Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
9 îkincikânun 1937 CUMHURÎYET «Mein Kampf» ın yazıldıjjı yer Hitler Brehtgaden'den niçin ayrılmak istemez? Devlet Reisi burada tam sükunla çalışmak imkânını buluyor ve hatta Başvekâleti bile Berlinden buraya nakletmeği düşünüyor 1920 senesiydi. " Sonbahar, ağacla » / nn yapraklanm ya•s vaş yavaş döküyor du. Harb, Alman yanın yıkılmasile niJıayete ermişti. Yeni esaslar üzerine kurulan cumhuriyet, gizli kuvvct lerle mücadele edi yordu; çeşid çeşid içtihad sahibleri, en akla, hayale gelmiyccek prensiplere dayanan partiler vüM. Hitler'in Brehtgaden'deki köşkünde cude getiriyorlardı. aydınlık bir oturma odası Tayyareci Bruno Buchner, memleke tine dönmüş, elinde kalan birkaç para | kat bu gizli içtimalar böyle devam ede ile, sığınacak bir dam tedarikine karar mezdi. Binaenaleyh, Hitlerin, civarda vermişti. Berchtesgaden civannda küçük bir köşk satın alması kararlaştınldı. bir otel vardı. Buchner, bu oteli satın alPlatterhof otelinden bu karar üzerine mağı düşündü. Orada, bir müddet sakin ayrılan Hitlerin, nasyonal sosyalizmi bir hayat geçirebilecek ve fırtınanm geç kurduğu bu Bavyera köşesine bu derece mesini bekliyecekti. merbut bulunuşunun sebebi pek kolay Platterhof oteli, Alman muharriri anlaşılıyor. Richard Voss'un, Zwei Menschen is Şimdi, Hitler ve arkadaşlan, ilk günmindeki eserini yazdığı oteldi. Otelin bu lerde kendisile beraber çalışan Goeringşöhretine, daha büyük bir şöhretin de ilâ ler, Goebbels'ler, Hess'ler ve Almanyavesi mukadderdi. nın mukadderatını ellerinde tutan daha Filhakika, sabık tayyareci Bruno başka kimseler, bu köşkte toplanıyorlar, Buchner, oteli satın aldıktan iki sene son Hitlerin meşbu bulunduğu mistiğin hatı ra, 1922 de, Münih şehir meclisi azasın ralarile dolu bu muhitte, büyük kararlar dan Weber, o civarda bir gezinti yaptığı veriyorlar. sırada bu otele uğradı. Tekmil BerchterFührer, Berchtesgaden'deki köşkünü, gaden vadisine hâkim bir noktada bulu Berlindeki nezaretlere hususî hatlarla nan Platterhof otelini tarnyor ve otelin raptettirmiştir ve Berlinle her istediği dayeni sahibinin icabında hayatını feda et kika hali temastadır. Onun davetini alan meğe amade kahraman bir eski asker ol nazırlar, tayyare ile derhal yola çıkıyorlar. duğunu biliyordu. Weber, dostlanndan birinin bir kitab Aylardanberi, nazırlar meclisi Berchyazmak için asude bir yer aradığını, bu tesgaden'de toplanmaktadır. Başvekâle otelin, tam onun aradığı gibi bir yer ol tin oraya nakli imkânı tetkik edilmekte duğunu söyledı ve boş bir oda bulunup ve bu hususta projeler hazırlanmaktadır. bulunmadığını sordu. Buchner ve kansı Berchtesgaden, Berlinin bir şubesi olmak bu mükemmel fırsattan memnun, derhal üzeredir. oteli Weber'e gezdirdiler. Oda intihab Hitler, Berlindeki Başvekâlet binasınedildi ve Weber birkaç gün sonra, ar da arük nefes alamaz olmuştur. Geniş kadaşile birlikte geldi. sahalarda, açıkhavaya, senelerce sarfet Asude bir muhitte kitab yazmak için tiği fevkalbeşer gayretten sonra biraz bu oteli intihab eden müşterinin ismi dok dinlenebilmek için sükun ve huzura ihtitor Wolff idi. Çehresinde enerji okunu yacı vardır. Yakın mesai arkadaşlan, oyor, halinden, içinde bir ihtiras alevi yan nun, zevklerine bu derece aykın bir ha dığı anlaşılıyordu. Şivesindeki Avusturya yata uzun müddet tahammül edemiye çeşnisi, sesindeki halâvet, otel sahibleri ceğini gördüler. Hitler gitgide asabileşiüzerinde tesir yapmaktan hali kâlmamış yordu ve arkadaşlan, hemen hergün, onun öfkesine maruz kalıyorlardı. tı. Mahrumiyetler, mahrumiyetleri takib Yeni müşteri otele yerleşti. Günler, ediyor. Kadınlar, evlerinin idaresini te haftalar geçmeğe başladı. Kış günleri ve uzun kış geceleri, bu münzevi müşterinin min edebilmek için son derece sıkıntı çearayıp bulamadığı bir fırsattı. Akşam o kiyorlar; buna rağmen bu yıl, Noel baylur olmaz odasma kapanıyor, şafak sö ramı gene her zamanki gibi neşe ile tes id kerken uyanıyor, ancak yemek saatlerin edilmiş, an'anelerden vazgeçilmemiştir. Bu an'anelerin arasında bilhassa, Hitde, masanın ucuna şöylece ilişip birkaç lokma yemek yiyordu. lerin aza sıfatile dahil bulunduğu yegâne Doktor Wolff sık sık otelden ayrılı cemiyet olan Berchtesgaden Sakinleri yor, Berchtesgaden'e gidiyor, iki üç gün Dostluk cemiyetinin, Führer şerefine tertib ettiği silâh atma merasimi zikre değer. sonra avdet ediyordu. Bu cemiyet azalan, ellerinde eski zaDoktor Wolff un, bu sükun ve inziva muhitinde yazdığı eserin adı Mein man tabancalan olduğu halde bir sıraya Kampfdı ve doktor Wolf, Hitlerin dizilip havaya bir el silâh atarlar. Bu, şeytanı kaçırtmak için tatbik edilen eski kullandığı müstear isimdi. Hitler, sık sık şehre iniyor, bir biraha bir adettir. Bu sene, bu festivale Hitler bizzat rinede arkadaşlarile buluşuyor, nutuklannı yaset etmiştir. söylüyor, konferanslannı veriyordu. Fa Tramvayda suç işlenirse Piyasada İktısad Vekâletinin emirleri bekleniyor ne yapmak lâzım? Geçen aylar büyük müşkülâtla yü rütülebilen sanayi müesseselerinin pamuk ipliği tedariki işi bu aybaşından beri büsbütün sarpa sarmıştır. İstanbul piyasasının ihtiyacım temin eden Yedikule fabrikası 12 numara ipliklerin imalini aybaşındanberi kesmiştir. 14 numaraya kadar iplikleri getirmesi lâzım gelen Uyuşturucu Maddeler İnhisan henüz tetkikatla meşguldür. 14 numa radan yukarı ipliklerin Vekâlet müsa adesile ithal edilebileceği söylendiği halde bu hususta henüz bir emir gel memiştir. İplik ithali için biri İzmirde büyük bir firma, diğeri İstanbulda Dokumacılar Kooperatifi olarak İktısad Vekâletine iki müracaat yapılmış, fakat bunlara da henüz cevab alınamamıştır. Uyuşturucu Maddeler înhisarmdan hakikî vaziyetin şu birkaç gün içinde İktısad Vekâletinden yapılacak bir tamimle aydınlatılacağı bildirilmektedir. Pamuk ipliği işleri karıştı Meşhud cürümler kanununa göre Yeni bir ses esin tarihte oynadığı rolü he pimiz biliriz. Tannnın yazıp gönderdiğine inanılan mukad « des kitablarda, meselâ Davudun sesindeki güzellik bir mucize olarak hikâye o lunur. Roma tarihinde Neron, imparator asasından ziyade kitannın tellerine kıy met verirdi ve diyar diyar dolaşarak kendine pek hoş gelen sesile gönüller teshir etmek isterdi. İlk islâmî devirlerde ses, namus ikli min* tarümar eden şeytanî bir rüzgâr sayıldı, güzel sesliler ağır cezalarla sustu ruldu. Fakat biraz sonra ses, Abbasoğulları sarayında en yüksek bir süs oldu. Osmanlı tarihinde de sesin oynadığı rol büyüktür. Pargalı bir gemicinin oğlu, Manisah bir dul kadınm kölesi olan îb rahimi, Kanunî Sultan Süleyman sesin deki halâvet ve keman çahşında göster diği meharet yüzünden yanına almış ve genc yaşında Sadrıazam yapmıştı. Dördüncü Murad, Bağdad zaferi sonunda sürü sürü tutsakları evvelce öldürülen Türk esirlerinin öcünü almak için par çalatırken Şahkulu adlı birini okuduğu yanık bir şarkıdan dolayı sağ bırakmış ve yanına alıp îstanbula getirmişti. Uzun söze ne hacet?.. Bülbülün, dudukuşunun şiirlerimizde yer alması, kanaryanın mahfazaya konulmuş bir yakut gibi kafesler içinde sevile sevile saklanılması seslerindeki güzellikten değil midir?.. Fakat güzel ses, içinden süzülüp gel diği her hançereyi mes'ud etmez. Nice güzel ses sahibleri görülmüştür ki ruhla rından kopan nağmelerle dinliyenleri mestederken kendileri harab olmuşlardır, bu hakikati zamanımızda da yaşar.görüyoruz. Sesini mimar yaparak birkaç a partıman kurmuş tektük san'atkârlar varsa bile sesine sarıhp sonsuz bir hüsran içinde yaşıyanların sayısı gözlerimizi ya* şartacak kadar çoktur. * * * Yasanılmış bir hâdisenin neticeleri Bu ayın ikinci günü, yani 2/1/937 cumartesi gecesi saat 10 raddelerinde, galiba Beyazıd Kurtuluş seferini yapan ikinci mevki tramvay arabasında şahidi olduğum bir hâdise herkesi ve hepimizi düşündürmeğe değer bir mahiyettedir. * * * Altıncıdaire yokusunu tırmanırken, arka sahanlıkta kondöktörle bir müşteri arasında şiddetli bir münakaşa arabanın içindekileri bile alâkadar edecek tarzda büyuyordu. Müşterinin zorbalığı hüner sayan adamlardan biri olduğu daha ilk sözlerinden anlaşılıyordu. Kondöktöre söylemediği kalmadı. Buna mukabil, çok terbiyeli kondöktörün ancak şu müda faası duyuluyordu: Yanlışınız var, ben size biletinizi verdim.. Beni tahkir etmeğe hakkınız yoktur... Bu vazifeşinaslık, soğukkanlıhk ve nezaket karşısında müşteri büsbütün kudurdu. Bütün tramvay halkı, çok haklı olarak, müşteriye karşı olan hiddet ve nefretlerini kondöktöre olan sempati ve saygılannı aralarında konuşmağa, kondök törü müdafaa etmek çarelerini düşünmeğe basladılar. Tam Perapalası geçerek Tepebaşı istasyonuna doğru kıvranan kavis başında bir polis memuru göründü. Kondöktör tramvayı durdurdu, herkeste memnuniyet değil, adeta sevinc görünüyordu. Müte caviz kanun pençesine düşecek, haksız yere tahkir gören centilmen ruhlu kondöktörün hakkını kanun müdafaa edecek ve inrikamını alacak!... * * * Bu noktada 6 7 dakika kaldık. Durak yeri yirmi, polis karakolu elli adım ileride olduğu halde polis memuru tramvaya binip arabayı oraya kadar yürütmedi, tam bu tehlikeli kavis yerinde tramvayı durdurarak davayı halletmeğe kalkıştı. Tabiî, aşağıdan gelen diğer tramvaylar da bizimkinin arkasmda durmağa ve birikmeğe mecbur. Otomobiller kavisin karşı tarafından gelebilecek tehlikeleri görmeğe imkân bulmadan tramvayın solundan geçmek mecburiyetinde. Bu sırada bir yangm dolayısile bütün itfaiye otomobilleri azamî süratle buradan gecmek ıztırarında kalsaydı>.. Yukarıdan Galataya doğru inen bir tramvay bu kaviste tam bizim yanımıza geldiği sırada itfaiye çanını işitseydi? Derhal, olduğu yerde firen yapıp durmak lâzım.. İtfaiye nereden geçecekti?.. Geçinciye kadar ne kadar geç kalacaktı? Bu gecikmesinden dolayı ne kadar mal ve can ziyana uğnyabilirdi? Bizim polis memuru ne bunları, ne de haksız yere beklettiği diğer tramvay müsterilerinin islerini güçlerini düsünmek lüzum ve mecburiyetini duymadı. *** Buna mukabil ne oldu? diye merak edersiniz. Hiç! Zorba müşteri polisi görünce uslulandı, tecavüzünü, küfürlerini inkâr etti. Kondöktör müşterilere hita ben: Hepiniz gördünüz ve işittiniz. Rica ederim söyleyiniz! diyordu. Ben de dahil olduğum halde hepimiz birbirimize bakındık. Herkeste ayni tereddüd: Şahid sıfatile meşhud cürümler hâkimi önüne gitmek, iş ve vakit kaybetmek var. Yalnız bu değil, suçlu ve davacılarla beraber polis refakatinde karakola da gitmek ihtimali var. Sizi bu vaziyette görebilecek dost ve bildikler sizi madığı için üzülmeğe başlamıştı. Kahveci ile konuşarak bir parça açılmayı tercih etti: Buralarda işim vardı da.. Fena halde yoruldum. Şöyle biraz dinleneyim dedim, diye mırıldandı. Kahveci onun sözlerile pek alâkadar görünmüyor ve yüksek sesle kahve ocağına bağırıyordu. Bir arahk yanıbaşına oturdu. Galiba işine fasıla verdiği bir zamana tesadüf etmiş olacaktı. Deminki alâkasızlığını tamir etmek istiyormuş gibi ona dönerek: İnsanın işi düşmese, burası da gelinecek yer mi? dedi, cehennemin dibi!.. Demir, itiraz edecek gibi oldu. Fakat o, elini kaldırarak onu susturuyor: Yoo.. Öyledir, öyledir.. Mecbur olmasak bu Allahm belâsı yerde gelip oturur muyuz? Az sonra Demir kahve köşesinde ve adeta onun bir parçası gibi gözüken parmaklıkh yeri işaret ederek: Burası da ne? Kahveci, onu elinden tutup bir nevi korku ve hürmetle: Orası mı?.. Derya Baba Hazretleri diye alçak sesle cevab verdi. Demir, hakikatte olduğundan daha merak etmiş görünmeğe çalışarak: O da nedir? diye sordu. şahid yerine suçlu diye düşünebilirler. Herkes bunu söylüyor ve konuşuyor.. Müdafaasız ve şahidsiz kondöktör iddiasını isbat edemeyince polis memuru mütecavizle beraber kondöktörü de karakola götürmeğe teşebbüs etti. Düşününüz! Tramvay yol ortasında, kondöktörsüz kalacak! Bu vaziyette ne olurdu? Bilmem. Tramvay yoluna mı devam ederdi, yoksa kondöktör karakoldan gelinciye kadar olduğu yerde mi bekliyecekti?... * * * Kondöktörün karakola gitmesi, kon döktörsüz tramvayın yerinde saplanıp kalması ihtimallerini gören yolculardan bazılan araya girmek lüzumunu hissetti ler. Kondöktöre: İşi idare et kardeşim... Görüyor sun; sarhoş adam, ne dediğini kendi de bilmiyor. Kusura bakma. İşi idare et. Çek zili gidelim... Tarzında ricalarda bulundular. Zorba yolcunun ayni zamanda sarhoş olduğu da meydana çıktı... Biçare kondöktör, kendisine taraftar kazanamıyacağını, buna mukabil tram vayın geç kalmasına sebebiyet vermiş olmak suçundan dolayı tramvay idaresi tarafından ceza görmek ve belki de işinden olmak tehlikeleri karşısında iddiasından vazgeçti.. Polis zorbayı hiç olmazsa sarhoşluk suçundan dolayı yakalayıp karakola götürecek diye düşündük. Maalesef böyle olmadı. Polis tramvayın kalkmasına raüsaade etti. Kendisi de indi, gitti. Tramvay hareket eder etmez zorba yolcu yumdu gözünü, açtı ağzını.. Sabırları tükenen yolcular Galatasarayın da bunu kendi ellerile polise teslim etmek istediler.. Fakat o, arka sahanlıktan kaybolmuştu. * * * Böyle bir vaziyette siz polis memuru veya polise talimat verebilmek salâhiyetini haiz bir zat yerinde olsaydınız ne yapardmız? Bence polisin yapacağı ilk iş tramvaya atlamak olacakh. Tramvay yoluna devam ederken o da tahkikatına devam edebilirdi. Kondöktörü karakola götür mek lâzmısa, bunu tramvay bilet kontrolörlerinden birine raslayıncıya kadar tehir ederdi. Böylece hiçbir kabahat ve suçu olmıyan tramvay yolculan da boş ye/e yollarından kalmazlardı. Yalnız bu tramvaydakiler değil, bundan sonra gelenleri de düsünmek gerek. Kabahati olmıyan insanların hiçbir vesile ile yollanndan alıkonamıyacağını anlamamız lâzım. Koska imaretanesî Buradan fakir talebe de istifade edecek Koskada Evkaf idaresine bağlı bulunan bir imarethane vardır. Her gün bu imarethanede akşam sabah 400 kişiye yemek verilmektedir. İmarethanenin idamesi için mülk ve para vakfeden vakıf, imarethaneden yemek yiyecekler için vakıfnameye hiçbir şart koymamıştır. Yapılan kontroldan buradan yemek yiyenlerden ekserisinin bir takım serserilerden, bir kısmmın da akşama kadar sokaklarda dilenenlerden ibaret olduğu görülmüştür. Halbuki bu civardaki ilkmekteblerde okuyan çocuklarm ekserisi, cüz'î bir yevmiye ile çalışan amele çocukları ve kısmen de öksüzler dir. İmarethanede her gün 400 dilenci ve serseri doyurulmaktansa öksüz ve fakir talebenin burada iaşe edilmesinin daha hayırlı ve memleket için faydalı olduğu nazari dikkate alınarak bu hususta alâkadarlar tarafından dün Evkaf idaresine müracaat edilmiştir. Muamele vergisi kanununda yapılacak değişiklikler Dün Sanayi Birliğinde bir toplantı yapılmış ve muamele vergisi kanununda yapılacak değişiklik dolayısile İktısad Vekâleti tarafından yeniden istenmiş olan malumat üzerinde görüşül müştür. Dünkü toplantıda Birlik umumî kâ tibi Halid, Birliğin tetkiklerine göre İktısad Vekâletine ne şekilde tekliflerde bulunulması lâzım geldiği hakkında izahat vermiştir. Takas komisyonları teşkilâtı Takas komisyonlarına valilerin veya muavinlerinin riyasete mecbur olması yüzünden diğer işlerin geri kalmakta olduğu alâkadarlara bildirlmiş ve suiistimale müsaid olduğu için her biri üzerinde uzun tetkik ve araştırmalara muhtaç olan bu iş hakkında ayrı bir teşkilâta lüzum gösterilmiştir. Hurrem Sultan Tarihçi edibimiz M. Turhan Tanın en güzel eseri Cumhuriyette arabalannın ortalığı müthiş bir gürültüye verip yanısıra geçmelerinden adeta habersiz görünüyordu. Alçak bir duvann yanından gidiyordu. Duvar bittikten sonra küçük kulübeler, mahalle kahveleri ve dükkânlar başlıyordu. îki tarafta birçok harab binalar görülüyor ve aralarında birkaç tane kara taştan büyük fabrika yükseliyordu. Vıcık vıcık çamurun içinde, deri gömlekli yalınayak adamlar dolaşıyor ve bardaktan boşanırcasma yağan yağmura aldırmadan yan bellerine kadar koca batakların içine giriyorlardı. Sırtlannda kösele yığınlarile arabalara doğru gelenler ve tüylü postekileri bir kurban meydanı gibi üstüste koyup ehram yapanlar vardı. Burası debbağhaneler mahallesi (Kazlıçesme) idi. Pek yaktnda Süreyya sinemasında tanınmamış, bir san atkânn terennüm edeceğini duyunca kısaca kaydettiğim şu mülâhazalar zih nimden geçti ve konsere gitmek benim için bir ihtiyac oldu. Gittim, hatta çok erken gittim. Çünkü meçhule verilecek kıymeti de ölçmek ve oraya gelenleri birer birer saymak istiyordum. Bu, üzücü bir netice verdi. Reklâmsız bir konsere eğlencesiz bir muhitte bile rağbet gösterilmediğini anladım. Şimdi dönmekle dönmemek arasında tereddüd geçiriyordum. Boş, bombos, bir salonda terennüm?.. Bu, en rakik mev celerin dinleyicisi olmıyan fezada avare avare dolaşmak gibi birşey olacaktı. Fakat meçhul san'atkân merak edip sine maya gelen yüz, yüz yirmi kişi arasına Böyle vak'alarda şahidlik etmeğe ge katılmaktan kendimi alamadım. lince: Polisin halka «işittiniz mi, gördü Itiraf değil, ilân ederim ki çok iyi et nüz mü?» tarzında sual sorması ve ekse mişim. Çünkü orada yeni bir san'at ka riyeti suçlu aleyhinde görünce yolcuların biliyetinin ruhu mest, idraki mest, irfanî isim ve adreslerini almadan bunu kâfi bu mesteden berrak ve pek berrak tecellisine labilecek salâhiyeti haiz olması lâzım ge şahid oldum, Türk musikisinin kemali nalirdi. Cürmü meşhud hâkimi huzurunda mına kıvanc duydum. polisin halk namına şehadeti makbul ol* * * mak icab ederdi. Genc san'atkâr Sadiden bahsediyo Kanun buna müsaid değilse, müsaid rum. Ömrünün henüz ilkbaharını yaşı olacak şekle getirilmesi, kanundan bekle yan bu musiki hünerveri, yarının en yüknen sürat gayesi itibarile çok ehemmiyetli sek üstadlarından biri olacaktır. Buna bir keyfiyet sayılmaz mı? samimiyetle inandım. Onun şimdilik tek bir kusuru var: San'at duygusuna tica ret kaygusunu kanştıramaması!.. Bu kuParti balosu sur, sesine başka bir kıymet veriyor, fakat Cumhuriyet Halk Partisi Beyoğlu idare heyeti tarafından bu ayın 23 üncü konserine rağbet getirmiyor. Eğer kuru günü için bir balo hazırlanmıştır. To bir şöhrete kanmayıp ta apartıman sahibi kathyan salonlarında verilecek olan ba olmak ta istiyorsa san'atın biraz ticaret lonun güzel ve eğlenceli olması için ça olduğunu dahi öğrenmelidir. hsılmaktadır. M. TURHAN TAN Kahveci ona bu türbenin hikâyesini anlattı: « Vaktile Fatih Hazretleri sefere giderken ordu bu ovada konaklarmış. Asker için su aramışlar. îhtiyar bir saka bir çift kösele kırbasile bütün askere içecek su yetiştirmeğe gelmiş. Bizimle eğleniyor musun? diye kızanlara kırbanın yerini gösterip gel de şuradan bakıver! demiş. Bir de bakmışlar kırbanın içinde bir avuç su yerine koca bir derya gözüküyor. Gerçekten bütün ordu içmiş te artakalanını yollarda sarfetmişler.» gene tarlalanna dönüyormuş. Bu sırada ezan okunuyordu. Cami tarafı epeyce kalabalıktı. Bu soğukta ceketlerini sırtlarına atıp ilerideki çeşmelerden aptest alanlar görülüyordu. Masallah, cami dolup boşalıyor! Kahveci, yeniden işe başlamak için ayağa kalktığı sırada: Efendi, müslümanlık kalmadı diyoruz amma, Allah razı olsun bizim çocuklardan, diyordu. Demir sokağa çıktı. Yağmur ağırlaşmıştı. Amele caminin önünde birikiyor, avluya sükunetle, hatta birer birer girerek şadırvanlarda sıra bekliyordu. İçerinin loş rengine gözleri alıştığı zaman büyük bir kalabalığın baslarını yere iğmiş, teslimiyet içinde dinlediklerini gördü. Duvarlara ve yarım kubbelere çarparak yukan kubbeye kadar yükselen tatlı bir ses bütün binayı dolduruyor, itaatle iğilen başlar sanki anlamadan, düşünmeden yalnız bu garib, esrarh musikiyi dinlemeğe ve onun her yükselişte «dinle ve itaat et!» demek istiyen ahenğine teslim olmağa • (Arkası var) Mcuwm adamrt Cumhuriyetin Ictimaî romanı: 85 Yazan: Hilmi Ziya Hâdisatı zorlamadan bu tedbırıeri nasıl alacaksınız? Tedricen.. dedi. Bunlan sırasile hükumete teklif ederiz, irşad ederiz. Hükumet bu teklifleri kabul etmez, çünkü sizi fazla ahrar ve dine muhalif addeder. İşgal kuvvetleri buna mâni olur, çünkü sermayesinin kökleşmesi için sizi kendine engel görür. Rıza Bey sükunetle ellerini uğuşturdu; işinden emin bir adam tavrile: Hakikat her şeye galebe çalar! dedi. Demir, ona vak'aların fikirlerden daha kuvvetli olduğunu anlatmak istiyordu. Halice bakan bu eski salonun duvarla rında, vücudlerinden aynlmış, kafalar sanki dört yandan gözlerini ona dikmişler gibiydi. Rıza Bey, dal gibi vücudü üstünde beyaz bir çerçeve halinde genişletilmiş muazzam başı ile onlara nekadar da benziyordu! Bir panteon içinde ya şryor ve inanıyordu. Ömrünün belki deson günlerini yaşadığından büsbütün habersiz, bir genc hararetile yeni baştan yola çıkmak; reisi, kâtibi ve azası ken disinden ibaret olan bir fırkayı yeniden canlandırmak iştiyakı içindeydi. Demir, ona cevab verecek yerde çepeçevre odayı dolaşıp resimlere bakıyordu. Biraz sonra izin istiyerek çıktı. İliklere kadar işliyen sinsi bir ahmak ıslatan yağıyordu. Demir, paltosunun yakasını kaldınp kestirme sokaklardan Beyazıda çıktı. Yedikuleye giden çift arabalardan birinin arkasına atladı. Vatmanın yanında, yüzüne çarpan yağmur damMehmed Demir, bu civarda hiç kimlalarının serinliği ile açılarak, bulutlu ha seyi tanımadığı halde garib ve insiyakî bir va yüzünden görülmiyen karşı kıyılara, cazibeye rutulmuş gibi kendiliğinden buMarmara açıklarına bakıyordu. ralara kadar gelmişti. Doğru debbağların Yedikulede tramvaydan indi. Yağmur kahvesine girdi. Yabancı bir yüz diye, hızlandığı halde, o elleri cebinde, perva içerdekiler ona hoşnudsuzlukla baktılar. sız kaleden çıkıp mezarlıklar arasından Kahve, sigara dumanı ve tavla gürültüilerliyordu. Yol bataklı ve bozuktu. Diz sile doluydu. Bir kenara ilişti. Bu adamlerine kadar çamura batarak, taştan taşa ları boş yere ürküttüğü ve kendisini busekiyor ve üstü muşamba örtülü muhacir raya iten sebebleri anlatmak elinde ol Kahvecinin yüzü o kadar ciddî idi ki, Demir ister istemez bu keramet karşısında hayran bir tavır almadan kendini menedemedi. Yakındakiler teyid makamında baslarını sallıyorlar. İçlerinden biri: Bu deri san'atı bize o vakitten kaldı! dedi. Öğle zamanı gelmişti. Fabrikalar boşalıyor, işçiler takım takım geçiyordu. Demir: Nerede yemek yerler? Kimi evlerinde, kimi şu karşı lokantada... Çoğunun üstleri perisandı. Kahvecinin verdiği malumata göre bir kısmı rencber hazırlanıyordu. lıkten devşirme olup iş olmadığı zaman