25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 Mart 1936 CUMHURİYET Sükunet verici bir istatistik Biz bize Veli oğlu Mehmed Dün gene on altı marttı. Bu acıklı tarihi biz unutamıyoruz ve unutamıyacağız. Nasıl unutabiliriz ki, düşman süngüsünün kal'bimize değdiğini on altı sene evvel, beş kardeşimizin aramızdan gittiği o gün duymuştuk. îlk defa olarak o gün irkilmiştik. On altı sene evvel içimizi yakan acıyı artık duymuyoruz. Biliyoruz ki on altı mart 1920 günü akan temiz kan boşa gitmemıştir ve damarlarımızda dolaşan eş kan, ayni gaye uğrunda akabilecek ka dar canlıdır. Seviniyoruz. O gün şehid düşen kahraman Mehmedciklerin resimlerini gördum. Bu resimler nerede muhafaza ediliyor bilmiyorum. Halk inkılâbımızı canlandıran kıymetli vesikalan görmek fırsatını bulamıyor. Bu büyük bir hoksandır. Neden bizim de bir inkılâb müzemiz olmasın. Geç kalımrsa ileride vesikalan toplamak güçleşir; yazık olur. Halbuki bu hususta dünyanın en zengin milleti olduğumuza şüphe yoktur. Zehirligazlerin tesiri de hiç derecesine iniyor! Nevyorku gazliyebilmek için 14,000,000 ton gazle 14,000 tayyareye ihtiyac var! Erkek anlamlı kelimeler Homme, Homo, Uomo, Ome ve Man kelimelerinin tahlili HOMME «Dictionnaire etymologique de la langue française» bu kelime hakkmda şunlan yazıyor: «Homme. Lâtince «homo» nun mefulubihi olan «hominem» den. Lâ tince kelimenin muhtelif şekillerine göre hemen her yerde mahfuz kalmıştır. ttalyancası lâtince «home» dan «uomo»; ispanyolcası «hombre»; eski provansalcası «ome»... ilâh. «Eski fransızca «huem» nominatifi, «homme» kelimesi üzerine kurulan ve gayrimuayyen bir zamir rolü oynıyan «1» (h) om» şekli önünde kaybolmuştur. Bu yeni şekil de almanca «man» kelimesinin nüfuzu altında inkişaf ede rek bugün «on» ve «l'on» olmuştur. «Fransızca «om» ve Cermence «man» kelimeleri «Istrasburg yemini» nde mevcuddur [ 1 ] . ' « «Homme» kelimesi halk fransızcasında ve patua telâffuzlarında «koca» manasını 18 inci asırda almıştır.» Şu izahat gösteriyor ki kelimeyi, yalnız bugünkü fransızca şeklinde değil, Lâtin, İtalyan, tspanyol ve Provansal şekillerinde dahi takib etmek lâzımdır. İlk önce en son şekli olan fransızcasının etimolojik analizine girişelim: Kelimenin baş tarafındaki (h) fransızcada okunmaz (h) dir. Bu kelimede kaynaşmış olan ana kökün bir hatırası gibf sayılabilir. Kelimede yanyana iki (m) konsonu göze çarpmaktadır. Türk fonetik kanununa göre bunlardan birinin uzatma rolile (ğj olarak alınması lâzımdır. Bu noktaları gözönünde tutarak kelimenin etimolojik şeklini yazalım: rak mahluku) manasma geldiğini yazan Fransız dilcileri vardır. Bu mana dahi etimolojik şekilden çıkanlabilir. Bunun için, baştaki (oh) prensipal köküne «toprak» anlamını vermek kifayet eder. Bu halde (ohoğ) toprağın ismi olur; (om)ı bu toprağa mensub bir süje anlamına gelir ve kelime «toprağa mensub bir süjenin adı» diye de manalandınlabilir. Not: 2. Kelimenin doğrudan doğruya (adam) anlamına olan şeklinden türkcede şu üremeler vardır: I. Oma: Akraba, ırk, nesil; II. Omağ: Akraba, aile, ırk, kabile, nesep, nesil; III. Omak: Akraba, aile, ırk, kabile, nesil; IV. O m r a k : Akraba. Not: 3. Kelimenin lâtincesi olan «homo», italyancası olan «uomo» ve provansalcası olan «ome» sözlerinin etimolojik şekillerini «homme» ile karşılaştıralım: Dil üzerinde çalışmalar Bir zühul ve bir düşünce Cenab Şehabeddinin kardeşi Ali Nusrat kelime düşkünü bir dil hocasıydı, küçük bir yanlışa tahammül edemezdi, u zun uzun söylenirdi. Adamcağız bu işte bu titizlikte o kadar ileri gitmişti ki dostlan kendisile görüşürken tartılı davran maya mecbur oluyordu, hatta ceblerinde birer küçük lugat taşımak ihtiyacını du yuyorlardı. Ali Nusrat bütün ömrünce bu derdden kurtulamadı, ölüm döşeğinde bile keli * meye bağlılığını göstermekten geri kalamadı. O, son dakikalanm yaşarken an nesi: «Bizi haybu hasıl bırakıp nereye gidiyordsun?» diye ağlıyordu. Ali Nusrat, ölgün sinirlerinin son n'tizliğini yaratarak haykırdı: Haybu hasıl yanlışür, hâibü hâsiı deyiniz! *** N. Berlinde bir tecrübeden sonra yollarda zehirli gazleri temizliyen itfaiye [Yeni harb silâhlanntn zannedildiği ı yük Harbin sonunda harb meydanında kadar korkunc olmadığını iddia eden kullanılmış bulunuyordu. O zaman olThomas Phülipsin yazısının ilk kısmını duğu gibi bugün de gazi büyük bir saevvelki gün neşretmiştik; son tarajmı ha üzerine yaymak imkânsızdır. 90 metda bugün dercediyoruz.'] ro murabbaı bir araziye tehlikeli suretBeş bin kilometro havaya yükseldik te yaymak için (150) kilo boğucu gaze ten sonra yolda giden bir kamyonu baş ihtiyac varjiır. Buna kıyasen Nevyorku ka birşeyden ayırdetmek, ve bu yük müessir surette gazliyebilmek için 14 seklikten bir treni bile görmek kabil o milyon ton gaze ihtiyac vardır. Herbiri Jamadığına göre havadan atılan bomba bir ton gaz taşımak şartile buna mu ların hedefe isabet etmesi için, bu he vaffak olabilmek için 14.000 tayyare lâdeflerin en aşağı Selimiye kışlası ka zımdır. Bütün dünyada bu şekilde dar büyük olmalan şarttır. Yedi sekiz 14,000 değil, 1400 tayyare bile yoktur. bin metro trtifadan Galatasarayla Tak Gaz hududu çok dar olan bir harb asim meydanı arasmda lâalettayin her letidir. Ayni zamanda şurası da calibi hangi bir yere on bomba isabet ettire dikkattir ki Büyük Harbde gazle ze bilen tayyaîeci kendini bahtiyar addet hirlenip hastaneye yatan 70,000 Amerimelidir. ka askerinden ancak 1399 tanesi öl Teknik işler mütehassısı oldukları id müştür. Bu rakam hastaneye girenlerin diasile birçok Avrupa ve Amerika ga yüzde ikisine muadildir. zetelerine yazı yazanlar tek bir bomba Büyük Harbden sonra daha boğucu ile yirmi otuz apartımanı külfhaline ge veya öldürücü yeni gazler keşfolunmatirmek imkânlarından bahsedip dur dığına ve gaz maskelerinin de son de maktadırlar. Halbuki Şanghayda Ja rece tekemmül etmiş olduğuna göre ponlar 35 metro yüksekliğinde ve üze harbde boğucu gaz tehlikesi hemen herinde Çin topçuları bulunan bir taras men sıüra inmiş. denebilir. "' sud kulesine 2800 kilo bomba attıklan Tayyare vasıtasile b.arbdesivil halla halde kuleyi yıkamamışlardır. Diğer tâbombardıman etmek yeya gazlemek raftan son manevralar esnasmda Ameharb kanunlanna mugayir olmaktan rika tayyareleri bir köprüye 400 metro sarfınazar, düşman ordusu bunu yap irtifadan 150 kilo bomba attıklan halmak istese bile çok güçlükle muvaffak de köprüde delikler hâsıl olmuş, fakat olacaktır. Esasen hiçbir ordu elindeki bu delikler gelip geçmeyi imkânsız bir mahdud vesaiti sivil halk üzerinde israf hale getirecek şekilde tehlikeli olma edecek mevkide değildir. Ordularm hemıştır. En büyük bombalar bugünkü çedef, ve gayeleri karşılarındaki düşman lık ve betonarmeden inşa edilmiş binaordularını imhadan ibarettir. Şehirle lara isabet etseler bıle, mahallî tahribrin üzerine atılan gazler, düşman as Öen başka birşey yapamazlar. Herhalde kerleri üzerine atılmak için imal olubu binaları kül haline getiremezler. Bünan gazlerin boş yere sarfı demektir. yük Harb esnasmda 4 sene zarfında Bir kiliseyi berhava etmek üzere atı Londra üzerine atılan bombalardan anlan bomba, herhalde bir düşman mü cak 670 kişi blmüştür. Bu rakam Lon himmat deposu üzerinde patlasa düşmadrada yalnız 1928 senesi zarfında nakna daha büyük fayda temin ederdi. liye vasıtalan kazalarında ölen 1340 kiThomas Phillips yazısını şöyle bitir şinin tam yarısıdır. mektedir: Boğucu gazden görünmez ölüm her«Müstakbel harb, Marsın yeni o hangi bir sılâhtan daha korkunc gösteyuncaklarile değil, eskiden olduğu gibi rilmektedir. Bu gazin sessiz sadasız ve gözle görünmiyen bir tarzda kokusuz kılıc sallamakta en kuvvetli olan ta ortalığı istilâ ettiği yazılmaktadır. Bo rafından kazanıla^caktır. Bu kılıc ister ğucu gazi koklıyan zavallıların ancak Alman, ister İngiliz süngüsü, isterse bir bu gazi ciğerlerine kadar çektikten son tüfeğin ucuna takılmış olan 5000 sene ra anî bir surette boğazlarma sarılarak evvelki muharibler tarafmdan kullanı ölüm sancıları neticesinde süratle öl landan farklı değildir. Bütün modern dükleri söylenmektedir. Halbuki işin silâhlar, kılıc sallıyan askere yol aç hakikati bundan çok uzaktır. Askerlik mak içindir. İstilâ olunan toprağı bu te kullanılan gazlerin ekserisi insana kılıclı asker muhafaza edeceği gibi hartehlikeli olmadan hem görülür, hem de bi de kazanacak odur.> burunla hissedilir. Hardaldan çıkan gaz harb meydanma tonlarla sarmısak a Yusuf Akçora için merasim tılmış gibi müthiş kokar. Merhum Yusuf Akçoranm ölümünün Lewesite gazleri kokmuş yemiş gibi taaffün eder. Gözlere yaş getiren gaz de yıldönümünü kutlulamak için Üniversite Çin esansı gibi tatlı ve bayıltıcı bir ko talebeleri ve talebe cemiyetleri bugün Eku neşreder. minönü Halkevi salonunda bir toplantı Elyevm bilinen gazlerin hepsi de Bü yaparak aziz ölüyü anacaklardır. Kireç ocağında bulunan cesed Bakırköydeki vak'a tahkik ediliyor Bakırköyde kireçocaklannda çalışan amelelerden biri toprağı kazarken kaz ması yumuşak bir cisme tesadüf etmiş, bunun üzerine bu kısmı merakla açmağa başlamıştır. Bir hayli uğraştıktan sonra bir erkek cesedile karşılaşan amele korkusundan bağırmış ve vak'a yerine koşan (O (2) (3) (4) ameleler çürümeğe yüz tutmuş cesedle (oh 1 oğ f om + eğ) karşılaşınca hemen polise haber vermiş (1) Oh: Kuvvet ve kudret anlamını lerdir. üzerine alarak temsil eden birinci derece Dün geceye kadar yapılan tahkikatta prensipal köktür. hiç bir ipucu elde edilememiştir. Cesed (2) Oğ: Kök anlamını tamamlıyan muhafaza altına alınmıştır. Bu cesedin ve isimlendiren elemandır. bir cinayete kurban giden bir adama aid (3) Om: Kök anlamının taalluk eyolduğu zannedilmektedir. Şevket Süreyya yeni vazifesine gidiyor Maarif Umumî Müfettişliğine ta yin edilen îstan bul Maarif müdür muavini Şevket Süreyya tayin emri ni resmen almış olduğundan dün ar kadaşlarma veda etmiş ve buradaki vazifesini devret miştir. Şevket Süreyya Şevket Süreyya bugün Ankaraya giderek yeni vazife sini tesellüm edecek ve doğruca Maa rif müşavirliğini yapmak üzere Elâzize hareket edecektir. Genc maarifçimize yeni vazifesinde de muvaffakiyetler dileriz. Şevket Sürevyadan boş kalan mua vinliğe, Adil getirılmiştir. Adilden boş kalan yere de müfettişlerden İzzet tayın edilmiştir. Teşekkür Kardeşimiz Bay muammerin ölümü dolayısile cenazeye gelmek, bizzat ve tahriren taziyede bulunmak suretile elemimizi hafifletmeğe çalışan zevata ayrı ayrı teşekkür etmeğe imkân ol madığından bu zevatın cümlesine olan şükranlarımızın arzına muhterem ga zetenizin tavassutunu dileriz. Bay Muammerin hemşireleri sından elinden tepsi ve şampanya kovalarile giren garsonlara da birşey sormu yordu. Ali Tunc, için için gülüyordu: Rüya, devam ediyor! Eğer sorarsa, konuşursa; rüyadan u yanırım! diye korkuyordu. Metrdotel ve garsonlar, masayı dü zelttiler; bol buzlu bol meyvalan, ve iki şampanya kovasını, kadehleri, örtüleri, el havlulannı, çatal bıçaklan, herşeyi, en ufak bir eksik bile bırakmıyarak intiza ma koydular, sıraladılar. Ali Tunc, sadece bakıyordu. Bu oteli, eskidenberi tanıyordu; bu metrdoteli, bu garsonlan da eskidenberi tanıyordu. Fakat bu gece, onlann birini tanımıyordu. Nilüferle beraber içeri girdiği dakikadan itibaren, otel sahibi de, metrdotel, garsonlar da, hep yeşil gözlü kadının önünde iğilmişlerdi. Ali Tunc, bu yüksek saygıyı, gayritabiî görmüyordu. Genc kadının da hiç yadırgamayışmı garib bulmuyordu. Yalnız, yeşil gözlü kadının, otelden içeri girer girmez, insanlardan eşyalara lediği süje veya objeyi gösterir. (4) Eğ: Kelimeyi tayin, şre ifadfi eden ve isimlendiren ektir." *' •* " *• Bu analize göre, kelimede şu iki kısmı ayırabiliriz: I. Doğrudan doğruya kuvvet ve kudret anlamını ifadeye yanyan unsur lar: En başta kaynaşmış bir ana kök olan (oğ), onu üzerine alan (oh) ve bunu ifade eden (oğ) ile (oğohoğ = ohoğ). Bu unsurlar sadece kuvvet ve kudret anlamına gelir. II. Süje veya obje ifade eden (om) unsuru ki bunun yukarıki kuvvet ve kudret anlamını benimsemesi de son daki (eğ) ile ifade edilmektedir. Bu halde (oh f oğ + om \ eğ) şekli şu değişmelere uğrar: a) Baştaki vokal düşer. b) (Oğ f om) elemanları arasındaki vokal düşerek iki eleman kaynaşır ve (ğ) kendisinden sonra gelen (m) şeklini alır. c) Sondaki konson düşer ve onun vokali olan (e) de okunmaz (e) halini ahr. lşte bu değişmelerle kelimenin aldığı en son morfolojik ve fonetik şekil ( H O M M E ) olur. ( H O M M E ) : Kuvvet ve kudret kendisinde bulunan süjenin adıdır. Not: 1. Kelimenin aslmda (top [1] «Lstrasburg yeminis., 842 tarihinde Roman ve Tudesk dilleri uzerine yazılmış, en eski halk fransızcası metinlerinden bıridir. Bu yemin, Şarlmagnein oğlu Louis Debonnairein oğullarından Louis le Germanique ile Kel Charles arasmda, büyük biraderleri Lothairee karşı yapılan bir ittifaka aiddir. Aşk ve macera romam Yazan: MAHMUD YESARI 44 Ali Tunc, gene sesini çıkarmıyor, hareketsiz duruyordu. Genc kadın, gözlerini ağır ağır açtı ve zümrüd yeşili gÖzlerinin bebekleri aca yib bir ateşle yanmağa başlamıştı; Ali ,Tunca baktı, baktı... Ali Tunc, gözlerini kapıyacaktı, fakat Nilüferin bir hareketi onu, sendeletti. Genc kadın, Ali Tuncun bir iskemle üzerine bıraktığı kürkü almış, omuzlarına geçirmişti. Ali Tunc, titrek bir sesle: 1 Gidiyor musunuz? diyebildi. Genc kadın, kapının önünde durdu; Ali Tunca baktı; uzun uzun ve çok uzak bir mesafeden bakıyormuş gibi baktı; gülecek gibi yüzü kınşmışb: Şimdi geliyorum! Ali Tunc, titredi; bunlan söylerken, genc kadının dişleri çatırdıyordu. Genc adam, kendini bir boşluğun içinde sandı. Hayır! Akşamdanberi, o, bir rüya görüyordu. Yalnız bu rüya, nerede başlayıp nerede bitiyordu? Bunu, bir türlü anlıyamıyordu. Ali Tunc, kapıyı hafifçe Ukırdatıp giren metrdotele ve onun arka kadar, gözüne ilişen herşeyi, iradesi ve hakimiyeti altına alışı, Ali Tuncun kafasını sendeletmişti. Metrdotel ve garsonlar, işlerini bitir dikten sonra, Ali Tuncun önünde iğildiler ve sessizce dışarı çıktılar. Ali Tunc, odanın ortasmdaki masanın, yanında elini masanın kenarına dayamış, sessiz ve hareketsiz duruyordu. Kapı, birden gürültü ile açılmıştı ve genc kadın, bir fırtına gibi içeri girdi, o muzlanna iliştirdiği kürkünü sağ elile çekti ve savurur gibi fırlatarak bir kanepenin üstüne attı: Eve, telefon ettim... Ayakta, hareketsiz duran Ali Tunca baktı, kahkaha ile gülmeğe başladı: Bu ne durgunluk! Kahkahadan yorulmuş gibi bir kol tuğa oturuvermişti; kesik kesik soluyor du: Bana, şampanya ver, Ali Tunc usta! Ali Tunc, uykuda gezen hastalar gibi, âdeta bir rüya içinde kımıldanmıştı; bir Basit yanlışlar, değersiz zühuller üzerinde bu kadar titizlenmek belki doğru değildir. Hele dildeki yerleri zaten manasız olan kelimeleri hiç kullanmamak CD (2) (3) (4) gerekken onlara hayatî birer kıymet kondurarak doğruluklannı, eğriliklerini bilgi Homme: Oh f oğ f om + eğ meselesi yapmak büsbütün sakat bir iştir. Home : Oh + • + om + oğ r Lâkin uzaktan, yakından tarihe taalluk Uomo : Uğ ( • f om + oğ e eden sözlerde, yazılarda titiz davranmak Ome : Oğ + • f om f İ Görülüyor ki kelimeler hep bir asıldan ve en küçük zühule yer vermemek lâzım gelir. Çünkü tarihin kıymeti doğruluğunve bir anlamdadır. dadır. Yalancı bir adam gibi sıhhati söz (1) Oh, uğ, oğ: Ana kök veya onun götüren tarih de saygı ve güven kazanayerini tutan birinci derece prensipal kök maz. tür. Manası «kuvvet ve kudret» tir. Bu sebeble ben, tarihî yazıları derin (2) Oğ: Yalnız prensipal kökün yabir dikkatle okurum. Aklıma yatmıyan, nına gelen bu tamamlayıcı eleman, franduyup öğrendiğime uymıyan noktalara sızca şeklinden başkasında yoktur. (3) Om: Süje gösteren bu eleman tesadüf edersem üşenmeden incelemeler dört kelimenin hepsinde de birdir ve bir yapanm, hakikate varmak isterim. Ayıb değil a, bu da benim merakım. anlamdadır. Dün, matbuat tarihimizle alâkalı bir (4) Eğ, oğ: Kelimeyi tamamlıyan yazıyı okurken gene bu merak harekete son ektir. geldi ve beni hayli uğraştırdı. Söylediğim Dört kelimenin dördü de, gerek morfolojik ve gerek semantik bakunından bir yazıda meşrutiyetten evvelki yıllann gabirinin aynidir. Hepsi de «kuvvet ve zeteleri sayılırken Mürüvvet, Servet ve kudreti haiz olan şahıs» anlamını verir Tarik gibi gazetelerin de varhğından ler ki «erkek» fikrinin ifadesinden iba bahsolunuyordu. Gerçi şair Eşrefin: rettir. *Saadet» le «rarifci» Kizbi Mizan irtikâb eyler Not: 4. Kuvvet ve kudretin süjede Usandık «Tercüman» :n şive vü tarzı edcu temerküzünü anlatan (r) elemanı bu kesından! limelerde ybktur. Bu bakımdan bu keli «MüruvveU, «Servet» âsa hepsi kalksın âradan derken meler anlama «er» ve «erkek» kadat iZv.Kür% etti gene bir ses «Sabet/ı» m ma. kuvvetli surette delâlet edemiyor demek verasındanl olur. Kıt'asında gösterdiği üzere bir zaman* MAN lar îstanbulda Mizan, Tarik, Mürüvvet, Alman ve îngiliz lehçelerinde (adam) Servet, Zuhur, Sabah ve Tercüman gibi manasına gelen bu kelimenin etimolojik gazeteler çıkıyordu. Lâkin 1908 yılına şekli şudur: kalabilenler İkdam, Sabah ve Tercümandan ibaretti. Bunu başka türlü yaz (1) (2) (3) mak zühuldür. (ağ + am + an) (1) Ağ: Kuvvet ve kudret anlamına *** ana köktür. Şimdi düşüncemi de söyliyeyim: Rah(2) Am: Kuvvet ve kudret anlamını metli Ahmed Rasim matbuatımızın tariüzerine alan süjeyi gösterir prensipal hini yazıyordu. Bu eserin bir parçası olan bir elemandır. Ş;nasi adlı ve gerçekten güzel bir fasikül (3) An: Burada bu eki saha anla bastırdı. Namık Kemali bitirdiğini de mına alacak olsak, kelimenin kuvvet ve söyleyip duruyordu. Bu işi herkesten iyi kudreti haiz olan süjenin ittisalinde olan başaracağına gene herkesin emin bulunbir şeye veya şahsa delâlet etmesi lâzım duğunda şüphe edilemiyen Rasimin müsgelirdi. Halbuki ana kök anlamını ken veddeleri varislerinden alınıp ta Kültür dinde temessül ettiren süje (am) ile Bakanlığınca bastınlamaz mı? gösterilmiş ve erkek te bu süjeden ibaret Bunu yapmak bence birkaç sahife bulunmuştur. Bu halde saha anlamile tarihi heder olmaktan kurtarmak demekkelimeye tetabuk etmiyen bu (n) kon tir. sonunun (nğ) den tahallül etmiş oldu M. TURHAN TAN ğuna ve burada bir (ğ) rolü oynadığına hükmetmemiz icab eder. Böyle izah olununca (ağ) yerine gelen bu (an) eki de Tüberküloz cemiyetinin içtimaı kelimeyi tamamlar, tayin ve ifade eder, İstanbul Tüberküloz cemiyeti, mutad aylık toplantısmı 18 mart 936 çarşamba isimlendirir. günü saat 18,30 da Cağaloğlunda Etıbba Böylece (ağ + am f ağ = ağa Odasmda yapacaktır. mağ) şeklinde, ana kök kendisini temsil eden elemanla kaynaşarak baş vokal de düşmüş, son (ğ) ise (n) ye tahavvül süje demek olur. Not: 1. «Man» kelimesindeki ederek, kelime son morfolojik ve fonetik «n», yukanda izah edildiği üzere şeklini almış olur: MAN. ( M A N ) : Kuvvet ve kudreti haiz bir «ğ», den değişme olarak alındığı takdirde «homo» ve benzerlerile bir kökten kadehe şampanya doldurdu, Nilüfere u geldiği görülür: zattı; genc kadın, kadehi aldı ve Ali (1) (2) (3) Tunca uzu nuzun baktıktan sonra içti: Homo (ğ): Oh + om + oğ Man ( ğ ) : Ağ + am 1 ağ Sen de iç Ali Tunc usta! Bu iki şekli karşılaştırmak kelimele Sesinde alayla örtmek istenilen gizli rin bir olduğunu açıkça göstermeğe kâfibir sinirleniş, sinirli hiddet titreyişi var. Ali Tunc, ağır ağır doldurduğu ka dir. Not: 2. Kelimenin türkçe (ben dehi, ağır ağır kaldırdı, dudaklanna gö men) sözünün ayni olduğu görülmektetürdü, ağır ağır içti. Genc kadın, Ali Tunca baktı, baktı; dir.. Not: 3. (Man men) dilimizde elile yanına yaklaşmasını işaret etti. Ali Tunc, yaklaşınca, onun elini tuttu, aşağı de (adam) anlamına olarak ek şeklinde kullanılagelmektedir: Karaman, şişya doğru çekti: man, kölemen, türkmen, kocaman...» Otur... gibi. Ve dişleri arasından kısık kısık bağır/. N. D1LMEN dı: I. Büyuk Türk lugati «Çağatay Kuvvetim yetse, zorla çökertip lehçesi»; Pavet de Courteille ludizlerimin dibine oturtacağım. gati. Ali Tunc, onun zorla çekmesine hacet II. Büyuk Turk lugati «Çağatay lehçesi»; Pavet de Courteille lugati; kalmadan, dizleri bükülmüş bir külçe giRadlof, I. «Çağatay ve Uygur bi yere çöküvermişti. lehçeleri». III. Büyuk Turk lugati «Çağatay lehGenc kadın, delikanhyı saçlarından çesi»; Pavet de Courteille lugati; tutmuştu; başını dizine koydu; dişjerini Radlof, I. «Çağatay ve Uygur çatırdatıyordu: lehçeleri». (Arkan var) IV. TuhfetüzZekiye.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear