22 Ocak 2025 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 Şubat 1936 CUMHURtYET PERDE ARKASI Beşerin mukadderatı budur: Bu ne vahset! İhtiyar bir adam sevdiği genc kadını parça parça etti îzmir (Hususî) Tirede aklm zor ka» r bul edeceği derecede feci bir cinayet olmuştur. Katil, Akkoyunlu köyünden Kör Hasandır Kadının adı Ayşedir. Ha san yaşlıca, Ayşe gencdir. Be? sene evvel tanısmışlar dır. Ayşe, Hasanla Katil Kor Hasan üç senelik bir metres hayatı geçirdikten sonra iki sene evvel aynlmış ve geçenlerde Serif nammda bir kahveci çırağile evlenmiştir. Hasan bunu duyunca derin bir hiddet ve yeise kapılmıştır. İhtiyar sevdası, bir cadı gibi içinde dirilmiş ve kendisini Tireye atmıştır. Hasan, şehre varınca, kadının evini tahkik edip bulmuş ve ansızın içeri girmiştir. Ayşe bu sırada, mutfakta ekmek için hamur yoğurmakta imiş. Hasan, mutfak kapısına gelince, Ayşe, kendisine, ne yapmağa geldiğini sormuştur. Hasan: Ne mi yapmağa geldim, o heriften aynlacak, bana varacaksm.. Senin hiçbir erkeğe mal olmaklığma tahammül edemem, parçalanm seni! Demiştir. Kadm da: Sen ne kanşıyorsun, ben artık evli, barklı bir kadınım, defol git! Cevabını vermiştir. Bu cevab âşık Kör Hasanı çileden çıkarmış olacak ki, he men cebindeki kör ve büyükçe bir çakıyı çıkarmış, kadına saldırmıştır. Hasan, Ayşeyi hamur teknesinin yanına yatırdıktan sonra koyun boğazlar gibi kesmeğe başlamışhr. Çakıyı, kadıncağızm gırtlağına defalarca sapladıktan sonra, vücudünün diğer yerlerine de batmp çıkarmağa başlamıştır. Dil üzerinde çalışmalar Buradan yeni bir âleme geçmek, yeni faaliyetlere atılmak «Ölüm hiçbîr zaman «fena» demek değildir ve henüz maddiyet âleminde bulunanlarla Ölenler arasında rabıta tesisi kabüd?r» Yıl sal sene an anne yahr year yıldız etoile Etimoloji ve morfoloji tahlil zinde her ikisi de saha gösteren iki ek bulunup ta bunlardan birinin aynca bir Kelimenin etimolojik şekli şudur: vazıfesi olmazsa bunun bir (ğ) den de(D (2) (3) ğişme olduğuna hükmolunur. Bunun için (ığ 4 ıy 4 ıl) (1) Iğ: «îmtidad» ve «zaman» anla burada (es) i doğrudan doğruya (eğ) diye almak daha doğru olur. mına ana köktür. Bu şartlar altında başta (eğ) ve (ağ) (2) Iy: Ana kök anlamını tecelli ettakarrürlerini de kaldırarak kelimelerin tiren prensipal elemandır. tam etimolojik şekillerini söyle gösteririz: (3) II: Ana kök anlamına umumilik, (D (2) (3) , müphemlik, enginlik, genişlik, şümul maAn : Ağ 4 an 4 . naları veren ektir. Annee: Ağ 4 an 4 eğ (Iğ + ıy + ıl = ığıyıl) sözünde ana Sene : Eğ 4 en 4 eğ kök kendisini temsil eden unsurla kayna(1) Ağ, eğ: İmtidad ve zaman gösteşarak baştaki vokal de düşmüş, kelimeren ana köklerdir. nin son morfolojik ve fonetik şekli mey(2) An, en: Ana kök mefhumunun dana çıkmıştır: YIL. yakın muhitine taştığını gösteren ektir. YIL: Geniş, uzun bir zaman devresi(3) Eğ: Kelimeyi tayin ve ifade enin adıdır. den, isimlendiren unsurdur. Not: 1 Yılın 12 ayhk bir devreyi Görülüyor ki bu sözlerin üçü de yatayin etmesi nisbeten yeni bir manadır. kın muhitine taşmış bir zaman mefhumu Eski Türklerde 12 yıllık bir devrenin nu ifade etmektedir. (Yıl) ve (sâl) de zaman ölçüsü olarak almdığı malum(. 4 1) ekinin gösterdiği geniş şümu'e dur. (Yıl) sözü herhangi ölçü ittihaz mukabil bu sözlerde (. 4 n) ile ifade edilmiş bir zaman devresinin adı olarak edilen en yakın muhite nüfuz manası kurulmuş, sonra zaman ölçüsü 365 günvardır. lük devreye hasredilince bu devreye de Demek olur ki bu kelimeler dar ve (yıl) adı verilmiştir. iptidaî sözlerdir. Türkçenin (yıl) keliSâl mesi bunlardan çok daha mütekâmildir. Yahr, Year Not: 2 Kelimenin farsçası olan (sâl) sözünün etimolojik şekli şudur: Not: 4 (Yıl) manasına almancada (yahr) ve ingilizcede (year) keli(D (2) (3) meleri kullanılır. (ağ 4 as 4 al) Bunlann etimolojik şekilleri şöyledir: Bu etimolojik analizde (as) ve (al) (D (2) (3) cüzüleri göze çarpar. Bunlann biri olYahr: Ay 4 ah 4 ar dukça geniş, öteki de çok geniş ve şâmil Year: Iy 4 ığ 4 ır bir saha işaret etmektedir. ( ! ) Ay, ıy: îmtidad ve zaman anlaBir kelimede ikisi de biribirine yakın mına birinci derece prensipal köktür. mana ifade eden iki cüzü görülünce bun(2) Ah, ığ: Kök anlamını tecelli ve lardan birine ayn bir mana vermek cihetecessüm ettiren süje veya objeyi göstetini düşünmek icab eder. Burada (ad) ile umumî şümul manası verilen mefhum rir. (3) Ar, ır: Kök anlamının süje veya da aynca (as) ın işaret edebileceği olobje üzerinde takarrürünü bildirir. dukça geniş saha anlamına lüzum görüBöylece bu iki söz de zaman mefhulemiyor. O halde bu (as) ın (ay) dan mu üzerinde takarrür eden süje veya obdeğişme olduğuna hükmederek etimolojeye delâlet eder ki, bunlar da (yıl) a jik şekli ona göre düzeltelim. nisbetle dar manalı sözlerdir. (1) . (2) . (3) Bu söelerin grekçede aslı olan (ear) ^(ag "4 ay "4 al) da, zaten, yıl demek değil, yılın bir kıs(Yıl) kelimesinin etimolojik şekli ile mı olan yaz mevsimi demektir. bunun arasmâa vokalTerîn (a)*WTîy SP II. YILDIZ masından başka hiçbir fark olmadığı Kelimenin etimolojik şekli şudur: gözönündedir. (1) (2) (3) (4) Türk lehçelerinde (Yıl) kelimesi, (Iv 4 ıl + ıd + ız) (sıl, sul, cıl, çıl) şekillerinde de vardır. (1) Iy: Ana kök yerini tutan birinci Bilhassa yakutça (sıl) ve çovaşça (sul) sözleri, farsça denilen (sâl) in aynidir derece prensipal köktür. Anlamı «aydınlık, parlakhk, zıya» dır [3]. (2) II: (. 4 1); ektir. Mefhuma şüPekarski, eski yakutlarda ilkbahar ile yazın bir yıl, sonbahar ile kışm bir yıl mul, umumiyet, enginlik, yaygmhk, usayıldığını da kaydediyor ki bu da «yıl» zaklık vasıflarını verir. (3) Id: Ana kök manasını sahib anın behemehal 365 günlük bir devre lamile tecelli ve tecessüm ettiren radıkal münhasır olmadığım gösterir [ 2 ] . bir unsurdur. Sene, Annee (Iğ 4 ıl 4 ıd = ığıhd): Çok uzakNot: 3 Arabcada bu anlama kullardan gelen bir ışık sahibini gösterir. lanılan (sene) ve fransızca (an) ve (an(4) Iz: Yukarıdaki (ıl) elemanı, nee) kelimelerinin manalan (yıl) ve kök mefhumunu en geniş sahaya kadar (sâl) e nisbetle daha dar görünüyor. Bu sözlerin etimolojik şekillerini arı yaymıştır. Bu halde yeniden oldukça geniş bir saha manasına gelen (. 4 z) yalım: İlk bakışta bunlar şu şekilde gibi gö ekine lüzum yoktur. Buna binaen, buradaki (ız) ın (ığ) veya (ıy) [3] dan rünüyorlar: değişme olduğuna hükmederiz. (Söz) ve (1) (2) (3) (4) (söy), (yaz) ve (yay) sözlerindc de An : Ağ 4 an 4 . 4 . bu (y z) değişimi vardır. Bu halde bu Annee: Ağ 4 an 4 an 4 eğ son eki (ığ) şeklinde mefhumu tamamSene : Eğ 4 es + en 4 eğ Halbuki, ikinci kelimede yanyana iki lıyan, tayin ve ifade eden, isimlendiren (n) var. Türk fonetiğinde ayni konson eleman olarak almalıdır. Bu analize göre (yıldız): ışığı çok yanyana gelemez. Morfolojik şeklinde böyle görünen kelimelerde bu konsonlar uzaklardan gelen bir obje demek olur. Not: 1 Bu anlam arabcada (necm) dan biri uzatma rolile (ğ) olarak alınır. Bu halde bunda ilk (an) yerine ve (kevkeb), farsçada (ahter) ve (sitare), fransızcada (astre) ve (etoile), lâ(ağ) koymalıdır. J Üçüncü kelimede de saha anlatan iki tincede (stella) sözlerile anlatıhr. Bun ek vardır. Bunlardan biri (es), diğeri ların etimolojik şekillerini (yıldız ın eti(en) dir. Bir kelimenin etimoloji anali molojik şekli ile altalta yazarak karşılaş Apartımanı tutmak niyetindeyim amma, öbür kiracılar, nasıl adamlar? Kapıcı, bıyıklarını parmaklarına dolayıp çekiyordu: O yandan merak etme... Iyi in sanlardır. Zaterî yukariki kiracılann ne zaman dönecekleri belli değil... Birinci kattakilerin de sesleri, sadalan çıkmaz. Yani, vakitli vakitsiz misafirleri gelmez, değil mi? Kapıcı, tekrar enli kaşlarını çatmıştı: • Ne münasebet?.. Ali Tunc güldü: İşte bu tuhaf! Buna şaştım... Kapıcı, başım doğrultmuştu: Neye şaştın ki? Evvelki gece, tesadüfen buradan geçiyordum. Apartımanm önünde bir otomobil durmuştu. Kapıcı, Ali Tunca tekrar dikkatle bakıyordu: Sokak bu, otomobil durmaz mı? Bu apartımandan biri çıktı, oto mobile bindi. yordu. Nasıl bir adam? Boynu bükük ağaç Evime yakın bir hurma ağacı var. Dallarını üstüste konmuş yeşil renkli fiskiye çanakları gibi katmerlendire katmerlendire yayarak yükselen küme küme çamlar, ihtiyarlıklannı gürbüz şişmanlıklarile örten sıra sıra çmarlar arasında bu ağac, fasid zevklerin recme mahkum ettiği yan çıplak bir kadını andmyor. Hurma ağacını, ayağı cennete, başı cehenneme dayanan vahalar kralı diye tarif eden muharrirler tanınm. Bu ta rifteki cennet sudur, cehennem de güneştir. Vahalarda yetişen ve boylan bazan yüz metroya yaklaşan hurma ağaclan için böyle bir tarif, şüphe yok ki, yerindedir. Fakat benim sabah ve akşam kendi sile karşılaştığım ağac, başı soluk yeşil ve yırtık pırtık bir bezle örtülü, belinden aşağısı ise çıplak bir beslemeye benziyor. Açık tarafı kabuklaşmış kirlerle örtülü. Bodur mu bodur, kuru mu kuru. Bununla beraber onun verimsiz var lığında derin bir belâgat var. Her kar şılaşmada bu belâgati sezerim ve bodur ağacın büyük boynunda muhite intıbak ettirilmiyen eserler için mukadder olan akıbeti görürüm. Eski şairlerimizden biri: Hilah mevziine ger konulsa bir cevker Nakisa cevhere mi, ya koyan kimesneye mi? 1. YIL Yazan: Sir Oliver Lodge Netice olarak son zamanlarda dostum J. Arthur Hill tarafından «Medyumlarla Tecrübeler» namı altında neşredilmiş bulunan bir kitab üzerine alâkadarlann dikkat nazarlannı çekmek isterim. Bu kitabda dostumun Aron Wiekinson ve Misis Leonardla yaptığı tecrübelerden bahsedilmekte ve muharririn Allaha dair hiçbir şey bilinmiyeceği hakkındaki itika dından ne suretle vazgeçerek müminlikte karar kıldığına dair malumat verilmek tedir. Muharrir kitabında inanmıyan mute rizlere ve hazır bulunanlann telepatisi faraziyesini ortaya atanlara kendisini göstermekte bulunduğundan maksadımı hakkile bildiren bu kitabı karilere bildirmekle iktifa eyliyeceğim. Ancak kitabda bulunan birçok vak'alar arasında «Bir muhabirin övey anası» ismi altındaki yazılan bilhassa zikre şayan bulduğumu söylemek isterim. Bu vak'a karşısında hâlâ telepati iddiasını ortaya sürecek bir kimsenin inadma şaşmamak imkânı yoktur. Filvaki bu vesaik üzerinde hüsnüniyetle yapılacak tetebbuat ve bu makalelerimde çok telhis etmek mecburiyetinde kaldığım delâil, medyumlardan istihsal edilen şeylerin hazır bulunanlann dimağlanndan çıkmış olması nazariyesini tamamen suya düşürmüş ola cağı gibi cesedsiz bir takım mevcudiyet lerin varlıklannı ve faaliyetlerini de ister istemez ispat eylemektedir. hâdiselerin hakikati hususundaki tam i manıma taalluk eden yukarıdaki beyanatımm bazı mehafilde hiddet ve istihfaf uyandırması memuldür. Fakat ne itiraz, ne de tereddüd etmekteyim. Bunlann doğruluğuna, tabiatin herhangi bir hâdisesi kadar, imanım olduğu gibi istikba Iin, bunlann hakikatini ortaya koyacağına da kaniim. ölüm hiçbir zaman şahsiyetin fenası demek değildir. Ahlâk, hatıra ve sevgi, şiirde kullanılan tabir veçhile, makberden sonra da yaşamaktadır. Henüz maddiyet âleminde bulunanlarla varlığın diğer cephesine geçenler arasında arasıra rabıta tesisi kabildir. Bunlar benim için ihtimallerden ibaret olmayıp ilmen teslim edilmiş bedihi hakikatlerdir.» Billl *** Sir Oliver Lodge yazılarından sonra E. A. M. Webb, 47, GodsonRvad, Waddon, Croydon, Surrey. imzasile Sunday Dispatch gazetesine şu mektub gönderilmiştir: «Beka âlemine vaki olan mes'ud in tikaller hakkındaki Sir Oliver Lodgeun makaleleri bana bir vak'ayı hatırlatn. Bizim eski hizmetkârlanmızdan birinin kalabalık bir ailesi vardı. Ailenin en küçüğü güzel ve kötürüm bir kızcağızdı. Büyük kardeşleri onu pek çok severler ve bir el arabası içinde küçüğü gezdirmek için mektebden koşa koşa gelirlerdi. Bir sabah çocuk yan uyanık bir halde ÜMİDlM annesine: Anne, dedi, çocuklar saat üçte beBu makaleleri tekrar okuduğum za ni almağa gelecekler. man ruhî taharriyatm geniş hududunu Validesi cevab verdi: böyle dar bir sahada izah etmekligin cok olduğunu ben de gördüm. Jort 'Buriünla beraber diğer âleme intikal mezler. eylediğim zaman arkada bıraktığım ar Çocuk tebessüm ederek mukabele etkadaşlanmla teşriki mesai edeceğime ve ti: onlann çekmekte olduğu müşkülâtın ba O çocuklar değil anne. Öteki ço zılannı kolaylajtıracağıma kanaatim var cuklar gelecek. Sana söylemekliğimi de drr. bana tenbih ettiler. Biz buradan yeni bir âleme geçeriz. Yeni imkânlara kavuşuruz. Yeni faaliyet sahalanna gireriz. Beşerin mukadderatı işte budur. El'an münakaşa sahasmda bulunan bu (* İlk makaleler 29, 30 ikincikânun ve 3, 5, 7 şubat tarihli sayılarımızdadır. Diyor. Beni, yetim belâgatile düşün düren ağacın pıhtılaşmış gözyaşına ben ziyen kabuklannda da ayni soru ağlayıp duruyor. Evet. Tohum, fikir, bina ve herşey, yerinde faydalı olabiliyor. Eğer gelişigüzel yapılan işlerin mutlaka faydalı ol ması mümkün bulunsaydı şu hurma a ğacı kısır kalmayıp yemiş verirdi, on binlerce liraya mal olan Kadıköy Hali de, hazin bir boşluk içinde esniye esniye yıkılacağı günü beklemezdi. Bu ağacla o Hal, biribirine o kadar benziyor kü... Konya Halkevînde açılan lisan kursları Kadın feryada taşlmış, komşular kapı önünde toplanmıştır. Fakat içeriye girmeğe kim cesaret eder? Yalnız, ihti yar bir kadm girmek teşebbüsünde bulunmuş, fakat her tarafı kan içinde, kadıncağızın üstüne bir kasab gibi iğilmiş olan Kör Hasan: ^~~ Gelme! diye bağırm^hr. Gelme kocakan, sem de keserim V" ~^»~v Bittabi ihtiyar kadm da korkup çekilmiştir. Kör Hasan bundan sonra kadının karnmı boydanboya yarmış, bar saklannı çıkarmış, ellerile dışanya boşaltmıştır. Bununla da hırsmı yeneme miş olacak ki, kadıncağızm dudaklannı, burnunu kesmiş, kulaklannın arkasını da Çocuk yeniden uykusuna daldı. Fakat saat üçte tekrar uyandı. Göz oymuştur. Bundan sonra da bir odun kaparak ölmek üzere bulunan kadını şidlerini açtı: Anne, dedi, beni almağa geldiler. detle dövmüş ve âdeta, mezbaha çukuValide yatağa yaklaştığı zaman çocuk rundan çıkan bir köpek gibi her tarafı vefat etmişti, yiizünde bir tebessüm be kan içinde, bırakıp kaçmıştır. lirivordu. Vak'ayı haber alan mahallî zabıta ve adliye harekete gelmiş, katil yakalanmış, zavallı kadm da gömülmüştür. Katil ifadesinde: Bana acı sözler sövledi, kızdım, öldürdüml Demiştir. M. TVRHAN TAN tıralım. Yıldız Necım Kevkeb Ahtet Astre Ğtoıle Stelle [»] (1) (2) (3) (4) (5) (6) Iy 4 ıl + ıd + ıg 4. . 4. . Eğ 4 en 4 ec 4ım 4. . 4.V, Ek 4 ev 4 ek 4 ep 4 . 4. . Ah 4 . 4 at 4. er 4 . 4, ,. Ag 4 as 4. at 4 rr L eğ 4: Eğ 4 . 4 et 4 uğ 4. al 4Eğ 4 . 4. et + eğ 4. al 4. ag : : . : Bu tablonun önümüze serdiği dil manzarası şöyle hulâsa edilebilir: (1) : İlk unsur bütün sözlerde ana kök veya onun yerini tutan prensipal kök olarak birdir ve hepsi de «zıya» anlamınadır. (2) : ikinci unsur saha gösteren ele manlardır. Türkçesinde bu saha en geniş ve engin olan (1) sahasıdır. «Etoile» ve «stella» sözlerinde bu eleman (5) inci olarak görülüyor. «Astre» da oldukça geniş olan (s) sahası, (necim) de en yakın muhiti gösteren (n) sahası almrnıştır. (Kevkeb) de saha yerine kök mefhumunu tecelli ettiren (ev) unsuru gelmiştir. (3): Burada umumiyetle kök mefhumunu temsil eden elemanlar vardır. Türkçe, farsça, fransızca ve lâtincede bu eleman sahib manasile (d t) konsonunu almaktadır. Arabcalarm (ec) ve (ek) şekilleri ise sadece süje veya obje anlatmaktadır (4) : İlk üç kelimede burada sözü tamamlıyan ve isimlendiren ekleri görüyoruz. Dördüncü ve boşinci kelimelerde bu tamamlama takarrür ve temerküz manasile birliktedir. Son iki kelimede bu sıradaki unsurlar süje veya objeyi göstermekte ve tamamlama rolü 6 ncı gelen eklerde görülmektedir. Almanya, harb zamanında kömürden petrol çıkaracak Alman maden araştırma şirketinin, Mağdeburgda akdettiği bir içtimada, profesör Steinbrecher: <Almanya, askerî ve iktısadî gayeler için, petrol ve madenî yağ ihtiyaclarını, kendi linyit kaynaklarından temin edecektir. Bu maksadla, Almanyanm kömürden petrol çıkarmak için memlekette elyevm kullanılmakta olan belli başlı üç usulü terkib etmesi lâzımdır. Şimdiki halde %35 temin olunabilir; fakat küllî miktarda istihsalât için cesim fabrikalar kurul muştur. Ayni zamanda, israfata da mâni olmak için son derece çalışılmakta dir» demiştir. (Financial Times 30.) kryordu. Dar alnı, buruşmuştu: Şimdi mi gezmek istiyorsun? Ali Tunc, kapıcının tek hareketini gozden kaçırmıyordu. Alnını buruştur ması, nasıl bir hoşnudsuzluğa alâmet olabilirdi? Vakit geç... Yarın gel. Sen, erken bulunmuyorsun ki... Kapıcı, sert, diken dıken saçlarım kaşıyordu: Apartımanı, kimin icin tutacak sın? Kendim için... Kaç kişisiniz? Ali Tunc, her ihtimali hesab ederek konuşuyordu: îki kişiyiz. Kanmla ben... Çocuğumuz, hizmetçimiz yok... Kapıcı, düşünceye varmıştı: Yarın, bulunurum. Şimdi, olmaz. Neden? Apartımanm elektriği kesik. Ka ranlıkta neyi göreceksin. Ali Tunc, ısrar etmedi, fakat kapıcıyı biraz söyletmeği denemek istedi: Konya (Hususî) Halkevimizin kış çahşmalan hararetle devam ediyor. Her hafta cumartesi günleri muhtelif mevzular üstünde eheliyetli kimseler tarafmdan konferanslar verilmekte ve gece kurslarına haftada ikişer g*eec olmak üzere devam edilmektedir. Halkevin Kursa devam ederderden bir kısmı de, herbirinde 5070 arasında talebe bulunan dört kurs açılmıştır. Bu kurslardan birisi almanca, birisi fransızca, birisi musiki ve dördüncüsü de daktilografidir. Kursa devam eden talebenin büyük istifadeler ettiği görülmekte dir. Aşk ve macera romant Yazan: MAHMUD YESARÎ 11 Kansı da, çamaşira gittiği için, apartîmanm bodrum katındaki odalannda çokluk bulunmuyorlar... «Apartımanm birinci katmda, bir Yahudi ailesi oturuyor... Baba, yatalak... Anne, hastalıklı. Evden dışan çrktık lan yok... Kızlarile damadlan, bankada, mağazalarda çalışıyorlar, sabah karanIığında çıkıp, akşam karanlığında dö nüyorlar. Kendi hallerinde insanlar... ' «Üçüncü katm kiracılan, bir Rum J'aîlesi... Kızlannın hastalığını tedavi etıtirraek için Avrupaya gitmişler... Da ire, Üç aydanberi kapah... «İkinci kat, iki aydanberi boş... Ali Tunc, kapıcı ile konuşmak için geç vakitlere kadar oralarda dolaştı, nihayet saat ona doğru kapıcıyı bulabildi: Neredesin yahu? Sabahtanberi seni arıyorum. Kapıcı, enlı çatık kaşlarını oynatarak Ali Tunca bakıyordu: Neye aradın ki? Ali Tunc, istifini bozmuyordu: Orta katı tutacağım. Kapıcı, Ali Tunca, daha dikkatle ba Görülüyor ki «Güneş Dil» analizleri, ayni anlama gelen ve bugün başka Gencden bir adamdı... Yüzüne fi başka dillere maledilmiş bulunan sözlerin hep Türk kökünden kaynadığını pek açık lân dikkat etmedim. yolda ortaya çıkarmaktadır. Kapıcmm dar alnı buruşmuştu: Not: 2 Bir takım Türk lehçelerin Yanlışın olacak... Evvelki gece, de göriilen (ıldız) sözünün etimolojik bizim apartımandan çıkan olmadı. Ha şekli de şudur: dur, saat kaçta? (1) (2) (3) (4) On bire doğru... Iğ + d + ıd + ığ (z) Kapıcı, başını geriye itti: (Yıldız) dan aynmı, başa prensipal Yanlışsm... Komşu apartıman kök yerine doğrudan doğruya ana kökün lardan olmalı. gelmesinden ve morfolojik ve fonetik teAli Tunc, dudak büktü: sirlerle bu ana kökün tamamile kaynaş Belki... Olabilir... Ne ise, ben, masından ibarettir. yann, öğleden evvel gelirim. /. N. D1LMEN Apartımandan çıktığı zaman, kafası [1] Pekarskı: Yakut dili lugati; Radkanşıktı: lof: Turk lehçeleri lugati denemesi: :Za Kapıcı ya hakikaten bilmiyor, bir lotnitskı: Çovaş lugati şeyden haberi yok... Yahud biliyor da [2] Pekarski: Yakut dili lugati. S. 2439. saklıyor" Belki de görmemiştir. Azizin [3] Yakutçada (ıy) bizim (ay) dediğimız yanılmadığı da ne malum!.. Fakat pek kamer anlamınadır. (Befcarski. Yakut dili emniyetle söylüyor. Bir yanılan var am lugati). [•] Bu kelimede baştaki (s), saha mana. ma... sına olamaz. Çunkü saha ileride (1) ile Ali Tunc, bu işi düşünmekle, mantıkgosterılmiştir. Bu halde baştaki (s) yerıla halledemiyeceğini anlamıştı. Galata ne (ğ) konulur. Dorduncu unsurdsıki (1) sarayda sokak içindeki apartıman kalı de . kendısmden sonra gene (1) (Arkan var) nazaran (ğ) ile gosterilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear