17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

3 10 ağustos 2020 Riyad’a kitlesel din turizmi dopingi yapılıyor Hac, Suudilerin diğer petrolü MUHAMMED LARBI BOUGUERRO (*) İ slamın beşinci şartı olan hac, Su udi yetkililere umulmadık, sonsuz bir yaşam gıdası sağlıyor. Her zaman daha çok ziyaretçi kabul etmek için, kentin görünüşünü bozmak pahasına, Vahabi yöneticiler onu sürekli bir şantiyeye dönüştürmekte tereddüt etmiyor. Daima daha çok hacı adayını misafir etme tutkusu ciddi güvenlik ve sağlık sorunlarına yol açıyor. Dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olan Suudi Arabistan Krallığı (günde 10 milyon varil) aynı zamanda İslam’ın beşiği ve stratejik merkezidir. Birleşmiş Milletler üyesi olup da bir aile adı taşıyan tek devlet olarak dünyadaki 1.8 milyar mensubuna hükümdarlarının “kutsal yerlerin hizmetkârları” olduklarını bildirmek için bayrağının üzerine işlettiği Müslüman inancının dil ile ifadesi olan “kelimei şehadet”in tek sahipliğini üstleniyor. Peygamber Hz. Muhammed’in doğduğu, günde beş vakit namazın kıblesi olan Mekke ve yattığı yer olan Medine, mutlak hükümdarın tek yetkisi altındaki yerler olmayı sürdürüyor. Petrol bolluğundan kaynaklanan devasa mali olanaklar krallığın ümmet (Müminler Topluluğu) üzerindeki liderliğini pekiştiriyor, fakat mutlakiyet yönetimi, kutsal yerlerin bekçiliğinin meşruluğunu sürdürmeye dikkat etmesi gerektiğini biliyor. Kendi toprakları üzerinde gerçekleşen hac seferlerinin iyi bir şekilde tamamlanmasını sağlamak için harcadığı bunca yoğun çabanın nedeni işte budur. Güvenlik İsrail şirketine... 2019’da Riyad, hac alanının güvenliğini İsrail şirketi olan G4S’nin bir şubesine emanet etmekte tereddüt etmedi. Lojistik, sağlık ve güvenlik alanlarındaki bahis büyük boyuttadır. Her yıl ikiüç milyon hacı İslamın beşinci şartını oluşturan haccı yerine getiriyor. Sağlığı elverişli ve maddi olanaklara sahip her Müslüman için ömürde bir defa zorunlu olan hac ziyareti, Hicret (ay) takviminin son ayı olan Dhou al hijja’da (zilhicce) her yıl en az beş günde gerçekleştirilir. Müminin yaşamının büyük kutsamasını oluşturur ve onu tüm günahlarından arındırır. Bu, aynı zamanda tüm dünya Müslümanlarının bir buluşma anı, bir birlik ve görüş alışveriş unsurudur. Devlet gelirinde ikinci büyük kalem Hac, krallığa yılda ortalama olarak 10 ila 15 milyar dolarlık bir gelir sağlıyor (1). Bu büyük olanağa bir de Mekke’de zorunlu olmayan bir hac olan umreyi yerine getiren sekiz milyon hacının bıraktığı 45 milyar doları eklemek gerekir, bu yılın her döneminde ve en çok da ramazan ayında olmak üzere gerçekleştirilebilir. Mekke Ticaret ve Sanayi Odası’na göre, her iki kutsal kentin gelirlerinin yüzde 25 ila yüzde 30’u hacca bağlıdır. Hac ve umrenin toplam gelirleri, hidrokarbon satışlarından sonra, Suudi devletinin gelirlerindeki ikinci büyük kalemi oluşturuyor. 2018’de Riyad bu iki haccın kendisine gelecek beş yıl içerisinde 150 milyar dolar gelir getireceğini öngörüyordu. Ama Krallık daha da fazlasını istiyor. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın himayesinde kotarılan iktisadi çeşitlendirme planı olan “2030 Vizyonu”nu hazırlayan uzmanlara göre, bugünden itibaren on yıla kadar, otuz milyon kişi her yıl umre ziyareti yapacaktı. Bu belgeye göre, ülkenin ham petrol fiyatlarının tek istikrar unsuru olma olanaklarını kaybetmiş gibi göründüğü bu dönemde, “dinsel turizm Suudi Arabistan için sürdürülebilir bir seçenektir” (2). Hacdan gelen gelirlerin artması için, Suudi iş çevreleri 1988 yılından beri her devlete dayatılan hacı kotalarının kaldırılmasını istiyorlar. Yetkililer, bu kotaların kaldırılmasına ihtimal vermeseler de hacı sayısının artması için sürekli çalışıyorlar ve hac alanlarını buna göre düzenliyorlar. Halihazırda 230 milyar doları yöneten Suudi kamu yatırım fonu, kutsal kente akın eden dev insan dalgasının gereksinimlerini karşılayabilmek için Mekke’yi yoğun altyapılarla donattı. 1950 ile 2017 arasında, uçak sayesinde toplam hacı sayısı (hac ve umre) 50 binden 10 milyona fırladı, bunun sonucunda da dramlar ve binlerce ölüm yaşandı (bununla ilgili tarihçe kutusuna bakınız). Mekke’nin kendisi de değişti. Yüz bin otel odası, yetmiş üst düzey restoranı, beş helikopter havaalanı ve en fakir hacıları çadırlarda misafir etmek için düzenlenmiş çok sayıdaki alanları ile burası, mermer kaldırımları olan ve kutsalların kutsalı Kâbe’yi çevreleyen “Allah’ın evinin kuleleri”ni (Abraj el Beyt) andıran vinçler ve gökdelenler ile kuşatılmış ağaçsız bir ormana dönüştü. Lüks oteller, gökdelen, bağlantı tünelleri... Mekke’nin kendisi de değişti. 100 bin otel odası, yetmiş üst düzey restoranı, beş helikopter havaalanı ve en fakir hacıları çadırlarda misafir etmek için düzenlenmiş çok sayıdaki alanları ile burası, mermer kaldırımları olan ve kutsalların kutsalı Kâbe’yi çevreleyen “Allah’ın evinin kuleleri (Abraj el Beyt)”ni andıran vinçler ve gökdelenler ile kuşatılmış ağaçsız bir ormana dönüştü. Diğer üç hac alanını birbirine bağlamak üzere altmış adet bağlantı tüneli bulunan kutsal kent, bir ortaçağ kentinden daha çok “bir Disneyland ve Las Vegas (3)” karışımına benziyor. Faslı antropolog Abdullah Hammudi, “Onun gülünç cam ve çelik binalara” dönüşmesi özellikle çirkin ve “yücelik ile sinema arasında gidip geliyor” diye anlatıyor. Kâbe’nin ve iki milyon mümini içine alabilen büyük cami Haremi Şerif’in çevresinde sadece kırk katlı, yüksek lüks oteller, tabelalar, ama yanı zamanda fast food’lar var. Bitki yetiştirmeye hiçbir yer verilmemiş ve bakıldığında, kentin geçmişinden hiçbir izi, ilk tahribatları kentin 1924 yılında Kral Abdülaziz İbni Suud tarafından fethinden itibaren başlayan putperestliğe karşı Vahhabilerin tasvir parçalayıcı öfkesine karşı koyamamış. Osmanlı geçmişini anımsatmama!.. Peygamber’in doğduğu ev bile araba parkına dönüştürülmüş ya da ilk eşi Hatice’nin evi sağlık ocağı yapılmış! Doğal havalandırma düzenekleri olan “muşarabiye”ler ile kavurucu iklime son derece uyumlu hale getirilmiş olan geleneksel mimarinin, yerini betonun çirkinliğine ve klima cihazlarının homurtusuna bırakmak üzere kökü kazınmış, zira hiçbir şeyin kutsal kentin uzun Osmanlı geçmişini anımsatmaması gerekiyor. Bu dekor içerisinde, çaba anlamına gelen bir sözcük olan haccın dinsel, ruhani ve tarihsel anlamı boşaltılıyor ve ibadet hareketlerine makine gibi uyma ve alışverişe teşvik haline geliyor. Bu dönüşüm ve durmak bilmeyen düzenlemeler de kenti ani taşkın, yeral tı suyu tabakasının kirlenmesi ve çevrenin bozulması riskleri ile karşı karşıya bırakıyor. Kentin otoyolları, tünelleri ve köprülü kavşakları ile ilgili olarak 2012 haccı sırasında yürütülen bir çalışma, araçların egzoz gazlarından ve klima cihazlarının florlu CFC12 bileşiklerinden gelen çok yüksek ozon, karbonmonoksit, benzen, uçucu ve zehirli organik bileşikler düzeyleri ortaya koydu (4). Böylece hacı, büyük camiden 20 km. doğuda bulunan Arafat Tepesi’ne doğru zorunlu üç durağa götüren aşırı dolu yollar üzerinde seyahat ederek bu kimyasal sis içinde yaşamak durumunda. Cidde’de Mekke’ye hac ziyareti konusunda araştırma merkezinde (Hajj Research Centre) beş yıl çalışmış olan Pakistan kökenli İngiliz yazar ve üniversite öğretim üyesi Ziyaüddin Sardar, “Mina (Mekke’den 5 km. uzakta bulunan, haccın zorunlu ibadet yeri) otobüsleri ve arabaları pik dönemlerde her gün 80 ton egzoz gazı çıkarıyor. Hacıların çoğu dua etmekten çok, öksürmekle daha fazla zaman geçiriyorlar. Egzoz gazlarının, sıcaklığın ve bitkinliğin zararlı etkileri son derecede açıktı. Kimi insanların bayıldıklarını ve öldüklerini gördüm” diye yazıyor. Sardar, çözümler getirmek amacıyla haccın ortaya koyduğu “kıyametsel” lojistik sorunları inceledi. Kendisi, “modern planlamanın etkisi altında kutsal kentin kendine özgü iki niteliği olan “güzellik” ve “zaman dışılık, ebediliğin kaybolacağını” bildirdiği halde, merkezin tavsiyelerinin asla sonuç vermediğini açıklıyor. ‘Okul ve hastanelere yatırım yapılsın’ Hac, aynı zamanda Suudi olmayanlar için de mali ve lojistik büyük bir bahistir. Fiyatı ortalama (taşıma, barınma ve yiyecek) 5 bin ila 8 bin Avro olup çok sayıda hacıyı ağır mali fedakârlıklarda bulunmak zorunda bırakıyor (İslam dini hac ziyareti yapmak için borçlanmayı yasaklıyor). Devletler bazen bu meblağın bir bölümünü üstleniyorlar, fakat anapara (hac işlemini tamamlayan kişi olan) müstakbel hacının yükümünde kalıyor. Çok sayıda Müslüman ülkede olduğu gibi Nijerya’da da asgari ücretin çok düşük oluşu, halkın büyük bir bölümünün seyahati düşünmesine engel oluyor ve bu du rum yetkililere karşı düş kırıklığı ve öfke doğuruyor. Tunus’ta, İslam bilimci Badri Madani, haccın bu aşırı fiyatını eleştirerek Nisan 2020’de okullara ve hastanelere bakım yapılmasının hacca ve umreye tercih edileceğine hükmediyordu (6). Her yıl ortalama 25 bin kişinin bir Mekke vizesi aldığı Fransa’da yalnızca altmış kadar seyahat acentesi Suudi Hac ve Umre Bakanlığı tarafından onaylanmıştır. Bunlar, yarı tekel olma durumlarından geniş ölçüde yararlanıyorlar. Birtakım dolandırıcılar normal yoldan vizelerini alamayan adayları dolandırmakta tereddüt etmiyorlar (7). Diplomatik kart Hac, aynı zamanda bir diplomatik gerilim işidir. Riyad, görüşlerini paylaşmayan bir ülkeyi “cezalandırmak” için hacı kotasını tek yanlı olarak düşürebiliyor. Bu durum, geçmişte böylesi bir misillemeyle karşı karşıya kalan ve Suudi Arabistan’ın keyfi kararından bağımsız bir tür Müslüman Vatikan’ın kurulmasını düzenli olarak hatırlatan Türkiye, İran, hatta Endonezya ve Malezya tarafından eleştiriliyor. (*) Üniversite öğretim üyesi, Tunus Beyt El Hikma Bilim, Edebiyat ve Sanat Akademisi (Kartaca) üyesi Çeviri: Ahmet Öylek (1) Bkz. Paul Cochrane, “Haccın ekonomisi”, Accounting and Business Magazine, Glasgow, Temmuz 2018 (2) Referans makalesi: Sadek Boussena, “Petrol, anlaşma ve anlaşmazlıklar”, Le Monde diplomatique, Haziran 2020 (3) Referans makalesi: Ziauddin Sardar, “Mekke’nin tahribatı”, The New York Times, 30 Eylül 2015 (4) “Hac sırasında Suudi Arabistan’da Mekke ve çevresindeki kutsal yerlerdeki hava kalitesi” Environmental Science & Technology, No: 48, Washington, 2014 (5) Ziauddin Sardar, “Mekke’nin Tarihi. İbrahim’in doğumundan XXI. yüzyıla”, Payot, Paris, 2015 (6) Siyassi. tn (Arapça), 22 Nisan 2020 (7) “Fransa’da hac pazarındaki büyük serbestlik”, Orient XXI, 13 Ağustos 2019 Geçici kapatma 6 31 yılından beri hac, kırk kez ka 65 yaşından küçük ve krallıkta oturan dar yasaklandı (yangınlar, savaşlar, ko bin kişiye kadar düşürdü. Kimi Müs lera, vb. nedenlerle). 2020’de, Covid lüman devletler vatandaşlarına haccı 19 küresel salgını da hacca katılımı yasaklayarak erken davrandı. Sünnili büyük ölçüde kısıtladı. Şubat 2020’de, ğin öncüsü olan ve mali açıdan devlet Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı, tarafından desteklenen Kahire El Ez umre için girişleri “geçici olarak” ya her Üniversitesi, Riyad’ın kararına ar sakladı. Ve 21 Haziran’da Riyad, haccı ka çıktı. Mekke’de çok sayıda facia İ slamın kutsal kenti 1975’ten beri ölümcül olaylar dizisine sahne oldu. 14 Aralık 1975: Mekke yakınındaki bir hacı kampında meydana gelen bir gaz tüpü patlaması sonucunda 200 kişi yaşamını yitirdi. 20 Kasım 1979: Ağır silahlarla donanmış yüzlerce Suudi ve Mısırlı köktendinci, onlarca hacıyı rehin alarak iki hafta boyunca Büyük Camii’de konuşlandı. Riyad yönetimi kutsal mekânda güç kullanmak için ulemalardan bir fetva aldı, Amerikan ve Fransız güçlerini çağırdı. Resmi bilançoya göre, çatışmalarda 244 kişi öldü (117 saldırgan, 127 güvenlik kuvveti mensubu), 600 kişi yaralandı. Saldırganların hemen hemen hepsi infaz edildi. 31 Temmuz 1987: Suudi güçleri, haccı siyasallaştırmaya ve krallığın Amerikalı “Büyük Şeytan” ile yakınlığını herkese duyurmaya çalışan İranlı hacıların bir gösterisine karşı çıktı. Resmi bilanço, 275’i İranlı olan 402 kişinin öldürüldüğünü gösterdi. 10 Temmuz 1989: Büyük Camii’nin dışından yapılan çifte saldırı 36 kişinin ölmesine, 16 kişinin de yaralanmasına neden oldu. Kuveytli on altı Şii yargılandı ve bir hafta sonra da kafaları kesildi. 2 Temmuz 1990: Havalandırma sistemindeki bir arıza ve boğucu sıcaklıklarla birlikte hacılar için Mekke Büyük Camisi’ne beş kilometre mesafede zorunlu bir uğrak yeri olan Mina’da bir tünelde büyük bir izdiham yaşandı. Çoğu Asyalılardan oluşan 1426 kişi yaşamını yitirdi. Bu, modern çağda Mekke’deki en ölümcül olay oldu. 24 Mayıs 1994: Mina’da izdiham yaşandı, 270 hacı yaşamını yitirdi. Yetkililer facianın nedenini alan üzerinde rekor sayıda mümin bulunmasına bağladı. Bu felaket, Suudi yetkilileri kutsal yerlerde birçok düzenleme çalışması başlatmaya yöneltti. 15 Nisan 1997: Mina’da hacıların olduğu çadırdaki bir yangın 343 hacının ölümüne, 1500’ünün de yaralanmasına neden oldu. Çadırlar yanmaz malzemeden yapılmamıştı ve rüzgâr alevleri körükledi. 9 Nisan 1998: Mina’da çıkan izdihamda hacılar arasında 118 kişinin ölümüne ve 180 kişinin de yaralanmasına neden oldu. 5 Mart 2001: Mina’da yeni bir itiş kakış ve sıkışma, haccın son gününde hacılar arasında 35 kişinin ölümüne neden oldu. 11 Şubat 2003: Şeytan taşlama sırasında, bu ritüelin birinci gününde 14 hacı yaşamını yitirdi. 1 Şubat 2004: Mina’da kalabalığın sıkışması, hac törenlerinin son gününde 250 hacının ölümüne, yüzlercesinin de yaralanmasına yol açtı. 6 Ocak 2006: Haccın başlamasının arifesinde, Büyük Cami’ye yakın sekiz katlı bir bina çöktü, 73 kişi hayatını kaybetti. 12 Ocak 2006: Hacılar şeytan taşlarlarken, Mina’daki çıkan izdiham 360’tan fazla kişinin ölümüne neden oldu. 11 Eylül 2015: Haccın başında kötü havanın etkisiyle bir şantiye vinci Büyük Camii’deki kalabalığın üzerine devrildi. Resmi bilanço; 107 ölü, 400 yaralı. 24 Eylül 2015: Mina’da izdiham çıktı, resmi bildirime göre 700’den fazla kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle