29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 Birincikânun 1939 CUMHURÎYET GUNUN MEVZULARI Büyük şair ve vatanperver Namık KeOnbin vatandaş bu hasta malin ölüm yıldönümü münasebetile dün Harbe benzer şeyler Finlandiyada bir vak'a öğleden sonra saat on beşte, Üniversite Macar Parlamentosunda meb'uslar «Yaşasın Mayin tarlaları Maarifin bir yasağı lığa musab bulunuyor konferans salonunda çok samimî bir topYazan: SERVER BEDt Finlandiya!» diye bağırırken büyük bir düşünce Bursa (Hususî) Vilâyetin bütün lantı yapılmşı, bize ilk defa vatan aşkını terennüm eden ve ilk hamiyet dersini veriFin, güzel Fin kızlan arasmdan seçilen kaymakamlan, nahiye müdürleri ve Harbe benzer şeyler ren kahraman şairin özlü hatırasl, mü* birliğine tercüman oluyorlardı natırlar, erkekleri yıkarlarmış. Hiç bir devlet daireleri ârriirleri Belediye salo Diinkü gazetelerde küçiik bir telgraf haberi vardı. Budapeşteden gelen bu telgraf, Macar parlamentosunda, Macar Nazileri grupu, Finlandiyanın uğradığı istilâ hareketi karşısmda teessürlerini ifade için: Yaşasın Finlandiya! Diye bağırmışlar ve bu «yaşasın!» nidası, diğer fırkalara mensub Macar mebusları üzerinde derin bir tesir bırakarak bütün Meclis tarafından Finlandiya hakkında bir sempati izhar edlimesini mucib olmuş. Macar Nazileri Alman taraftarlanndan mürekkebdir; Almanya da Rusya ile çok sıkı bir surette dost olduğu gibi, ötedenberi kendilerine gayet iyi münasebetlerde bulunduğu Finlandiyalıları, bu defa uğradıklan taarruzda yalnız bırakmış ve susmuştur. Buna rağmen, Macaristandaki Naziler «yaşasın Finlandiya!» diye bir teessür sesi çıkarmışlarsa elbet bunun hususî bir sebebi olmak lâzım gelir. Bu hususî sebeb şudur: Finler, aslen Turanlı bir millettir. Etnografların FinoUgr diye tesmiye ettikleri Turanlı zümreden olan Finlerle Macarlar arasında çoktanberi sıkı bir kültür alâkası mevcud olup, hatta bundan iki sene evveldenberi iki memleket arasında bir takım ziyaretler teati edilmiş ve bu ziyaretler arasında Macarlarla Finleri birbirlerine bağlayan kan kardeşliği, hararetli sempati nîimayişlerine vesile vermiştir. Fino Ugr denilen Turanlı zümresi, bizim Türk Tatar Mogol namlarile tanıdığımız büyük Turan zümrelerinden bir parçadır. Asyadan Avrupaya doğru yapılan büyük muhaceretler arasında bunlardan bazılan Rusyanın şimalinde ve Baltık kenarlarında yerleşmişler ve zamanla millî vasıflannda husule gelen bir takım değişmelere uğramışlardır. Ancak, Finlandiyalılar, hâlâ muhafaza ettikleri isimlerinden de anlaşılacağı veçhile, asıllarını ne unutmuşlar, ne de kaybetmişlerdir. Buna mukabil, Estonyalılar da ayni zümreye mensub oldukları halde gerek Ruslar ve gerek Almanlar ve Iskandinavlılarla fazla münasebet peyda ettikleri için ırkî saffetlerini hayli kaybetmişlerdir. Fakat, onlar bile Turanî olan asıllarını hiç bir zaman unutmamışlar ve daima bununla iftihar ve gurur duymuşlardır. Bundan dolayı, bugün herhangi bir Türk veya Macar Finlandiyaya gidecek oîsa, orada kendisine karşı izzet ve ikram edildiğini görür. Türkü, Macarı Finlandiyalılar birer kardeş tanırlar ve »everler. Macarlarla bizim aramızda olduğu gibi Macarlarla Finler arasında da ayni asıldan geîen çok eski ve müşterek kelimeler vardır. Turanistler bu kelimeleri birer birer toplayıp çıkarırlar ve etnoloji ıle uğraşanlar, her gün elde ettikleri yeni keşiflerle Turan milletlerinin müşterek tarihlerini zenginleştirecek eserler biriktirirler. **» Turan fikrinîn ve Turan milletlerî arasındaki kardeşlik bağlarının ilk naşirleri Macarlar oldular. Hatta, eğer ben hatıralarımda aldanmıyorsam, Macarlarla Türkler arasındaki kan kardeşliğine ve umumiyetle Turancılık fikrine aid ilk yazılar, Türkiyede Macarlann tesirleri altında intişar etti. Bundan takriben 45 sene kadar evvel. Istanbulda «Maarif» ve «Mekteb» unvanlarile birer kültür mecmuası neşredilirdi. Benim hatıralarıma göre Turanlılığa dair ilk okuduğum yazı bu mecmualarda Veled Çelebi tarafından nesredilmiş olan iki makaleyi teşkil eder. Ben ondan daha evvelki zamana aid bu nevi neşriyata tesadüf ettiğimi hatırlamadığım gibi Veled Çelebinin o makalelerinde kullandığı dil de ondan evvel bu tarzda yazılar yazılmamış olduğunu gösterir mahiyettedir. Beni ilk defa olarak Turanlılık fikrinin uyanmasma vesile vermiş oldukları için bu makaleleri o zaman o kadar dikkatle okumuşum ki, aradan pek uzun bîr zaman geçmiş olmasına ve o zaman henüz pek genc bulunmama rağmen, bu makaleleri daima hatırlanm. Makaleler, o zamanlar yeni nesredilmiş olan bir eserden bahsediyordu. Eser, neşrinden biraz sonra, bütün oryantalistler arasında büyük bir şöhret kazanmış olan bir seyahatname idi. Bu seyahatnameyi yazan da meşhur Macar türkiyatçısı Vamberi'dir. «Merkezî Asyada seyahat» unvanını taşıyan bu seyahatnamesile, Macar türkiyatçısı Macarlann asılları hakkında tetkikler yapmak üzere merkezî Asyada uzun zaman süren bir seyahat yapmış ve bu esnada bir çok malumat toplamıştır. Veled Çelebi, o makalelerile, ilk defa olarak Turanlılık fikri hakkında bir takım basit malumat veriyor ve bunları verirken de kendisince zaten malum bilgilerden ziyade Macar türkiyatçısının sözlerine istinad ediyordu. Birçok Macar Türkiyatçısı, bu mevzu üzerinde, Vamberi'den evvel ve ondan sonra pek çok çalıştılar. Bulgarların da aslen Turanlı olduklannın nihayet şüphe getirmez bir surette ispatını onların çalışmalarına borcluyuz. Bunun gibi, Finler, Estler hakkında da Macarlann çok büyük çalışmalan vardır. Bu çalışmalar sayesinde tedricen Turan milletleri arasında kardeşlik duyguları artmış ve karşılıklı sempatiler uyandırmıştır. Macaristanda bu islerle meşgul olan hususî bir cemiyet de vardır. Turan Cemiyeti unvanını taşıyan bu müessese, Budapeşte'de üniversiteye bağlı bir teşekkül olup bütün Turan hareketlerini takib eden bir kültür ve ilim müessesesi rolünü oynar. *** Macar parlamentosunda, Nazilerin bile «Yaşasın Finlandiya!> diye adlannı sevgile yadettiği Finler. bizim kan kardeşlerimizdir. Bunlar da, bütün muhacir Turanlılar gibi, kıhc kuvvetine dayanarak merkezî Asyadan merkezî Avrupaya doğru kendilerine hicret yollan açmağa çalışmış olan Finlerin şimale doğru giderek Baltığın şark ve şimal sahillerine yerleşmiş olmalarile teşekkül etmiştir. Bidayette birkaç kabileden ibaret olan bu kan kardeşlerimiz, zamanla oralarda iklimin müsaadesi nispetinde çoğalmışlar ve tarihin büyük hâdiseleri arasında sıkışıp kalmış olmalanna rağmen rrem varlıklarını muhafaza etmişler, hem de medeniyet yolunda en yiiksek kemal derecelerine kadar ilerlemişlerdir. Bugünkü Finlandiyanın ilim, teknik, namus ve fazilet gibi dört büyük temel üzerine oturan bir varlık olduğu dünyaca meşhur bir hâdisedır. Finlerin bu yolda nekadar ileri gittikleri hakkında bir fikir vermek üzere zikredelim ki, Finlandiya, Amerikadan aldığı borcları, zamanında muntazaman ödemek suretile, taahhüdlerine sadakatini tamam ispat etmiş olan yegâne Avrupa memleketi olmakla meşhurdur. lngiltere ve Fransa gibi altın küpü sayılan memleketler bile, harb esnasında Amerikaya yaptıkları borclara mukabil alacaklıya «bir bardak su» takdim etmekte tereddüd etmedikleri halde Finler, «kurtuluş borcu» namile, Rusyaya karşı yaptıkları mücadele esnasında Amerikadan akdettikleri istikrazı bu memlekete tamamen ödediler. Bu çalışkan ve faziletli milletin bugün uğradığı taarruz karşısmda, biz de Macarlar gibi: nunda Valimiz Refik Koraltanın riya setinde toplanarak beş senelik çalışma programı hazırlamaya başlamışlardır. Valimiz, uzun bir nutukla toplantıyı açmış, müteakıben Maarif müdürü Fakir Erdem, Merinos yetiştirmG müfettişi Tevfik, maarif ve merinosçuluk vaziyetini anlatmışlar, programda bu işlerın alacağı mevkii ve takib edeceği istika meti izah etmişlerdir. Topıantının en hararetli mevzuunu, geçen sene pirinç zer'iyatma müsaade edilmiş olmasm dan vilâyetin en münbit bir parçası üzerindeki köylerde (10) bine yakın sıtmalmın bu musibet yüzünden kıvran makta olması teşkil etmiştir. Bu hususta Sıhhat müdürü doktor Ali Kemal, Sıtma Mücadele reisi Fehmi Özdemir, Ziraat müdürü Tevfik Dündar çok şa yanı dikkat malumat ve izahat vermişlerdir. Bu izahata nazaran, çeltik ekilen mmtakalara mücavir köylerdeki sıtma nispeti yüzde seksen beşe kadar çıkmış bulunmaktadır. Korkunç bir yangın halinde devam ettiği anlaşılan sıtma nın söndürülmesi için bütün sıhhat ve mücadele teşkilâtı seferber olmuş bu lunmasma rağmen bu faaliyet yangının söndürülmesine kifayet etmemektedir. Çünkü, yangın saçağı sarmış ve şimdiye kadar köylerdeki sıtma gizli tutul muş, muhtarlar bunu hükumete haber vermemiş bulunmaktadır. Sıtma Mücadele reisinin verdiği malumata göre, tarlasını üç beş lira mukabüinde ser mayedar çeltikçiye veren köylüler, çocuklannı ölümün kucağına atrnaktadırlar. Çeltik kanununun tatbikatına me mur olan su koruyucularının ilmî se viyeleri bu mühim ve hayatî işle mütenasib değildir. Sürfenin ne demek olduğunu dahi bilmiyen su koruyucusu çeltik tavalannm, kanallannın berbad bir vaziyette kalmasma sebeb olmakta, binaenaleyh facia devam etmekte, diğer taraftan da mücadele teşkilâtı seferber vaziyette çahşmaktadır. Valimiz Refik Koraltan, sıtmanın hüküm sürdüğü köylere nasıl gittiğini ve iki büklüm kadid olmuş, korkunç birer iskelet haline gelmiş halkı göz yaşlarile müşahede ettiğini, çocuklarm ayak üstünde duramadıklanm anlatmıştır. Mücadele reisi de; bir köyde, kocası askerde bulunan bir hâmile kadınm sıtmadan öldüğünü görerek: c Bilmiyorum. askerdeld o baba, çeltik yüzünden ölen hâmile karısının bu kara haberini almca, orada ekilen çeltikten yapılan pirinç pilâvım yiye bilecek mi? Nilüfer vadisi, Hindistan daki Ganj nehri mmtakası veya Çin deki San nehir vadisi gibi cehennemî bir sıtma manzarası yaşıyor» demiştir. nevver gencliğin iştirakile anılmıştır. Konferans salonuna, ihtifal vesilesiîe büyük şairin bir portresi asılmıştı. Fin erkeği bunlara yan bakmazmış. Adı ve milliyeti lâzım değil, ecnebilerden biri, yıkanırken, bu kızlardan birine sarkıntılık etmeğe kalkmış. Adamı mahkemeye vermişler. Hâkim sormuş* Neden bu hareketi yaptmız? Suçlu şu cevabı vermiş: İradem elimden gitti. Hâkim demiş ki: Eğer bir insanın başka bir insana zarar vermesi için iradesinin elinden gitrresi kâfi bir mazeretse, şimdi benim de iradem elimden gidiyor ve sizi hudud hancine atıyoruml Ve mahkeme karan tatbik edilmiş. Finler ve Turan fikri Bursa köylerinde sıtmanın tahribatı Namık Kemal ihtifali PAZAPDAN PAZADA Profesör Ali Nihadm sözleri Edebiyat fakültesinden Raci, birkaç kelime ile toplantıyı açmıştır. Müteakıben fakültenin metinler şerhi profesörü Ali Nihad Tarlan söz alarak kürsüye çıkmıştır. Ali Nihad Tarlan: «Namık Kemalin mukaddes hatırası namına yaptığınız toplantıda beni dinlemek arzusunda bulundunuz. Ancak bu teşebbüsünüzden pek geç haberdar olduğum için sizi ve kendimi memnun edecek bir hitabe hazırlıyamadım.» Dedikten sonra sözüne şöyle devam etmiştir: « Bir kere daha etrafında toplandığımız hatıra, bundan yarım asır evvel, dünyadan göçen Namık Kemal admdaki fani değildir. Biz burada, bu anda onun temsil ettiği vatan ve hürriyet ideali etrafında toplanıyor ve bir daha o nec;b ideali dünyanın en asil milleti olan mileti mizin ağzından bağınyoruz. Aziz gencler! Dünyanın pek acıklı ve pek nazik bir devresinde bulunuyoruz. Bu anda ben bu toplantınızı çok manalı buluyorum. Milletlerin vatan ve hürriyetleri hiçe sayıldığı bir devrede bizim vatan ve hürriyet ideali etrafında bu şuurlu, mütesanid bir vücud halinde toplanmamız ideal bir millî varlık, bir millet camiası heyet ve heybetinde görünmemiz ne muhteşemdir. Bu manzara karşısında Namık Kemalin bir mısraıru tekrar edeceğim: «Bu temaşaya hak da â;ık olur!» Valimiz Vatandaşlann zengin ol masım, çok kazanmasım hepimiz arzu ederiz. Çeltik işinde kat'î Karar vermiş değiliz amma bu .rakamlar karşısında tahammül edebilirseniz ne âlâ! Yani bu şekil devam ederse, bilâ kayıd ve şart inanabilirsiniz ki, on sene sonra ova köylerinde kimse kalmıyacak, demiştir. Ziraat müdürü Tevfik Dündar ise, vazifeye henüz başladığından vaziyeti ve muhiti kavramamış bulunduğunu, bi naenaleyh sıtmanın çeltik zer'iyatmdan mı, yoksa eskidenberi bu mıntakada sıtma bulunmasından mı ileıi geldiğini Yaşasın Finlandiya! bilmediğini söylemiş ve şunlan ilâve etDiye teessürümüzü izhar etmeği unutmiştir: mamalıyız. Mademki bu memleket takriben bin < Vaziyete nazaran. Bursa adeta bir senelik tarihinde kendisine ve şuuruna nevi koloni, müstemleke olmuş, birkaç sahib olarak yaşamış ve medeniyette bü îermayedar faaliyetlerini bu kazanclı tün komşularını ve pek çok medenî Av işe tahsis etmişler. Halbuki. o sermayerupa memleketini geride bırakacak dere lerini başka sahalarda nemalandırma cede ileri gitmiştir, şu halde onun yaşaya ya imkân vardır. Lâkin onlara bu iş çok cağına da şüphe yoktur. kârlı geliyor. Münavebe usulüne dah ; H. BİLECEN riayet etmiyerek ilerisini perisini ve köylüyü düşünmiyerek sırf keselerini doldurmak için çalışıyorlar. Merkezde celtikle mesgul olanlar sekız kisi imiş. Sekiz kişinin yaptığı bu iş, ziraat değildir. Bu, kolonide yapılan bir istismar dır. Bu işi birkaç tüccara bırakmaktansa. bütün köylülere gördürr>ek lâzım dır. Zer'iyatm bu şekilde ievammı katiyyen doğru bulmuyorum.> Neticede bu işin sıhhat encümeninde etrafile tetkiki ve Ankaraya arzedilmesi kararlaşmıştır. Geçen sene baharda çeltik ekilmesine müsaade olunduktan sonra alevlenen bu sıtma afeti için kat'î tedbirler almmak üzere faahyetle ça lışılmaya başlanmıştır. Vilâyette yapılan toplantılar devam etmektedir. Encümenler beş senelik raesai programmı hazırlamaktadır. Tarihimizde bu derece mes'ud bir ânı bulmak pek güçtür. Biz, bugün hür ve müstakil bir yurd içinde, hür ve müstakil bir insan camiası olarak yaşıyoruz. Bu saadetin, dünyanın her lezzetinin fevkinde olan tadını bir ker daha vecd içinde tatmak için burada toplandık. Elli yıl evvel Namık Kemal, bugün hayata gözlerini kapadı. Onun bir destanı hatırlatan hayatmı her Türk münevven aşağı yukan bilir. Ben müsaade ederseniz, onu bir kere daha hulâsaten anlatayım.» Hatib müteakıben, Namık Kemalin hayatından bazı safhaları hikâye ederck «zcumle demiştir ki: « Namık Kemal, vatan ve hürriyet için şuurla çalışmı; bir insandı. Bizde edebî teceddüd fikir sahasında başlamıştır. Şinasi, herşeyden evvel bir mütefekkirdi. Bu devreye Tanzimat devresi diyoruz. Namık Kemal de Tanzimat edebiyatına mensubdur. Fransız edebiyatı, 1 7 nci asrın iki büyük müessesesine hücum ediyordu: Din ve saltanat! Namık Kemal ve onun arkadaşları ise, bu iki müesseseyi ıslaha çalışıyorlardı. Büyük vatanperver, 1840 senesinde Tekirdağında doğdu. Ecdadı arasında Nadir Şahı mağlub etmek celâdetini gösteren Topal Osman Paşa gibi şahsıyetler vardır. Annesi, Koniçe eşrafından Abdüllâtif Paşanın kızıdır. Kemal, muntazam bir mekteb tahsili görmedi. Bir müddet Beyazıd rüştiyesinde, bir müddet de Valide mektebinde okudu. 12 yaşmda dedesile Karsa, oradan da Sofyay gitti. Kemal, henüz on altı yaşında idi. O devirde, Kapıaltı varidatl adile bir vergi tahsil edilirdi. Kemal, bu vergiyi bir rüşvet telâkki ediyordu. Bunu tahsile alet olan babasına şiddetle itiraz etti. 18 yaşında iken elinde küçük bir şiiı divanı vardı. Kemal, çok geçmeden encümeni şuaraya dahil oldu. Bir müddet' sonra da Şinasi ile tanıştı. Şinasi, onu garba sürükledi. Namık Kemal, artık fransızca öğı'eniyordu. Üslubu gittikçe sadeleşti. Kendisini bu sıralarda, Erzurum vali muavinliğile tstanbuldan uzaklaştırmak istediler. Fakat o bu teklifi kabul etmiyerek Avrupaya firar etti. Kendisini davet eden Prens Mustafa Fazıl Paşa, teşvik eden de Ziya Paşa idi. Londrada o sıralarda intişar eden «Hürriyet» gazetesinde ateşli ve kudretli makaleler yazan Namık Kemal. bir müddet sonra gazetenin kapanması üzerine, lstanbula döndü ve burarîa Ibret gazetesini tesis etti. Namık Kemal (îbret) te, devrin Sadrıazamı olan Mahmıld Nedim Paşanın icraatmı şiddetle tpnkid ediyordu. Mahmud Nedim, Namık Kemali, bir ara, Gelibolu mutasarrıflığına tayin etmek istemiş, fakat ona bu vazife3'i kabnl ettirememişti. Namık Kemal, (Ibret) t? ki makalelerine devam etti.» Hatib, bundan sonra, Namık Kemalin Vatan Silistre piyesi, Gedikpaşa tivatTO sunda oynandığı gece halk tarafından gösterilen tezahürattan, onun Magosa zindanında geçirdiği ıstırablı günlerden, lstanbula avdetinden sonraki hayatından uzunuzadıya bahsederek sözlerini şöyle bitirmiştir: « Namık Kemal ideal sahibi bir adamdı. O, şüphe yok ki edebiyat tarihimizin birinci simaları arasındadır. Fakat Namık Kemalin asıl mümeyyiz vasfı, va Gene denizlerde ve karalarda harbe benzer bir şeyler olmağa başladı. Denizde küçücük bir mayin koca transatlantikleri batınyor; karada koca Sovyetler minicik Finlandiyayı çiğnemekle meşgul. Ingiliz Başvekili Chamberlain, tramvayda bir çocuğun ayağına basılınca babasının söylemesi lâzım gelen şeyi söyledi: Teessüf ederim! dedi, çıktı. Halbuki Sovyetler Birliğı, Finlandiyacığın nasırına basmakla iktifa etmiyor, onu dev tabanı altında eziyor. Bu tablo karşısında pişkin Avrupanın ve Amerikanın çıkardığı ses, bir kuru «vah, vah!»tan ibaret. Çünkü dünya tarihinde bu nevi hâdiseler, hiç de yeni bir şey değil; büyük devletlerden her biri, hafızalannı fazla kurcalamağa mecbur olmadan, buna benzer bir vak'anm seyircisi, hatta kahramanı olduklarını kolayca hatırlarar. Bu hakikat, bütün tarih boyunca, miletlerarası hukukunu maskara etmeğe devam ediyor. Hukuk profesörlerile kumandanların ayni fikirde olmaları pek nadir bir şey; ihtiyar Avrupa bu nevi vak alan bıyık altından gülerek seyrediyor ve bir vah vahla savuşturuyor. ihtiyar Avrupa, htiyar kurd! Mayin tarlalart Matbaada konu . , şuvorlardı. Bir arka ' daş: Almanlar Şimal denizinde yeni ü*c^V *^i' >J"*Î<m bir mayin tarlası da ^ ^ l^. • i ha mı vücude getirmişlcr? diye sordu. Evet! Acaba bu tarla mahsıılünü ne zarrıan verecek? Hasad zamanı ilkbahardadır; harmanı da sonbaharda bekle! Maarifin bir yasağı Maarif Vekâleti, muallimlerin gazete münakaşalanna karışmalarını yasak etmiş. Bundan sonra Nadir Nadi. Ismail Habib, Nurullah Ataç, Necib Fazıl, Hakkı Süha ve diğer arkadaşlar. bir fikir münakaşasına giremiyecekler. Türkiyede muharrirlerin yüzde doksanı muallim oldukları için Maarif Vekâleti, matbuat kanunundan da« ceza kanunundan da daha tesirli bir çare ile, yani bir tek emirle muharrirlerin büyük bir ekseriyetini susturmanın yolunu buldu. Işte bizim demokrat Maarif Vekilimiz, münakaşaların ucu kendisine dokununca, en totaliter devletlerde görülmiyen şiddetli tedbirlere baş vurmaktan kendini alamıyor. Gitgide muallimlerin gazetelere yazı yazmaları, nihayet gazete okumaları da yasak edilirse Maarif hakkında yazılan tenkidleri grirmelerinden doğacak mahzurlar bertaraf edilmiş olur. Çünkü yanlış kitabın da, yanlış Maarifin de ha' ta'arını ortaya döken gazeteler, artık Vekâleti rahatsız etmeğe başladılar. Bütün kabahat, bu memlekete matbaayı sokan Ibrahim Müteferrikadadır' Finlandiyada bir vak'a Fasiki mahrum Kleopatra gibi burnile meşhur ve Mısırın güzel şehriyarı kadar mağrur gazeteci arkadaşımız Tevfik Necati, son matbuat kongresinde, lstanbul Matbuat cemiyetinin Basın Birliğine iltihakı lehinde rey vermişti. Fakat Basın Birliği, idare işlerinde çalıştığı içîn, kanun mucibince Tevfıği aslî azası arasına kabul etmemiş. Sevgili arkadaşımızı «fasiki mahrum» vaziyetine sokan bu hâdise üzerine kendisini bulduk; bize dedi ki: Yirmi bir senelik gazeteciyim. Basın Birliği daha dün elimde doğdu. Onu kucağımda sallayordum. Ustüme bir kaFinler çok zeki, bilhassa çok namuslu bahat yaptı. Mazur görürüm ve hemen bir millet olmakla meşhurdurlar. Hel altını değiştiririm. Nevzada kızılmaz! SERVER BEDt ingfors hamamlarında, boylu boslu, sa Manifatura ihtikârı (Baştarafı l ınci sahifede) hassa ithalât ticaretimizdeki fiat ve pazar bozukluklarmı önleyecek bir kanun lâyihası da hükumet tarafından Büyük Milet Meclisine sevkedilmek üzeredir. Lâyiha, ticaret birlikleri teşkilini istihdaf etmektedir. Malum olduğu üzere, şimdiye kadar yalnız ihracat birlikle yapılmakta idi ki, bunlar da cemiyetler kanununa göre teşkil olunuyoıdu. Yeni lâyiha kanun'aşmca şimdi>e kadar kurulmuş ve badema kurulacak gerek ihracat gerek ithalât biriklerine kanunî mesned olacaktır Bu kanunla ithalât ihtıyaclarını derhal karşılayacak tedbirler almak ve bedellerinin tediyesi işlerini tanzim etmek gibi gave'er de temin olunacaktır. tanperverliği idi. Onu seviyoruz. Çünkü >urdumuzu ve hüriyetimizi sevivon.z.» lstanbul Belediyesi memurları kooperatifinin mektubu lstanbul Belediyesi memurları kooperatifi müdürlüğünden dün şu mektubu aldık: «Muhterem gazetenizin 2/12/939 tarih ve 5588 sayılı nüshasının 3 üncü sahifesinin ikinci sütununda (lstanbul Bele \ diye kooperatifinin yağlarınm Ankaradasatışı menedıldi.) serlevhası altında Ankaradan alınan telefon haberini okuduk. Keyfiyetin aşağıdaki şekilde tavzihini rica ederiz: 1 Müessesemiz Belediyenin şahsiJ yeti maneviyesinden tamamen ayrı ve başlı basına bir şahsiyeti hükmiyeyi haiz bir teşekküldür. İsmi de (İstanbul Belediyesi Memurin kooperatifi) dir. 2 Kooperatifimiz idaresi bidayette (Rafine sade yağı) imaline teşebbüs etmiş ve bu isme göre tenekeler yaptırmış " tı. Bilâhare. Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâleti yüksek makamından, sadeyağı isminin tereyağı ile iltibasına meydan vermemek üzere (Rafine yemek yağı) şeklinde ruhsat istihsal olununca, elde mahdud rniktarda mevcud bulunan (Rafine sade yağı) ibareli tenekeler üzerine (Rafine yemek yağı) ismini taşıyan etiketler yapıştırılmıştır. Tenekelerin litoğrafik olması ve belki de ıslanması neticesi olarak bu etiketlerin düşmüş olmalan ihtîmal dahilindedir. Ve arzedilen esbabın da bu suitefehhümü tevlid etmiş olması gerektir. Yeni tenekelerimizin kâffesinin (Rafine yemek yağı) ibaresini taşımakta olduğunu da tebarüz ettirmek isteriz. 3 Yağlarımızın mahlutiyeti iddiasına gelince: bu havadis hatıra, tasdik buyrulan (formül) haricinde yağ imal edildiğini getirmektedir ki, vaziyet kat'iyyen : böyle olmayıp mevzuu bahis yağlar doğrudan doğruya yüksek Sıhhat ve Içtimat Muavenet Vekâletinin tasdik buyurdukları (2) numaralı formülün aynıdır. Adedleri de 1000 olmayıp 100 dür. Tavzihimizin dercini rica ederiz.» Asistan Kaplamn sözleri Hatıo müteakıben ıs&mık Kemalin «Vatan* manzumesinden bazı parçalar okumuştur. Ali Nıhaddan sonra, Tanzimat edebiyatı asistanı Kaplan. Namık Kemalde hürriyet fikrinin teessüsünü anlatmış ve bir ara: « Biz Namık Kemalin heykeüni kapımızın önüne dikmek isterdık. Fakat onun eserlerini yeniden bastırıp elimizde bulundurmak da ayni maksadı tenıin edecektir.» demiştir. Hukuk fakültesi son sınıfmdan Necdet, Namık Kemalin Vatan Silistre pivesini yazdığı devre aid bazı hatıraları tekrarlamış ve Namık Kemale «burjuva tajlağı» dive tariz edenlere, büyük vatanperverin şiirlerinden parçalar okuyarak cevab vermiştir. Müteakıben Raci isminde Edebiyat fakültesinden bir genc, Namık Kemalden bazı parçalar okuyarak toplantıya nihayet verilmiştir. KÜLTÜR ÎŞLERİ Dört aylık müterakim mesken bedelleri veriliyor Fransada sınıfları silâh altma çağırılan bütün sinema ve tiyatro artistleri asker oldular. Bunun üzerine bütün sinema stüdvolarile bir kısım tivatrolar kapandılar. Sınıfları silâh altma cağırılmıyan vaslı erkek artistlerle, as'kerlikle tabiatile alâkası olmıyan kadm artistler de cepheve giderek muhtelif karargâhlarda tertıb edilen eğlencelerde numara yapmakta, askerleri eğlendirmektedirler. Yukarıki resimde Maurice Chevalier ile Josephine Backer'i böyle bir ziyaret esnasında Fransız askerleri arasında görüyorsunuz. lstanbul ilktedrisat muallimlerinin müterakim dört aylık mesken bedellerinin verilmesi için Vali Lutfi Kırdar dün hususî muhasebeye emir vermiştir. Muhasebe bu muallimlerin listelerini hazırlayarak önümüzdeki hafta içinde tediyata başlayacaktır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear