02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 10 ağustos 2020 kini engellemek için ayarlamalar yaptılar ve Kolombiya’daki hastaneleri onların katılım ayrıcalıklarını reddetmeye ikna etti (yani, bir sağlık kuruluşunda doktorluk yapma statüsü gereğince bir doktora verilen hastasını tanı konulması ya da tedavi görmesi için bir hastane ya da tıp merkezine kabul etme hakkı). (6) Tartışmalı tabipler birliği... Bu saldırı Amerikan Tabipler Birliği’nin antitröst yasaları gereği dava edilmesine neden olduysa da onu durdurabilmek için daha fazlası gerekecekti. Ne de olsa hak ettikleri saygıyı görmekten başka bir şey talep etmeyen zamanının en iyi bilirkişilerini bir araya getirmiyor muydu ki bu birlik? Birlik başkanı 1938 yılında sağlık sistemi reformu hakkında federal soruşturma başlatılmasına karşı isyan edecek kadar ileri gitti. Başkan, eğitimsiz tiplerin kırık çıkıkçı tedavi istekleri ve bu tedavilerin profesyonellerce uygulanması talepleri kabul edildiğinde tüm sosyal hiyerarşinin bozulduğunu ileri sürüyordu. “Bu tıbbi uygulama ne bilimsel ne de ekonomik olarak mantıklı” diye konuşmuştu alaycı bir tonla. Doktorların sosyal statülerinin tehdit altında olduğunu düşündüklerinde mesleki ahlakın neleri yasaklayabileceğini görmek gerçekten hayret verici. 1948 yılında, 2016 yılında Donald Trump’ın kampanyasından çok daha popülist bir kampanya ile ikinci kez seçilen Harry Truman, ikinci dönem başkanlığını evrensel sağlık sigorta eksenine odaklama kararı almıştı. Göreve gelişinden birkaç ay sonra bu yönde bir program sundu, modern tıbbın başarılarını övdü ama bunu yaparken de ilaç fiyatlarının uçmasından da yakındı. “Artık tıbbi tedaviler sadece fakirlerin erişemediği değil, en yüksek gelirler hariç tüm gelir seviyelerinin erişemediği bir hal aldı (7)” açıklamasını yapmıştı 1949 yılında Kongre’ye yaptığı konuşmasında. Başkan karşıtı kampanya Amerikan Tabipler Birliği cevap vermekte hiç gecikmedi. Birlik, “çökmüş ulusların tipik rezil sistemini” kınayarak Truman Planı’nın saygın bir mesleğin yüksek eğitimli temsilcileri olan doktorları “kamu idarecileri, memur, muhasebeci ve meslek dışı görevlerin ağır bürokrasisinin” altına yerleştireceğini söylemiş oldu. Bu cahil başkanı durdurmaya kararlı olan Amerikan Tabipler Birliği, çoğu son derece varlıklı olan üyelerinden istisnai bir aidat talebinde bulunarak onları da bu sürece dahil edip inanılmaz bir savaş fonu toplamayı başardı. Bu fonlar siyasi iletişim alanında öncü olan Campaigns Inc. isimli Kaliforniyalı bir ajansın hizmetlerinden faydalanmalarına olanak verdi. Ajans gücünü sahada kullanmaya başladı. Ve kısa sürede ülke, “sosyal tıbbın” bireysel özgürlüklerin geri dönüşü olmayacak şekilde sonunu getireceğini telkin eden broşür, mektup ve sefil karikatür bombardımanına tutuldu. Maalesef klasikleşmiş bu yöntemler sayesinde Truman projesi, onu takip eden Amerika’ya özgün evrensel sağlık sistemi getirme girişimleri gibi, başarısızlıkla sonuçlandı. Tarihçi Robert McMath, bilimin popülizme karşı savaşının en şiddetli gelişmelerinin asıl Kanada’da yaşandığına dikkat çekiyor (8). Amerika’daki 1890’lı yılların popülist isyanının yankıları Kanada’nın batısında Prairies bölgesindeki birçok eyaletinde onlarca yıl devam etti. Büyük Buhran döneminde bu gelenek siyasi olarak Commonwealth Kooperatif Federasyonu, CCF, adını alan radikal bir çiftçi partisinde vücut buldu. 1944 yılında bu parti Saskatchewan eyalet seçimlerinden ezici bir zaferle çıktı ve “Kuzey Amerika’nın ilk sosyalist hükümeti” olarak tarihe geçecek hükümet kuruldu. Yıllar içerisinde birçok kez yenilenen CCF, 1960 yılında eyalet genelinde evrensel sağlık sigortası projesi için bir kampanya başlattı ve bu konunun ön planda olduğu seçimlerden bir kez daha galip çıktı. İki sene sonra, Temmuz 1962’de Regina hükümeti Kanada ulusu için bir ilk olan, devlet tarafından ödenen sağlık sistemini, yani masrafların tek bir kamu sistemi üzerinden karşılandığı Medicare’i uygulamaya hazırdı. İşte o ara “organize bilim” kitle imha silahını çıkardı. Bu yeni sistemin uygulamaya geçtiği gün Saskatchewan’daki tüm doktorlar greve gittiler. Doktorların sayısı bini geçmiyordu ama yine de ABD’de son derece popüler olan ve bireyselcilik görüşünün ana savunucularından 20. yüzyıl yazar ve felsefecisine atfen (9) gerçek bir “Ayn Rand” anı yaşanmıştı. Bu eylem ile eğitimli ve varlıklı kesimin yüzde 1’i halkın alt tabakasına hadlerini bilmelerini ve saygıda kusur etmemelerini bildirmiş oldu. Irkçı imalar... Bilim ile popülizm arasındaki yani sayıca çok olmayan ama prestij sahibi bir meslek grubu ile Saskatchewanlı işçiler arasındaki bu yüzleşmenin Kanada versiyonu sırrı Amerikan Tabipler Birliği’nde saklı bir sürü dolabın Salgın ortalığı kasıp kavururken Ozarks Gölü yakınlarında havuzda oynayan insanları gösteren temsilci Rosa DeLauro pandeminin kontrol altına alınabilmesi için acil önlemler alınması çağrısında bulundu. çevrilmesini de sağladı. Mesela, eyalet doktorlar grubu, üyelerinin aidatları sayesinde çok büyük bir vurgun yaparak bu parayı propaganda çalışmaları için kullandılar. Hareket Saskatchewan Ticaret Odası’nın ve başka meslek birliklerinin desteğini almakla kalmadı aynı zamanda yerel basın da tek bir ağızdan komünizmin ve hastalıkların akın halinde geldiğini yazdı. Aşırı sağcı militanlar da bu sürece dahil olarak nereden geldiği belli olmayan Doktorlarımızı bize bırakın adını verdikleri bir grup ile devlet tarafından ödenen sağlık sistemine karşı mücadele etmek üzere kalabalık toplantılar düzenleyip cadı avcılığına başladılar ve neopopülist hükümetin grev yapanların yerini almak üzere yurtdışından doktorlar getirme niyetlerini açıklayarak ırkçı imalarda bulundular. Ana konu elbette ki bilirkişilerin demokrasideki yerinin ne olduğu idi. O zamanlar doktorlar tekel konumundaydılar: Uygulanacak tedavi ya da tedavi fiyatları konusunda tek karar vericiydiler ve sadece meslektaşlarına hesap veriyorlardı. CCF projesi tıpkı doktor Shadid projesi ya da Başkan Truman projesi gibi, doktorların otoritelerini bir kısmını sıradan halka emanet ederek aslında zayıflatıyordu. O dönemde Washington Post gazetecilerinden biri şu gözlemi yapmıştı: “Doktorlar günümüzün “büyük papazları” ve hükümetten emir alma alışkanlıkları yok”. Bu çekişmeye arabulucu olarak çağrılan İngiliz doktor ve siyasetçi Baron Taylor, durumu klinik terimlerle özetliyor. 1974 yılında yazdığı notlarında, Amerikan Tabipler Birliği “her türlü kamu sağlığı sigortasına histerik bir şekilde karşıydı ve bu histeriyi doktorlarla ve Saskatchewan kamuoyu ile paylaşmaktan çekinmiyor ve bunda kısmen başarılı da oluyordu (10)” diyor. ‘İmtiyazlara karşı eşitlik’ Tanı hiç olmazsa doğru idi: Bir meslek birliği Kanada’nın Prairie bölgesinde kasıtlı olarak histeri yaymıştı. Sonuç “demokratik korku” patlaması idi; toplumun en üst katmanları olan dotorların zincirinden kurtulmuş bir halkın kendi imtiyazlarını tehlikeye sokacaklarını düşünmeleri sonucu meydana gelen olayları ben bu şekilde adlandırıyorum. Bu histeri periyodlarının bir dizi değişmezi vardır: Demokrasi bir zorbalık olarak tanımlanır; alt sınıflar ekonomi, dış politika ve burada olduğu gibi tıp konusunda anlamadıkları işlere burunlarını soktuklarından parmakla gösterilirler ve elbette medya da beraber hareket eder. Bütün bu malzemeler 1896 yılındaki büyük demokratik korku durumunda mevcuttu. O yıl, neredeyse tüm medya temsilcileri tarafından desteklenen Amerikan yönetici sınıfı, William Jennings Bryan’ın önderliğinde kana susamış bir proletaryanın tehdidi altında hissediyordu kendini. Başkanlık seçimlerinin demokrat adayı olan William Jennings Bryan, popülistlerin etrafında toplandığı radikal bir kişi olarak görülüyordu. 19. Yüzyıl sonunun iyi eğitim almış erkekleri fildişi kulelerinin tepesinden çıkıp Doğu yakasının gazetelerini dolaşarak popülist hareketin bunak ve eblehlerin isyanından başka bir şey olmadığını beyan ettiler. Bazen demokratik korkular amaçlarına hizmet eder. Ancak bu 1962 yılında Saskatchewan’ı etkisi altına alan yüzde 1’lik bir kesimin gerçekleştirdiği büyük grev için geçerli değil hatta grevin başarısızlığının yankıları çok daha büyük oldu. Başta korku istenilen etkiyi yaratmış olsa da doktorların davasına duyulan sempati yavaş yavaş azaldı. Evanjelik bir papazın radyo kanallarında kan dökmeye yönelik çağrılar gibi bilirkişiler kampından gelen çirkin söylemler de bu sempatinin azalmasına katkı sağladı (11). Grev birinci ayın sonunda sonlandı. Beş yıl sonra ülkenin tüm eyaletleri Saskatchewan modelini baz alan sağlık sistemine sahip oldu ve Medicare bugün hâlâ Kanada’nın en gurur duyduğu sosyal başarılarından biridir. Burada sıraladığım hiçbir reform hareketi bilimsel araştırmalara ya da bilimsel keşiflere itiraz etmiyordu. Tüm bu neopopülist düşünürler modern tıbba hayrandı; sadece bu tıbbın en mütevazı kesimlerce de erişilebilir olmasını ABD’deki Covid19 tüm şiddetiyle sürerken, Teksas’ta plajların açılması için eylem yapıldı. istiyorlardı. Bir başka deyişle, burada aslında toplumun iki vizyonu karşı karşıya idi: İmtiyazlara karşı eşitlik. Grevin başlamasından birkaç hafta sonra Toronto’nun Globe and Mail isimli gazetesi şu sözlere yer veriyordu: “Hükümet ile Saskatchewan doktorlarını karşı karşıya getiren bu ihtilafın kalbindeki ana sorun, halk sağlığı sigortası değil, demokrasinin kendisi. Er ya da geç uzmanlık alanı ne olursa olsun meslek sahibi bilirkişi meslekten olmayana boyun eğmelidir aksi takdirde demokrasi işleyemez.” Hah şunu bileydin! diye feryat ediyordu bazıları, demokrasinin tüm sorunu da bu zaten: Demokrasi cahil, meslekten olmayanlara kendilerinden üstün olanlara karşı bir güç veriyor. Ulusal basında yazan Amerikalı gazeteci George Sokolsky, Saskatchewan grevcilerini “ayak takımı yönetiminin üstün geldiği bir dönemde bilirkişilerin mücadelesi”ni yansıttığı gerekçesiyle savunuyordu. Sapına kadar antikomünist olan gazeteci, tüm gezegenin eşitlikçi dalgası altında boğulduğu bir dönemde doktorların kafalarını su üstünde tutmaya çalıştıklarını yazıyordu. “Bir zamanlar insanlar birbirlerine değerleri kadar saygı gösterirlerdi. Şimdilerde ise ben de sizin kadar değerliyim sloganı geçerli gibi” diye yazıyordu. Tehlikeli ve yalan olduğunu düşündüğü bu felsefe onu çileden çıkarıyordu. Sokolsky’e göre, Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülkede her bir birey görüşlerini özgürce ifade etmekte serbestse o zaman karmaşıklaşan bu dünyada “sadece bilirkişilerin sayıları bir dizi konu üzerinde görüş bildirebilir” olmaları doğal. Hastane grupları, ilaç laboratuvarları, sigorta şirketleri... Sokolsky, sağın da sağına doğru evrilen ateşli bir Mccarthyst’ti. Saskatchewan’lı CCF solcu işçi ve çiftçi partisi idi. Bugün ise her şey tersine döndü. Harry Truman’a yatırım yapan Demokrat Parti artık zengin ve diplomalı yöneticilerin çıkarlarına hizmet ediyor. Wall Street’in küçük dâhilerini gerekli özeni göstererek kurtarıyor. Serbest ticareti yücelten ekonomistlerin emirlerini titizlikle yerine getiriyor. Temsilcileri bir sağlık reformu teklifi getirdiklerinde, bunu tabanla istişare ederek değil de ilgili tüm sektörlerin uzmanlarını bir araya getirip sistemi onlar arasında yeniden organize etmelerini talep ediyor. Sonrasında da kamuoyu kızgınlığını ifade ettiğinde şaşkınlık içinde kalıyor. Tedavi zincirindeki mevcut güçlerde gelişti. Amerikan tabipler birliği, bir zamanlar ki sağlık profesyonellerinin güçlü kalesi değil. Evrensel sigorta sisteminin gerçekleşmesinin engellenmesi mücadelesinde hastane grupları, ilaç laboratuvarları ve sigorta şirketleri gibi yeni aktörler güç ve etki anlamında Tabipler birliğini geçtiyse de motivasyonları değişmedi: Yeni adı ile “inovasyon”u ve onu sağlayan mesleğin uzmanlarını onurlandırmak. ‘Biz halkın’ hatası... En derin dönüşüm ise sol görüşte yaşandı. Kendini ilerici ilan edenlerin “popülizm” kelimesini istismar ederken kötüye kullanmaları demokratik miraslarına tamamen sırtlarını döndüklerinin bir kanıtı aslında. Onları artık sansürün (12) erdemlerinden söz ederlerken ve patronların yöneticilerimizi bizim ye rimize seçtikleri mutlu günleri özlemle anarken duyuyoruz. Demokrasi sorun yaratıyor, diyorlar, çünkü demokrasi bilirkişilerin otoritesini görmezden gelmelerine imkân sağlıyor. İşte biz Donald Trump’ın seçilmesini, küresel ısınma ya da Covid19 pandemisine karşı çaresizliğimizi bu söz dinlemez demokrasiye borçluyuz. Tüm bunlar bizim, “biz halkın” (Amerika Birleşik Devletleri Anayasası girişinin ilk sözleri) hatası. Siyasi manzara tepetaklak olmuş durumda ama mücadele hâlâ aynı mücadele. Artık sağcıların antikomünizminden ziyade solcuların donuk ahlaki saflığından yana taraf olan bilirkişiler iktidara efelenmeye cesaret eden terbiyesizlere karşı ateş püskürmeye devam ediyorlar. Tartışmanın ana konusu onların imtiyazları ve bizler onların ayaklarına kapanmaya hatta davalarını savunmak üzere yan yana gösterilere katılmaya teşvik ediliyoruz. Oysaki bu modern Politbüro’nun egoist fantezilerine itibar etmezsek solun yeterlik örtüsünün arkasından siyasi denklemi ayırt etmek mümkün. Günümüzde popülist senatör Bernie Sanders evrensel sağlık sisteminin en ateşli savunucusu olmaya devam ederken “organize bilim”in ve özel iktidarın askerleri bu fikri ortadan kaldırmak için sistematik olarak çalışmaya devam ediyorlar. Popülizm, bizleri etkisi altına alan kötülüğe dikkat çekmek için yapılmış en parlak buluş değilse de bizi bu kötülükten kurtarabilecek çaredir. (*) Gazeteci ve tarihçi. The People, No: A Brief History of AntiPopulism, yazarı. Metropolitan Books, New York, 2020. Çeviri: Sedef Atam (1) Chris Mooney, Cumhuriyetçilerin Bilim Savaşı, “The Republican War on Science”, New York, Basic Books, 2005. (2) Scott Lehigh, “Popülizmin uzmanlık savaşına son verme zamanı”, The Boston Globe, 7 Nisan 2020. (3) Bkz. Michael A. Shadid, Halk Doktoru: Amerika’nın İlk Kooperatif Hastanesi Kurucusunun Otobiyografisi, Elk City, Oklahoma, Vanguard Press, 1939. (4) Michael A. Shadid, Bugünün ve Yarının Doktorları, ABD Kooperatifler Birliği, The Cooperative League of the USA, New York, 1947. (5) James Rorty, American Medicine Mobilizes, W.W. Norton, New York, 1939. (6) Paul Starr, Amerikan Tıbbının Sosyal Dönüşümü. Egemen Bir Mesleğin Yükselişi ve Geniş Bir Sanayinin Kurulması, Basic Books, 2017. (7) Harry Truman, “Kongre’ye ulusun sağlık ihtiyaçları üzerine özel mesajı”, 22 Nisan 1949, (8) Robert C. McMath, Jr., “İki ülkede popülizm, tarım protestosu” Agricultural History, vol. 69, No: 4, Sonbahar 1995. (9) François Flahault, “Ne Tanrı, ne efendi, ne de vergi”, Le Monde diplomatique, Ağustos 2008. (10) Malcolm G. Taylor et Allan Maslove, “Sağlık Sigortası ve Kanada Kamu Politikası: Sağlık Sigorta Sistemini Oluşturan Yedi Karar ve Sonuçları”, McGillQueens University Press, Montréal, 2009. (11) Gregory P. Marchildon, Kanada’da sağlık sistemi tarihine yeni yaklaşımlar, (Medicare: New Perspectives on the History of Medicare in Canada), Toronto Üniversitesi Yayınları, 2012. (12) Jack Goldsmith et Andrew Keane Woods, “İnternet konuşması normale dönmeyecek”, The Atlantic, Boston, 25 Nisan 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle