02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 MART 2020 8 Avrupa Birliği’nin koruması altında olan otokratlar Sırbistan’da Aleksandar Vucic’in sarsılmayan gücü J D eanarnault érens Laurent Geslın * Milliyetçi ortamlarda eğitim gören Aleksandar Vucic, Sırbistan’ı demir yumrukla yönetiyor. Avrupalı liderlerin kendisine gösterdikleri hoşgörü, Avrupa Birliği tarafından ilan edilen ilkeler ile örtüşmüyor. Aslında Orta Avrupa hükümetlerinden beklenilen sadece neoliberalizmin ideallerine ve kıtada uygulanan yeni uluslararası işbölümüne uymaları. Aralık 2018’den beri her cumartesi binlerce Sırp, Devlet Başkanı Vucic’in adalet ve medya üzerine uyguladığı boğucu baskıdan dolayı “diktatörlüğünü” kınamak için sokaklara çıkıyor. Bu protesto dalgası, Sırbistan’ın Küçük Sol Hareket (PLS) lideri Borislav Stefanovic’in, 23 Kasım 2018 tarihinde Krusevac’ta halk huzuruna çıkmaya hazırlanırken yabancılar tarafından saldırıya uğramasından sonra başladı. Belgrad’da başlayan eylemler ülkenin birçok şehrine hızla yayıldı. Ülkedeki tüm güç kollarının Sırp İlerici Parti’nin (SNS) üyeleri tarafından el konulmasını kınayan yerel grupların da protestolara katılımı eylemleri güçlendirdi. 2012 seçimlerinden bu yana, Vucic’in partisinin, toplum ve kurumlar üzerindeki baskısını artırmaya çalıştığı bir gerçek. Vucic’in partisi ulusal parlamentoda ve Voyvodina özerk bölgesi meclisinde mutlak çoğunluğa sahip. Belediye düzeyinde ve ittifaklar yoluyla, Sırbistan’ın 168 belediyesinden sadece Sabac şehri, partinin kısmi veya tam kontrolünden kaçmayı başarıyor. Muhalefetten boykot Protestoların ikinci cumartesisinden sonra, 9 Aralık 2018’de devlet başkanı tavrını ortaya koydu: “5 milyon kişi 7 milyon nüfusa sahip olan ülkedesokaklara çıksa bile politikasını değiştirmeyeceğini” açıkladı. Çözüm yokluğunda, protestolar etkisini kaybetmeye başladı. Son aylarda sadece eylemlerin öncüsü olan kitle toplanıyor. Vucic ise muhalefet partilerinin bölünmesini ve kamuoyunda sahip oldukları güveni kaybetmelerini zevkle izlemekle yetindi. Muhalefet partilerin 2000’lerdeki iktidarları birçok yolsuzluk vakasıyla, 2008 krizinin şoku ve özellikle Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından Sırbistan’a uygulanan kemer sıkma politikası ile anılmakta. Sırbistan Devlet Başkanı nihayetinde, Rusya’dan ABD’ye kadar uzanan ve protesto eylemlerini önemsemeyen “ortaklarının” desteğine güvenebileceğini biliyor. İktidarın medya ‘kontrolü’ Avrupa Birliği’nin (AB) müdahale etmesi için muhalefet partileri 2020 baharında yapılacak olan parlamento seçimlerini boykot edeceklerini açıkladılar. Bu duruma karşı Ekim 2019’da AB temkinli bir şekilde taraflar arasında arabuluculuk görevini üstlendi. Ancak Avrupa Parlamentosu üyesi Alman Hıristiyan Demokrat David McAllister’in üstlendiği görev, Vucic’in rejimine hukuk devletinin bazı temel ilkelerini hatırlatmak ve kaybedeceği neredeyse kesin gözüyle bakılan seçimlere muhalefeti katılmaya ikna etmekten ibaretti. Nedeni ise apaçıktı: iktidar devlet medyalarını, rejime yakın oligarklara ait olan özel televizyon kanallarını, magazin basınını ve seçim listelerini (1) hegemonik bir şekilde kontrol ediyor. Fakat muhalefetin katılmadığı bir seçim, Avrupa entegrasyonu sürecinde iyi bir öğrenci olan Sırbistan’a olumsuz bir imaj verecekti. Sırbistan 2013’te AB’ye katılım müzakereleri başlattı ve bu süreç kalıcı olarak dondurulmadığı takdirde birliğin bir sonraki üyeleri arasında yer alabilir. İlk Fransız Cumhurbaşkanı’nın Sırbistan’a ziyareti 2001’de Jacques Chirac tarafından gerçekleştirilmişti. Bir sonraki Temmuz 2019’da yapıldı, bu ziyaret esnasında kamuoyu huzuruna çıkan Emmanuel Macron ev sahibi hakkında herhangi bir eleştiriye yer vermedi. Belgrad’ın yeni efendisine karşı sergilenen bu garip hoşgörü, Aralık 2018’den beri binlerce Sırp, Devlet Başkanı Vucic’in adalet ve medya üzerine uyguladığı baskıdan dolayı “diktatörlüğünü” kınamak için sokaklara çıkıyor. Vucic’in biyografisini de göz önünde tutunca şaşırtmaya devam ediyor. 1971 doğumlu olan Vucic, 1993’te milliyetçi aşırı sağın lideri olan Vojislav Seselj’in Sırp Radikal Partisine (SRS) katıldı. Srebrenica’daki binlerce Bosnalının katlinden birkaç gün sonra 20 Temmuz 1995’te Belgrad Parlamentosu binasından yaptığı şu açıklamalar ile tanınıyor: “Öldürülen her bir Sırp için yüz Müslüman öldürülmelidir”. Şimdilerde kendisi bu açıklamaları “gençlik hatası” (2) olarak savunuyor. 1998 yılında kurulan ulusal birlik hükümetinde, Kosova’da ilk çatışmalarının başladığı dönemde Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç’in önerisi üzerine bu aşırı sağ genç yöneticisine bilgi bakanlığı verildi. 5 Ekim 2000’de Miloşeviç’in düşüşünden sonra SRS, Sırbistan’ın yeni “demokratik” liderlerine karşı çıkan ana muhalefet oldu. Seselj, 24 Şubat 2003 tarihinde Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından Hırvatistan ve Bosna’daki çatışmalar sırasında savaş suçlarından ve insanlığa karşı işlenen suçlardan dolayı mahkum olurken Vucic ve Tomislav Nikolic ikilisi partiyi yönetti. Bu sırada SRS, uluslararası adaleti kınadı ve Sırbistan’ın AB ile yakınlaşmasına karşı çıktı. İktidardaki demokratlar iç çatışmalarda sıkışıp kalmışlardı, ülkenin siyasi, ekonomik ve sosyal durumuna hızlı bir çözüm sunmadıkları için kamuoyunda sabırsızlık ve hayal kırıklığı uyandırdılar. Tam bu sırada SRS seçmen kitlesini ciddi bir şekilde artırdı. Mayıs 2008’deki devlet başkanlığı seçimlerini Nikolic ikinci turda demokratik aday Boris Tadic’e karşı yüzde 48 alarak az bir farkla kaybetti. Parlamenter sistemden Vucic sistemine... 2000’lerde SRS yöneticileri Belgrad’daki Batılı diplomatik çevrelerde hâlâ dışlanıyorlardı. Fransa, kendilerine resepsiyon günlerinde büyükelçiliğinin kapılarını açan ilk AB ülkesidir. Daha gizli temaslar ile Vucic ve Nikolic’e akıl hocaları Seselj ile ve SRS aşırılıklarından bağlarının koparılması önerildi. Belirleyici toplantı, Kasım 2008’de Paris’teki Ritz’de gerçekleşti. Bu toplantıda, Miloşeviç’in eski öğrencisi olan ve 1996’da keskin bir dönüş ile Batı yanlısı olan Karadağ Başbakanı Milo Dukanovic de yer aldı. Birkaç görgü tanığına göre iş insanı Stanko “Cane” Subotic´ gibi aracılar da bu toplantıya katılım sağladı. Birkaç gün sonra SRS’den ayrılan yeni bir politik oluşum ortaya çıktı: Muhafazakâr ve Avrupa yanlısı Sırp İlerici Parti (SNS). 2012 yılında Sırbistan Sosyalist Par tisi (SPS) ile birleşen SNS iktidara geldi ve Nikolic devlet başkanı seçildi. SNS, 2014 yılında parlamentoda tek başına sandalye çoğunluğunu kazandı ve Vucic Başbakan oldu. Nisan 2017’de, Vucic ilk turda yüzde 55 oyla “ortağının” yerini alarak devlet başkanı seçildi. Sırbistan yürütme yetkisi devlet başkanı ve başbakan arasında paylaşıldığı bir parlamenter sisteme sahip. Ancak Vucic parti liderliğini korurken her şeyin kendi şahsında birleşen bir sistem kurdu. Nikolic ise emeklilik haklarını istemeye davet edildi. Seselj’e gelince, sağlık gerekçelerinden dolayı 2014 yılında geçici olarak serbest bırakıldı. UCM’nin ilk derece mahkemesi tarafından Mart 2016’da beraat edildi, ancak Nisan 2018’de temyiz aşamasında on yıl hapis cezasına mahkum edildi ve hapis cezası tutuklu yargılama süresinden mahsup edildi. Seselj artık ötekileştirilmiş SRS’nin liderliğini devraldı, fakat bu parti artık en fazla Vucic’in sağ kanadında bir korkuluk görevini üstelenebilir. SNS 2016 yılında, Fransız Cumhuriyetçiler partisi de dahil olmak üzere kıtanın muhafazakâr partilerini birleştiren Avrupa Halk Partisi’ne (EPP) katılarak saygınlık kazanmaya devam etti. Ülkesini demir yumrukla yöneten Vucic, aynı zamanda çılgın bir neoliberalizm uygulamakta. Bu alanda, Haziran 2017’de Başbakan olarak atanan Ana Brnabic’le ideal bir ortak buldu. Brnabic, açık lezbiyen ve kısmen Hırvat kökenli iyi bir Belgrad ailesinden geliyor. Sırp Amerikan işbirliği kurumu olan USAid’e Sırp delegasyonu için çalışmaya başlamadan önce ABD’de işletme ve daha sonra İngiltere’de Hull Üniversitesi’nde iletişim okudu. Biyografisi modern bir imaj çizen bu kadın yönetici, “Sırbistan tarihindeki en liberal hükümeti” yönetmekten gurur duyduğunu açıklıyor. İktidara geldiğinde, İtalyan üretici Fiat tarafından devralınan Kragujevac’ın araba fabrikalarında meydana çıkan bir grevle karşı karşıya kaldı. Grev eyleminde bulunan işçileri, aldıkları ücretler ülke ortalamasının biraz üzerinde olduğu için ayda yaklaşık 500 Avro yabancı yatırımcıları caydırma riskinden dolayı “bencil ve hak ettiklerinden fazla pahalı” olmakla suçladı. Kosova kartı... Samimiyet derecesi her ne kadar belirsizliklerle dolu olsa da Vucic’in Avrupa dönüşümü, Batı ülkelerinin beklentilerini mükemmel bir şekilde karşıladı. AB’ye açıkça düşman olan Sırp aşırı sağının gelişmesine izin vermek tehlikeli bir durum yaratırdı. Bu durumda Vucic, Balkanlar’ın istikrarının anahtarı olarak görülen Kosova’nın nihai statüsünü en iyi şekilde belirleyebilecek kişi olarak nitelendi. Eski eyaletinin bağımsızlığının resmi olarak tanınması Belgrad için kabullenmesi zor bir gerçekti, ancak ihanetle suçlanmadan bunu yapmak için bir milliyetçiden daha iyi kim olabilirdi ki? 2018 yılında, Vucic, Kosovalı mevkidaşı Haşim Taçi ile iki ülke arasındaki bölgesel ticareti (3) düzenleyen bir uzlaşma arayışında çok çaba harcadı. Bu atılım şu an geçici olarak askıya alınmış görünüyor. Kosova konusunda vazgeçilmez olduğunu düşünen Vucic rejiminin otoriter aşırılıkları Batı ortakları tarafından asla ciddi bir eleştiriye maruz kalacaklarına inanmıyor. Vladimir Putin’in Belgrad’a Ocak 2019’daki gibi büyük gösteriler ile gerçekleşen ziyaretleri, Vucic’in hâlâ alternatif bir jeopolitik stratejiye sahip olduğunu hatırlamasına yardımcı oluyor. Bu durum Yugoslavya’nın refahını uzun süre sağlayan Batı ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Birliği (SSCB) arasındaki dengeleme işlevini anımsatıyor. Ancak Belgrad’ın Moskova ve Brüksel arasında salladığı sarkaç çok yanıltıcıdır, nedeni ise AB’nin Sırbistan ile ticari faaliyetleri ülkenin toplam dış ticaret hacmindeki payı yüzde 62 ile ana ticaret ortağı konumundadır, Rusya’nın payı ise yüzde 7’den daha azdır (4). Rusya’ya karşı Batı müttefikliği... Bununla birlikte Sırbistan’daki durum istisnai değildir: komşu Karadağ’da da aynı otoriterlik hüküm sürüyor. 1991’den beri Dukanovic, sırasıyla Başbakan ve Cumhurbaşkanı görevlerini üstlendi. Sosyalist Enternasyonal’in üyesi olan Sosyalist Demokrat Partisi (DPS), Karadağ Komünistleri Birliği’nin doğrudan varisidir; dolayısıyla 1945’ten beri iktidardadır. Dukanovic’in 2019 yılı boyunca şahit olduğu protestoların başlangıç noktası büyük ses getiren yolsuzluk vakalarıydı, ancak Karadağ hükümeti de hem alternatif bir siyasi çözümün bulunmaması hem de uluslararası ortaklarının sağlam desteğine güvenebileceğini gayet iyi biliyor. Karadağ 2017’de Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) katılırken Dukanovic, Balkanlar’daki abartılan Rus tehdidi karşısında kendisini Batı’nın siperi olarak tanımlıyor (5). Bu plan, 16 Ekim 2016’da gerçekleşen çok gizemli bir darbe girişimi sırasında uygulandı (6). Bu durum her şeyden önce Dukanovic’in muhalefeti itibarsızlaştırmasını ve Karadağ’da demokrasinin ve “Avrupa yolunun” tek garantörü olarak görünmesini sağladı. Sırp ve Karadağ liderleri bu neden le kendilerini bölgesel istikrarın ve Batı’nın sahip olabileceği en iyi müttefikleri olarak gösteriyor. Her ikisi de ülkelerinin Avrupa Birliği’ne katılımını savunuyor, fakat Fransa 18 Ekim’de Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’nın adaylıklarını bloke ettiği için bu ihtimal uzak gibi görünüyor. Macron’un bu tutumu tüm Batı Balkan ülkelerinin entegrasyon sürecine bir darbe olarak görülüyor. Ancak bu statüko, Belgrad ve Podgorica’nın güçlü adamlarını rahatsız ettiği söylenemez, Batı Avrupa ülkeleri kendilerine gösterdiği hoşgörü karşılığında, Balkanlar’ın sınırlarını göçmenlere ve mültecilere karşı korumak için onlara güvenebileceklerini biliyor (7). Vucic, 4 ve 5 Eylül 2019 tarihlerinde Budapeşte’de düzenlenen demografi forumunda onur konuğu olarak yer aldı. Ev sahibi Macaristan Başbakanı Viktor Orban’a şu sözlerle teşekkür etti: “Sayın Orban sayesinde ilişkilerimiz her zamankinden daha iyi. Size ve ülkenize sadık arkadaşlar olarak kalacağımıza inanıyorum.” Macaristan, Sırbistan’ın AB’ye katılımı için aktif bir kampanya yürütüyor. Belgrad ve Budapeşte’in hemfikir oldukları mülteci sorununun ötesinde, Balkan ülkeleri, Orta Avrupa muhafazakâr hükümetlerinden oluşan Vişegrad grubunun odak noktasını oluşturuyor. Vişegrad grubu, bu ülkelerin AB’ye katılacakları gün orada çok sayıda ideolojik müttefik bulmayı umuyor. (*) Le Courrier des Balkans’da gazeteci ve “Suların karıştığı yerler. Avrupa sınırları içerisinde Balkanlar’dan Kafkasya’ya” (La Découverte, Paris, 2018) eserinin yazarları. Çeviri: Elvan Akansu Kara (1) Milica Cubrilo Filipovic, “Sırbistan: AB iktidar ve muhalefet arasında arabuluculuk yapmaya çalışıyor”, Le Courrier des Balkans, 10 Ekim 2019, www.courrierdesbalkans.fr (2) Philippe Bertinchamps ve JeanArnault Derens, “Sırbistan’ın yeni efendisi. Aleksandar Vucic ile röportaj”, Politique internationale, No 144, Paris, yaz 2014. (3) “Balkanlar’da sınırlar hareket ederken etnik mantıklar aynı yerde kalıyor”, Le Monde diplomatique, Ağustos 2019. (4) “Sırbistan’ın 2018’deki dış ticaret rakamları”, Fransız Hazine Genel Müdürlüğü, Paris, 11 Nisan 2019, www.tresor.economie.gouv.fr (5) “Balkanlar, Rusya ve Batı arasındaki yeni bir cephe hattı”, Le Monde diplomatique, Temmuz 2015. (6) Srdan Jankovic, “Karadağ: ‘başarısız darbe’den iki yıl sonra, gerçeğe ulaşmak hâlâ imkansız”, Le Courrier des Balkans, 22 Ekim 2018. (7) JeanArnault Dérens ve Simon Rico, “Mülteciler, Avrupa perdeyi çekiyor”, Le Monde diplomatique, Nisan 2016.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle