20 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 Eylâl 19?6 Türk halıcılığını nasıl yükseltebiliriz ? Dünya buhranından müteessir olan halıcılığımızin inkişafmda sergilerin çok faydası dokunabilir Ayasofya hamamında 29 ağustostan 14 eylul tarihine kadar sürmek üzere sırf Türk hah ve seccadelerinden mü rekkeb bir sergi açıldı. Türk halıcılığını tanımak için açılan bu ve buna benzer sergilerin elbette faydaları vardır. Ancak itiraf etmeli dir ki bu yıl açılan sergi aceleye gelmiş olduğu için hem tertib, hem tasnif, hem de keyfiyet noktasmdan birçok eksik liklerle doludur. Her başlangıcda bir takım eksikliklerin vukuunu tabiî gör meğe alıştığımız için bunu da hoş gö receğiz. Sergi münasebetile ziyaretçiler için biri türkçe, biri de fransızca olmak üzere iki broşür tabedilmiştir. Fransızca kısmında meşhur antika tüccarlarımızdan S. Haimin hah hakkında üç buçuk sahifelik bir de izahnamesi vardır. Bu sergide 83 kadar muhtelif boy, cins ve devre aid hah teşhir edilmiştir. En eski hah XIII üncü asra aid bir Selçuk halısı parçasıdır ki, Türk îslâm eserleri müzesinden gelmiştir. Bu parça cidden nefis bir parça olup müzeye Konyadan gelmiş olduğunu sanıyorum. Sergideki halılar içinde iş, renk, şekil itibarile çok kötü bazı parçalar da vardır. Meselâ 70 numarayı taşıyan bir hah secca desi vardır ki XX nci asrın Isparta halısı olmak üzere sergide teşhir edilmiştir. Bu halının Beker mağazasmdan aImmış olduğunu broşürlerde görüyo ruz. Isparta halıcılığı, bugün yalnız Türkiyede değil, bütün dünyada bilhassa Amerika ve Almanyada hakh bir şöhret kazanmıştır. Ispartada halıcılık on dokuzuncu asır sonlarına Öoğru başla mış ve oralı bir zat olan Etirelli Meh med isminde bir zatın himmetile inkişaf etmiştir. Aradan geçen yanm asır lık bir zaman içinde desen, kalite, renk, işçilik cihetinden Isparta halıcılığı Türkiyede ehemmiyetli bir yer almıştır. Gerek Haimin yazısında, gerek teşhir edilen halılar içinde Isparta halıcılığına yer verilmemesini işin pek aceleye gelmiş olmasına hamlediyorum. Balıkesir Vilâyetinin Smdırgı tlçe baylığına bağlı Yağcı Bedir aşiretleri vardır. Bu aşiretlerin yaptıklan halılar bugün bile sadelik ve tabiiliklerini muhafaza etmektedir. Kullandıklan boyalar kök boyalardır. Eski Türk halıla rındaki boya nefaseti, bilhassa, boya ların nebatattan çıkarılmasından ileri geliyordu. Gönül, Türk hahlarının teşhirini esas olarak kabul etmiş olan bu sergide îstanbula nisbeten çok yakm olan bu aşiret hahlarının da bulunmasını arzu ederdi. Tabiate vurgun olan Türk, en asil ve bediî buluşlannı halıları üzerine işlemiştir. Gaston Richard, Türkmen kızlanmn bir harika nev'inden olarak yaptıklan nefis hahlardan bahsederken Mihailo fun şu sözlerini naklediyor: < Hiçbir alete, hiçbir modele, tek nik mahiyette hiçbir tahsil ve terbiyeye malik olmıyan Türkmen kızmm, nakabili taklid nakışlarla müzeyyen ve çok nefis halılar vücude getirebilmesi, an cak bir san'at sevki tabiisine malik ol masile izah olunabilir.> (1) Halıcılığı dünyaya yayan hiç şüphesiz ki Türklerdir. Cumhuriyetin 8 eylul tarihli nüshasındaki Kandemirin ma kalesi bu hususta mühim ve şayani dikkat malumat vermektedir. Türk halıcılığı şimdi bilhassa teknik ve desen noktasından çok tetkike muhtacdır. Hah işletenler eski Türk halılanndaki şekil ve renkleri inceliyerek san'atta bir tekâmül çığırı açmalıdırlar. Bu suretle halıcıhğımız yeni bir safhaya girmiş olacaktır. Müzelerimizde çok güzel halılar ve halı örnekleri vardır. Bovacılık üzerinde de bilhassa durmak lâzımdır. Almanyadan gelen madenî boyalar halılanmıza ruhumuzun, zev kimizin istediği renkleri maalesef ve remiyor. Bütün halılarımız için olmasa bile, mahdud bir kısım halılarımız için tekrar nebatî boyalan kullanmak ve bunları ihya etmek çok gereklidir. Boyalar ve boyacılığımız hakkında Diva ni Hümayunu Mühimme defterlerinde çok mühim kayidlere tesadüf edilebilir. Bu suretle an'anevî Türk halıcıhğı tekrar inkişaf etmiş olur. îspartadan mübadele tarikile Yuna nistana giden Rumlar orada birçok hah tezgâhları kurmuşlar ve bizimle adeta rekabete girişmişlerdir. Hahcıhğımızın bir buhran geçirdiği şu sırada san'at sahasında bazı yenilikler yapmak zaruridir. Sergide Zile, Şarköy, Maraş kilimi diye birkaç kilim teşhir edilmiştir. Ötedenberi kilimlerile meşhur olan Anteb kilimlerinin burada teşhir edilmemesi de bir eksikliktir. O Anteb ki yalnız gaza ve kahramanhğile değil, san'at ve bediî zevkile de ün al mıştır. îşin garib ciheti îstanbulda olduğu muz halde sergide bir Hereke halısmm bulunmamasıdır. Herekede bilhassa ipekle yapılmış nekadar nefis hahları mız vardır. Malumdur ki Fransızlar Gobelins halılarile pek çok övünürler. Bilhassa XIV üncü ve XV inci Louis devrinde yapılan bu halılar bugün paha biçilmi yecek kadar kıymetlidir. Halıcılığımızı yükseltmek ve inkişaf ettirmek için bir taraftan kendi zevkimize müracaat edecek, diğer taraftan da halılarımız için kataloğlar, broşürler neşretmekten çekinmiyeceğiz. Matbu at Müdiriyeti Umumiyesinin La Turquis Kemalistte cidden nefis bir tarzda basmakta olduğu eski Türk eserlerinden çiniler, halı resimleri, vazolar gibi nefis ve kıymetli ata işçilikleri Türk sanat ve ince zevkini bütün medenî âleme yaymaktadır. Her yıl Avrupaya hah nev'ine benzer şeyler için binlerce lira para vermek teyiz. Otomobil paspasları için sarfet tiğimiz paralar bunun en canlı örnek lerinden birini teşkil cder. Halbuki bun lan kendi hah tezgâhlarımızda pekâlâ biraz tadilâtla ve biraz ucuzca yapabi liriz. Görülüyor ki, hah ve kilim^ işi Tür kiye için esaslı meselelerden birini teşkil etmektedir. İktısadî, bediî, ve hatta içtimaî bakımdan bu işin değeri ön safta bulunmaktadır. Dünya buhram h'alıcıhğımız üzerine büyük ve menfî te sirler yapmıştır. Bir zamanlar binlerce tezgâhta çalışan binlerce işçi kız, kadm bu yüzden geçinmektelerdi .Bu itibarla halıcılığımızin dünyaya tanıtılması için açılan sergilerin faydaları ve iyi likleri büyük olacaktır. Ancak bunu esash bir şekilde hazırlamayı ve bu hususta mütehassısların fikirlerinden de istifade etmeyi ihmal etmemelidir. Almanya harb istemiyor, Mezarları kazarak ölüle yapacak halde değildîr rîn altın dişlerîni Sabıkalı hırsız söküvormuş Üsküdarda mezarları açıp cesedlerin altın dişlerini sökerek piyasaya süren sabıkalı yakalanmıştır. Bundan dört gün evvel Üsküdarda Karacaahmed mezarlığında dolaşan mezarlık bekçileri toprak kazılmasını andıran bir ses duymuşlar ve sesin geldiği tarafa doğru yürümüşlerdır. Bekçiler uzun sakallı bir adamm kazma ile bir mezan kazdığını görmüşler ve bu adamm harekâtmı tetkik etmeğe başlamışlardır. Büyük bir gayretle mezan açan ihti yarın mezardaki cesedi çıkarmakta ol duğunu gören bekçiler daha fazla bek lemiyerek saklandıkları yerden çıkmış lardır. İhtiyar adam iki bekçinin kendine doğru geldiğini göriince kazma ile küreği bırakmış ve selâmeti kaçmakta bularak kendinden umulmıyacak bir hızla mezarlığın içine doğru koşmağa başlamışhr. Bekçiler de bu adamı takib etmişler ve on dakika kadar devam eden bir koşuşmadan sonra sakallı adam izini kaybet tirmiş ve bekçilerin elinden kurtulmuştur. Bekçiler vaziyeti Üsküdar polis merkezine bildirmişler ve mezan kazan adamm eskâlini tarif etmişlerdir. Merkezden çıkanlan devriyeler bu adamı iki saat içinde yakalamışlar ve bunun meşhur sabıkahlardan Hafız namile maruf Hasan Basri olduğunu anlamışlardır. Tahkikat neticesinde Hafız Hasanm mezarlan kazarak ölülerin altın dişlerini söktüğü ve bu altın dişleri eriterek sattığı anlaşılmıştır. Bunun üzerine şimdiye kadar mezarlardan çıkardığı albn dişleri kimlere sattığı araştırılmış ve sabıkalınm, kahveci Rızaya borcu olduğu ve borcuna mukabil mezardan çıkardığı dişlerden bir kısmını kahveciye verdiği meydana çıkmıştır. Maamafih sabıkalı Hafız bütün suçlarını inkâr etmektedir. Polis tahkikata devam etmektedir. Von Ribbentropun beyanatı [Baştarafı 1 inci sahifedel olduğu yolunda yabancı membalardan çıkan haberler mubalâgalıdır. Şimdi, kendimizi müdafaaya yetecek kadar kuvvetli olmamıza rağmen bir harbe girmemize ve bu harbden muzaffer çıkmamıza yetişecek teslihatımız yoktur. Sırf maddî noktai nazardan düşünülürse, Almanyanın, ordusu ve donanması baştanbaşa tensika ve tayyareleri baştanbaşa ıslaha ve tamire muhtac olduğu bir sırada harb tasavvurunda bulunduğunu zannetmek deliliktir. iki senelik askerlik hizmeti karar al tına almalı henüz birkaç gün oldu, bu da, dahilî işlerimizin tanzimine yeni bir inkişaf vermek zaruretinde olduğumuzu gösterir. Bu şerait dahilinde, ve askeri kuv vetlerimizin dahilî organizasyonile uğ raştığımız şu sırada bir harb macerasına atılmamıza imkân var mıdır? Bundan başka, Almanya ile Rusyanın müşterck hududlan yoktur ve şayed Almanya, farzımuhal, Rusyaya taar ruz etmek fikrinde bulunsa dahi, kıtaatının, Rus hududuna kadar, Lehistan arazisinden nakledilmesi lâzım gelir. Halbuki, şarkî Avrupada mevcud siyasî şeraite vâkıf olan herkes, Lehistanın top raklarını bir harb sahnesi haline koy durmak taraftan olmadığını bilir. Hayır; Almanya harb istemiyor. Dahilî ve haricî siyasetlerimizde sulh arzusundan mülhem olmaktayız. Fransa ile Ingilterenin arasını açmak arzusile itham olunduk; halbuki asıl maksadlanmız bunun tam zıddıdır. Büyük Britanya ile münasebetlerimiz mükemmeldir. Fransa ile de ayni şekilde münasebetler tesis etmek istiyoruz. Fransız Ingiliz dostluğile birleşmek arzusundayız. Almanya, sulhun muha fazasını temin yolundaki mesaisinin muvaffakiyetle biteceği hakkında henüz hiç kimsenin birşey söylememesine rağmen, bu uğurda, bütün memleketlerin siyasî adamlarile elbirliği etmektedir. Fakat, herşeye rağmen, Almanya bir harbe sürüklenecek olursa, bu, memle ketimizi büyütmek için yabancı topraklar fethetmek maksadile yapılmış emperyalist bir harb. olmıyacaktır. Almanyanin iştirak edeceği harb, ancak bir fikir lehinde veya aleyhinde yapılan bir harb olabilir. Biz Fransaya veya Rusyaya karşı değil, bizim kendi idealizmimizi imhaya teşebbüs edecek olan bir fikre karşı harbedeceğiz.» niden takviye edildi, tank ve bilhassa keşif ve bombardıman tayyaresi inşaaü, çok fazla süremiyecek olan bir süratle devam ediyor. Millî Müdafaa Nazınmız Edouard Daladier, Fransanın, üstünlüğünü muhafaza etmesi için zarurî olan bütün ted birleri almıştır. Ben harbe inanmıyorum. Fakat, Berlin, Alman tehlikesi karşısmda bütün Fransızların aralanndaki ufaktefek kavgalan unutmasmı bildiklerini hissederse, harb tamamen imkânsız bir hale gelecektir. Hitler, müttehid ve kuvvetli bir Fransaya karşı hiçbir şey yapamıyacağını bilir, bilhassa İtalyan dostluğunu tekrar elde edersek ki bunu elde etmeliyiz. Fransa yüz milyon nüfuslu bir millettir. Afrikada ve Asyada, himayemiz altında beyaz, siyah, san altmış milyon insan var ki Fransayı kendi vatanlan te lâkki etmektedirler. Bunlardan birçoğu 1914 ten 1918 e kadar bizimle bir safta harbetmiştir. Denizaşm memleketlerde bulunan bu altmış milyon Fransızdan, hiçbir tazyik yapmağa lüzum kalmadan, kolayca bir milyon kişilik bir ordu teşkil edebiliriz. Müstemlekelerdeki mümtaz memurlarımız, bu hususta tamamen mutabıktır. Müstemlekelerimizin bize temin edeceği bu kuvveti, Fransa, tabiatile hakkın ve medeniyetin emrine amade kılacak ve o zaman sulh ve hürriyet fikirlerini rahat rahat zafere götürecek ve Alman top larından korkusu kalmıyacaktır. Memleketimizin sahib bulunduğu bu ihtiyat kuvvetleri Almanya bilir. Bina enaleyh, Avruoayı felâketle bitecek bir maceraya sürüklemeden evvel tereddüd edecektir. Işte bundan dolayı nikbin bulunuyo rum ve harbe inanmıyorum. Yeter ki, Daladiernin Fransayı hertürlü Hitler taarruzundan masun kılan millî müdafaa siyasetine devam edeler.» Eski çamlar bardak olmasaydı?.. eş yüz yıl evvel Avrupanın coğrafya âlimlerince bile bilinmiyen Domremy isimlı köyünde bir kız türedi. Siyah saçlı, iri ya pıh, alımh, güzel bir mahluktu. Bakışı kadar sesi de tatlıydı. Bakarken ve ko nuşurken karşısındakileri heyecanlandı nrdı. Işte bu kız henüz on üç yaşında ikcn saçmalamağa başladı. Babasına, amcasına, konuya ve komşuya deli zırvasını andınr sözler söylüyordu. îlkin garib ve müphem sesler duyduğunu söylemekle başlıyan bu sapıtma yavaş yavaş geniş ledi, Allahla konuşmak iddiasma kadar ilerledi. Güzel kız, npkı Tur dağında Peygamber Musaya olduğu gibi büyük bir ışık içinde Allahın kendine göründüğünü söylüyordu. Tann, guya bu tecelli sırasında dile de gelmiş ve ona: «İyi ol, uslu ol, temiz ol, sfk sık evime gel!» demişmiş. Tannnın ev demesinden maksad kilise olacağı için güzel kız hergün kiliseye gidiyor, saatlerce: «Rabbim, Rabbim» diye inliyordu. Güzel kızın deliliği arthkça artb, Allahtan sonra Meryemle, oğlile ve daha sonra Sen Piyerle, Sen Janla, Sen Mi şelle görüşmeler, konuşmalar başgöster di ve sonunda kız ortaya bir iddia atb: Sen Mişel beni büyük bir işe memur etti. Ben yurdumun halâskân olacağım!.. Bu kıza Jan Dark denildiğini ve onun halâskârlık iddiasile ortaya abldığı sırada Fransadan büyük bir parçanın İngiIiz işgali altında bulunduğunu, bu felâ ketin vatanperver kütlelerde şuur bırakmadığı için de Jan Darkm her yürekte yer alıp halkı ayaklandırdığını, İngiliz leri hezimetten hezimete uğrathğını, nihayet yakalanıp ateşe atıldığını hepimiz biliyoruz. * * * Dünkü Cumhuriyette Atinadan gel * me şöyle bir telgraf vardı: Gulandri a dını taşıyan henüz on altı yaşlannda bir çocuğun geceleri ruhlarla konuştuğu ve seslerini tanıdığı bir takım ruhlarla da uzun hasbıhaller yaptığı anlaşılması üzerine halk arasında şiddetli bir heyecan husule gelmiştir. Birçok profesörler, doktorlar bu işle alâkalanmışlar, Gulandriyi muayene ve tetkik etmişlerdir. Onda bir fevkalâdelik yoksa da iddiasında gösterdiği ısrar dikkat ve hayret uyandırmak tadır. Görülüyor ki beş yüz yıl evvelki Jan Darkla şhndiki Gulandri arasında bü yük bir benzerlik vardır. Kız, o zamanki kafalara uygun gelecek biçimde manevî ve ruhanî mülâkatlar yapıyordu, gene o devrin vicdanî ve içtimaî ihtiyaclarına göre emirler tebliğ ediyordu. Gulandri de bugünün zihniyetine göre hareket ediyor, Tanrı ile ve din azizlerile görüşmeği yakışıksız bularak ruhlarla meclis kuruyor. Çünkü ruhlann insanlarla te mas edeceğine ve ettiğine inananlar henüz çoktur. Fakat Gulandri ruhlara inananlann dahi onlara uyup herhangi bir yolculuğa çıkamıyacaklarını düşünmüyor. Bugün ruhlar, öbür âlemden haber verebildikçe dinlenirler. Dünya işlerine karışmağa başladıklan gün, en sadık müminleri tarafından bile kovulurlar. Çünkü eski çamlar artık bardak oP i Dr. Şarkomın gemisi kutubda battı / Hikmet Turhan Dağlıoğlu (1) Türkçülüğün esasları. Ziya Gökalp, S. 123. Sergi merkez komitesi azaları Ankaraya gittiler Ev ve elişi sanayi sergisi merkez ko mitesi azalan Ankaraya gitmişlerdir. Bunun için en zengin olan lstanbul mıntakası •iimunelerini toplamak üzere şehrimizde tâli bir komite teşekkül etmiştir. Sanayi müfettişi Daniş te Bursa mıntakası sergi işlerile meşgul olacaktır. IBaştarafı 1 Inci sahtfede] lardan bir tanesi kutub kâşiflerinden birinci Charcotya aiddir. Hayatta kşjmış yegâne kazazede olan baş tayfa Eugene Gouidec, şiddetli bir fırtına dolayısile «Pourquoi Pas> nın Reykjanesde torinstan etmiş ve sonra yolunu kaybederek saat 5,30 da karaya oturmuş olduğunu beyan etmiştir. Deniz pek zi M. Arfimbonun bir makalesi yade dalgah olduğundan tahlisiye sanFransız Meclisi Hariciye Bütçe en dalları kullanılamamıştır. Dalgalar, gü cümeni raportörü, Radikal ve Radikal verteyi aşmış ve geminin kazanı patla Sosyalist partisi reis vekili M. Leon Armıştır. chimbaud, ParisSoir gazetesine yazdığı Kopenhagdaki Fransız konsoloshane «Harb olacağına inanmıyorum» başlıklı sine göre gemi mürettebatı kırk kişi makalede diyor ki: «Bütün dünya matbuatı, bize hâ!â idi. Nuremberg nasyonal sosyalist kongresinKopenhag 17 (A.A.) Grönland şu den bahsediyor ve Hitlerin beyanatı etbesine saat 20,30 da Grönlanddaki Skorafında iki kıt'anın bütün gazeteleri laresbüsunddan gelen bir telsizde «Pourrafından mütalealar yürütülüyor. Al quoi Pas> ismindeki Fransız istikşaf gemisinin çarşamba günü İzlanda açık man Başvekili bir kere daha oyununu larında tamamen kaybolduğu ve tay gizledi. fasınm, bir kişi müstesna olmak üzere, Son zamanlarda Avrupa hükumet boğulduğu bildirilmektedir. merkezlerinden birçoğunu gezdim. Or * Dalgalann sahile attığı cesedler ara ta Avrupada ve bilhassa Tuna Avrupasında Dr. Şarkonun da cesedi vardır. sında, herkes Hitler tehlikesini müdrik Son alınan bir habere göre, şimdiye kabulunuyor. dar kıyıya 21 cesed gelmiştir. Berlinin indinde Fransa daima 1 nuhalk düşmanıdır. Almanyanın Fatih Noteri Adliyeye verildi maralı hâkimi, bizi, silâhlannın Sovyet Rusyaya Yapılan teftiş neticesinde pul hesabla müteveccih olduğuna inandırmak istiyor. nnda bazı yolsuzluklan görüldüğü için Biz bunun doğru olmadığını biliyo Fatih Noteri Şükrünün tevkifine lüzum ruz, Hariciye Nezaretimiz de bunu bihasıl olmuş; Adliyeye verilmiştir. liyor. Rendeki Alman sarnizonlan ye eve döndü. Yolda, otomobilin içinde, hırsmdan mendilini, eldivenlerini paralamıştı. Kocası bu akşam eve aksine erken gelmişti. Sofrada yemekleri beğenmedi, ahçıya bağırdı, hizmetçiyi azarladı, her zamanki gibi sırnaşan Pırlantayı kovdu. Bir iki lokma yedikten sonra sofradan fırlayıp kalktı. Gazete okumak istedı, okuyamadı. Yazı yazraak istedi; bir sahife bile yazmadı. Süha radyo çalıyordu; ona sinirlendi: • Sustur şu zırıltıyı Allah aşkma! dedi; kafam kazana döndü. Süha, sordu: O kadar sabırsızdı ki geç gider diye mektub yazmak istememiş, telgraf çekmeği düşünmüştü. Bir kâğıd aldı. Telgrafm müsvedde sini yaptı. Şu acı ve müstehzi satırlan yazdı: «Büyük valideniz hanımefendinin hastalığından dolayı sizi tebrik ederim. Çok memnun oldum. Saadetler dilerim. Saniha» Bir otomobile atlıyarak Beyoğlu postanesine gitti. Telgraf gişesine yaklaşırken postrestant memuru, kendisini ça ğırdı. Hanımefendi mektubunuz var. Kalbi şiddetle çarptı. Mektubu aldı, zarfın üstündeki yazı Ercümendin ya zısı idi. Orada açıp okudu. Ercümend, ihtiyar büyük annesinın birdenbire hastalandığını, doktorun yaşlı kadının hayatını tehlikede gördüğünü yazıyor, hastalığını bütün tafsilâtile anlatıyor, sevgili anneannesinin «oğlunı Ercümend, beni böyle ölüm döşeğinde bırakıp gitme» diye yalvarması üzerine hareketini tehir etmek mecburiyetinde kaldığını söyledikten sonra şöyle devam ediyordu: «Gerçi biliyorum ki Saniham beni sa ADÜYEDE Takas suüstimali muhakemesi başlıyor Bundan iki sene kadar evvel bir takas suüstimali meydana çıkanlmış, muhtelif cephelerden uzunboylu tahkikat ve tetkikat yapılmıştı. Bidayette bu işin seksen iki suçlusu olduğu halde bunlar dan bir kısmı müruru zamandan ve bir kısmı da affı umumî kanunundan istifade eyledikleri için suçlular yirmi altı kişiye inmiştir. Ekserisi memur olan bu yirmi altı kişi hakkında lüzumu muhakeme karan verilmiş ve evrak vilâyet makamından Adliyeye gönderilmiştir. Bunlardan bir kısmı vazifesini suiistimal •tmek ve bir kısmı da ihmal ve terahide bulunmak suçile muhakemeye verilmişlerdir. Bu mühim davaya yakında üçüncü ceza mahkemesinde başlanacaktır. Son Mektub Feridun Osmanın Yurd hikâyeleri Memleketten hakikT renk ve koku getiren bu küçük hiktye kltabını okuyunuz. Her yerde bulunur. Fiatı 40 Krş. Klod Aneden Fethi Varal ve Feridun Osmanın çevirdikleri bu çok cazib aşk romanı mevsimin en güzel eseridir. Okumalısınız. Genc Rus Kızı Arian muştur. J H: Kimyager E R. Atafrata: Türk bayrağı hakkında en iyi ve en toplu malumat, tarihci ve edib hekimlerimiz. den doçent Süheylln yazdığı bir risalede vardır. Onu bulup gözden geçlrmeniz muvafık olur. M. T. T M. TURHAN TAN "Cumhuriyet, in tefrikası 70 Saniha, bu mektubu okuyunca sinir " lendi. Ercümendin kendisini temin et mek istemesi bile onun asabına dokun muş, içinde anlaşılmaz bir infial uyan * dırmıştı. Demek ki Ercümendi bu kadar çok seviyordu. Halbuki şimdiye kadar bunun farkına varmamışh. Bursalı kızdan bahsetmesini bile kıskanıyordu. Bil* hassa, Adada kendisine hazırladığı aşk ve saadet günlerinden bahis bile etmiye~ rek bu genc kızla alâkadar olmasına fena halde içerlemişti. Bu mektubdan sonra, Beyoğlu pos tanesine iki gün üstüste ugrayıp ta ondan rrektub gelmediğini öğrenince büsbütün sinirlendi ve üstelik şüphelendi de... «Sakın, ailesinin ısrarlanna dayanamıyarak Bursalı zengin kızla evlenmeğe kalkmış olmasm?» diyor, arkasından hemen kendi kendini teskin ediyordu. «Belki de hasta&r yavrucak» diye düşunüyor, hat Abidin Daver DAVER ta nastalanmış olmasını temenni ediyor du. Sonra, kadınlık gururunun, aşk hodkâmlığının bu tezahüründen utanıyordu. Üçüncü gün, posta memuru, kendisine bir telgraf verdi, sinirli ve telâşlı açtı: «Büyük annem hasta, gelemiyece ğim. Ercümend» Telgrafa inanmadı. Kocakannın hastalığına inanmadı. Bir anda, o kadar ümidsiz ve bedbin olmuştu ki aşkmın ebediyen uçup gittiğine hükmetti. Demek ki kendisinin Büyükadada geçirmeği kur duğu üç gün üç gecelik aşk ve saadet bayramı hulyasına, Ercümendin verdiği cevab, bu sahte telgraftı. Halbuki kendisi zavallı Saniha, onunla başbaşa ve yapyalnız üç gün üç gece yaşamak içm, ne ustaca plânlar tertib etmiş, ne güzeî projeler kurmuştu. bırsızlıkla bekliyor; fakat Saniham iyi yüreklidir. îhtiyar ninemin inliye bliye bana «gel evlâdım; çocukluğunda yaptığm gibi bana Kısası Enbiya oku, güzel sesinle şarkılar söyle» diye yalvardığmı öğrenince, bu birkaç günlük teahhurumu mazur görür. Oyle değil mi Sanihacı ğım?» Kancığım nen var? Bu akşam çok hırçm ve sinirlisin! Once hiç cevab vermedi; sonra kocası ısrar edince bir yalan uydurdu: Terzi, yeni tuvaletimi berbad etmiş. Fena halde hırslandım. Kancığım, bu kadar üzülmeğe değmez. Düzeltemezse yenisini yaptı * nrsın. Allaha şükür paramız var. Üzülme yavrum! Elimde değil, sinirliyim. Yattılar. Saniha, sabaha kadar ya takta dönüp durdu. Uyuyamadı. Ne ya* «Yalan, yalan! Evleniyor!» dive pacağını bilmiyordu. Sabahleyin, Ercügözleri yaş, yureği ıstırab ve infial doîu mendi, bir güzel haşlamağa karar verdi. müsveddesini gördü. Mektuba o kadar asabileşmiş ve hiddetlenmişti ki telgrafı çekmeyi unutmuştu. Öğleden sonra gidip çekerim, dedi. Fakat o gün kabul günü idi; misafirleri geldi. Terbiyeli ve nazik bir ev sahibi sıfatile, zorla sinirlerini yahştırdı, hırsını ve ıstırabmı içine hapsetti. Akşama kadar onlarla meşgul Fakat Saniha, öyle düşünmüyordu. oîdu. Akşamüstü de kocası geldi, telgraBir defa şüphe denilen kurd onun içine fı çekemedi. Ertesi günü Beyoğlu postanesme git • girmişti. «İmkânı yok, diyordu; bu mektuba tiği zaman yeni bir telgraf kendisini bekda inanmam. Beni deli gibi sevdiğini liyordu. Halecanlar içinde telgrafı açtı: söyliyen Ercümend, nasıl olur da, o ihti«Büyük valide sizlere ömür. Çok keyar kadının başucunda beklemek içın, derliyim. Ercümend» beni ihmal eder. Büyük annesine karşı Bu defa inanmıştı artık. Ercümend, olan muhabbeti, benim aşkımla nasıl mü bu kadar yalan söyliyecek tabiatte bir cadele edebilir ve bu mücadelede nasıl adam değildi. Garib değil mi? Ölüm hagalib gelebilir? Yalan, yalan evleniyor.» beri getiren bu telgraf, onu adeta memSaniha, mektubu buruşturup çantasma nun ve müsterih etmişti. Bu çok hodbin tıktı. Postaneden çıktığı zaman, Bursa bir histi amma böyleydi işte Demek ya gitmeği ve Ercümendi, cürmü meşhud ki Ercümend yalan söylememişti ve B u r halinde yakalamağı, yalanmı yüzüne salı genc kızla evlenmemişti. Sanihanm vurmağı düşündü. Fakat buna imkân sevdalı yüreği, yalnız kendi aşkını dü yoktu. şünüyordu. «Ercümend evlenmedi ya, «Ah, dedi, tayyare postası olsaydı, ihtiyar kadın öldise ölsün ne yapayım, hemen atlar, giderdim.» diyordu; o kadar yaşadıktan sonra öl~ Eve döndüğü zaman, çantasında, & meğe herkea razıdır.» cümende çekmek için yazdığı telgrat [Arkast vari
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear