surati o lisbette çoŞaltmaktadır. Bu suretle saatte 2 îOO kilometre gıbi muazzam bir surate kadar ulaşmak kabil olmaktadır. Saatte 1000 kilometre süratle giden bombardıman tayyaresınin karşısında 2,500 kilometre süratli bir sılâh şüphesiz Korkunç bir sima olarak çıkacaktır. * * * Bugün elde mevcud en mütekâmıl radaılaıın bile tepki motörlü bombardıman tayyarelerini tam vak tmde haber vermeye yararnadıklarını yukarıda isaret etmiştik. Fakat, aradaki mesafe pek fazla de«ıldir. Yapılan tecrubelere gore, bugunkü radarlar 250 kilometre uzaktaki bir düşman tayyaresını haber verebıliyorlar. Bunun uzenne haıekete geçen avcı uça'dan btş dakıka sonra havalanmaya muvoffak oluyorlar ve gene diğer 35 dakika zarfmda 10 bin metreye çıkabılıyorlar. Dci, üç dakika daha onlann 15 bin metreye çıkmalanna kâfi geliyor. Fakat bu müddet zarfında, 15 bin metredeki düşman bombardıman tayyareleri 200300 kilometre daha ılerlemişlerdir. Eğer avcıların kalktıklan yer duşmanın hedefinden bir kaç yüz kilometre uzakta ise, bombardıman tayyareleri, avalarla karşılaşmadan bombalarıru boşaltabileceklerdır. Radar haber vericiliği biraz daha genisle<liği takdirde, düşmanı EVCIlara bir kaç dakıka evvel bıldirmesi kabıl olacaktır ki bu tak'iirJe bombaıdıman tayyareleri hcdeflsnne varmadan önlencbilecektır. (London News'ten) ğm va mesleklcri tutmaja pak ttla herea «tmazler. Boylelerinl de makbul •aymıyarak blrblrlerin*: Erkekleçmi» kız! Diye göaterirler. Umumt vasiyet bu merkezde olmakla beraber Brezilyahlar, BoUyyaular, Şililüer, Arjantinliler T» jrerlilar arasında bir çok hususiyet farklan vardır. BrezUyaklar Myahate r» sfise duşkfindurler. Arrup«ym «ık sık seyabat •ttTkleri gibi berberden ve terzidea hemto h«m«n eıkmazlar. Çocuklanmn terblyesini ekseriya Ahnan mflrebblyelere tevdl ederler. Bazan bu jüvesterler ve butftn htanetçflerl zencilerden, yahud esmer yerli'prdçn seçen alleler de Ttrdır. Bolivyanm baa cfhetlerlnde arari venmsfas olduğundan halk çok fak;rdir. Bundan dolayı erkek çocuklar gibi kızlar da «neak kakao yapraklarfle beslenerek buyurler. Bolivy«da yerli tnka çoktur. înkalann kadınlan çocuklarını sırtlanndaki bir torba içinde ta$ımak vesaire gibl tdetlerinl muhafaza etmekte lseler de halk umumlyet libarile eskl dininl mıubnuf r« hrristiyan olmuştur. Maamafih sfhlr ve batıl itikadlara karfi olan manclar da hâlâ hakimiyetlerini muhafaza etmektedirler. Cinli evler, perili dağlar, kutsal ırmaklar, yagmur, kar, iyi hava, k8tu hava uğur reya uğursuzluk sebebleri sayılmaktadır. Bir delikanlı genc bir kıza odun hediye getirbTse bu (desti Izdivac» ına talib olmak alâmetidir. Mısırda oldufiu gib! Bolivyada da kaduım çocuk doâuramaması talâk sebebi sayılabilir. İnkalar ruhun insandan insan» inrikal edip ebedî yasadığına kanidirler. Kocalan ölen kadınlar çokluk cenaze törenine istirak ederler ve mezann başına kadar giderler, fakat rahmete intikal ebni? zevclerinin ruhlannm kendilerinl tanıyıp takib etmemelerl İçin bir ağacın arkasında elblselerinl ters giyip dönüş yoluna o vaziyette düzülPrler. ^ Hindistandaki Korkunç Depremden Sonra J l BIR IKI SATIRLA Prenses EHzabeth'e 25 film ccvirmesi için Hollywood'dan teklif Yukarıdakl resim. Hindistan Başbakanı P. Nehnıyu, Asıam'dakl deprem bolgesıni ziyareti esnasında göstermektedir. Assam yakınında vukubulan yer j sarsınbsından sonra Dala nehrinin üzerindeki beton I köprü de yıkılmıştır. Hâlen bambudan yapılan ve köpBflyük bir film şirketl geçenlerde PıtPses Elizabeth'e bir mektub yazarak «şahsiyetine uygun yirmi beş rü vazifesinı gören bu yerden Nehru da geçmiştir. Her ne kadar deprem 15 ağustosta olmuşsa da, fılmde bas rolü» oynamak ürere zayiat miktan henüz kat'î olarak tesbit edılememis Hollywood'a davet etmis ve bunuo tir. Buna sebeb deprem sahasının her noktasına he içm ısteyeceği ücretm tayinmı kendisine bırakmıştır. nüz yaklaşılamamasıdu. devirde, Kral ailelerinin fleride cuk annesi olduğunu ve teklif edlbaşlanna ne geleceği bilinmez. O len isı kabul edemıyeceğı için esef nun için, teklifımizi ciddiyetle tet duydugunu bildirmıstir. kik edeceğınızi unjarız.» (L'Europeo'dan) * * • Prenses Elizabeth verdiği cevabda, hakkında gösterilen teveccüh» Prenses Margaret kiminle teşekkür etmiş, fakat artık iki çoevlenecek? Bir vakitler İngıltere Vehahdl Prenses Elizabeth'in kiminle evle Çeviren: Vahdet Gültek in "'"\ necegi mesele olmuştu. Bu arada Yazan: Sigrid Undset muhtellf rivayetler ileri sürülüyor, Içeri girdiler. tahminler yürutülüyordu. Büyük Hizmetçl kadın onu bir köseye Prenses evlenıp iki çocuk annesi bıraktı, gitti. Olav orada bıimeolduktan sonra şimdi de kardeşi diğı, tahmin edemedıği bir jeyi aynı merak mevzuu oluyor. beklemenın verdiği heyecan ve Prenses Margaret kımmle evlebu. Alnmdaki yara olmasa ve tnıyordu. Kadın, başrnı 8nöne şaşkınlıkla bekledi. Akşam kanecek? Bu suale cevab vennev» ranlığında bahçenin otlan, ağaçgozleri de görse yakısıklı bir a cğmif; duasını okuyordu. Fakai çalışanlar iki isim üzerinde durudam denilebilirdi. aradabir yüzünde haüf tebes lan bambaska bir renk alrnış, yorlar. Bunlardan biri İngiltere hagölgeler buyüyüp yayılarak heı Olav kilisenin kapısında durup lümler belirdi. nedanma mensub bir ailenin oslu tarau esrarengiz bir sekilde kapO akşam, kiliseden çıkısta, yaonlann arkasından bakb. Âma, olan, dük ve kont unvanTann! ta kolunu karısmın omuzuna koy tıından geçerken kadının hafıfçe lamıştı. şıyan Walter Francis John MonBir ot hışırtısı duyuldu. Sonra rnu?, ağır ağır yürüyordu. Kar başım eğerek kendisıni selâmlatagu DouglasScott'tur. Margaı et 'a şısındakı dar sokağa sapıp göz dığını gördü... Yahud öyle zan genc kadının yan karanlıklar ayengesınm (amcasının karısnın» rasından süzülen vücudü görün< aetti. Pek emin değildi. den kayboldu'ar. akrabası olur Çocukluklan beriErtesi gün, kilise saatinde, ka dü. Bir elile elbısesinin eteğınl * * * ber geçmiştir. Bırbırlerınden hoşO gece Olav'ın gözfine uyku pmın onünde bekledi. Bu sefeı tutuyordu, öbfir elinde gümü» biı landıklan soylenıyor. girmedi. Gemi suların akıntısile evvelft kendisi selâm verdi. Fa kadeh vardı. Bası önünde, yavaf Fakat bır rivayete göre d« Mar yavaş geliyordu. haiıf hafıf sallandıkça onun da kat kadın görmemezlikten geidl garet'in gönlü başkasmdadır Bu Olav'uı yanına gelince, kadehi zihninde eski hatıralar dalga dal Olav müteessir ve mahcub bit ıkinci namzed Wılham Wallace halle, onun arkasından içeri gır ona doğru kaldırarak dudaklanga gelip gidiyordu. İngunn'u asılzade bir aıleye mensub değılgencliklerini hatırlıyordu. Zaman di. Dua esnasında o tarafa bak na götürdü. Yarısını içti. kaladır. Chamberlam hukumetinde Utnamaya çalışü. Lâkin kadının nı uzatb. Olav da içti. Şurub gibi zaman bu hatıralar canlamyor laştırma Bakanbğı etmiş bir zat'D renkleniyor, birer rüya şeklini gözlerini kendısine dıkmiş oldu tatlı bir jarabdı bu. oğludur Fakat Londranm gerek ış alıyordu. Olav, karısına sarılmak ğunu farkedince baktı. O guzel hayatmda, gerek kıbar muhitınde Boş kadehi tekrar kadına uüzere koliannı açıyor, sonra bir siyah gozlerde öyle tath bir te zatb. Kadın kadehi aldı, parmakmeşhur ve sevılen bır delikanlıdır. denbire sıçnyarak ter içinde U bessüm vardı ki günes ısığını an lannı birdenbire açarak yere bı«Iyı haber alan kaynaklar» Prendırıyordu. yanıyordu. sesin bu ıkı delikanlı arasında tsrakb. Sonra başını kaldırdı Sıyab Ondan sonraki günlerde, iki es gözlerini Olav'ın yüzüne dıkerek reddüd geçırdığım soylemekteH tErtesi gün, daha ertesi gün ki ahbap gıbi, birbırlerıne bakış uzun uzun baktı. ler. kilısede gczleri hep o kadını ablar, gulumsediler. Fakat bir radı. Onu bazan yalnız, bazao (L Europeo dan) Bu gozlerde okunan mâna gakere olsun konuşmadılar. kocasile beraber görüyordu. Bunyet açıktı. Bu gozlerde ihtiras ve * * * * * * lar kimdi, nerede oruruyorlardıî şehvet okunuyordu. Mosko\aya gonüllü Olav'ın kadını ilk gSrdüğü gü Öğrenmek büe istemlyordu. O Kızıllaıdan bile Moskovaya gd Olav günlerdenberi süren rünün üzerinden üç hafta geçmışti çür.dl uykuyla uysnıklık «rasuınülıü olarak gıtmeye cesaretı olanyasmdan o zaman uyandı Hakidaki devrede yaşar gibiydi: O an O aksam gozleri kadını beyhude kati bütıin kat'ıyetile şımdı anlar var mıdır, bılmıyoıuz. Fakat aradı. Gelmemişti. da, İnsan gordüklerinm ruya olAmerıkalı bir delikanlı bu işe gölamıştı: Hayır! İngunn değilii Kiliseden çıkarken biri eteğinduğunu bilır, fakat gene de onnullü olduğunu bızzat B?şkan Truden çekti. Donüp baktı: Kadjnın bu Olamazdı O masum, sevgilı, lardan aynbnamak ister, tamaman'a bıldirmıştır. Yalnız maksadı ekseriya yanında gördüğü hiz temiz karısı hiç bir zaman boymıle uyanmaya çalışır. başkadır. le günahkâr bir arzu duymamıs, Olav bir |eyin farkında olmuj metçiydi bu. Anlamadığı dilden «Hıristıyan İş Partisi» nin mübir §ey söylüyordu. Olav kadmın böyle korkunç bır hırs beslemetu: Kadın onun bakışlarile karessisi olan 38 yaşındakı Lar Dal» mişti. HÎaşınca arbk rahataız olmuyor ancak hareketlerinden bir mâoa Başkana yazdığı mektubda, Askerl Boynuna atılan kollan, geminin du. Hattâ bir keresinde göz göze çıkarabildi ve hizmetçi önde, o bir teyyare ile Moskovaya gıdıo arkada yürümeye başladılar. Nor dalgalarla yarışı gıbi, çözerek, gelince kadın gülümsedi. Olav da Kremlın Saıayı üzerine atom bimparmaklannın ucunda doğruldu gülümsedi. Fakat sonra içini bir veçli gemicinin şimdiye kaJar bası atmaya hazır olduğunu bıldırgoımedıği sokaklara gırip çıktı O ince uzun beyaz ellerin temautanma ve ofke hissi bürüdıi miş ve bu hususta musaade ı.tesından sıyrılarak kaçtı. Şimdi gozlprıni ondan hiç ayıra* lar. Nihayet bir bahçe kapısından mıştir. (Settimo Giomo'dan) «Prenses Hazretlerine» hitabeo yazılan ve gayet hürmetkârane bir üslub tajıyan bu mektubda aynı zamanda bıraz da fazla Amerikanvari realistlık güdülmüs, şöyle ou cümle ilâve edilmişti: «Yaşadığımız bu zor ve karışıh /"'" KÜÇÜK HİKÂYE "" Olav Klllsede, rahibin duasını isitebılmek İçin, kürsüye yakın bir yer seçmışti. İngiliz rahibîerinin okuduğu dua da lâtinceydl sma, kendisinin Norveçteyken akjtığı telâffuz tarzına pek uymuyordu. Norv«çll gemicl, duayı dikkatle dinlerken, gözü kadınlar tarafına illçtL önUnde bu akşaro büyük bir mum yakılmı$ olan Meryem Ana heykelinin altında genc bir kadın diz çökmüştü. Olav ona bakarken kadın da başını ondan tarafa çevirdi. Olav'ıa bir an nefesi tıkanır gibi oldu. Kendi de dahil olmak Ozere, her sey silindi. Şimdi yalnız bir şeyin farkmdaydı: İnaunn . Orada, ondan bes adım kadar 8lede, diz çökmüs oturuyordu. Sonra Olav tekrar şuurunu kazandı, kansmm çoktan ölmüş olduğunu hatırladı. Fakat hangısine ınanacağını bılemiyordu. Kal binin çarpır.tısı tiheme halıni aldı. Üzerine gelen halsızlik korkudan mıydı, yoksa sevinçten mi, bunu da anlıyamıyordu. Kadının uzun yuzü, basık burnu, sıvri çenesi... Kiıpiklerinin yanağına düşen gölgesi .. Şakaklannın üstünde bukle bukle kıvnlan koyu kumral saçlar.. Hepsl, hepsi İngunn'u andınyordu. Olav, afsunlanmıs gibi, genc kadına bakıyor, gözleııni bir türiü ondan ayıramıyordu. İçmden: «Olamaz... Değildir.. İmkân yok .1 dıyordu. Fakat iki kişinin bırbirine bu derece benzemesi kabil miydi? Narin vücudü, ince, uzun elleri, zayıf parmaklarıle işte kansı karşıîindaydı. Kırmızı atlas bir minderın üzerine oturmuş, dudaklarını yavaş yavaş kıpırdata İNGÜNN'tm GÖLGESİ rak, elindeki dua kitabını okayordu. < İmkânı yok ..» Bu düşünceylt Olav olduğtı yerde âdeta donup kaldı. Ağır bir uykudan uyanıp da bulunduğu odayı ağır ağır gözden geçirerek hakıkaten dönen ve gördukterinın rüya olduğunu anlıyan bir adam halı vardı. Şimdi hakikatleri birer birer hatırlıyordu: Evvelâ, İngunn okumayazma bilmezdi. Sonra, böyle güzel, zengınişi elbiseleri yoktu. Olav, yabancı kadının giyınişini gözden geçirı'rken içinde İngunn'a karşı acı bir merhamet hissetü. Hayatında kansına bu gibi elbiseler alabilecek vazıyeti olrnamışta. İngunn genclığini, bürümcük gomlpkle, pek fakir ve sefil bir halde geçırmişti. Halbuki o da bu yabancı kadın gibi, güzel elbiscler giyip kırmızı atlas minderler iızerıne oturab'lırdi. * * * Kadm, Olav'ın ısrarla kendislne baktığını faıketmi} olacak ki birdenbire gözlerini ona doğru kaldırdı. Olav yeniden kalbinin yennden fıriar gibi atmaya başladığmı hissetti: Yabancı kadının da bpkı İngunn gibi siyah gözleri vardı. Bakışı da, gene onunki gibi, mütereddid ve çekingendl. İngunn da ilk defa olarak karşılaşüğı kimselere böyle bakardı. Halbuki Olav ona hiç bir zaman bu kadma baktığı jekılde bakmamıştı. Bunu düşününce için de ruhaf bir his belirdi: Ne y«vk ki İngunn la bu iekilde taoa}marci8İardıI Genc kaduı gözlerini tekrar kitabına eğdi. Yüzü kıpkıımua kesilmisti, göz kapaklan da birer kelebek gibi titriyordu. Olav böyle bakmakla onu rahatsız ettiğint anladı ve gözlerini başka tarafa çevirmey» çalıştL Fakat zihni başka hiç bir şeyl» rnejgul olamıyordu. Aklında bep o vardı v« her saniye, kaçamac bir jekilde, gene ona bakıyordu. Bir keresinde kadının da kaçamak, mahcub ve mütecessis bakışile karşılaşb. Göz göze gelince kadın hemen önüne bakb. Dua bitmiş, herkes kalkıyordu. Bu hareket, Olav'ı hakikatle karşı karşıya getirdi. Fakat gene de, Londra gıbi bir yerde, ölen karısma bu derece benziyen, hem de kızı olnbilecek kadar genc bir kadına rastlaması tuhaf değil miydi? Henflt duasını okumadığını hatırlıyarak, diz çöktfl, ne sö'ylediğinin farkında olmadan, ezbere duasını okudu. O zaman, kadının kendısine doğru geldiğini gördü. Kadın o kadar yakınmdan geçti ki elbisesi caketine süründü. Olav doğrulduğu vakit kadın biraz ileride, sırtı ona dönük olmak flzere, durmuf, elini henüz diz çokmüs vaziyette bulunan bir adamm omuzuna koymustu. Sonra adam da kalktı. Bu adam her halde kadının kocasıydı. Olav ona her gün killsede rastlardı Genc bir âma idl I