24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 İkincikâmın 1937 CUMHURtTET Antakya TARIHI 31 Fransanm hududumuzda ve Suriyede devam eden «Madam ki Sancak Türkhazırlıklarınm mahiyeti çok şüphelidir Yazan : Hataylı Ahmed Faik Türkmen tür. Oradada Türkün ay [Faştarafı 1 incî sahijede] Türkiye hükumetinin Suriyeye karşı alMaltepe Askeri Lisesi Felsefe mualıimi n itibara ahnmamıştır. dığı vaziyetin tasvibi umumiye mukarin yıldızı parlıyacaktır» Türk mahalleleri ablukada «İş» mecmuasımn Eminönü Halkevinde tertib ettiği konferans serisinin üçüncüsü de, dün akşam büyük bir kalabahk önünde Darüşşafaka müdürü Ali Kâmi Akyüz tarafından verilmiştir. «Milliyet» mevzuu etrafında verilen bu konferansta lise muallimleri ve yüksek tahsil gencliği hazır bulunmuştur. Konferansçı evvelâ, milliyet meselesini mevzu olarak intihab etmekteki maksadını izah ederken, mevzuun, aylardanberi üzerinde yürümekte olduğumuz mühim bir mesele ile sıkı münasebeti olmasından ileri geldiğini söylemiş ve şu şekilde sözüne devam eylemiştir: « Hepimiz biliyoruz ki, Hataylılar her tazyika rağmen gözlerini Ankaraya çevirmiş meded umuyorlar ve biz hepimiz her ihtimale göğüs gererek onlara elimizi atmak için can atıyoruz. Bu nedir? Onları bize bağlıyan hangi bağdır? Bu duyguyu doğuran amiller nelerdir? İşte bu musahabemle ben o duygulan tetkik edeceğim.» Ali Kâmi Akyüz milliyet ve millet mefhumlarmı tetkik ve tahlil ettikten sonra tekrar Antakya ve Hataylılara temas etmiş ve demiştir ki: « Değil midir ki, onlar bütün tazyiklere rağmen istiklâllerini isterken «Yaşasm Atatürk» diye haykırıyorlar, değil midir ki, dört bin senelik mazisi Türk hamurile yuğurulan bu bizim parçamız, tarihimiz ve tarihimizin zaferlerine, hezimetlerine, şereflerine, elemlerine ve hazlarına ortak olmuşlardır ve ayni ideali taşıyor. Şu halde Sancak Türktür. Orada Türk sancağındaki ayla yıldız parlıyacaktır.» Ali Kâmi Akyüzün verdiği konferans Sancakta emniyet kalmadı Rabbül'udun ölümü Sancakta halk dili 1) Garb türkçesinde, bilhassa OsmanIı Türkleri zamanında bir dil ikiliği Bi linguisme'in mevcud oluşu, yani garb türkçesinin cenub mintakalarından biri olan Hatay ilinde de halk türkçesinin münevverler türkçesinden uzak bir mesafe ile ayn bulunuşu. 2) Hatayın arabca konuşulan mem leketlere hudud bulunması dolayısile, ayni vaziyette bulunan mıntaka dilleri gibi kendisine inzimam etmesi zarurî olan yabancı tesirlere malik bulunuşu. îşte kendi bölümü içinde ayn ayrı göreceğimiz bu iki munzam karakterin mevcudiyetine rağmen Hatayın halk dili, normal farklarla daima Anadolunun şark vilâyetleri şivesipin umumî çerçevesi içinde kalmıştır. Ayni zamanda şarkî Ana dolunun Irak Arablanna hudud olan mıntakalannın halk dili karakterlerini taşımakta bulunmuştur. Etnik araştırmalarda şivelerin de mühim bir karakter ve ihticaca yarar bir kriteryum olduğu, ötedenberi dil âümlerinin gözünden kaçmamıştır. Meselâ Nikoforo'nun dediği gibi, siyasî hudud lar daima değişebilir fakat şiveler ve di yalektler sağlam hududlannı asla değiştirmezler. ( l ) İşte Hatayın etnik vaziyetini mütalea için Hatay halk dilini tetkik ederken de çok dıkkate değer hâdiselerle karşılaşı yoruz: Hatay halk dilinde görülen bu şive hususiyetleri, hem gramerde, hem de vokabülerde kendini gösterir. Fakat sen takstte hiçbir hususiyet göze çarpmaz. Hatay halk dilinde görülen gramer hususiyetleri: Isim, sıfat, zamir ve masdarlarda hiçbir hususiyet yoktur. Fiillere gelince: Basit fiillerin hal ve istikbal sigalarında şarkî Anadolunun bilhassa Irak A rablanna komşuluk eden mıntakalannda olduğu igibi Hatayın halk dilinde de şu hususî tarif şekli görülür: Meselâ gelmek fiilini tarif edelim: Hal sigası: Gelyom, gelyon, gelyo Gelyok, gelyonuz, gelyolar İstikbal sigası: Gelicim, gelicin, gelici Gelicik, geliciniz, geliciler Emir sigası: Gel, gelin, gelek Bu nevi tek heceli fiillerde vurgu, ilk hece üzerinde olur. Bu fiillerin menfi ve istifham şekillerı de bu suretle garb türkçesinin edebî dilinden farklı bir şive hususiyetile tasrif olunur. Hatay halk dilinde basit fiillerin diğer sigaları tamamen edebî dil şivesile tasrif olunur. Fakat arabca bir masdann inzi mamile teşekkül eden türkçe mürekkeb fiillerin tasriflerinde bu şive hususiyati görülmez. Meselâ tasdik edyom yerine tasdık ediyorum denir. Esasen bu mü rekkeb tasrif şekilleri, her yerde olduğu gibi, Hatayda da hemen münevverlere inhisar edip halk tarafından fazla kullanılmadığı için şive hususiyeti meselesi mevzuu bahsolamaz. Anadolunun bazı memleketlerinde, meselâ gelmelisin yerine gelesin gibi vücubî sigalardaki şive hususiyetlerine Hatayda rasgelinmez. Keza Hatay halk dilinde geliver gidiyer gibi tacilî sigalar kullanılmaz. İltizamî sigalann ise yalnız birinci şah sın cemi şekli değişir. (Lim) yerine (k) kullanılır. Türk gramerinin fiilden sonra gelen kaideleri, zarflar ve edatlarda da Hatay halk türkçesi hiçbir şive hususiyeti arzetmez. Nihayet son şive hususiyetini türeme söz (derive) lerde görüyoruz. Boluda yoksullara yapılan yardımlar Bu son cümleler genclik tarafından coşkun alkışlarla karşılanmıştır. Türk dilinin zenginliğini temin eden Felsefî konferansların dördüncüsü ge bu türeme söz kaidelerinde de Hatayın lecek hafta gene cuma günü akşamı dokhalk dili şu şive hususiyetini gösterir. tor Ziyaeddin Fahri tarafından verile Meselâ kesik yerine kesilik ve silik ye cektir. rine silinik sıfatları türetilir. Kesmek fiilinden yapılmış, kesilik sıfatı isim olarak kullanıldığı vakit biraz daha deforme edilerek (2) kesnik sözü meydana çıkar. {Baştarafı 1 tnd sahitede] (1) Nıceforo Genie de l'Argot Sahife 306 Bu iki kruvazörden başka 4 tane de (2) Kesnik Hatay köylerinde kesilmiş sütten yapılan yağı alınmış bir nevi pey muhrib yaptmlacağından bahsedilmekte nirdir. ise de bunların tonajı bile zikredılmemiştir. Gene ayni yıllığa göre, 4 tane de denizaltı gemisi inşa edilmektedir. Tonaj ve sairesi hakkmda hiç malumat verilmemiş olan bu gemilerin ikisi, Yavuzu yapan Hamburg'daki meşhur Alman tezgâhı Blohm und Vos'ta, ikisi de îzmitte yapılmakta olduğu yazılıyor. Yıllık, 4 tane de biner tonluk mayin gemisi yaptırmak tasavvurunda olduğu muzu yazıyor. Yeni harb gemileri yaptırıyormuşuz 18 yaşından daha gene suç lular hapse girmiyecekler 18 yaşmı bitirmediği halde herhangi bir suçtan dolayı mahkum olan genclerin ıslahhaneye konulmaları icab etmektedir. Henüz ıslahhaneler vücude getirilemediğinden bu kabil mahkumlann hapisaneye konulmıyarak 18 yaşmı bitirdiklerinde cezalan çektirilmek üzere serbest bırakılyamalan alâkadarlara tebliğ edilmiştir. Bolu (Hususî) Halkevimizin içtimaî yardım kolu çalışmalarına de\am etmektedir. Geçenlerde köy muhtarlarile mümessillere yapılan bir tamimde yardıma muhtac kimselerin listesi istenmişti. Bu listeler gelmiş ve tetkik edilmek üzere zabıta ve belediyeye havale edümiştir. Yardıma muhtac oldukları tesbit edilenlere esaslı yardımlar pılacaktır. Şimdilik merkez mekteblerinde 85 Bir şose tamir edilecek fakir talebeye sıcak yemek veren bu Topkapı Maltepe Askerî lisesi şoseteşekkül yardımını genişletmek niyetindedir. Gönderdiğim resim mekteb sinin tamirine karar verilerek şartna lerden birinde fakir talebeye sıcak mesi hazırlanmağa başlamıştır. Yakınyemek verilirken göstermektedir. da münakasava konulacaktır. nine meşaleyle giren insanın dehşetile ürpererek ondan aynldı. Gelirken kendini tamamen sakin, hatta alâkasız hissettiği halde şimdi azgın bir hayvan gibi odalardan odalara dolaşıyor; hırsm ve pişmanlığın verdiği şaşkınlık içinde ne yapacağını bilemeden pencereleri açrp eşyayı kanştırarak a vunmağa çalışıyordu. Bu kadına karşı boş yere zâf gösterdiğine inanıyor; «Nekadar sersemim!» diye söylenip hıncmı kâğıdlar ve çiçeklerden almağa kalkı yordu. O hakikaten güzel mi? Onu sevmek için sebeb var mı? Bunu aklından bile geçirmemişti. İhtimal bu anî ziyaret olmasa ona büsbütün kayidsiz kalabilridi. Fakat yanıbaşından bayıltıcı bir hattıüstüva kokusile yıldırım gibi geçerek hırsm ve iştihanm sırlarmı tattıran bu garib kadına artık eskisi gibi alâkasız kalamıyor. Sevmeyi hatırından geçirmiş ol masa bile, şurası muhakkak, en ateşli arzularile şimdi ona ulaşmak istiyordu. «Benimle nekadar eğlenmiştir! Ne dese hakkı var!» diye söyleniyor, hıncmı hâlâ ortalıkta şaşkın şaşkm dolaşan hizmetçiden alıp, kapılan çarparak çıkıyordu. evres, gerçekten Rabbül'ud idi, olmadığmı bildirmişlerdir. Yapılan mü Hama 22 (Hususî) Reyhaniyede zaheret esnasında Türkiye konsolatosu öldü. Bu ölüşte Türk musikisindükkânlarını açmıyan Türkler birer birer civan bir polis müfrezesi tarafından tahden bir parçanın sönüp gidişi tevkif edilmiştir. Türk mahallelerinin ab tı muhafazaya alınmıştır. sezilir. Musikimiz, zaten şahikalaşmış bir lukası devam ediyor. varlık değildir, Avrupa musikisinin eh Hayfa Belediye reisi bir ramlardan yüksek cüssesi önünde basit Kırtkhanda tehlike artıyor suikasdden kurtuldu bir türbe irtifaı taşır. Nevres, o irtifam Adana 22 (Hususî muhabirimiz Hayfa 22 (A.A.) Bu sabah Beden) Kırıkhandaki Türkler mes'ul lediye dairesinden çi'kan Belediye reisi temeltaşlanndan biri idi, ölümün zorile sarsıldı, düştü. şahsiyetler tarafından tevkif edilmekte Şükrü Beye birkaç el ateş edilmiştir. dir. Uğranılan tecavüz ve emniyetsizlik Büyük san'atkânn hastaneye kaldınlŞükrü Beye birşey olmamıştır. bütün Türkleri nüfusu kesif olan mıntadığı gün de yazmıştım: Ud, onun kucaHayfa 22 (A.A.) Şükrü Bey a kalara taşmmağa sevketmektedir. Herkes Ieyhindeki suikasdin gayrimemnun tet ğında bir tahtapare olmaktan çıkar, güte canını ve malını korumak kaygusu hişçiler tarafından tertib edildiği zanne len ve ağlıyan bir göğüs olurdu, teller vardır. Soygunculuk vak'aları da çok dılmektedir. Hayfa Belediye reisinin son bu göğüste gören, duyan, sezen sinirler artmıştır. Mahallî hükumet memurları kargaşalıklara iştirak etmediği malum gibiydi ve Nevres, mızrabının sehhar tesoygunculan tecziye yerine bilâkis himadur. Heyecanlı bir takibden sonra kaç maslarile onlan canlandırarak, heyecanye ve teşvik etmektedir. mağa muvaffak olan mütecavizin eşkâli landırarak dile getirirdi, en beliğ insanîskenderunda bulunan Vataniler gay polisçe zaptedilmiştir. Şükrü Bey bugün lara parmak ısırtacak bir belâgatle ko ritürk anası'n Türkler aleyhinde tahrikte hâlâ Hayfada bulunan Yüksek Komi nuştururdu. Teli dil, tahtayı ruh yapan devam ediyorlar. Arablar hergün sokak serle beraber öğle yemeği yiyecektir. böyle sâhir bir mızrabı bizim diyarımızda ortalannda silâh atmakta, evlere küstahancak Nevresin parmakları kullandı ve îskenderunda zengin petrol ca tecavüz etmektedirler. bundan dolayı Rabbül'ud olarak tanıldu madenleri bulundu Ne yazık ki şimdi o, san'at seririnden taParis sergisine iştirak etmiyoruz Kudüs 22 (A.A.) Alman ajansı buta intikal etmiş ve udunu yetim bırakAnkara 2 2(Telefonla) Paris bey bildiriyor: mış bulunuyor. nelmilel sergisine iştirak edilip edilmi Beruttan bildirildiğine göre, îskende *** yeceği hakkında ibir tereddüd mevcud run Sancağmda Irak İngiliz petrol şirolduğu söylenilmektedir. Bu hususta şim ketile ortak olan Fransız şirketine bir San'atla saadet kolak kolay uzlaşmı « diden kat'î bir hüküm çıkarmak mümkün petrol imtiyazı verilmiştir. Yapılan tec yan mefhumlardır. Çünkü san'at, sonsur değildir. Resmî mehafilin bugünlerde va rübeler neticesinde İskenderun Sancağın bir hassasiyet, saadetse biraz kayidsizlik ziyet hakkmda tenviratta bulunmasına da zengin petrol madenleri bulunduğu sa demektir. Sezenler adım başına elem intizar olunuyor. Esasen Manisa mab'u bit olmuştur. mevzuu bulabilirler. Bol mikyasta elemsu Refik İnce de Meclise bir sual takriri lenmek tabiatile diğerkâmhk doğurur. Cenevreye giden Suriyeliler vererek hükumetimizin beynelmilel PaBahtiyarlıkla diğerkâmlığın uyuşması ise Cenevre 22 (A.A.) Anadolu a ris sergisine iştirak edip etmiyeceğini sorpek gücdür. jansınm hususî muhabiri bildiriyor: muştur. Nevres işte bu ilâhî güclüğe örnek saSuriye millicilerinden mürekkeb kala Bu da yeni bir cür'et! balık bir heyet buraya gelmiştir. Heye yılacak bir yaradılıştaydı, saadetin tadıBeyrut (Hususî) Beyrut Ameri tin Sancak meselesi hakkmda Milletler na tamamile yabancı kalarak yaşadı ve kan Üniversitesinin ve Amerikan büyük Cemiyeti Başkitabetine bir muhtıra ve hayatm zevkini ıstırabda buldu. Onun kollejinin Suriyeli ve Arab talebeleri İs receği bildiriliyor. Heyet azasmn bir ağlamadığı gün yoktu, aç kaldığı günler kenderun Sancağmda Türklerin yaptık kısmı şapkalı ve sivil kıyafette, diğer kıs de çoktu. Fakat dudağmdan tek bir şi * lan muameleleri protesto etmek için cu mı da memleket kıyafeti olarak entarili kâyet kelimesi çıktığını bir ferd duymamartesi sabahı grev yapmışlardır. dir. mıştrr. O, ıstırabdan şikâyeti kir sayardı Talebeler öğleden sonra, Türkiye konBu heyetin başında Dürzü Şekib As ve kirden iğrenirdi. Nağmelerinin temizsolatosuna gönderdikleri beyanname ile lan bulunmaktadır. liği biraz da bu halinden, hertürlü kirli liğe karşı taşıdığı istikrahtan doğmuş olsa gerek. O halde Rabbül'udun ölümünde alnı ak, vicdanı pâk bir yurddaşm sönü • * IBaştarafı l inct sdhifede] nasıl bugün İtalya, îspanya topraklan şünü de görmüş oluyoruz. Bu, matemi « muhtemel addolunmaktadır. Gazeteler, hakkında bir taarruz fikri beslemiyorsa, mizi katmerleştiren birşeydir. Kont Ciano'nun Rüştü Aras ile görüşe Türkiye hakkmda da hiçbir taarruz ni ceğini haber vermektedir. yeti beslememiş olduğunu yazarak diyor Başına uzanan cellâd satmnı sesînîn Hariciye Vekilimiz Kont Ciano ki: ile gb'rüşecek «Eğer Türkiye, anlaşmak arzusu iz güzelliğile dost selâmına çeviren musikî Roma 22 (A.A.) Havas ajansı har ederse İtalya da bu arzuyu mem üstadı Şahkulu nasıl can verdi bilmiyo nuniyetle karşılar.» rum. Türk musikisine Itri gibi bir cevher bildiriyor: Iyi haber alan mehafilin söylediğine İtalya Afrikada meşgulken Avrupa veren Vâkıf Halhalî ve bizzat Itri ha göre, elyevm diplomatik yollarla Tür devletlerile iş birliğinde bulunmaktan yattan ne dereceye kadar kâm almışlarkiye ile îtalya arasında müzakereler ce imtina ettiği bir sırada imza edilmiş olan dır, bunu da bilmiyorum. Dede Efendi, reyan etmektedir. Bu müzakereler, Ha Montreux mukavelenamesini mevzuu Hicazda kumlara gömülürken gülüyor beşistan harbi esnasında doğmuş olan bahseden M. Virginio Gayada, diyor ki: muydu, ağlıyor muydu?.. Meçhul. Her Türk italyan anlaşmazlığının gideril «italyanın, Montreux mukavelena mesi maksadına matuftur. Rüştü Arasm mesinin Türkiye hakkındaki ahkâmına geceyi bir tareb âlemi olarak geçirdikleri Cenevre dönüşünde İtalyada tevakkuf itiraz etmesine hiçbir sebeb mevcud de söylenen Kınmlı Ahmed Kâmlılar, ii etmesi ihtimal haricinde görünmemekte ğildir. Bugün vaziyet değişmiştir. Millet rehnâk muhterii Şakirler, Vardakosta dir. ler Cemiyetinin artık zamanı geçmiştir. Ahmedler, Arif Mehmedler, Hızır AğaBu yakınlaşma, îngiliz ve Fransız siya lar, Abdülhalimler, Sadullahlar gerçekÎtalya ve Sancak davamız Roma 22 (A.A.) Havas ajansı setlerinin Türkiye üzerinde yaptıklan ten mes'ud muydular, yoksa yüzleri güiddia edilen tesire karşı bir italyan mu lerken içleri kan ağlıyan ta.kımmdan mıybildiriyor: Henüz resmî bir mahiyet almamış ol kabelesi telâkki edilebilir. Roma San dılar?.. Bu da belli değil. Fakat Ondo makla beraber, Rüştü Aras ile Kont Ci cak hakkındaki Fransız Türk anlaş kuzuncu asnn ikinci yarısı içinde doğup ano'nun karşılaşmalan pek yakm adde mazlığını alâka ile takib etmiştir.» ta Yirminci asra intikal eden musiki üsTribuna gazetesi de diyor ki: dilmektedir. Bu karşılaşmamn üç, dört «Türk italyan münasebetlerinin sa tadları içinde hayatı yük olarak taşımı gün sonra îtalyanın şimalinde bir şehirde vuku bulacağı söylenmektedir. Diplo lâhı biraz da italya tarafından Türkiye yanlar hemen hemen yoktur. Onlar yalmatik mesai, İtalyanın Montrö mukave nin iskenderun davasma karşı beslediği nız san'at heyecanile tağaddi ettiler ve lenamelerine iştirakini temine ve İtalyan sempatiden doğmuştur. italyan Yunan yaylarile, mızrablarile ördükleri şöhrete siyasetine karşı Türk şüphelerinin gideve ttalyan Yugoslav münasebetlerinin sarılarak kefensiz gömüldüler. rilmesine matuftur. de salâha doğru gittiği söylenmekte Nevres te onlardan biridir ve en musGiornale d'İtalia gazetesinde bir madir. Bu ise son italyan ingiliz anlaşma tarib yaşıyanıdır. O, ölerek ıstırabdan kale neşreden Virginio Gayada, Roma ve Ankara arasmdaki anlaşmazlıkların sı havası içinde Türkiyede umumî bir kurtuldu ve şimdi biz onun ölümile musmes'uliyetini «tahrikâtçı ecnebi propa Akdeniz paktının yapılması ümidini u taribiz. gandasına» yüklemektedir. Muharrir, yandırabilir.» M. TURHAN TAN Türk İtalyan dostluğu Cumhuriyetin ictimaî romanı: 9 9 Yazan: Hilmi Ziya Ocakta kütübhanemi görmek istiyor; eve gideceğiz.. Hep bir ağızdan: Talihin açık olsun! diye gülüştüler. Yalnız Azmi, hiddetini saklamak için dudaklarmı ısırıyordu. Az sonra onlar dan aynldı. Büyük salonda buluşarak eve gittiler. Yolda yalnız, geçen günkü toplantıdan ve umumî şeylerden bahsedildi. Gene kadının cesaretine şaşıyordu. İçindeki depresyonu boğmak için zorla taşmağa muhtacdı. Ne de olsa eğlenebilirim! diye düşündü. Evin boş olduğunu ve bu ka dınla yalnız kalacağını bildiği halde, hiçbir halecan duymuyordu. Eskidenberi tanıyormuş ta eğlence yerine gidiyorlarmış gibi yürüyordu. Bu parlak ve cür'etli bakışların, bu ateşli kışmiri tenin, bu ayni çehrede garib bir şekilde imtizac eden zıd ve çarpıcı renklerin yanısıra pervasız geldiğini görünce kendini Afrodit âyinlerine giden bir glâdyatör farzetmeğe başlamıştı. Sevmeksizin en şedid arzularını duyuracağını, ömründe ilk defa gözyaşı dökmeden bir kadın hazzına ulaşacağını zannediyordu. Bununla beraber yanıba şında bu ateşli renk, bu coşturucu tavır bir an önce varmak hırsını artınyordu. Hakikaten ev boştu. Kütübhaneye çıktılar. Hizmetçi karşıladı. Garib bir tecessüsle kapmın civannda dolaştığı his sediliyor. Demir ona bütün kitablan gösterdi. Lüzumsuz izahlara girdiği zaman göz göze geldikleri ve ona ibtirasla bak tığı oluyordu. Fakat işte yarım saat süren bu başbaşa hasbihalde bir türlü ona yaklaşmağa cesaret edemedi. Bu dakikaya kadar ona son derece cür'etli görünen Feriha, birdenbire değişip ihtiyatlı tavırlar almıştı. Bununla beraber yanıbaşında bu ateşli ve renkli kadının zaman zaman tehlikeli kıvılcım gibi yaklaşıp uzaklaştığını gördükçe bazan itidalini kaybedecek hale geüyordu. Günlerce hırs içinde bekAkşam eve dönmedi. Lokantada yi ledikten sonra onunla ilk defa yalnız kaldıkları gün, nihayet, bir barut mahze yerek, arkadaşlarına gitti. «Çok şükür, tekrar buluşmak fırsatını kazandım» diye düşündü. Kitabları geri vermek bahanesile Şişlideki evine çağırmıştı. Bununla beraber oradan da neticesiz döneceğine emindi. Şüphesiz kalabahk bir ev. Akrabası merakla görmeğe gelecekler. İhtimal bu vesile ile daha birçok misafirler bulunacak. Onunla gene havadan, lüzumsuz gevezelik yapacak. Bütün ölçüsüz hare ketlerile, mühim birşey varmış gibi her kesin dikkatini üzerine çekecek ve bu yüzden asılsız şayialann dolaşmasma kadar gidecekti. O, bunlan düşündükçe eve gitmek için söz verdiğine pişman oluyor, onu mutlaka yalnız görecek fırsatı bul mak istiyordu. Gece hep birlikte bara gittiler. Muhiti, Azminin dediği kadar canlı bulmadı. dans edenler ona cali, biraz da bezgin geliyor. Belki de onda, bugün fazla taşmak arzusu olduğu için herşey eksik, cansız, manasız görünüyordu. Yüksek sesle konuşuyor, gülüyor, sanki arkadaşlannda da ayni tesiri yapıyormuş gibi onları zorla neşelendirmeğe çalışıyordu. Varyete can sıkıcı numaralar yapıyordu. Soğuk tavırlı bir hokkabaz, halkı güldürecek bin türlü şaklabanlığa basvuruyor; gitgide daha feci hale düştükçe yesini saklamak için zoraki kahkahalar atıyordu. Bu anda biçarenin sahte neşesini birden hıçkırığa çevirmek kadar kolay birşey olamazdı. Hokkabaz, ikinci sefer başka adamla çıkb. Vaziyeti kurtarmak niyetile yeni bir numara icad etmek istediği, ilk za manki bocalamasından anlaşıhyor. Biri koca paltolu, zayıf uzun boylu: Sarsak yürüyüşile aptal taklidi yapmak istiyor. Öteki asıl hokkabaz kısa boylu, cavlak başlı, şişman ve pathcan burunlu: Pandomimanın başlayışına göre bu adam ötekinin dalkavuğu olacak. Mütemadi yen etrafında dönüyor, yerlere kadar iğilip reveranslar yapıyor, boş yere onu görmeğe çalışıyor. Öyle görünüyor ki, nihayet kendini beğendirmeğe muvaffak oldu. Artık yanından ayrılmıyor, sırdaş gibi kulağına söylüyor, sadık bir dost tavrile koluna giriyordu. Bu sırada karga burunlu, kambur ve hilekâr suratlı bir adam girdi: Aptala yaklaşıp birşeyler söylemek istedı. Aptal onu istihfafla süzerek kovdu, iki köpek birbırlerine dişlerini gösterdlier. Dalkavuk ikidebir sapkasını cıkarıp yerlere kadar reverans yapıyor ve aptahn kulaŞına fısıldıyordu. Az sonra aptal çıktı. Dalkavuk, ihtiyatla gözetleyip gittiğinden emin olduktan sonra hilekâr kamburun yanina geldi. Ellerini uğuşturup gözile çıkam işaret ederet birşeyler mınldandı. Nihayet onu müsaid bulduğuna kani olunca daha fazla so kuldu. Şüphesiz çıkanı kasdederek bir şeyler fısıldadı. ikisi de kasıkları çatlayıncıya kadar gülüyordu. Tam bu anda, Aptal tekrar sahneye çıktı. O zaman hokkabazm suratındaki değişikliği görmeli! Ansızın baskına uğramış gibi ne yapaca " ğını şaşırmıştı. Gülmekle ağlamak ve cid" dî durmak arasında her an yüzü birinden ötekine geçmek üzere garib, gülünç ve daha ziyade acıklı bir manzara alıyordu. Bu manzara ona kurnaz bir dalkavuktan ziyade acmmıya lâyık bir ahmak hali verliği için o vakte kadar pandomimanın zevkine varmamış olan halk, bu sefer: hakikaten kahkahayı bastı. Demir, herî kesten fazla gülüyor ve gürültüyle alkışhyordu. Numarayı kâfi derecede spiri " tüel bulmıyan arkadaşlarının alâkasız duruşlarına adeta kızıyor, ve takdir etmeleri icin zorluyordu. Bilhassa Arif Ekremin omzuna sık sık vuruyor: lArkası varl
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear