25 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 Subat 1937 CUMHURİYET SON TELEFON HABERLER... TELGRAF ve TELSiZLE Hâdiseler arasında Ruh ihracatı vrupalı, iki kıt'aya da garabet koleksiyonu yaprnıya gider; bu kıt'alardan biri Asyadır, eski dünya; öteki de Amerikadır, yeni dünya. Birinde mazinin, ötekinde de istikbalin efsanelerini anyan Avrupalı için, bu iki diyar, birbiri kadar acayibdir: Şiraz bahçelerinin uzun saçlı minatür kızlarile Holivood bahçelerinin kesik saçlı ekran kızlan, Avrupa kabarelerinin şarka ve garba uzanan projektörlerinden fırlıyan huzmelerin önünde, Asya ve Amerika perileri halinde raksediyor. Asya ve Amerika, bazı tezad münasebetlerile birbirini hatırlatmaz değil: Asya derin derin düşünür, fakat hareket etmez; Amerika daima hareket içindedir, fakat düşünmez. Bir kanal açmak mümkün olsa da Asyaîının muhayyilesini Amerikalınm iradesi içine ve Amerikalınm enerjisini Asyaîının ruhu içine akıtmanm yolu bulunsa... Fakat bu yol bulurumuştur: Akderrizden, Hazer denizinden, Okyanuslardan devreden karşılıklı akmtılar, iki kıt'amn ana kabiliyetlerini birleştirerek yeni bir Avrupa yaratalı çok oluyor. Biz hiç değilse bu yeni Avrupanm tekemmiilünde esaslı bir kültür amili olabilmek için, Asya ruhunun bizim kolumuzdan sevkine ve ihracma delâlet etmeliyiz. Bu ruh, Avrupa çarşısında hâlâ bir kıymettir. Garb fikriyatmı kendimize pahalıya maletmemek ıçın, ruhu ihrac ederek, takas yapalım. PEYAMÎ SAFA EDEBİYAT Almanyanın iptidaî maddeler hakkında fikri Hitler, otomobil sergisinin küşadı münasebetile dün söylediği nutukta bu noktayı izah etti Berlin 20 (A.A.) Otomobil sa " lonunun açılması dolayısile Hitler, bir nutuk söyliyerek, nasyonal sosyalizmin iktidar mevkine geldiği tarihten itibaren, Almanyada motörleşme sahasında gö " rülen terakkileri tebarüz ettirmiş ve ezcümle şunlan söylemiştir: « Motörleşme, yalnız otomobiller üzerinde tesirini gösteriyor, umumî sahada da biiyiik mikyasta tensikat vücude getiriyor. Otomobilizmin yapacağı terakkilere bir hudud tayin etmeğe imkân yoktur. Alman milleti, otomobilizme ve fen~ nî icadlara karşı gıttikçe büyüyen bir a" lâka gösteriyor. Her sene 1,000 kilomet" roluk otomobil yolu inşa etmek arzusundayız.» Hitler, bundan sonra Almanya oto mobil endüstrisinin takib edeceği plânı anlatmıştır. Başvekil, ezcümle, 'herkesin kesesine uygun gelecek bir halk otomo biK inşa edilmesinin lüzumundan ehem ~ miyetle bahsermiştir. Başvekil daha sonra iptidaî maddeler meselesine temas ederek ezcümle demiştir ki: « îptidaî maddeler meselesinde Almanya ecnebî yardımından müstağni ka" lamaz. Fennî bir mesele olan benzin ve sintetik lâstik meselesi halledilmiştir. Almanyanın kendisine yetecek kadar de mir ve kömürü vardır. Almanyanın otomobil endüstrisini ithalâttan müstağni kıl~ mak hususundaki kararım kat'idir. Şu~ nu da tekrar etmek isterim ki liberal eko" nomi ya bu meseleleri halledecek veya yaşamağa hakkı kalmıyacaktır.» Alaturka ve alafranga edebiyat Peyami Safa Musikimizde olduğu gibi edebiyatımızda da «alaturka» ve «alafranga» diye iki nevi ayırmak mümkün müdür? Bir bakıma tam bir mizac ve üslub, hatta ayrı bir dünya görüşü ifade eden, fakat bir bakıma da sarih bir manası olmıyan bu iki tabiri, iki sistemin değil, sadece iki temayülün vasfı halinde kullanmak şartile: Evet. Evet, garb medeniyeti şarka uzandığı tarihlerdenberi bir alaturka ve bir ala franga edebiyatımız vardır. Alaturka sözü, yalnız Türk zevkini ve meşrebini ifade etmediği gibi, alafranga sözü de mutlaka «Fransızvari» demek değildir. Bu iki tabir, şark ve garb an'anelerınden gelen bütün kültür, san'at ve muaşeret farkkrını tayin için kullanıhr. Fakat alaturkanın içinde Türke, alafranganın içinde Fransıza daha fazla hisse ayırmakta hata yoktur. Ahmed Mithat ve muallim Naci Efendilerden başlıyarak Türk romanı nın ve Türk şiirinin yakın tarihine bir bakacak olursak alaturka ve alafranga çerçeveleri içinde iki büyük tabloya ayni dıklarını görürüz. İkisi de «efendi» ve ikisi de «efendi hazretleri» olarak anılan Ahmed Mithat ve muallim Naci, alaturka romanın ve alaturka muasır şiirin baş tarafında yer almışlardır. Ahmed Mithat Efendinin çalımmı (edasmı ve üslubunu demek istiyorum) zamanımıza kadar devam ettirenler arasında ilkönce hatıra gelenler Ahmed Rasim ve Hüseyin Rahmidir; muallim Naci tarzını devam ettirenler arasında da edebî hayatının ilk devri kasdedilmek şartile İsmail Safa ve Mehmed Akif hatırlanabilir. Alafranga şiiri Abdülhak Hâmidle başlatmak ve Tevfik Fikretle devam ettirmek, alafranga ro manı da Samipazazade Sezaile başlat mak ve Halid Ziya ile devam ettirmek, edebiyat tarihine mal edilecek bir tasnif olmamakla beraber, aykırı değildir sanı rrm. Edebiyatımızda bu alaturkanm ve alafranganın musikimizde ayn bir muhtava ve makam sistemi olduğu gibi kendilerine has renkleri var mıdır? Çok. Bunlar kma ve manikür kadar birbirlerinden farklı boyalardır. Metinlere bakalım. Gazi Terbiye Enstitüsü edebiyat muallimi Mustafa Nihadın «Türkçemizde Roman» adlı, nev'inde bir tek, mükemmel ve güzel eserinin birinci cildinden şu parçayı alıyorum. Yarım asırdan fazla bir zaman evvel, Ahmed Mithatın kaleminden çıkmıştır: «Hem gider, hcm uşağa sual ederim ki: Yahu ne kadar geç kaldm? Efcndim, biraz başka işlerim düşiü. Artık affedersiniz. Kopakta kimler var? Hepsi mevcud efendim. Ha, anlamah hepsi. Hepsi ha! Bu hepsi dediği hamm. Oyle ya meselâ hanım orada olmamış olsa hcrif kimse yoktur der, ce mevcud olunca kimsenin aksi hepsi olur. Bunun bir veçhi daha oary hepsi mevcud! Yani, rakı makı, çalgı malgı Yok yok çalgı olamaz, o biraz güc dür. Ne ise, âlâ, işimiz ayna! Haydi bakalım, aman yürüyelim. Lâkin ne kadar uzak! Şehzadebaşmı geçtik, Sullanmehmede vardık. Derken caddeyi bıraktık mahalle içine daldık. Dar sokakta bir evin kapm önünde durdıık. Saal lam üçe çeyrek vardı, tamam vakit. Daha biz kapıyı çalmaksızın kapı açıldı. Oyle ya bu da usulden. Kapıdan içeri girdim, fener girmedi. Merdiven başında bir ihtiyar ka~ dın biz't karşıladı. Ben ise kaniere bat~ mışım: Çünkü birisi kürk kaplı, diğeri adeta kışhk iki palto kolumda, koca şcmsiye elimde, auağımda napolyon çizmeleri; yolda da acele ile biraz sıkıca yüriidük... Her ne ise bu yorgunluğun acısını çıkannz amma dur bakalım... Lâkin kocakarımn elinde şamdan yok: «Aman ev lâdım, çizmelerini çıkar, zira pek çamurlu!» dedi. Evet, ben de eşek değilim ya! Lâkin çıkarıp ta merdiven ayağında mı koyayım? Allah göstermesin, liranın iki buçuğunu Vereli daha bir hafta olmadı. Hem de efendim gece hali, ne bilirsin, şayed icab eder... Işte bir kolumun ÛV tünde paltolarla elimde şemsiye ve diğer elimde çizmeler yukarı çıktım.» Altmış bu kadar sene evvel yazılan bu satırlarda lisanın sadeliği, ifadenin tabiilıği ve dekorun yerliliği dikkate ilk vuran şeydir. Ayni vasıfları Ahmed Rasimde ve Hüseym Rahmide de görürsünüz; hatta, bana öyle geliyor ki, şu parçanın altma Ahmed Mithat, Ahmed Rasim ve Hüseyin Rahmi imzalarından herhangi biri atılsaydı ne o muharrirler, ne de biz okuyucular, şahısla eser arasındaki mü nasebeti yadırgamazdık. Bir de Halid Ziya Uşaklıgilin yakmlarda neşrettiği hatıratından birkaç satır okuyalım: «Işte yirmi yaşımtn şüphelerden, iered' düdlcrden, halledilmemiş suallerin yeislerinden, mahiyeilerine en büyük hamlelerle bile iakarrüb edilememiş hakikatlerin füturlarından terekküb eden mücadeleler bende öyle me'yus bir felsefe yaratmıştı, beni öyle inkâra benziyen bir imana sevkelmişti ki bu makhuriyeii ma~ neviyeyi ilmam etmek için bir küçük fiske kâfiydir.» Yarım asır değil, birkaç sene evvel yazılan bu satırlarda, lisan endişesinden çok evvel gelen Avrupa nesri kıymetleri vardır: Mürekkeb bir ruh haletinin tahlili ve devresini birirmiş bir fikir ihtiva eden, parçasız tekemmül etmiş bir cümlenin nahvi. Sadece iki nevi yazının bünyelerine aid karakterlerini hatırlatmak için aldı ğım bu küçük örneklere ilk bakışta görülen şey, edebiyatımızın iki kutbunu bir birinden ayıran mesafedir: Ahmed Mithat bütün hassasiyeti ve lisanile yerlidir; halk gibi değil, daha ziyade avam gibi düşünür, duyar ve konuşur. Lisanı bugün birçok muharrirlerin varamadığı bir sadelıktedir ve temsil ettiği avamm ruhu gibi derbeder, gayriihtiyarî denecek kadar &amimî ve lâübali, zahmetsiz ve itinasız bir üsluba sahibdir (Buna üslub denebilirse.) Ayran kadar basit ifadesi içinde insan ruhunun alelâde kunıldanışlarrm çizebilmekle kalmış, kabataslak bir tahlilin kolaylığile, okuduğunu emeksiz ve rahatça anlamak istiyen tembel zekâlara sevimli olmağa çalışmıştır. Halis şark ve Türk an'anesinden gelen bu tahkiye, bizde masalın bir merhale daha tekâmülünden başka birşey değildir. Halid Ziya ise kolay anlaşılmak hevesini, ruhun mümkün olduğu kadar içerilerine dalmak ihtiyacına derhal feda ederek, muasır bir Avrupa kafasmın boş satıhlardan nefretine tercüman olmuştur. Bu iki an'ane ve iki nevi birbirinden ayn mütalea edilmedikçe, bizde lisan ve edebiyat tekâmülü halledilmez bir muamma halinde kalır. Ahmed Mithatın yarım asır evvel bugünkü kadar ve belki daha fazla sade yazdığına bakanlar. türkçenin sadeliğe doğru tekâmül ettiğine inanamazlar. Hakikatte Türk dilinin tekâmülü, birbirine yabancı, iki ayn koldan yürümüştür. Alaturka edebiyahn dili, mevzuu gibi sade idi. (Burada sade, tastamam, basit ve sathî demektir.) Garb an'anesinden gelen edebiyatın lisanı da muhtavası gibi girift ve mürekkebdir. (Burada girift ve mürekkeb, tastamam mütekâmilin kıymetine muadildir. Hat ta ifade ettiği muhtava ile ifade vası talarının tetabukuna bakılırsa bu lisan, öteki basit ifadeden çok daha sadedir.) Evet, Halid Ziyanın bu mürekkeb ibaresi, Ahmed Mithatm o aydınlık cümlelerinden çok daha sadedir; çünkü mürekkeb olmak, sade olmanın değil, basit olmanın zıddıdır ve lisanı sadeliğe götürdüklerini zannederek basitliğe sürükliyenler, iskelet kafası gibi kuru bir sarahati, içiyle ve dışıyla canlı insan başı gibi girift ve derin bir müphemiyete tercih edenlerdir. Kuru kafadan çıkan bu kuru sadelik, Ahmed Mithat gibi romancı olmaktan evvel avam tabakasınm muallimi ve mürebbisi olmak arzusunu taşıyan bir muharririn şerefine ve muvaffakiyetine kaydedilmelidir; fakat o koldan gelen ve ancak kendi nev'i içinde tekâmülünün müjdelerini getiren edebiyatımız, hakikî nesre ve romana örnek diye gösterilemezler. Biz alaturkanm millî özünü tamamile muhafaza ederek asırlarca evvel rönesansını idrak etmiş bir garb tefekkürüne ve üslubuna yükselmesi için en büyük inkılâb hamlesini yaparken, artık bu iki çeşid edebiyatın Avrupa ve Türk vahdetini yapan tek bir kanaldan tekâmüle sevkedilmesini düşünmeliyiz. Ayni zamanda Ahmed Mithat kadar Türk ve Halid Ziya kadar Avrupalı bir yazıya doğru koşalım. Yirminci asır milleti olmak, sadelik zannetmekte çok aldandığımız bir iptidailikten tecrid edilmiş, yeni bir alaturka yaratmakla mürnkün olacaktır. Halkevlerinin Millî bünyedeki Geniş rolü Dahiliye Vekilimiz Ve C. H. Partisi Cenel Sekreterimiz Şükrü Kaya Halkevleri için, hususî surette hazırlanan bir broşüre bir makale yazmışhr. inkılâb ve teşkilâl ruhunu çok iyi tebarüz ettiren bu mühim yazıyı aynen iktibas ediyoruz: Atatürk inkılâbının Türk ve Türkçü olması ana vasıflarındandır. înkılâbl" mız Türk milletinin cihan tarihile baş ~ lıyan medenî ve sosyal yaşama ve yaşayış safhalanndan alınmış ve onun istidad ve ihtiyacına uygun olarak tesbit edilmiş reel kaidelerdir. İnkılâb bu rti~ barla tamamile aslîdir. Diğer memleketlerde tatbık edıldıği görülen muvazî ve mümasil hareketler tarih sırasile hep bizimkinden sonradır. Ayni hareketlerin tatbikat ve filiyat sahasmda muhtelif memleketlerde görülen ileri ve g€ri ayn" lıklar, millî seciyelerin, muhitlerin tesir" lerine ve çalışma tarzlanna atfolunmak lâzımdır. Tarih sırasile önde olan inkılâbımızın eser ve derece itibarile en öne geçmesi için çalışmamızı tanzim etmek ve temposunu behemehal memleketin ihtiyacına uydurmak mecburiyetindeyiz. Milletimizin seciyesi ve tabiî muhiti"" miz böyle çalışmalara muzaaf cevablar ve semereler verecek kabiliyettedir. Türk olan inkılâbımız zarurî ve tabn olarak Türkçüdür de. Türk ve Türkçü vasıflannı esaslı bir şiar olarak bünyesinde taşıyan ve yaşatan bu inkılâbm milliciliği inhisar ve infirad ifade . etmez. Türk milliciliğinin hedefi, medenî kül" türün ve insanlığın müşterek ve yükselc duygularının müsbet yollarda inkişaf ve intişarmı esas ittihaz etmektir. Bu gayeye ermek için halka dayanmayı da en sağlam ve kısa bir yol bilir. Atatürkün memleketi yt milleti esir olmak, yani mahvolmak tehlikesindeıt kurtardıktan sonra bir daha böyle bir badireye düşmemesi için bulduğu en emin vasıta, Cumhuriyet Halk Partisî Kurumu olmuş ve ona tutacağı ve tutuna" cağı yolu kendi elile plânlaştırdığı dinamik progresist programile göstermiştir. Türk milletini lâyık olduğu yükseK mevkide tutmayı ve Türk milletini beşe" riyet içerisinde mümtaz bir camıa yap " mayı istihdaf eden bu ana yol, halk kütlesinin her bakımdan yükselmesini ken dine temel yapmıştır. Partinin razifesi evvelâ bu temeli yapmak ve bu sağlam temel üzerine yüksek ideallerini kurmaktır. Hükumetin her sahadaki faaliyeti buna matuftur. Zaten devlet kurmaktan da gaye budur. Bir taraftan devlet ve hü " kumet bu aslî vazifesini yaparken, diğer taraftan Partinin de bu kalkınmayı biz " zat halkm halk için ve halk elile yapmasını temin ettirmesi Büyük Önder tarafından Partiye verilmiş aslî bir ödevdir. Parti ve Partililer her yerde bunu konuşmalarile, görüşmelerile, miısahabe ve konferanslarile yapmaktadırlar. Fakat eğer Atatürk kendilerine ve bütün millete Halkevleri gibi toplayıcı, birleştirici ve tanıştırıcı bir müesseseyi kurarak çahşma" Ianna emniyet etmeseydi bugünkü şart* lar içerisinde ferdlerin tesirleri çok mahdud kahr, ve gayeye vusul müddeti çok uzamış olurdu. Halkevjerinin kültürel, sosyal ve ekonomik bakımlardan az zamanda yapbklari tenvir, irşad hizmetlerini anlamak için bu kitabdaki yazılar ve rakamlar sağlarrr ca şahiddir. Halkevleri vatandaşlann medenî, bediî irfan ve zevk ihtiyaclannı tatr1 min edecek bir müessesedir. Her yurddaş orada bildiğini öğretir, ve bilmediğini öğrenır. Her Türk münevveri bilgisini istida •* dından ziyade bu milletin onu yetiştir * mek için sarfettiği emeğe borcludur. Hiçbir memuriyet, hiçbir eser bu borcu tam olarak ödiyemez. Her münevver Türk için, mevki ve hayatını temin eden ve millete borclu olduğu bilgisini en asîl ve dürüst tesviye ça resi, hatta vatanseverlik ve insanlığın da icabı, bildiğini, hiçbir suretle bilmemekten mes'ul olmıyan yurddaşlarına öğretmektedir: Halkevleri kendrleri ve onlar için açılmıştır. Dahiliye Vekili ve C. H. P. Genel Sekreteri Hitler, ajmele ile yemek yedi Berlin 20 (A.A.) Beynelmilel otomobil sergisinin küşadı münasebetile burada bulunmakta olan otomobil en düstri amelesi bugün Göbbels tarafından Führer adına Kayzerof oteline akşam yemeğine davet edilmiştir. Führer bu yemekte uzun müddet kalmış ve kısa bir nutuk söylemiştir. ıınıınıııııııııidltııııiHiııniHiınınıııınıımıiM.H,,,, Yugoslav ve Rumen Amerikada grevcibu Nazırları Belgradda ler polisle çarpıştı Antonesco Belgradda bir Üç polis memuru grevgün kalarak Stoyadi ciler tarafından dökülen noviçle konuşacak asidlerden yaralandı Belgrad 20 (A.A.) Yugoslavya Başbakanı Stoyadinoviç'le Romanya Hariciye Nazın Antonesco Atinadan dönmüşlerdir. Antonesco burada 24 saat kalacaktır. Stoyadinoviç, Arina konferansı neti celerinden büyük bir memnuniyet gös iermiş ve Antonesco da Antant memle ketleri arasındaki ahenkli teşriki mesaiyi tebarüz ettirdikten sonra münhasıran Yugoslavya ile Romanyayı alâkadar eden meseleler hakkında Stoyadinoviç'le ko nuşmalanna devam edeceğini ilâve eylemiştir. Vankegan İllinois 20 (A.A.) Bu aym yedinci gününden itibaren FanSteel fabrikalarını işgal etmekte olan birkaç yüz grevciyi kaçırmak için 150 polis memuru gözleri yaşartan gazler kullanmışlardır. Grevciler, polislerin hücumunu geri püskürtmüşler ve onlan bir asid ve demir parçaları yağmuruna tutmuşlardır. Neticede birkaç kişi yaralanmıştır. Bunlar arasında asidden yaralanan üç polis memuru bulunmaktadır. Polisler, yeni bir taarruza hazırlan " maktadırlar. Stoyadinoviç1 in teşekkürü Bu vak'a grevcileri cebren fabrikalarAtina 20 (A.A.) Atina Ajansı dan çıkarmak için yapılan ilk teşebbüstür. bildiriyor: Uzlaşma için müzakereye girişildi Yugoslavya Başvekılı Stoyadinoviç'e Wankegan (İllinois) 20 (A.A.) refakat eden Başbakanlık hususî kalem İllinois valisi Horner, Fon Steel, grev direktörü Andrulis Gevgeli'dcn döner cilerinin cebren fabrikadan çıkarılması ken, Stoyadinoviç, gördüğü hüsnü ka için polis tarafından yapılan teşebbüs bulden dolayı samimî teşekkürlerini ve lerden vazgeçjlmesini emretmiştir. her noktadan mükemmel kabul teşkilâ İhtilâfın, uzlaşma suretile halledil tına olan takdir ve hayranlığını Metak mesi için müzakereye girişilmiştir. sas'a bildirmesini kendisinden rica etmiştir. Yugoslavyanm Atina elçisi Kristiş te ayni trenle dönmüştür. Hatay meselesinin ikinci safhası {.Baştaraîı 1 inci sahifede] İngiliz Başvekili riyenin yüksek menfaatleri de bu şekli memnuniyetle kabul ederek ayni zamanda hakikaten büyük bir kıymet olan Türk dostluğunu kazanmaktadır. Bızim Fransa ile samimî dostluğumuz Hatayın halli şeklinde maddî rabıtalarla kuvvetlenmiştir. Bu rabıtalann kırıl ması değil, hiç kınlmıyacak veçhile daha ziyade kuvvetlenmesi ve ezcümle şümul ve vüs'at peyda etmesi arzuya pek lâyıktır. Metropol Fransasının müstemleke memurlarınca ortaya çıkarılacak tesvilâta kaoılmaktan uzak kalacağını şüphesiz addetmek isteriz. Suriyelilere gelince politikacılar haricinde bu milletin Türk dostluğuna lâyık olduğu büyük kıymeti vermekten hâli kalmadığı ve kalmıyacağı bizce muhakkaktır. Eğer politikacılar ortalığı karıştırmakta devam ederek tasavvur ettikleri fesadları şekavet derecelerine götürecek olurIarsa Milletler Cemiyeti kendilerine hadlerini bildirmekten âciz kalmaz. Temenni edelim ki bu politikacılar bîzi Cemiyetin haysiyetini muhafaza et mek vazifesini ifaya mecbur etmesinler. ** Tekzib edilen bir rivayet Ankara 20 (A.A.) Başvekâlet ten: Resmî Gazetenin, devletin resmî dili olan türkçeden maada ecnebi lisanlarda da çıkanlacağı hakkında bazı gazeteJerde tesadüf olunan yazılar hiçbir esasa istinad etmemektedir. Keyfiyetin tekzibine Anadolu Ajansı mezundur. Bir rivayete göre Bald AdisAbaba'da yerlilerin yaptığı suiksad win temmuz sonuna kaIBaştaraf' l inct sahifede] dar mevkiinde kalacak umumî vali Mareşal Graziani'ye yapı lan suikasdden dolayı büyük bir teessür duymaktadırlar. Suikasd neticesinde Mareşal hafifçe yaralanmış, fakat General Liotta ile yer~ 1 eşraftan birkaç kişi ve bunlann arasın" 1 'da bulunan kıptı kilisesi reisi başpapaz Cyrille ağır surette yaralanmışlardır. VVindsor Dükü için tayyare meydanı yapılıyor Viyana 20 (A.A.) Halen Enzesfels şatosumun civarında VVindsor Dükası için hususî bir tayyare meydanı inşası için çalışılmaktadır. Bundan, Dükün uzun müddet Avusturyada kalacağı neticesi çıkanlmaktadır. Irakta karışıkhk Londra 20 (Hususî) Mısırdan gelen haberlere göre Irakta yeniden bazı karışıklıklar çıkmıştır. Bu hususta başka membadan henüz malumat almama mıştır. General Göring avda Varşova 20 (A.A.) Kont Potocki ile beraber avlanan General Goering, iki vaşak vurmuştur. Evvelce Polonyada iki defa avlanan General Goering. Şİmdiye kadar Avrupada pek nadir olduğu için avcılar tarafından makbul addedilen böyle bir şikârla dönmeğe muvaffak olamamıştı. Sir Percy Kox öldü Londra 20 (Hususî) Musul meselesi münasebetile Türkiye ile Ingiltere arasında zuhur eden ihtilâf müzakerele rini idare ederek Halic konferansında îngiltereyi temsil etmiş olan Sir Percy Kox bugün Londrada ölmüştür. Kudüs 20 (A.A.) Dün Tiberias'da vuku bulan hâdiseler esnasında 30 A rab. 30 Musevi ve 2 İngiliz polis memuru yaralanmıştır. Filistinde çarpışmalar Londra 20 (Hususî) Dün saat 12 de, Adıs Ababada askerî ve sivil rüesa huzurunda Umum Vali Mareşal Graziani tarafından İtalya Veliahdinin oğlu Napoli Prensinin doğuşu münasebetile kilise ve camilere hediyeler, fakirlere erzak dağıtmıştır. Bu sırada bazı yerliler el bombaları Bazı kimseler, Baldwin*in müsavi şansatmak suretile Mareşal Graziani'ye karlara malik olan Simon Hoare veya Runcı'man, Maliye Nezaretine geçmeden e v şı suikasdde bulunmuşlardır. vel parlâmentonun bütçeyi tamamile tas" dik etmesini temin etmek için temmuza Mısırm Milletler Cemiyetine kabulü kadar mevkiini muhafaza edeceğini söyCenevre 20 (A.A.) Kahiredeki İn lemektedirler. giliz sefirinin Mısır hükumetine, Mısı Emniyet Umum müdürü rın Milletler Cemiyetine kabulü hak Ankara 20 (Telefonla) Emniyet U kındaki talebini Cemiyetin bürosuna mum müdürü Şükrünün İstanbula gitti tevdi etmeğe davet olunduğunu İngiliz ği yazılmıştı. Bu haber Emniyet Umum Hariciye Nezareti Milletler Cemiyeti kâtibi umumiliğine bildirmiştir. müdürlüğti beşinci şube müdürü Şük rünün İstanbulda bulunmasmdan galat Paraguay da Cemiyetten çıkıyor Cenevre 20 (A.A.) Paraguay hükuolup Emniyet Umum müdürü Ankara meti, 23/2/935 tarihli beyannamesi mudan ayrılmış değildir. cibince Milletler Cemiyetinden çekil İzmir hükumet konağmda mek için verdiği kararm şimdi kat'iyet kesbetmiş olduğunu Cenevreye bildir yangın çıktı miştir. İzmir 20 (Hususî muhabirimizden) Yunan Kralı adalara gitti İzmir hükumet konağınm adliye kısmmAtina 20 (Hususî) Adalar ahalisida kalorifer tesisatının bozulması üzerine nin gösterdiği arzu üzerine Kral bugün Averofla Sakız, Midilli ve Sisam ada altkatta yangın çıkmış, fakat vaktinde larını ziyarete gitmiştir. Donanma Başyetişilerek söndürülmüştür. Bu suretle kumandanı Amiral İkonomu da Kralm refakatindedir. büyük bir facianın da önü alınmıştır. Londra 20 (A.A.) Siyasî mehafil, Baldwin'in, Kralm tac giyme merasiminden sonra çekilmeyip istifasmı İm " paratorluk konferansının sonuna yani mayıs nihayerine veya haziran başlangı cına kadar tehir edeceğini tahmin etmektedirler. Baldwin, haricî siyaseti 1931 seneshv den itibaren idare ettiği ve İmparatorluk konferansı müzakerelerinin de haricî si yasete temas edeceği için Dominyonlarm Başvekilin İmparatorluk konferansına riyaset etmesi için ısrar ettikleri rivayet edilmektedir. Suikasd hediye dağıtılırken yapıldı PEYAMİ SAFA Prag 20 (Telefonla) Çekoslovak İzmir kolej binası tesellüm yanm Bükreş elçisi olup. Romanya ve edildi Polonyayı gücendirecek şekilde bir kiİzmir 20 (Hususî muhabirimizden) tab yazdığmdan dolayı bu iki memleket Maarif Vekâletince satın alman Kolej parlamentolarında ve gazetelerinde şidbinasınm tesellüm muamelesi bitmişrir. detle tenkid edilen Şeba istifa etmiştir. Çekoslovakyanm Bükreş sefiri istifa etti Şiikrü Kaya 17 sene anavatan haricinde Londra 20 (Hususî) 17 senedenberi yabancı memleketlerde hizmet gören Essex taburu bugün Londraya dönmüştür. Bu taburda Türkiyede. Mısırda, Sudanda. Maltada hizmet eden müte addid askerler vardır. Kurban derilerini Tayyareye veriniz! Karnınızı doyurmak için harcadığınız parayı nasıl istekle veriyorsa nız, havanızm korunması için de ayni arzuyu göstermeiisiniz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear