Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
20 Mart 1936 CUMHURİYET Ayasofya mozaikleri Profesör Witemur Nevyorkta mühim bir konferans verdi Mütehassıs yakmda İstanbula geliyor Biz bize Ressam ve fotoğrafçı En tanınmış ressamlarımızdan biri bana şunları söyledi: « Bizde san'at terakki etmiyor derler ve buna sebeb olarak ta san'atkârla rın çahşmadıklarını ileri sürerler. Evet.. Doğru san'atkârlarımız istenildiği gibi alışamıyorlar. Fakat, acaba neden? Cevabını ben vereyim: Himaye edil mediklerinden. Bir yerde san'atın ilerliyebilmesi için orada san'ata karşı alâka duyulması şarttır. Bizim memlekette san'at, bilhassa resim halk tarafından hemen hiçbir alâka görmüyor. Sana bir misal vereceğim: Bazı dairelerimiz büyüklerimizin renkli resimleri iin fotoğrafçılara yüzlerce lira verdikleri halde bir ressamın haftalarca alınteri dökerek hazırladığı bir tabloya elli lirayı :ok görüyorlar. Bu şartlar içinde san'atkârlarımızm elde ettikleri netice takdire lâyıktır.» Sevgili arkadaşımm gösterdiği misal hazindır. Ben, bizde resim san'atına karşı duyulan alâkanın bu kadar iptidaî olduğunu bilmiyordum. Bilseydim ressamarımız hakkındaki fikrim çok başka o urdu. Bir an evvel fotoğrafçmın emeğile ressamınkini ayni derecede takdir etmeğe alışmalıyız. Çünkü ikincinin birinciye olan üstünlüğünü kavramak için daha hayli bir zamana muhtacız. MISIR MEKTUBLARI Mısırın müdafaası Kayak Ingilizler Kızıl deniz sahilini kendi mıntakaları içine almak istiyorlar Ayasofya Profesör Witemurun Ayasofya mo zaikleri hakkında verdiği yeni bir kofe ferans, büyük bir alâka ile karşılanmış ve yüksek tabakaya mensub bir çok zevat tarafından dinlenmiştir. Profesör Witemur, Ayasofyanın mozaiklerini meydana çıkarmak için dört senedenberi çalışmaktadır. Bu mesainin neticesini de Nevyorkta Piyerpon Morgan kütüphanesinde verdiği son konie ransta izah etmiştir. 1453 te, yani lstanbulun Türkler tarafmdan zaptından sonra, mozaikler ü zerine sürülen sıvalann temizlenmesi için çalıştığı dört senein pek az olduğunu ve bütün mozaikleri meydana çıkarmak için daha kaç sene çalışmak lâzım geldiğıni şimdiden kestirmek imkânı ohnadığını söylemiş ve demiştir ki: « Atatürk hükumetinin 1935 te bu camii müzeye tahavvül etmesile bü tün dünyanın en büyük bir Bizans mü zesi meydana getirmış olduğunu ve mozaıklerin açılmasına müsaade etmekle de 1,000 sene evveline kadar olan en büyük mozaık san'atkârlarının tanıtılmasmı, ve bilinmesini temin etmiş ve bu suretle ta rihin karanlık kalmış penceresini açmış ve aydınlağa kavuşturmuştur.» Profesör Wıtemur; projeksiyonla bu mozaiklerin resimlerini göstermiş, sonra bunları meydana çıkarmak için kullandığı sistemi izah etmiştir. Bu mozaikleri temizlemek için çok müşkülâta maruz kalmıştır. Çünkü bun lar, binanın esas duvanna işlenmiştir. Aynca, atölyede yapılıp oralara tesbit edilmiş değildir. Mozaikleri tamamile ve bütün ih tişamile görebilmek için mukannen yerlerde durup bakmak lâzımdır. Artistler, mozaikleri yaparlarken bina dahilindeki tesirlerini veya mesafeleri nazarı dikkate alarak çalışmışlardır. Aydıplığın az olduğu mahallerdeki mozaikler ziyaretcilerin uzaktan görebilecekleri bir şekilde yapılmıştır. Büyük ve ehemmiyetli parçalar daima bol ziyadan uzaklara ko nulmuştur. Ziyaya verilen bu ehemmiyete bil hassa nazarı dıkkati celbeden profesör, artistlerin ziyayı istedikleri gibi kullan dıklannı da ılave etmiştir. Frofesör Wıtemur, duvarlarda yaptı ğı sondajlardan bahsederek demiştir ki: « Duvarların, kemerlerin ve kubbelerin en küçük bir yerinde mozaik bulunmadığına emin değıliz. Bu dört sene zarfında biz, Ayasofya duvarlannın hemen 9 santimetro murabbaını sonda ettık. Dediğimiz deliklerin nihayetinde mozaik mevcud olduğuna kanaat getirince büyük bir dıkkat ve ehemmiyetle çalıştık. mozaikleri Bu çahşmalanmızda sıvayı, evvelâ çelik bir fırça ile kazıdık. Sıva inceleşmce tahta fırça kullandık. Ve nihayet, üstü kalın cam kaplı bir fırça ile temizledik. Bazı yerlerde sıvalar pek kalındı. Hatta altı tabaka teşkil eden sıvalara rastgeldık. Bazı yerlerde ise gayet ince bir badana tabakası bulduk. Bazı simalar, Fusati Alman seyyahları arasında Pireli bir yolcu biraderlerin boya fırçalan altında kalmışAlman bandralı General vorr Stenben tır ki bu zat, Abdülmecid zamanmda, vapurile şehrimize gelen Alman seyyahyani 1847 49 da camiin tamirile meş ları dün otomobillerle îstanbulu gezmişgul olmuştu.» ler, müzelere, Yerebatana ve Ayasofyaya gitmişlerdir. Profesör Witemurun ehemmiyetle naAlman seyyahlan dün akşam mem zarı dikkate vazettiği şey, bin sene evvelki yaşama tarzlarile beraber kıyafetlerin leketlerine dönmüşlerdir. General von Stenben vapurunda şöyde böyle canh bir surette meydana çı le bir hâdise olmuştur: karılmasıdır. Filhakika resimlerin üstünHükumet son bir kararla seyyah va deki elbiselerin kumaşlan bir çok ince işpurlanna aid deniz rüsumunu azaltmışlemelerle doludur. Bu kumaşlann dokuntır. Fakat bunun için vapurun grup harnasında san'atkânn büyük zevkleri aşi ınde seyyah getirmesi ve münferiden kâr görünmektedir. yolcu almaması lâzımdır. Alman seyyah Profesör Witemur, Bizans Enstitüsü vapurundan İstanbula çıkan bir yolcu müdürü olmakla beraber (Harvard) Ü nun evrakı tetkik edılmce kendisinin vaniversitesi Bizans Meskukât müzesinin de pura yalnız olarak Pireden bindiği anmüdürüdir. laşılmıştır. Seyyahlarla Hamburgdan haAyasofya mozaiklerinin hangi tarihte reket eden vapurun Pireden de yolcu alyapıldıklannı tesbit edebilmek için para ması (seyyah vapuru) sıfatını kaldırakolleksiyonlarından da istifade etmiştir. cağından acentasından tam rüsum is Bu paralan işliyen san'atkârlarm Aya tenmiştir. Vapur acentası bu karara itiraz sofyadaki mozaiklerden ilham aldıklan etmektedir. nı bildirmiştir. Edirne Halkevinde faydah Ve nihayet kendi vazifesinin yeniden konferanslar inşa değil, mecud olanı meydana çıkar Edirne (Hususî) Her hafta mun mak olduğunu ve bunun için de muaz zam duvarlarda, tıpkı elyazısı veyahud tazaman toplanan Edirne Halkevi köyculük kolu mutad toplantısını öğretmen ince bir halı üzerinde çalışır gibi uğraş Vasfinin başkanlığı altmda yaparak maktan ibaret olduğunu söyliyerek kon köylümüzü alâkadar eden mühim mev nazarından memleketin istiklâli, işgal orferansına hitam vermiştir. Profesör \v ite zular üzerinde iki saat kadar süren komur, yakında Nevyorktan şehrimize ha nuşmalarda bulunmuştur. Parti Başkanı Akıncınm da iştirak etreket edecektir. tiği bu toplantıya 70 kadar köylü iştirak etmiş ve Parti başkanı kendılerile Istanbul Muhakemat müdürü çok samimî hasbihallerde bulunmuştur Bu konuşmalar arasmda duvarda protakdir edildi jeksiyonla resimler gösterilerek köylüIstanbul muhakemat müdürü Galib müze faydalı bilgiler verilmiş, muhtelif Hazineye aid davalann süratle takib ve oyunlar yapılmış ve böylelikle çok saintacma muvaffakiyetinden dolayı Ma mimî bir gece yaşatılmıştır. Bu toplanliye Vekâletince takdirname ile taltif e tılar her pazartesı akşamı yapılmakta dilmiştir. Muhakemat müdiriyeti teşkil dır. edilinciye kadar Hazinenin davalan davacılan ve bu davalardan mütevellid zarar ve ziyan miktan malum olmadığı gibi senelerdenberi intac edilmiyen davalar mevcud idi. İki senedenberi teşkil edilen muhakemat müdürlüğü, avukatlan merkezde cem ve sıkı bir takible bunlann bir kısmı mühimmini intac ettirmiştir. Geçen günkü nüshamızda takib ve intac e dilen davalara dair neşrettiğimiz istatis tik Maliye Vekâletince tetkik ve takdir edilerek alâkadarlara bildirilmiştir. Norvecden kaya kaya bütün dünya dillerine geçen Ski kelimesi türkçede kayak oldu. Kaymak fiılinden çıkarılan bu yeni kelime, o fıille kaymak ismi arasındaki açıkhğı biraz daha genişletti. Ma lum olduğu üzere türkçemizde kaymak diyince sürtünerek gitmekten, düşmekten, sürçmekten ve bütün bu mefhumlara temas eden vaziyetlerden, hareketlerden önce hatıra sütün üzerinde biriken hulâsa gelir. Kaymak gibi, kaymak taşı, mermer kaymağı, kaymak yağı tabirleri de hep yumuşaklığı, beyazlığı, temizliği ifade ettiklerinden kaymak kelımesindeki mana alabildiğine tatlılaşmıştır. Kayağı kullanİngiliz ve Mı&ır başmurahhasları ilk toplanttdan sonra çay masasında makla biz, kaymak fiiline de yeni bir kuvKahire 13 mart (Hususî muharibi dularile imtizacı mümkün olmıyan bir vet vermiş oluyoruz. mizden) İngiliz ve Mısır murahhas keyfiyet telâkki ediliyordu. Onun içindir Fakat bana şu fıkrayı yazdıran sebeb, heyetleri geçen pazartesi günü Zaafaran ki, hep bundan evvelki konferanslarda, o kelimenin fıil ve isim olarak taşıdıkları sarayında toplanarak, hakikî ılk ıçtima Mısır murahhaslan, İngiliz ordularının mütehalif manalar değildir. Belki Öde larını akdettiler. Açılma törenile bu i her ne şekilde olursa olsun memlekette mişte bir kayak kulübünün açılmak üzere kinci içtima arasında bayram geldi, mu bulunmalanna hiçbir suretle muvafakat bulunduğunu bildiren bir gazete haberinrahhaslar toplanamadılar. Fakat tatil etmek istememiş, konferanslar daima ne den aldığım ilhamla kayak sporunun bizmünasebetile Sir Lampson ile Nahas Pa ticesiz kalmıştır. deki eskilığini düşünüşümdür. şa bırkaç defa görüşmüşlerdi. Her nekaEvet, garb spor tarihine Ski karışma Bugün yeni bir nazariye öne sürül dar bu konuşmalar bayram protokolunun dan evvel Türklerde kayak vardı. Bunu mektedir: cab ettirdıği ziyaretler esnasmda olrauşİtalya Habeş harbindenberi Mısır Evliya Çelebinin seyahat kitabından da sa da, haber alındığına göre iki heyetın anlıyoruz. Rahmetli Evliya, Tunadan başmurahhaslarının hususî temaslan fay daki İngiliz işgal kuvvetleri, «Mısırı mübahsederken bakınız ne diyor: dafaa eden bir ordu» vaziyetinde bulu * dasız olmamıştır. «Tuna eşbehleri buz üstünde büyük nuyor. Bu kuvvetler «müttefik» bir devİçtima sabah saat ondan, on üç buçuletin hududlarınm müdafaası için mem hünerler gösterirler. Nicesi şakıyıp giderğa kadar hafi olarak devam etti. Nahas lekette «dost» bir ordu vaziyetinde bulu ken buz üzerinde duran akçeyi alıp geçer. Paşanın emri mucıbmce gazetecilerin saNicesi yıldınm gibi uçarken bir ayağını nuyor. rayın bahçesine bile girmelerine müsaade kaldırıp mevlevi gibi öyle sima' eder ki Söylenildiğine göre bu yeni fikir Mıedılmedi. İçtima sonunda gazeteciler konyüzü asla görünmez, lâkin çiftesi de bosır yüksek mehafilinde epeyce ilerlemişferans sekreterinin herkese dağıttığı ve azulmaz. tir. Bu rivayetin ne dereceye kadar doğjanslann verdiği altı satırlık resmî tebliği «Bir takımları kayıp giderken yol üsru olup olmadığı gelecek celselerden sonalmakla iktifa ettiler. Böyle olmakla betüne uzanıp yatıveren kimseleri çifte bozra belli olacaktır. raber emin bir membadan alınan malumadan sıçrıyarak geçerler. Bir kısmı ok, Simdiki halde, Mısır murahhaslan mata göre, İngiliz heyeti, dünya durumu ve bir kısmı tüfek atarak, bir takımı çu hakkında mufassal izahat verdikten son Harbiye Nezaretinin eksperlerile îngi buk içerek kayarlar.» lizlerin askerî tekliflerini tetkik etmektera Mısırın emniyeti için zarurî addettiği Bu sözler, Tuna Türklerinin kayakta dirler. Önümüzdeki içtimalarda ne olaaskerî tekliflerini ileri sürmüştür. Bu hudeğil, patinajda hüner gösterdiklerini göscağı anlaşılacaktır. susta mütalea beyan etmek ve noktai naterırse de Evliya Çelebi, şu satırlarile Tereşşüh eden haberlere göre, yapı zannı bildirmek için Mısır heyeti tekiıfo Türklerin tam kayakçı olduklarını bize ler üzerinde tetkikat yapmak için müh lan askerî teklifler meyanında, İngiliz anlatmaktadır: let istemiştir. Gelecek celse, bir hafta ler, Kırmızı Deniz sahilini Süveyşten «Tuna şehbazlarından bir takımı arkasonraya, yani 16 mart pazartesi gününe PortSudana kadar boydan boya kendi larına ağır yükler alarak ve ayaklan altıkararlaştmldı. Fakat bu müddet zarfın mıntakaları dahılinde bulundurmasını is na iki pare sığı kemiği koyarak ellerınde da murahhaslar, aralarında görüşecek tiyorlarmış. Bu hususta da ısrar edecek birer değnek olduğu halde mücellâ buz lerdir. Hafta içinde Sir Lampsonun, leri söyleniyor. Öbür tekliflere gelince, üzerinde beş, altı konak yeri bir günde Başvekil Ali Mahir Paşanın, Nahas Pa memleketin muhtelif noktalarında tay aşarlar.» şanın verecekleri ziyafetler esnasmda ba yare meydanlan bulundurmak, Trablus Görülüyor ya. Kayak bizde eskidenbezı mühim noktalann halledılmesi muhte hududu boyunda muhtelit bir İngiliz ri varmış, fakat o kelime yoktu. §imdi Mısır ordusu tutmak... v. s. gibi bir ta hem bu güzel sporun adını koymuş, hem meldir. kım teklifler varmış. de yer yer kulüblerini kurmağa koyulmuş Eskiden askerî meselelerin halli çok Fakat Almanların Lokarno muahede bulunuyoruz. müşkül bir işti. ingiliz kuvvetlerinin Mı Darısı unutulup giden eski Türk sporsırda bulunması, memleketin istiklâhle sini tekbaşlarına yırtmaları dünya vuku atını gölgede bıraktığı gibi, Zaafaran sa larının başına!.. telıfi kabıl görünmüyordu. Şımdıye ka M. TURHAN TAN dar Mısırdaki İngiliz kuvvetleri, «işgal rayı müzakeratmı da ikinci plâna koy ordusu» mahiyetindeydi. Hukuk noktai muştur. SELtM NUH DIRIK D İ L L E R İ Berlitz'de öğreniniz 1 Çabuk ve esaslı yetiştirir. 2 Her öğrenilen dil için bi tirme diploması verir. 3 Her sene müsabaka sonunda Fransada 3 sene bedava okutur. Kayidler açıktır. İstanbul, İstiklâl caddesi 373, Ankara Konya caddesi. İzmir (Hususî) Adliye Vekâleti mü fettışlerınden Mu tahhar Şefık, İzmır hapisanesmde yapmış olduğu tetkıkleri bıtırmiştir. Önce bildirdığim ziraî hapısanenin bırmcisı, yakmda Edirnede tbrenle açılacaktır. Bu hapisaneye, Izmir ve E Adhye mujettışleğe mıntakası hapı nnden Mutahhar sanelermden de, Şefik matlub evsafı haiz çıftçi mahkum gönderilecektır. Tetkikat, bu maksadla yapılmıştır. İzmir hapısanesinden Edirneye 27 mahkum gönderılecektır. Bergamadan 15, Ödemışten 13 mahkum tesbit edil miştir. Mıntakamızdan sevkedılecek mahkum sayısı 300 olarak tahmin ediBıga (Hususî) Bura gencliğinin musikiye çok merakı vardır. 1930 sene sinde kurulan bir birlik geçen sene İdman Bırlığile vilâyet dahilinde bir tur liyor. Müfettiş Mutahhar Şefık Uşağa geçne yapmış ve çok iyi bir tesir bırakmıştır. mistir. Resmimiz gencleri çalıştıkları binanın önünde göstermektedir. Söyliyebilsem... Anlatabilsem... Sen, bana, öyle iyi arkadaş olurdun ki... Bana, senin gibi bir arkadaş lâzımdı... Kuvvetli, erkek bir arkadaş... Akıllı sın, yakışıklısın, centilmensin... İnsanm, senin gibi kuvvetli bir arkadaşı olursa, neler başarmaz, ne engeller aşmaz!.. İnsan, müşküllerle alay edebilir! Yeşil gözleri, değişik değişik yanıyordu: Müşküller, insanı sinirlendirmez, ketiflendirir belkiSanki Ali Tuncla değil, kendi kafasının içile konuşuyordu: Tunc gibi bir vücud... Hem, eli kolu tutan bir sporcu... Lisan biliyor, dans biliyor, savuva vivr biliyor; giyinmesini, konuşmasını biliyor... Herkesie teması var, gazeteci!.. Girgin, atılgan! Sonra, yalancı değil... Züğürd değil... Tam bir centilmen... Bir kadının, ko lunda, yüzünü kızartacak değil, göğsünü gere gere öğündürecek bir arkadaş!.. Nemli gözlerıle, Ali Tunca, öper, okşar gibi bakıyordu: Ne iyi olurdu!.. Ne iyi olurdu!.. Ellerini uzattı; Ali Tuncu, çenesinden tuttu, yüzünü yüzüne yaklaştırdı: Düşün bir kere... Gözleri, gözlerinde idi; ona, mıknatıshyacakmış gibi baktı, bakh; söylemek istedi, durdu. Parmakları gevşedi; gözleri, tekrar çelik sertliği almıştı. Ali Tuncun başını bıraktı, elini alnından geçirdi ve ağır ağır ayağa kalktı: Sarhoş oldum! Tutuk adımlarla kapıya doğru yürü dü ve tokmağı çevirirken döndü: Yüzümü yıkıyacağım! Ali Tunc, yerinden kımıldamamıştı; hâlâ onun kokusunu duyarak, bir külçe, bir yığın gibi duruyordu. UzakVardan, bir tramvay çanı, bir otomobil kornesi, odanın sessizliği içinde sağır sağır öttü. Ali Tunc, beyni mi durmuş, sinirle ri mi kopmuş, duyguları mı uyuşmuştu, bilmiyordu, düşünemiyordu; bir külçe, bir yığın gibi duruyordu. Biga genclerinde musiki hevesi Edirnede açılacak ziraî hapisane Senden korkuyorum... Kendimden korkuyorum... Aşk ve macera romant Kolları gevşemişti: Şampanya ver! Ali Tuncun doldurduğu kadehi, onun dudaklaına yaklaştırdı ve kendi dudaklarına kadehin öbür kenarını iliştirdi: İçelim! Ve şampanya bitince, kadehi aldı, kolunu savurarak fırlattı; kadeh, gene kınlarak bir su gibi yere dökülüverdi. Yazan: MAHMUD YESARt Genc kadın, gözlerini açmış, beyninin 47 içindeki dünya ayrı, gözlerinin önündeki Seni, sevdiğim, tek kadın olarak tanıyo Sen, beni tanıyor musun? dünya ayrı imiş gibi, şaşkın şaşkın bakıAli Tunc, gözleri, onun zümrüd ye rum! yordu. Ali Tuncu, omuzlarından tuttu, Nilüfer, geri çekildi; genc adamın bişili gözlerinde, goğüs geçirdi: çekti, ağır ağır bir koltuğa yığılır gibi oleklerini tuttu; yüzünün kırmızılığı perde Evet... turdu ve Ali Tuncu da yere oturttu.. Genc kadın, Ali Tuncun başını perde söndü; gözlerinin çelik parıltılı Sesi, derinden geliyor, vakit vakit iç itti ve bir sıçrayışta ayağa kalktr, yüzü şimşekleri söndü; yalnız kan rengi du kıpkırmızı olmuş, dudakları titriyordu: daklan, ateş gibi yanıyordu; kısık bir den bir hıçkırıkla burkuluyordu: Sen, bana, fenalık ediyorsun... Bana, sesle: Beni, tanıyor musun? ettiğin fenalığı bilemezsin... Sana, bunu, Sus! dedi. Ali Tunc da, ayağa kalkmıştı; başı anlatamam. Başını hırçın bir silkişle geriye itti: alev almış beyaz bir sütun gibi duran İnce parmaklarile Ali Tuncun başını Susmanı istiyorum! genc kadını kolları arasına aldı; dudakVe genc adamı kollannın arasına aldı: bir kıskaç gibi yakalamıştı: lannı, dudaklanna yaklaştırdı: Seninle, öyle konuşacaklanm var Onu, göksünün üstüne basürdı: Sen, benim sevdiğim kadınsınl... ahut ki... Sana, kendimi anlatabilsem!... Seninle anlaşmak isterdim... Senin gibi birile anlaşmam lâzım... Kendimi anlat mayı, açılmayı, öyle isterdim ki... Ali Tuncun, başını bıraktı, iki elile alnını sıkıyordu: Bu lâzım... Buna muhtacım... Neye yolumun üzerine çıktın^ Birden hıçkırmağa başlamışb: Bana, fenalık ettiğini biliyor mu sun? Yumruklarını sıkmıştı: Bana, fenalık ediyorsun... Islak gözlerini Ali Tunca dikti, diş lerini gıcırdattı: Seni, sevemem... Anlıyor musun? Sevmemem lâzım... Sevemem... Sevmemeliyim!.. İçinin bütün kımıldanışlarını, sesinin gizli titreyişinde toplamıştı: Niçin mi? Neden mi? Bunu, sana, anlatamam... Yorgun yorgun durdu; gözlerinden yanaklarına sessiz sessiz yaşlar dökülü yordu: (Arkan var)