25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 Mart 1936 CUMHURİYET F i k i rI e r Biz bize Yeni tuhaflıklardan Bir davetname gördüm: İki kişi evleniyormuş; bunların anaları babaları o gün yapılacak olan merasime tanıdıklannı çağınyorlar. Dr. NUzhet Şakir Dirisu Davetname aşağıyukarı şu şekilde yaDünkü Cumhuriyet gazetesinde üs leri idare ve terbiye edenlerin bu işe zılmış: «Kızımız Ayşe Fehmi Koncagülle oğlutad Selim Sırrı Tarcanın Ilıca adındakı yakından vâkıf olmaları ve sözlerinin mecmuamda spor hakkında yazdığım müessir olabilmesi ve bu sportmenlik muz Mehmed Bürhan Şmanay, martın yazılardan bazı parçalar kaydederek, hal ve ruhunu onlara aşılıyabilmeleri bilmem kaçıncı perşcmbe günü... belediye bunlara temas suretile yazdığı makale için evvelâ bu kimselerin sporcu ve at dairesinde evleneceklerdir. O gün öğleyi zevkle okudum. Beden terbiyesi ve letler tarafından sevilmesi, hürmet e den sonra saat üçtc bizi huzurunuzla şespor sahasında uzun zamandanberi kıy dilmesi ve sözlerini dinletebilecek va reflendirmenizi rica eder, saygılarımızı metli tecrübe ve düşüncelerile tanınmış ziyette bulunmaları esastır. Yoksa her sunanz.» üstadm yazılarıma lutfen alâka göste hangi bir müsabakadan avdette, ken Yukarıki satırlardan anlıyoruz ki kız rerek bu husustaki kanaatlerini bildir dilerini yetiştiren ve idare edenleri dermeleri her halde faydalı idi. Eğer üsta hal çekiştirmekten ve bütün kabahati tarafının aile ismi Koncagül, erkek tarafıatmaktan çekinmiyen nınki ise Şınanaydır. dın yazları içinde bazı ufak tezadları onlar üzerine ve yazılarımın sonlarına konduru sporcularla, onları yetiştirenler ara Buraya kadar hiçbir tuhafhk yok. lan (!) işaretleri görmeseydim, şu ya sında anlaşamamazlıklar bulundukça, İsimlerin üçer kelimeden teşekkül etmesi, zıları yazmağa lüzum hLssetmiyecektim. orada spor terbiye ve ruhunu yaratmayeni aile isimleri ahnmaya başlıyalıberi Muhterem Selim Sırn Tarcan, yazıla ğa imkân yoktur» diyerek kulüb muhirımın bazı cümlelerini alıp diğer kısım tinin ve şeraitinin ahlâk ve karakter ü bir âdet hükmüne girdi. Asıl acayiblik şimdi başhyor: larını bırakmakla, okuyucular nazarm zerindeki ehemmiyetine işaret ettim. Bu davetnamenin altında aile reislerida makalemi tamamile değişik mana iSpor işi zannedildiğinden çok nazik fade eden bir şekilde göstermiş ve guya bir iştir. Basit ve amprik yollarla yü nin imzalan var. Osman Fehmi ve Hidabeai spor ve beden terbiyesinin güttü rüyemez. Bu ayrı bir ilim ve fen ve ta yet Bürhan. ğil gayelerden en mühimminin karak babet işidir. Bunu üzerine alanlar vü Birden şaşırıyoruz; «aile isimleri ne olter ve ahlâkî terbiye ve yükseltme ol cudün fizik aksamı terbiye edilirken du?» diye kendi kendimize bir soruyoruz. duğunu inkâr ediyor vaziyetine sokmuş manevî ve ruhî kısma da ayni ehemmiKoncagül ile Sınanay kelimeleri burada olduklan için şuracıkta bunları izaha yeti vermek mecburiyetindedirler. hiç icab etmiyen bir yerde kullanılmış, zaruret hâsıl oldu. Yoksa yalnız kol ve bacak sallamak asıl kullanılması lâzım gelen yere konmaIlıca mecmuasındaki yazılarımı di a, koşup, atlamakla ahlâk ve karakter mışlardır. Acaba mürettib hatası mı?» diğer kısımlarile beraber aynen nakledi düzelmez. Yazımın dığer bir kısmına geliyorum: yoruz. yorum: Fakat değil! «Sporculuğun en büyük vasfı mahcub «Spor ve beden terbiyesinin gayesi, ve mütevazı olmaktır. Belki bu tıynet Osman Fehmi ve Hidayet Bürhan medeniyetin bin bir icadile bugün bütün dünya insanlarının çok eksilmiş o ;e olanlar hayatta şirretlerin ve menfi muhitlerinde bu şekilde tanınmışlardır. lan fizik randımanını ve bmnetice ma •uhlu serkeşlerin yanında biraz kaybe Isimlerinin sonuna yenisini ilâve ettikleri nevî enerjilerini tabiî olan yüksek de der gibi görünürler. Hakikatte ise hiç takdirde herhangi bir kanşıklık çıkaca bir zaman böyle değildir. Şerefsiz bir recesine eriştirmekten ibarettir>. galibiyet yanında şerefli bir mağlubi ğından korkmaktadırlar. Onu lâf ölsun Burada manevî enerjilerin ne olduğu yet her zaman makbuldür. Şerefsiz ga diye şöyle bir kenara sıkıştınvermişler. çok aşikârdır. .ibiyetin hiçbir zaman efkârı umumiye Halbuki Meclisten çıkan «Soy adı» «Bir sporcu veya bir şampiyon an ve milletler üzerinde iyi tesir bırakmıkanununun yegâne gayesi asırlardanberi cak adalesinin bir kuvvet modeli ol yacağmı ve sahibine bir üstünlük izafe duğunu göstermekle bir şey ifade et edemiyeceğini daima düşünmek lâzım devam eden karışıklığı ortadan kaldırmez. Gerek hislerinin ve gerekse dü chr. Müsabakada herkesten üstün ve maktı. şünce ve muhakemelerinin de o nisbet Bîrinci gelmek esastır diyenler olabilir. Hidayet Bürhan, kendi beğenip seçtite mütekâmil bulunması lâzımdır. O 'akat bu, bütün hayatta da böyledri. ği yeni ismini «kanşıklık olur» diye nun için sportmen ve atletlerde yalnız Cemiyet içinde yaşıyanların gayreti de kullanmaktan çekinirse, işleri daha beter vücud terbiyesi kâfi değildir.> , herkesten daha iyi bir vaziyet kazan karıştırmaktan başka birşey yapmış ol«Bütün terbiye sistemleri egoizmi a mak gayesine matuftur. Fakat, bu, hiç zaltmağı ve başkalarının menfaatlerine bir zaman dövüşerek, çalarak, adam so maz. N. de hürmet etmeği istihdaf eder. Beden yarak, adam öldürerek zengin olmak terbiyesi ve sporun bu işi görebileceği demek değildri. ni zannedenlere tesadüf ediyoruz. Bir ÎNHtSARLARDA Bunların cemiyet içinde nasıl bir üsçok yazılar sporun bu terbiye işini göretünlüğü, bir kıymeti olamazsa sporda bileceğini kaydediyorlar. Halbuki bu Inhisarların yeni satış çok yanlıştır. Beden hareketleri ve spor da ayni şekilde şirretlik ve gürültü ile kazanılan birinciliklerin kıymeti yokmağazaları hiçbir zaman ahlâki ve karakteri ter biye etmez. Bilâkis arzuları, hırsları tur. O üstünlük ancak cemiyetin kabul Inhisarlar İdaresi tarafından Beyoğlu, tatminden ziyade onları körükler, tah ettiği tevazu, fazilet, doğruluk gibi iyi Galata, Beyazıd ve Bahçekapıda açıl rik eder, fazlalaştırır. Fena huylu bir prensiplerle beraber olursa kıymetli mış olan modern ve tiçte satış mağa adam şampiyon da olsa gene fenadır dir. Sporda üstünlük daima mütevazı zalarından Beşiktaş, Üsküdar ve Kadı ve o fenalığı daha iyi yapabilecek bir ve utangaç olmağı, hatta cemiyet ha köyünde de birer tane açılacakür. kudret kazandığı için daha tehlikeli yatı içinde yaşarken esasen insana lâzım olan tevazudan daha ileri gitmeği Idarenin bu zarif mağazaları İstan dir.» bile istilzam eder.> bulda sekiz tane olacaktır. Sekizinci ma«Görülüyor ki sporcu ve atlette ilk Bu sözlerimde sporcunun pısırık, kor ğazanın semti hakkında henüz bir karar aranacak şey cihazlarının kuvvetli oluşundan başka ahlâk ve karakterdir. Bu kak olmasım ifade eden hiçbir şey yok verilmemiştir. nu spor temin etmez. Bu irsidir. An tur. Burada, kuvvetine güvenen bir îstanbuldan sonra Ankara ve İzmir cak gazete, konferans, hoca, aile, nasi kimsenin ben şöyle yaparım, ben böyle de bu mağazalar gibi ayni tipte, modern hat, kontrol ve telkinler ile ıslah olu kuvvetliyim, beni kimse yenemez diye dükkânlar açılacaktır. küçük dağları ben yarattım gibi vazinabilir.> Buraya kadar yazılarımın ifade etti yetler alarak söylenmesinin sporculuk ği mana çok açıktır. Yalnız spor ve be ruhile kabili telif olamıyacağına işaret hiçbir zaman pısırık, korkak olmak demek değildir. Utangaç olmak, mütevazı den terbiyesi yapmakla ahlâk ve ka vardır. Sporcu, enerjisinden emin olarak i olmak kibarhğın ve mütekâmil insan rakter terbiye edilemez. Ancak bunu yaptırırken hocanın ve cab ettiği yerde bunu gösterişsiz mü lığm en büyük vasfıdır. İşte bu arzu edilen şeyleri spor ve beya mürebbinin yapacağı telkinlerin, kemmel surette kullanan ve lüzumsuz yerde de bilâkis daima mahviyet ve te den terbiyesi yalnız başına yapamaz. Osöyliyeceği sözlerin tesirile, yapılan s p « ve beden terbiyesi, dolayısile ka vazuunu muhafaza edebilecek kadar i nun idaresi esnasında yaratılan iyi muhit, ancak şahsma bu ahlâk ve karakter ral ter ve ahlâki düzeltebilir. Bütün ter radesine sahib olan kimse demektir. Sporcunun, büyük bir harbi kazanan düzenliğini bahşedebilir. biye sistemlerinde de iş böyledir. Ço Acaba bu tamamile mümkün müdür? cuklarımız mektebde yalnız hesab, hen galib bir kumandanı tebrike gelen kimdese, coğrafya ve saire okurlar; fakat selerin, bu büyük işten dolayı yapılan Bunun tamamen mümkün olmadığmı bunları okurken hocanm telkinleri ve takdirkâr tezahüratı karşısmda, o ku da tecrübeler göstermiştir. Onun için çocuğun hislerine hitab eden sözleri ve mandanm yüzünde beliren asalet ve ki hilkatinde serkeşlik, şirretlik ve menfi hareketlerile çoçuğun ahlâk ve karak barlık pembeliğile «ben ancak vazifemi ruhluluk taşıyan kimselerde nekadar teri düzelir. Eğer böyle olmasa idi mu yaptım, bu yaptığım fazla bir şey de uğraşılsa gene şu arzu edilen netice elallim yetiştirmek için bu kadar mesa ğildir, siz büyütüyorsunuz> demesin de edilememektedir. Binaenaleyh böyle iye lüzum olmaz ve muallimin mesle deki asil ruhu edinmesi lâzımdır. Spor kimselerin sporcular arasına sokulma ğindeki inceliğe de kıymet verilmezdi. cu, kendisile dövüşen birinin yenilme ması bile lâzımdır. tşte şahsm bu karakterini evvelden Spor ve beden terbiyesi esnasında ço sile onun izzeti nefsini kırmak, hırpa cuğun hisleri üzerinde yapılacak tesir lamak değil, bilâkis ona da bir kıymet tayine, son asır tababeti çok büyük kıylerdir ki asıl ahlâk ve karakteri terbiye vererek hürmet göstermesi ve kendisi met vermekte ve yeni hekimlik saha eder. Bu her terbiye sisteminin kabul ni yenen kimseyi de bir düşman değil, smda buna Biotypologie denmektedir ettiği esastır. Bunlara itiraz olunamaz. takdire lâyık bir kuvvet olduğunu sa ki bu, bize sporcunun evvelden vücud Yazımızda gene bu maksadla, spor mimî ve hakikî hislerile izhar edecek muayenesile beraber karakter muaye kulüblerinin ve kulübleri idare edenle kadar egoizmini yenmiş bulunması lâ nesinin de lüzumlu olduğunu anlatır. Profesör doktor rin sporcular üzerindeki bu yükseltme zımdır. işini haürlatmak için «soprcu ve atlet Bu. bütün hayatta da böyledir. Bu hal NÜZHET ŞAKİR DİRİSU Spor ve beden terbiyesînin ahlâk ve karakter üzerindeki tesiri tl Ingiliz hükumetile müzakere uzuyor Intihab mücadelesi hararetleniyor; Vefd partisinin, diğerlerine 58 meb'usluk bırakmasına rağmen fırkalar aralarında anlaşamıyorlar Mısır Mektubları y Yeşeremiyen yamaclar! • m> Bahar, tabiatin yeşillenme çağıdır. Hazan ve kış rüzgârlarının homurdana homurdana tırnaklıyarak soyduklan, cascavlak bıraktıkları ağaclar, baharın belirmesile beraber yeşermeğe başlar. Güneş, Kahire 20 mart (Hususî Muhabirimiz dairei intihabiyeyi 2, bazan 3 fırka bir aylarca süren kayidsizliğinden ütanmış den) Halk, İngiltere Mısır müzake den istiyor. Namzedler kendi seçtikleri da gibi kızarır, ateşlenir, soğuktan göğsü çatratının devam ettiğini, evvelâ gazetelerin irelerde namzedliklerinin konulmasmda ıs lıyan toprağa hayat aşılamağa koyulur. Bu mubarek aşının ilk feyzi yeşilliktir. resmî havadisler sütununda, haftada bir rar edıyorlar. Namık Kemalin dediği gibi fidanlar, Yann yapılacak olan içtimada Vefd iki çıkan altı sahrlık tebliğden, sonra, heağaclar, tarlalar ve her yer, büyülü bir men hergün murahhaslann bir çay ziya partisi umumî kâtıbinin partilerin arasını fetinde Nil üzerinde bir vapur gezinti bulma kiçin tavassutta bulunacağı bildiri elin temasile çıplakhktan kurtulup yeşillenirken kendilerini tabiatin gerekli mevsinde ve yahud kulübde buluştuklarından liyor. cudlarından sayan bir takım tufeyliler de anlıyor. Dün, gazete sütunlan tekaüd eAnkarada okutulacak Mısırlı kadınlara yeşillenirler. Bu yeşillenış, hasdilen Ingiliz Bahrisefid filosu başkumaniki gene kız talığa işaret eden yüz yeşilliği gibi iğrencdanı Amiral Fisherin «Queen Elisabeth» Geçenlerde, Mısır gazeteleri, Ankaradir. Öteki ise hayat, taze bir hayat kadar te Mısır murahhaslanna ve hükumet er dan gelen şu telgrafı neşrettiler: güzeldir. Ben yızıcılığa başladığım gün kânına verdiği vedalaşma ziyafetinin tafAnkara Kültür Bakanlığı iki Mıden, burada tasrih etmeği kendi hesabıma silâtile doluydu. Kahireden Iskenderiye sırlı gene kızın tahsil müddetince bütün ye, hangi murahhaslann tayyare ile, han masraflan Bakanlığa aid olmak üzere îs uygun bulmadığım hayli uzun bir tarih gilerinin otomobil ve trenle gittikleri, Is met lnönü Enstitüsüne ahnmalannı karar tenberi, bahar gelir gelmez gözümü sık sık Haydarpaşa kıyılarına çeviriruu. kenderiye açığında yapılan manevraların altma almıştır. Çünkü orada bitip tükenmez bir kışın kusafahatından... Ve saire gibi havadisten Bu havadisi verdikten sonra, îsmet lnöbaşka, asıl konferans müzakerah hakkın nü Enstitüsü hakkında uzun tafsilât ve cağına düşmüş gibi daima ve daima çıplak kalan, sayısız baharlar içinde bir türda hiçbir bavadıs yoktu. ren gazeteler buna, yalnız şarkta değil, lü yeşeremiyen yamaclar var. Bu kuru, İngilizlerin askerî teklifieri Harbiye Avrupa ve Amerrkada bile emsali az bubu boynu bükük topraklar bana zorla Nezareti ekspreleri tarafından incelen lunan bir terbiye ve ilim evidir, diyorlaröksüz yaşatılan çocuklar gibi gamlı gömekte olduğu söyleniyor. Iddia edildiğine dı. rünür. Ve yamaçların eteğini ıslatan degöre tekliflerin az zaman içinde tetkik eHükumetimizin bu karannın burada nizde onlardan sızmış bir gözyaşı acılığı dilmelerine imkân yokmuş. Son toplantıda nekadar iyi tesir yaptığım herkes takdir ebulurm. Nahas Paşa Ingiliz murahhaslanna key der. İki gene kızın Türk terbiyesi ve külAcaba orada, Marmaraya yaslanan fiyeti bildirdi. Matbuat ta, efkân umu türile yetişip Mısıra dönmesi, memleketibu Anadolu parçasında yeşermek kabili miyeyi aydmlatmak gayesile askerî tek miz için çok canlı propaganda olacaktır. veti mi yok? Toprak kireçli mi? yoksa liflerin her bir noktası lâyıkı veâhile tet Türkiyeyi tanıtmak, sevdirmek için mümfazl kumlu mu?.. Hayır. Kavak iskele kik edilmesi icab ettiğinden müzakerele kün olabilse de muhtelif memleketlerden sinden, Selimiye önlerinden başlayıp Şemrin tabiî olarak uzıyacağını öne sürerek ve bilhassa şarklı komşulanmızdan sipaşa düzlüğüne kadar uzıyan çıplak yamilleti sabretmeğe davet ediyor. «Bourse» usulile sinemizden çıkan, yeti maçların özü pek feyyazdır. Bunu HayZaafaran sarayı müzakerartı uzıyacak şen, bizi takdir eden, lisanımızı bilen, ru darpaşa istikametine gidilirken yabancı humuzu anlıyan gencler yetiştirebilsek!.. gibi gorünüyor. ellerin ıhtimamile vücud bulduğunu görFakat bu işin bir tarihçesi vardır. *** düğümüz küme küme ağaclardan ve her Yıldızda toplanan dünya kadınlar konBurada günün meselesi, intihab mese gresi kapandıktan sonra Mısır delegasyo bahar, fışkırıveren yeşilliklerden anlıyo ruz. Bu vaziyette o mıntaka iki mütehalesidir. nu başkanı Hüda Şaraui Hanım berabeNesim Paşa kabinesi zamanında fırka rinde daha birkaç kadın olduğu halde if talihe mazhar olmuş oluyor. Bir yanda Iarın ittihadından doğan «Millî müttehid Ankarayı ziyaret etmişlerdi. Ziyaret es yeşillik ve hayat, bir yanda koruluk ve cephe» bugün filen bozulmuştur. Millî nasında İsmet lnönü Enstitüsünü de gez ölüm. Manzaranın fecaatini artıran nokta cephe ancak Ingiliz Mısır müzakereleri mişlerdi. Kadın ve feminist bir kadm göyeşillikle hayatın Kırım harbinde ölen ni takib etmek üzere birliğini muhafaza e zile Enstitüyü gezen Hüda Hanım bu debildi. İntihabat işlerinde, partilerin e mektebden yetişecek bir kızın her husus müttefik askerlerin mezarlığında, koru melleri, programlan, ihtiraslan, rekabet ta tam bir kadın olarak çıkacağını derhal lukla ölümün yığın yıgm evlerin yanıbaleri tekrar meydana çıktı. Uzun zaman keşfetmişti. Mısıra avdet ettikten sonra şında göze çarpmasıdır. Acaba bu bahar içinde de o yamaclar danberi devam eden konuşmalar netıce Hüda Hanım, Mısır kadınlar Birliği nayeşermiyecek mi? Ölülerin bile yeşil bir sinde Vefd partisi, öbür partilere, parla mına, Kahiredeki Anadolu Ajansınm mentoda elli sekiz sandalye terketmeğe mümessilinin delâlet ve mesaisi üzerine İs semaya gözlerini açabildikleri bir yerde muvafakat etmişti. Yüzde doksan beş nis met İnönü Enstitüsüne iki kızın alınması dırılerın gözü çıplak bir imtidad arasında betinde memleketin ekseriyetini teşkil e için Kültür Bakanlığına mracaat etti. Son üzülüp kalacak mı? Alâkadar olanlann bu öksüz toprak den Vefdciler, kendi rızalarile parlamen günlerde muvafakat cevabı geldikten sonlara biraz hayat vermelerini isterim. Çüntoda 58 muhalif bulunmasını sırf millî ra Mısır Kadınlar Birliği reisesi Baş cepheyi muhafaza etmek, verilen sözü bakan İsmet înönji ve Kültür Bakanı kü o öksüzlük Marmaranın uzun bir partutmak gayesile verdiklerini iddia etmek Saffet Ankana teşekkür telgraflan gön çasmı da öksüz bırakıyor. M *TURHAV TA\ tedirler. Vefd partisi ve büyük liderleri derdi. fedakârlık yaptıklanna inanıyorlar. Yeni kuduz aşısı İki kızın Ankaraya ^önderilmesi ka Fakat bu 58 sandalyeyi, öbür partiler ran, genclik ve Kahire Üniversitesinde îstanbul Kuduz müe?sesesi müdürü aralannda paylaşamıyorlar. Her parti büyük alâka uyandırmıstır. doktor Zekâinin uzun tecrübe mahsulü kendine verilen miktan az buluyor, ayni olarak kuduza karşı bir yıl muafiyet bahSELİM NUH şeden bir serum keşfettiği haber veril Niğdeliler memleket gecesi Kardeşini bırakıp kaçmış! mektedir. Sıhhat ve Ziraat Vekâletleri Evvelce, ilk defa olarak 28 mart cu İzmir (Hususî) Evvelki gün Bah bu keşif üzerinde tetkikat icra ettirmek tedirler. martesi aksamı verileceğini yazdığımız ribaba parkında bir hâdise olmuştur. «Niğde ve havalisi gencleri gecesi» dün Gene bir kızın, 40 günlük bir yavru akşam îstanbul Halkevinde heyeti terti yu, kundak içinde parka bıraktığı gö • biye reisi Tahsin Kitabcının bir açış söy rülmüş ve kız derhal takib edilerek ya kalanmıştır. Tahkikat, şu neticeyi ver levile in'ikad etmiştir. miştir: Tahsinden sonra söz alan hukukçu NaÇocuğun adı Ali Doğandır. Kızın ise fiz, ilk defa olarak yapılan bu memleket Fatmadır. Bunlar, kardeştirler. Baba M. Turhan Tanm Cem Sultan gecesi için nekadar çalışıldığını ve elden ları geçenlerde ölmüş ve iki kardeşle a lardan, Akından Akanalardan çok geldiği kadar da mtuvaffak olunduğunu naları Ayşe öksüz ve dul kalmışlardır. üstün olarak yazdığı bu yeni ro anlatmış ve bu toplantınm yıldönümleri Annesi bu vaziyette kızını, kardeşini man, tarihi edebiyat ve edebiyatı nin de ayni sevkle yaşanılacağını söyliye parkta bırakıp kaçması için teşvik et tarih yapan nefis bir eserdir. İki miştir. Tahkikat devam etmektedir. yüz elli üç yü önce Viyanaya gi tek yerini «Niğde Hasreti» şiirini okuyaden Türk ordusunun oradan çeki cak arkadaşına vermiştir. Parise giden Vataniler lişini hatırlamak ve bu hâdiseyi, Elma kokulan arasında çalınan membütün inceliklerile, M. Turhanm Şam Parise giden Vatanî heyeti, oleket sazları ve oynanan millî oyunlar datasvir ettiğini düşünmek tefrika rada Kontinantal oteline yerleşecektir. vetlilere memleket havasını teneffüs etti Heyet otelin üzerine asılmak üzere imızm kıymetini, anlamıya kâfi riyor, zaman zaman kaşık oyunlan alkış pekten yapılmış büjiik bir Suriye baygelir. larla kesiliyordu. rağile otomobillerin önüne konulmak Okuyucularımızın biraz bekle melerini tavsiye edeceğiz. Diğer taraftan bir caz refakatinde dans üzere küçük bayrakları da beraberinde götürmüştür. edilerek sabaha kadar eğlenilmiştir. Yeni forihî lefrikamız Viyana Dönüşü Ali Tunc, gülüyordu... Hayal olan,' bilin geldiğini gördü, gözleri açıldı, yüserab olan bir hakikat dünyası! O, ya reği oynadı: Siyah otomobil! Bu, «siyah Afk ve macera romant şadığındanberi, hakikatin, bu kadar aa otomobil» di. Durak yerinin biraz aşağısındaki yan sına, bu kadar değişiğine, bu kadar şa sokaga koştu ve taksilerden birine atla şırtıcısına, hiç rastlamamıştı. dı: Caddede yürürken, matbaaya uğra Taksime doğru çek, dedi. manın daha erken olacağını düşündü ve Şoför, manevra yaparken Ali Tunc, şoförlerin kahvesine gitmeği tasarladı. Kadriyi, Azizi, birinden birini bulur, bağırdı: belki, hiç ummadığı bir haber, bir hava Vitese dayan••• Bakşışını alırsın. Yazan: MAHMUD YESAR1 Şoför, başını çevirdi, gülümsedi: dis alırdı. Emret, usta! 56 Fakat kahvede, kimseyi bulamadı. Tünele doğru, kararsız, ağır ağır yürüyorAli Tunc, bir tanıdığa rastladığına Ali Tunc, ok yaydan çıkar gibi apar den ziyade, bir tek şüphedendi. du. Yol üstündeki kahvelerden birine sevindi, şoför kanapesınin arkahğma a Kendi kendisinden, şüphe etmesinden! tunandan çıkmıştı; köşeyi dönerken elini bandı ve caddenin ilerisinde kayar gibi «Yakut yüzük», olmazsa, gözlerine girdi; âdet yerini bulsun, diye çay getirtyeleğinin sol üst cebine attı, yüzü güldü; ti ve elini sürmedi; gazetelere göz gez EÜzülüp giden siyah otomobili gÖsterdi: ve kulaklarına inanmıyordu, inanamıyor «Yakut yüzük» duruyordu. Şu hususî sporu görüyor musun? du; kendini bir hayalin, bir vehmin kur dirdi. Kahvenin saatı, buçuğu çalmıştı; Ali Tunc, «Yakut yüzük» ü daima Görüyorum, usta! banı olduğunu sanıyordu. Beynini, sinir Ali Tunc, bilek saatine baktı, hemen a yanında taşıyordu. Onun peşinden gideceksin... GözNeden? Yüzük, yanında olursa, züm lerini bu şüphe yaktığı zamanlar, elini yağa kalktı: On bir buçuk olmuş... Bugün üze den kaybetme... rüd gözlü kadına yakın mı oluyordu? cebine atıyor, «Yakut yüzük» ü yoklu Peki, usta! Yüzük, uğur getirecek te, Nilüfere mi yor; bazan parmaklannın değmesine de rimde bir miskinlik var... Nereye giderse, nerede durursa... Hiçbir yerde takılmadan, tramvaya rastlıyacaktı? Evde kaybolmasından, ça inanmıyor; çıkanp bakıyordu. lınmasından mı korkuyordu? «Yakut yüzük», onu hayal, vehim atlayıp matbaaya gidecekti. Durak ye Anladin mı? Anladım, usta! «Yakut yüzük» ü, yanından ayırma dünyasmdan, hakikat dünyasına abyor rinde tramvay bekliyordu; Tünel tara Aman çaktırmadan... Manavra fına bakınırken bir siyah hususî otomo ması, binbir ihtimalden, binbir düşünce du. aÂıU ların ustaca olmalı... Anlıyor musun? Anlıyorum, usta! Ali Tunc, gözleri, siyah otomobilde ve direksiyonu kendisi idare edivormuş gibi heyecanlanıyordu. Taksimi geçmişlerdi; siyah otomobil, Harbiyenin önünden Maçkaya sapmış tî. Once; Büyükdereye doğru bir yolculuk uman Ali Tunc, yeni bir merakla sarsıldı: Maçkada nereye gidiyor? Merakı çok sürmedi. Siyah otomobil, sola geçmiş ve büyük apartımanlardan birinin önünde durmuştu. Ali Tuncun bindiği taksi de ağırla mıştı; şoför, sordu: Duralım mı, usta? Ali Tunc, kısık sesle: Dur, dedi. Durur durmaz, sen kaldınma çık... Bir apartıman arıyormuş sun gibi, kapıların numaralarına bak... Şoför arabayı durdurtmuştu; hemen kaldırıma çıktı. Ali Tunc, siyah otomobile bakıyordu. Hususî otomobilden, gri mantolu, kısa boylu tıknaz bir kadmla şışman bir er kek çıkmıştı; ağır ağır adımlarla büyük apartımana girdiler. Ali Tunc, bekliyordu: Bu kadınla, bu erkek kim? Nilü ferin tanıdıklan mı? Nilüferi almağa mı geldiler? Belki şimdi Nilüferle beraber çıkarlar! Bu apartımanı da anlamalı? Acaba Nilüfer, burada mı oturuyoı?... Ali Tunc, beklemekten ziyade, içinin telâşından, meraktan üzülmüştü. İkide bir saatine bakıyordu: Çıkmıyacaklar mı? Amma uzun sürdü! Saat bire gelmişti; Ali Tunc, sinirden kendini yiyordu... Apartıman numaralarmıı dakıkalarca baktıktan sonra şoför, karşı kald'^ma geçmiş, ayni tavırla o sıradaki a^ kapılarını da bir bir gözden geçırmışti. Bekleme uzayınca, otomobilin yanına dönmüş, motörün kapağını kaldırmış, muayene ediyormuş gibi makineye bak mağa başlamıştı. (Arkan oar)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear