Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 7 EYLÜL 2020 ÇEVRELERİNCE ‘KİLİTLENMESİ’ SONUCU GİDEREK DAHA ÇOK KİŞİ YURTDIŞINA GİTMEYİ DÜŞÜNÜYOR çıkan ‘iyi öğrenci’ yaşadığı Puglia bölgesinde iş bulması imkânsız. Ayda 500 Avro ile Tiran’da geçinilebilir” diyor. İki sendikacı da güvencesiz iş alanlarının delokalize edilmesi karşısında uluslararası dayanışmaya ağırlık vermek istiyor: “UNI Global çerçevesinde bağlantılarımızı artırıyoruz. İşverenin gerekçesi hep aynı: Daha iyi maaşlar talep edersek müşteriler daha cazip ülkelere gider.” Covid19 salgını sırasında Arnavutluk altı hafta süren sıkı bir karantina uyguladı ancak faaliyetlerine başlayan da ilk bu şirketler oldu. Ağaçtan önce otopark, AVM inşaatı... Tiran’ın merkezindeki inşaatları görünce büyük bir ekonomik hareketlenme olduğu düşünülebilir. İnşaatı süren büyük kuleler başkentin bu semtindeki sözde konut ihtiyacını karşılamaya yönelik. Belediye başkanının tuhaf öngörülerine göre, tamamen tahmini bir artış ile bir on yıl içinde buranın nüfusunun “1.8 milyon” olacağı ileri sürülüyor. Tiran, zaten toplam nüfusun üçte biri olan 900 bin kişi ile 1991’den bu yana nüfusunu ikiye katladı. Komünist dönemde yasak olan köyden kente göç, yirmi yılda “gayri resmi” mahalleler de oluşturarak hızlı bir kentsel gelişim yarattı. Ancak bu iç nüfus hareketi sonlanırken toplam nüfus da giderek azalmakta: 1991’de 3.27 milyon olan nüfus 2019’da 2.86 milyon (6). Başbakan’a yakın bir isim olan Belediye Başkanı Erjon Veliaj, İtalyan mimar Stefano Boeri’nin tasarladığı Tiran 2030 projesinin şehri “yeşil metropol” haline getireceğini ve “iki milyon ağaç dikileceğini” söylüyor. Öte yandan başkentin sembolü sayılan ve kısa zaman önce yenilenen Skenderbeg Meydanı’nda ilk inşa ettikleri şey dev bir otopark ve bu merkez bölgeyi tamamen kaplayan alışveriş merkezleri (AVM) oldu. Yeni yapılacak çevre yolunun trafiği akıcı hale getirmesi bekleniyor ancak yol birçok yerleşim merkezini de resmen buduyor. 1990’larda ailelerin gelip tapusuz olarak yerleştiği Yzberisht bu mahallelerden biri. Ruhsatsız konutlarından hiçbir zararları karşılanmadan kovulan ailelerin çoğu çareyi yurtdışına gitmekte arıyor. Başkentte verilen inşaat izinleri 2017’de yüzde 183 arttı. Kenevir ekimi... Yeni yatırımlar hız kesmezken kenevir tohumu yetiştiriciliği de patladı. İtalya’daki Guardia di Finanza’nın tahminlerine göre, 2014’te 46 bin fide yok edilirken, bu sayı 2016’da 753 bin oldu. Üstelik bu sayı ekili alanların sadece yüzde 10’una denk geliyor. Eskiden, ülkenin güneyinde Demokrat Parti’nin (DP) kalelerinden biri olan Lazarat kasabasında yapılan kenevir yetiştiriciliği şimdi tüm ülkeye yayıldı. (7) 2017’de, Rama’nın yakını olan İçişleri Bakanı Saimir Tahiri’nin adı, kuzeninin de dahil olduğu Sicilya’ya transfer edilen 3.5 ton kenevir ile ilgili geniş bir trafik ağı davasına karıştı. Savcılık ilk aşamada kendisi ile ilgili on iki yıl hapis talebinde bulunsa da Tahiri, 2019 sonbaharında mahkeme tarafından “aklandı.” Kendisine “görevi kötüye kullanmak”tan hafif bir ceza verildi. Bu arada kenevirden elde edilen para yoğun bir şekilde politik sistemi beslemeye ve Tiran’ın çehresini bozan yeni inşaat işlerine aktarılmaya devam ediyor. Fatos Lubonja, bir inşaat alanını çevreleyen ve yayaların kaldırımdan inip yoldan gitmesine yol açan parmaklıkların etrafından dolanırken şikâyet ediyor: “Bu inşaat senelerdir sürüyor, kimse de bu kamusal alan işgaline ses çıkarmıyor.” Kendisi, 1974’te “liberalizm” suçu gerekçesiyle görevinden alınan ulusal kanal müdürünün oğlu ve 1991’de özgürlüğüne kavuşmadan önce en sert kampları görmüş. Enver Hoca diktatörlüğünde, üyelerinden biri “ideolojik sapma” yaşadığında tüm aile cezalandırılıyordu. Yazar ve analist Lubonja, ülkenin sol kanattaki önemli isimlerinden. Lubonja “Stalin rejimi çökünce Arnavutluk uzun bir süre iki partili diye adlandırabileceğimiz tuhaf bir rekabetin ritmiyle yaşadı. Siyaset ve mafya çıkarları güdenlerin bir kısmı Demokrat Parti’yi, diğer bir kısmı ise eski İşçi Partisi’nin mirasçısı olan Sosyalist Parti’yi destekliyordu” diye anlatıyor. Bu çatışma, ülkeyi 1997 baharında kanlı bir “iç savaşımsı” duruma sürükledi. Olaylar, bankaların ve “finans piramitlerinin” çökmesi sonucu dışarı göç etmiş ilk jenerasyonun birikimlerinin yok olması ile tetiklendi. Durum, ülkenin güneyinde yoğunlaşan Sosyalist Partililer ile kuzeyde yoğunlaşan Demokrat Partilileri karşı karşıya getirdi. Olaylarda en az iki bin kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Daha büyük bir savaşı önlemek için yedi bin askerden oluşan uluslararası bir gücün gelmesi gerekti. Bu sırada yüz binlerce silah ve mühimmat hem ülke içinde hem de komşu ülke Kosova’da dolaşıma girdi. Komünizm sonrası Arnavutluk artık “iflas etmiş devlet” olarak görülüyordu. (8) ‘Öğrenciler siyasi partilerin kendilerini kullanmasını reddetti’ Sonraki on beş yılda devlet yavaş yavaş yeniden inşa edilirken yaşanan “sert geçişler”de her seferinde şiddet sarmalının kıyısından dönüldü. Sosyalist Parti 2005’e kadar iktidarda kaldıktan sonra Demokrat Parti iktidara döndü. Her iki partinin de müşteriler ve ona mecbur olanlardan oluşan güçlü tabanı gösterilerin kolaylıkla rayından çıkmasına yol açıyordu. Ocak 2011’de sosyalistler “diktatörlüğe” karşı yürüdüklerinde dört kişi hayatını kaybetti. Öte yandan, Üniversite Hareketi içinde etkin görev alan sosyolog Arlind Qori’ye göre, öğrenciler siyasi partilerin onları kullanmasını reddettiler. Demokrasi denilen şeyin müşteri mantığı ile yozlaşmış çoğulculuk anlayışı olduğunu anladılar. Lubonja’ya göre “2013 seçimleri bu anlamda bir dönüm noktası oldu. Düzen kurmak isteyen suç odakları sürekli değişimden bıkmıştı. Seçimin kazananı uzun dönemli vize alacaktı. Sosyalistlerin lideri Edi Rama, olayı kavradı ve onlara her türlü sözü ve imtiyazı verdi. Bu şekilde kazandığı seçimden sonra şimdi iktidarın her alanını denetim altında tutuyor. Medyaya ‘denetim’... 2018’deki genel seçimler sadece bir formalite idi.” Milletvekilleri Şubat 2019’da görevlerini iade edecekleri için sağ muhalefet meclis faaliyetlerinden hemen çekildi. 30 Haziran’da yapılan belediye seçimlerini de boykot ettiler. Bu seçim sandıklarıyla ilgili yabancı gözlemcilerden oluşan bir ekibin raporu vahimdi (9). Buna göre ilçelerin yarısından fazlasında iktidar partisinin adayı tek aday olarak yer alıyordu, sandıklarda birçok kuralsızlık gözlemlenmekteydi ve seçmenler üzerinde baskı yapıldığı kaydediliyordu. Bu duruma rağmen hiçbir Avrupa Birliği ülkesi seçimin ve Rama iktidarının meşruiyetini tartışmaya açmadı. Rama, muhalefetin yer almadığı bir meclis ile ülkeyi yönetirken medyayı da ölçüsüz yetkilerle donatılmış idari bir makamın denetiminde tutuyor (10). Batılı devletler hâkimlerin güvenilirliğinin “doğrulanması”nı sağlayan bir adalet reformuna teşvik ettiler. Sonuç: Bugün adalet sistemi tamamen Sosyalist Parti’nin denetiminde. 24 Mart 2020’de yani Covid19 salgınının ortasında, Haziran 2014’ten beri Avrupa Birliği adayı olan Arnavutluk’a müzakerelere başlamak için yeşil ışık yakıldı. Fransa ve Hollanda sözünü ettiğimiz hukuk devletinin temel gereklilikleri konusundaki eksikliklerin altını çizmeden bu duruma itiraz etti. Paris ve Amsterdam’ın Tiran’a muhalefeti her iki ülkedeki iç siyaset ile ilgili. İki ülkenin halkı 2005’te referanduma sunulan anayasa sözleşmesini reddettiğinden beri hükümetler de kamuoyuna hoş görünmek adına birliğin genişlemesine karşı olduklarını söylüyor. AB’nin vazgeçilmez partneri... Ailesi, 1991’e kadar ülkeyi yöneten elit siyasetçiler sınıfından olan Rama, 1997’de Nano hükümetinde kültür bakanı olarak siyasete girdi. Sonrasında başkentin belediye başkanı oldu. Görsel sanatçı geçmişi, uluslararası zirvelerde dahi ayağından çıkarmadığı spor ayakkabıları ile “kural yıkıcı” biri imajı çizen Rama, İslamcı terörizmle mücadelede ve Balkanlar’ın “istikrarı”nda Avrupa Birliği’nin vazgeçilmez partneri olarak öne çıkıyor. Kendisi çelişkileri besleyen biri. Avrupa Birliği’ne entagrasyondan yana olan bu laik siyasetçi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile de dost ilişkiler içinde. Ankara’nın talebi üzerine Gülenci öğretim görevlilerini hemen sınır dışı etti. (11) Kosova ve Sırbistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ile ilgili çaba sarf ediyor ve başkanlar Haşim Taçi ile Alexandar Vucic ile yeniden toprak paylaşımını da içeren konularda görüşüyor. (12) Bu konumu Kosova üzerinde bir an evvel bir anlaşmaya varılmasını isteyen ABD tarafından da desteklenmesini sağlıyor. IMF bile eleştirdi! Başbakan, komşu ülkelere ve hatta öncesinde iktidarda olan Demokrat Parti’ye kıyasla çok daha kararlı bir neoliberal siyaset yürütüyor. Kamu harcamalarından kısarak yükseköğretimde, turizmde, sağlıkta ve kamusal inşaatlarda devlet ve özel sektör işbirliğine öncelik veriyor. Bu durum IMF’nin bile eleştirilerine neden oluyor! Arnavut hükümetinin özelleştirmede fazla ileri gittiğini düşünen IMF, 2017 raporunda “kamu yatırımlarının devletözel sektör işbirliğinde yapılması bütçe bakımından önemli riskler içermektedir” (13) diye not düşüyor. Esasen sorunlu görünen nokta yöntemin kendisinden çok koşulları gibi görünüyor. Nitekim ihaleler hep özel şirketlerin yararına sonuçlanıyor. Kültür alanında da bu işbirlikleri yayılmakta. 2015’te yayımlanan bir genelge ile ülkenin tarihi ve kültürel alanlarının işletilmesi özel sektöre devredildi. Bu durum Tiran Devlet Tiyatrosu özelinde ise son derece manidar bir çatışma yarattı. 1939’da İtalyanların ilk işgalinde inşa edilen bina şehrin de mimarisini etkileyen faşist tarzın öncülerindendi. 24 Temmuz 2019’da polisin girmeye çalışması üzerine, bina sanatçılar tarafından haftanın üç günü gece gündüz işgal edildi ve Covid19 öncesi burada gerçekleştirilen performansları her seferinde yüzlerce seyirci izledi. Yönetmen Robert Budina “Tiyatromuzu sahipsiz bırakmayız. Shakespeare ilk kez bu sahne üzerinde Arnavutça konuştu” diyor. Yurtdışına gidiş çabası Sağlık OHAL’inden yararlanan hükümet 17 Mayıs 2020’de binanın polis eşliğinde yıkımını emrediyor. Akabinde meclisten geçen özel bir yasa ile bakanlıkların bulunduğu bölgedeki bu geniş alan yatırımcı Shkelqim Fusha’ya devredildi. Sosyalist Parti’ye yakın bu oligarkın isteği burada kuleler ve alışveriş merkezi inşa etmek. Bunun için yerine getirmesi gereken koşul ise çok daha küçük bir alanda yeni bir tiyatro binası inşa etmek. Budina “Bu çok açık bir biçimde kamusal bina ve alanların çalınmasıdır” diye belirtiyor. Siyasi bir alternatifin olmaması ve toplumun tüm alanlarının iktidar ve Bulqiza’daki madencilerin mücadelesini desteklemek için bölgeye yerleşen OP eylemcisi Elini’ye göre, maden sahibi Mane hem sosyalist iktidar ile hem de medya patronlarıyla ilişki içinde. ona bağlı iş çevreleri tarafından “kilitlenmesi” sonucu giderek daha çok Arnavut yurtdışına kaçmayı düşünüyor. “Sosyalistlerin Haziran 2013’teki zaferinden sonra, insanlar hiçbir şeyin değişmeyeceğini anlayıp kaçmaya, ülkeyi terk etmeye başladılar” diyor Lubonja. Resmi istatistikler 1991’den beri süregelen bir akışın olduğunu gösteriyor, ancak birçok gösterge bu durumun 2014’ten beri arttığına işaret ediyor. 2018’de ABD’de oturma izni almak için yapılan çekilişe toplam nüfusun yüzde 14’üne denk gelen 367 bin kişinin katılması bu durumun bir kanıtı gibi. (14) Fransa Mültecileri ve Vatansızları Koruma Ofisi’nin verilerine göre, 2018’te Afganlardan sonra en çok sığınma telebinde bulunan Arnavutlar oldu (8 bin261 talep). Arnavutluk, 2013’te “güvenli” olarak sınıflandırılmış ve dernekler buna itiraz etmişti. Ancak Danıştay da bu kararı onayladı. Dolayısıyla Arnavutlardan gelen çoğu talep reddedilirken ülkelerine iade edilmelerine de hız verildi. 2017’de Arnavutluk Fransa’dan başka ülkelere gönderilen kişilerin de en az tercih ettiği ülke oldu. Her ne kadar komünizm döneminde ülkeyi terk etmek “vatan hainliği” olarak görülüyor ve sınır polisleri insanlara gözlerini kırpmadan ateş açıyorlarsa da Arnavutluk hep göç veren bir ülke oldu. Komünist rejim sona erince iki ülke ön plana çıktı. Bunlardan biri İtalya, diğeri ise daha çok güneyde yaşayan, çift dilli ve Ortodoks Arnavutların tercih ettiği Yunanistan. Birçoğu oraya yerleşerek Yunan vatandaşlığı aldı. 20082010 arası Yunanistan’daki ekonomik kriz 200 bin kişinin ülkeye geri dönmesine sebep olurken yeni gidişleri engelledi ve gurbetçilerin ülkelerine yolladıkları paranın büyük miktarda azalmasına yol açarak birçok aileyi sefaletin eşiğine getirdi. (15) Koronavirüsün ekonomi üzerindeki etkisi henüz belli değil ancak göçün yönünü yine değiştirebilir ve bu durum da Batı Avrupa’daki işlerinden çıkarılmış işçilerin ülkeye dönmesi anlamına gelebilir. Halen dışarı göç edenlerin kazandıkları parayı ülkeye göndermesini güvence olarak kullanan ülkenin yeniden hareketli günler geçirmesi olasıdır. (*) Courrier des Balkans’da çalışan gazeteciler aynı zamanda “Là où se mêlent les eaux. Des Balkans au Caucase dans l’Europe des confins (Suların birbirine karıştığı yer. Balkanlar’dan Kafkasya’ya, Avrupa’nın sınırlarında)” kitabının (Paris, La Découverte, 2018) yazarları. Çeviren: Okan Urun (1) “Arnavutluk’ta deprem: İki gazeteci ‘yalan haber’ gerekçesiyle gözaltına alındı”, Le Courrier des Balkans, 24 Eylül 2019. (2) Kaynak: Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF). (3) Kaynak: Arnavutluk İstatistik Enstitüsü (Instat), Tiran, www.instat.gov.al (4) “Edi Rama: ‘Arnavutluk İtalya’dan daha mı iyi... Çünkü sendikasız...”, Linkiesta, 6 Haziran 2015, www.linkiesta.it (5) Sherpa derneğinin websitesi: www.assosherpa.org (6) Kaynak: Eurostat ve Instat. (7) JeanArnault Dérens, Laurent Geslin ve Simon Rico, “Arnavutluk: Uyuşturucu trafiği iktidar, polis ve ordu için bir kangren”, Mediapart, 17 Kasım 2017. (8) Okuma tavsiyesi: Paolo Raffone, “Avrupa Arnavutluk’u unutabilir mi?”, Le Monde diplomatique, Eylül 1997. (9) “Arnavutluk Cumhuriyeti, yerel seçimler 30 Haziran 2019”, Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Varşova, 5 Eylül 2019. (10) Katerina Sula, “Arnavutluk’ta medya: Rama hükümeti sansürü geri getiriyor”, Le Courrier des Balkans, 19 Aralık 2019. (11) Okuma tavsiyesi: Ariane Bonzon, “Refuge européen pour les réseaux gülénistes (Gülenci ağların Avrupa’daki sığınma yeri)”, Le Monde diplomatique, Ekim 2019. (12) Okuma tavsiyesi: “Dans les Balkans, les frontières bougent, les logiques ethniques demeurent (Balkanlar’da sınırlar hareket ediyor, etnik mantıklar yerinde sayıyor)”, Le Monde diplomatique, Ağustos 2019. (13) “Arnavutluk: 2017 açıklaması, IV misyonunun sonuç bildirimi”, IMF, Washington, DC, 2 Ekim 2017. (14) Louis Seiller, “Göç piyangosu: Arnavutluk’tan kaçmak için Amerikan rüyası”, Le Courrier des Balkans, 3 Eylül 2018. (15) Arlind Qori, “Arnavutluk: Krizle birlikte diyaspora ülkeye boynu bükük dönüyor”, Le Courrier des Balkans, 2 Ekim 2014.