28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
31 Mart 1937 CUMHURÎYET Konferans vermek suretile dünyayı dolaşan çift Şimdiye kadar 1500 konferans veren ve sekiz dil bilen Hermon Koln intıbalarını anlatıyor Avrupa birliği! Bir kont bu maksadın temini için diyar diyar dolaşıyor Avrupa Birliği cemiyeti reisi Kont CoudenhoveKalergi iki konferans ver mek üzere Sofyadan şehrimize gelmiştir. Kont Kalergi buradan Atinaya giderek, orada da konferanslar verecektir. Efkârı umumiyeyi Avrupa Birliği lehine hazırlamak üzere memleket memle ket dolaşmakta olan Kont ve ailesi Japon olan annesi müstesna Avrupa Birliğini filen temsil etmektedir. Filhakika Kont CoudenhoveKalergı'nin babası Avusturyalı, büyükannesi de Yunanistanın meşhur Kalergi aılesine mensubdur. Zevcesi İda Roland namı müstearile Viyana şehir tiyatrosunda facia oynıyan bir artisttir. Genc kont kontluğunu da Bel çikada Coudenhove kontlarından almış ve Çekoslovak tabiiyetine girerek ailesinde hakikî bir Avrupa birliği temin etmiştir. Kont CoudenhoveKalergi dün kendisile görüşen bir arkadaşımıza Birliğin gayeleri hakkında şu izahatı vermiştir: « Birliğimizin merkezi Viyanada dır. Maksadımız her devletin istiklâliyetini temin etmek şartile Avrupa devletleri federasyonu vücude getirmektir. Bu federasyon Birleşik Amerika Cumhuri yetlerinin teşkilâtma benzemiyecek, fa kat panamerıkan hareketinin ayni ola caktır. Federasyona aza devletler ayn ayrı istiklâliyetlerini muhafaza etmekle beraber konfederasyona aza olacaklar ve aralannda iktısadî ve askerî sahada sıkı bir teşriki mesai tesis edeceklerdir. Türkiyeyi tamamile bir Avrupa dev leti telâkki ettiğimiz için, Türkiye, Av rupa Birliğinin tabiî azalarındandır.» Gayenizin ne zaman tahakkuk edeceğini zannediyorsunuz? « Avrupa Birliği zannedildiğinden daha kısa bir müddet zarfında tahakkuk edecektir. Bilhassa Fransa ile Almanyanın uzlaştığı gün, projemiz otomatik bir surette tahakkuk etmiş bulunacaktır. Biz, ergeç Almanya ile Fransanın uzlaşaca ğına inananlardanız. Garbî Avrupada halen zorluklar ve karısıklıklar vardır. Buna mukabil şarkî Avrupada, bilhassa Balkan devletleri arasında tam bir anlaşma teessüs etmiştir. Almanya ile Fransa Balkan devletleri gibi akhselimle hareket etselerdi Avrupa Birliği şimdiye kadar çoktan emrivaki halini almış olurdu. Türkiyenin de iştirak ettiği Balkan Paktı müstakbel Avrupa Birliği için mükemmel bir nümune teş kıl etmektedir.» Guttenberg matbaayı nasıl icad etti ? Eğer bu adam yetişmeseydi medeniyet hiç olmazsa birkaç asır gecikecekti Beş yüz sene evvel, 1436 sonbahannda Hans Guttenberg nazan dikkati celbetmiştir. Asıl ismi Hans Geisfleisch'tir. Maamafih Guttenberg ismile tanmmıştır (1). Matbaayı icad etmekle beşeriyete en büyük yardımlardan birısini yapan ve ismini ebedileştirmeğe muvaffak olan Guttenberg'in yaptığı bu büyük iş, ne âlimler, ne de tarihçiler tarafından lâyıkile aydınlatılamamıştır. Guttenberg'in matbaayı keşfettiği gün ve keşif tarzı bugün meçhuller meyanındadır. Buna büyük muhteriin biraz da kendisi sebeb olmuştur. Çünkü eserine kendisi o kadar ehemmiyet vermemekle beraber başkalan tarafından öğrenilmesinden de kuşkulanıyordu. Yalnız buluşunun, basım işle rinin terakkisine yardım edeceği kanaa tindeydi. Büyük kâşif 1400 senelerine doğru Mainz şehrinde doğmuştur. Imparator Uçüncü Fridrich Mainz'e girdiği zaman onu Strasburg şehrine sürülmüş görüyo ruz. Bu şehirde tekrar bir matbaa kur mağa ve bir iki arkadaşile beraber yeniden çalışmağa başlıyor. Evvelâ tahtadan, sonra da kurşundan harfler yapıyor, onlan sıraya dizerek cümleler husule getiriyor ve bu suretle kolaylıkla kitab basmağa başlıyor. Bastığı ilk kitabların bazıları şimdi Viyana müzesinde ve daha başka yerlerde mevcuddur. En mühimleri, Catholican, Danatus Minor ve Incildir. Bu eserlerin ne tarihleri, ne de basıldıklan yer yazılmıştır. Fakat sonradan bir çok âlimlerin etüdleri neticesinde bunlann Guttenberg'in ilk eserleri olduğu öğrenilmiştir. Strasburg'da Guttenberg'in işleri iyi gitmedi. Serikleri aleyhinde bir dava açtılar ve onu beş parasız bir halde bıraktılar. Bunlar da Diyojen'den iyojen'i yurdumuza ilk tanıtan Lehcetülhakayik sahibi Ali Beydir. Çok zarif bir muharrir olan Ali, meşhur filozofun adını vererek çıkardığı mizahî gazeteye «Gölge etme başka ihsan istemem» mısraını daimî başlık olarak koymuş ve bu sözü bir Türk vedzesi halinde dillere geçirmişti. Aliden sonra Diyojenden bahseden Ebüzziya Tevfik olup küçük çapta kırk altı sahifelik bir risale ile filozofun hayahnı hikâye etmiştir. Fakat ne Âli, ne de Ebüzziya, Diyojen'in felsefi mesleğini izah etmemişlerdir. Bunu :«Eski filozofların yaşayışları» adını taşıyan mühim eserinde ve 250 yıl kadar önce meşhur Fenelon yaptı. Şu kıvrak fıkralar işte o eserden alınmıştır: 1 Diyojen'e: Ne vakit yemek yemeli, diye sordular. «Zengin iseniz istediğiniz vakit, fakir iseniz bulduğunuz vakit» cevabını verdi. 2 En şiddetli ısıran hangi hayvandır, dediler. «Vahşi hayvanlardan gaybetçi (dostlarını arkalarından zemmeden), ehlî hayvanlardan dalkavuk!» dedi. 3 Birçok adamlar seninle eğleniyorlar, dediler. «Zarar yok. İhtimal ki eşekler de sınttıklan vakit onlarla eğle nirler» dedi, «onlar, eşeklerin eğlenmesinden müteessir olmuyorlar» dediler. «Ben de onların eğlenmesinden teessür duymuyorum» dedi. 4 Bir şehirden geçiyordu. Bir takım çıplak çocuklar ve yünlü koyunlar gördü, «burada koyun olmak çocuk olmaktan çok iyi!» dedi. 5 Birisi: «Başma bir yumruk vurdurmak için ne istersin» dedi. «Bir miğfer!» cevabını verdi. 6 Kötülükle ün alan zorbalardan biri bir gün Diyojen'i yoksulluğundan dolayı azarladı, o da cevab olarak: «Parasız olduğu için cezaya çarpılan kimse hatırlamıyorum. Fakat senin gibi şerir olmak yüzünden asılanları çok gördüm» dedi. 7 Bir gün kürsüde ciddî şeyler söyIüyordu. Önünden birçok adamlar geçtiği halde onu dinlemeğe rağbet eden görülmüyordu. Diyojen bu durumda nutku bıraktı, şarkı okumağa başladı, halk hemen başına üştü. Onun üzerine: «İşte insanın içyüzü: Hakikatten kaçar, eğlenceye kosar!» dedi. 8 Diyojen'in yanmda birisi yıldızların yürüyüşünden, duruşundan filân bahsedecek olsa: «Gökten ne vakit avdet buyuruldu?.» derdi. 9 Diyojen; zengin cahili altın postlu koyuna, kötü konuşan güzelleri fildişi kma konmuş kurşun kılıca, şunun bunun sofrasında tufeylî olarak karın doyuranlan «bahtiyar köpeğe» benzetirdi. 10 Bir gün hükumet hazinesinden birkaç kuruş çalmış bir adamın asılmaya götürüldüğünü gördü, «Bakınız, büyük hırsızlar küçük hırsızı nasıl götürüyorlar» dedi. Diyojen'Ie Büyük İskender bir günde öldü ve Diyojen'in namına yüz on dört Yunan şehrinde altın yaldızlı heykeller dikildi. Mosyo ve Madam Herman Kolp'la içinde seyahatlerinl yaptıkları otomobü Guttenberg'ın Strasburg'da olduğu ilk matbaa kurmuş Ankara 30 (Hususî) Her uğradığı yerde, ufak bir iicret mukabilinde konferanslar vererek, yol masrafını çıkaran Herman Kolp adında bir Alman seyyah, birkaç gündenberi şehrimizde bulunuyor. Seyyah, Edirnede 4, İstanbulda 73, Bursada 7, înegölde, Bılecikte, Bozöyükte ikişer, Eskişehirde 1 konferans vermiş tir. Kendi kullandığı küçük bir otomo bille Japonyaya kadar seyahat etmiş o Ian Herman Kolp, bu sefer de, iiç dört senede bitecek bir tura çıkmıştır. Yanmda bu sefer, birkaç ay evvel Isveçteyken evlendiği, îsveçli refıkası vardır ki, ona, gerek otomobil kullanmada, gerek kon feranslannda projeksiyonla yardım et mektedir. Konferansçı, bu son seyahatinde geçtiği yollar hakkında, bana şunları söyledi: « Ben Türkleri ve Türkiyeyi çok sevdiğim için açıkça konuşacağım. Kara yollarınm yeniden açılması, ıslahı ve ta miri işlerine verdiğiniz ehemmiyet çok yerindedir. Bulgaristanda, diyebiiirim kı hiç yol yoktur. Yalnız Hasköyle Türkiye hududu arasındaki kısım güzeldir. Edırne ile îstanbul arasındaki yolun bazı yerleri heniiz hazır değildir; fakat bir, b:r buçuk sene içinde Babaeskiye kadar o Ian yolun da tamamile düzeleceği görü lüyor. Babaeski ile Edirne arasındaki taş yol, Yugoslavyanın birçok yollarm dan iyi vaziyettedir. Eskişehir Sivrihi sar Polath yolunu zararsız buldum. Polatlı ile Ankara arasında, yanlış bir istikametten geçtiğim için, otomobilimizi mandalara ve atlara çektirdık. On sene evvel de Türkiyeye gelmiş tim. Simdi, dehşetli farklar görüyorum. Yeni cereyan ve yeni fikir, köylerinize kadar yerleşmiştir. Şımdi bir ecnebıyı arkadaş gibi görüyorlar, yol gösterip yar dım ediyorlar. Her yerde mektebe tesa düf ediyorum. Hiçbir memleketin son senelerde Türkiye kadar yeniden mekteb yaptırmadığı muhakkaktır. Birçok yerlerde, ormana ve ağac yetiştirmeğe hususî bir itina gösterildiğine de şahid oldum. Bizzat köylüler, ormanm iklim üzerindeki tesirlerini anlamışlardır.» « Konferanslarmızı hangi dillerk veriyorsunuz?» « Mümkün olduğu kadar mahallî dillerle... İsveç, Alman, İngiliz lisanlarını çok iyi bilirim. Yugoslav diline, faransızcaya, türkçeye, Holanda lısan larına da vâkıfım. Biraz japonca da bi lirim. Şimdi de kanmla arabcaya çalış maktayız. Hayli terakki ettiğimizi umu yorum.» « Türkçeyi ne zaman öğrendiniz?» « Türkçeye, Büyük Harb senele rinde çalıştım. O zaman çocuktum, silâh arkadaşlarımızın dilini öğrenmeğe heves ettim. Cihan içinde seyahat kararı ver dıkten sonradır ki, eski bilgimi tazeledim ve işte şimdi gördüğünüz gibi konuşmaktayım. Sunu söylemek isterim ki, bilhassa şarka seyahat etmek istiyenler için, türkçe öğrenmek en birinci şarttır. Saraybos nadan Zagrebden Pekine kadar, bir a damın yalnız Türk lisanile seyahat et mesi mümkündür. Çinde de, türkçe bilmek insana kâfi gelebilir. Zira, meselâ Aksu'dan, Yar kant'tan, Kaşgar'dan, Ptotant'tan, muh telif yerlerden Pekine kervanlar gider. Oradaki bütün kervansaraylarda türkce konuştum. İranda her şehirde türkçe konuşanlar vardır. Şimalî Efganistanda türkmence görüsülür. Efganistanda, farisî konuşanlann çehresi dahi tamamen, Orta Asya Türklerinin çizgilerini taşır.» « Konferanslarmızı hangi mevzular üzerinde veriyorsunuz?» « Meselâ, Türkiyedeki konferans larımda şimdiye kadar Finlândiya, İsveç ve Nonreç mevzulannı seçtim. Finler, zaten sizin amca çocuklarınızdır. Bu kon feranslanm alâka uyandırdı. Soma, Cava, Borneo adaları hakkında da konfe ranslar verdim. Konferanslarımda, dın leyicilerin gezdiğim yerler hakkındaki suallerine de cevablar vermekteyim. Bu çok enteresan oluyor.» « Türkiymiz hakkında konferans veriyor musunuz?» « Fazlasile. Şu resmî mühürler ve imzalarla dolu ve 52 ayrı lisandan ya zılan ihtiva eden defter de gösterir ki, şimdiye kadar memleketiniz hakkında 1500 den fazla konferans verdim. 3imdi, Ankarada, Matbuat Umum Müdürlü ğünden memleketinizi gösteren güzel resimler ve fotoğraflar rica ettim, bunlan da ayrıca projeksiyonla göstereceğim. Zira, kulakla işitilirken, gözle de görülmesi çok büyük tesir yapar. Türklere ve Türkiyeye muhabbetim, gerçi çocukluktan baslamıştır, fakat seyahatlerimle kuvvet bulmustur. Sayısız milletler, cemaatler arasından geçiyoruz. Türkler sevilecek, sayılacak millettir, henüz benimle seyahate yeni başlamış olan refikam bile, şimdi ayni fikirde bulunuyor.» Muhaveremizin bu kısmmda Madam Kolp ta, kısa zamanda pek güzel öğrenmis o'duğu türkçe ile: Bu sıralarda Adolf von Hasson, zavallmın imdadına yetişti. Onu himaye ederek kendisine ufak bir maaş bağladı ve büyük muhteri bulduğu şeyin ehemmiyetini göremiyerek, anlıyamıyarak bu suretle ölüp gitti. Ancak ö'lümünden birkaç sene sonra yaptığı büyük keşfin yüksek ZEYNEL AKKOÇ kıymeti anlaşıldı. (1) Guttenberg annesinin ismidir. Garibdir ki isimleri ebedileşen büyük (2) Yunan mitolojisine göre yarım ılâh simalann ekserisi zamanlarında anlaşıla Prometeus Volkan Ilâhından ateş çalıyor ve insanlara veriyor. Bu suretle yeryümamışlardır. Ve çoğu zaruret içinde ö zünde herşeyde kullanılan ateş vücude ge« Evet, dedi. Memleketinizi ve hal lüp gitmişlerdir. Fakat hemen hepsi yap liyor. kınızı çok sevdim.» « Konferanslannız için nekadar ücret alıyorsunuz?» « Altı Jira Bu iki kişinin, yol, ikamet, yemek ve diğer masraflarını an cak karşılar. Görüyorsunuz ki zengin olmağa niyetimiz yoktur. Hatta, herkesin bir balayı seyahati için yola çıktığı bir mevsimde, biz karı koca hayatmuzı kazanmak peşindeyiz. Türkiyede benzini pahalı bulduk, fa' kat Yugoslavyada buradan da pahalıdır. Litresi on dinardır ki Türk parasile 35 kuruş eder, Bulgaristanda benzin biraz daha ucuzsa da, yollan bize çok pahalıya mal oldu.» Alman seyyah, Ankaradan Kayseri yolile cenub vilâyetlerimize gidecek ve Heyet tetkikier esnasında her uğradığı merkezde konferanslar vere Gümrük ve înhisarlar Müsteşarı Adil, trepoları birer birer görerek dahilî ticavere Suriye hududundan Filistine doğru uzanacak, oradan Mısın boylıyacaktır. dün refakatinde LLman îşletme umum ret eşyasile ithalât mallarmın ayrı ayrı Mısırdan Sudana, kabil olursa Habeşis müdürü Raufi, muavini Hâmid Sara yerlere çıkarılması işini tetkik etmiştir. tana, olmazsa, Cenubî Sudandan Cen coğlu, Gümrükler Başmüdürü Mustafa Bu iş hakkında kat'î karar bilâhare verilecektir. Müsteşar Adilin bu akşam nubî Afrikaya kadar vol alacaktır. tıklan şaheserlerin farkına varmışlar ve hiç olmazsa bununla mütesellî olmuşlardır. Ne yazık ki Guttenberg bunlann en başında gelenlerden olduğu halde talih ondan bu tesellî feyzini de esirgemiş, koca mucidi herkes gibi alıp götürmüştür. Guttenberg'den nekadar bahsetsek azdır. Kendisinin büyüklüğünü bir âlim pek güzel bir mukayese ile gösteriyor, diyor ki: « Guttenberg keşfi Prometeus'tan alman ateş gibidir ( 2 ) . Eğer Guttenberg olmasaydı kimbilir insanlığın terakkisi nekadar gecikecek ve ilimlerdeki te rakki süratinden nekadar kaybedecekti.» Guttenberg'in ürkütücü ihtiraı bir asır daha evvel görünmüş olsaydı belki kara günlerin koyu bulutları arasında kaybolup gidecekti. Rönesansın ilerleyişi bu yeniliğin kıymetini bulup çıkarmakta gecikmedi. Guttenberg'in keşfinden az za man sonra dökme usulile ilk matbaa Florans şehrinde kurulmuştur. Hans Guttenberg'in beşeriyete yaptığı büyük hizmet ancak 400 sene sonra (1839) da doğduğu şehirde namına bir heykel yapmak suretile anıldı. Gümrükler Müsteşarmın tetkikleri v M. TURHAN TAN 23 Nisan Çocuk Bayramı haftasının ilk günüdür. Yavrularınızm bayramı icin hazırlanınız. Mekki Said Esen sı için severse başkasmı sevmiş olur; başkasmı kendisi için severse kendisini sev miş olur.» demek istiyor. Cânan burada kendimizden başkalan diye de almabilir; bütün bir cemiyet manasına gelebilir. Necati ayağa kalktı: Bu gece daha rahat konuşuruz, dedi, mutlaka geleceksin değil mi? Orhan da kalkmıştı. Necatinin söyle diğini hiç duymamış gibi, Süleyman, karartılarla dolu yüzünde, gülümsemeğe hiç benzemiyen istihza takallüslerile, nıınldandı: Nasıldı o bakayım? Ne mülkü mâl bana çarh verse memnunum Ne mülkü mulden avare küsa mahzunum Eğerçi müflisi pestii mııhakkarü dunum Demadem öyle hayal eylerim ki Karunum Nuri olduğu halde limanı gezmiş ve an Ankarava dönmesi muhtemeldir. Cumhuriyetin edebî tefrikası: 34 BİZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa debiyat öğretmek için mi? Dur ben sana sorayım: Çocuklara: «İstedim merhem okundan ciğerim yaresine attı bin ok ki değer her biri bir paresine» gibi hezeyanlar öğretmekten ne çıkar? Fuzulinin bu, değil mi? Ne? çıkar? Kime hizmet bu? Çocuğa mı? Değil; millete mi? Değil; Beşeriyete mi? Değil. Necati kalkmak isteğile doğrularak: Bu gece gel, konuşuruz! dedi. Süleyman devam ediyordu: Konuşuruz, konuşalun... «Cânı kim cânanı için sevmese cananın sever Cânı için kim ki cânanın sever cânın sever». Kaç yüz senedir bu herzelerle kafa dolduruyoruz. Bu edebiyat hangi sınıfa, hangi ezilmiş hakka, hangi zümreye şuur vermiştir? Ne öğretmiştir? Ne yetiştirmiştir? Hangi tekâmüle yaramıştır? Burada olmaz. Bir gece bize gel. îstersen, hatta, bu gece. Nerede senin evin? Şehzadebaşında. Ver adresini. Necati söyledi ve Süleyman sigara kutusunun arkasma yazdı. Bu gece dokuzda gelirim, dedi. Hâlâ tütün kırıntılarını temizlemek istiyormuş gibi dişlerile dılinin ucunu ısırı yordu. Yüzünü Orhandan da, Necatiden de başka taraflara çevirdi, onlara bakma madan, kendi kendisile konuşuyormuş gibi mırıldandı: Memnun oldum. Sen zeki çocuk sundur, bilirim. Anlaşacağız. Ben seni çoktan görmek istiyordum. Programda vardı. Birdenbire doğruldu ve Necatinin maO zamana kadar hiç ağzını açmıyan sa kenarını tutan eline hafifçe vurdu: Orhan cevab verdi: Başka yol yoktur, azizim, dedi, Iptidaî bir ifade ile bile olsa burabunu iyi bilesin. Kendi kendine hiç bu da hasbiliğin ve gayrendişliğin bir müdünyaya niçin geldiğini sordun mu? E dafaası yok mu? «İnsan kendisini başka «Diyor... Zihniyeri görüyor musunuz? Mensub olduğu yoksullar sınıfının menfaatlerini müdafaa edeceği yerde, onlara, mallanndan, mülklerinden vazgeçmele rini, kendilerini Karun gibi zengin far zetmelerini tavsiye ediyor. Ne âlâ?.. Gözlerini kapa, hayale dal, dünyanm bütün hazineleri senin olsun! Sonra ayağında donun olmasın! Mülkiyet fikrini bu hale getirmiş bir şark, Avrupa kapi talizmi için ne müsaid ve zengin bir otlaktır. Necati ona elini uzattı: Akşama görüşürüz! dedi. Necatinin uzattığı bir sigarayı almak Süleyman doğruldu, «peki, görüşü için döndü: rüz.» diye mınldandı; ağır ağır uzaklaşan Bir mecmua ister, mecmua... de Orhanla Necatinin kahveden çıkmalannı di; konuşmakla olmaz, konuşmaktan hiçbekledikten sonra ceb defterine şu işaretbirşey çıkmaz... Orhan Bey de, sen de leri kaydetti: «N. O. b. k. i.» bizim ekolü biraz tetkik etmiş olsaydınız daha rahat anlaşırdık. Halinde bir gevşeklik ve lâkaydi varO gece Süleyman Necatinin çalışma odasına girer girmez, Orhanın elini sık dı. Bu isteksiz duruş, muhatablarmı ka tıktan sonra, masanın üstünde duran bü zanmak istiyen bir pazarlıkçının hüneri yük bir lâmbanın çifte fitilini iyice kısmış miydi? Yoksa, tamamile içine girmek isve pencereye yaklaşmıştı: «Havayı mu temediği bir münakaşadan geri dönebilayene etmek istiyorum!» dedi. Yüzünü mek için açık bırakılmış bir kapı mı? Ocama dayıyarak sokağa bakıyordu. Ne dadan içeri girdiği zaman lâmbanın ya cati de Orhanın yüzüne baktı. Süleyma nına koyduğu cüzdanmı aldı, oturdu ve nın takib edilmekten endişe ettiğini an dizlerinin üstünde tuttu. Necati ayaktaydı; ona doğru bir adım lamıştı. Fakat bundan sonraki yalanla attı ve dedi ki: rında onu daha fazla dikkate ve ihtiyata Azizim, biz senden aynldıktan sonmecbur etmemek için aldanmış görünmeyi ra Orhanla epey konuştuk. Bir noktayı tercih ederek sordu: evvelâ söylersek iyi olur: Onun tercüme Nasıldı sen gelirken? edeceği şeyler bir takım propaganda yaSüleyman hemen pencerenin önünden zıları mıdır? Beyanname cinsinden şey ayrıldı ve lâmbanın fitilini açarak: ler midir? Nedir? Gene bir tipi hazırlığı vardı, dedi. Hayır, hayır!.. Gözünüz korkmaSonra Necatinin kitab rafları önünde sın; kültürel yazılar... Bazı kongre ka durdu. Ellerini arkasma koymuştu ve başını hiç kımıldatmıyordu. Gözlerile raf rarları filân da vardır. Bunlan halka daarasındaki mesafe o kadar fazlaydı ki, ğıtacak değiliz. Hiçbir mes'uliyeti yok kitablann sırtındaki isimlerini okuyabil tur. Şimdiden gözü yılmasın. Mütercimin mesine imkân olmadığı için onları tetkik kabahati olur mu? Hayatını kazanmak etmekten ziyade birşey düşündüğü zan için kendine verilen bir takım yazılan tercüme ediyor. Elçiye zeval yoktur. Zaten nmı veriyordu. c istanbulda şimdi kimkime? Pek güzel. Şimdi zaten Ankara, Avrupa emperiyalizmile mücadele etti ğini açık söylüyor. Bunu kim inkâr e der? Millî tezimizdir. Fakat sen, inandığın mezheb iktızası, bu hareket noktasından fazla ileri gidiyorsun. Bize anlat: Niçin, büyük milletlerin küçük milletleri istismar etmeleri mutlaka sınıflar arasındaki mücadeleden doğma bir zaruret olsun da, millî zaruretler olmasın? Niha yet, bütün tabiatte, kuvvetli zayıfı istis mar eder. Biz bu istismar, hatta imha politikasına, bu emperyalizme karşı harb açtık. Bunun sınıflarla ne münasebeti var? Emperyalizm dediğin nedir? Av rupa kapitalizminin istismarcı ve dediğin gibi imhacı, tecavüzcü hali değil mi? «Zaten büyük millet küçük milleti imha etmek ister. Bizim vazifemiz küçük ve âciz olmadığımızı ispat etmek!» diyorsun ve davayı tamamile siyasî miilî çerçe vesinde bırakmak istiyorsun. Halbuki dava, ayni zamanda içtimaî ve iktısadidir. Hem ilkönce iktısadidir. Niçin? Çünkü insanın ilk münasebeti ta biatledir ve bu bir istihsal münasebetidir. İnsanlığın tarihi toprakla muamelesinin bilânçosudur. Kim söylüyor? (Arkası var)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear