22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10 ın 1928 CUMHURİYET M Ü S A B A K A M I Z Tarihte TUrkler için Herkes soruyor: Havaya ne oldu? Birçok ağaçlar güzel havalara aldanıp tomurcuklandılar! Söylenen büyük sözler 19 GüneşDil teorisine göre toponomik tahlil Iğdır, Ğadır, Mut, Umut, Umid Dil üzçrinde çalışmalar Hitler boğazından ağır hasta mı? Ameliyat için bir Fransız profesörü getiriliyor mübarek mefhumlannda telâkki ettiği Berlinin salâhiyet miz anlamlarını hiç kaybetmemiştir. Gene bu tipte has isimlerden: tar makamları, A Lehçemizde ne mutlu, dediğimiz za dolf Hitlerin sıh Gadir = Siirt, Beşir de köydür man ilâhî, yüksek bir mazhariyetten dem hatte olduğunu söyGatik = Muş » » vurmuş oluruz ki yaptığımız analiz ile liyince, Almanya İgdir = Konyada, Beyazıt » ilgisi apaçıktır. Ahat = Kastamoni, Daday » da hiç kimse, res Mutkı'ye gelince: bu has isim de men bu sözden şüpAhat = Kütahya, Uşak » (mut+ki) den başka bir kelime değil he edemez. Ahatlar = Ankara, Yabanabad » Bu has isimlerden su ile ilgili olanla dir. (ki) sümercede (yer ve mahal ma Kânunusaninin 12 nalanna gelir. Autran. S. 52). Analizi sinde, ayni resmî rının analizini yapalım: ni yaparsak: (1) (2) (3) (4) makamlar, Hitlerin 1 a «Türkün güzel yüzünü, kuvvetGadir = ağ ad + ğ * Jr sıhhatte bulundu (1) (2) (3) li endamım, ptrıltılı kostümünü, İğdir = iğ | id f iğ ir h ğuna delil olarak, Mutki = Mut + ik + iğ zarif tavırlarınt, kibar gülüşünü, Burada: onun Sarre arazisi 'Alman Devlet reisf şeklini buluruz. aslanca gügreyişini fırçayla gös(1) ağ f" köktür, su anlammadır. nin Almanyaya il nin düşünceli bir Mut = manasmı öğrendik. termek mümkündür. Bütün bunr (2) ad = bir objede bulunmuş olduresmi (2) ik = bu umumî manayı kendin hakmm birinci yıl lar canlt surette tasvir ve tesbit ğunu yani su mefhumunun olmuş oldu de tecelli ve tecessüm ettiren radikal ek dönümü dolayısi Nerede ise böyle bahar manğunu ıfade eden ektır. olunabilir. Müşkül ve pek müş Ie, ertesi günü, Sarrebrüche gidece tir. (3) ağ = kendınde su bulunan ob ğini ileri sürüyorlardı. O gün Hitlerin zarasile karfdaşacağtz! kül olan, Türkün özünü göster • (3) iğ = bu radikal ekte tecessüm ve jenin ifadesidir. Berlinden aynlmamasmm sıhhî sebebler mek meselesidir. Bu öz, ay ışığı tecelli eden manayı tayin eden ektir [1 ]. Şubat ayına yaklaştığımız halde he (4) ir = (V. f r) ektir. Anlamın den ileri gelmesi ihtimali vardr. gibi görülür. Lâkin, olduğu gibi, Böylece (mutki) nin mut doğan ve nüz tam manasile kış gelmediği gibi bilâsüje veya objeye yakın ve kat'î bir sahagösterilemez. Hangi fırça, meh Aylardanberi propagandası yapılan mut parlıyan bir yer olduğunu anlamış kis ılık bir sonbahar mevsimi geçirmekteda takarrür ve taayyününü, oluşunu gös törenin cok büyük bir ehemmiyeti vardı. tabın o ince haşmetini gökten yeoluyoruz. Bitlis vilâyetimizin Mutki ka yiz. Takvim yapraklarını yırttıkça her terir. Şu halde (ağadağır) yani iğdir büre indirebilmiştir?. zasında ve onun mitoloji ve sırlarla doîu Alman zimamdarlarının kütle halindeki nüshasında şebiyelda, havalann soğumayük, kuvvetli bir suyun, yakın bir sahada gösterılere verdikleri önemi bilenler, Hitkayahklarında bu özgülük vardır. sı, fırtına, şiddetli fırtına, şiddetli riiz«San'atkâr Protogene, bir kötakarrürü ve hareketi demektir ki her iki Biraz önce (uğum) um kelimesinin lerin orada bulunmayışına haklı olarak gârların esmesi gibi sayılı günlerin kaypüğü yapabilmek için yedi yıl has isimde öyle bir hal ve vaziyet işaret asıl, esas yani ezelin en yakın bir sahada hayret etmişlerdir. Onun yerine Sarlılar dedildiğini görüyor, hava işlerile alâka uğraştu Türkün ruhunda yaşı eder. Birincide nehir, ikincide göl vardır. Decamps taayyün ve daha umumî bir ıfade ile ya doktor Frickle iktifa etmeğe mecbuı ol dar olanlann uzun tecrübelerile tesbit et(Ağadirin) Fas kıyılannda bir liman yan kudretli ışığı tasvir için yetlerini göstermek üzere yarattığı tablolar tikleri bu yazılarla tabiatin bu seneki ay olduğunu hatırlatmak isterim. Bu kelime pıcının adı ve işareti olduğunu söylemiş dular. miş yıl bile kâfi gelmez. Proto tik. Sümercede bu anlamı taşıyan şu kekın hareketini gördükçe hayretten ken Bir devlet adamını, milletle temas et gerçekten güzeldir. arabcaya büyük su anlamında geçmiştir. gene el uzatan lütüfkâr tesadüf limeler vardır: Bazı has isimlerimizle ya mekten meneden sebeb, sıhhî sebebdea dımizi alamıyoruz. Dekan, ancak elli yedi yıl yaşıyabildi «Elgadir» sel ve büyük su demektir. ise san'at tarihinde yegâne ve 1860 ta Fontainbleauda öldü. kından ilgili olduklan için tetkikini ge başka ne olabilir? Hava hemen hergün lodos, poyraz ta«Elgadir» diye yer adı da vardır. dir. [*] » rekli buldum: havvülleri arasmda çalkanıp duruyor. M. T. T. Bu mütalea, teeyyüd eder gibi görünüGüneş Dil teorisi bize Gediz has is Decamps Umum = efendi, sahib (Autran S. yor. Rüzgârlann esmemesinden hava sıcak (•) Decamps'ın şu son sözlerile neyi ifaminin de bu analizle ortak olduğunu gös87). olmakta, Boğaz ve Istanbul limanı bu Evvelâ, bu senenin bidayetinde, Hitde etmek istediğini anlıyabilmek için resım terir. sene eski senelerde görülmiyen sis taba Umuş, uş = zekâ, istidat, kulak. lerin, boğazından bir ameliyat geçirdiğj san'atı tarilüne göz gezdirmek ve Protoje(O (2) (3) Um ili = bayram, mukaddes günü muhakkaktır. Bu hâdise 26 ağustos 1935 Decamps on dokuzuncu asrm en ünlü nin o tarıhte büyük bir yer tutan hıkâye. kalarile kaplanmaktadır. Bu vaziyet kar Gediz = eğ + ed f iz (E. H. das trans op fer S. 41). ressamlanndan biridir. îyi bir karikatü sinı okumak lâzım gelir: Protojen, Büyük şısında herkes soruyor. Istanbulun havade neşredilen bir bildirikle, Alman efkân Bu kelime etimolojisinde fark sonuncu sı mı değişti? ristti, mizahî resimlerile tanılmıştı. Fakat İskenderin çağdaşı olan büyuk bir ressamBunlara karşı has isim olarak şu köy umumiyesine arzedilmişri. unsurdur. İğdirde son ek ir olduğu hal Bunlara verilen cevablar şunlardır: şöhretini yükselten şarka aid tablolan dır. Rodos şehrini vafctite süsliyen san'at isimleri vardır: O tarihtenberi, Hitlerin, boğazından « Ne acele ediyorsunuz? Daha kış de Gedizde son ek (iz) dir. ( V . + Z ) dır ve bunların en güzellerini de Türk eserleri arasında onun tabloları da müstesUmah = Çorum, Osmaniye köy mustarib olduğuna dair muhtelif rivayet anlamın obje ile oldukça geniş bir sahahayatını, Türkiye manzaralarını göste na bir yer tutuyordu. Onların en muhımmi mevsimini geçirmedik. Bekleyiniz baka Umaranli = Sıvas Kangal » Ier çıktı, hatta kanserden bile bahsedildi. daki alâkasını gösterir. Gedizde de su lım, İstanbulda nisan ayında da kar renler teşkil eder. Umba = Kastamoni, İnebolu » Anapavomenos tablosu idi, Anapavomenos Şimdi, Almanyada azim bir şöhrete daha çok kuvvetli ve daha çok hareket Umniye = Kocaeli » » mitolojlk bir mahluktur. Yansı insan, ya. yağdığını biliriz! Dekan 1803 te doğdu, san'at haya sahıb olan profesör Sauerbrüchün, bu işe lidir. Orada göl ve deniz kıyılannda olBu mütalealara rağmen birçok kimseUmurbay=Tekirdağ, Hayrebolu » tına atıldıktan sonra şarka seyahat etti, rısı teke olarak tahlil olunur ve orman ilâmüdahaleden ve mes'uliyeti kabul et ler ilkbahardan evvel hiç olmazsa bir de duğu gibi istıkrar yoktur. UmurcaTekirdağı, Hayrebolu » Türkiyenin birçok yerlerını dolaştı, mcm hı tanılırdı. Protojen işt« bu mahluku bir mekten imtina gösterdiği söyleniyor. ( U d ) , ut, (ad), at kelimelerinin sonfa kar yağmasını istemekte, geçen sene Umur köy = Ayduı, Çine » leketine dönıişte gerçekten nefîs olan e sütunun ayağında oturmuş vazâyette tas Bu alim, Almanyanın hâkimi olan a • da ve ortada gelmek suretile yaptıklan kar yağmadı, bu sene de kar yağmazsa Umurlu Antalya Alaiye danm hayatını, neşterinin ucunda hiç serlerini birer birer vermeğe başladı. O vir etmis ve yanma da bir kopek koymus. has isimlerin sayısı pek çoktur. Bunlar nezle, grip ve emsali gibi hastalıklann Bu köylerin isimlerini tahlil etmeden birşey pahasına tutamıyacağını söylemişnun her bın mükemmel bir san'at nümu tu. San'atkâr, kopeği ağzı kopüklü olarak dan bazılannı gözden geçirelim: tasvir etmek istiyordu. Fakat yedi yıl ça sonu alınmaz, demektedirler. evvel sümercelerin manalannı Güneş nesi olan tablolan içinde: «Bir vezirin Çiftçiye gelince; kâfi miktarda yağ Mut, mutki, kadamut ve Arab yarım Dil teorimize tatbik ederek tayin etmeğe tir. nöbetçi askcri», «Türk evi», «Şark mek lıstığı halde köpüğün renğini boya ile ve Bunun üzerine yabancı memleketlere mur yağdığından ve çiftçinin kışlık eki adasında Hadramut. Bu kelimelerden, çahşalım, her üç kelimenin etımolojik şetebi», «Çarşı», «Pazar», «Türk kasa remedi Çıldıracak hale geldl, hasta oldu başvurulmuş ve Viyanah meşhur boğaz nini ektiğinden bahsedilmektedir. Ancak Mut türkçemizde baht, talih ifade eder. killeri şunlardır: bı», «Ferman okunması», «Köy», «Mek »zun. yıllarsuda haşlaramş kum fasulye. mütehassısı profesör Neumannda karar bu vakıtsiz bahara aldanarak bir kısım Sümercede de feyz ve saadet getiren tebden çıkış», «İzmirlc Manisa arasmda den başka t>irşey yemedi,' köpukle uğraştı (1) (2) (3) kılınmıştır. ağaclar, hatta ilkbahar çiçekleri şimdiden Tannnın vasıflanndan biridir. Güneş Türk karakolu» adını taşıyanlar pek bü WıHftyetf fütur igetirdi, ftrçasıflı < fcaldirıp ! (umun) = um + ug f un Fakat Hitler, hayatını, arî olmıyan bir tablomm üzerine attı. Hayret!.. Fırça, tab tomurcuklanmışlardır. Anî bir kar yağar Dil teorisine göre analizini yaparsak etiyük dıkkat ve takdir kazanmışlardır. 2 (un uş) um f ug f uş ve nihayet dona çekerse bu zavallılar molojik şekli şu olur: doktora borclu kalmak ihtimalini o ka lodaki kopek resminin tam ağzma isabet 3 (umili) um + il f ig Dekan, ziya ve renk üstadı ıdi. dar nefretle karsılamıştır ki nihayet, Geetmis ve yedi yıldanberi yapılamıyan köpu acelelerinin kurbanı olacaklar, bize bu lablolanna o göz kayıcı ziyayı, o hayBunlardan birinci kelimenin ikinci un orges Porrmann isminde bir Fransız doksene kâfi miktarda meyva vermiyeceklerMut = uğ ( um + ut ğü vucude getirmistL ret uyandıncı renkleri vermek için ruhudir. (1) Uğ = köktür, asıl, esas, ifade e suru olan uğ; um anlamını emsil eden ek tora müracaat zarureti hasıl olmuştur. Bu eşsiz tablo sonraları Romaya götürül. nu şark semasına açtı ve oradan bu büyük tir. Üçüncü unsur ise o anlamın süjenin der. Maamafih bu doktorun da kendisine kabiliyeti, kudreti kazandı. Bununla bc müş ve beş asır kadar o şehrin en büyük muhıtınde \e bitişiğınde olduğunu göste(2) Um f ektir. En yakın sahayı taDeniz konferansında tevdi edilmek istenilen korkunc vazifeyi raber mizahî resimleri ve tablolan da ziyneti olarak kaldıktan sonra büyük bir rir. Bu ıtıbarla umugun yani umun sa ayyün sahasını, egoyu temsil eder. kabul ettiğine dair bir haber yoktur. Londra 18 (A.A.) Deniz konferan san'at bakımından birer nefise sayılır. yangmda yanmıştır. Şu halde uğ + um (um) asıl ve esa hıblik, büyüklük gösteren bir süje ve biİşte Dekan, san'at tarihinin bu hikâye smın dünkü toplantısım müteakıb neş Hele hayvanlann ve o arada maymun'anaenaleyh efendi demektir. İkinciye ge (ParisSoir) redilen bildirikte ezcümle deniliyor ki sın yani yaratanın (ilk anlayışa göre gü lince o kelimenin ikinci unsuru olan ug nn kuvvetli manalar ifade eden vaziyet sine telmih ediyor. <Komite, deniz inşaat programlarının neş) in kendisini, bütün kâinatm esas mefhumunun en yakın bir sahada taayyü burada da um anlamını temsil eder. Ü Rio de Janeiroda kansmı öldüönceden bildirilmesi ve karşıhklı ma lumat alınıp verilmesi hakkında bir sis nünü gösterir. Daha umumî bir anlatışla çüncü unsur olan uş ise (.fn) den da ren bir adam linç edildi tem kabulünü Ueri süren Fransız, İn yaratan, vâlit, esas, ana, menşe, mef ha geniş bir mıntakaya mananın şümu Rio de Janeiro 18 (A.A.) Ahali, giliz ve İtalyan tekliflerini tetkika de humlarını ifade eder. Nitekim Sümerli lünü gösterdiğine göre ondan daha yükvam etmiştir. Neticede, bu mesele ile Ier bu kelimeyi inim biçiminde kullan sek manaya işaret eder. Filhakika unuş karısım öldüren bir herifi linç etmiştir. meşgul olmak üzere bir tâli teknik ko mışlardı: zekâdır. Zekâ bittabi ne kendi içinde ne Katil, kansmı öldürmeden önce, onun mite teşkıline karar verilmiştir > yakın muhitinde durur o uzak sahalara dostunun yüreğini pişirip zorla kendi Inim dingir şamas «şamas tanrınm aKomite, ayın yirmi birinde gene toptaşar. Işte (.jş) onun gayet vazıh işa sıne yedirmişti. dı» lanacak ve deniz; kuvvetlerinin keyfi retidir. Çarpışan vapurlar Inim dingir su «su tannnın adı» yet itibarile tahdidini görüşecektri. Ceksonvil «Amerika> 18 (A.A.) (3) Ut = bu ut öyle bir unsurdur k Üçüncü kelimeye gelince onda birinci Litvinof Yoldaş kelimenin anlamını kuvvet ve kudretle ya unsur yukardaki kelimelerin aynıdır. İ Amerika bandıralı Çerki vapuru Flo rida açıklannda, 5100 tonluk, îngiliz M«skova 18 (A A.) Sovyet Rusya par, yapılmış hale kor. Şu halde (uğ f kinci unsur (V.jl) ektir. Bu unsur her Velkam vapurile çarpışmıştır. Dış İşleri Halk Komeseri Litvinof, Mil um f ut) = (ugumut) = mut yarata sahada bulunan belli ve şahsî olmıyan uVelkam vapuru batmış, fakat bütün letler Cemiyeti konseyinin toplantısnı nın yani güneşin ismi ve rengi demektir. zak, büyük, müteaddid bir mahiyet ıfaiçindekıler kurtulmuştur. da bulunmak üzere Cenevreye harekei Umut, ümid kelimelerinin de bu asıl de eden önemli bir ektir. etmiştir. Üçüncü unsur olan ğ eki ise kelimenin dan kaynayıp geldiğinde şüphe yoktur Fakat genişlenmiş manasında istemek, ta manasmı isimlendirir. Şu hale göre umilig lizimiz ile tümü tümüne alana çıkmış olur. Çinde feyezan leb etmek, intizar etmek, bel bağlamak (umili) herkesi şamil, umumî ve gayri Bu kadarmı inceleyip aydınlattıktan sonŞanghay 18 (A.A.) Gazeteler, San gibi mefhumlarla istiklâl almış bir keli şahsî bir manevî ismin veya remzin ge ra um lu has isimleri de teker teker anaNehrm taşarak Honan ve Hopei huduniş bir sahada vukuu demek olur ki bu liz etmeğe hiç lüzum kalmaz sanınm. Muğla (Özel) Muğla Halkevi O rtamekteb gösteri salonunda bir müsame dundaki sedleri yıktığını yazayorlar. medir. Hasan Reşid TANKUT suretle sümercenin Tanrıgünü ve mukadMut orijin şeklindeki manasile Tür re vermiş ve müsamerede Halkevi genc leri çok muvaffak olmuştur. Müsamerede 55 köy su altmdadır. Birçok kimsele «Arabca değil mi, uydur uydur söyle» piyesi temsil edilmiştir. Btmdan başka boğulmuştur. Binlerce kimse evlerin: kün en büyük sandığı varlık, kuvvet, des bayram diye kullandığı kelimenin (1) Etımoloji, Morfoloji ve Fonetik kudret yani şimdi bizim hâlik kudsiğ ve tam kendisi ve gerçek anlamı bizim ana bakımından Türk Dili ekler bahsi. S. 35 terketmişlerdir. şiirler söylenmiş, ve zeybek oyunları oynanmıştır. Decamps'ın fikirleri «Türkün güzel yüzünü ve kuvvetli endamını fırçayla göstermek mümkündür. Fakat müşkül olan onun özünü gösterebilmektir» Decamps kimdir? (J) (2) (3) Muğla Halkevinde bir müsamere BİR SAN'ATIN IÇYUZU ı • • • 10 Yazan : Stefan Zvveig , Ayaklannı sürükleyişi, asık çehresi, son derece yorgunluğu, yere eğilen ba kışlan, zavallı talihsizin bütün gün boşu boşuna taban tepdiğine şehadet ediyordu. Çarpılan para kesesinden önemli bir şey zuhur etmemisti, (bunu ben önceden de tahmin ediyordum) : Belki bir kutu pudra, evin anahtan, kınk bir ayna, bir tnendil, bir kurşun kelemi ve olsun olsun, onar franklık, iki üç tane, buruşuk kaime. Bunlar, sarfedilen bunca gayretlere, atlatılan korkunc tehlikelere bakılacak olursa çok azdı. Gel gelelim, şu saatte, cvine döndükten sonra, başmdan geçeni kimbilir kaçıncı defa olarak komşulara, ağlıya ağlıya hikâye eden zavallı kadın için pek çoktu, heyhat! Onun için, öyle sanıyordum ki, benim biçare yankesici mantara basmıştı ve biraz sonra, bu zannım tahakkuk etti. Filhakika, bu küçücük se^let yığını zira onun maddî ve manevî inhidamı kendi sini bu menzileye indirmişti. mütevazı bir kunduracı dükkânının cemakânı ö nünde durmuş, orada teşhir edilen en ucuz ayakkablannm temaşasına dalmışh. Yepyeni kunduralar!. Ayaklannı sa ran meşin parçafannm yerine bunlardan bir çift olsa, ne iyi olurdu! O, bunlara, Parisin kaldırımlarını, sağlam köseleden ve yahud ki sessiz lâstikten tabanlarla arşınlanan yüz binlerce insandan çok daha muhtaçtı. Bu yeni kunduralar, ona, zenaatinin ifası için elzemdi. Ancak o nun ayni zamanda hem gıpta edici, hem de ümidsiz bakışlan çok manalı idi: Vur duğu vurgun, üzerinde 54 frank fiat yazılı şu bir çift parlak iskarpinleri alma sına yetmiyordu. Omuzlan küçük ola rak, ayna gibi parlıyan camekânın önünden aynldı ve yoluna devam etti. Ne tarafa gidiyordu? Tehlikeli av cılığına gene mi başlıyacaktı? Kifayetsiz, gülünç bir vurgun uğruna hürriyetini gene mi tehlikeye koyacaktı? Etme, bedbaht! Bir dakikacık olsun dinlen.. Nefes al! Ve tuhaftır: Benim arzum ona, sanki mıknatışî bir seyyale ile ulaşmış gibi, daracık bir sokağın köşesini döndü ve nihayet, ucuz bir lokantanın önünde durdu. Kendisini takib etmek bana gayet tabiî geldi; zira bana, humma ve sabırsızlık dolu iki saatlik bir ömür geçirten bu adamın her şeyini bilmek istiyordum. lcabmda yüzümü gizlemek için bir gazete satın aldım ve şapkamı kaşlarunın üze rine çekip lokantaya girdim, onunkinden pekt e uzak olmıyan bir masaya oturdum. Fakat zavallı adamcağızm merak etmeğe dahi takati kalmamıştı. Bitik bir hal de, önündeki beyaz tabaklara dalmış, bakıyordu; ve garson kendisine ekmek getirdiğinde, sıska ve kemikli elleri bu ek meğe hırsla yapışıp aldı. Ağzma attığı lokmayı çiğnemekte gösterdiği istical bana feci hakikati tamamile izah ediyordu: Zavallı açtı ve onun bu açlığı hakikî ve samimî idi; o, sabahtanberi, belki gece denberi açtı ve garson, onun ısmarladığı içkiyi getirip te masasının üstüne bırak tığı zaman, duyduğum merhamet bir kat daha arttı: Bir şişe süt! Süt içen bir hırsız nerede görülmüş tür? Ruhun derinliklerini, ansızm çakı lan bir kibrit gibi aydmlatan daima birçok teferrüat vardır. Yankesicinin bu bembeyaz ve tatlı sütü, içkilerin bu en masum, en tıflânesini içtiğini görünce, o benim nazarımda bir hırsız olmaktan çıktı. Artık o, benim için, fena kurulmuş sosyetemizin içinde karınca gibi kayna şan hasta, muazzeb, şayanı merhamet mahluklardan biri idi. Ve o dakikada hissettim ki, beni ona bağlıyan, tecessüsten daha kavi bir bağ hasıl olmuştu. Hayvaniyetin tezahürleri olan yor gunluk, açlık, çıplaklık gibi herşeyin, ve mustarib nefsin her ihtiyacı karşısında, insanlan biribirlerinden ayırd eden bü tün manialar çöker; insanlan iyi ve kötü, namuslu ve cani diye ikiye bölen ince farklar yok olur; ve ortada yalnız ezelî hayvan, sizin, benim ve herkes gibi ye mek ve uyumak ihtiyacında bulunan zavallı arzî mahluk kalır. Onun, bu koyu sütü, hesablı fakat haris yudumlarla içtiğini, sonra, ekmek kı rıntılannı topladığını, donakalmış, seyrediyordum. Kendimden utandım, bu bedbaht mahluku bir yarış beygrrinin ko şuşunu seyreder gibi durdurmağa teşebbüs etmeksizin, yardımına koşmaksızın, sırf merakımı teskin etmek için, daldığı muzlim yolda koşturmuş olmaktan utandım. Onun yanına gitmek, ona hitab et mek, ona birşey vermek gibi delice bir arzuya kapıldım. Fakat nasıl hareket etsem? Yanına nasıl sokulsam? Araştırı yor, bir bahane, bir sebeb bulmak için zihnimi yoruyor, fakat hıçbır şey bula mıyordum. Bız insanlar böyleyızdır: Bir şeye karar vermek icab ettiği zaman gevşeklik derecesinde ihriyath; projelerimizi kurarken cüretkâr, bizi hemcinsimizden ayıran daracık mesafeyi aşmak sırası gelince, onun ihtiyac içinde bulunduğunu bilsek bile, gülünç denecek derecede muhteriz oluruz. Fakat, hepiniz bilirsi niz ki, istimdad etmiyen bir kimsenin yardımına koşmaktan zor birşey yoktur. O, hiçbir şey ıstememekteki inad ve ısrannı, en kıymetlı malı olan gururile yuğurmuftur, bu gururu zedelemeğe hakkımız yoktur. Bu noktada bize kolayhk gösteren Ier ancak dilencilerdir. Kendilerine yardım etmemize mâni olmadıklan için, onlara teşekkür etmeliyiz. Peşinde dolaşn ğım adam, dilenmektensc, hürriyetini ve hayatını tehlikeye koymağı tercih eden mağrur yaradılışlı insanlardan birisiycü. Ustünkörü bir bahane ile, beceriksizce yanına yaklaşırsam, korkutmuş olmıya cak mıydım? Sonra, iskemlesine öyle bitkın bir halde çökmüştü ki, onu rahatsız etmek insafsızlık olacakh. (Arkatı var)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear