23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 Agustos 1950 CUMHURÎYET BİR İKİ SATIRLA Caıttdan uçaklar Eirl«şik Amerikada tecrübe edılen yeni tip bir uçak, hava h?rbi bakımından büytik bir ehemmiyet taşımaktadır. Cam elyafile sun'î maddelerden mamul olan bu uçağın hususiyeti, havada uçarken rarlar cihazlan tarafından tesbıt edilerremesidir. El çantasında taşınabilen dikiş makinelcri Son zamanlarda Almanya, minyMür makine imalâtmda mühim ilerlemeler kaydetmiştir. El çantasında taşınabilen yazı makinelerinden sonra ,şımdi de 25 santimetre uzunluğunda ve 15 santimetre genışüğinde minimini dıkiş makinelen piyasaya çıkarmıştır. Bu makineler, normal dikiş makineler kadar iş gormektedir. Üç cinsiyetli mahluklar .keşfedildi Brown üniversitesi lâboratuannda Prof Weiss, üç cinsiyetli mahluklar kegfetmiştır. 0,20,3 mılimetre uzunluğunda olan bu hayvancıklara kâşifi, cBlepharismai) adım vermiştir. Mutehassıslar, bu yeni keşfın biyo'oji ilmi için çok ehernmiyetli bir hâdise olduğu kanaatındedirler. Kahveden mobilya Artan kahve ile ne yapacağinı bilemiyen Brezılya, son zamanlarda kahveden mobilya imaline başlamıştır. Kahve çekirdekleri tazyik makınesile sıkıştınlarak gayet dayanıklı mobilya eşy*sı yapılmaktadır. Ahşab mobilyadan daha ucuza mal olan bu çeşid mobilyalar, ner tarafta büyük bir rağbet bulmustur. tavsiye ediyoruz. Doğumdan sonra da loğusahğm ılk günlerınde karnı sıkı sıkı saran hususî sargılarla, daha sonralan da ellerin yardımı olmadan oturmak ve ayaklan kaldırmak gibi jimnastik hareketlerile kann etlerinin sıkışarak küçülmelerine yardım ediyor ve böylece kadın vücudünün estetik durumunun mümkün olduğu kadar bozulmamasına çalışıyoruz. Aldığımız bu tedbirlerle kadının gerek gebelik nralannda ve gerekse doğumdan sonra vücudünde olabilecek bütün deformasyonlan adeta çocuk doğurmamış bir genc kız kadar önlemiş olduğumuza inanıyor ^e bu işi de başanyoruz. Üsttarafını da modacılanmız tamamlasınlar. Onlann güzel çizsileri altında saklanamıyacak hiç bir çirkinlik olamaz. Hele bu çirkinlik fizyolojık bir hâdısenın tabiî mahsulu olunca onu çirkinlik saymak bile doğru değildir. Gebe bir kadına hususî bir güzellik vasfı vermek ve onun bu fizyolojik dururruna yakışacâk tuvaletler ve elbiseler hazırlamak sanatkârlanmızılan bekledığimiz insanhk hizmetleri arasındadır. İstediğimiz şey şu: Gebelik ve moda artık dost olsunlar. Gelmlık, sabahlık ve gecelık gibi gebelik zarıf elbiseler olsun! Kadınlanmız da uzulmesinler! Moda hevesıne kapılarak onlan ebedî saadete götürecek olan gebehkten kaçmasınlar! Gelınlığe heves eder gıbi gebeliğe de ozensinler! Modacılar! Bunlan siz yapacaksınız. Başarırsamz biz de, siz de, insanlık da çok şeyler kazanacak. Bir Seyyah Ziyaret Ettiği Memlekette Neler Arar? Türkiyeye seyyah çekmek, lann büyük bir ekseriyeti şoyle ötedenberi, memleketimızin baş demiştir: « Yabancı memleketlere ötelıca davalanndan biridır ve bu mesele, muhtelif munakaşa, ki milletlerın nasıl yaşadıklarını tetkik ve çalı$malara mevzu görmek için giderim. En çok hoolduğu halde, henüz halleddmiş şuma giden şey de, benım bu merakımı tatmin eden manzara ve değıldır. Yabancüar bir memlekete ni hâdiselerdir.» Bu cevab, seyyahlann bir mem çin giderZer' Unesco (Birleşmiş Mıîletler lekette herseyden evvel zevk ve hakkındakı Terbıye, İlım ve Kültür Teşki eğlence aradıklan eski kanaati çürütür mahiyettelâtı) Mecmuasında çikan bir dir. yaztyı bu munasebetle aşağıya Njtekim ankete cevab verenahyoruz: ler arasında, seyahat sebeblerini Yaz aylan, dünyanın bir çok «gazıno ve barları gormek» olayerlerınde dınlenme, gezme Ve rak gosterenler ancak çok kuçük tatil mevsimidir. Yazın; hiç ol bir ekalliyetı teşkil etmektedir. ınazsa bir kaç hafta, istirahati â**det edinen kimseler için de, yaz Bugun değışen bir şey daha tatili demek, yabancı memleketlere seyahat demektır. Fakat. bir vardır: Eskıden yalnız muayyen bazı insan yabancı bir memlekete nimemleketler seyyah çekerdi; buçin gider? Oralarda, ne gormek, ne bulmak ister ve en çok ne bu na mukabil de gene muayyen bazı mıllellere mensub kimseler lursa hoşuna gider? sevahat ederlerdi. Şımdi ise, bu Bu mevzu üzerinde, son ra mübadele sahası genişlemıştır. manlarda Amerikada bir anket &kiden seyyah çeken memleketyapıldı. Amerikalılar, bugün dün lerin halkı da bugun başka yeryada en çok gezen millet olduğu leri görmeğe gıdıyorlar; Buna için, süphesiz. bu ankete onlann karşılık, evvelce kımsenin gıtverdikleri cevab da büyük bir mediği memleketler seyyahların akın ettiği verler haline gelmıstır. ehemmiyet kazanmaktadır. Ankete cevab veren Amerikah Öyle memleketler vardır ki oranerek bundan çekinirdi. Bugün orta smıf halka seyahat cesaretini veren şey, zıhnıyetın değışmesıdir. Seyyahın yabancı bır memlekette aradığı artık tarıhî abıdelerı, meşhur sanat eserlerıni gormek, guzel manzaıa'ar seyretmek değildir. Çünku asıl maksadı, «başka milletlerın nasıl yaşadıklarını gormek» tır. Bugunün seyyahı, gıttığı yerın' muvakkat bir ferdi, yıyıp ıçtığıl nın parasını vermek şartıle bır ( misafıri olmak istıyor. Maksaci güzel manzaralan, tarıhî abıdele ri gormekle beraber, oranın hal kı, bılhassa kendi meslekdasl?r ıle de konusmak, onların fıkırlerini, gorüşlerini oğrenmektır Çıftçi ise, gıttiği yerin çiftçisıle Bu hakıkati herkesten evvel avukatsa, oranın avukatıle temas otelciler keşfetmiş ve ondan ken etmek arzusunu duyuyor. Eskiden memleketinizde yaban dılerine giızel bır ders çıkarmışlardır Buyuk ve luks otellerın cı bir talebeye seyyah olarak pek Karşılaştığmız (palasların) ekserıya bır çok oda rastlayamazdınız. ları boş dururken, ortahalli, mu yabancı ig adamı da oraya ancak tavassıt fıatlı oteller'n hıncahmc ticaret maksadile gelmiş bulunurdu. Şimdi bir çok talebe, rüccar dolduğu gorulmujtür. Bu orta smıf seyyah belki es ve fen adamırun başka memlekıden de seyahat arzusunu du ketlere, oralann ve halkınm hayardı. Fakat gıttığı yerde lüks yat şartlannı, yaşayış tarzlannı otellerde yatıp ka'kmak, kısa bir öğrenmek maksadile gittiğini gozamanda bir hayli para harcamak rüyoruz. mecburıvetmde kahcağını dusu(Ühesco Buüetin'den) nın halkı başka yerleri görmeğe giderken, başka memleketlenn halkı da orayı görmeğe geliyorlar Diyebıliriz ki artık, seyahat mevsimi, dünyada umumî bir kaynaşma mevsimi haline gelmıştir ve bu kavnaşma her sene biraz daha hararet kesbetmektedir. *** 1950 yılınm seyahat ve seyyahları bundan yanm asır evvelkınden çok farkhdır. O zaman yalnız zengmler başka memleketlere giderlerdi. Bugün başka memleketlere seyahat edenlerin buyuk kısmmı orta smıf halk teşkil edıyor. Bu istatıstıklerın ve hergunkü müşahedelerin tesbit ettiği bir hakıkattir. DÜNYA MESELELERİ r Tıbbî Gebelik ve moda Yazan: Dr. Burhan Öncel rın ma>asına kattığı bir haslean behrtileridır. Bu muzibhği ıle abıat adeta erkeğın kesesı alevhine gıyinıp süslenen kadına çekıci kudretını kazandırmakta ve boylece ie yuvasında kokleşmek fırsatını vermektedir. Güzel olmak, değışik görünmek ve zevkli giyinmek hevesi kadınlarınızı modaya düşkün kıldıkça modacılar da her sene değişen zevkli çizeıleııle yenı yeni modeller icad etmekte adeta bırbirlerı ne rekabet etmekten kurtulamıyorlar. Bövlece seyri bile insana zevk ve ren bu sanat eserleri içinde kadınlarımızın bir kat daha güzeleşeceğme ve çekici kudretlerınin artacağına inanmak lâzım. Kadınlarımızın «Moda» adını taşıyan bu sihirli kudrete düşkün oluşlarına en mantıkj sebeb de bu olsa geı>ek. Hergün çeşidli tuvaletlerıle değişık renk ve modellerin zevkleri ni birleştirerek erkeğine daha cazib ve daha güzel görünmek sanatını öğrenmişken bir gün beklentnedik bir misafir ona bu güzel elbiselerini giydiremez olur. Aile saadetinin tabiî mahsulü olan gebelik başlamıştır. Kann ve goğüslerde başlayan geiisme aylar gectikce yavrunun büyümesile beraber kendisini daha çok belli eden bir hâdise olur. Vücudünün deforme olması onu sinirli ve geçimsiz yapmıştır. Bu yüzden gebeliği lânetle, nefretle karıılıyanlar çoktur. Halbuki bu arada saadetlerinin ebedileşmek yolunu tuttuğunu düşünemezler. Onlan en çok üzen şey modaya uyamamak, yenl sene modellerinl giyememektir. Urun hayat yollannda kısa bir zaman için bıle vücudlerinin deforme olmasına karjı gösterdikleri tahammülsüzlük bazan kendisini had sinir buhranlan jeklinde gösterir. Halbuki bir kaç ay için arzularından yapacaklan fedakâriıklarla yuvalarımn kazanacağı şeyırı azametını ölçebilseler, o zaman hırçınhklarının ne kadar yersız olduğunu takdir ederler ve üzüntü ile geçen zamanlanna acırlardı. Beııee bu bahiste modacılara da düşen vazifeler var. Gebeliği kadın için bir baş belâsı değıl de, tabiatin normal, fizyolojık ve kaçımlmaz bir hâdisesi olarak kabul edince, onlan bu devirlerinde <le süslü ve zevkli giyinmiş gösterecek, vücudlerinin muvakkateh deforme olmuş kısımlarını maskeliyecek elbiseler ve tuvaletler cizmek ve her mevsim modalanna gebelere mahsus bir kaç model eklemek moda sanatkârlannın yapamıyacaklan bir ig değildir. O raman gelip olup da gelinlik tuvaletıni giymeğe heves edenler gibl gebe kalıp da bu elbiseleri giymeyi özleyenler çıkmıyacağına inanır mısınız? Gebelik modelleri sinirli gebelere verilecek en tesirli hekim ilâclanndan daha tesirli olacak ve bu sosyal davayı da hallecektir, sanırım. Herhalde insan'.ar tabıatle savasmak kudretinde olmadıklarına göra tabiat kanunlannın muziblıklerini, cilvelerini süsleyerek güzellestirmek ve nefret verici olan hâdiseleri sevimlıleştirmek yolana basvursalar daha verimli sonuclar elde ederler. Moda, kadının ziyneti ve süsüdür. Onu gebelik sıralannda da bu zevkinden mahrum etmemek, kadına ve o günlerınde de hususî bir güzellik verecek cjare'eri arastınnak insanhğın vazifeleri olmalı. Bız hekimler, gebe kadınlann karın ve göğüslerinde beliren deformasyonlan kısmen gidermek ve sarkan kann ve göğüslerin ağırlıklarile yarattıklan ruhî sarsmtılan önlemek maksadını güderek gebelik karın korseleri ve hususî sutyenler Bahisler > Adeta birbirlerile alay eder gıbı yanyana yakışmıyan ve hıç bir zaman bağdaşamıyan bu ikı kelimeyi birleştırerek bu yazıma baslık olarak seçtığım zaman ben de okuyuculanm gıbi bir hayli güldrm. Çünkü moda gebelıği, gebelık de modayı hiç de sevmiyen iki unsur oldukça bunlan bir yazıva baslık olsun diye birlestirmek bıle hakikaten gülünc oluyor. Bununla beraber kadın birinden ister istemez kaçanazken diğerine de hakikaten muhtacdır. Bunun içindir ki aralannda ne kadar geçinemezlerse de gene birbirlerine bağlı kalmaktan kurtulamazlar. Kadın çocuk yetiştirmek ve böylece neslinl idame etmek için yaratılmif bir cins insandır. Bunu da bir erkekle evlenmek curetile sağlar. Evlenmenin tabıî neticesi ise gebeliktir. O hâlde kadın önce erkeğini ken disine çekebilmek ve onu kurduklan yuvaya sıkıca bağlamak, dığer bir söylenişle yuvasmda kökleşmrk, ondan sonra da çocuk doğurmak yolile bu yuvaya mahsullerini vermek zorundadır. Nasıl ki köklesmemis bir ağacdan iyi bir mahsul beklenemezse, yuvasının saadetini hazırlamamış bir kadın da çocuğu olsa bile iyi mahsul vermiş sayılamaz. Kadın kocasım evine bağlayabılmek için kendi çekıcı kudretine guvenmeli ve bu kudreti de değışıklıği seven erkeklere daima bu zevkı veren tuvaletlerıle sağlamalıdır. Hamdolsun; Bunu bilmiyen *adm yok gıbidır Onun için bu satırlarımın onlara çok bir şey öğreteceğmi zannetmiyorum. En kültürsuz kadın bıle allı yeşilli bir ?ey ler giymek, takmak takıştırmak ve bunlan kendısine yakıştırmak hevesindedir. Bu onlann ne israfına, ne de ahlâkına bağlanabilir. Olsa olsa tabiatin yaradılışlarında onla Norveç Mehtublart: Avrupayı kurtaran atom fedaileri Yazan: Haluk Durukal Nüfusu üç buçuk milyonu bulan şimalin güzel mcmleketi Norveçin. Alman ordulannm ezici kudretine karşı gösterdiği kahramanlık, buun için parlak bir tarıh sahıfesi olmuştuf Bu küçük ve aynı zamanda demokrasiyi her manada avramış memleket, son harbdeki ağır kayıblannı karşılamak üzere nüfusunu arttırma seferberhğine urniştir. #** Kral Haakon, Norveçliler için sade merasim günleri uzaktan alkışladıkları parlak üniformalar içerisitıde el sallıyan bır şahsiyet değildir Kralı, halk bazan bir duk<ânda kravat seçerken, gazinoda ;ay içerken ve bazan da otobüste jııet alırken araîarında görurler. Saravının, kapısı daima açıktır. Yolda giderken durdurup koluna girerek beraber rtsim çektiren genc lere, sırtını okşıyan ihtlyarlara her :aman rastlanabılir. Haakon hem sevgili bir Kral, hem de Norveçin bır numaralı narb kahramanıdır. Ona bu ikinci sıfatı verdiren hâdise şöyle başlar: Oslonun en büyük otelinde (Grande Hotel) bır muddettenberi oturmakta olan zengin corab tuccannı otel müstahdeminı 1940 senesi nisanınm 9 uncu sabahı Alman Kcrgenerali ünıforması ıle merdivenlerden inerken gorürler. Herkes heyecandan donakalmış, fakat iş işten geçmıştir' Bir gün önce 187 numaranın kibar müşterisi, Sİmdi sert emirler verirken o sırada Alman ordulan Norveçi işgale baş lamış bulunmaktadırlar. Tüccann hususî otomobıline de sihirli bır el ipek ve altın sınrah (Gamalı Haç) b?yrağını çekmişti. Bu tüccann kâtıbı olan genc İSJ şimdi mahmuz lannı şakırdatarak generalin peşinden emır subayı olarak seyirtmekte ve kolunun ^ltındaki çantada da Hıtler'ın Kral Haakona verilecek HlKÂYE: Balkonda oturmuş, böyle geee gormedim, diye, c'üşunuvordum. Bu gecenin hikâyesını yazmalıyım, dağın arkasından, tepesinde parlak Çobalyıldızı ile sapsan çıkıveren ayı, denızi, karşı sahılde parlayan ışıklan yazm&lıyım. Işte bu yıldız düşüyor. Yıldızın karan l'ş* doğru kaçıp kayboluşunu ve gecenin içinde «Ben dıleğımi çöy ledim, ben dilpğimi söyledim!» diye, neşe ile baffıran şu ince ;ocuk sesini yazmalıyım. Ağaclan, denizi, bir penceresi kapah uyuyan, bir penceresi donuk san bır ışıkla aralık geceyi gözleycn «ıyah, ahşab evleri, lâtema sesine havlayan köpeği yazmalıyım. Tuhaf bir şey ama birdenbire içimden geldi. Binbir gece masallannın başı göklere değen fellâh devi pıbi denizin üzerinde kıvrıla bükule yatmıs, uykudan evvelki o tatlı rahavet içinde dinlenen kücucuk adayı avucumun içine alrrak, butün dünyanın görebilefeği bir boşluğa doğru uzatmak ve bağırmak istedim. Fakat ne diye bağıracaktım? «Şu uyuyan ınsanlar, deniz, ağaclar, lâterna ?3sı, havlayan kopek, taş, toprak ıcın sulh, sulh, istiyoruz!» diye bağırmak! Sanki daha evvel başkalan bağırmamışlar, hem de daha kuvvetli ve isyankâr haykırmamışlar gibi! Çocukça düşünceme acı acı gülerken, bu gülüşe bır cevab gibi birdenbire yanıbaş"nda kalın bir ses Rum şivesile «Merhaba1» diye, yükseliverinoe irkilip doğruldum Angelos gelmiş balkcnun altında duruyordu. Pazarlık gömleğl b?mbeyaz, güne^ten ysnmıs yüzü gecenin içinde parlıyordu. Siyah, Holgun bıyıklan, yüzünün keskin '•atlan ve güneşten kırpışa kırpışa oyuklanna yumulup kalmış tatlı, siyah gözlerile güzel adamdı Orada, sırtını denize, dağa, meh taba, yani bütün tabiate çevirmiş küskün bir tavırla duruyordu. Konuşmaya boyle geİirdi. Yolda selâm vermez, karçılaştığımız zaman şöyle yanlamasına görmeden geçmeye çalışır, küçük kum küfelerini yükledıği belleri bükülmüş zayıf eşek'erın pe:inden bası önünde, sorourtkan çekip giderken pek nadir kuru bir «merhaba» savurur, konusmamak için "••••• sokak köşelerinl çabucak kıvnlıp kaçardı. Fakat bütün bunlar, pek nadir de olsa bazı geceler balkonun altında belirip dikilmesine mâni olmazdı. Bilhassa pazarlık beyaz gomleğini giydiği, biraz içtiği ve karısı ile kavga ettiği günler. Zaten adaya adımımı atar atmaz onun hakkında garib lâflar duymuştum. «Aşık» diyorlardı. Senelerdir tutkunmuş Ellerini başlannın yanında «kaçıktır» manasına oynatıyorlar ve gülüşü yorlardı. Rum balıkçılar bir defasında «Angelosmu bre âşıkrır o, Fokiaya sevdah, siz bilirsiniz Fokia?'» dîye, bir şeyler söyliyecek olmuş, fakat sonra aralannda fıeıldasıp, arkadaşlannı bir yabancının tecessüsünden konlmak ister gibi «öyle, işte bir adam ol Bir parça huysuz. Biz bilmiyor başka şey» diye kesip atmışlardı. Işte şimdi mehtabh gecede, bal konun altında duran Angelos hak kmda bütün bildiklerim bunlardan ibaretti. Merhaba diye, trkrar etti. Güzel gece! Merhaba, ay lâmba gibi adayı aydınlatıyor. Başuu salladı: Evet ama demir yükseliyor! Evet, demir yükseliyor! Demirin mehtabla ne alâkası olabıleceğini anlamamakla beraber hayretimi belli etmemeye çal:ştım. Adamı ürkütmemek lâzım geldiğini biliyordum. O ya istediği eibi konuşur, yahud da hiç konuşmazdı. Bir şeyler söylemif olmak için: Eh dünya değışıyor, dedim. Hele harb tehlikesi başgostereli! Meselâ bak Koreden başka oır şey konuşulmaz oldu artık. Angelos şöyle bir dikildi, iki elini kemerine sokup kötü kötü gülümsedi. Ne palavracı oldular! Ama bak bu yüzden arpa da yukseldi, saman da. Eşeklere ne yedireceğimi şaşırdım. Inşaat dunınca, cumlar elimde kaldı. Sonra eşeker öyle aç! Şu gazeteler, her gün nsanlan ürkütüp aldatacak şeyer yazmasalar olmaz sanki! . Sustu Başını kaldırmış gokyüzüne bakıyor. Ben balkonda. o aşağıda bir müddet hareketsiz Kal Bir Yaz Gecesi Hikâyesi dık. Ilk konuşan gene Angelos sldu. Yıldızlan seyretmekten yorulmuş gibi başını eğdi, ağırlığıru bir ayağı üzerinden öbür ayağıoa vererek biraz kımıldadı. Ağaclar da yemiş vermedi bu sene. Hep kurudular. Çamlardan hastalık geçmiş. Ama sen inanma, bakıoısızhk, bakımsızl'k. Insanlar dünyanuı koküne okuyan ınsanlar bre... Yoksa bak, şu denize, şu tepelere, stridya içi gibi aydınlık, parlak adacığa bak. Gene sustu. Başını denize doğru çevirmiş geceyi dinlıyordu. Ben de dinliyordum. Gecenin içinde uzaktan uzağa lâtema ve şarkı sesleri geliyordu. Angelosa bakıyordum. Bıyıklan hafif kabarmış, dudaklarında güzel bir hatıraya dalmış gibi garib bir tebessüm var. Hattâ çapkın bir tebessüm diyeceğim, fakat bakışlan acı ve karanlık. Bu bakışlar gülüşü ile garib bir teza1 yapıyor. Doğruldu, gomleğini çeKti, balkondan tarafa dönüp, başını kaldırdı. Sandalla Kalpazanın yanınıJan, kuyunun hemen oradan geçiyordum. Bahğa çıkmıştım, de ültımatomu bulunmaktsdır. Ikat günefe kar dayanmadığı gfbl Kral Haakon gayrinazık bir li1 Almanların muazzam harb kudresanla yazılmış olan ültimatomu tine de küçük Norveç dayanamamonokl takmış Alman Korgenera mif, tam iki ay çarpışüktan sonra linin suratına fırlatarak: silâhı elinden bırakmıştır. Fakat if. « Hayır; Norveç Isgal edilemez! böylelikle bitmemiştir. Londraya Bu memleket hür kalacakbr!» de kaçabilen 4 bin Norveçli ile Normiştir. Kralın bu beklenilmiyen veçte kalan 47,000 vatansever sakararından yanm saat sonra, 34 senelık sulh ve sükun diyan Nor botaj faaliyetlerine başlamışlardır. veç, Alman uçaklan tarafından Sabotajcılan bizzat Ingilizler vaziZira Norveçin bombalanmaya, sivil halk makinell felendirmislerdir. tüfek ateşinden geçirilmeye başlan çok mühim bir (harb madeni) varmıştır. Harbin korkunç sinesine bu dı. Oslo yakınlanndaki «Rjukau» andan itibaren Norveç de atıhıuş mevkiinde ağır su sanayii tesisleri mevcuddu. Burada Ingilizlerm ve tır. kurduklan tesısatla Kral. krallığını unutmuş, fazilet Fransızlann li, vatansever her Norveç çocuğu «Deuterium Oxide», «Heavy Wagıbi köy köy çarpışan askerlerle ter» yani ağır su istihsal edilmektedir. Ağır su ise atom botnberaber dövüşmeye başlamışür. basmın yegâne iptidal maddesini, 1939 eylulündenberi Avrupanm milyonlarını kurusıkı ültımatom çekirdeğini teşkil etmektedir. Mütte larla yutmıya alışmış olan Alman fikler işgal tamamlanıncıya kadar ordulan bu küçük memleketi ko mevcud iki varil ağır suyu buradan lay kolay işgal edememişlerdir. Fa kaçırabilmislerdir. Bundan sonra Londrada teçhiz edilen Norveçli kayak şampiyonlarından altı deliYazan: Peride Celâl kanlı Rjukau civanndaki dağa paraşütle atlamışlardır. Bunlar fedai idiler. Ellerindeki telsiz cihazlan ile Almanlann faaliyetlerini kontrol etmişler ye is görme saatiai beklemeye başlamışlardır. Bu bekleyiş tam fki sene gurmüşrür. Hatmın gecenin içinde yıldızlar gibî yüzmeye başladı. Bağıra çağıra tâ bir seferinde kar fırtmasından jd parlayan gözleri, boğuk tatlı sesı sahile koştuk, ama saçlan sularyecek getiren uçak gelememiş, 35 ile âdeta büyülenmiş, balkondan da dalgalana dalgalana, gümüş gün aç ve yakacaksız kalan gencdüşecek gıbi ona doğru sarkıyo kuyruğunu oynata oynata kaçıp ler, oturduklan kulübenin tahtaruz. Bağrışmalar devam ediyor: gıtti o... Sonralan ben oralara larını kemirmişler, geyık leşlerini Deniz kızı görmüş, Angelos hem de kaç kere gittim. İzine rast çiy çiy yiyerek ölümden kurtuldeniz kızı görmüş! lamadım. Bizim ihtiyarlar «kışır muşlardır. Angelos nasıldı, deniz kızı? Yassıkayaya çıkar, mağaralarda Angelos, deniz kızını anlat bize... saklanır» diyorlar. Şimdi de oray? Bir taraftan bu işler olurken diAngelos beyaz dişlerini göste radar mı nedir, o illeti koymuşğer taraftan Almanlar ele geçirrerek memnun, mağrur gülüyor. lar. Ne olur zavallınm hali bılmem dıkleri tesisleri işleterek yeniden Nah bu kadar, çok büyük. artık. Bu insanlar, bu kötü insanağır su istihsaiine baslami|laxdır. Boyu, belden aşağısı, pul pul. Ke lar kimseye nefes aldırmazlar. Nihaypt delikanlıların telsizlerl falın kuyruğu neyse öyle. Saçlan Dünyada deniz kızlanna bile yer Londradan verilen şu haberi zapböyle.. böyle, böyle.. Beline kadar, tetrpiştir: kalmadı artık düşün bre sen! sırma gibi! «Almanlar ilk istihsal edilen Balkonda hayret dolu sesler Balkonda gene bağnjmalar: miktan yann sabah Telemark 11 Saçlan nasıldı Angelos, sap fısıltılar, nihayet biri dayanamadr manına kadar zırhh trenle getirip Görmüş, yalan söylemiyor san mı! Yüzü var mıydı, böyle büyük bir gemi ile Berline göndeya, sahiden görmüş! bizim gibi? recekler!...» Angeloı, sesini duydun mu? Nasıl yalanl Ben gördüm, Gencler baştan aşağı silâhlanıni|Omuzlan, göğsü çıplak mıydı? baskaları da gördü diyorum... Nah lar. Bir dağın tepesinden, AlmanYa kuyruğu, ya kuyruğu, uzun saçlan böyle, buraya kadar, sırlann binlerce muhafızla koruduğu muydu çok? ma sanırsın! Gözleri masmavi, zırhlı trenin hareket ettığıni görAngelos'un yanaklan kahkaha gök mavisi, deniz mavisi... muşJerdir. Bunun üzerıne plânlalarla şişip şişip iniyor. Elleri geFakat adam birdenbire sustu rını tatbik mevkııne koymuşlardır. ne kemerinde. Yıldızlara, aya, ge Yanında ufak tefek bir gölge beceye hayranlık, sevgi dolu göz lirmişti. Ağlayışh, ıslak bir ses: Deuterium Oxıde'i havi iki parlak lerle bakarak: bidon Alman askerlerinin binbir Herkes gördü, herkes gördu Vardı, diyor. Kolları da var ihtimamile Telemark'U bekleyen Nasıl kuyu bu? Gider, gider niz de süt gibi... Baktım şöyie, ama, kimse senin gibi olmadı didı, saçlan da vardı. Biz balık tutvapura konulmus, gemi hareket ethep orada boğtılurlart derinde, inanmazsm, sulardan üç ye, şikâyete başladı. maya Yassıkayaya gitmiştik. Kamiştir. Alman işgal komutanı Karanlıkta bir iskemle gıcubsı, kulâç aşağıda. kuyunun içinde Başını balkona doğru kaldırdıyanın üzerindeydik. Baktık, aşaneşe içerisinde sigarasını yakmışbir kız bocalayıp duruyor. Hah başka merakb bir ses: ğı zaman, dağılmış saçlannı, kutır. Fakat henüz bir nefes çekme Çok derinmiş diyorlar öyle ğıda taşlann üzerinde kocaman jöyle.. Kulaç atıyor, atıyor ama bir sey yaslanmış oturur. Hi ru, bedbaht yüzünü ay ışığında den gemi saatli bir bombanın ınanafora yakalanmış bir kere. Yu mi? risto «canavar galiba! Aman gördük ve Angelos'un kansım kan suyun yüzüne bir türlü çıAngelos dinleyicilerin çoğalmafilâkıle havaya uçmuştur. Aynı zadikkat, dedi. Tutarsak yaşadık, tanıdık. Gözleri kör gibi karankamıyor. Ne yaptraı biliyor mu smdan memnun. Omuzlanru kalmanda Rjukau'daki ağır su sanayi balıkhaneye satar, lord gibi yaşa hktı. sun? Baktım kürekle olacak i ; dınp bıyıklannı sıvazlıyor. tesisleri de saatli bombalaıla hanz.» dedi. Neden biliyor musun? Fokia, Fokia!. diye söylenideğil, derine, kıza yetişemiyecs Kuyu işte.. Kayanın arkavaya uçmağa başlamışlardır. AlDaha evvel bizim arkadaşlar biı yordu. Hay görmez olaydı! Seneğim. Hemen kancayı, hani sanda sında. Yedi sekiz kulaç derindir. manlar sabotajcılan yakalamak ü canavar yakalamışlardı. Tam üç lerdir hâlâ onu görüyor, işte boylın demiri yok mu, onu yakala Dibi simsiyah kum, oraya balıklar zere 25 bin kişilik kayaklarla müton. Balıkhaneye sattılar, dört yüz le .. Daha eşekleri yerine koymadım, boynuna saplanmasın diye, toplanır. Ağı attın mı mevsiminde cehhez dağ kıtalan sevketmfşlerse liraya... Sonra on kuruşa gelip dı, ağlar kapmın önünde yığılmı* ceketime sardım, daldırdım suya. boş dönmezsin. Ben kızı görünce, de kendi topraklannı pek iyi bilen Sörmeliydin! Kız suyun dibinde öyle üç kulaç derinde, uzun saç geçene gösterdiler, para kırdılaı bekler. Geceyarısı gelmiş, balkof edaı!eri bır turlü yakalayamamışherifler. Biz dört arkadaş koca nun altında Fokia sayıklar bızımşöyle bir saldırdı, kancayı bir ya lan ile sallanıp çabalanır, evvelâ lardır. man bir taş yakaladık, tepeden ki! Haydi yürü bre Angelos, vekaladı, can havliylel Çektim kan Fokia, ne derler sizde? Deniz kızı üstüne sahverdik taşı. Sonra aşacayı, çıkardım sandala, katılıp sandım. * * * rem edeceksın beni! kaldı. Zor ayılttım. Mebus kızı Hiç görmedin sen? Baya de* ğı doğru koşmaya başladık. Ben Norveç hürriyetine kavuştuktan Balkonda hepimiz âdeta hayre'imiş. Anası kızın kuyuya düşüp niz kızı. Hani denizlerde olur. öndeydim. Saçlannı, süt gibi besonra kurtuluş hareketıni idare etkurtulduğunu duyunca öyle bir Ben gördüm onu, gözlerimle. Hem yaz kollannı, pul pul kuyruğunu ten gözlerimiz buyumuş, dilıııuz miş olan Kral Haakon tekrar Oslotutulmuş onlara bakıyorduk. sevindi ki, «Dile benden ne di de en güzelini gördüm, nah böyilk ben gördüm. Hiç Fokia görya döndü. Halk krallarına şükran Sonra selâm bile vermeden, kalersin!» dedi. le dünya güzeli sanırsm. memiştim. Ama öylesini hiç, hiç borcu olarak bir hediye olmak ü Angelos omuzlannı oynatıyor, Sesler birbirine kanşıyor. Bal görmemiştim. Orada sereserpe gü rısınm peşinden geldıği gibi ses zera aralannda para topladılar. N« siz, sadasız çekilip gıtti. dudağmı büküyor. Fakat gözleri kon kahkahalarla doldu. Sanki ay neşlenirmiş meğerse zavallıcık arzu ettığini sordukları zaman KraJ hep öyle aydınlık, ay ışığı içinde şimdi ısıklannı daha keskin küTaş nah şurasına, karnına ge'di Daha bir zaman balkonda aya gözlerini silerek su cevabı verdft neşe ile pınl pınl. Şöyle bir silkindi. Tepeye doğru bakarak sessiz, konuşmadan kalçük odanın tizerine serpiyor. Ü« Donanmada hizmet ettiğıg Arkamda gölgeler, mınltılar zerinde bulunduğumuz toprak baktı. Ne gözler bire! Mavi mavi dık Sonra aramızda biri derin devar. Balkon fcalabalıklaşmaya baş parçası sularda şıkır şıkır bir ,nadeniz gibi, gök gibi mavi! Ben rın ıçıni çektı. Bır gölge başını gundenberi bir küçük kotranın saladı. Omuzumdan sanşm bir ka sal dünyasına doğru kayıb gidiöyle mavi göz görmedım omrüm gökyüzüne doğru kaldırdı. ve bir hıbi olmaya daima arzu ettim Fakat hiç bir zaman kotra satın aladın başı uzandı. yor. Angelos'un peşindeyiz. Adade. Kendinl fırlatıp attf sulara. yıldız akıp gitti. cal: kadar para sahibı olamadım.» •••••••••II ••••••«••••••••••••••••••••••••I llllllllllll 1
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear