Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURÎYET 29 Eylul 1936 KüçUk hikâye Bi r sır tar bir telâffuzu vardı. Konuşurken, sesi, dinliyenin kulağını, sözü, kafası nı yoruyordu. Çünkü, söylediği sözlerin mevzuu, hep edebî, felsefî, artistik, içtimaî ve siyasî mevzulardı; ıstılah larm, anlaşılmıyacak derecede ağdalı ve karanlık olmasına da adeta itina ediyordu. Arasıra, madam cenabları susuyor, M. Lersak tasvibkâr bir iki cümle ile mukabele ediyordu. Yeni kâtib, öğleden sonra M. Ler sakla beraber çalıştı ve derhal şu ha kikati keşfetti. Baronun vazifeşinaslık isteyişi lâftan ibaretti. îş hususunda, kâtibin ihmalkârlığına dikkat ettiği yoktu. Labületin, edebiyat bakaloryası geçirmek için, bir sene rahat rahat çahşmağa ihtiyaa vardı. Yiyip içip mükemmel para kazanacağı, lüks içinde yaşıvacağı bu şato ona, aramakla bu lunrnaz bir yeryüzü cenneti gibi görünüyordu. Fakt acaba bu cennette tutunabilecek miydi? Kendisinden evvel gelip giden kâtibleri tekrar hatırladı. Bu sırrı bir türlü çözemiyordu. Fakat, her ihtimale karşı Barona büyük bir sadakatle bağlı olduğunu hissettirmek için elinden geleni yaptı ve bir iki gün sonra Baronun şöyle bir iltifatma nail oldu: Delikanlı, sizden memnunum. Maaşınıza ayda yüz frank zammediyo rum. Baron, bir lâhza düşünür gibi yaptı, sonra ilâve etti: Fakat, dikkat delikanlı! Labület, Barona teşekkür etmekle beraber, kendi kendine «iyi amma, neye dikkat edeyim? Bu dikkat ne de mek acaba?> diye düşündü. Ayni günün akşamı, sofrada, Labület, Madam Lersakın kendisine mültefit bir nazarla baktığını sezer gibi oldu. Önce tereddüd etti, fakat, kadının bakış larındaki manayı, söz söylerken, cüm leleri arasma, nazarı dikkati celbet memesine imkân olmıyacak kadar vu zuhlu imalar karıştırmasını, bilhassa yemekten sonra onun yanından geçerken, vücudünden intişar eden başdöndürücü kokuyu duyuracak ve robunun havaî mavi tüllerini onun vücudüne sürtecek derecede yakm geçmesini başka şeye hamletmeğe imkân yoktu. Labület odasma çıktığı zaman müt hiş bir heyecan içindeydi. Çok müşkül bir vaziyette bulunuyordu. Acaba Madam Lersak hakikaten kendisine karşı bir meyil mi hissediyordu, yoksa maksadı onu sadece bir tecrübeden geçir larına mukabele mi etmek lâzımdı, yoksa soğuk ve ciddî davranmak mı daha muvafık olurdu? Yoksa Baronun «dikkat! > dediği şey bununla alâkadar mıydı? Delikanlı o geceyi bin türlü çapraşık suallere kafasmda cevablar aramakla geçirdi. Ertesi gün, onu takib eden diğer günler hep ayni şekilde geçti. Madam Lersak, Baronun kâtibine karşı olan iltifatlı muamelelerinde gitgide i lerliyordu. Hatta, hiç kimseye hitab etmeğe tenezzül etmiyen bu mağrur kadın, nihayet, Labületle konuştu büe! Labület artık tereddüde lüzum kal madığını anlamıştı. Bir iki gün sonra, bir akşam, yemek salonundan büyük salona geçerlerken ,büyük bir cesaret gösterdi ve Madam La Baronun eline hafifçe temas etti. Kadm elini çekmedi fakat delikanlının yüzüne öyle bir bakışla baktı ki, Labület iki adım geri çeküerek özür dilemeğe mecbur oldu. Aradan üç gün daha geçti. Üçüncü günü sabahı, Baron Lersak, her zamanki heybetli ve ihtişamlı tavrile: Delikanlı, dedi, vazifeniz hitam buldu. Şu maaşınız, şu da bir aylık tazminat. Sizi itham etmiyorum. Fakat herşeyi biliyorum, buyurunuz! Labület, bir saat sonra, şatonun otomobilile istasyon yolunu tuttuğu za man ,kafasıhın içinde koskoca bir is tifham işareti dolaşıyordu. Acaba, kendinden evvelki kâtiblerin akıbetine mi m«k miydı7 Onun bakışlarına, iltifat Bibliyoğrafya Ruh Hastalıkları Cumhuriyet matbaası 1936 Fiatı yazilı değil Bu kitabı ele alır almaz çok sevindirici bir kayidle, kitabm on sene zarfmda dördüncü defa olarak basıldığı kaydile karşılaşıyoruz. Böyle ciddî bir eser için bu bir muvaffakiyettir. Kitabın bu seferki tab'mda birçok kısımları yeniden yazılmış ve resimler ilâve edibniş. Müellifi neşriyat âlemi mizde imzasına sık sık tesadüf ettiği ğimiz ve yazılarını zevkle okuduğumuz Fahreddin Kerimdir. Doktor Fahreddin Kerim Üniversite neşriyat serisine ithal edilerek yapılan bu tab'ı için: «Ruh hekimliği alanında talebe ve pratisyen hekimlere yararlı olacak yenilikler eklenmiştir.> diyor ve eseri için yeniden çalıştığmı «karakteroloji ve biyoloşimik nazariyelerle psikanaliz> bahislerini yeniden yazdığını öğretiyor. Kitabda doktor Mazhar Osmanın da bir mukaddemesi var. Bakmız bu mevzuu ne güzel aydınlatıyor: «Her yerde hekimlerin yabana kaldıklan bir şu bei tıbbiye vardır: Tababeti ruhiye. Hekim kalb, mide, barsak hastalıkları nın tedavisile alâkadar olur da dimağ hastahklannı bilhassa kışn dimağinin tegayyüründen ileri gelen ruh arızalannı kat'iyyen benimsemez. Halbuki tababeti ruhiye bize terbiyede, tahsilde, hayatta muvaffakiyet temminde, id barda amil neler olduğunu öğretiyor. Tababeti ruhiye beşerin huzur ve saadetini ihlâl eden sebebleri tanıtıyor. İnsanı tereddiye sürükliyen vasıtalar dan tahzir ediyor. Beşeri yüksek hilkate, mes'ud hayata nail etmeğe çalışı yor.... Işte en çalışkan arkadaşlanmdan Fahreddin Kerimin bu eseri tababeti ruhiyeyi pek amelî ve pek muhtasar tarzda öğretmeğe kâfidir.» Eserin kıymetini anlatan bu güzel sözlere biz ne ilâve edebiliriz. Biz an cak böyle eserleri gördükçe memleke timizde tababeti ruhiyenin günden güne terakki ettiğine şahid olmak guru runu duymakla iktifa edebiliriz. Et, kemik ve bilhassa sinirden yapıl mış olan bizler ,tıbbî hiçbir hazırlığa girişmeden bile, sabrederek bu gibi e serleri okumalıyız. Ondan herhalde çok istifade ederiz. Yalnız birçok hareket lerimizin saiklerini tesbit için ruhî tahliller yaparak kendimizi tashih edebilmtk Kat»u aegu midir? Melhuz ruhî hastalıkları tahmin ederek birçok fe nalıkların önünü almak neden kabil olmasm. İşte bu bakımdan da müellifini bu eseri dolayısile tebrik bir borcdur. Gazi Anteb Asrî Dikiş ve Biçki Yurdu mezunları RADVO Bu aksamki program J İSTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12,50 havadis 13,05 plâkla hafif müzik 13,25 muh•telif plâk neşriyatı 18,30 çay saati, dans musikisi 19,30 çocuklara masal: Mes'ud Cemil tarafından 20,00 Türk musiki saz heyeti 20,30 Safiye ve arkadaşları tarafından Türk muslkisi ve halfc şarkılan 21,00 plâkla sololar 21,30 orkestra 22,30 Ajans haberleri. VİYANA: 18,40 gramofon, tiyatro tenkidl 20,05 saat, haberler, hava raporu, konuşmalar21,05 memleket yayını 22,05 oda musikisi 23,05 haberler, hava raporu 23,15 eğlenceli konser 24,50 gramof onla dans musikisi. BERLİN: 18,35 konuşma 19,05 gramofonla şar • kılar 20,05 kısa piyes 20,30 eski danslar 20,50 günün akisleri, haberler 21,15 eğlenceli konser 23,05 hava raporu, havadis, spor 23,35 son numara. BUDAPEŞTE: 18,05 hikâyeler 18,30 konser 19,20 konuşma 19,35 Cingene musikisi, konferans21,05 şan konseri 22 gramofon 23,10 keman konseri 23,50 salon orkestrası 1,10 son haberler. BÜKREŞ: 19,05 konser, konferans 20,25 konser 20,50 gramofon, konferans 21,35 oda musikisi 22,05 havadis 22,13 şan konseri 22,35 haberler 22,50 konser 23,50 fransızca ve almanca haberler 24 haberler. LONDRA: 18,20 çocukların zamanı 19,05 dans musikisi 20.05 havadis 20,35 eğlenceli musiki 20,50 konuşma 21,05 şarküar 21,40 açık hava konseri 22,35 musiki 23,25 havadis 23,35 dans musikisi. PARİS [P. T. T.]: 18,05 orkestra konseri, gramofon 19,40 orkestra konseri, konuşma 21,25 şarkılar21,35 facla: Terez Raken 23,35 havadis. ROMA: 18,20 eğlenceli musifci, insad 19,25 yabancı dillerde konuşma 20,05 eğlenceli musiki, gramofon 21,13 fransızca turizm haberleri 20,25 eğlenceli musiki, fransızca haberler 20,55 Yunanistan için yayın, havadis, gramofon 21,45 konser 22,45 piyes: Mektub 23,15 marşlar ve valsler 23,45 dans musikisi, istirahat esnasında havadis 24,20 ingilizce haberler. Parlak bir kış sabahıydı. Kuru soğuğun yer yer buz parçalarüe örttüğü dümdüz yolun üzerinde süratle yol a lan otomobil şatonun kapısı önünde durdu; içinden temiz giyinmiş, sarışın, yakışıklı bir genc indi. Otomobilin ka pısını açan hizmetkâr: Kâtiblik için gelen M. Labület sizsiniz değil mi mösyö? Lutfen içeri bu yurun, dedi. Hizmetçi önde, Labület arkada, cümle kapısınm geniş merdivenlerini çıktılar; büyük bir methalden, muhteşem bir salona, oradan kütübhaneye girdi ler. Koskocaman bir yazıhanenin arkasmda kaybolur gibi oturan zayıf, çıp lak başlı, göğsü kırçü bir kucak sakalla örtülü ufaktefek bir adam ayağa kalktı ve bir iki adım ilerledi. Heybetli bir tavn, mütehakkim bakışlan vardı. Derin ve kuvvetli bir sesle: Delikanlı, dedi, karşınızdaki Ba ron Kubert dö Lersakdır. Vaktile merhum pederinizi maiyetinde istih dam etmiş olan amcazadem Livreyin tavsiyesile, sizi, yüzünüzü görmeden hizmetime almağa muvafakat ettim. Bundan, ne sizin, ne de benim nadim olmıyacağımızı ümid ederim. Burada benim hususî kâtibim olacaksımz. Mektublarımı yazacak, hesablarımı tutacak ve bilhassa, hazırlaroakta olduğum «Din Muharebeleri> isimli büyük eserin te lifine yardım edeceksiniz. Gayrimünteşir ve son derece mühim vesaik topla dım. Üniversite tahsiliniz, bu vesaikı tetkik edip, eserimin telifi için intihab edeceğim yolu çizmenize müsaiddir. Siyaset hayaüna avdet fikrinde olduğum için vaktim kıymetlidir; bu itibarla bir kâtib tutmağa karar verdim. Fakat, dikkat isterim delikanlı. Ben mütehakkim ve müstebid bir adamım. îtaat ve gayret isterim. Maiyetimde bulunanla nn hepsinden olduğu gibi sizden de tam bir itaat ve sadakat bekliyorum. Buna emin olabilirsiniz efendim. Baron, Labülete, öğleden sonra saat ikide işe başlıyacağını söyledikten sonra, mülâkatm nihayet bulduğunu bir el işaretile anlattı. Delikanlı, Baronun, çıngırağını çalarak çağırdığı hizmetkârın refakatinde, kendisine tahsis edi len daireye çıktı. Burası, gayet zarif döşenmiş, bahçeye nazır üç küçük odadan ibaretti. Şatonun emektarlarmdan olduğu halinden anlaşılan ihtiyar hizmetkâr: Daireniz hoşunuza gitti mi, mos yö? diye sordu. Sizden evvelkilerin hepsi bu dair«yi pck bcğenirlerdi. Gazi Anteb (Hususî) Asrî Biçki ve Dikiş Yurdu bu sene de birçok genc kız yetiştirmiştir. Yurdun bu hafta Halkevi salonunda açtığı senelik sergi diğer senelerden daha çok rağbet görmüştür. Sergi 12 bin vatandaş tarafından gezilmiş ve müdire Suad Zeki Arıkanla genc kızlarımız çok takdir edilmiştir. Yukarıki resimde mezunlardan bazıları müdirelerile bir arada görülmektedir. Teşekkür On senedenberi sol böğrümden ıstı rab çekiyordum. Operatör Cemil (Pa şa) Topuzlu Nişantaşı Sağlık Evinde ameliyat yaptı, dört taş çıkardı. On günde on senelik hastalıktan kurtul dum. Gerek kendisine ve gerekse hastane başhekimi Bay İbrahim Osmana ve hastabakıcılara arzı teşekkür ve minnettarî eylerim. Siirdli tüccar Hacı İsmail oğlu Haydar Bursada Ali Haydar kitabhanesi Cumhuriyet gazetesinin ve bütün mekteb kitablan, kırtasi ye, gazete ve mecmuaların tevzi yeridir. Gözleri kamaştıran zengin sahneler, ihtişamlı dekorlar arasında YENi MUSiKi D A N S ve ORKESTRALAR ÇILGIN GENÇLİK Oynıyanlar: ViLYAM POVELL JEAN HARLOW Yakında ELEK' te Yarınki Çarşamba günunden itibareo ALKAZAR sıneması NÖBETÇİ ECZANELER Bu gece nöbetçl olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Ziya Nuri), Alemdarda (Eşref Neş'et), Bakırköyde (İstepan), Beyazıdda (Haydar), Eminönünde (Bensason), Fenerde (Arif), Karagümrükte (Arlf), Küçükpazarda (Hikmet Cemil), Samatyada (Erofllo»), Çehremininde (A. H&nuH), Şehzadebaşında (Asaf). Beyoğlu cihetindekiler: Galatada (Hüseyin Hüsnü), Hasköyde (Nesim Aseo), Kasımpaşada (Müeyyed), Merkez nahiyede (Della Suda), Şişlide (Nargileciyan), Taksimde (Limonciyan). Üsküdar, Kadıköy ve Adalardakiler: Büyükadada (Merkez), Heybelide (Yu suf). Kadıköy, Pazaryolunda (Merkez), Modada (Faik İskender), Üsküdar, Çarşıboyunda (ömer Kenan). (Ben bir pranga kaçağıyım) filmine nazire olarak yapılan Benden evvelkiler mi? Evet, Baronun kâtibleri. Labület bu cevaba hayret ettL Ba ronun sözlerine bakılırsa, kendisinden evvel şatoda kâtib istihdam edilmemiştL Benden evvel kaç kâtib çalıştı? Kıyamet kadar, sayısmı unuttum. Genc, yaşlı, uzun boylu, kısa boylu... Türlüsü. Kimi on beş gün oturdu, kimi bir ay, iki ay, adamına göre. Adamma göre ne demek yani? Hizmetkâr, bilgiç fakat müphem bir işaret yaptıktan sonra çekildi gitti. Labület yalnız kaldı; fakat içinde bir üzüntü duyuyordu. Baron, kendisinden evvel başka kâtibler istihdam ettiğini neden dolayı gizlemeğe lüzum görmüştü? Bu kâtibler, arka arkaya niçin böyle çekilip gitmişlerdi? Acaba kendi arzularile mi çekilmişlerdi, yoksa kovulmuşlar mıydı? Kovulmuşlarsa sebebi neydi? Öğle yemeği çanı, delikanlının dü şüncelerini yarıda kesti. Labület ye rriek salonuna indi ve orada Baronun kansma takdim edildi. Madam La Baron, esmer, zayıf, biraz solmuş, fazlaca tuvaletli, fazlaca süslü, mağrur bir kadındı. Önce sessiz ve dalgın gibi göründüğü halde, yemek esnasında konuş mağa başladı ve Labület, bu kadının alabildiğine geveze birşey olduğunu anladı. Başkasma değil, kendi kendine hitab eder gibi, ağır, sun'î fakat ahenk Ingiliıce sozlü heyecan füimine başlıyor. Bu filimde elektriklenmiş ka feslrrde kuruyanlar. Zincirler altında kırbaçlananları... Hep P R A N G A filminde göreceksiniz. PRANGA Halk şarkılan mabudu, SCALA ve METROPOLiTAN yıldızı C A U S O . . . . dan sonra dünyanın en büyük tenoru Pek yakında k Sineması NİNO yeni mevsimine başlıyor... uğramıştı? Acaba M. Lersak, kansının halinden mi şüphelenmişti? Yoksa kendisi mi şüpheli bir harekette bulunup Baronun nazan dikkatini celbetmişti? Acaba, Madam La Baron, kocasının kâtibi tarafından sevildiğini hissederek bunu izzeti nefsine karşı bir hakaret mi saymıştı? Yoksa, kâfi derecede sevil mediği için mi böyle hareket etmişti? Labület, esrarla başlayıp esrarla biten birkaç günlük şato hayatının bu beklenmedik neticesine hiçbir mana verememektense, kovuluşunun sebebini son şıkka hamletmeği daha makul buldu ve bu büyük muammayı hallet miş olmak kanaatile trene atladı, Pa rise döndü. Çetnren: SARAY sinemasında Cazip bir mevzua, lüks ve ihtışam dolu mizansenlerle baletleri buluoan Önümuzdeki Perşembe akşamından itibaren MARTiNi AŞK Fransızca sozlü filminde teganni edecektir. SERABI BİR MAYf S Gecesi 10,000 lerce figüranla, 3,000,000 lira sarfile yapılan MUAZZAM MÜTHİŞ ve EŞSiZ BİR AŞK ve SAN'AT FERNAND GRAVEY LUCiEN BRAOUX KATE DE NAGY FRANSA İHTİLÂLİ Sinemacılıjja ve Hlimciiige şeref veren bir bOyOk film. cı: adam yaralı ise ona yardım etmeliydi. Belki de yalnız bayılmıştı. Tekrar yola çıktı. Bir aşağı bir yukan yürüdü. Yerde yatan adamdan da eser yoktu. O da kaybolmuş veya kaçmışü! nu tehlikeden masun bulundurmalıydı. Birdenbire o kadar çok koşmuştu ki durduğu zaman yolun dönemeç nokta sından çok uzaklaştığım anladı. Geriye döndü, gene ilerledi. Arabadan eser yoktu. Yalnız bir gölge... Yolun kenannda bir gölge... Kenan atıldı. Bir adamm gırtlağına sarılmca boğuk bir ses: Bırak yakamı?.. Diye haykırdı. Bu arabacınm sesiy di. Kenan dikkat edince kendilerini taşıyan arabacıyı tamdı. Ondan evvel arabacı: Ne oldu yahu, ne oluyoruz? Diye şaşkm şaşkm sorunca Kenan kızgin ve felâşlı: Sen söyle, ne oldu? diyerek yakasını sarstı. Canım birşey olduğu yok. Ben ne bileyim a beyim?.. Birşey olmadıysa araba nerede?. Araba mı? Küçük hanımı bir korku aldı. Bana tutturdu, haydi arabayı bir kenara çek, dedi. Ben de çektim, şurada... Diye haykırdı. Saf, fakat çevik araba Aman beyim, şimdi kavgayı bırak. Arabaya gidelim. Ben sizi bulmak için yola çıktım. Yoksa ne sen bizi, ne biz seni bulamazdık. Kabahat te bende değil, hanımda. Kenan, arabacıyı tedibe devamda fayda olmadığını çabuk sezerek onun peşinden yürüdü. Yolun kenannda bir ağacın altında bekliyen arabaya vardılar. Fakat arabacı tam yerine fırlıyacağı sırada başka birisinin kendi yerinde dizgin leri eline alıp hayvana kırbaç savurmak üzere olduğunu gördü: Vay canına, sen kimsin be?. Diye haykırdı ve yerini işgal eden yabancmın üstüne atıldı. O sırada Kenan da yetişmiş, arabanın içine atılmıştı. Bir yabancınm arabacı mevkimde olduğunu görünce bu yabancıyı yakalamak üzere uzanmıştı ki meçhul adam ikisinin de elinden kurtuldu; yere atladı ve tabanlan kaldırdı. HAMDt VAROĞLU metinden uzaklaşmağa başladı ve birkaç adım atınca bir gölge gördü. Bir adam karşı tarafta, beyaz evin babçe duvan önünde duruyordu. Ona doğru gitmiyerek bu makus istikamette yoluna devam edecekken karanlıkta yerde başka bir gölge gördü. Yere, boyluboyunca uzanmış bir karartı. îki adım attı ve dikkat etti. Bir çukur mu, yoksa bir adam mı yatmış?.. Farkedemedi amma karşısındaki yoldan bir ses: Galiba bir kaza olmuş efendi!.. Diye izah edince merakı arttı. Hareketsiz duran vücude doğru iğildi. İki avucu toprağa dayalı, yüzükoyun yatan, uzunboylu ve temizce giyinmiş bir cesed. Acaba ölü mü? Kenan bu ciheti anlamıya kalkmadan kendisine kazadan bahseden adamı isticvab etmek istedi. Başını kaldırdı. Sağını, solunu aradı, kimse yoktu, aklına ilk gelen şey bir cinayet oldu. Hemen fırladı. Karşıki tarafa geçti; etrafa kulak verdi. Ayak sesmin uzaklaşbğı istikamete doğru yüriidü. Bir bahçenin içine geçti ve ancak kaçan bir gölge görebildi. Bu gölge bir saniye içinde kaybolmuştu. Artık hiçbir hayır umamıyacağı için takib den vazgeçti. Hiç olmazsa yerde yatan Pendiktekî beyaz ev Zabıla romanımız: 39 Peki. Yalnız ben de sizden birşey istiyeceğim. Söyleyiniz. Mecbur olmadıkça arabadan dışarı çıkmıyacaksınız. Genc kız güldü ve Kenanın elini tutup sallıyarak: Söz veriyorum! dedi. Kenan, arabanın bir kenanna yaslanarak bir sigara sarmağa başlıyan arabacıya da tenbih etti: Ben şimdi geleceğim. Ben gelmeden bir kanş kımıldanma; sade araba değil, sen de yerinden oynamamalısın, anladın mı dayı?. Palabıyıklı, iri govdeli arabacı bir babacana benziyordu. Herşeyi anlryan bir adam halile: Sen merak etme arkadaş! dedi. t Belli ki arabaa iyi bir adamdı. Fakat ' Kenanm gönlü raKat edemiyordu: Kimsenin kdına zarar gelmezse, sözümü dinlersen bahşişini de verecegim! dedi. Sonra karanlık içine' daldı; evvelâ köşeyi döndü. Sağda, solda ağachklar, bahçeler vardı.. Geniş bir arsa sağdaki bahçeleri ayınyordu. Sola baktı. Nerminin tarif ettiği kapıyı, bahçeyi ve uzakta beyaz evi buldu. Kapıya yaklaşmak istemiyerek yolun karşı tarafına geçti. Ne bu tarafta, ne karşı tarafta çıt yoktu. Zaten kendisi de ayak sesi duyunnamak için çok ihtiyatlı yürüyordu. Durdu, etrafı iyice dinledi. Hayır, hiç bir ses işitil miyor. Yoksa aldanıyor mu?.. Biraz ötedeki çıtırdf nedir? Ağaclann arasmda bir adam mı var acaba?.. Şu dakikada soğukkanhlığını kaybetmeksizin, ne derece müteyakkız ve çevik olmak icab ettiğini pekâlâ takdir ediyordu. Bekledi, bekledi. Gene ses yok. Belki uzaktan bir köylü şeçip gidiyordu. Kenan bulunduğu yerde daha fazla beklemeyi ihtiyata uygun bulmıyarak kendisine tarif edilen beyaz evin istika Ne Yapmalı? Ahmed Kenanın kafasında bir sürü istifham işaretleri toplandı. Kaybedecek zamanı da yoktu, şu herifleri takib etmeli mi, etmemeli mi? Bunlann kendisile, daha doğrusu uzak yakm alâkadar olduğu Nerminin meselesile alâkaları var mı? Takib edersem hangisinin peşine düşmeli? Acaba bunlar Nerminin düşmanlan mı, yoksa polisler miydi? Birisini ayakta, ötekini yerde boyluboyunca uzanmış gördüğü iki adamın birbirinin düşmanı olması, ve binaenaleyh eğer alâkaları varsa birinin Nermine düşman olduğu halde ötekinin dost veya taraftar olması da mümkündür. En son sırra kadem basan yere uzanmış adamı aramak daha doğru değil mi? O sırada Nermin aklına geldi. Bir deli Nermin ne olduğunu şaşırarak arabagibi yerinden sıçradı. Ya bütün bunlar Kenan arabacıyı baştanbaşa sarsarak: dan kendini atmıştı. Kenan onu kucakkendileri için kurulmuş bir tuzaksa?.. Bütün kuvvetile arabaya doğru koştu. Ben sana böyle mi tenbih ettim alık ladı ve tekrar arabaya soktu. Arabacıyaî Herşeyden evvel Nermini düşünmeli, o herif! lArkast varl